22 Kasım 2024 Cuma Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
SAYFA CUMHURİYET 27 ŞUBAT 2000 PAZAR 14 KULTUR kultur@cumhuriyet.com.tr Doğumunun 100. yılmda anılan Jacques Preverf m yeni bir biyografisi yayımlandı 'Şiiryaşamın en güzel takma adı' HANDANGUNTURK PARİS - Fransız şaır Jacques Prewrt, doğumunun 100. yıldönümünde anılıyor. Hakkında daha önce ya- zılanjara, Yves Courriere ımzalı, devasa yenı bir bı- yografı (718 sayfa) eklendı. 1900 yılının 4 Şubatı'nda doğan Jacques Prevert ger- çek anlamda bu çağın çocuğu. 1977'de ölümüne ka- dar yüzyıla damgasını vuran biitün olaylann yakın ta- nığı, kimi zaman da kahramanlanndan oldu. Şiire yö- nelmesı, hayatın akışı içinde kendiliğinden gelişen bu olgu. N'eden şiir diye bir soruya yer yok. "Şiir ha- yann en güzel takma adlanndan biri" diyordu. Do- ğal olarak da konulannı seçerken uzağa gıtmedi: Gün, gcce, ay, güneş, insanlar ve sokaklar. Konulannı gün- lük hayattan seçtiği gibi, onlan işlemede de sade bir yol izledi. Sözcüğü kendi anlamıyla, hantallaştırma- dan. bir diğerine ürkütmeden bağlayarak dizeler oluş- turdu. Ortaya çıkan hafif, imgeden anndınlmış ve an- laşılır şiırler hayata bakışındaki sadeliğin kâğıda dö- külmesiydı. I946'da yayımlanan "Sözter" kitabı bir haftada 5000 adet satıldığında ciddi edebiyat çevre- len kendisini halk şairi olarak damgaladılar. 'Kolay * şiir sade halkayaraşır' diye düs.ünenlerin dili neredey- se kültürel bir tehdit aracı olarak kullanmalannı za- ten hazmedemeyen Prevert, bu eleştirilerden etkilen- medi. Jacques Prevert'in hayatı sokaklarda başladı. Ba- bası yoksullara yardım kurumunda çalışırken perşem- be günlen okula gitmeyip babasıyla birlikte "gercek yoksullan tespit" ziyaretlerine çıkıyorlardı. Bu ziya- retlerden yoksullan sevmeyi öğrendi, sokağa tutuldu. Agzında sigara (Gauloise) Paris'i baştan başa yürü- meyı alışkanlık edinen şair, sokak sevgisini şiirlerine taşıdı. Paris'in sokaklan, parklan, Seine Nehri ve Pa- ris'ten insan manzaralan şiirlerinin ana temalan ol- du. Sokaga bu denli tutkunluğu Prevert'in baskı altı- na alınamaz kişıliğinin bir göstergesi aynı zamanda. • Otoritenin her türüne alerjisi vardi: Zoraki yaptığı askerlik. ne orduyu ne de Fransız milli marşını sevdi- rebildi Prevert'e. Dinden hep uzak durdu. Geçerli tek gruplaşma şekli dostluk adına olandı. 1925'te arka- daşlan aracılığıyia 'sürrealist' grupla tanıştı. Andre Breton'un etrafında, LouisAragon, RaymondQuene- au. \1arx Ernst, Man Ray gıbı ağırlığı olan isimler ağır sanat teorileri ile meşgulken sokaktan gelen, anarşıst genç Prevert'i kolayca kabul ettiler aralanna. Birlik- te bulundugu insanlan kâh çocukluklanna gen götü- o"toritenin her türüne alerjisi vardı: Zoraki yaptığı askerlik, ne orduyu ne de Fransız milli marşını sevdirebildi Prevert'e. Dinden hep uzak durdu. Geçerli tek gruplaşma şekli dostluk adına olandı. İTT M^Ealk dostu, sosyalist şair', Jean Renoir, Marcel Carne, Jean Gabin, Joseph Kosma gibi isimlerle ikili ya da grup çalışmalannda çok verimli oldu. ren, kâh isyan rüzgârlan estiren Prevert, grubun dün- yaya açılan yeni bir penceresi olmuştu. Fakat Bre- ton'un grubu asker disipliniyle yönetmeye başlama- sı. Prevert'in demir almasına yetti. Uzun vadeli plan- lardan uzak, günün getirdiklerini yaşamayı seçen Pre- vert'in yolu, 1932'de Fransız îşçi Tiyatrosu Federas- yonu'ndan aynlarak Ekim adında bir grup kuran 10 gençle kesişir. Sol militanı coşkulu gençler, Prevert'ten kendilerine politik içerikli skeçler yazmasını isterler. Böylece başlayan çalışmalan 4 yıl sürer. Halkın po- lıtik bılincini geliştirmek ve dikkatini gelişen olayla- ra çekmek için ajitasyon nitelikli, kımı zaman absürd dilde yazılmış skeçler Paris sokaklannda oynanır. Bu metinleri yazmak Prevert'e tutucu değerleri, önyar- gılan, hâkim ideolojiyi eleştirme fırsatı vermiş ol- makla birlikte, bu tepkiyi kalıcı birpolıtık çizgıyedö- nüştürememesi kendisine "sahte proieter, acıkb pem- be dizi kahramanı, sokak kuklas" gibi sıfatlann ya- kıştınlmasına neden oldu. Herhangi bir safta yer al- mayı reddetmesi minder dışından güreşiyor havası verse de tehlikeyi tümden safdışı edebildiği söylene- mez. II. Dünya Savaşı sırasında bazı arkadaşlarını (Marx Ernst, Joseph Kosma) Alman tehlikesinden uzak tutabilmesi azımsanacak bir davTanış degi 1; ama işgal altındaki Paris direnış grubuna katılmayı reddet- mesini de herkes sindiremedi. Fakat bütün bunlar Pre- vert'in halk dostu, sosyalist şair konumunu zedeleme- di. 'Yazdıklarmda kendimi buluyorum' O yıllarda zaten sınemaya yönelmişti. 1935'te Je- an Renoir'la gerçekleştırdıkleri 'Mösyö Lange Cina- yeti' o yıllann coşkulu havasını yansıtır. Fransa ve Is- panya'daki Halk Cephesi hareketinin yükseliş döne- minde çekilen fılm, patrona ve burjuvaziye direnen işçi mücadelesini konu alır. Bu fılm aracılığıyia tanış- tığı Marcel Carne ile 1936'da başlayan ve 10 yıl sü- recek olan ortak çalışmalan boyunca Fransa sinema tanhinin en iinlü fılmlerine imza attılar. 'Fransız Şi- irsel gerçekçüiği' dönemı onlarla başlar. Jacques Pre- vert'in yazdığı senaryo ve diyaloglar, şiirlerinde ol- duğu gibi sokağı ve sade insanlan işler. Bayagılığa kaç- madan, duygulan ön plana çıkararak insanlan sosyal ve entelektüel konumlanna mahkûm etmeden işler. Ki- mi zaman absürd. ama çarpıcı replikleri ile ('Yanılma- dan hata yapdmaz') fılmlerin başansında önemli bir rol oynar. Jean Gabin (Prevert'le kan kardeşı olmuş- lardı) Prevert-Carne ikilisinin gerçekleştirdiği pek çok filmde oynayarak unutulmazlar arasında girdi. •Sisler Rıhomı' ve 'Cennetin Çocuklan' sadece bır- kaçı. Sinema çalışmalan sırasında Macar piyano sanat- çısı Joseph Kosma ile başlayan çalışmalan sonra de- \am eder. Prevert'in yazıp Kosma'nın besteledıği şar- kılar, savaş yıllannm en gözde semti Saint Germain- des- Pres kahvelerinde Juillet Greco gibi ünlü şarkı- cılar tarafından seslendirildi. Hayatınm durulmaya başladığı dönemlennde dost- luklannaaravermedi. Pkassoyaduyduğuhayranlık ve sadakat, Picasso'dan şu övgülü sözlerle karşılık buldu:tt Hakkımdaoocayazıldı,amayalni2caPrevert'in yazdıklannda kendimi buluyonım." Dostluklan hayatının merkezine koyan Jacques Pre- vert. eşı Janine'e olan sevgisini şu dızelerle ıfade et- ti: Aşkımız/ Duruyor orada/ Keçi kadar inatçı/Arzu kadarcanİL Jacques Prevert' in bütün bu zenginleriy- le üçüncü mılenyumda da adından söz ettirmesi şa- şırtıcı olmasa gerek. Büyük ehtıa... ÇürükelmaGUVEN TURAN Bir türtü karar veremiyorum. Zengin bir seyahat edebiyatımız mı var demeliyim, hâlâ göçebe ruhlu oldugumuz bir türlü kentli olamamışlığımızdan belli olması- na karşın, seyahat edebiyatımızın cılız ol- duğundan mı dem vurmalıyım. Galiba her iki yaklaşımın dışında, Ahmet Ha- şim'inyapıtlan ile Ahmet EminYahnan'm va da Hikmet Feridun Es'in ya da Bur- han Arpad'ın artık baskılan bulunmayan yapıtlarını anımsayıp, düzyazı geleneği- mizin büyük isimlerinden Evüya Çete- bi'nın de bir gezi yazarı olduğunu vurgu- layarak beklediğimiz kadar yeterli değil demeliyim ya da yetmişli yıllann sonra- sında biraz ihmal edildi mi demeliyim. Son yıllarda yeniden gündeme gelmeye baş- ladı seyahat edebiyatı ve ağırlıklı olarak da (galiba seyahat yazılan dış ülkelerden söz etmelidir gibi bir önyargımız var) uzak ülkelerden söz edenler geliyor gün- deme. Hani, yabancı da olsalar Paris, Londra gibi çok bilinen kentler ile ülke içi geziler, "biliyonız her şeyini, ne yapa- lım yahu" yaklaşımıyla itiliyor bir yana. Seyahat edebiyatında bilinmeyen toprak- ların keşfi. macera ruhu elbette var, ama asıl olması gereken, gene "nereyi anlat- nğınız değil. nasıl anlatnğuuz", aynca ör- neğın Pans Paris'tir ama hiçbir zaman bir Paris de yoktur. herkesin Paris'i başkadır. Enis Barur'un yaptığı da işte bu, Ameri- ka büyük bir şaka, sevgili Frcnk, ama ona ne kadargülebiliriz? all baslıklı Nevv York Seyahati başlıklı kitabında. Bize Ne\\ Yorklulann "büyükelma''dedikle- n, 70'li ve 80'lı yıllarda polıtık skandal- lar ve yüksek suç oranı nedeniyle "çürük elma" denilen New York'un içindeki ken- di Nevv York'unu keşfedişinin öyküsünü anlatıyor. Brookiyn'e sıcakhk bcsüyor Daha kıtabın ılk sayfalannda, Nevv York kitabının, (Cesif ten, İki Deniz Arası Si- yah Topraklar'dan farklı olduğunu, daha doğrusu. Nevv York'un Enis Batur'ca St. Nazaıre'den, Bordeaux'dan farklı yaşan- nıış olduğunu sezinliyorsunuz. Farklılık, Enis Batur'un New York'u sevmemişliğinin öyküsüdür Enis Batur'un 'Amerika büyük bir şaka, sevgili Frank, ama ona ne kadar gülebiliriz' aJtbaşlıklı New York Seyahati baştakh kitabı Yapı Kredi Yayınlan'ndan çıkü. New York'taki sürenin (ki Bordeaux'da ya da kıtabın başlığıyla iki denız arasındaki siyah topraklarda yaşanan sürenin yarısı kadar) tümünü Nevv York'ta ve geniş de olsa bir otel odasında geçirmekten mi kaynaklanıyor? Bilemeyeceğim ama New York, besbelli daha indiğinde ters karşı- lıyor Enis Batur'la (kelimenin bütün an- lamlanyla) yoldaşı FatmaTülin'i (FT ve Tül diye de geçiyor Enis Batur'un kitap- lannda ve her kodlamanın bir gizli anla- mı da var, çözümü okııra bırakıyorum!) kalış süresi uzadıkca da basıyor üstüne bes- belli. Muhteşem müzelerinin zenginliği- ne bir itirazı yok ama kitapçıianndan hoş- nut olmadığı belli. Hepsinden önemlisi, Enis Batur'un bundan öncekı seyahat ya- zilannı okuyanlann bildiği gibi, seyahat biraz da yeme içme, yeni ağız tatlan keş- fetmektir. Enis Barur ve Fatma Tülin için. Nevv York, bekledikleri ağız tatlannı ge- tirmiyor. Cstüne üstlük, sigara da içirtmi- yor! Bunlann da etkisi olmalı, Enis Ba- tur'un da New York'a önce soğuk durup giderek onu sevmez oluşunda. Ama ben- ce asıl etkin olan. sadece New York sınır- lan icinde kalmalan, Nevv York'un geomet- rik yapısı. Nevv York'un özellikle Man- hattan'daki bütün sokaklann birbirini 90 dereceyle kesmesi ve her cadde blokunun kıyısından başlayarak yükselen yapılan inanılmaz bir klostrofobi oluşturur insa- nın üstünde. Bu duygu bir ölçüde gece si- ünir insanın üstünden ve o zaman da po- lis, ambulans, itfaiye sirenleriyle başka bir fobi sarar insaru! Gerçi Enis Barur birkaç kez deniyor, ama Nevv York'ta özellikle de Manhattan'da yürüyüş yapılamaz. Yü- rünür elbette, ama daha çok bir dükkân- dan ötekine, bir duraktan ötekine yürünür, yani önceden belirlenmiş iki nokta arasın- da yürünür... Devasa bir hücre izlenimi ve- rir New York insana. Enis Batur'un da bu izlenimi taşıdığını satır arasında okuya- biliyoruz, Büyük New York şehri içinde sadece Brooklyn'e sıcakhk besliyor Enis Batur ve Coney Island'ın terk edilmiş eğ- lence merkeziyle de duygudaşlık kurabi- liyor. Gerçi Enis Batur'un gezdiği 1998 yılı ağustosunda Brooklyn çok ırklı bir yer- dir ama, uzun yıllar orta Avmpa'dan göç eden Yahudilerin mekân tuttuğu, hatta ne- redeyse ortaya çıkarttığı bir semttir ve Nevv York'un da hiçbir Avrupa şehrine pek benzemese de (biraz Manchester midir) Avrupalı duygusu uyandıran bölgesidir. Burası ölûnecek bir şehir Kitabın sonlanna doğru, Nevv York'tan aynlmadan hemen önce, Fatma Tülin'e açık açık söylüyor Nevv York'un kendisi için ne anlama geldiğini: "Ök izlcnimim şu, diyonım ona: Buraya yaşanacak yer diye geüyoriar, o>sa burası ölûnecek bir şe- hir. Rılke, bu yargıyı Paris için getirir Mal- te'de, ama bambaşka gerekçeleıie. Bense, sert ve karanhk bulduğum New York'un cazibesini sorguluyonım bambaşka ge- rekçeterle,'' Seyahat kitaplannın (gezi gezgin; yol- cululc'yolcu; gezinti/gezmen çetrefilliği- nin kıyısından dolaşmak için seçiyorum "seyahat" sözcüğünü), onlan okumanın sadece bu sayıyla sınırlı kalmasa da iki iş- levinden söz etmeliyim: Kjşiye bilmedi- ği yerleri "tanıtmak'', oralann havasını, suyunu, şununu bununu vermek ve bir de kişinin bildiği yerlerle ilgili olarak, baş- kasının oralan için neler düşündüğünü öğrenmek... Şimdiye kadar hep övülmüş. hep hayranlıkla sözü edilmiş bu kenti bir de bu açıdan görmek, bu kentle ilişkisi ol- muşlar için yeni bir serüven kanımca. Bense, Enis Batur'un New York ile ilgi- li yargısına katıhyor olmahyım ki 1980 yılında kjsa bir süre kaldığım bu kente o gün bu gün yeniden gitme isteği hiç mi hiç uyanmadı içimde. Girmek zorunda kalsam, Frankfiırt'a oldugu gibi, söylene söylene giderdim belki. Üstelik, Whit- ney Müzesi'nin yanındaki The Books ad- lı o harika kitabevi de kapanmış. Hani, bel- ki açık olsaydı, Enis Batur, Nevv York ki- tabevleriyle ilgili düş kınklıgını da yaşa- mazdı belki. Bir kent. bu kadar çok "bel- ki" ile eşleşiyorsa... 'Güneşe Yolculuk' sonunda Türkiye'de sinemalarda 'Insanlık için güçlü bir çıglık' Yeşim Ustaoğlu'nun yönettiği 20 ödüllü film, halen 15 ülkede gösteriliyor. Kültür Servisi- Avrupa' nın en önem- li festivallerinden biri olan Berlin Film FestrvaH'nde ödül alan 'Güneşe Yolcu- luk' gösterime giriyor. Bazı yabancı si- nema eleştirmenleri tarafından "Türld- ye'nin Ken Loach'ı" olarak adlandın- İan Yeşim Ustaoğlu'nun Türk, Hollan- da ve Alman ortak yapımı ikinci uzun metrajlı filmi ve halen 15 ülkede gös- terimde olan 'Güneşe Yolculuk'. 3 Mart tarihinde tstanbul'da Beyoğlu Akade- mi, Osmanbey Gazi, Kadıköy Bahari- ye ve Avcılar Avşar, Ankara'da Metro- pol, tzmir'de Sema ve Diyarbakır'da Dilan sinernalannda gösterime girecek. En lyi Avrupa Filmi (Mavi Melek Ödülü) ve Banş Ödülü olmak üzere 49. Berlin Film Festivali'nde iki ödül bir- den alan 'Güneşe Yolculuk', Alman- ya'dan Portekiz'e. Israil'den Brezilya'ya kadar dünyanın değişik bölgelerindeki festivallerden toplam 20 ödül aldı. 'Güneşe Yolculuk'. 18. Uluslararası lstanbul Film Festivali'nde En lyi Türk Filmi, En lyi Yönetmen, FIBRESC1 ve Hürriyet Gazetesi Halk Ödülü'nü ka- zandı. 11. Uluslararası Ankara Film Festh'ali'nde ıse En lyi Film. En lyi Yö- netmen. En lyi Görüntü Yönetmeni, En lyi Senaryo-Onat Kutlar Ödülü ve Umut Veren Yeni Kadın Oyuncu Ödü- lü'nü kazandı. Yönetmen, "Türkiye'nin genel bir panoramasım \ermeye, insaıuaruı kim- lik arayışını işlemeye ve aralanndaki dostluğu anlatmaya çalışöm" diyor. Film, basında çıkan eleştirilerde ise 'Öldüriicü bir gerçekçilikle yeni bir akım yaratan bir film'. 'Yeşim Ustaoğ- lu, Tavernier ve Cronenberg'in üzerin- de tökezledigi denklemi akıl almaz bir basitlikle çözüyor'. 'Sınır tanımayan dostluk; bir banş mesajı'. 'Güneşe Yol- culuk politik bir pankart değil, aksine insanlık için güçlü bir çığlık', 'Türki- ye'nin bağnndan yükselen çağdaş ve sanatsal bir çığlık' biçiminde değcrlen- diriliyor. Clint Eastwood 'a Altın Aslan Ödülü • Clint Eastwood, Venedik Film Festivali'nde yaşamboyu başansı nedeniyle Altın Aslan ödülü alacak. Eastvvood, yıllardır yaptığı çalışmalarda, oyuncu, yönetmen, yapımcı, senarist ve hatta besteci olarak eşit derecede başanlı bulunarak ödüle hak kazandı. Aktöre, Altın Aslan ödülü 30 Ağustos gecesi, festivalin açılış töreninde verilecek ve ardından Clint Eastwood'un yeni filmi 'Space Covvboys' gösterilecek. • Sean Penn dört yıllık bir aradan sonra bir filmde yeniden Jack Nicholson ile çalışıyor. Friedrich Dürrenmatt'ın romanından uyarlanan 'The Pledge' adlı filmde 50 yaşında bir polisin yasam öyküsü anlatılıyor. Bu filmi bitirdikten sonra Penn, başrolünde Marlon Brando'nun oynamasını planladığı yeni fılminde, Garcia Marquez'in 'The Autumn of the Patriarch' adlı romanını sinemaya uyarlayacak. • İsmail Merchant. v. s Naipul'un romanını filme uyarlıyor. Bombay doğumlu yönetmen, Trinidadlı Naipul'dan 'Mystic Masseur' romanını çekmek için izin aldığını belirtti. Amerikalı yönetmen James Ivory ile 1963'te başlayan ortaklıkla adını duyuran Merchant şimdiye dek 44 film yaptı. • EKon John, Grammy ödülleri gecesinde Efsane Ödülü'nü arkadaşı Billy Joel'in elinden aldı. 30 yıldır pop piyanistliği ve şarkıcılığı yapan John, şimdiye dek müzik alanında Akademi, Altın Küre, Tony ve dört de Grammy ödülü almıştı. • Jane seymour ve Roger Moore. 40. Monte Carlo televizyon festivalinde Amerikan komedi dizisi 'Ally McBeal'deki başanlı oyunlan nedeni> le dizinin yaratıcısı David E. Kelly ile birlikte 'Nymphs of Honour' ödülüne layık görüldüler. Sir Peter Ustinov ve Fransız yıldız Alain Delon'un sunduğu törene Monaco prensi Albert de katıldı. • Ceorge Lucas 'Star Wars'un son bölümünde kötüleri Hollywood film sektörünün dayattığı ırk aynmcılığına göre seçtiği suçlamalanna maruz kaldıktan sonra yeni çekeceği bölüm için Amerikalılann dışında Asyalı,-lspanyol ve Hintlilere de yer vereceği dengeli ve 'adil' birkadro oluşturacağını açıkladı. • BonO, başlattığı 'üçüncü dünya ülkelerinin borçlannı silme' kampanyası çerçevesinde geçen hafta Jovanotti grubunun solisti Jay Kay ile italya'nın , " - Başbakanı Massimo D'Allema ile _ . görüştü. Chigi sarayında gerçekleşen görüşmede D'Allema borçlan üçüncü dünya ülkelerine vermiş olduklan borçlan sileceğinedairsöz verdi. • Baz Luhrmann yeni filmi 'Moulın- Rouge'da 1800'li yıllarda, Paris'te yasayan genç bir şairin Toulouse- Lautrec ile , kurduğu yakın arkadaşlık ve o dönemin ünlü yıldızlanndan Satin'e duyduğu askın hikâyesi anlatılıyor. Yönetmen, rnodern müzik parçalannı o dönemin sözleriyle birleştirdiği filmde, yeni bir müzikal komedi tarzı yarattığını belirtiyor. Avustralya'da çekilen filmde başrolleri Ewan McGregor, John Leguizamo ve Nicole Kidman başrolleri paylaşıyor. • Katewinslet : 'King Kong'unyeni çekilecek olan versiyonunda rol alacağını açıkladı. Filmin yönetmenliğini Yeni Zellandalı Peter Jackson üstleniyor. • KevİII Kllne Ethan Canın'in romanından uyarlanan 'The Palace Chief' adlı bir filmi yönetmeye hazırlanıyor. Filmin başrolünde kendisinin yer aldiğı Kline, maddi açıdan zor durumda kalan bir öğretmeni canlandınyor. • • Julia Roberts Steven Soderbergh'in . yeni filmi 'Erin Brokovich'te rol alıyor. ' Roberts filmde, kanserojen madde içeren atıklan şehre yayan bir şirkete karşı savaşan bir avukata (Albert Finley) yardım eden kadın dedektifi canlandınyor. • Jean-Jacques Annaud Sergio Leone'nin ölümunden önce yapmayı tasarladıgı bir projeyi gerçekleştirmeyi üstlendi. tkinci Dünya Savaşı sırasında, 1943 yılında •, gerçekleşen Stalin kuşatması sırasında Kızıl Ordu'nun Almanlan şiddet yoluyla teslim olmaya zorlamasını konu eden 'Kapıdaki Düşman' adlı film, bir Avrupa ortak yapımı olarak gerçekleşiyor. Basrollerinde Ed Harris, Joseph Fiennes \e Jude Lavv'ın paylaştığı filmin çekimleri ocakta Almanya'nın Postdam kentinde başladı.
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear