23 Aralık 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
19 EKİM 2000 PERŞEMBE CUMHURİYET SAYFA KULTUR kultur@cumhuriyet.com.tr 15 HAYATIN ÖTE YAKASI FERİDUN ANDAÇ IçaŞiir belleğimin oluşmasında "Asdmışlann Baladı"nın etkisi olduğunu düşünürüm hep. Şiirin ezbere geçinlmesi; zamanJar arası yolculukta birlikte gezginliği yaşamak...Bu, benim için, eşsiz bir şeydi. 'Şiirin,' diyorum; çünkü, liseye yeni adım attığımız günlerde, bizim için şiirler vardı. Bildiğimiz şair adlan yok değildı, ama onlar ders kitaplarındaydı çoğunlukla. Elünizden tutup, bizi hayata ve aşka götûrenleri henüz tanımarruştık. Edebiyat öğretmeni Şinasi Bey (dersimize gelmiyordu), okul Tiyatro (müsamere) Kolu'nca sahnelenecek Haldun Taner'in Keşanlı AIi Destanı oyununda rol alacak öğrencileri seçerken; elindeki bir kitaptan (Tercüme Dergisi Şiir Özel Sayısı) seçtiği üç şiirden bazı bölümleri okutuyordu bizlere. Kızlar, daha çok, "Annabel Lee"i (E.A. Poe); bizlerse "Asılmışlann BaladT (F. Vüloa) ile "Sarhoş Gemi"yi (A. Rimbaud) seçiyorduk. Sonradan; "Asümışlann Baladı" ilk ezberlediğim şiir, okul kitaphğından aldığım Tercüme Dergisi* ise, ilk şiir defterimin ana kaynaklanndan biri olmuştu. Şiirin hayatımıza gelip girmesi rastlantılarla olmasa da; şairi ve şiiri bir arada düşünmemızin bazı rastlantı ya da rastlaşma an'lanyla ilgili olduğu kanısındayım! Eğer önünüze bir ışık düşer, bir yo! açılırsa; siz, binlerce yolun gizini keşfedecek yolculuklann seyrine de düşmüşsünüz demektir. Tercüme Dergisi'nin o 'özel sayı'sı da bunlardan biriydi, benim için. Dünya şiirini tanımak adına ışıltılı bir yoldu bu. Hayyam'dan Lorca'ya, Mevlana'dan Ezra Pound'a, Shakespeare'den Aragon'a, Puşkin'den Baudelaire e kadar birçok şairi taruma; şiir üzerine düşûnceleri öğrenme 'küavuzu'ydu adeta. Evet, şiirle yaşamak düşüncesini oluşturabilen eşsiz bir 'beliek'ti. • • • 1976'da, Cağaloglu'na ilk adım atışımın ikinci yılında, gidip karşısına oturduğum; sanat bilgesi Sait Maden'in önümde açtığı ikinci ışıltılı yolu nasıl anlatmalı, bilmem ki! Onu, Lorca, Paz ve Neruda çevirilerinden tanımış; sezgilerimle, belki de birilerine sorarak, gidip Ankara Han'daki yerini bulmuştum. Ama onun asıl şair yanını da keşfederek. üstelik. Halü İbrahim Bahar'ın "Soyut" dergisi çıkıyordu. Maden de, o derginin 'kompozitör'üydü adeta. Onun şiir bilgisi; eski şiir, özellikle aruz üzerine söyledikleri; sanata, hayata ve insanlara daır ettiği sözler; hayatın öte yakası ile bu yakasındakilerin derin anlamlannı kavrayabılmem de ufiık açıcıydı. Resim öğretmenimin Akademi'den arkadaşı olması ise, bende örtüşen bir duygu dünyası yaratmış; resim, şiir ve düzyazuıın hayatla buluşma, kesişme noktalanna daha aydınlık bakabilmeye kapı aralamıştı. Bugün, onunla buluştuğumuz yolun 30. yılı. Maden, önce Lorca'nın Çingene Türküleri(1969), sonra Paz'ın Güneş Taşı (1963) ve Neruda'nın Yirmi Aşk Şiiri ve Umutsuz Bir Şarlu'sı (1974), ardından da Lorca'nın Bütün Şiirleri (1974) ile karşılamıştı beni. Şiir yaşamının 56., buluşmamızın da 30. yılı. Bizlere sunduğu üç kitaplık şiir birikimi; Açıl, Ey Gizem!, Yol Yazılan, Hiçlemeler; onun, şiirin alınlığındaki ışığını gösteriyor. Hayata ve yaşadıklanmıza bılgece bakışuu şürinin özünde buluruz. Vardığı o kaynak, yani şiirinin deyileniş çağıltısını oluşturduğu hayat, bir şiir yolunun, şairin söz evreninin nasıl oluşhığunu da gösterir bizlere. Maden'in şiiri, hayatın içinden ağıp gelen bir şiirdir. Beslenen, besleyendir. Onun izleklerine dönüp baktığımızda; hayatın, benliğimizi sarmalayan, bir çok öğesini buluruz. Dirimle ölüm arasındaki en ince çizgiler sözünün imbiğinde anlam bulur. O sözleri devşiren, oluşturan bilincin insana/doğaya/hayata bakışının eriminde bu yansıma durumlannı gözlenz. Onun şiırinjn gerçekhk dönencesinde yer alan ana izlek ise doğadır. Vazgeçilmeyen ya da izleksel bir motif değıl; varoluşun kaynağıdır: hem hayatın, hem de şiirin/in. Maden, yer yer, kendine/şair ben'e dönük söylemi önceler. Şiirini kendi kılan söylemdir bu da. Yaşam bilgesi bir eda söz konusudur üstelik. Baudelaire'in deyimiyle; "Gerçeklik değildir amacı, kendisi'dir." Saf, an olandır. Söyleyişteki edası ise bunu serimler. Onun şiiri, Baudelaire'in şu belirlemelerinin karşı ve iç anlamlannı da içerir düzeydedir: "Saf anlak Gerçeği amaçlar. Zevk Gözdliği duyurur bize, Aktöre Duygusu Görevi'i öğretir. Buniarın ortasındaki duygunun iki uçla da yakın, içten bağıntılan olduğu doğnıdur, ve Aktöre Duygusu'ndan öyle hafif bir aynmla sapar, uzakiaşır ki Aristo, kimi incelikli savaşDnı: Şiir AÇIL, EY GİZEM! Sana indim alaca dağlanmdan gûnön birinde sarta senin giziiliğine senin ağızlanna o sonsuz dite güz mağ'ralannın o derin sessizliğinde usul usul biriken bengisuya, göksel içkiye sana indim alaca dağlanmdan yabanıl, ilkel ağzında bir ceyian götüren aslan incefiği içinde öyle tadlar dolup dilime öyle şiirler estirici binbir düşün birikimiyte sana indim seninle hem ölüme hem dirilişe sana sende kurtuluş diye ve gözlerimde kızıl çakıntılar, kor çizintiier ulaştım işte bal kuyuna senin. Açıl! Açıl ey gizem! SaitMaden 'le sozsoze- Baudelaire'In güncesi Apaçık Yüreğim yayuv lanan son çeviri kftabuıız. Bir baknna da çeviri- deki 50. yılıman hem bize, hem de kendinize bir annağaıuBaudeiaireitebaşkdığınızbııyohı; şi- irle, resimle süregeien sanatsal uğraşınızm ayrd- maz bir parçası kılan neydi? SAİT MADEN - Şiir tutkusu, resim rutkusuy- la birlikte, erken uyandı bende. On üç on dört yaş- lanndaydım. Şiirimi geliştirmek için çıkış yolla- n anyordum. Bir taşra kentinin olanaksızlıklan içinde, bir yandan belli başb halk ozanlannı, bir yandan da tez elden aruz öğrenip Divan şairleri- ni okumaya başlamıştim. Tercüme dergisinin bir sayısında Ahmet Muhip Dıranas'ın birkaç Ba- udelaire çevirisini gordüm. O gûne kadarki gör- gülerimi altüst eden çok özgün şiirlerdi bunlar. Acele birLes Fleurs du Mal edinip başladım ken- di kendime Fransızca çalışmaya. Ortaokulda bu dili okumaya başlamıştık ya bildiğimiz sadece "avoir", "etre" fiillerinin birkaç çekimiyle beş on sözcûktü. Hızlı bir çalışmayla iki üç yıl için- de Fransız şiirini iyi kötû kavrayacak düzeye gel- miştim. O kadar ki Baudelaire'den yaptığım bir çeviri, Varlık Yaymevi'nin açtığı çeviri şiir yanş- masındabirinciliködülüne değergörüldü. 1949'da Gûzel Sanatlar Akademisi'ne girdim. Resmi pro- fesyonel anlamda öğrenmek istiyordum. Yazın ve sanat çevrelerinden gûncel beğenileri, gûncel akımlan, gûncel şiiri tanımayabaşladım. Bu ara- da Baudelaire başka dillerin, Türkçe dışındaki baş- ka şiir dünyalannın kapısını aralamıştı bana. Ya- vaş yavaş Lautreamont, Rimbaud, Perse, Rfl- ke, Poe, Lorca gibi şairleri tanıdıkça, bizde ya- zılagelen şiirin yalınkat, süslemeci, sulugöz bir şiirolduğunu gördüm. Sarsmaya kararverdim oku- yucuyu da, şairi de. Bir yandan kendi şiirimi ve özgünleşme arayışlanmı sürdûrürken, bir yan- dan da çeviri yaptnaya başladım. Kimlerden mi? Yukandaki adlar dışında Apollinaire, Biaise Cendrars, Henri Micham, Aragon, Paul Elu- ard, Yves Bonnefoy, Fransız gerçeküstücüleri, Pablo Nenıda... Octavio Paz, Eugenio Monta- le, Mayakovsld... Uzun bir bilinçlenme serüve- ni oldu bu uğraşı benim için. 1960'larda on beş yıllık şiir birikimimin topunu birden yakıp yeni bir yolculuğa çıktım. Eskiden bir oturuşta yüz di- ze, hem de aruzla yüz dize yazabilirken, artık kı- h kırk yarar olmuştum. 60'tan sonrald şiirlerimi nerdeyse kırk yıl sonra yayımlamamın nedeni bu. - 1996'da, Baudelaire'in amtsal yaprtı Kötûlûk Çiçelderi'ni yayımladuuz, "Elli yılda oluştu bu ya- pıt" drvorsunuz. Bir çeviri/şnr okuhı gibi ahyor- sunuz onu. Neden Baudelaire? MADEN-Evet, Kötülük Çiçekleri elli yılda so- nuçlandı. Bu denli uzun sürmesi yukanda değın- diğim titizlik tutkusundan. Çevirisi bitmiş birçok şiiri, üzerinden beş on yıl geçince, beğenmeyip yeniden çeviriyordum. Aynca neden mi Baude- laire? Yukanda bunu açıİdadım. - Açıl, Ey Gizem (19%),Yol Yazılan. Hiçleme- ler (1997) adı aitinda topladığmız şnrierinizin ve çağdaş Türk şürinin önûne ışık dûşûren bir şair olarakalabffirmiyiz,BaudebireM?Birazonııııiz- leri/etkilerinden söz eder misiniz? MADEN - Kendi şiirimde hiçbir şairin etkisi yok; Baudelaire'in de, başkalanrun da. Ama top- lu bir etkiden söz edilebüir, o da şu: çevirdiğim, okudugum, bûtün şairler bana "evrensel bilinç M in bir parçası olduğumu, bütün moda akımlann, • özentilerin, sığ duygulanımlaruı ötesindeki te- mel gerçeği; gitgide karmaşıklaşan toplumsal aüklar yûzûnden iç dünyası kirlenmiş günümüz insanıyla "evrensel bilinç" arasındaki kopuklu- ğu, o *^itik cennefi aramam gerektiğini, bu yü- kümlülüğü öğrettiler bana. Ama başka biretki var Fuzuli etkisi. Çocukluğumda Leyla ile Mecnun'u bütünüyle ezberlemiştim. Onu ve başka Divan şa- 'audelaire başka dillerin, Türkçe dışındaki başka şiir dünyalannın kapısını aralamıştı bana. Kötülük Çiçekleri elli yılda sonuçlandı, titizlik tutkusundan. Şiirimde hiçbir şairin etkisi yok; Baudelaire'in de, başkalannın da. Ama toplu bir etkiden söz edilebihr. "Deyimlerden, halk ağzindan gelen hazır şürselliklere yüklenmeden, büyük bir tihzlikle seçtiği sözcüklerle çok çeşitii yapüar kurdu. Gdzierden uzak köşesinde, bütün fazlahkiarı ayıklayan işçiükle dili bir kuvumcu gibi işledi" MEMET FUAT irlerini okuya okuya, yalnız sözcüklerin değil, bir dizeyi oluşturacak tek tek seslerin dize içinde na- sıl dağıtılması gerektiğini, içeriğe uygun olarak ünsüzlerin nasıl susturulması ya da çınlatılması gerektiğini, ünsüzlerin ne ölçüde yükseltilip al- çaltılması gerektiğini, bu "iç katek" alışkanlığı- nı verdi Fuzuli bana. Bir mimar adayuım Si- nan'dan öğreneceği çok şey olsa gerek. Bir şair adayırun da Divan şairlerinden. - Lorca'dan Eugenio Montale'ye kadar birçok şairin şiirterini çevirdiniz. Giderek de bu oyhıinu genişletip, şiirin yeryfizündeki serfivenini içeren bir birikimi de okura sundunuz. Kaynağa dönfi- şfin aniamı olmah, sizce? MADEN - "Insanoğlunun beş bin yıllık şiir se- rüveni" altbaşhğıyla hazırladığım Yeryüzü Şiiri ve Yeryüzü Destanlan adlı yapıtlanm da bu an- layışlaoluştu. "Şiirin kaynağına doğru" başlık- lı uzun giriş yazısında, şiirin uygar toplumlarda- ki işleviyle ilkel toplululdardaki işlevini karşılaş-. tırarak, "söz"e kvtfsal. doğaüstü bir ıletı işlevi yükleyen ilkel ınsanın dile bakışıyla çağdaş in- sanın bakışı arasuıdaki uçurumu ve bunun neden- lerini açıklamaya çalıştım. "Söz" kullanışsız bir nesneye döndü günümüzde; yamız kimi ozanla- nn işine yanyor şimdilik. Ama yağı bitmiş, ışık vermeyen bir lamba. Adına "uygarlık" dediği- mizkaçmılmaz oluşumun bulup geliştirdiği ve her türlü yaşam biçimine uyarladığı gereçler u s8z n vax yerine geçti arök. Bugün bir pilin, bir komanın, bir bilgisayar faresinin kullanılabilirüği yanmda "söz"ün işgörür hiçbir özelliği yok. Gülünçtürbu- nu beklemek ondan. "Kaynağa dönüş" bu bağ- lamda ele alınmalı, everensel bilinçle bütünleş- me anlarrunda. Çağdaş insan evrensel bilincin sindiremediği, kustuğu bir yaratık. - Şiir çevirüerinizin yani sıra düzyazı çevirikri- niz, çevTirrüerinizdeoldu. Biraz da bunlardan söz eder misiniz? MADEN - Düzyazı çevirilerim çok değil. Bir Biaise Cendrars çevirisi: Küçük 2^enci Masalla- n, bir Kristof Kolomb çevirisi; onun Amerika yönünde gerçeldeştirdiği dört yolculuk boyunca kendi eliyle tuttuğu günlükler: Seyir Defterieri; bir Lautreamont çevirisi: gelecek yıl yayımlaya- cağım Maldoror'un Şarkılan; bir de Baudela- ire'in günlükleri, Apaçık Yüreğinı adıyla bu yü yayımladığım yapıt - Gönışıgına çıkacak, halen sûren çahşmalan- navarmı? MADEN - Yayına hazırlamakta olduğum yeni çalışmalardan bazjlafı şunlar toplu şıırlenmin iki yeni cildi; günümüz Türkçesine uyarlanmış bir Fuzuli seçkisi; altı yedi ciltte tamamlanacak olan Yeryüzü Şiiri'nin üçüncü cildi: En yeni ar- keolojik buluntularla zenginleşmiş bir Gılgamış Destanı; 1990'dayayunladığunSimgeleradhya- pıün yeni eklerle 2. baskıa... O K U M A O N E R M E L E R İ *Sait Maden/ Bütün Şiirleri LAçü, Ey Gizem!, 1996, 168 s. 2 ^ ^ 1 1 9 9 7 3 3. Hiçlemeler, 1997,160 s. *însanoğhmun Beş Bin Yılhk Şiir Serüveni: 1.Yeryüzü Şiiri, Çev.: Sait Maden, 1998, 360 s. 2.Yeryüzü Destanlan, Çev.: S. Maden, 1998, 208 s. »Baudelaire Çev S. Maden Kötülük Çiçekleri, (Fransızca asıllanyla), 1996,416 s. Apaçık Yüreğim/Ozel Günceter, 2000, 196s.ÇekirdekYayınlar *Lorca/Bütün Şiirleri, Çev.: S. Maden, 1996-1997 l.Ük Şiirler, 134 s. 2.Cante Jondo Şiiri/Şarkılar, 190 s. 3.Çingene Rotnanslan/Ozan New York'ta, 126 s. 4.Tamarit Divaru/Dağmık Şiirler, 182 s., Çekirdek Yay. *Neroda/ Çev.: S. Maden 20 Aşk Şiiri ve Umutsuz Bir Şarkı, 1996, 126 s. Kara Ada Şiirleri, 1998,230 s., Çekirdek Yay. çalışmalarını erdemler arasına katmaktan çekinmemiştir." Maden, yeryüzü şiirini yazar. Görünümler, bellek izleri, yer im'leri, erdemlüik yansüan geçmişteki bugünü, bugündeki yannı, cennet ve cehennemi, acuun bannağını, sürgün ve yalnızlığı, suyu ve çölü, toprağı ve güneşi, geceyi ve gündüzü, yüzün anlamını, ele geçirilenle yitirileni, düşe yazılanla öleyazılanı, kanayanla külleneru anlanr bize. Maden'in şiir evrenuıe girdiğınizde; şiirle yaşamak duygusunun / düşüncesinın ne olduğunu kavrarsınız. O, şiir düşüncesi oluşturabilecek bir labirentte gezindirir sizi. Karşıtlıklar, anlamlar denızınde dolaşırsınız. Varhk ve anlam...Bu ontolojik yapının su-lannı gösterir bir bir. Zamansa, şiirinin tayflannın en belırgın ayracıdır. Yerin anlamını, ait olunarıların değerini gösterir burada da. Her şeyin kirlendiği bir ortamda; duru bir gökyüzû, yağmurla ağdalanmış toprak ve yeşüin kokusunu bissettiriyor bizlere. Sait Maden için şiir bir 'iç ayduüanma' savaşumdu". Gûncel kirlerin, yanıltılann tutsagı bireyin, bu yüklerden kurtulma ve kendini antma yolunda vereceği savaşım. Yunus'un "Ballar balını boldum, kovanın yağma olsun!" dizesiyle belırttiğı ıç aydınlanma, evrensel bilinçle bütünleşme, 'varuğın birliği'ni kavrama savaşımı. Burada. özenli bir biçim/yapı işçiliği de gözlenir. Resim sanatından gelen estetik duyum, Maden'in şiirinin biçimselöz'ünü Apayn bir güzcllikte var etmiştir. Onun çeviri çabasının ise; bu eşsiz yurdu daha da benzersiz kılmaktan başka bir anlam taşımadığı düşüncesindeyim. O kaynaklara giderek, bunlann yanında kendi yolunu da nasıl açtığını gözlenz. O, orada ışıyor; dönüp bakmasını, şiirden ve hayattan dem almasını bilenler için. *Sevgili Ahmet Cemal yıllarsonm, bizi, bu derginin ap/abasım'ıyla buluşturmuş; en güzel armağanı sunmuştu: "Tercüme Şiir Özel Sayıst", Sayı: 34-36, mart 1946, BFS özelKitap, 1986. ODAK NOKTASI AHMET CEMAL Bir Uygarlık Ölçütü Olarak Öğrenci Yurtları... "Uygarlık", ya da en kısa tanımıyla: Çağdaşlığı ya- kalamak. Ya da Nietzsche'nin deyişiyie, "dünyadakiherşe- ye insanca bir anlam kazandırabilmek için" ne gere- kiyorsa onu yapmak. Bizim ünh/ersite uygariığımız konusunda en son ha- ber, geçen pazartesi günü Radikal'de çıktı. Bu ha- bere göre, bir milyon iki yüz bin ünıversiteli için Kre- di ve Yurtlar Kurumu'nun yatak kapasitesi sadece yüz altmış bin. Yani, bir mityonu aşkın öğrenciye düşen, bannmak için kendi başının çaresine bakrnak. Peki ya yurtlardaki yaşama koşullan? Bu koşulla- nn en azından bazı yurtlarda nasıl olduğunu da aynt haberden öğreniyoruz. Buna göre, megakentimiz ve ülkemizde üniversite sayısı en fazla kentimiz olan Is- tanbul'da, bir odada tam on dört, evet, yanlış oku- madınız, tam on dört öğrencinin kalmak zorunda ol- duğu yurtlar var. Böyle barınma koşullannda -öğren- cilerin ifadesiyle- yıkanmak gibi son derece uygarca bir gereksinimin karşılanması bile sorun. Ders çalı- şabilme olanağı ise neredeyse sıfır. Peki ya deprem bölgesindeki üniversitelerde oku- yan öğrenciler? Onlann durumu, hepsinin en kor- kuncu. Aradan bir yıldan fazla bir zaman geçmiş ol- masına karşjn, öğrencilerhâ)â yurt yerine kurulan, ya- zın kavrulup kışın savrulan prefabrike evlerde bann- mak zorundalar. Yani soğuk kış gecelerinde öğren- cilerin soba nöbeti tuttuklan, yıkanma olanaklannm son derece kısrtlı olduğu ya da bulunmadığı bannak- larda! Pek çok kavram gibi, yurt kavramı üzerinde de bu- güne kadar yeterince düşûnüldüğünü sanmıyorum. Eğer yurttan, öğrencinin akşamdan akşama -ko- şullar ne olursa olsun- başını sokabileceği bir "çaft altı" anlaşılıyorsa, o zaman ülkemizde de bir yurt so- runu yok demektir! Çünkü bu anlayış, bir tenteyi bl- le bir "yurt" sayabilir. Ne var ki uygar dünyanın yurttan anladığı, bizim- kisinden epey farklı. Üniversite yurtlan, üniversitede en az dört yıl bo- yunca yılın sekiz, dokuz ayının geçirileceği -adı us- tünde- yurtlar olarak düşünülen, düşünülmüş olma- sı gereken mekânlardır. Bir üniversitelinin üniversite yaşamı, yalnızca dersliklerde geçirilen saatlerle sınır- lı olmayıp, insanca yaşama, çalışma ve dinlenme mekânlanyia bir bütün olarak düşünülmesi gereken biryaşamdır. Üniversite yurtlan, gençliklennin en değerli ve ve- rimli yıllarını yaşamakta olan insanlann akşamlan başka gidecek yeıieri olmadığı duygusuyla değil, fa- kat evlerine gittikleri duygusuyla döndükleri mekân- lar olmak zorundadır. Üniversite yurtlan, üniversiteli insanın eğitiminin onun bireyseldüzlemindekitamamlayıcısı ve destek- leyicisi olması için gerekli atmosfeh taşımak zorun- da olan mekânlardır. Uygar dünya, artık nicedir yurtlan korkutucu birtek- düzeliğin ve sıkıdüzenin merkezleri olarak değil, fa- kat o yapılarda barınanlann bireysel düzenlemeleri- ne ve gereksinimlerine olabildiğince açık mekânlar olarak düşünmektedir. En fazla iki kişilik, içinde iki kişi için de çalışma ve yerleşme olanaklan bulunan odalar, aynı koridor üze- rinde yeterti -yani sıra bekletmeyecek- sayıda ban- yo ve tuvaletlerin bulunması, her koridorun sonun- da öğrencinin istediği takdirde kendine bir şeyler ha- zırlayabileceği, geniş ve dolaplı bir murfağın yer al- ması, aynı binada en azından kahvaltı edebilme ola- nağının sağlanmış olması; bütün bu sayılanlar, gü- nümüzün uygar dünyasının yurtlannda üniversite öğ- rencilerine kural dışı olarak değil, fakat kural olarak sağlanan olanaklardır. Bu olanaklann sağlanmış olmasının temel nedeni ise uygar dünyanın üniversite öğrencilerine yalnızca ders çalışmak zorunda olan değil, fakat kendisine in- sana yakışır bir çevrenin sağlanmasını isteme hak- kına sahip genç insanlar gözüyle bakmasıdır. Bu bakış açısının temelini ise ancak eğitimi boyun- ca insanca bir atmosferde yaşaması sağlanmış bir öğrenciden ileride insanca bir dünyanın oluşturul- masına katkıda bulunmasının beklenebileceği yo- lundaki doğru saptama oluşturmaktadır. Ve bütün bunlar, parasal olanak değil, fakat biroa- kış açısı sorunuduri Ne dersiniz, uygar mıyız? Fazıl Saya Altm Plak ödütü • ANKARA (AA) - Fazıl Say, yeni çıkan ÇD'si 'Bahar Ayini' ile Fransa'da 'Diapason D'Or-Altın Plak' ödülüne layık görüldü. Albüm Avrupa'da büyük yankı uyandırmasının yani sıra 'Glassica' dergisinin 'Yılın Plağı' ve 'Repertoire'ın 'En iyi plak-Rio' ödüllerini aldı. Igor Stravinsky'nin 'dört el piyano' için yazdığı yapıt dünya tarihinde ilk kez bir piyanist taraiindan üst üste yapılan iki kayıtla * seslendirildi. Alman ve Fransız basuıında yer alan yazılarda Say'ın çahşması için şimdiye kadar ulaşıhnış en büyük kayıtlardan biri diye söz edildi. Albüm, Türkiye'de Balet Plak tarafından sunulacak. Oscar kahramam sdantıda • LOS ANGELES (AA) - Oscar töreni öncesinde çaluıan Oscar heykelciklerini çöplükte bulan ve bu nedenle ödüllendirilen Willie Fulgear'uı kardeşi John Harris, heykelciklerin çalınması olayına kanşmakla suçlandı. Harris, 55 heykelciğin bazılannı cvınde tutma ve olay hakkında bilgisi bulunmakla suçlandı. Suçlu bulunması halınde Harris'in 6 yıl hapse mahkûm olacağı belirtildi. Geçimini çöp toplamakla sağlayan Fulgear, kayıp 55 heykelden 53'ünü Los Angeles kentinin Kore Mahallesi'ndeki bir çöplükte bulmuş ve Fulgear'a 50 bin dolar (29 mih/ar) para ödülü verihnişti. BUGUN • BABYLON'da saat 21.30'da Açık Radyo Partisi yer alacak. (292 73 68) • BORUSAN'da saat 18.30'da Serdar Katipoğhı ile 'Müzik Kfitüphanelerinde Teknolojı ve Araşnnna' konulu söyleşi gerçekleştirilecek. (252 22 56) • AKSANAT'ta saat 18.30'da MAkay,Levent Çatakoğlu, Bedri Baykam, Ekrem Kahraman ve Nevzat Metin'in katılacağı 'Sanatta tdeoloji ve Plazar' konulu panel gerçekleştirilecek. (252 35 00) • CEMAL REŞtT REY'de saat 19.30'da 'Bemini Yaylı Sazlar Dörtiüsü'nün konseri î
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear