25 Kasım 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
SAYFA CUMHURİYET 19 NİSAN 2000 ÇARŞAMBA 14 lVU.L/1 LJ-K. kultur@cumhuriyetcom.tr Pakistanlı babanın 'asi' çocuklan Festivaldebugün Cannes'ın son listesinde dikkatçekmiş sıra dışıfttmlerçoğunlukta CUMHUR CANBAZOĞLU Emek'te gün sıra dışı bir konuyla, yapışık ikı kardeşin zamanla ayn ay- n 'sosyaUeşmelerT ve sevdalanmala- nyla gelışen Twin Falls Idaho ıle baş- lıyor. Ikinci fılm. Bresson klasiği BirTaş- ra Papazmm Güncesi. George Berna- nos'un aynı adlı romanından uyarla- dığı yapıtta Bresson ınsanın kötülük- ler karşısındaki çaresızliğini anlatı- yor. İsımsız oyuncuları ve müziğiyle tam anlamıyla sıra dışı bir yapıt. Atias-1'ın programına gelince; ilk fılm Doğu Doğudur'la (yön: Daniel O'Donnell) 70 lı yılların tngıltere- sı'ndeyız; rock dönemı, serbest seks gözde. Pakistanlı George Han kökle- riyle gurur duyuyor ve annelen Ingi- liz olan yedı çocuğunun da Avrupa'nın göbeğinde Pakistanlı gibı yaşamasını istiyor. Ancak çocuklannın Ingüiz top- lumuyla kaynaşma arzusu göz önüne alındığında bu pek kolay bir iş değil... Cannes'da yedi dakıka ayakta alkış- lanmış bir ılİc film bu. Eyüb Khan- Din'ın 1996'da sezonun en iyilerin- den biri olarak kabul görmûş piyesin- den sinemaya aktanlan bu etnik kome- di tatlı ve hüzünlü bir Ingüiz işi yapım. Dram, neşe, komedi, şiddetin bir ara- da olduğu fılme yeni Full Monty di- yenler de var. Azınlıklarla çoğunluk- lar arasındaki 'anlayış farktahklan'na gülmeyı sevıyorsanız tam size göre. Bu salonun ıkinci fılmi olan Hiç Be- cerebilivor musun'la Japonlann guru- ru Takeshi Kitano'nun bölümüyle de- vam ediyor. Kıtano'nun kameranın ar- dındaki ilk denemelerinden olan bu yapıtı aktörlük sevdasında olan sorun- lu bir gencın öyküsü. Pazartesi Alkazar'dakı programın iki filmı bugün Atlas-2'de. Hırvat yö- netmen ZrinkoOgresta'nın KEIITOZ'U yakın coğrafyanın her yennde yaşana- cak tipik bir kaybedenler öyküsü: Zag- reb'in kenar mahallelerinden birinde yaşayan ve askerliğını yapan Crnı, an- nesinin öldüğünü duyunca fırar eder. Mahalleye döndüğünde sevdiği kızın, Daniel O'Donnefl'in 'Doğu Doğudur' filmi 70'B ytflann Ingttteres'nde geçiyor. Son dönemin gözde yıkfcn 111da Svvinton Kahramanlar'da oynuyor. ISTİIHl «UUIİS yi S*S/>T »MFI 'A FİLH FlSTftHUİ Kahramanlar'da Tilda Swinton'ın başını çektiği bir îtalyan film ekibi, iki genç arkadaş tarafından oyun olsun diye 1994 yılında işlenmiş bir cinayeti aynı mekânlarda canlandırmak için Londra'ya geliyor... Tilda Svvinton ilk uzun metrajh denemesini gerçekleştiren genç îtalyan yönetmeni Luca Guadagnino'nun elinden tutuyor... Ken Loach bölümü ise 1991 yapımı 'Ayak Takımı'yla başlıyor. kaçak sigara işini yürüten patronla ev- lendıği düğüne rastlar. Kız bir süre sonra kocasının baskılanna dayana- mayıp onun yanına kaçar, ama bir sü- re sonra ölü bulunur. Şüpheler hep Crai'nin üzerinde yoğunlaşmaktadır. Hanun ise kocasının ıhanctınden son- ra mutlulugu çevTesindekı iki yaşlı in- sanın dostluğunda bulan Iranlı kadı- nın öyküsü. Fılmın tanıtınrnotunda Iran'da yedi yıl sansür tarafindan gös- teriminin engellendiği yazılı. Genç Bir Yönetmen Mercek Attm- da bölümünde konuk edılen Laurent Bouhnik'in Select HoteTı ise toplum- la yıldızı barışamanuş, sistem tarafin- dan marjinal diye nitelenmiş insanla- nn toplandığı bir oteli merkez alarak sert bir öykü anlatıyor. Ken Loach ise AvakTakunı'nda Londra'ya gelen Is- koç Stevıe'nın metropoldeki beklen- tilerini, hayal kınklıklannı anlatıyor. Alkazar'ın ilk filmi Bir Dolunay Gönünde Otüm de rahatsız edicı bir çabşma. Devlet adına Tamil genllala- nyla savaşıp ölen bir askerin babası, verilecek yardımla yaşamlannın kur- tulacağına inanan yakınlan ve savaşın vahşeti... VTthanage'den gerçekçi bir dil ve sert film... SatyajH Ray'in Hin- distan ve dünya sanatına ne kadar fılm, roman, öykü kattığını, bu sıra dışı in- sanın nasıl yaşayıp nelerürettiğini öğ- renmek istiyor musunuz? Goutam Ghose 'usta'yı yaşatan çok aynntılı Ray adlı bir film çekmiş. Kaçmama- sı gereken fılmlerden biri... flannes'rian 3 öriiillii 'tnsanhk' Beyoghı smemasuıın filmlennden BirÜlkeBr Sinema: Ingitere bölümün- de yer alan Amerikalı yönetmen Bro- okfiekJ'ın yapıtı Milk ıçın festival ka- taloguna şu notlar düşülmüş: Adrian dakikası dakikasına uymayan, hayann- dan hıç memnun olmayan bır sütçü- dür. Annesi ölünce bu kez başı diğer mirasçılarla derde girer. Onlar işin içi- ne girmeden annesinin değerli tablo- suna el koyup bir adım öne geçmeye çalışır... Insanlann menfaatlan için neler yapapileceklerine ilişkin sayısız yorumdan biri daha. Kahramanlar'da Tilda Svvinton'ın başını çektiği bir Îtalyan fılm ekıbı, iki genç arkadaş tarafından oyun olsun diye 1994 yılında işlenmiş bir cinaye- ti aynı mekânlarda canlandırmak için Londra'ya geliyor... Tilda Swinton ilk uzun metrajh denemesini gerçekleş- üren genç Îtalyan yönetmeni Loca Gu- adagnino'nun elinden tutuyor. Kadıköy Reksın ilk filmı 1999 Ma- deieine Bouhnık'in en yeni çalışması. YTgo - Yaşam Tutkusu ise 29 yaşında veremden ölen, kısa yaşamına sığdır- dığı dört yapıtıyla 'kûlt yönetmen' ol- mayı başaran, Fransız sınemasmın en huzursuz yönetmenlerinden Vigo üze- rine bir yapıt. Yönetmeni Jufien Temp- le videokliplerden sinemaya geçmiş çok yetenekli, dikkat çekici bir isim... Orfe'de ise Cocteau. eski Yunan'dan mitolojik bir öyküyü, 2. Dünya Sava- şı sonrası Paris'e taşıyor. BrunoDıunontun fnsanhk'ı ise fes- tivalin en ılginç yapımlanndan biri. Cannes'da en iyi film, en iyi erkek ve kadın oyuncu ödüllerini almasına kar- şm kapanış töreninde protesto edilen film için eleştinnenlerin büyük bölü- mü, efektlerle dolu sinema ürünleri- ne karşı bu filmin desteklendiğini, as- lında iyi bir çalışma olmadığmı yaz- mışlardı. Konusu ise psikolojik sorunlara bo- ğulmuş bir komiserin yaşamı üzerine kurulmuş. 45 yıllık karakter oyıgıcusu Hayati Hamzaoğlu geçen yıl Antalya'da OnuçOdülii almıştı Yeşilçam'da bir yaşam daha söndü TURHANGÜRKAN Yıllar durmadan geçiyor. Her geçen yıl da sa- nat dünyamızdan sevilen birçok değeri alıp gö- türüyor. Son acı haber bu kez Antalya'dan gel- di. Sinemamızın çok ünlü bır karakter oyuncu- su sonsuzluğa uğurlandı. Yerli fılmlerin kaba- dayı. efe, külhanbeyı, eşkıya, zorba, ağa gibi "kötü adam" tıplemesiyle büyük beğeni topla- yan usta oyuncusu Hayati Hamzaoğlu, bir süre- dir boğuştuğu ölümcül hastalığa yenik düşerek 67 yaşında aramızdan aynldı. On yıl önce emek- li olunca yerleştiği Yalova'daki evi 17 Ağustos depreminde yıkıldıktan sonra ortada kalan has- ta sanatçıya Antalya Belediyesi sahrp çıkmış, onu bannacağı bir yuvaya kavuşturmuştu. Son dö- neminde amansız hastalık onu iyice yiyip bitir- mişti. Avurtlan çökmüş, cüsseli, buyurgan, gör- kemli yapısından eser kalmamıştı. Yaşama göz- lerini yumduğu Antalya'da toprağa verildi. Orta eğitimi bile olmayan Hayati Hamzaoğ- lu, rastlantı sonucu gırdiği sinemada hiç yoktan kendini var eden. yeteneği ve azmi sayesinde do- ruğa tırmanarak büyük üne kavuşan ender sa- natçılardan bıriydi. 5 Temmuz 1933'te Trab- zon'da doğan sanatçı, ilkokulu 1942'de, yerleş- tiklen Istanbul'da bıtirdikten sonra iş yaşamına atüıp kunduracıhk, dökümcülük, kalemkârlık, ku- yumculuk gıbı işlerde çalışmıştı. Bır söyleşide, sinemaya geçış süre\ enini şöyle anlatır: "Bir gün Beyoğlu'nda gezerken, fümlerden kötü adanı olarak tanıdığım Sadri Karan yanı- ma yaklaşıp, danıdan düser gibi, 'FUmlerde oy- nar mısın?' diye sordu. Şaşkınlıktan ne dediği- mi bile anımsamıyorum. Sonra beni Fuat Rut- kay"ın Halk Fılm Stüdyosu'na götürdü. SuaviTe- dû'nün yönetmenliğini yaptığı, Fatma Andaç'la .ayatı Hamzaoğlu yerli filmlerin kabadayı, efe, külhanbeyi, eşkıya, zorba, ağa gibi 'kötü adam' tıplemesiyle beğeni toplamış, en büyük ününü ise Metin Erksan'ın 'Kuyu' filmiyle yapmıştı. Toygar Belevi'nın başrolde oynadığı "Köyûn Çocuğu" adlı bir film çevriliyordu. Sırtıma bir çuval yükleyip, kameranın önünden geçmemi söy- lediler. Dediklerini yapmca avucuma 2.5 lira sı- kıştınp 'işin bıttı" dediler. Böyiece sinema dün- yaana hamalnk yaparak adım atn. Önce çok onuruma dokunmuştu. Sonra alışıp, "aldırma Hayati, 2.5 lirayabu kadar artıst olunur' diyeken- dimi avuttum." Sinemaya bir süre küsen Hamzaoğlu, Osman F. Seden'in "AWm Kafes", "Bir Avuç Toprak", "Beraber Öletim" filmlerinde oynadıktan son- ra oyuncu olduğuna inanmaya başlar. 1960'h yıllar, yükseliş çağıdır. "Dokuz Dağın Efesi"nin ardından Metin Erksan'ın "Gecelerin Ötesi", Sami Ayanoğhınun "ÇÇMustafa", sonra "CMüm KayaUdan"filmlerindebaşrol oynamaktadır. An- cak star oknak niyetinde değildir. Fiziği, yete- neği, karakter oyunculuğunda yoğunlaşmakta- dır. Atrf\ılmaz'ın "KızüVazo"',"BeşKardeşti- ler", "Murat'm Türküsü"; Ornan Elmas ın "Du- varlann Ötesi'", ErtemEğflmezın "Bir Millet L va- myor", kişiliğinı bulduğu fihnlerdır. Sıradan bir karakter oyuncusu değil, tanınmış yönetmenle- rin olgun, seçkin oyuncusu olduğunu kanıtlamış- tır. . . . . Yıtanaz Gûney'in çok sevdiği, değer verdiği bir oyuncuydu. Ünlü sanatçının başka yönet- menlenn çektiği "Davudo", "Silaha Yeminli- vim", "tnuam Kanla Yazılır", "Üçünüzü de Mıhlanm", "Haraoma Dokunma", "Çirkin ve Cesur" filmlerinde oynayarak onunla bir bü- tünlük yaratmıştı. Yine Gûney'in yönetmenliği- ni yapıp oynadığı "Seyyit Han", "Aç Kurtlar', Antalya'da Altın Portakal aldığı "Bir Çirkin Adam","Vurguncular", "Acı", "Ağrt", "Umut- suzlar" filmlennın de değışmez oyuncusu oldu. Smema dünyasında Yılmaz Gûney'in gözbebe- ği idi. Afişlerde adı Gûney'in hemen altında ya- zıldı. En büyük ününû, Metin Erksan'ın 1 %9'da başrolde Nfl Göncfi ile oynattığı, Adana'da ona Alnn Koza kazandıran festivalin yıldızı "Kuyu" filmiyle yaptı. Sinemanın seks bunalımına girdiği 1970'li yülarda Hamzoğlu için geriye sayım başladı. Geçinebilmek için Yeşilçam koşullanna uygun piyasa filmlerinde oynamak zorunda kaldı. Sa- yısız avantür, serüven fılmi çevirdi. 1980'li yıl- lara sığdırdığı çok sayıdakı fihnin arasmdan sıy- nlıp öne çıkabilen Fikret Hakan ın "En Büyük Patron", Atıf Yıhnaz'ın "Mağlup Edilemeyen- ler", Memduh Ün'ün "Kaçak", "Güküm Ana", ŞerifGören'in "Tomruk", YaşarSeriner'in "Ço- cuklar Çiçektir- Kuduz", Meiih Gülgen'in "Ta- tar Ramazan" sayılabilir. Hastalık dönemınde sınemadaki son çahşmalan, 1994'te "Gönlöm Haktan Yana", "Tomurcuk", filmleri oldu. 1%2'de evlendiği Engin hanımdan Yıkuran (1963) adlı bir oğlu bulunuyor. 36. Antalya Film Festivali'nde (1999) Onur Ödülü alan Hamza- oğhı'nun yitimiyle sınemamızda bır ışık daha sön- dü. Artık o, geçmiş zamamn filmleriyle ekran- larda yaşayacak. DEFNE GÖLGESİ TURGAY FİŞEKÇİ İki Sapkınlık Öyküsü ^ 19. Istanbul Rlm Festivali'nin ilk iki gününde göfdüğüm filmlefden ikisi "sapkınlık" öyküleri an- latıyorlardı. Birinde öykü başanyla anlatılıyordu, ötekinde ise başansız. Atom Egoyan'ın Felicia'nın Yolculuğu filmi il- ginç bir başlangtç yapiyofdu: Iriandalı bir genç kız, kendisini gebe bırakıp ortadan kaybolan sevgilisini aramak üzere Ingiltere'ye geliyor. Bil- diği, daha doğrusu oğlanın kendisine söylediği tek şey, -o da yalan- çalıştığı yerin çim biçme makineteri yapan birfabrika okjuğu. Kızcağız baş- lıyor endüstri devı ülkede çim biçme makinele- ri yapan fabrika aramaya. Umutsuz bir çaba. Oğ- lan da oralarda değil, Ingiliz ordusuna katılmış. Bu sırada filmin ikinci kahramanıyla karşılaşı- yoruz: Bir yemek fabrikasının yöneticisi. Ellili yaşlarda, hayattaki bütün eglencesi akşam evi- ne gelip bin bir özenle kendi yaptığı yemekleri yemek. Bir zamanlar televizyonda yemek tarif- leri yapan annesinin eski programlannı izleye- rek, onun yöntemlerini kullanıyor. Damak zev- kine düşkün, tatlı bir adam. Meğer öyle değil- miş. Kızımızla karşılaşınca ona yardım edeceğini sa- nryorsunuz. Yol sorarak tanıştığı çaresiz kızın ağzından girip burnundan çıkarak -bu arada paralannı da çalarak- kendisine bağhyor. Kızın önce çocuğunu aldırtıp sonra da uyku ilacıyla uyutup muradına eriyor. Meğer daha önce de böyle birçok genç kızın kanına girmiş. Filmin başladığı noktayla bittiği yer bana çok uzak göründü. Bir de tersini düşünelim: genç kızla orta yaşı geçmiş adam arasında insani bir dostluk bağı kurulsa, film bu tema üzerinde gelişse, daha mı az itginç olurdu? Sanmam. Ama yönetmenin neden olumlu de- ğil de, olumsuz bir gidişi yeğlediğini açıklaya- madım. Gerçi film boyunca fabrikalar, yollar, elektrik santrallan arasında gördüğümüz sanayi insan- lannın, böylesi ortamlar içinde ne denli insan- lıklannı koruyabilecekleri de tartışılabilir. Insan- lık dışı ortamlarda insani olmak değil, türlü sap- kınlıklara kapılmak daha olağandır denebilir. Filmin böyle bir amacı olsa bile, bunu seyirci- ye anlatmada başanlı olduğunu düşünemiyorum. Fitmde çok ilginç yan temalar -Irianda milliyet- çiliği, iki ulusun düşmanlığı, yemeklerin bile fab- rikalarda üretilen bir sanayi ürünü olması vb.- ol- sa da, bunlann yeterince işlendiği, ana temay- la bütünleştirildiği de söylenemez. ••• Claude Chabrol'un Yalanlann Rengi, resim dersi aldığı bir ressamın evınden dönüşte, or- manda tecavüze uğradıktan sonra öldürülen küçük bir kızın cesedinın bulunmasıyla başlı- yor. Otaylar Bretanya'nın güzel kıyi kasabalanndan St. Malo'da geçiyor. Ayiardan nisan. Küçük ken- tin kadın polis müfettişinden yaşlı yardımcısına, doktorundan tarihi eser kaçakçısına, yazlığa ge- len medyatik yazardan adli tıpçısına dek pek çok insanını tanıyoruz. Bunlar neye yanyor? Insanlan tanıyıp, hayat- lanna kanştıkça, kent artık bildiğimiz bir yer du- rumuna geliyor. Claude Chabrol'un yönetmen olarak başarı- sı burada. Anlattığı öyküyü çevresiyle, insanla- nyla o denli bütünlüyor, sanp sanmalıyor ki, ar- tık bir cinayetin aydınlanmasından çok, filmde- ki insaniarın hayatlannın nasıl gelişeceğini me- rak etmeye başlıyorsunuz. Film bittiğinde her şey aydınlanmış oluyon Sapkın davranışta bulunan kişinin bu işe bir Uzakdoğu gezisi sırasında, küçük kızlann ulu- orta satıldığı ülkelerde alıştığı ortaya çıkıyor. Ci- nayet sanığı aranırken tarihi eser kaçakçıları rastlantı sonucu yakayı ele veriyor. Karısını baş- tan çıkardığını düşündüğü medyatik yazan öl- dürmeyi deneyen ressam da ayırdında olmadan bu işten kendini sıyırabileceği bir konumda bu- luyor kendini. Ama filmin amacı bunu anlatmak değil. Dar çev- reli bır taşra hayatının özelliklerini yansrtmak se- yirciye. Günümüz Fransız taşrasından ilginç bir kesi- ti tanrtabildiği için seyre değer bir film olmuş Yalanlann Rengi. K Ü L T Ü R I Ç t Z İ K K Â M t L M A S A R A C I 5. Sokak Tiyatrosu, Özen Yula'nm 'Ay Tedirginliği' adlı oyununu sunuyor 'Sahnede ikifavklıgerçeklik' Yönetmen Mustafa Avkıran, "Bir oyuncunun bitmiş olan oyununa bakışmı görüyoruz. Ö\sa thatrova geldiğinizde, o süreçte oynadığı anı izihorsunuz. Bu oyunu sahnelerken bu soruyu bitirip başka bir soru oluşturuyorum" diyor. YEŞtMAKYÜZ "Tiyatro izle> icisinin oy-uncu- yu, oyuncunun da kendi oyunu- nu izkdiği bir yapı kurmakiste- dik" diyor Mustafa Avkıran 5. Sokak Tiyatrosu'nun yeni oyu- nu 'Ay Tedirginliği' için. Bir role hazırlanma ve ona dı- şandan bakma konusundaki so- rulann yanıtlannı ararken, Özen \ula'nın yazdığı oyun, Avkıran'ın deyimiyle kendileri için bir 'du- rak' olmuş. Derya Alabora ve Murat Karasu'nun rol aldıklan oyunu Mustafa Avkıran sahneye koydu, sanat yönetmenliğini Naz Erayda, koreografısini Ovül Av- kıran gerçekleştirdi. Ön ve arka olmak üzere iki bö- lümden oluşan sahnede, oyun- cular daha önce rol aldıklan ve üç sabit kamerayla tespit edilen 'oyun'lannı slayt perdesinden iz- leyerek seslendiriyorlar. Ancak seslendirdikleri anda da başka bir oyun gerçekliği yaratıyorlar. Sahnedekı oyunculann kendi ara- lannda da bir oyun olduğunu söy- lüyor Avkıran: "Oyuncunun bir süreÖDceoyııayıpbitirdiğirolüses- lendirirken kendi rolüyle ve to- tal olarak yapıyla ilişkisini görüyoruz. Oysatiyatroyageldi- ğmizde,o süreçteoynadığı anı iz- liyorsunuz. Ben ise bu soruyu bi- tirip başka bir soru ohışturuyo- rum. Oyuncular, sahnede geri- ye dönüp nasıl oynadıklannı izli\orlar ve duvgularrv la Ogili bir süreciyaşıyorlar. Rol kişisiyleeş- zamanfa çanşdklan yada aynışey- leri yapbkları anlar var.. Beyaz- perdede karakterler arasmda ge- çen çatışmaü ilişki kısmen de ol- sasahneüzerindeseslendinnenin geçtiği süreçte sanatçüar arasm- da içten içe devam eden kuık bir hikâye biçhninde var oluyor." Sahnedeki iki sanatçı, filmde aşktan söz ederlerken zaman za- man seslendirmeden kopuyorlar ve seslendırme sanatçısı olarak kendi aralarındaki ilişkiye de gönderme yapıyorlar. Böyiece iki katmanlı bir izlemenin orta- ya çıkağını belirten Avkıran, sah- ne üzerindeki ikı canlı oyuncu- nun da bırebir oyun kurduğunu ve seyircinin iki farklı gerçek- likten, fiLm ya da sahne, istedi- ğinı seçmek zorunda olduğunu söylüyor. Neden bu metin sorusunu ise şöyle yanıthyor: "Bumetniniçm- de çok fazla bilgi var. Oyunun, 1950'lerdeçokpartili döneme ge- çişsürednikapsaması,ttıüiainge- tirdiği tedirginlik, bir kadmla bir erkeğjn arasında gerçekten ya- ratma ve öldürme iüşkisi olması ve bu metnin biünçli şekDde, bir masal anlatması benim için çok önemlL Son birkaç yüdır masal anlatabilmenin önemli olduğu- nu duşünüyorum." <£?&§*
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear