23 Aralık 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
SAYFA CUMHURİYET 19 MART 2000 PAZAR 12 PAZAR KONUGU Faili Meçhul Siyasi Cinayetleri Araştırma Komisyonu Koordinatörü Avukat Mehmet Uçum 'la konuştuk BİR YILDA 600ClNAYETV I pYJ A TAVÇANf)(fJ II Birileri Ankara da oturmuşlar, kendi görev sürelerini uzatmak, şeriatçıları korumak, birbirlerini aklamak için çeşitli hesaplar y yapıyorlar. Üstelik de ne adına? Kendilerince ülkenin istikrannı korumak adına... Ama hâlâ faili meçhul cinayetler işleniyormuş, insanlar açhktan sürünüyormuş, eğitim düzeyi düşükmüş, sağhkta bir arpa boyuyol alınmamış... Kimin umuru? Onlarca yıldır pırıl pırıl insanlanmız faili meçhul siyasi cinayetlere kurban giderler. Siyasilerimiz çıkar, "Bu alçakça cinayetierin peşini bırakmayacağız. Öldürülenlerin kanları yerde kalmayacak" derler. Ama ne alçakça cinayetler çözülür ne de kanları yerden kalkar. Türkiye Gazeteciler Cemiyeti, Cumhurbaşkanı 'na, gazetecileri hedef alan faili meçhul cinayetierin çözülebilmesi için Devlet Denetleme Kurulu 'nun görevlendirilmesi için başvurur. Yanıt alamaz. TBMM'de Faili Meçhul Siyasi Cinayetleri Araştırma Komisyonu 500 sayfalık bir rapor hazırlar, seçim uğruna genel kurul gündemine alınmaz. Türkiye 'de insanlar artık can güvenliği içinde yaşadıklarını ne zaman duyumsamaya başlayacaklar? Devlet, ne zaman yurttaşına can güvenliğini sağlayacak bir ortam oluşturacak? Faili meçhul cinayetlere kim, ne zaman, hukuk yollarını işleterek "dur" diyecek? Bu sağduyuyu gösterecek yetkililer tümden bu ülkeyi terk mi ettiler yoksa? Biz bu soruları kendi kendimize sorarken lstanbul Barosu Faili Meçhul Siyasi Cinayetleri Araştırma Komisyonu da , • çahşmalarını olanaksızlıklar içinde sürdürüyor. Komisyon ,'jt çalışmalarımn ne aşamaya geldiğini, bu çalışmanın v » koordinatörlüğünüyapan avukat Mehmet Uçum 'la konuştuk. "f Demokratik bilinç yok... - Burada bir saptama yapmak istiyorum: Türkiye Gazeteciler Cemiyeti Yönetim Kurulu, bir süre önce Cumhurbaşkanı 'na yaztlı başvumda bulunarak özellikle gazetecilerin kurban gittiğifaili meçhul cinayetierin Devlet Denetleme Kurulu tarafmdan incelenmesini istedi. Ama bu konuda herhangi olumiu biryanıt çıkmadu Cumhurbaşkanı'mngörev süresini uzatmak için anayasa değişikliğipazarlıklan sürerken sizce neden Devlet Denetleme Kurulu harekete geçirilmiyvr ya da içtüzük değistirilmesi yoluyla yeni bir araştırma komisyonu kurulmuyor? - Belki TBMM ve hükümet. bunu Türkiye'nin alt sıralanndaki bir mesele olarak görüyorlar. Bu meselenin kaşuunasını da istemiyorlar. Kaşındığı zaman, demin söylediğim gibi devletin objektif ve subjektif açıdan sorumluluğu ortaya çıkacaktır. Bu da kamuoyunda devletin imajında yeni bir gölge oluşturacağı kaygısını taşıyorlar. Yani, kutsal devlet, devletin yûksek menfaatlan anlayışı burada da önümüzu tıkıyor. Ama asıl tehlikeli olan, içten içe ortaya çıkan asınmadır. Bu bizi, gerçek anlamda demokrasiye ulaşma konusunda ciddi engellerle karşı karşıya bırakıyor. Bu aşınma bizde sürekli otoriter bir yönetim anlayışım gerektiriyor. Bu konuda devlet, açık bir faaliyet yürütmezse sonuçta halkın büyük çoğunluğunda bu sorunlann çözûlmesi için mutlaka baskıcı lyöntemlerin. mutlakaaskeri ••*•• yöntemlerin de\Teye girmesi inancı gelişir. Bir yandan AB üyeliğine yönelik ilkeler, bir yandan demokratikleşmeye yönelik hedefler ortaya konuyor. Ama halk demokratik bilince. demokratik açıklığa aüştınlmak istenmiyor. Bu ciddi bir çelişkidir ve devlet anlayışında köklü bir değişiklik gerektirir. Eğer devlet, yurttaşından özür dileyebilirse "Ben seninle yapüğım sözleşmeyi ihlal ettim. Bunu, bflerek, isteyerek, kasten yapmadım. Şimdi sana karşı bir özür borcum var. Yasama, yürûtme ve yargı organımı harekete geçirerek bu özrü scnden dilemek ktivonım'* diyebilirse o noktada devletle yurttaş arasındaki ilişkiyi yeniden tanımlamak mümkûn hale gelecek. Devlet istediğini yapıyor - Sizce faili meçhul cinayetlere kurban gidenlerin dikkat çekecek bir kısmt gazetecl Sizce bunun nedeni nedir? -Faili meçhul cinayetlerde seçilen hedefle ilgili yaptığımız incelemeye göre iki kriter var: Birincisi, kurbamn kişisel özelliği ve mesleki nitelikleri. Ikincisi de, ortamdan kaynaklanan özellikler. Gazetecilerde, deyim uygun düşerse örnek tipler seçiliyor. Böyle kişileri seçtiğinizde onun ortamda yaratacağı tepki çok büyûk oluyor. Gazetecilerin, aydınlann, hukukçulann seçilmesindeki en önemli neden bu. Faili meçhul cinayetîerin bir başka boyutu da çok sıradan insanlann da seçilmesi. Bu seçim özellikle Güneydoğu ve Doğu Anadolu'da işlenen faili meçhul cinayetlerde var. Hendek-Bolu-Düzce üçgenindeyse, genelde kara parayla iüşkileri olan kişiler seçiliyor. Yani, seçilen kurban, hedef, tercihlere göre değişiyor. Özetlemek gerekirse, toplumun ortak belleğindeki korku motifini harekete geçirdiğiniz zaman, güçlü devlete olan ihtiyaç çok belirgin biçimde ortaya çıkar. Bu noktada kişi, özgürlüğünden vazgeçip güvenliği tercih edebilir. Böyîe bir ortamda da devlet, istediği düzenlemeleri ve uygulamalan yapabiü'r. PORTRE / MEHMET UÇUM 1965, Kars doğumlu. Yükseköğrenimini tstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi'nde tamamladu 1988'den buyana serbest avukat olarak çalişıyor. Avrupa'nın sosyal politikaları ve endüstri ilişkileri konulu bir master çahşmasıyaptı. 1994'ten buyana da tstanbul Barosu 'nda çahşmalarını yürütüyor. - Faili meçhul cinayetleri araştırmak için tstanbul Barosu bün- yesinde bir komisyon kuruldu. Siz de o komisyonun koordinatör- lüğünü yaptyorsunuz. Bu çalışma ne zaman başladı? -Biz 1998'in 16 Aralıkgünü kamuoyuna bu çalışmaya başlaya- cağımızı açıkladık. Bu proje, Türkiye'de faili meçhul cinayetleri ve kayıplan araştırma projesi adı altında hazırlandı. Bu konudaki da- ğmık bilgileri ve belgeleri bir araya getirip sistematik bir rapor ha- zırlamak ve bu sorunun çözümü için çeşitli öneriler getirmeyi amaç- lıyoruz. Kendimize iki yıllık bir hedef koyduk. Bunun bir yılını ta- mamladık. Dokuz aylık bir süre daha kaldı. - Bu çahşmalan yaparken size devletten ve ilgili makamlardan herhangi bir yardım geliyor mu? - Açıkça biz, bu çalışmayı devletle işbirliği içinde yapmak isti- yoruz. Başından beri de öyleydi. Bizim bu konudaki düşüncemiz şudur: lstanbul Barosu çok ciddi bir hukuk kurumudur, ama soru- nu çözecek merci değildir. Bizimki, sorunu çözecek mercilere ge- rekli malzemeyi hazırlama çalışmasıdır, gerekli yaklaşımı sunma çalışmasıdır. - Peki, bu sorunu çözecek merci kimdir? -Başta, yasama organı olan TBMM'dir. Onunla birlikte yürütme organı ve yargıdır. Biz bu çalışmaya başlarken TBMM'ye. Içişleri Bakanlığı'na, Adalet Bakanlığı'na başvurduk. Bizim durumumuz herhangi bir sivil toplum örgütününkine benzemez. Bizim kamu- sal bir niteliğimiz var. Geniş anlamda biz, devlet aygıtı içinde yer alan bir kuruluşuz. Sonuçta bu, genel devlet sorumluluğu içinde bi- zi de sorumlu kılıyor O nedenle bu çalışmayı işbirliği içinde yap- ma önerisinde bulunduk. Bu çerçevede yaptığımız başvurularda sadece TBMM bize destek olabileceğini söyledi. Böylece de TB- MM'den çeşitli belge ve bilgileri bu çerçevede aldık. Ancak, tçiş- leri ve Adalet bakanlıkjanilgı gflsierrneierine ragmen yardjmcı ola- calc tifzda tnr yaJSaşı* ıçnıe j - Siz neler istemiştiniz? -Hatırlarsanız, 1994 yılında TBMM'de Faili Meçhul Siyasal Ci- nayetleri Araştırma Komisyonu'nun bir raporu çıku. Bu raporun öy- küsü çok ilginçtir. 1993 ve 1994 yıllan Türkiye'de faili meçhul siyasal cinayetie- rin doruğa tırmandığı yıllardır. Öyle ki. o iki yıl içinde yaklaşık 600 tane devlet ta- rafından teyit edilmiş faili meçhul siyasal cinayet işlenmiş. Belgeler tartışılmadı Komisyon çahşmalanna başladıktan sonra, 1994 yılının ardından bu faili meç- hul siyasal cinayetlerde ciddi bir düşüş gerçekleşti. Tek başına komisyonun çahş- ması bile caydıncı bir etki yaptı. Devletin yasama organı bu olaya, "Ben anlamaya çabşacağun" diye baktığı anda bile faili meçhul siyasal cinayetlerde ciddi bir azal- ma oldu. Bu da bizim tezimizin haklılığı- nı kanıtlıyor. Devlet, sorunu çözecek ku- rumlanyla bu olaya yaklaştığı zaman Tür- kiye'de bu sorun çözülür. tstenirse çözü- lür. Demek ki burada kayıtsızlık, ilgisiz- lik ya da atalet var. Artık bunu nasıl tanım- larsanız... Rapor, 19. yasama döneminde hazırlandı ve genel kurul gündemine alın- dı. Fakat hemen ardından genel seçim gündeme gelince rapor genel kurulda görüşülemedi, kadük kaldı. TBMM Içtüzüğü gereği bu komisyonlann hazırladıklan raporlann özelliği şu: Raporlar, kendi yasama dönemi içinde genel kurulda tartışılamaz- sa bir sonraki yasama dönemine aktanlamazlar. Bunlar yasa tasa- nlan gibi değil. Dolayısıyla, çok ciddi bir emek ürünü olan o rapor rafa kaldınldı. Raporun kendisi 500 sayfa, ama rapora dayanak oluşturan belgeler 20 bin sayfamn üzerinde. O konuda yüzlerce gö- rüşme, yüzlerce tespit var. Bütün Güneydoğu bölgesı dolaşılmış, in- sanlarla konuşulmuş. Ama bu belgeler gün ışığına çıkanlamadı, tar- tışılamadı. O raporda 908 tane Adalet Bakanlığı, Içişleri Bakanlı- ğı, MİT ve Emniyet Genel Müdürlüğü tarafından teyit edilmiş fa- ili meçhul siyasal cinayet var. Türkiye. orada bu meseleyı ciddi bir biçimde tartışma fırsatmı kaçırdı. Ya da özellikle tartışılmak isten- medi. - Gündeme birden genel seçimlerin gea'rilmesiyle raporun tar- tışdmast sizce kasuh olarak mı engeüendi? - O süreci bir daha hatırlayalım. Komisyon ısrarla bu raporu ge- nel kurul gündemine aldınp tartışmaya açmak istedi. Komisyonun başkanı da çok değerli bir hukukçu olan Sadık Avundukluoğiu'ydu. Türkiye tuhaf bir ülke. Sadık Avundukluoğlu köken itibanyla MHP'lidir. Daha sonra DYP'den milletvekili oldu, o komisyonun başkanhğını yaptı. Hukukçu vicdanı ve duyarlılığıyla çahşması çok da başanlıydı. Komisyon üyeleriyle birlikte Başkan Avundukluoğ- lu, raporu genel kurul gündemine aldırmak için çok uğraştı. O ki- şilerin politik görüşleri çok önemli değil. Onlar insan ve Türkiye'de yaşayan yurttaşlar olarak meseleyi incelemeye başladıklannda ola- yın vahametini fark ettiler. Şu ya da bu partiden olmak hiç önemli değildi. Bu ülkede devletle yurttaş arasındaki sözleşme, devlet ta- rafından ihlal edilmişti. Bu sözleşmenin en temel unsuru can gü- venliği hakkıdır, güvenli bir ortamda yasama hakkıdır. Komisyon üyeleri o zaman devletin bu sözleşmeyi ihlal ettiğini gördüler. Ola- yın bu vahametini görünce bunun üzerine gittiler. genel kurul gün- demine aldırmak için çok uğraştılar. Ama gündeme alındığı zaman zaten seçim sürecine girildiği için görüşülmesi imkânı ortadan kalk- tı. Bunun çok bilinçli, kasıtlı olarak yapıldığını söylemiyorum, a- ma süreç öyle bir gelişti ki rapor tartışılamadı. Yapılabilecek şey yapılmadığı için de bir firsat kaçınldı. Biz, çalışmaya başlarken esas olarak bu raporu temel aldık. Şu anda da bunun üzerine çalışıyoruz. Kurumlann sürekliliğini, kurum- lann edindiği bilgileri geliştirme gerekliliği nedeniyle biz bu rapo- ru baz aldık. Biz var olanı yeniden keşfetme iddiasıyla yola çıkma- dık. Çünkü elde çok ciddi bir çalışma var. Biz bu raporda sözü edilen 908 faili meçhul siyasal cinayetin o- lay özetlerini, isim listelerini aldık. Onlar, daha önce yayımlanma- rruştı. Şu anda bunlar bir TBMM 'de, bir de lstanbul Barosu'nda var. Clddl Katkı yok Bunun üzerine o tarihten sonraki kayıp, faili meçhul olaylannı içeren dosyalar toparlamaya başladık. 199 kadar da dosyaya ulaş- tık. Bunlar 1994'ten sonraki olaylarla ilgiliydi. Dolayısıyla şu an- da bizim elimizde 1107 tane faili meçhul siyasal cinayet ve kayıp dosyası var. Bunlann 908'i zaten devlet kurumlan tarafından teyit edilmiş cinayetler. Biz öbürlerinin de teyit çalışmasını yapıyoruz. Sanıyorum önümüzdeki aralık ayına kadar 1400 civannda dosya- ya ulaşacağız. Ve raporumuzda olay özetlerine yer vereceğiz. Içiş- leri ve Adalet bakanlıldanna bu raporlar için başvurmuştuk. TB- MM'den bu çerçevede yardım gördük. tçişleri ve Adalet bakanlık- lanna, Emniyet Genel Müdürlüğü ve savcılık arşivlerinde var olan soruşturma dosyalan için başvurmuştuk. Ama onlardan bu konu- da ciddi bir katkı alamadık. - Yani bir engelleme mi oldu? -Bir engelleme olmadı. ama yardım da olmadı. Biz gidip tek tek, bütün illerin emniyet müdürlükleri kayıtlanna girip işin soruştur- masıyla ilgili kısmı tespit edecek durumda değiliz. Bunu yapama- yız da. Emniyet Genel Müdürlüğü bize bu bilgileri verebilirdi. A- ma vermedi. Örneğin, Emniyet Genel Müdürlüğü kayıplar listesi yayımlamıştı. Oradaki bir kısım kayıp iddialannı doğruluyor, bir kıs- mının da doğru olmadığını bildiriyordu. Onlann olay özetlerini bi- ze verebilirdi. Ama bunu yapmadı. Bu bence biraz bürokratik ata- letten kaynaklanıyor. Belki başka nedenler de var. Ama onlan bile- ^miyoruz. - m t - * . » - - - Türkiye'de ortulama yaşam beklenüsi yaşı 70. Ülkemizde ola- ğanüstü dönemlerde geçen süre toplamı da 35ytl Sizcefaili meç- hul cinayetler olağanüstü dönemlerin ürünü mü, yoksa olağanüs- tü dönemler mifaili meçhul cinayetleri doğuruyor? -Bu iki sorunun yanıtı da bence pozitif. Bunlar, birbirlerini bes- leyen, birbirlerinı destekleyen süreçler. Yani, olağanüstü dönemler- de faili meçhul cinayetlerartıyor, faili meçhul cinayetler arttıkça ola- ğanüstü dönemlere duyulan ihtiyaç fazlalaşıyor. Biz, bu kısırdöngüyü kırmak zorundayız. Geçmişe doğru baktı- ğımızda bu iş devlet geleneği olarak Fatihın Kanunname'sinden başlıyor. Kanunname'de ne zaman Fatih, "Kardeş katH vatiptir" de- di, dev letin içinde faili belli olmayan cinayetler de ciddi bir biçim- de arttı. Orada şuna dikkat etmek gerekiyor 12 Eylül öncesi karanlık Resmi bir karar var. Osmanlı 'da bir şehzade, kendisine rakip gör- düğü bir başka şehzadenin ölümü konusunda çeşitli güçlerle birlik- te karar verip bu karan hayata geçirebiliyordu. O cinayet faili meç- hul olarak kalırdı \e bir yaptınma bağlanmazdı. Oradan cumhuri- yet dönemine geliyorsunuz. TBMM yeni kurulmuş. 1921 'de Mus- tafa Suphi ve 14 arkadaşı Karadeniz'de öldürülüyorlar. Bu, siyasal ve faili meçhul bir cinayet olarak kalıyor. O cinayete kanştığı iddia edilen Topal Osman da bir faili meçhul cinayete kurban gidiyor. 1948 'de Sabahattin Ali bir faili meçhul cinayete kurban gidiyor. Ora- dan 1968'de VedatDemircioğluolayınave 1970'liyıllarageliniyor. Bütün bunlan birlikte değerlendirdiğinizde Türkiye'nin olağanüs- tü dönemlerle birlikte faili meçhul cinayetlerde artış yaşadığını, fa- ili meçhul cinayetierin artışıyla birlikte de olağanüstü dönemlerin uzatılması ihtiyacının doğduğunu görüyorsunuz. Ya da faili meç- hul cinayetlerdeki artış, olağanüstü dönemlere geçiş ihtiyacını ge- tirmiş. 12 Eylül olayı bunun tipik bir örneği... 12 Eylül öncesi bir- çok cinayet, faili meçhul niteliğindedir. Bunlardan özellikle sol kö- kenli örgütlere yüklenen kısmı aydınlatılmış gözüküyor. Ama sol eğilimli öldürülen kişilerin cinayetlerinin aydınlatılması oranı çok düşük. Aydmlananlar da zaten yeterli değildir. Bu, 12 Eylül ortamını hazırlayan etmenlerden birisidir. - Sizce 12 Eylül'den hemen sonra bu olaylar neden bıçakla ke- silmiş gibi kesildi? - Evet. Aniden durdu. Sonra 1984'te Güneydoğu'da PKK olayı patlak verdi. Orada birtakım konular gün ışığına çıkmaya başladı. Hizbullah meselesi devreye sokulmaya çalışıldı. 1986'dan sonra da faili meçhul cinayetlerde anormal bir artış gözlenmeye başlandı. Bu, 1994 sonuna kadar sürdü. 1994'ten sonra bunlann durmasında TB- MM'nin çalışmasmın etkisi vardır. Şu anda trendi düşük olsa bile zaman zaman devam ediyor. Ah- met Taner Kışlata olayı nda olduğu gibi... Son Hizbullah operasyo- nuyla 400 tane faili meçhul cinayet çözüldü, devlet töhmetten kur- tuldu, diye açıklamak safdillik olur ya da insanlan saf yerine koy- mak olur. Burada iki sorun var. Birincisi, hukuken, kesinleşmiş yar- gı karan olmadan faili meçhul cinayetin çözüldüğünü söylemek doğru biryaklaşım değlidir. Siz, 400 tane faili meçhul cinayeti, sor- gu sonucu birilerinin işlediğini iddia edebilirsiniz. Ama bu insan- lar mahkemeye gidecektir, yargılanacaktır, yargı bu cinayetleri on- lann işleyip işlemediğini tespit edecektir, kesinleşmiş yargı karan olacaktır. ancak ondan sonra, bu faili meçhul cinayetler çözüldü, diyebileceğiz. O nedenle tçişleri Bakanlığı'nın o açıklaması, üslup itibanyla talihsiz bir açıklamadır. Kamuoyunu rahatlatmaya dönük- tür, ama hukuki açıdan doğru değildir. tkinci boyut şudur: Devlet niçin töhmetten kurtulsun? Devlet, yaklaşık 2000 faili meçhul si- yasal cinayetin faillenni bulsa bile töhmetten kurtulamaz. Çünkü devlet, yurttaşla arasındaki sözleşmeyi ihlal etmiştir. Devletin so- rumluluğunu burada ikiye ayırmak lazım. Birisi objektif sorumlu- luk, öbürü subjektif sommluluk. lster olanaklan elversin ya da ver- mesin objektif sorumluluğu gereği devlet her yurttaşın burnu ka- namadan bu ülkede yaşamasını güvence altına almak zorundadır. Devlet olmanın gereği budur. Herhangi bir yurttaş bu haktan mah- nım edıliyorsa devletin bu konuda sorumluluğu vardır. tkinci bo- yutu ise devletin subjektif sorumluluğudur. Biz bunu biliyoruz. TBMM Komisyonu üyeleri yaptıklan çalışmada, Türkiye'deki fa- ili meçhul siyasal cinayetierin en az yüzde 80'inde devletin çeşitli biçimlerde ilişkili olduğunu tespit ettiler. Bu çok önemli bir tespit. Bunu Kutlu Savaş'ın tespitiyle, Cumhurbaşkanı'mn "Devlet rutin dışına çıkabüir", sözleriyle; yani devlet, hukuk devleti içinde bir- takım hukuk dışı yöntemler kullanabilir, anlayışıyla birleştirdiği- nizde devletin bir de subjektif sorumluluğu olduğunu görürsünüz. Kutlu Savaş, Başbakanlık Teftiş Kurulu Başkanı olarak Susurluk olayından sonra o bildiğiniz rappru hazırlamıştı. O rapor açıkç^Öi- yor ki: "Hukuk devleti içinde de devlet birtakım hukuk dışı karftr- lar alabilir ve bunu uygutayabilir." Bunun Türkçesi şudur: "Devlet cinayet işleyebilir." Bu korkunç bir şey. "Bu, Baü'da da yapılmıştır" diyor. Bu daha da korkunç. Batı'da bu yapılıyordiye bizde bunun yapılışını haklı göstermeye çalışmak kadar cahilce bir yaklaşım olamaz. "Devlet ci- nayet işleyebilir" dediğiniz noktada her şey bi- ter. Orada hukuk içinde işleyen bir devletten söz edemezsiniz. Kaba güce dayalı bir iktidardan söz edersiniz. Devletin subjektif sorumluluğu o noktada devletin resmi kurumlan tarafından da itiraf edilmiştir. Devlet içinde çeşitli kamu güç- lerini kullanan çevreler, bu tür cinayetlerle şu ya da bu biçimde ilişkili olmuşlardır. Devlet, çeşit- li biçimlerde çeteierle de ilişkiler kurmuştur. Devlet Penetleme Kurulu - Faili meçhul siyasal cinayetierin çözülme- sigörevi hükümetlerin midir, yoksa hükümet- ler dısmdaki sivil toplum kuruluşlarının mı? - Bence bu görev ortaktır. Başka türlüsü ol- maz. Bakın, baştan da söylediğim gibi çok cid- di bir hukuk kurumu olan lstanbul Barosu bu ça- lışmayı yapıyor. Ama lstanbul Barosu bu an- lamda çözüm mercii değildir. Barolar ya da si- vil toplum örgütlerinin görevi soruna ilişkin du- yarlılıklan ayakta tutmak. ilgili mercileri hare- kete geçirmek, belki de onlarla işbirliği içinde sorunun çözüm yollan konusundabirtakım yak- laşımlar geliştirmektir. Kısa ve uzun vadeli çö- zümler, diye ayırdığımızda bence önümüze şunlan koymamız la- zım: TBMM'de 1994 raporu kadük kaldı. Şu anda 21. yasama döne- mindeyiz. Ahmet Taner Kışlalı olayı da var. Yann kim olacak, onu bilmiyoruz. Bu uyanyı yapmak bizim bir görevimiz. TBMM, faili meçhul cinayetler ve kayıplarla ilgili yeni bir araştırma komisyonu kurmalıdır. Bu komisyon, 19. yasama dönemindeki raporu esas ala- rak bu çalışmayı devam ettirmelidir. Bu kez de genel kurulda tartı- şılabilecek bir rapor hazırlamalıdır. Bu raporda 1994 yılı tespitleri de bulunmalıdır. Aynca bu araştırma komisyonuyla ilgili içtüzük değişikliği yapılmalı, herkesin elindeki bilgi ve belgeyi bu komis- yona sunacağı birtakım yükümlülükler getirilmelidir. Komisyona dayetkiler verilmelidir. Bunlaryapılabilirşeylerdir. TBMM'de, ör- neğin ANAP bu konuda çok duyarlı gözüküyor. Öbür partilerin de buna karşı çıkabileceklerini sanmıyorum. tsterlerse bu konuyu ya- nm saat içinde hallederler. Olaylann çözümü konusunda çok bü- yük bir adım atılmış olur. Bunun birinci yolu budur. Ikincisi de Dev- let Denetleme Kurulu var. Cumhurbaşkanı, anayasadan kaynakla- nan yetkisiyle Devlet Denetleme Kurulu'nu bu yolda inceleme yap- makla görevlendirebilir. Yıllardır, faili meçhul cinayetler ve kayıp- larda devletin çeşitli güçlerinin parmağı olduğu yolunda bir iddia var. Devlet Denetleme Kurulu bir inceleme yapsın, bakalım. - Devlet, hükümetler zaman zaman yurttaşlanndan özür dile- mişler, ama sonra yine kendi bildiklerini okumuşlardır. Bu özür dilemenin ne kadar değeri olabilir? Bu dediğiniz noktada kalırsa tabii ki yeterli olmayacaktır. Bu kan- dırmaca, aldatmaca olur. Ama bir başlangıç olmalı ve biz açık bir devlete geçebilmeliyiz. Bizim ihtiyacımız, insanı ve çevreyi esas alan bir toplumsal düzen ve devlet anlayışı. Bunun için ömek de Batı olmamalı. Ömeği kendimizde bulmalıyız. Evrensel haklar çerçevesinde kendimize özgü bir demokrasi anlayışım geliştirmek zorundayız. Türkiye bir mozaiktir, deniyor. Ama bir yandan faili meçhul cinayetler, bir yandan laiklik sorunuyla ortaya çıkan mese- leler, bir yandan etnik sorunlar var. Ama çok tuhafhr, bizim bu so- runlar konusunda görüşümüz yok. Bu konuda görüşü bize hep dı- şandan dayatıyorlar. Örneğin Avrupa'nın Kürt sorunu konusunda görüşü var. ama bizim yok. Çeşitli uluslararası örgütlerin faili meç- hul cinayetlerle ilgili raporlan var, bizim yok. Bu anlamda biz ken- di sorunumuza sahip çıkmıyoruz. Dediğiniz gibi, sadece bir özür dilemeyle kalınırsa hiçbir yere vanlamaz. Ama biz o noktadan son- ra kendi görüşlerimizi, kendi çözüm yollanmızı da oluşturursak o zaman devlet anlayışımızı da yeniden tanımlama durumunda olu- ruz.
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear