Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
25 ARALIK 2000 PAZARTESİ CUMHURİYET SAYFA
PAZARTESİ SÖYLEŞILERI
Uğur Dündar'la Türkiye'de habercilikve etiküzerine...
'En küçükbirmesleki sabıkakaydımız yok.. tekkare dahi'
> Ben bu işi, örneğin çok seyredüen
bir kanalda yapsam şu andaki
izlenme orammın ifûye katlanacağım
adım gibi biliyorum. Ama biz
sıkıntüan olan, daha önceki olaylar
nedeniyle seyircisiyle arasında
kopukluk oluşmuş bir televizyonda
bir imaj restorasyonu ve itibar
kazanma sürecine giriştiL
Bu bana müthiş keyifveriyor.
) Biz öylesineyoz bir miras devraldık ki
sözcüklerle anlatması çok zor!..
Örneğin bu mirasın içinde canlıyayında
orgazm denemeleri var!.. Birjigolonun
kadınlarla nasılyatıp kalktığını anlatması
var!.. Her türlü şarlatanlık, soytarüık,
yalan haber ve mesleki sabıka
örnekleri var. Şimdi bu mirası
unutturup, saygınlık çıtasını
yükseklere çıkarmaya çalışıyoruz...
> Türkiye genç ve eğitime muhtaç insanlann
çoğunlukta olduğu bir ülke.
Gıdıkladığımzda insanlann ucuz taraflannı
ortaya çıkarabüeceğiniz bir potansiyel var..
Eğer bunu rating mühendisliği yaparak ve
gazetecüik ilkelerinizden taviz vererek
kuüanırsamz mutlaka belli bir rating
yakalarsınız. önemli olan, karar
mekanizmalanmn sizin haberlerinize ne
kadar inandıklan, önem verdikleridir!..
ÜMİTZİLELt
Siz çok uzun yıllar Doğan grubtında yahştıntr
Sonra aniden aynldınız...
-Ben orada yapmak ıstedıklenmı yapmıştım.
Daha değişik işler yapmak istiyordum. Bunu o
aşamada orada gerçekleştiremeyeceğime inandı-
ğım için aynldım. Yani benim kişisel değerlendir-
memdir. Kesinlikle ciddi bir sürtüşme söz konu-
su değildi. Ben orada her zaman saygı ve sevgi gör-
düm. ama yapmak istediklerim açısından tıkandı-
ğımı hissettim. Ekrana çıktığımda seyircinin ba-
na bakarken gördüğü inandıncı imajın yapması ge-
reken başka işler olduğunu düşünüyordum. Bunun
için aynldım.
Peki, niçin Star Televizyonu?.
-Doğrusu Star'ın imajı daha önce çalıştığun ku-
rumla kıyaslandığında olumsuz diyebileceğimiz
bir imaj. Bu da geçmişteki kavgalardan kaynakla-
nıyor. Ben medya gücünün, haklı ya da haksız kd-
şisel çıkarlar aduıa kullanılmaması gerektiğine ina-
nıyorum. Bence bir patron kendi çıkarlan zarar
görse bile kendi medyasını kendi işleri için asla kul-
lanmamalıdır. Bunlan karşılıklı oturup konuştuk,
geçmişteki hatalan birlıkte değerlendirdik. Benim
bakış açım kabul gördü. Onlar da kendi muhase-
belerini yapmışlardı ve bundan böyle bu medya gru-
bunun kavgalann içinde yer almamasına özen gös-
terileceği, ancak mağduriyet durumunda haklı me-
sajlann veriJebıleceğı ve onunla sınıriı kalınacağı
şeklinde bana güvence verildi.. Ve nitekim buraya
geldikten sonra benim editoryal özgürlüğümü kı-
sıtlayacak, benı rahatsız edecek en ufak bir girişim
olnıadı. Ben iki buçuk aydır ekrana çıkıyorum, hiç-
bir Allah'ın kulu, "Ey Uğur Dündar, sen böyle söy-
lüyorsun ama bak grubun çıkarlan için sen şu ha-
beri yaptın" dıye en küçük bır mesleki sabıka kay-
dını, tek kare dahi olsa gösteremez!.
Siz başladığııuzda dunun neydi, nasd biryapı dev-
ralduuz?.
-Sorma Ümit, biz öylesine yoz bir miras dev-
raldık ki, sözcüklerle anlatması çok zor!. Örneğin
bu mirasın içinde canlı yayında orgazm deneme-
lerj var!. Birjigolonun kadınlarla nasıl yatıp kalk-
tığını anlatması var!. Aynca, eşinden boşanan bir
mankenle yatabilmek için o mankenın günlüğü-
ığur Dündar'ın uzun yıllar çalıştığı kurumdan ayrılıp birgün içinde Star Televizyonu ile anlaşması medyada, kamuoyunda
büyük şaşkınlıkla karşılanmıştu Büyük çoğunluk, "bu işyürümez, anlaşamazlar, imajlan uymuyor" diyefikiryürütmüştü.
Aradan aylargeçti Anlaşamamak biryana, Uğur Dündar yıllardır söylenen ama bir türlü gerçekleşemeyen adımı da attı, ana
haber bültenini sunmaya başladı!.. Uğur Dündar'la Star Televizyonu Haber Merkezi'ndeki odasında konuştuk. Çok zor bir işi
yüklendiğinin bilincindeydu Diğer taraftan ise tüm gerginliği, stresi, yorgunluğu ile de olsa yıllar sonra yeniden zorlu bir
yarışa girmenin heyecan ve keyfini duyuyordu!.. Bu benim izlenimim, bakalım siz ne düşüneceksiniz...
nün dizi haline getirilmesi var!.. Her türlü şarla-
tanlık, soytanlık, yalan haber ve mesleki sabıka ör-
nekleri var. Bu nedenle bizim dönemimizde uy-
gulama zamanı gelen RTÜK'ün birçok kapatma ce-
zası var. Ümit Aslanbay ve ekibini bir kenara ayı-
rarak söylüyorum, arşive baktıkça midem bulanı-
yor, içimden kusmak geliyor... Şimdi bu mirası unut-
turup, saygınlık çıtasını yükseklere çıkarmaya ça-
lışıyoruz...
Yeni bir kadroyla yola çıktmız_.
-Son derece kaliteli bir ekip kurduk. Onlann da
geçmişlerinde hiçbu" kara leke yok. Hepsi daha ön-
ce çalıştıklan kurumlarda yıldızlaşmış arkadaşlar...
Onlar, benim verdiğim teminatlar doğrultusunda
yapacağımız dürüst gazeteciliğe inandıklan için
benimle bu yola çıktılar. Seyirci de bunu fark ede-
cektir.
'Anchorman'llk zamanı gelmlştl!..'
tki ayı aşkuı sûredir ana haber bülteni sunuyor-
sunuz. L'zun yülardır hep söyJenirdi, sonunda Star
Televizyonu ekranuıda başladımz. Nasd bir duygu?.
-Meslekte kazanılmış deneyimler ve geçirilen
yıllar bir gazetecinin en büyük sermayesidir. Çün-
kü izleyici saçındaki tellerin bu meslekte ağardı-
ğını, yüzündeki çizgilerin bu mesleğin çileli yıl-
lan içinde yüzüne oturduğunu bilir ve böyle bir
kişinin vereceği haberlere sıradan bir spikerin su-
nacağı haberlerden daha fazla inanır. Ben meslek-
te otuz bir yılı geride bırakmış durumdayım. Ba-
na Kanal D'de bu teklif yapıldı; "Uğur Dündar,
çık ve ana haber 'anchorman'liğini sen yap" dedi-
ler. Ancak o günkü kadroyla bu işi istediğim mü-
kemmellikte yapamayacağımı düşündüm. Yanlış
anlaşılmasın, orada dadeğerli arkadaşlar var. Ama
o gün için henüz Arena kulvarının canlılığını ko-
ruduğunu ve Arena tarzı haberlere ihtıyaç oldu-
ğunu söyledim ve erteledim. Ama gördüm ki ana
haber bültenleri giderek küçük birer Arena'ya dö-
nüşüyor ve Arena beklentisini kınyor, ratingi ve
itiban en üst noktadayken bırakmaya karar verdim.
Artık benim için 'anchorman'lik zamanının gel-
dığıni düşündüm. Bu karanm Star'a geçtığım ana
rastladı.
Tepküer nasd?.
-Öncelikle, ana haber bülteni olarak çok seyre-
dilen bir bülten haline geldik. Maalesef dizileri-
miz istenilen seyirci oranını yakalayamadı, ama biz
19.00 kuşağında yayımlanan bütün haber bülten-
lerini uzun süre geçtik. Çünkü birbirine benzer
oranlarla başhyordu ve o yanşta ipi biz göğüslü-
yorduk. Ama önümüzdeki program bize çok dü-
şük bir ratingle teslim edip, diğer kanallar da 10-
11 gibi bizımkını üçe katlayan programlarla dev-
redince ister istemez büyük zorluklar yaşıyorsu-
nuz. Bize biraz daha yüksek oranla devretseler
daha iyi sonuçlar olacak ama... Aslında şunu ka-
nıtlamak istiyoruz: Hem iyi haber bülteni yapılır,
ilkelerden taviz verilmez, cesur, tarafsız haberci-
lik sergilenir hem de bunun karşılığında rating alı-
rur... Hem de seyircisi az olan, geçmişte imajı sar-
sılan bir kanalda bu başanlabilir. Ve bunu kanıt-
lıyoruz şimdi.
Birtefevizyonıın ana haberbülteni nasdve ne uzun-
hıkta olmalı?.
-Bana göre ideal haber bülteni Türkiye koşul-
lannda 45 dakikayı geçmemeli ve mutlaka gün-
demi yakalayan, halkın nabzını yakalayan, yurtta
ve dünyada olup bitenleri tempolu, dinamik bir an-
latım konsepti içinde olmalı.
Bugün, sizinki de dahiL ana haber bültenleri bu
konsepte ne kadar yakın?..
-Bir defa ana haber bültenleri benim düşündü-
ğüm sürenın çok ötesinde. Uzun ve insanlan yo-
ruyor. Bizi de çok yoruyor, çünkü her gün bir sa-
atı aşkın bülten hazırlamak kolay değil. Üstelik il-
kelerinizden taviz vermeyeceksiniz, örneğin cin-
sellik sömürüsü yapmayacaksmız, ceset parçala-
n göstermeyeceksiniz, çocuklan sömürmeyecek-
siniz, magazin diye cıvıklık yapmayacaksınız, soy-
tanlık yapmayacaksmız.. Bütün bunlan düşüne-
rek hazırladığınız ciddi bir bülten bayağı emek, efor
ve ekip çalışması gerektiriyor. Ben de sürenin çok
uzun olduğundan yakmıyorum, ama bu bizim tek
başımıza verebileceğimiz bir karar değil. Bütün te-
levizyonlann bir araya gelip karar vermesi gere-
kiyor. Bu da pek mümkün görünmüyor.
'Cıvık magazin anlayışına yer yofcf..'
Ana haber bültenleri içinde kullanılan haberle-
ri nasd değerlendiriyorsunuz?
-Bütün dünyada yeni bir anlayış hâkim oluyor,
insanlar siyasetçileri fazla görmek istemiyor. Ya-
şamın başka renkleri var. tnsani öyküler, dramlar
ilgi çekiyor. Bizde maalesef politikaya, politika-
cıya, Ankara'ya endeksli birgazetecüik anlayışı ege-
men olduğu için bundan pek fazla kopamıyorsu-
nuz. Ama biz şunu yapmamaya özen gösteriyoruz;
yani göğsü açık defileye çıkan manken görimtü-
sü bizde yer aünadı. Ama en ciddi haber bülten-
lerinde bile yer aldı.. Cıvık magazin anlayışı biz-
de asla yer bulmadı. Magazin tabii olacak, haya-
tın bir parçası. Biz de farklı bir dünyaya yayuı
yapmıyoruz. Ama magazinın tutarlısını, olması
gerekeni ve seyircinin, "Hadi canım, bu da Uğur
Dündar'a yakışır mı" demeyeceği örnekleri ek-
rana getiriyoruz.
Uzun süredir bir yanda rating, diğer tarafta ha-
berde "etik" tarüşmalan yapüıyor_.
-Biz rating için yatıp kalkrnıyoruz, onu söyle-
yeyim bu- defa!.. Uğur Dündar'ın sunduğu, imza-
sını taşıyan bir haber bülteninde seyirci onun geç-
mişiyle bugünkü görüntüsü arasında bir farklıhk
görürse o zaman yadırgar. lşte o durumda Uğur
Dündar bir haber bültenine monte edilmiş bir gö-
rüntüden öte bir mesaj sunamaz seyirciye.. Ve
ağırlığını yitirir!. Seyirci Uğur Dündar'ı çifte stan-
dardı olmayan, yolsuzluklann, hırsızlıklann üze-
rine cesaretle giden, lafı dolaştırmadan, kıvırma-
dan gediğine oturtarak söyleyen kişi olarak tanı-
dı. Şimdi benim haber bülteninde yapmaya çalış-
tığım biçim bu. Yani Arena'nın tadı, kokusu bu bül-
tene yansısın, diğerlerinden farklı olsun istiyo-
ruz. Diğerleri hakkında konuşmak isfemiyonım.
Peki, bu şeküyle, tekvizyon habercttiği daha ne
kadar sûrer?.
-Şimdi, en gelişmiş, eğitim standardının en yük-
sek olduğu ülkelerde bile insanlann ucuz tarafla-
nna seslenen yayınlann revaçta olduğunu görüyo-
ruz. Satıyorlar, seyrediliyorlar. Dolayısıyla rating
avcılığı peşinde koşanlann bunu daha uzun süre
götürmeleri mümkün. Türkiye genç ve eğitime
muhtaç insanlann çoğunlukta olduğu bir ülke.Ya-
ni gıdıkladığımzda insanlann ucuz taraflannı or-
taya çıkarabüeceğiniz bir potansiyel var karşınız-
da. Eğer bunu rating mühendisliği yaparak ve ga-
zetecüik ilkelerinizden taviz vererek kullanırsanız
mutlaka belli bir hedefe vanr, belli bir rating ya-
kalarsınız. Ama bence önemli olan, karar meka-
nızmalannın sizin haberlerinize ne kadar inandık-
lan, önem verdikleridir!..
Kamuoyunu etkileyen, oluşturan mekanizma-
lar mı?.
-Evet, onlar çok önemli. Şimdi bizim sabırla ve
ısrarla üzerine oynadığımız kitle burası.. karar me-
kanizmalan bizi ne kadar seyredecek, bizim hak-
kımızda hangi notu verecek?. Şimdi sevinerek
söylüyorum ki, bizi bazı haberlerimizden sonra an-
yor, ügilendikleri mesajını gönderiyorlar. Bu fev-
kalade önemli. Üstelik biz çok büyük bir yanşın
içindeyiz. Çok büyük iddiayla bu işe başladık.
Ben bu işi, örneğin çok seyredüen bir kanalda
yapsam şu andaki izlenme oranımın ikiye katla-
nacağım adım gibi biliyorum. Ama biz sıkmtıla-
n olan, daha önceki olaylar nedeniyle seyircisiy-
le arasında kopukluk oluşmuş bir televizyonda bir
imaj restorasyonu ve itibar kazanma sürecine gi-
riştik. Bu bana müthiş keyifveriyor.
'Tekelci medyanın mimarı Turgut ÖzaVdır'Türkiye bir anda akd almaz bir kaos ortamma
girdL Ecesit'in sö/cüklerhie,sankibiryerferden dûğ-
meye basdmış gibL.
-200 l'e gıren Türkiye dikkatli gözlemcilere ka-
ramsar bir tablo sunuyor. Ben bölgesindeki konu-
mu. genç ve dinamik nüfusu ve dünyadaki yeni den-
geler açısından da önemini koruyan Türkiye'nin
2000'li yıllarda bu kabuğu kıracağına inanıyonım,
ama içinde yaşadığımız şu sıcak günler, doğrusu
kaotik bir atmosfer yaratıyor. Dikkat ederseniz ön-
ce ekonomik kriz başlatıldı, sonra polis, cezaevi
olaylan çıktı. sokaklara gerginlik taşmdı...
'Başlatıldı' sözcüğünü kullandınız, bu çokönem-
1L.
-Evet başlatıldı, çünkü Türkiye, Aynpa Birliği'nm
dayatmalanna adeta rest çekti. Özellüde Kıbns
konusunda beklenen tavizleri vermeyeceğini gös-
terdi. Bunun gibi birçok dayatmaya karşı çıktı ve
birden yabancılar Türkiye'den paralannı çekme-
ye başladı...
-Cezalandırma mı yani?.
-Evet, bir sentetik döviz sorunu yarattılar. Şim-
di benim kanaatim şu; Türkiye Kopenhag kriter-
leri dahil tüm beklentileri yerine getirse dahi, Hel-
mut Schmidf in de kitabmda belirtriği gibi, AB 'nin
samimi olarak Türkiye'yi kabul etme niyetinde ol-
madığını düşünüyorum. Bütün istedikleri, kendi kri-
terlerinin egemen olduğu bir Türkiye!. Dolayısıy-
la bütün bunlara dikkatlice bakıldığında içinde ya-
şadığımız kaosun, gerginliğin, peş peşe patlayan
sıcak gelişmelerin nedeni de açıkça görülüyor.
Peki, bu ortamda medyanın konumu ne?.
-Medyanm bugün geldiği noktayı değerlendir-
meden önce, medya bugünlere nasıl geldi, ona
bakmak gerek. Çünkü medya da ekonomik krizin
içinde yer aldı, etkilendi. Özellüde bazı medya
kuruluşlan banka operasyonlanndan ciddi biçim-
de etkilendi. Ama bu noktaya nasıl gelindi?. Bu
dunımun miman Turgut Cteal'dır!.. Önce basın
kuruluşlan Babıâli'den tkitelli'ye göç ettirildi, çün-
kü arazı fıyatlan ucuzdu.. Teşvikler umut vericiy-
di. Bütün bunlar Özal tarafindan sunuldu, ama ev-
deki hesap çarşıya uyrnadı!
Gazetecilikson derece pahalı bir iş haline getiril-
di ve giderek Ozal'ın "ild buçuk gazete" öziemi
gerçekleşmeye başladı!^
-Tabii!. Plazalar, ardından makineye, teknoloji-
ye büyük yatınmlar, hem insana yatınmı unuttur-
duhemdegazeteciyiülkeningerçeklerinden, top-
lumun gerçek gündeminden uzaklaştırdı. Plazalar-
da yaşayan, yüksek maaşlarla çalışan, geçmişe
oranla büyük gelirlere sahip olan, yaşam standar-
'Bir cendere içinde yaşıyoruz'Çok merak ettiğim bir sonryu sormak istiyorum; ekranm dışm-
daki Uğur Dündar ne yapar?. Sizi iş dışmda bir yerde görmek nere-
deyse olanaksız!_
-Şimdi... Uğur Dündar bir defa buradan en erken akşam dokuza
doğru çıkıyor... Bizim işimiz enerjiye, kondisyona bağh... Ben eğer
gece bir kokteyle gidersem, gece bir davette uzun saatler kahrsam
biliyorum ki uyku saatimi değiştireceğim, benim biyoritmim deği-
şecek ve ertesi gün benim işıme mutlaka yansıyacak...
Kaçta uyıırsunuz?.
-Ben genellıkle on biri geçirmem. Sonra benim küçük bir bebe-
ğim var. Benim için işten sonra bir an önce vanlması gereken hedef
o. Onunla, gideceğim, biraz oynayacağım, o babasıyla işte biraz oy-
nayacak... Daha henüz bir yaşına giriyor... Müthiş bir oyuncak, ha-
rikulade bir oyuncak... Ve işte geri kalan birkaç saatimi de evimde
ailemle geçireceğim...
Ama siz bebek yokken de, esiniz yokken de böyleydiniz!.
-Doğru!. Şimdi bir defa bizim toplumda selam verdiğiniz bir in-
san bir araştırma sırasında, işte bir yolsuzluk sırasında karşınıza çı-
kjyor ve 'Ya,' işte, 'biz onunla şuradan arkadaşız,' diyor. Ya da
yıllar öncesinden, okul çağmdan tamdığım bir insan benim hiçbir
zaman kabul etmeyeceğim birtakım üişküerin örgüsünü kurmaya ça-
Uşıyor... Dolayısıyla kendi sosyal hayanmı mümkün olduğu kadar
bircendere içine hapsedip bu tür ilişkilerin yann benimkarşıma mes-
# Daha geçenlerde bir maça giderken öldürüleceğim
ihbarı yapıldı ve çok sıkı güvenlik önlemleri alındu..
Nitekim bir tetikçi gönderilmiş, oyakalandu.. Kemal
Sunal'ın cenazesinde, benim vaktiyle üzerine giaiğim
bir mafya babasının adamımn beni öldüreceği
söylendL Veyoğun güvenlik önlemleri altında gittim.
Orada da yakalandı tetikçi!..
leğimi engelleyen, işimi yapmamı engelleyen birer pranga olarak çık-
masını önlemek için düz, steril bir hayat sürmek zorunda kalıyorum.
Bir de üstelik yığuıla tehdit ahyoruz. Daha geçenlerde bir maça gi-
derken benim öldürüleceğim ihban yapüdı ve çok sıkı güvenlik ön-
lemleri alındı... Nitekim bir tetikçi gönderilmiş, o yakalandı... Ke-
mal Sunal'ın cenazesinde, benim vaktiyle üzerine gittiğim bir maf-
ya babasının adamının beni öldüreceği söylendi. Ve yoğun güven-
lik önlemleri altında gittim. Arkadaşımın cenazesini bile o gün gön-
lümce takip edemedim, orada bulunamadım. Orada da yakalandı te-
tikçi. Dolayısıyla biz son derece şeffaf, son derece steril yaşamak
zorunda olan insanlanz... Bunu da ancak işimle evim arasındaki tra-
fıkte yaşayabiliyorum. Başka bir dünyam maalesef yok.
Peki ne yapıyorsunuz? Ne yaparsuuz?
-Ne yapanz?.. Asluıda ben işini evine taşıyan bir eş olmadım hiç-
bir zaman... Benim de bir çocuk taranm var. Yani evde küçük Bora
Uğur'la ben de küçük Uğur oluyorum ve mümiş bir diyalog kuru-
yoruz onunla, müthiş bir iletişim kuruyonız... Evde son derece şa-
kacı, son derece rahat bir aile reisiyim... Arkadaşlanmız var. Ama
bunlar benim çok eski arkadaşlanm. tnsan, özellikle ünlü olduktan
sonra, etranna çok sahte dost bınkır... Ben bunlan meslegimin da-
ha ilk yülannda fark ettiğim için sahte dostlara hiç itibar etmedim.
Bir de toplum sıkıntılar içinde yaşarken, ekonomik sıkıntılar içinde
kıvranırken kokteyllerde elinde içki kadehi bir Uğur Dündar görün-
tüsünün benim anladığım yaşam felsefesıne hiç sığmayacağmı, hiç
bağdaşmayacağını düşündügüm için o ortamlardan da uzak dur-
dum. Zaten o ortamlardaki ilişkiler, gülücükler hepsi sahte. Iltifat-
lar, teveccühler... Bunlarm hepsınin sahte olduğuna ınandıgım için
oralarda benim kaybedecek hiçbir zamanım yok!
Kötü ahşkanhk da yokL
Sigara, içki içmem.. Boş zaman bulduğum anda sporyapanm. Es-
kiden yürürdüm, ama tehükeler artınca yürünecek kulvar kabnadı,
onun için şimdi yüzüyorum. Yaz-kış yüzüyorum. Yazm, Bozca-
ada'da küçükbirevimiz var, Bozcaada'da yüzüyorum. Kışın da yüz-
me havuzuna gidiyorum. O da havuzlan değiştirerek. Yani sürekli
olarak aynı havuza gitmiyorum. Sıkı bir güvenlik önlemi altındayız.
Evimizin önünde polis, odamızın önünde koruma polisi, zırhlı ara-
balar, zırhlı ortamlar.. böyle bir cendere içinde yaşıyoruz...
dı yükselen gazeteci, bu konumunu kaybetmemek
için, Batı'da "Country dub gazetecüiği", "reve-
rans gazsetedngi" denilen gazetecilik biçimini be-
nimser oldu. Böylesine pahalı yatınmlar, tkitelli
göçü, sonuçta gazeteleri sadece bir basm kurulu-
şu ohnaktan çıkardı. Ayakta kalabilmek için baş-
ka işlere yöneldiler. Bankacılık, yan sanayi kuru-
luşlan, televizyon zorunlu hale geldi.
Diğer bir deyişle medya bir güç ohnaktan çuap
birilerinin eünde güç haline mi gelmeye başladı?.
-Ister istemez o koşullar kendih'ğiıiden gerçek-
leşti ve gazetecüiği de o mecraya itti. Bunun mi-
man Özal'dır!. Ve bugün görüyoruz ki bankacılık-
la gazetecilik pek bağdaşır bir uğraş değil. tkisi-
nin uyuşması mümkün değil. Dolayısıyla bugün
medya tabii ki ülke gerçeklerinden belli oranda kop-
mak zorundadır, ama bir taraftan baktığımızda
medya içindeki namuslu kalemler, gazetecilik ah-
lakına sıkı sıkıya bağh insanlar sayesinde, bütün
uzaklaştırma çabalanna karşın yine de toplumdan
kopmamış bir medya vardır. Geriye dönüp baktı-
ğımızda Türkiye'yi sarsan büyük olaylann hep
medya sayesinde ortaya çıktığüıı görüyoruz... Ve
bugün yolsuzluk ibresi Türkiye'de aşağıya doğru
seyrediyorsa bunu televizyon kameralannın ve ga-
zete muhabirlerinin ısrarlı takipleri ve yayınlanna
borçluyuz.
Ama yine de medyadaki tekelleşme, taşlan ye-
rinden oynatu, hatta söküp atd.
-Bir kez daha vurgulamakta yarar var; bu süreç
Özal taranndan yarauldı!. Ve siyasi iktidarlar mev-
cut yapıyı bozup kendi medyalannı yaratabümek
için geçmişte bir yığın çaba sergilediler. Korkmaz
Yiğit olayında bunu gördük, Asil Nadir olaymda
bunu gördük, bazı başka öraeklerde bunu gördük.
Siyasetçilerin kendi medyasını yaratma çabası
medyayı biraz daha yozlaştırdı!. Şimdi geçmişte
çalışöğım kurumdan örnek verecek olursam; doğ-
rusu bu tekelin Aydın Doğan yerine bir başka ma-
ceraperestin eline geçmesi halinde Türkiye'nin içi-
ne itileceği serüvenleri düşündükçe tüylerim ürpe-
riyor!..
Yani kötü emeOeri olan biri mi demek istiyorsu-
nuz?
-Evet, evet. Ben oradan aynldnn, ama itiraf et-
mem gerekir ki, Aydnı Doğan sağlam ahlaki de-
ğerlere ve gazetecilik anlayışına sahip bir patron.
Medyanın tekelleştığı süreçte o tekel denen gru-
bun başında bulunması Türkiye açısından bir şans-
nr. Onun yerine çok kötü niyetli, karanlık, hatta ha-
in diyebileceğimiz birkişinin de eünde bu tekel gü-
cü toplanabılırdi. O zaman Türkiye inanılmaz gir-
daplara kapılabılırdı. Ben orada çalıştığım dönem-
de birpatron zorlamasıyla, sansürüyle ciddi anlam-
da karşüaşmış değilim. Ama sonuçta tekel yapı ola-
rak benim karşı olduğum, bütün aydınlann karşı
olduğu, belki Ayduı Doğan'ın da karşı olduğu bir
büyük güç...
Ayduı Doğan da rahatsız oluyor mudur?.
-Oluyordur. Kendisi de mutlaka rahatsız oluyor-
dur.. Çünkü kartel medyası, tekel medyası diye ni-
telendirümek herhalde hoş bir yaklaşım değil.