25 Kasım 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
SAYFA CUMHURİYET 30 NİSAN 2000 PAZAR 10 P A Z A R YA23LARI cfishab@cumhuriyetcom.tr Evliya Çelebi bir kez daha Paris'teHeyhat! Neredeyse ellisi gezmeye hasredilmiş yetmiş yılhk bir hayat yen'şmese de üç buçuk asırlık bir gecikmeyle Evliya Çelebi Bin Derviş Afehmed Ziffi Hazretleri 2000 yılımn Ilkbahannda Lutece'e (Lütes okunur ve Paris'ın eski adıdır) avdet etti. Şükür kavuşturana! Yanı Stefanos Yerasünos v e Faruk Bffiri'ye .Aslen Kütahyalı olan saray kuyumcubaşısı Derviş Mehmet Ziffi Efendi'nin oğlu olmak ayncalığını doğru kullanmasını bilen Evliya Çelebi, daha 24 yaşında, 1635'te tstanbul civanndakı ilk "$evahatfer"ine çıkmaya başlar. Doğuda Gürcistan, Azerbaycan, Suriye sınırlanna kadar uzanırken, batıda Makedonya, Yimanistan, Girit adası ve Adriyatik kıyılannda dolaştıktan sonra Osmanlı Sefiri Kara Mustafa Paşa eşliğinde Viyana'ya kadar gider. Fakat Kanuni Sultan Sükymanın dostu Frenk Kraü Valois hanedanından 1. François'nın memleketine ve adı M.S. 4. yüzyıla kadar Lütes olan (eski Yunanca'da "Beyazüklar Şehri" demek olan Lutece ki, -Latınce'de de Lutetia "Su Ortssmdaki Yerieşim Merkezi" anlamına gelinniş- sonralan "Aydınhklar KentP Pahs'e dönüşecekti) bu anlı şanlı kente vasıl olmak kısmet değümiş. Evhya Çelebi kuşkusuz 10 ciltlik "Seyahatname"sini yakuzca gezdiklehne, gördüklerine dayanarak yazmadı. Çocukluğunda yakınlarından, çevresinden dinledigi masallar, efsanelerle beslenen, büyûdükçe, gezdikçe kendi akıl ve hayal gûcûyle zenginleştiıdigi çalışmalardı eserleri. Sade dili, yerel özellikleri tasvir eden özgün bir sosyal bilimci gözlemcilıği ve kendine has bir edebi üslupla kaleme aldığı metinler, devrinin (hatta ""^"~™~" geçmişe de yönelik) belgeleri olma niteliğıni taşıyordu. Evliya Çelebi üstelık yakuzca Tûrk gezi edebiyaünın değil, 17. yüzyıl Türk edebiyatının da önemli örneklerini sergiliyordu. Üstat Batı'nın, Hınstiyan dünyasının yalnızca kendinde var olduğunu iddia ettiği bir türde yazmışn. Tarihçi- cografyacı, şehırcilik uzmanı, araşünnacı, 5 yıl tstanbul Fransız PARİS UĞUR HÜKÜM Anadolu Araştırma Enstitüsü Müdürlüğü'nü yapmış, şu anda 8. Paris Üniversitesi'ndeki öğretim üyeliği görevine dönen Profesör Stefan Yerasimos, "Fransızlar, Avrupahlar ^ ^ ^ ^ ^ ^ Osmanh'da, Tûrk'te bir ~ ~ ^ " " " " ~ edebiyat olabfleceğnu düşünmedilderi gfbi, tahayyül etroek bfle istemezler. Adamlar, o da aydın kesüni fazla değfl bir-iki sene öncesine kadar Tûrkiye'den Nâzım Hikmetle Yaşar Kemal'den ötesini bflmezlerdL Şimdi de ancak Orhan PamukTa Nedun Gürsel'i tanırlac SanJd böyte bir tophım, edebiyat yok" diyor. "Epeydir gönifimde yatan bir proje vardL Çağdaş Türkedebîyan eninde somında kendmi tamtacakn. Ama arkada derya gibi Osmanh kûltûrü ve edebryaü mevcuttu. Bu birikiınden bir şeyler çücartmak gerekiyordu. Eski dostlanmdan biri, Actes Sud yayınevinin Sindbad böhlmünün şündiki müdürü, Osmantaiardan Lala Mustafa Paşa'nın, Suriye kökenH torunu Farouk Mardam- Bey'dL Kendisiyie görûştûkten sonra Fransa'da befld de dünyada bir ilki gerçekleştirip Sindbad yaymlan çerçevesinde, 'Bibtiotheque Turque - Türk Kitapügf başhkk bir dizi başlatak." Bu dızının 5. kitabı olarak da Evliya Çelebi'nin Seyahatname'sinden Faruk Bflki tarafindan derlenmiş ve çevrilmiş "La Guerre des Turcs - Tûrkkrin SavaşT yayımlandı. Ulusal Doğu Dilleri ve Bir kadın, bir karar ve bir rezillik! STOCKHOLM GÜRHAN UÇKAN 1905'tedoğanGreta Gustafinon, Stockholm'deki bir berberde çalışüktan sonra genç kızken, aynı kentteki Dram Tıyatrosu'na gırdi ve orada Hollywood*la ilişkili biri tarafindan "keşfedDerek" 1925'te sinemanın anavatanına Greta Garbo ~"~""™""~" adıyla lanse edildi. Sinema tanhıne "gizemli vddn" olarak geçen bu kadın -ve her şeyden önce insan- tam 22 fılmde başroldeydi. 1941'de son fılmı olacak "Üdzler''ın fena halde eleştirilmesi üzenne sinemayı bıraktı, 15 Nisan 1990'da ölene dek kimse onu, çelrildiği köşeden çıkartamadı. Sinema tarihine, "gtmnli kadm" olarak geçti. Garbo'ya bir baska pazar yazısında deginmiştım. Ama bu pazar değınmemın oedeni çok farklı. Ortada ne rezil bir skandal ve kupon basını var, ne de son derece gûncel bir yıldız. 20 yıl önce ölen ve mutsuz bir kadm var. Kadmlann "pek fevkalade" özgûr olduğu Isveç ve diğer bazı ülkelerde konu, bu sanatçınm neden 40 yıl bir köşeye çekilmiş olduğuna yanıt bulmak değil, cinsel eğüiminin ne yönde oldugu şeklinde! Onümde, îsveç'in en ciddi iki gazetesi var: "Garbo arastirmacılan şaşırtmayı fûrdürüyor" (Dagens Nybeter) ve "Tannça gtemini$ürdürü>t)r" (Svenska Dagbiadet). Stöırsınız ki meruk edılen şey, neden 22 filmden sonra bir fümı agır eleşüriye ugradığı için küstüğüdür. Yanılıyorsunuz: Konu Garbo'nun eşcinsel olup olmadığıydı! Garbo ile yazar Mercedes de Acosta arasında 1931-1959 yıllanndaki mektuplaşmadan 55 mektup kaldı. Acosta, bu can dostuyla ilişkisi bıtınce, mektuplannı, Philadelphıa'daki Rosenbach Mûzesi'ne verdi. Garbo'dan aldığı mektuplara büyuk paralar teklıf edildjğı halde bu mektuplan müzeye hibe ettı. Mektuplar, onun veya Qarbo'nun ölümünden sonra aradan 10 yıl geçmeden önce okunmayacaktı. De Acosta 1968'de öldû, Garbo 1990'da. Bu yıl 15 Nisan'da Garbo'nun ölümünden 10 yıl geçmiş oldu. Mektuplar, Rosenbach Mûze'si'nde halkın önünde açıldı. önümdeki habere bakıyorum: Garbo'nun fotografinın alnndaki yazı şöyle: "Greta Garbo'nun akrabası Gray Horan, Garbo 3e Acotta'nm yabuzcadostokhtğundaısrartL" Yahu ikisi dost olmasa ne olur?! 22 fılme im7.qsini atmış olan, onurlu bir şekilde kenara çekilen ™~~"^ ve hele o devirde herhangi bir erkekten bağımsız yaşayan bir kadın, eşcinsel olsa ne olur?! Güçlü ve inandığı yolda yürüyen insanlara, özellikle kadınlara, ille de bir ad mı takılmalı? Bir ad birilerine verilmesi gerekliyse, 40 yıl önce yazılan ve ölümden 10 yıl sonra okunan özel mektuplarda eşcinsellık olup olmadıgını arayânlara, önce aynada kendilerinın eşek kulaklanna sahip olup olmadıklanna bakmalannı önenrim. Üstelik onlann kulaklan, u Midas'm Kulaklan" da değil. Bir de eşek kadar insan olsalar... kSaddam Hüseyin 63yaşında Irakhlar,liderleri Saddam Hûseym'nı 63. doğum gûnünfi coşkulu törenlerle kııriariı Raşkanhk sara>ında)d doğum günü partisüıe kaolankûçük çocuklar da dans gösterileri yapdlar. BM yapönmlarmm yol açöğı ekonomik sorunlarla boğuşan Irak haUa, yaş günü kutfaunalaruu nrsat bfiip biraz obun eğlendL (Fotoğraf: REUTERS) Uygarlıklan Enstitüsü ÎNALCO'da öğretim görevlisi Faruk Biüci'nın titiz çalışmasında Çelebi'nin katıldığı savaşlarla ilgili anılara yer verümiş, Tûrklerin Savaşı'na konan reklam atkısında Evliya Çelebi "TürkMarko PbJo"su diye tanıtılıyor. 'Azgefişmişfik Sürednde Tûrkiye' ismiyle basılan doktora teziyle, 25 yıl önce Tûrkiye'de referans bir esere ünza atmış İstanbullu Stefanos Yerasimos, Türkiye, Osmanlı, tstanbul üzerine gerçekleştirdiği onlarca kitabuı dışında yüzlerce makale, araştırma ve sergı -seminer- konferans katkılanyla, bir "hazineniıı üretken kaynağı" olmaya devam ediyor. 1998 Mayıs'mda gûn ışığına kavuşanve Yerasimos'un Osmanlıcadan çevınp, ya>ına hazırladıgı, Moralı Seyit AU Efendi ve Seyit Abdürrahim Muhip Efendi'nin "Direktuvar ve Imparatorhık Döneminde Pariste tki Osmanh'nın ElçiKk Üişküeri"'nin dışında, yıne aynı tarihte Frederic Hitzel'in çevirip derlediğı Habsburglulara esir düşen Osmanlı subayı Temeşvarh Osînan Ağa'nın kaleminden çıkmış "Kâfûierin Tutsağı" adlı anı kitabı yayımlandı. 2001 yılı programuıda da 2 kitap varmış. "Türk Kitapoğı'' dizini satmazsa, 2002'ye öngörûlen bir yayın yok! Vbltaire'in saf ve ıyimser "Kandid''i, dünyayı gezer tozar, sonunda yolu Osmanlı'ya ve köylüsûne dûşer. Ondan çalışmanın, emeğin erdemlerini öğrenir. "Babçembi yedştirmek gerek" dersini çıkanr. Voltaire'den 300 yıl sonra Evliya Çelebi'yi metninden tutup Paris'e taşıyan Stefanos Çelebi'yi yalnız bırakırsak, bir 300 yıl sonra "KandkTin dersini yenıden dinlemek zorunda kalınz gibimize gelir... Ne dersiniz? İncecik yağmur alünda eski aşklar özlenir Münih'te... Almanlar güneşi bu yıl nisan sonlanna doğru zar zor görebildiler. tlkyazın keyfıni bu ûlkede çıkarmak zor! O yüzden Paskalya tatiüıu birkaç gûnlük ızınlerle bırleştınp gûneşlı ükelere kacan kaçana idi bu yıl da. Kent aniden boşalıverdı.Ortalık, şaşkın şaşkın dolaşıp her şeyin fotoğrafinı çeken Japon tunstlere, geveze Italyanlara ve parklarda köpek gezdıren yaşlı Almanlarla, berduşlara kaldı. Ha, tabii bu arada tatıllerden sıcağı sıcagına dönüp de Paskalya'da ne yapacağını bilmeyenlere birde... Hafta sonlannda bısıkletlerine atlayıp göl kıyüanna pedal basan "gûneşe hasret" Alman millennın ortak konuşma konulan hep 'İatfl'.' Almanlann "Ostern" dedıği bu taril günlermı, günlerce önceden hesap edip yollara dökülenler şu günlerde tekrar yuvalanna, yûzlerine renk getaıiş vazıyette dönüyorlar... Bomboş kenti bekleyenler ıse son iki gun gûneşten yararlamp Ingılız bahçelerinde keyif çattüar. Her sene oldugu gibi bu sene de, binlerce tavşan, çikolata ve yumurta şeklinde mumlar çocuklan sevındınrken, Alman feministlerini kızdıran bir olay da bulvar gazetelennin konusuydu. Neymış, Tavşan kız biçiminde üretilen bir çikolatanın altmda yazılanlar hanunlan kızdırmış. "Tam yenmek için yapdmışar'' sozüne takmış kadınlar. "Çikolata ûredminde bfle kadmlar seks objesi olarak gösterffivor,ayıpörbevlerbunaba-dur demek UznndırL'' demişler ama bu çıkolatayı meğer kadınlar tasarlamışlar. Ve femınıst hatunlann bu çıkışı çikolatanın yok satmasına neden olmuş. Alman mülen bu tûr saçma MÜNIH ÖZKAN şeylerle uğraşmayı çok seviyor. Tavşan tasvirleri ve yumurtalarla insan bahan bir anlamda yaşamıyor değil hani. Çiçek açan ağaçlar, yenılenen ve yeşeren doğa insanın kanını kıpır kıpır yapar... llkyazlar aşk düşlerinin insanın ıçinı kapladıgı taze başlangıçlann yaşandığı dönemdir. Yağmurun ardından kuş cıvılolannı duıJeyip kol kola dolaşan sevdaklann mutluluğunu kim yaşamak istemez? tnternet çağında ve saçma sapan sanal aşklann moda oldugu günümüzüde, eski aşklann değerini, büyüsünü ve kıymetini ise hanımlara sormalı en çok. Böyle günlerde insanın içini taptaze sevinçler kaplar. Behçet Necatigfl'ın o unutulrnaz dızelen a sevgfleriyannlara bıraktmız n la bazı anılan hatniamaktan güzeli yoktur! llkyaz akşamlannda... Acaba ınsanı etkileyen eskimemiş sevdalann sarhoşlugu mudur o da bilınmez. Bihnen ve yaşanan, sadece gerçek dostluğun ve köklü bir sevginin güzelhği olmalı.. kimbilir... Ilkyazlarda insanlar düşlerle avunur bazen... Münih'in kasvetli ve insansız sokaklan pazarlan felaket... Kararmış yüzlü eski apartmanlann çevırdıği küçücük bir balkonda çiçeklerinizm yerini değiştirip, "VTvaldi'' ile güne başlarken bile insan bir başka cografyayı ve pazarlan düşünür... Sırasında ürperen deniz yüzüne karşı Assos'ta bir akşam alacasım da özlersiniz, Cunda'da "Saki Kaptanm Yeri'nde" bir rakı masasuun hâyalıni m de.. ya da Gümüşlük'te o eşsiz gün banmlannıda... Daha da eskılere gidüirse, Bakırköy finnlannda taze çıkmış paskalya çöreklerini ve yumurta tokuşturduğumuz ilkgençlik yıllannın arkadaşlıklannı da... Hanl hanl sanat tarihi çalışuğımız yetmişli yıllarda, tstanbul'daki eski Bizans kiliselerindeki küf kokulu serinliği, Vefa ve Zeyrek'in arka sokaklanndaki yoksulluklan da bir bır anımsarsınız eski bahar günlennde... Evet, bir Paskalya tarüini daha uğurlarken insan hep yeni tatilleri düşleyıp planlar ve nedense eski aşklan özler incecik yağmur altmda Münih sokaklannda... i lolaa Paııacoııic GD5Ü Alcafel One iclı eao/ db
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear