Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
SAYFA CUMHURİYET 19 NİSAN 2000 ÇARŞAMBA
14 lVU.L/1 LJ-K. kultur@cumhuriyetcom.tr
Pakistanlı babanın 'asi' çocuklan
Festivaldebugün Cannes'ın son listesinde dikkatçekmiş sıra dışıfttmlerçoğunlukta
CUMHUR CANBAZOĞLU
Emek'te gün sıra dışı bir konuyla,
yapışık ikı kardeşin zamanla ayn ay-
n 'sosyaUeşmelerT ve sevdalanmala-
nyla gelışen Twin Falls Idaho ıle baş-
lıyor.
Ikinci fılm. Bresson klasiği BirTaş-
ra Papazmm Güncesi. George Berna-
nos'un aynı adlı romanından uyarla-
dığı yapıtta Bresson ınsanın kötülük-
ler karşısındaki çaresızliğini anlatı-
yor. İsımsız oyuncuları ve müziğiyle
tam anlamıyla sıra dışı bir yapıt.
Atias-1'ın programına gelince; ilk
fılm Doğu Doğudur'la (yön: Daniel
O'Donnell) 70 lı yılların tngıltere-
sı'ndeyız; rock dönemı, serbest seks
gözde. Pakistanlı George Han kökle-
riyle gurur duyuyor ve annelen Ingi-
liz olan yedı çocuğunun da Avrupa'nın
göbeğinde Pakistanlı gibı yaşamasını
istiyor. Ancak çocuklannın Ingüiz top-
lumuyla kaynaşma arzusu göz önüne
alındığında bu pek kolay bir iş değil...
Cannes'da yedi dakıka ayakta alkış-
lanmış bir ılİc film bu. Eyüb Khan-
Din'ın 1996'da sezonun en iyilerin-
den biri olarak kabul görmûş piyesin-
den sinemaya aktanlan bu etnik kome-
di tatlı ve hüzünlü bir Ingüiz işi yapım.
Dram, neşe, komedi, şiddetin bir ara-
da olduğu fılme yeni Full Monty di-
yenler de var. Azınlıklarla çoğunluk-
lar arasındaki 'anlayış farktahklan'na
gülmeyı sevıyorsanız tam size göre.
Bu salonun ıkinci fılmi olan Hiç Be-
cerebilivor musun'la Japonlann guru-
ru Takeshi Kitano'nun bölümüyle de-
vam ediyor. Kıtano'nun kameranın ar-
dındaki ilk denemelerinden olan bu
yapıtı aktörlük sevdasında olan sorun-
lu bir gencın öyküsü.
Pazartesi Alkazar'dakı programın
iki filmı bugün Atlas-2'de. Hırvat yö-
netmen ZrinkoOgresta'nın KEIITOZ'U
yakın coğrafyanın her yennde yaşana-
cak tipik bir kaybedenler öyküsü: Zag-
reb'in kenar mahallelerinden birinde
yaşayan ve askerliğını yapan Crnı, an-
nesinin öldüğünü duyunca fırar eder.
Mahalleye döndüğünde sevdiği kızın,
Daniel O'Donnefl'in 'Doğu Doğudur' filmi 70'B ytflann Ingttteres'nde geçiyor. Son dönemin gözde yıkfcn 111da Svvinton Kahramanlar'da oynuyor.
ISTİIHl
«UUIİS
yi S*S/>T
»MFI
'A
FİLH FlSTftHUİ
Kahramanlar'da Tilda Swinton'ın başını çektiği bir îtalyan film ekibi, iki genç arkadaş tarafından
oyun olsun diye 1994 yılında işlenmiş bir cinayeti aynı mekânlarda canlandırmak için Londra'ya
geliyor... Tilda Svvinton ilk uzun metrajh denemesini gerçekleştiren genç îtalyan yönetmeni Luca
Guadagnino'nun elinden tutuyor... Ken Loach bölümü ise 1991 yapımı 'Ayak Takımı'yla başlıyor.
kaçak sigara işini yürüten patronla ev-
lendıği düğüne rastlar. Kız bir süre
sonra kocasının baskılanna dayana-
mayıp onun yanına kaçar, ama bir sü-
re sonra ölü bulunur. Şüpheler hep
Crai'nin üzerinde yoğunlaşmaktadır.
Hanun ise kocasının ıhanctınden son-
ra mutlulugu çevTesindekı iki yaşlı in-
sanın dostluğunda bulan Iranlı kadı-
nın öyküsü. Fılmın tanıtınrnotunda
Iran'da yedi yıl sansür tarafindan gös-
teriminin engellendiği yazılı.
Genç Bir Yönetmen Mercek Attm-
da bölümünde konuk edılen Laurent
Bouhnik'in Select HoteTı ise toplum-
la yıldızı barışamanuş, sistem tarafin-
dan marjinal diye nitelenmiş insanla-
nn toplandığı bir oteli merkez alarak
sert bir öykü anlatıyor. Ken Loach ise
AvakTakunı'nda Londra'ya gelen Is-
koç Stevıe'nın metropoldeki beklen-
tilerini, hayal kınklıklannı anlatıyor.
Alkazar'ın ilk filmi Bir Dolunay
Gönünde Otüm de rahatsız edicı bir
çabşma. Devlet adına Tamil genllala-
nyla savaşıp ölen bir askerin babası,
verilecek yardımla yaşamlannın kur-
tulacağına inanan yakınlan ve savaşın
vahşeti... VTthanage'den gerçekçi bir
dil ve sert film... SatyajH Ray'in Hin-
distan ve dünya sanatına ne kadar fılm,
roman, öykü kattığını, bu sıra dışı in-
sanın nasıl yaşayıp nelerürettiğini öğ-
renmek istiyor musunuz? Goutam
Ghose 'usta'yı yaşatan çok aynntılı
Ray adlı bir film çekmiş. Kaçmama-
sı gereken fılmlerden biri...
flannes'rian 3 öriiillii 'tnsanhk'
Beyoghı smemasuıın filmlennden
BirÜlkeBr Sinema: Ingitere bölümün-
de yer alan Amerikalı yönetmen Bro-
okfiekJ'ın yapıtı Milk ıçın festival ka-
taloguna şu notlar düşülmüş: Adrian
dakikası dakikasına uymayan, hayann-
dan hıç memnun olmayan bır sütçü-
dür. Annesi ölünce bu kez başı diğer
mirasçılarla derde girer. Onlar işin içi-
ne girmeden annesinin değerli tablo-
suna el koyup bir adım öne geçmeye
çalışır... Insanlann menfaatlan için
neler yapapileceklerine ilişkin sayısız
yorumdan biri daha.
Kahramanlar'da Tilda Svvinton'ın
başını çektiği bir Îtalyan fılm ekıbı, iki
genç arkadaş tarafından oyun olsun
diye 1994 yılında işlenmiş bir cinaye-
ti aynı mekânlarda canlandırmak için
Londra'ya geliyor... Tilda Swinton ilk
uzun metrajh denemesini gerçekleş-
üren genç Îtalyan yönetmeni Loca Gu-
adagnino'nun elinden tutuyor.
Kadıköy Reksın ilk filmı 1999 Ma-
deieine Bouhnık'in en yeni çalışması.
YTgo - Yaşam Tutkusu ise 29 yaşında
veremden ölen, kısa yaşamına sığdır-
dığı dört yapıtıyla 'kûlt yönetmen' ol-
mayı başaran, Fransız sınemasmın en
huzursuz yönetmenlerinden Vigo üze-
rine bir yapıt. Yönetmeni Jufien Temp-
le videokliplerden sinemaya geçmiş
çok yetenekli, dikkat çekici bir isim...
Orfe'de ise Cocteau. eski Yunan'dan
mitolojik bir öyküyü, 2. Dünya Sava-
şı sonrası Paris'e taşıyor.
BrunoDıunontun fnsanhk'ı ise fes-
tivalin en ılginç yapımlanndan biri.
Cannes'da en iyi film, en iyi erkek ve
kadın oyuncu ödüllerini almasına kar-
şm kapanış töreninde protesto edilen
film için eleştinnenlerin büyük bölü-
mü, efektlerle dolu sinema ürünleri-
ne karşı bu filmin desteklendiğini, as-
lında iyi bir çalışma olmadığmı yaz-
mışlardı.
Konusu ise psikolojik sorunlara bo-
ğulmuş bir komiserin yaşamı üzerine
kurulmuş.
45 yıllık karakter oyıgıcusu Hayati Hamzaoğlu geçen yıl Antalya'da OnuçOdülii almıştı
Yeşilçam'da bir yaşam daha söndü
TURHANGÜRKAN
Yıllar durmadan geçiyor. Her geçen yıl da sa-
nat dünyamızdan sevilen birçok değeri alıp gö-
türüyor. Son acı haber bu kez Antalya'dan gel-
di. Sinemamızın çok ünlü bır karakter oyuncu-
su sonsuzluğa uğurlandı. Yerli fılmlerin kaba-
dayı. efe, külhanbeyı, eşkıya, zorba, ağa gibi
"kötü adam" tıplemesiyle büyük beğeni topla-
yan usta oyuncusu Hayati Hamzaoğlu, bir süre-
dir boğuştuğu ölümcül hastalığa yenik düşerek
67 yaşında aramızdan aynldı. On yıl önce emek-
li olunca yerleştiği Yalova'daki evi 17 Ağustos
depreminde yıkıldıktan sonra ortada kalan has-
ta sanatçıya Antalya Belediyesi sahrp çıkmış, onu
bannacağı bir yuvaya kavuşturmuştu. Son dö-
neminde amansız hastalık onu iyice yiyip bitir-
mişti. Avurtlan çökmüş, cüsseli, buyurgan, gör-
kemli yapısından eser kalmamıştı. Yaşama göz-
lerini yumduğu Antalya'da toprağa verildi.
Orta eğitimi bile olmayan Hayati Hamzaoğ-
lu, rastlantı sonucu gırdiği sinemada hiç yoktan
kendini var eden. yeteneği ve azmi sayesinde do-
ruğa tırmanarak büyük üne kavuşan ender sa-
natçılardan bıriydi. 5 Temmuz 1933'te Trab-
zon'da doğan sanatçı, ilkokulu 1942'de, yerleş-
tiklen Istanbul'da bıtirdikten sonra iş yaşamına
atüıp kunduracıhk, dökümcülük, kalemkârlık, ku-
yumculuk gıbı işlerde çalışmıştı. Bır söyleşide,
sinemaya geçış süre\ enini şöyle anlatır:
"Bir gün Beyoğlu'nda gezerken, fümlerden
kötü adanı olarak tanıdığım Sadri Karan yanı-
ma yaklaşıp, danıdan düser gibi, 'FUmlerde oy-
nar mısın?' diye sordu. Şaşkınlıktan ne dediği-
mi bile anımsamıyorum. Sonra beni Fuat Rut-
kay"ın Halk Fılm Stüdyosu'na götürdü. SuaviTe-
dû'nün yönetmenliğini yaptığı, Fatma Andaç'la
.ayatı
Hamzaoğlu
yerli filmlerin
kabadayı, efe,
külhanbeyi,
eşkıya, zorba,
ağa gibi
'kötü adam'
tıplemesiyle
beğeni
toplamış, en
büyük ününü
ise Metin
Erksan'ın
'Kuyu' filmiyle
yapmıştı.
Toygar Belevi'nın başrolde oynadığı "Köyûn
Çocuğu" adlı bir film çevriliyordu. Sırtıma bir
çuval yükleyip, kameranın önünden geçmemi söy-
lediler. Dediklerini yapmca avucuma 2.5 lira sı-
kıştınp 'işin bıttı" dediler. Böyiece sinema dün-
yaana hamalnk yaparak adım atn. Önce çok
onuruma dokunmuştu. Sonra alışıp, "aldırma
Hayati, 2.5 lirayabu kadar artıst olunur' diyeken-
dimi avuttum."
Sinemaya bir süre küsen Hamzaoğlu, Osman
F. Seden'in "AWm Kafes", "Bir Avuç Toprak",
"Beraber Öletim" filmlerinde oynadıktan son-
ra oyuncu olduğuna inanmaya başlar. 1960'h
yıllar, yükseliş çağıdır. "Dokuz Dağın Efesi"nin
ardından Metin Erksan'ın "Gecelerin Ötesi",
Sami Ayanoğhınun "ÇÇMustafa", sonra "CMüm
KayaUdan"filmlerindebaşrol oynamaktadır. An-
cak star oknak niyetinde değildir. Fiziği, yete-
neği, karakter oyunculuğunda yoğunlaşmakta-
dır. Atrf\ılmaz'ın "KızüVazo"',"BeşKardeşti-
ler", "Murat'm Türküsü"; Ornan Elmas ın "Du-
varlann Ötesi'", ErtemEğflmezın "Bir Millet L va-
myor", kişiliğinı bulduğu fihnlerdır. Sıradan bir
karakter oyuncusu değil, tanınmış yönetmenle-
rin olgun, seçkin oyuncusu olduğunu kanıtlamış-
tır. . . . .
Yıtanaz Gûney'in çok sevdiği, değer verdiği
bir oyuncuydu. Ünlü sanatçının başka yönet-
menlenn çektiği "Davudo", "Silaha Yeminli-
vim", "tnuam Kanla Yazılır", "Üçünüzü de
Mıhlanm", "Haraoma Dokunma", "Çirkin ve
Cesur" filmlerinde oynayarak onunla bir bü-
tünlük yaratmıştı. Yine Gûney'in yönetmenliği-
ni yapıp oynadığı "Seyyit Han", "Aç Kurtlar',
Antalya'da Altın Portakal aldığı "Bir Çirkin
Adam","Vurguncular", "Acı", "Ağrt", "Umut-
suzlar" filmlennın de değışmez oyuncusu oldu.
Smema dünyasında Yılmaz Gûney'in gözbebe-
ği idi. Afişlerde adı Gûney'in hemen altında ya-
zıldı. En büyük ününû, Metin Erksan'ın 1 %9'da
başrolde Nfl Göncfi ile oynattığı, Adana'da ona
Alnn Koza kazandıran festivalin yıldızı "Kuyu"
filmiyle yaptı.
Sinemanın seks bunalımına girdiği 1970'li
yülarda Hamzoğlu için geriye sayım başladı.
Geçinebilmek için Yeşilçam koşullanna uygun
piyasa filmlerinde oynamak zorunda kaldı. Sa-
yısız avantür, serüven fılmi çevirdi. 1980'li yıl-
lara sığdırdığı çok sayıdakı fihnin arasmdan sıy-
nlıp öne çıkabilen Fikret Hakan ın "En Büyük
Patron", Atıf Yıhnaz'ın "Mağlup Edilemeyen-
ler", Memduh Ün'ün "Kaçak", "Güküm Ana",
ŞerifGören'in "Tomruk", YaşarSeriner'in "Ço-
cuklar Çiçektir- Kuduz", Meiih Gülgen'in "Ta-
tar Ramazan" sayılabilir. Hastalık dönemınde
sınemadaki son çahşmalan, 1994'te "Gönlöm
Haktan Yana", "Tomurcuk", filmleri oldu.
1%2'de evlendiği Engin hanımdan Yıkuran
(1963) adlı bir oğlu bulunuyor. 36. Antalya Film
Festivali'nde (1999) Onur Ödülü alan Hamza-
oğhı'nun yitimiyle sınemamızda bır ışık daha sön-
dü. Artık o, geçmiş zamamn filmleriyle ekran-
larda yaşayacak.
DEFNE GÖLGESİ
TURGAY FİŞEKÇİ
İki Sapkınlık Öyküsü ^
19. Istanbul Rlm Festivali'nin ilk iki gününde
göfdüğüm filmlefden ikisi "sapkınlık" öyküleri an-
latıyorlardı. Birinde öykü başanyla anlatılıyordu,
ötekinde ise başansız.
Atom Egoyan'ın Felicia'nın Yolculuğu filmi il-
ginç bir başlangtç yapiyofdu: Iriandalı bir genç
kız, kendisini gebe bırakıp ortadan kaybolan
sevgilisini aramak üzere Ingiltere'ye geliyor. Bil-
diği, daha doğrusu oğlanın kendisine söylediği
tek şey, -o da yalan- çalıştığı yerin çim biçme
makineteri yapan birfabrika okjuğu. Kızcağız baş-
lıyor endüstri devı ülkede çim biçme makinele-
ri yapan fabrika aramaya. Umutsuz bir çaba. Oğ-
lan da oralarda değil, Ingiliz ordusuna katılmış.
Bu sırada filmin ikinci kahramanıyla karşılaşı-
yoruz: Bir yemek fabrikasının yöneticisi. Ellili
yaşlarda, hayattaki bütün eglencesi akşam evi-
ne gelip bin bir özenle kendi yaptığı yemekleri
yemek. Bir zamanlar televizyonda yemek tarif-
leri yapan annesinin eski programlannı izleye-
rek, onun yöntemlerini kullanıyor. Damak zev-
kine düşkün, tatlı bir adam. Meğer öyle değil-
miş.
Kızımızla karşılaşınca ona yardım edeceğini sa-
nryorsunuz. Yol sorarak tanıştığı çaresiz kızın
ağzından girip burnundan çıkarak -bu arada
paralannı da çalarak- kendisine bağhyor. Kızın
önce çocuğunu aldırtıp sonra da uyku ilacıyla
uyutup muradına eriyor. Meğer daha önce de
böyle birçok genç kızın kanına girmiş.
Filmin başladığı noktayla bittiği yer bana çok
uzak göründü.
Bir de tersini düşünelim: genç kızla orta yaşı
geçmiş adam arasında insani bir dostluk bağı
kurulsa, film bu tema üzerinde gelişse, daha mı
az itginç olurdu?
Sanmam. Ama yönetmenin neden olumlu de-
ğil de, olumsuz bir gidişi yeğlediğini açıklaya-
madım.
Gerçi film boyunca fabrikalar, yollar, elektrik
santrallan arasında gördüğümüz sanayi insan-
lannın, böylesi ortamlar içinde ne denli insan-
lıklannı koruyabilecekleri de tartışılabilir. Insan-
lık dışı ortamlarda insani olmak değil, türlü sap-
kınlıklara kapılmak daha olağandır denebilir.
Filmin böyle bir amacı olsa bile, bunu seyirci-
ye anlatmada başanlı olduğunu düşünemiyorum.
Fitmde çok ilginç yan temalar -Irianda milliyet-
çiliği, iki ulusun düşmanlığı, yemeklerin bile fab-
rikalarda üretilen bir sanayi ürünü olması vb.- ol-
sa da, bunlann yeterince işlendiği, ana temay-
la bütünleştirildiği de söylenemez.
•••
Claude Chabrol'un Yalanlann Rengi, resim
dersi aldığı bir ressamın evınden dönüşte, or-
manda tecavüze uğradıktan sonra öldürülen
küçük bir kızın cesedinın bulunmasıyla başlı-
yor.
Otaylar Bretanya'nın güzel kıyi kasabalanndan
St. Malo'da geçiyor. Ayiardan nisan. Küçük ken-
tin kadın polis müfettişinden yaşlı yardımcısına,
doktorundan tarihi eser kaçakçısına, yazlığa ge-
len medyatik yazardan adli tıpçısına dek pek çok
insanını tanıyoruz.
Bunlar neye yanyor? Insanlan tanıyıp, hayat-
lanna kanştıkça, kent artık bildiğimiz bir yer du-
rumuna geliyor.
Claude Chabrol'un yönetmen olarak başarı-
sı burada. Anlattığı öyküyü çevresiyle, insanla-
nyla o denli bütünlüyor, sanp sanmalıyor ki, ar-
tık bir cinayetin aydınlanmasından çok, filmde-
ki insaniarın hayatlannın nasıl gelişeceğini me-
rak etmeye başlıyorsunuz.
Film bittiğinde her şey aydınlanmış oluyon
Sapkın davranışta bulunan kişinin bu işe bir
Uzakdoğu gezisi sırasında, küçük kızlann ulu-
orta satıldığı ülkelerde alıştığı ortaya çıkıyor. Ci-
nayet sanığı aranırken tarihi eser kaçakçıları
rastlantı sonucu yakayı ele veriyor. Karısını baş-
tan çıkardığını düşündüğü medyatik yazan öl-
dürmeyi deneyen ressam da ayırdında olmadan
bu işten kendini sıyırabileceği bir konumda bu-
luyor kendini.
Ama filmin amacı bunu anlatmak değil. Dar çev-
reli bır taşra hayatının özelliklerini yansrtmak se-
yirciye.
Günümüz Fransız taşrasından ilginç bir kesi-
ti tanrtabildiği için seyre değer bir film olmuş
Yalanlann Rengi.
K Ü L T Ü R I Ç t Z İ K
K Â M t L M A S A R A C I
5. Sokak Tiyatrosu, Özen Yula'nm 'Ay Tedirginliği' adlı oyununu sunuyor
'Sahnede ikifavklıgerçeklik'
Yönetmen Mustafa Avkıran,
"Bir oyuncunun bitmiş olan
oyununa bakışmı görüyoruz.
Ö\sa thatrova geldiğinizde, o
süreçte oynadığı anı izihorsunuz.
Bu oyunu sahnelerken bu soruyu
bitirip başka bir soru
oluşturuyorum" diyor.
YEŞtMAKYÜZ
"Tiyatro izle> icisinin oy-uncu-
yu, oyuncunun da kendi oyunu-
nu izkdiği bir yapı kurmakiste-
dik" diyor Mustafa Avkıran 5.
Sokak Tiyatrosu'nun yeni oyu-
nu 'Ay Tedirginliği' için.
Bir role hazırlanma ve ona dı-
şandan bakma konusundaki so-
rulann yanıtlannı ararken, Özen
\ula'nın yazdığı oyun, Avkıran'ın
deyimiyle kendileri için bir 'du-
rak' olmuş. Derya Alabora ve
Murat Karasu'nun rol aldıklan
oyunu Mustafa Avkıran sahneye
koydu, sanat yönetmenliğini Naz
Erayda, koreografısini Ovül Av-
kıran gerçekleştirdi.
Ön ve arka olmak üzere iki bö-
lümden oluşan sahnede, oyun-
cular daha önce rol aldıklan ve
üç sabit kamerayla tespit edilen
'oyun'lannı slayt perdesinden iz-
leyerek seslendiriyorlar. Ancak
seslendirdikleri anda da başka
bir oyun gerçekliği yaratıyorlar.
Sahnedekı oyunculann kendi ara-
lannda da bir oyun olduğunu söy-
lüyor Avkıran: "Oyuncunun bir
süreÖDceoyııayıpbitirdiğirolüses-
lendirirken kendi rolüyle ve to-
tal olarak yapıyla ilişkisini
görüyoruz. Oysatiyatroyageldi-
ğmizde,o süreçteoynadığı anı iz-
liyorsunuz. Ben ise bu soruyu bi-
tirip başka bir soru ohışturuyo-
rum. Oyuncular, sahnede geri-
ye dönüp nasıl oynadıklannı
izli\orlar ve duvgularrv la Ogili bir
süreciyaşıyorlar. Rol kişisiyleeş-
zamanfa çanşdklan yada aynışey-
leri yapbkları anlar var.. Beyaz-
perdede karakterler arasmda ge-
çen çatışmaü ilişki kısmen de ol-
sasahneüzerindeseslendinnenin
geçtiği süreçte sanatçüar arasm-
da içten içe devam eden kuık bir
hikâye biçhninde var oluyor."
Sahnedeki iki sanatçı, filmde
aşktan söz ederlerken zaman za-
man seslendirmeden kopuyorlar
ve seslendırme sanatçısı olarak
kendi aralarındaki ilişkiye de
gönderme yapıyorlar. Böyiece
iki katmanlı bir izlemenin orta-
ya çıkağını belirten Avkıran, sah-
ne üzerindeki ikı canlı oyuncu-
nun da bırebir oyun kurduğunu
ve seyircinin iki farklı gerçek-
likten, fiLm ya da sahne, istedi-
ğinı seçmek zorunda olduğunu
söylüyor.
Neden bu metin sorusunu ise
şöyle yanıthyor: "Bumetniniçm-
de çok fazla bilgi var. Oyunun,
1950'lerdeçokpartili döneme ge-
çişsürednikapsaması,ttıüiainge-
tirdiği tedirginlik, bir kadmla bir
erkeğjn arasında gerçekten ya-
ratma ve öldürme iüşkisi olması
ve bu metnin biünçli şekDde, bir
masal anlatması benim için çok
önemlL Son birkaç yüdır masal
anlatabilmenin önemli olduğu-
nu duşünüyorum."
<£?&§*