25 Kasım 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
30NİSAN2000PAZAR CUMHURİYET SAYFA J. LJ-K kuKur@cumhuriyet.com.tr 15 'Yaratık 5'ten 'Zor Ölüm 4'e kadarbirçok devamfilminiizlemeye hazırlanın Bu modahiç bitmiyor• Yapım şiıketleri, kırktan fazla devam fîlminin hazırlığı içinde. Çünkü daha önce gişede başan kazanmış bir filmin versiyonunu tekrar işlemek ve izleyiciye sunmak, yapımcılara her zaman 'garantili' bir kazanç kapısı açıyor. Kûltür Servisi - Hollywood'da başan kazanan filmlerin devamıtu çekmek yeni bir sektörün doğ- masına neden oldu. Böylece şiıketler, kazandık- lan başanyı ikıye, üçe katlamanın yöntemıni bul- du. Büyûk prodüksiyon şirketleri, kırktan fazla devam filmının hazırlığı içinde. Bırçoğunun se- naryosu yazılmış durumda ve filmi kımın çeke- ceği de belli; birçoğu ise vizyona girmeyi bekli- yor. Devam fılmleri, neredeyse sinemanın ortaya çı- kışından beri var olan bir sektör. Louis Feuüla- de'in, ilkini 1913 yılında gerçekleştirdiği, beş 'Fantoma' filmi, devam sinemasının başlangıcı olarak sayılabilir. Yapımcılann fılm dizileri yap- masının arkasında, estetik ve entelektûel bir kay- gıdan çok, yapımın gışe hasılatı daha önemlı bir kriter olarak göze çarpıyor James Bond filmle- ti, Clark Kent'lı Süpermen, YıkhzSavaşfauı, 'se- yirci her zaman hakhdır' kuralı göz önüne alına- rak yenıden sınemalarda yer aldı. Daha önce ba- şan kazanmış bir filmin versiyonunu yenıden iş- lemek ve yeniden izleyiciye sunmak, yapımcıla- ra her zaman 'garantifi' bir kazanç kapısı açıyor. Bu yüzden Hollywood'da yeni bir sektör olarak 'devam filmleri tarzı' oluştuğunu söylemek yan- lışolmaz. Devam fılmlennin 'garantili kazanç' kavramı- na eşit sayıldığı günümüzde Tom Cruise'un so- fistike bir gızlı ajanı canlandırdığı 'Mission Im- possibie 2' (Görevuniz Tehlike), Amerikan sıne- malannda mayıs ayında, Avrupa'da ise sonba- harda gösterime girerek bu furyanın öncülüğü- nü üstleniyor. Yönetmen John VVoo,filminkad- rosuna Antfaony Hopkms'ın katıldığını ve ilkın- den çok daha hareketli ve heyecanlı bir film or- taya çıktığını belirtiyor. Sigourney Weaver, 'AUen'(Yaratık) serisinin beşincisi çekmek ıçtn yapım şırketi ile yüksek bir paraya anlaşma yaptı. Weaver, fılmle ılgili şun- lan söylüyor: "Her zaman knmandan Rip- ley'in, her şeyin başlamğı gezegene döndûğü bir 'Yaratık' fflmi çekmeyi istemiştiın. Yıllar sü- ren kış uykusundan uyanmış ve harekete hazır kı- sa san saçlanfleyeni Ripley'in çok heyecan veri- dolduğunu düşünüyorum." 'Yaratık 5'ın, sennın ilk bölümünün gösterilmesinden tam 25 yıl son- ra, 2004 yılında vizyona gırmesı planlanıyor. VVJDis, Amazon ormanlannda kay boluyor Bilim-kurgu fıhni 'Matm'in ikinci ve üçüncü bölümlerinin çekileceği de kesinlik kazandı. Ke- anu Reeves, başka bir boyutta bir yıl daha yaşa- mak içın yapım şırketi ile anlaşma yaptı. 'Inde- pendenceDay 2"de (Kurtuluş Günü) BiflPuiman, yeniden, Amerikan başkanı olarak dünyayı uzay- lılara karşı savunmaya ve insanlığı kurtarmaya ha- zırlanıyor. 'Kuzubnn Sessniği'nin devam filmi olan 'Han- nibal'de ise gözüpek FBI ajanını oynayan Jodie Foster'ın yennı Julianne Moore alıyor. Hannibal Lecter ise yine Oscar ödüllü oyuncu Anthony Hopkins tarafından oynanıyor. Daha ilgı çekıci ve ınanılır olabılmek ıçin ba- zen de hayal gûcüne başvuruluyor. Mesela Bru- ce VVlffis. Ben Affleck ile birlikte 'Die Hard 4"te (Zor Ölüm) Amazon ormanlannın karanlık de- nnliklerinde kayboluyor. VVillıs şöyle diyor: "fi- könce beni uzaya göndermeyipianlamışiardı.Ama o zaman Armegeddon'a benzeyecekti ve McOa- ne karakterinin başanlı ofanası için daha gerçek bir alana ihtiyaç var." 'Batman'in beşincisi için ise çarpıcı bir baş aktör aranıyor. Ben Affleck ve Me! Gibson rolü reddedince prodüksiyon şirketi Warner Bros. zor dunıma düştü, ama her şeye karşm filmin 2003 'te vizyona gireceği söyleniyor. Mel Gibson ise postmodern bir hikâye olan 'MadMu'in devamında rol almayı yeğliyor. Yö- netmen George MiDer, projenin bir yıl içerisin- de çekım aşamasına geleceğini açıkladı. Anton» Banderas da hâlâ kılıç egzersizlerine devam edi- yor, çünkü Steven Spielberg, 'Zorro' nun ikinci- sinin yapımını üstleneceğini açıkladı. Cathrine Zeta-Jones yıne Zorro'nun güzel eşini oynayacak. Miramax Christopher Lambert ile 'Highian- der4'ü (îskoçyalı) çekiyor. Yeni arkeolojik araş- tırmalann peşınde koşulacağı 'Mumya V 2001 'de, açıklanamayan garip olaylan takıp eden Mulder ve Scully'nın yeni maceralan 'Gizti Dosyalar' ise 2002'de vizyona ginyor. Kısacası, Hollyvvood'un 'devam fılmleri sektörü'nden önümüzdekı yıllar- da çok yapım izleyici ile buluşacak. 'Hayaiet Köpek: Samuray Tarn'nm başroiünde Forest VVhitaker var. Jim Jarmush'un zenci Samurayı CUMHURCANBAZOĞLU Festivalde son gün; yanşma sonuç- lannın açıklanmasmdan sonra, da- ha ödüllerini yeni almış filmlerle dünya sinemalanndan örnekler bu- günün programmı oluşturuyor. Bun- lardan birkaçını tanıtalım. Emek'in ilk filmi HayaietKöpek: Samuray Tarzı'nda Forest VVhita- ker, samuray öykülerine, prensiple- rine, felsefesine tutkun, bir baraka- da onlar gjbi yaşamaya çalışan ilginç bir profesyonel katil... Jim Jarmush bu ilginç serüveni, 'CazstiEyleanlatıl- mış esprili bir gangster öyküsü' diye özetliyor. Kay- naklannı da sakla- mıyor: Donkişot, Frankenstein, Ras- homon... Zencile- ri sürekli gruplar halinde, gettolannda, çeşitli pis iş- lerin içinde ya da bunlann dışına kaçmaya çalışırken ızledik. Jarmush ise bu kez 'yamız zenci'nin dünya- sım, nasıl yaşayabileceğini kurgu- luyor. Festivalin sonunda hâlâ fark- h bir yapım arayanlara... 'Etnik bir komedi' Dün Kadıköy Reks'te gösterilen Kurabiye'nin Tafihi bugün Emek'te. Mıssıssıppınin ıçlerinde kurulu Holly Springs Kasabası'nda sek- senlik bir kadırun yaşantısını ve çev- resindeki ınsanlann ilişkilerini an- latıyor kabaca Robert Altman. Bir süre modern dünyayı gözleyen us- ta, yine minik gerçeklere dönüp çok İSUNBUI 19.ULUSLARARASI K U l T U R İSTANBUL VESANAT lalHniBÜL_ U.KM FILM FESTIVALI sıcak bir öykü çekmiş. AÜas-1'in filmi Sevgfli/ Dost'un özeti şöyle: Jaume Clara, ölümcül bir hastalığa yakalandığında, yaşa- mını gözden geçirmeye karar ve- rir... Yaşlanma, farklı aile yapısı, üniversite, aşk ve sadakat gibi tema- lan kullanarak psikolojik bir dram anlatıyor Ventura Pbns. Reks'ın filmi Doğu Doğudur (yö- netmen: Damien O'Donnell) ise 'et- nikbir komedi': 70'li yıllann Ingil- teresi, rock dönemi. Serbest seks gözde. Londra'da yaşayan Pakistan- lı George Han, kökleriyle gurur du- yuyor ve anneleri tngiliz olan yedi ç o cuğunun da Pakis- tanlı gibi yaşaması- nı istiyor. Ancak çocuklannın Ingi- liz toplumuyla kay- naşma arzusu göz önüne alındığında bupekkolaybirişdeğil... Cannes'da yedi dakika alkışlanmış bir fıbn bu. Eyub Khan-Din piyesinden sine- maya aktanlan etnik komedi tatlı ve hüzünlü bir Ingiliz işi yapım. Atias-1'in diğer fıhni Bayan Ju- fie, Mike Figgis yorumu (Festivalde aym konunun Alf Sjöberg tarafın- dan yorumlanmış hali de gösteril- di). Nişam bozulduğundan beri Ba- yan Julie'nin morali iyi değildir. Sarhoş halde kendini mutfakta ba- basının uşağı Jean'ın kollannda bu- lur. Jean yıllardır genç Julie'yi iz- lemiş ve arzulamıştır... Tek mekân- da, omuz kameralan kullanan Fig- gis, Danimarkah Dogmacüar'a özen- miş... ALt HADt BARA^MN SERGİSİ KADIKÖY AXA OYAK SANAT GALERİSİ^NDE Metal levhahuia boşluğu yutmaya çalışan heykeltıraş LEVENT ÇALIKOĞLU Türk resminde 1950-60 arasındaki baskın söylemin abstre ve non-fıgüratıf resım olduğu, kabul edilebilir bir genellemedir. Oysa 1950 baş- lannda -birkaç ıstisnaı isim dı- şmda- sanatçı ve eleştirmen- lerin gözardı ettikleri iki önemli başlık var: tlki, soyut resmin bir form meselesi değil yeni bir öz sorunsalı ol- duğunu sıklıkla tekrarlayan Vasüı Kandinsky; ikincisi, tarihsel verilere dönük geleneksel irade üzerine temel- lendirilmeye çahşılan soyut resmin "yenflikçi'' değil, sa- dece tekrarcı bir yöntem olabileceği. Nitekim Kan- dinsky'nin adı bile anılmadan, kaligrafi ve hat sanatı- nm biçimsel cazibesine ve Anadolu'nun yerel renk kav- rayışına bağlanmaya çalışan ilk denemeler, bizde soyut resmin yeni bir özden çok, al- ternatif bir konu seçeneği olarak algılan- dığını gösteriyor. Öte yandan aynı tarih- ler, Türk sanatında resim ile heykelin bir- birine koşut, atbaşı ilerlediği bir döne- mi işaretler. Şu ana kadar, hey- kelde kültemekân-boşluk gi- bi temel problemler üze- rine kafa yoran Ali Hadi Bara, Şadi Çalık, tlhan Ko- man ve Kuzgun Acar'ın soyutla- ma girişimlerini ve dö- neme katkılarını araştırmadığı- mız gibi, ardlannda bıraktıklan yapıtlarunn da net bir dökümünü ortaya koymadık. Yapılacak bir karşılaştırma, soyut ve non- figüratif anlayışın tuvalde mi yoksa üç boyutta mı öncelikle kavran- dığını ortaya koyması açısından ilginç sonuçlar çı- karabilir. Gereksiz gösterişleıie uğraşmıyor Bugünlerde Karaköy'deki AXA Oyak Sanat Galerisi'nde açılan retrospektif ni- telikli Ali Hadi Bara sergisi, bu anlam- da bir karşılaştırma yapabilmek için iyi bir fırsat. MSÜ Resım ve Heykel Müzesi koleksiyonundan derlenen ser- gi, Bara'nınfigüratifve soyut olarak ad- landınlan iki ayn dönemine ait yirmi dört yapınnı bir araya getiriyor. Aslına bakı- lttsa Ali Hadi'nin koleksiyonda bulunan çalışmalan (ki oldukça kapsamlı bir dö- küm bu) gözden geçirildiğirıde onun, küt- leye kılıf uydurmayan, formun üzerine giydirilen kıyafetle veya gereksiz göste- rişlerle uğraşmayan bir tavn olduğunu ka- nıtlamakta. Ozellikle 1929'da Paris'te Sa- lon D'Automne da, ardından 1931 yılında düzenlenen Müstakil Ressam ve Heykel- tıraşlar Birliğı sergısinde sergılenen "Hav- va" adlı çahşması, Bara'nın aynnhdan kaçan, onun yenne üç boyutlu bir nesnenin yeryüzünde kapladığı alan ve varlık nedeni üzerine kafa yoran bir sanat anlayışı olduğunu göste- riyor. Bara'nm 1927-30 arası Pa- • Mimar Sinan Üniversitesi Resim ve Heykel Müzesi koleksiyonundan derlenen sergi, Bara'nın figüratif ve soyut olarak adlandınlan iki ayn dönemine ait yirmi dört yapıtını bir araya getiriyor. ris'te Charies Despiau'nun atölyesine devam ederken et- kilendiği Maıllol geleneğı, onun 1950'lere kadar ger- çekleştirdiği figüratif kay- naklı işlerinin temel karakte- rini ortaya koyuyor. Hûseyin Gezet; heykeli, do- ğayı klasik anlamda yorum- lama olarak kabul eden Bara'nın sanat anlayışının 1949 yılındaki ikinci Paris gezisinin ardından tam tersi bir de- ğişime uğradığmı iddia ediyor. (Hüseyin Gezer, Cum- huriyet Dönemi Türk Heykeli, Ankara 1984, s. 99). Bu- na göre Bara'nın Paris'te İUıan Koman'la olan ilişkisi onun fikırlerini tamamı ile sarsacak ve sanatçı 25 yıl- dır değişmeyen sanat görüşlerini Paris'te bırakarak yur- dadönecektir. Oysa sergide yer alan 1948-50 tarihh 'Dans Eden Fîgûr' ve rölyef olarak işlenmiş 'Çocuğunu Emziren Ana' adlı çalış- rrîalar, onun soyut formlarla tanışma- suım Paris'e gitmeden önce başladı- ğını ve bu karşılaşmanın aslında bir te- sadüf ohnadığmı da ortaya koyuyor. 'Dans Eden Figûr', her açıdan seyre- dilebılir kütlesi ve deformeedılmış be- deniyle Matisseçagnşımh bir form an- layışını hanriatırken, 'Çocuğunu Em- ziren Ana' ise aym tarihlerde benzer işler üreten Zûhtû Müridoğla'nun rölyefleri ile ortaklık gösteriyor. İlk yapıt, biçimin reel gerçeklik ve bu gerçekliğın boşlukla ılişkisini ortaya koyarken, ikinci çalışma ise parça bü- tün hesaplıhğı içerisinde formun yüze- yindeki boş ve dolu alanlann araştınlmasının doğal sonucudur. Hiç şüphesiz Bara'nm 1950 sonrası ürettiği ça- lışmalar, onu Türk heykel sanatı içerisinde aynca- hklı bir yere oturtur. Genellıkle materyali siyah de- mir levha olan bu heykeller aym zamanda sanatçı- mn kendine özgü bir malzeme arayışı içerisinde ol- duğunu da gösteriyor. Birbirlerini kesen, aralayan köşe ve ağır- lık noktalanndan tutturulan bu metal levhalar, Bara'nm bir yandan boş- luğu yutmaya, diğer yandan da uzay içerisinde farklı ge- ometrik düzlemler oluşturmaya niyetli tavnnm son aşa- masıdır. Bir bakış hattı doğrultusun- da uzayı sımrlamaya çalışan örneklerden, mekânı ve formu kendi içerisine hapsetmeye meyilli işlere kadar Bara'nm bu dönemi, yalın bir düşünüş ve düşünüleni malzeme ile örtüşme evresi olarak da tanımlanabilir. Ozellikle Resim ve Hey- kel Müzesi bahçesinde yer alan 'Soyut MekânsalKom- pozisyonu', bu dönemin en karakteristik işlerinden bi- risidir. 1955 yılında tlhan Koman ve mimar TankCa- nm ile birlikte, 52'de Fransa'da ortaya çıkan Grup Espace'ın Türkiye şubesini kuran Bara, aym tarihlerde Arkitekt dergisindeki yazılan ile de, grubun temel çıkış noktası olan 'piastiksanat- larm sentea" teonsını sanat ortamına tanıtma- ya çahşır. 'Dans Eden Figûr' - bron KUŞBAKIŞI MEMET BAYDUR 'Merkep Pedikür YapOPiyop1 Muhsin Ertuğrul'un 1993 yılında Eczacıbaşı vakfı tarafından yayımlanmış "Gerçeklerin Düşle- ri I Tıyatro Dûşünceleri" adlı enfes yapıtını kanş- tınrken, karşıma ilk okuyuşumda işaretlediğim sa- tıriar çıktı. Kitabın 636. sayfasında Sanat ve Ahlak başlık- lı olağanüstü güzel bir yazı var. Neler diyor Muh- sin Ertuğrul? "Hayatta adam öldüren varsa sanat, sahnede ve perdede ona 'katil' diye bağınr; ara- mızdapara çalan varsa sanat, sahnede ve perde- de onu 'hırsız' diye çağınr. Aldandığını bilen ve ka- nsına römorkörlük ettiren kocaya 'deyyus' der, onu boynuz işaretiyle şekillendirir; para yiyen var- sa ona 'mürteşı' (yiyici) diye ad kor ve bütün bun- larsanatın özbeöz hakkıdır. Bunu böyle gösterme- mek, bu suçlara hakıki ısimlerini vermemek ıkiyüz- lûlüktür. Sanattariyaolmaz. Ikiyûzlü sanat olmaz. Işlediğimiz işlere uygun adlan söylemek ahlaksız- lık değildir. (...) Bütün bunlar, 'eşeği nallamak' ta- biri dunjrken 'Merkebe pedikür yapılıyor' demek gibi gülünç bir ikiyüzlülük, sinsilik olur. Sanatın sanat aseri olabilmesi için ilk vasfı samımi olma- sıdır, açık olmasıdır, taklitten uzak olmasıdır, doğ- ru sözlü ve özlü olmasıdır." ••• Bu büyük sanat insanımızın öğütlerine kulak ver- mek, ona inanmak gerekiyor 2000 yılının Mayıs ayın- da bile. Katile katıl, hırsıza hırsız, deyyusa deyyus, yiyiciye yiyici demek oyun yazariığının olmazsa olmaz koşuludur. Doğal olarak, nallanan bir eşe- ğe de merkep pedikür yaptınyor diyemeyiz. Muh- sin Ertuğrul, sanatçının genel geçer ahlak yargıla- nnın üstünde durduğunu söyler ve "Iş böyleyken bazı kimselenn sanat esehenne gereksiz müda- hale etmelen ve sanatçılan itham ederken 'kamu- oyu' diye kendilenne bir de yardakçı aramalan gûlünçtür. Sanat karşısında efkânumumiye (ka- muoyu) denilen şey de yoktur. (...) Efkânumumi- ye denilen şey sanatçı karşısında bir hasta konu- mundadır. Bir hastanın kendi hastalığını bulan doktora kabahat bulması ne kadar anlamsızsa, birahlaksızlığı teşhireden sanat eserine ya da sa- natçıya karşı dil uzatmak da o kadar anlamsızdır. Ve bu hak, hasta konumunda bulunan efkânumu- miyeye verilmemiştir." • • • "Kendi içimizde ve dışımızda yandaşlarbularak elliyıllık demokrasi ve laiklik bekçisi bir devlet ku- rumunu çökerterekkapattirmaya çalışanlardan" söz ediliyordu geçen hafta Devlet Tiyatrolan'nın sah- nelerinden seyirciye okunulan metinde. Bence Devlet Tiyatrolan çökmemeli, kapanmamalıdır. Sü- rekli desteklenmeli ve çökmesine hıçbir zaman izin verilmemelidir. Demek ki ben bu bildirideki suçlanan iblislerin içinde yer almıyorum. İyi ama Devlet Tiyatrolan'nın çökertilmesi ve kapattırılma- sı en çok kimin işine yarar, bunu hiç düşündünüz mü? Bu işten en kârlı çıkacak kurum Kültür Ba- kanltğı'dır. Elinde dev bir malvariığı ile büyük bir rant elde edecek ve sanata (tiyatroya, baleye, opera- ya) ödediği masraftan kurtulacaktır. Global dün- yanın çembenne bir zengin nokta olarak eklemle- neceklerdır. Adı Devlet Tiyatrosu olan bir kurumu "özelleştinnenin" pek kumazca bir yoludur bu. Yoksa Devlet Tıyatrosu'nun çökmesi ve 'kapattı- nlması' şimdi bu kurumun onurunu korumaya ça- lışanlara başka türlü yüklenemez. Ne güzel tiyat- ro yapryorduk, siz uslu durmadınız, büyük sözü din- lemediniz, işte şimdi çöktük kapandık, her şey si- zin yüzünüzden oldu şarkısının ilk nağmeleri du- yuluyor gibime geliyor. Bu oyunda yalnızca piyon olanlaria uğraşmayı gereksiz buluyorum. * • • • • Tryatronun da (hayat gibi) bir ahlak meselesi ol- duğunu düşündüm hep. En edepsiz, en müsteh- cen, en fırlama zamanlanmda bile aklımdan çık- madı bu. Kongo'da Balinalan Süzme Fakültesin- de okurken bile! Belki ahlak dediğiğimiz nane, ga- zetede köşe yazılannda kuşbakışı anlatılamıyor Muhsin Bey, Gerçeğin Düşünü görüyordu. Buna hep imrendim. Oysa, bizler yirmi yıldır "gerçeğin kâbusunu" görüyoruz. Görmeye zorlandığımız bu kâbusun yapım masraflan da bizden alınıyor. Seyretmemiz yetmiyor, bir de alkışlamamız istenıyor. O da yet- miyor, tiyatronun bizim yüzümüzden kapanacağı söyleniyor şimdi de... Yahu beyler, zaten keyifsiz bir azınlık olan bizleri tümden salak, hepten aptal, tamamen hödük mü sanırsınız? Ustalannızın çrft- liğine çevrilmiş bu ülkede başkaldıracak bir balık, bir kuş ya da üç beş kelaynağın da olacağını ne- den düşünmüyorsunuz? BUGÜN • BtLÖÜNtVERSfTESİ'nde saat 14.00'te BuDueTin 'Arzunun Şu Karanlık Nesnesi' ve saat 17.00'de EKODo'nun 'Manik Depresif adlı fıhnleri izlenebilir. (216 23 15) • BEYKOZ KONAKLARI sosyal binasmda 14.00-18.00 saatleri arasında Kerem Görsev Trio, Önder Focan & Hammond Group, Neşet & Nüket Ruacan caz topluluklannın konserleri izlenebilir. (0216 539 00 39) İSTANBUL FİLM FESTİVALİ'NDE BUGUN • EMEK'te saat 12.00 ve 19.00'da 'Kurabiye'nin TaBhi'; 15.00 ve 21.30'da 'Hayaiet Köpek: Samuray Tara' adlı filmler görülebilır. (293 84 39) • ATLAS l'de Saat 12.00 ve 19.00'da 'Sevgfli/Dost'; 15.00 ve 21.30'da 'Bayan JuBe' adlı fılmler izlenebilir. (252 85 76) • ATLAS 2'de saat 12.00'de 'Kent'; 15.00'te 'Cesaret'; 19.00'da 'Yana'nın Dostlan' ve 21.30'da 'KarmakanşüV izlenebilir. (252 85 76) • ALKAZAR'da 12.00 ve 19.00'da 'Toprak'; 15.00 ve 21.30'da 'Mozart Türkiye'de' adlı filmler gösterimde olacak. (293 24 66) • BEYOGLU'da saat 12.00'de 'En İyi Türk Fıhni'; 15.00 ve 21.30'da 'Fiona'; 19^00'da 'Alün Laleyi Kazanan' fılmleri görülebilir. (251 32 40) • REKS'te saat 12.00'de 'Doğu Doğudur'; 15.00'te 'AnnemHakkmdaHerşey'; 19.00'da 'Katil Âşıkiar'; 21.30'da 'Yalanlar' adlı filmler yer ahyor. (336 0112)
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear