25 Kasım 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
SAYFA CUMHURİYET 18 NİSAN 2000 SAU 14 kultur@cumhuriyet.com.tr PORTAL DİKMEN GÜRÜN Komut ve öneri arasındaki ince çizgiBir ay sonra bugün 12. Ulusla- rarası fstanbul Tiyatro Festivali başlıyor. Her yıl coşkuyla hazır- lanan bir etkinlik. Coşku yine sü- rüyor, ama bu yıl bir de gerginlik söz konusu. Anlamsız bir gergin- lik. Devlet Tıyatrolan Genel Mü- dürü Rahmi Dilligil, yine "ken- dine özgü" üslubu çerçevesinde, bu kez çahştığı kurumdaki sanat- çılann ötesıne geçtı, yayılım ala- nını genişletti ve özel bir kuruluş olan Tstanbul Kültür ve Sanat vak- fı yönetimine "çekidüzen ver- me" girişimlerini başlattı. Dilligil, festivale davet edılen Friedrich Dürrenmatt'ın yazdı- ğı ve Şakir Gürzumarın yönet- tiği, Ankara Devlet Tiyatrosu ya- pımı "Büyük Romulus"un. an- cak kendi uygun bulduğu iki yerli oyunla birlikte festivale katılacağı direktifini sanatçı Ferdi Merter • "Uluslararası Istanbul Tiyatro Festivali Yönetim Kurulu tiyatro konusunda elbette Devlet Tiyatrolan'nın görüşlerinden, eleştirilerinden yararlanır. DT bu nedenle yönetim kurulunda bulunmaktadır. Ancak kararlar konusunda, DT'nin 25 kişilik yönetim kurulunda bir oyu vardır." kanalıyla iletti. Bu oyunlar, Ferdi Merter'in yazdığı ve yönettiği "Da- va" ile Yılmaz Karakoyunlu'nun yazdığı ve Tamer Levent'ın yönet- tiği "Once lnsan"dı. Kendileri- ne, böyle bir baskının hangi ne- denlerle olursa olsun kabul edile- meyeceği yazılı olarak bildirilince de, Devlet Tiyatrolan'nın misyo- nunun açıklanması ile başlayan, yerli oyun politikalan ve Osman- lı'nın 700. yılı kutlamalan ile sü- ren ve de bu kurumun neden ÜCS V yönetiminde yer aldığıru açıklayan "aba altından sopa gösterme" sûrecine girildi. Bu süreçte neden- se "Dava" birdenbire Dilligil'in gündeminden düşmûştü. Genel Müdür, festival yöneti- mine hitaben yazdığı ve "Bn gi- bi nedenlerle DT, fstanbul Fes- tivali'ne kanlmayacaktır" diye- rek kendince ÎKSV'ye bir anlam- da ders verdiği mektubunu bir ga- zetenin kültür-sanat ekine gön- dermek gereğini de duymuştu. Neden? Bu kendi bıleceği iş, ama sağlıklı bir tavır olup olmadığı Soderbergh 'in Stamp 'la çektiği Denizci'sifestivalinflaşyapımlarından biri İkifarklı adam, iki ayrı öykü CUMHUR CANBAZOĞLU Festival tüm hızıyla sürü- yor ve hafta sonunun hare- ketliliğı hafla içinde de devam ediyor. Bugünün programı- na gelınce; Emek'in ılk fil- mı Denizci'de ıkı adam, iki kı- ta, iki öykü ve bir ölü kadın var. Ingilız Wilson, dokuz yıl hapis yattıktan sonra özgür- lüğüne kavuşmuş yaşlıca bi- ridir. Kızı Jenny'nin Los An- geles'ta ölmesinin ardındaki gerçeğı ortaya çıkarmak için hayatında ılk kez ABD'ye gi- der. Kızının, genç kadınlara düşkün orta yaşlı bir plak ya- pımcısıyla ilişkisi olduğunu öğrenir... Soderbergh 48 mil- yon dolarlık Out Of Sight'dan sonra sekiz milyon dolarlık Denizd'yle yoluna devam etti. Kesik kesik gi- den 60'h yıllar 'noir'inin sert- liği ve sanat fılmi anlayışının bir arada harmanlanması di- yebileceğimiz filmde Soder- bergh (Tatlı Bela'sı yeni gös- terime girdi) Tcrence Stamp'ın usta oyunuyla avan- tûrü de becermiş... tkıncı film Aydede'de il- ginç şeyler oluyor; karanlık- ta kaybolan oyuncular, uçak- tan büyükbaş hayvan düşüren dikkatsız pilotlar, tankta çö- lü geçen askerler... Kusturi- ca'nın yakın arkadaşı 34 ya- şındakı Tacık yönetmen Khu- dojnazarov, yıkılan Sovyet- ler'den geriye kalan karmaşa- da oraya buraya sürüklenmiş tipleri getiriyor beyazperde- ye. Gerçeküstü bir stil ve gör- sel yanı çok kuvvetli taze bir masal. Atlas-1 'deki ilk film Boş- luk, ABD'nin en ünlü ba- ğımsız yönetmenlerinden bi- ri olan John Sayles'nm yeni yapıtı yaşamlarını bir türlü oturtamamış. iki gerçek ara- sında sıkışıp kalmış insanla- nn öyküsü... Alaska, hâlâ ter- temiz doğasıyla sinemanın beylik konulanndan biri ol- maya devam ediyor. Dünya- nın ıkı ucunda, iki yarah ru- ha uygun bir ortam. Doğa tut- kunlanna... Atlas-1'de 'Angelopoulos usta'nın tüm zamanlann en iyi filmleri arasında adı sü- rekli geçen 'Kumpanya'sı da var. Bu yapıt bir daha ne zaman sinema salonunda gös- terilir bilinmez; yer kaldıysa kaçırmayın... 'Denizci'de Terence Stamp dokuz yıl hapiste yattıktan sonra ABD'de kızınıa katilini arayan babayı canlandınyor. Atlas-2 programındakı Bir Oolunay Günundeki Ölûm için festival broşüründe şun- lar yazılı: Kuzeydoğu Sn Lan- ka'da bağımsız bir devlet kur- ma amacındakı Tamıller, 13 yıldır resmi yönetimle çatış- ma halindedir. Wannihami adındaki yaşlı, kör baba bu mücadelede devlet adına ya- şamını yitiren oğlu adına ve- rilecek tazminaü gen çevir- mektedir... Çokuluslu ajans- lann TV 'ler ve gazçteter ajja:,, cıhğıyla evlerimize getirdiği 'gerçek'le ilgili bölgeden bir yorum... Çin'in yetiştirdiğı en yete- nekli yönetmenlerden olan, piyasa işine hiç benzemeyen yapıtlanyla Batı'da dikkat çekmeye başlayan Zhang Yang, Banyo ile bızım seyir- cınin karşısında. Hamam ben- zeri bir mekânın çevresinde , gelişen olaylprJftÇp'in degi- şen yüzünü ve bir ailedeki dinamikleri anlatıyor Yang. Son dönemin flaş filmi Je- anne D'Arc'ı bir de Bres- son'ın yorumuyla, daha ya- lın ve gerçek bir anlatımla iz- lemek isteyenler ıçın iki se- anstan birincisi... Alkazar'ın filmlerinden Bolougne Onnanı'nın Ha- Amos Kollek 'Fiona'da yerimhanede büyüyüp fahişe olmuş genç bir kadını anlatıyor. X-/enizci'de iki adam, iki kıta, iki öykü ve bir ölü kadın var. Soderbergh 48 milyon dolarlık Out Of Sight'dan sonra sekiz milyon dolarlık Denizci'yle yoluna devam ediyor ve başroldeki Terence Stamp 'ın usta oyunuyla avantürü de başanyor. ISTANBUL KÜLTÜR VE SANAT UAKFI İ19.ULUSLARARASI İŞTANBUL FİLM FESTİVALİ nımları'nın Dennis Dide- rot'nun 1796'da yazdığı ro- manından beyazperdeye ak- tanlmış senaryosunun altın- da yönetmenin imzası var; diyaloglan ıse Jean Cocteau elden geçırmiş. Bresson bu ikinci uzunmetrajh deneme- sinde basiti ve özü venne id- diasıyla yola çıkıp aşk traje- dısiyle teatral stili seçiyor ve tüm konuyu dört kahrama- nın üzerine yüklüyor. Inti- kam, çamur atma, utanç, sı- nıflar arası fark gibi çok bıl- dik melodram malzemelen- ni karannda vermeyi başan- yor film. Belgelere göre o dönem ilgı görmemiş, 50'li yıllardan sonra değeri anla- şılmış... Iran sineması artık bütün festİMallerde gücünttkanıtla- mış durumda; sansüre rağ- men ne yapıp yapıp Iranlı yö- netmenler kendi gerçekleri- ni dünyaya taşımayı başan- yorlar. Sansürden geçmesi yedi yıl sürmüş, Tahmineh Milani'nin İki Kadın ı da Tahranlı iki genç kızın öykü- sü... Beyoğlu sinemasının ilk filmi Ana ise (Yönetmen: Denis Yavstigneev) verilen bilgiye göre hapishaneden çıktıktan sonra çeşitli hapis- hanelere dağılmış oğullannı bir araya getirmeye çalışan Rus bır kadının dramı... Son Cannes Film Festiva- li'nden özeljüri ödülüyle ay- nlan Maooel De Oliveira, tutku ve evlilikle ilgili fil- minde, Madame de Lafa- yette'in ünlü 17. yüzyıl Fran- sız romanı Cleves Prense- si'ndeki olaylan ve karakter- leri modern çağa taşımış.... Kadıköy Reks yine 'süzül- müş' bir programa sahip. tlk film Fiona, bizim için sürp- riz bir film. Israilli yönetmen Amos Kollek yetımhanede büyüyüp fahişe olmuş, yan- nı düşünmeden yaşayan öz- gür bir kadını anlatıyor. Ardından yine bır başka kadın öyküsü Bitmeyen Yol- lar var. Katalog 'Yaşamı ve kendini tanımanın kavşa- ğındaki bir kadının öykü- sü' diyor. Yönetmen: Gavin O'Connor. Reks'in diğer filmleri Bir Adamın Yaşamından Bir Hafta ve Tann'nın DüğüniL Denis Yevstignev'in 'Ana'sı Rusya'dan insan manzaralan sunuyor. 'Kumpanya', Tbeo Angeiopoulos'un başyapıtlanndan biri tartışmaya açık. Hoş, şu son dö- nemde Devlet Tiyatrolan'nda ya- şananlar zaten uzun bir tartışma- lar zinciri oluşturmuyor mu? Istanbul Kültür ve Sanat Vakfı Yönetim Kurulu Başkanı Şakir Eczacıbaşı'nın, Devlet Tiyatrola- n Genel Müdürü Rahmi Dilligü'e hitaben yazdığı ve ÎKSV'nin işle- yişine bir kez daha açıklık getiren mektubunu "geleceğe belge" ola- rak sunuyorum. İKSV özel bir kuruluştur Şöyle diyor Şakir Eczacıbaşı: "Devlet Tiyarrolan, tiyatro ko- nusunda devietin desteklediği bir uzmanbk kuruluşu olabilir. Oy- sa İKSV tümüyle özel bir kuru- luştur ve devietin görüşlerine ya da kararlanna kahlmak zorun- da değildir. Vakfımız yönetimi tüm tiyatro sanatçılarına, uz- manlanna ve tiyatro kuruluşla- nna -Şehir Tiyatrolan'na, özel ti- yarroîara- aynı saygıyı göster- mek zorundadır. Dolayısıyla fes- tivale oyun seçerken tüm yapıt- lar için aynı ölçütleri kullanma- sı gerekir. Kaldı ki İKSV, yurttaşların ödediği vergilerle yürütülen sa- nat kuruluşlarıyla ilgili amaçla- nn, politikaların, yalnız sürekli değişen kültür bakanlarının, ge- nel müdürlerin görüşlerine bağ- b olarak değil, Türkiye'deki ön- de gelen kültür ve sanat kuru- luşlannın katılımıyla oluşması- na inanmaktadır. Bu görüşe UNESCO ve AB ûlkeleri de ka- tümaktadır? Nitekim, bildiğiniz gibi, çoğu Barı ülkesinde de sa- natı yönlendiren bir kültür ba- kanhğı yoktur. Bu bağlamda 1998 Ekim ayın- da İKSV Ue Kültür Girişimi ta- rafından sayın cumburbaşkanı- nın, başbakanın ve bakanların kabldığ^, yabancı ülkeler ve Tür- kiye'nin çeşitli alanlarından ge- len uzmanların da bildiri verdi- ği 'Türkıye'de Kültür Politikalan Sempozyumu' düzenlenmiştir. Gelecek ay çıkacak olan bu sem- pozyumun kitabı size de gönde- rilecektir. Vakfımızın başlıca amaçlarından biri de Türkıye'de sanatın olabildiğince özgür ol- masını sağlamak, devietin engel- lemelerinden, siyasetin etkilerin- den arındırmaktır. Bu nedenle Devlet Tiyatrolarf ndan festiva- le, 'Sizin seçtiğinızı değıl, benım önerdiğimi alırsınız' gibi bir ko- mutu kabul edemeyiz. Yazınızda, Devlet Tiyatrola- n'nın 'misyonu' olarak belirtti- ğiniz 'Türkiye'de tiyatro kültürü- nü zenginleştinnek ve geliştirmek' bizim amaçlanmızla örtüşmek- tedir. Örneğin vakfımız da Türk yazarlann yapıtlanna öncelik ve- ribnesine inanmaktadır. Bu ama- ca yaklaşun da farkhhklar olabi- lir. Nitekim 12. Uluslararası Ti- yatro Festivali'ne katılan sekiz oyunun altısı Türk yapımıdır; ancak İKSV Türk yazarlarının yapıtlannın evrensel sanat de- ğerlerine ne denli yaklaştığı ko- nusunda büyük titizlik göster- mektedir. Bize göre festivaller, yıl boyun- ca tiyatrolarda oynanan oyunla- nn bazılannın gösterilmesi değil- dir; değişik görüşleri, yeni giri- şimleri, gençlerin denemelerini iz- leyiciye sunan bir şenliktir. Is- tanbul Tiyatro Festivali'nin Da- nışma Kurulu devietin değil de, Vakıf Yürütme Kurulu'nun seç- tiği yönetmen, sahne sanatçısı, öğretim üyesi, tiyatro tarihçisi ve eleştirmenlerden oluşan sekiz uz- mandan kuruludur ve oyunlann sözünü ettiğimiz ölçütlere göre programa alınmasını önermek- tedir. İKSV'nin DT ile bir proje üze- rinde işbirliği vapması elbette yararb olabilir. İKSV dört yıldır böyle bir öneride bulunmaktadır. Nitekim geçen yıl DT ile birlikte gerçekleşririlen 'Geyikler Lanet- ler' bu anlamda başanh bir işbir- liği olmuşrur. tşbirliği konusu, Saym Ferdi Merter'in katıldığı yö- netim kurulu toplanOsında görü- şülmüştü. Yeri gelmişken şunu da belirt- mekisterim: Yönetim kurulu ti- yatro konusunda ^Ibette Devlet Tiyatrolan'nın görüşlerinden, eleştirilerinden yararlanır. Dev- let Tiyatrolan bu nedenle yöne- tim kurulunda bulunmaktadır. Ancak kararlar konusunda, Dev- let Tiyatrolan'nın 25 kişilik yö- netim kurulu'nda bir oyu vardır. önceki yazınızda, Devlet Ti- yatrolan'nın festivaün düzenlen- mesinde küçümsenmey ecek kat- kılan bulunduğundan söz edi- yorsanuz. Bu katkılann neler ol- duğunu bilemedim; bana anım- satır mısınız?" YAZI ODASI SELİM İLERİ Çocukluğumun Şarlo'su Charlie Chaplin öldüğünde otuzuma iyice yak- laşmıştım; yıl 1977. Birden şaşırdım: Ölümlerle kar- şılaşmama rağmen Şarlo'nun öleceğini, ölebile- ceğini düşünmemiştim. Yıllardan 1957 mi, 1958 mi, neyse, hangi yılsa, Firuzağa ilkokulu'nun bana o zamanlar pek ko- caman gelen alt kat teneffüshanesinde sinemş perdesi kurulmuş. "Sinemacılar geldi!" denmiş, hepimiz aşağıya koşmuşuz. Ama ne sinema per- desi! En küçük esintide dalgalanıp duruyor. Iskem- lelere çöktük, her yer karardı, çarşaftan perdede Şario! Hayatımda ilk kez Şarlo! Elbette şapkası, ucu kıvnk, çengelimsi bastonu, bol pantolonu... Gözleri, eskilerin deyişiyle, fellik fellik aranıyor; bir an durduğu yok bu sürmeli gözlerin. Bıyıklartak- ma mı, boya mı, sahici mi, anlayana aşk olsun... Arka arkaya küçük parodilerdi seyrettiğimiz si- yah- beyaz.. siyah-beyaz da lekeli, paslı, ikide bir kopar eski filmler. Beni onca etkileyen neydi? Herkes, bütün çocuklargülüşüyorlardı. Ben gül- müyordum, gülmediğimi çok iyi hatıriıyorum. Gül- mek biryana, içim burkulmuştu. Herkese iyilik etmek isteyen, oradan oraya ya- payalnız savrulan bu tuhaf adamı sanki bir yer- den tanıyordum. Ama nerden? Nerdeni bi türlü bulamıyordum. Zaten tuhaf adam maceradan maceraya o kadar hızlı gidip geliyordu ki, soru- lar sormak, sorulan yanıtlamak olanaksrzdı. Elbette daha önce sinemaya gitmiştim. Çizgi filmler, siyah-beyaz yeni filmler, hatta renkli film- ler görmüştüm. Hollyvvood'un 1950'lerdekı yıldız- lanndan büsbütün habersız değildim.. güzel, çe- kici kadınlar, yakışıklı erkekler. Ama Şarlo bambaşkaydı. Onda ne fizik açı- dan, ne hikâyedeki rolü açısından herhangi birüs- tünlük yoktu. Hepimiz gibi de degildi. Kendisiy- di, şaşkındı, yakın, ürkek, çoğu kez dışlanmış ve hep yalnızdı. Şarlo bende öyle kaldı. Yirminci yüzyılın hemen başlarında sinemaya adeta bir pandomimcı, sözsüz oyuncu gibi sal- tanat kuran Şario, sessiz sinemadan sesli sine- maya geçişte, kimliğinden ve değerinden yitirme- yen sayılı yıldızdan biri olacaktı. Filmleri hiç es- kimiyor olmalıydı ki, sessiz sinema zamanından kalanlar, işte, 1950'lerin sonunda bizim okulda gös- teriliyor, bütün çocuklann sevinçlerini ayaklandı- nyordu... Şimdi hangi filmini anmadan geçebilirim Şar- lo'nun?! Altına Hücum'daki müthiş yemek sah- nesini mi, gözyaşlarımı tutamadığım Şehir Işıkla- rı'nı mı, dünyanın korkunç bir zamana sürüklen- diğini bir kehanet gibi söyleyen Büyük Diktatör'ü mü, ürperip kaldığım Mösyö Verdoux'yu mu, mü- ziğiyle ayrıca büyülendiğim Sahne Işıklan'nı mı, evet, hangisini?! Seyircisinden eleştirmenine, sinema tarihçisi- ne, Şarlo, bir çağın en büyük ve belki de tek gül- dürü ustasıdır. Fakat sadece o kadar mı? Bir sö- zü var Şarlo'nun: "Uzaktan baktığımızda ttfyatgüfûnç, yâkındafi baktığımızda ise trajiktir." Gülmecenın doruğundaki sinatçı, belki de yal- nız trajik olanı anlatıyordu. Buruk, acı, gönül sıt- masında... Ama herkes, hepimiz, hemen hergün yaşadığımız, başımızdan geçen, bizi yaralayan, hemen hep içimıze attığımız Şarlo hikâyelerine be- yazperdede baktıkça, bu serüvenleri sinemada gördükçe gülüşüp duruyorduk... Firuzağa llkokulu'ndaki çarşaf perdeli sinema seansından bugüne çok uzun birzaman geçti. Bu uzun zaman dilimi içinde birsırçözdüm: Kim bi- lir kaç duygudaşımla birlikte hep Şario gibi ya- şamıştım. Aslında o askıları düşük, bol pantolon- lu, başkalannın mutluluğundan mutlu olabilen, herkese yaklaştıkça herkesçe dışlanan, onca kül- yutmazJığına karşın budala yerine konan, hep ba- şının çaresine bakmaya yazgılı yapayalnız adam, biz milyonlarca yalnızı simgeliyordu... Şarlo öleli handiyse çeyrek yüzyıl geçmiş. Oy- sa yalnızlığın ve hüznün ne yüzyılı, ne çeyrek yüz- yılı var. Takvimde tz Bırakan: "Yağmurdan, gazete başlıklanndaki cinayetler- den, lime lime olmuş ayakkabılanmdaki ıslaklık- tan başka bir şey yoktu. Anlamsız bir düş, sessiz bir umutsuzluktu yaşamak benim için." Elio Vrt- torini, Sicilya Konuşmaları, Gönül Çapan'ın çe- virisi, Adam Yayınlan, 2000. BUGUN • TARIK ZAFER TUNAYA KULTUR MERKEZİ'nde saat 19.00'da 'Sabriye Sayın ve Bulgaristan Türkleri Deliorman Ekibi' dinletisi yer alıyor. (293 12 70) • BABYLON'da 21 30'da trombon, flüt, bas, çello, ud, gitar, klavye, vokal, marimba, vurmalılar, vibrafon, santurun yer aldığı Embryo grubunun konseri var. (292 73 68) • AKSANAT'ta 12.30'da laser-disc'ten tenor Placido Domingo konseri; 18.30'da Birce Aslan ve Gülden Gökşen'in piyanoda eşlik ettiği Ceyda Gölpınar ve Meltem Özarının flüt konseri izlenebilir. (252 35 00) • BİLGt'DE SİNEMA da 20.30'da Claire Denis in yönettiği 'Nenette ile Boni' gösteriliyor. (216 23 15) İŞTANBUL FİLM FESTİVALİ'NDE BUGÜN • EMEK'te 12.00 ve 19.00'da 'Denizci', 15.00 ve 21.30'da 'Aydede' gösteriliyor. (293 84 39) ATLAS l'de 12.00 ve 19. OO'da 'Boşluk', 15.00 ve 21. 30'da 'Kumpanya' izlenebilir. (252 85 76) • ATLAS 2de 12.00'de 'Bir Dolunay Gününde Ölüm', 15.00'te 'Banyo', 19.00'da 'Jeanne d'Arc'ın Yargılanması', 21.30'da 'GizU Dosya' gösteriliyor. (252 85 76) • ALKAZAR'da 12.00 ve 19. OO'da 'İki Kadın', 15.00 ve 21.30'da 'Boulogne Ormanı'nın Hanımları' izlenebilir. (293 24 66) • BEYOGLU'nda 12.00 ve 19.00'da 'Ana', 15.00 ve 21.30'da 'Mektup' gösteriliyor. (251 32 40) • REKS'te 12.00'de 'Fiona', 15.00'te 'Bitmeyen Yollar', 19.00'da 'Bir Adamın Yaşamından Bir Hafta', 21.30'da 'Tann'nın Düğünü' izlenebilir. (336 01 12)
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear