25 Kasım 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
3 « OCAK 2000 PAZAR CUMHURİYET SAYFA 17 Sarı Çizmeli Hasan Anayol, Genel Sekreter. Mahkemeden gönderdiği ve önceki gün yayımladığımız tekzipte kendini böyle tanrtrnış. Nerede neci olduğunu belirtmeyi ya aceleden unutmuş ya da adresi belli olsun istememiş. Biz açıklayalım: Samsun'daki Ondokuz Mayıs Üniversftesi'nin genel sekreteri oluyor(du) kendileri. Danıştay karan beklendiği için hukuken genel sekreter değil. Halen, Samsun'da olmayan bir fakültenin sekreteri. Tekziple yetinmemiş, "Türk adaletinin önünde hesap vereceksiniz" demiş. Aftına "mescit sorumlusu" diye imza attığı yazıyı Türkiye Cumhuriyeti'nde belge kabuf edecek yargıçlar da vardır herhalde! Darwin Izmir Narlıdere'den bir lise öğrencisi Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi sınavında sorulan bir sorunun yanıtını arıyor "Islam'a göre ilk insan kimdir? a) Hz. Musa b) Hz.Adem c )Hz. Isa d) Darvvin e) Maymun." Doğru Yanrt: Bilimle alay edenler ahlak bilgisi dersi veremez.' Tel: 0.212.512 05 05 Faks: 0.212.512 44 97 - Bü/ent Ecevft, Turgut Özal'ı övmüş... "Davos'un havası yaramış!" izbullah'm işlediği cinayetler karşısında in- sanlar donup kalıyor; böylesine cinayetle- ri işleyenlerin insan olamayacağı söyleni- yor; Allah'ın Partisi anlamındaki Hizbullah örgütünün Islamiyetle ilgisi olmadığı bildiriliyor. Dini siyasetin içinde tutmaya çalışan çevreler Is- lamiyet'in salt "sevgi" ve "banş" öngördüğünü be- lirtiyor. Doğrudur. Ne ki böyle bir yaklaşım doğrula- n tümüyle'sergilemiyor. Din "sevgi" ve "banş" yanıyla da olsa siyasette kullanıldığı sürece temeldeki yanlıştan kurtulmak mümkün olmuyor. Çünkü... Eğer birilerintn dini bu yanıyla ele alıp si- yasette kullanma "hak'kı varsa, başka birilerine de dini kendi görüşleri doğruttusunda siyasetin bir par- çası yapma "hak"kı doğduğu unutuluyor. Unutulmasın ki, Kutsal Kitap, bir bütün olarak ele alındığında Müslümanlara genektiğinde öJdürmeyi em- rediyor. Hizbullah işte bu gereği yerine getiriyor ve Bütün Hizbullahçılar üstlendikleri "görev"in kutsal oldu- ğuna inanarak eylemlerini gerçekleştiriyor. Ahzab Suresi'nden:"... Bunlar melundurlar. Her nerede bulunuriarsa yakalanırlar ve yaman bir su- rette öldürülürler." Elhakka Suresi'nden: "(Böylesine denecek ki:) Onu tutun, zincirle bağlayın, sonra alevli ateşe atın, daha sonra onu yetmiş arşın boyunda bir zincire sann." Tevbe Suresi'nden: "Haram aylar geçince müş- rikleri, bulduğunuz yerde öldürün, yakalayın, kuşa- tın, gelipgidecekyollan tutun. Eğer onlar tevbe edip namazı dosdoğru kılar, zekatı verirlerse kendilerini salıverin.", "Allah, müminlerin canlarını, mallannı (kendi yoluna vakfetmeleri) mukabilinde onlara cen- net vermiştir. Onlar Allah yolunda savaşırlar, öldü- rürler, ölürler." Bakara Suresi'nden:"... Onlan bulduğunuz her yerde öldürün." Nisa Suresi'nden: "Sakın, Allah yolunda hicret et- medikçe, onlardan dost edinmeyin. Şayet onlar yüz çevirecek olurlarsa, onlan yakalayın, onlan buldu- ğunuz yerde öldürün, onlardan dost veya yardımcı edinmeyin.","... O halde bunlar sizden çekinmez- ler ve çekilmezler, sizinle sulh üzere yaşayarak el- lerini çekmezlerse onlan yakalayın, onlan her yerde öldürün. Biz bunlara karşı size açık, kat'i bir selahi- yet vermiş bulunuyoruz.", "Müminlerden özür sa- hibi dmaksızın evterinde kalanlarla Allah yolunda mal- lanyla, canlanyla cihad edenler eşit olmazlar. Allah, mallanyla, canlanyla mücadete edenleri evlerinde otu- ranlardan derecece üstün kıldı.", "Kafirier, sizin apa- çık düşmanlarınızdır." Isra Suresi'nden: "Allah'ın öldürülmesini haram k/ldığı hiçbircanı öldürmeyin. Meğer ki hak ile ola." SESSÎZSEDASIZ(I) NURİKURTCEBK Yüksek Yerilim Hattı Erdinç UTKU Bizim doğduğumuz köylerde internet yoktu bebek, ondan TV çocuğu olduk! Geneftırmay'a Tokatian sarMayanrt! Daha önce birkaç kez gündeme ge- tirmiştik. Tokat'taki gazeteciler, şeriatçıların samanın altından değil üstünden yü- rüttükleri suları yazıyor fakat Başba- kanlık Takip Kurulu'nun Tokat'taki so- rumlusu Vali Yardımcısı Burhanettin Coşkun'dan çalışmalar hakkında bil- gi alamıyor. Vali Yardımcısı kendince bir yön- tem bulmuş, "Açıklama yapmak için Vali Bey'den izin alınması gerekir" di- yor. Gazeteciler, Tokat Valisi Mehmet Gündoğdu'ya durumu anlatınca Va- li'nin yanıtı "Vali Yardımcısı bilgi ver- sin" oluyor. Gazeteciler bilgi almak için Vali Yar- dımcısı Coşkun'a gidince bu kez "Va- li Bey bana talimat vermedi" yanıtıy- la karşı laşıyor. Vali Yardımcısı Burhanettin Coş- kun, konunun üzerine ısraria gi-^, den gazetecileri "Niye siz b ı " bilgileri istiyorsunuz" diye sor-' gulamaktan da geri kalmıyor! Bu arada Tokat'taki irtica her geçen gün serpilip gelişiyor. Hatta, gövde gösterisi yapacak den- li kendinden emin adımlarla ilerliyor. örneğin Genelkurmay'ın, Hizbullah tartışmalan üzerine yaptığı sert açık- lamanın hemen ardından, başlanna sa- nk geçiren kişilerTokat'ta sokağa çı- kıp "Biz buradayız" mesajını verebi- liyori öye değil mi Sayın Burhanettin Coş- kun ve Sayın Mehmet Gündoğdu... ÇED KOŞESt OKTAY EKİNCt Mesleğin 'doğasmda' birlik... Mimar ve mühendis odalannın şube ve bırimlerindeki genel kurul- lar ve seçimler sürüyor... FP ve MHP yandaşlannca oluş- torolan "Meslekte Biriiğe Çağrı Grubn" özellüde yerel ve merkezi iktidarlardaki siyasal güçlenni lcul- lanarak "seçim örgötlenmesine" giderken, sadece meslekte değil, da- ha da ötesınde "mesleğin toplum- sal sorumluluklan" etrafında bir- leşen çağdaş ve demokrat teknik elemanlariseöncelikle"aydın" ol- ma bilinçleriyle oylann yine "çoğun- luğnnu" topluyorlar... Peki bu neden böyle oluyor?.. Meslek odalannın başına geçmek için siyasal iktidar olanaklannı bı- le kullânanlar, böylesi bir olanağa sa- hip bulunsalarbıîe asla kullanmaya- cak olan "hükümet dışı" ve "özerk" anlayışlan yıllardır neden yenemiyorlar?.. Daha da önemlisi, siyasal parti- lerden milletvekili seçilip, hatta - KorayAydın gibı- "bakan" bileola- bilen bu "meslekçi" mühendısler, sıra sadece "kendi meslektaşlan- men," 14 bin 500" makina mühen- disi arasından "meslekte birlikçi- lerin" alabildiği oy oranı yüzde ^)d Sıra inşaat mühendislerinde... Aynı durum, hiç kuşkusuz yine Is- tanbul'daki şube seçimlerini "bu- gün" yapmakta olan "tnşaat Mü- hendisleri Odası" için de geçerli- dir. tnşaat mühendislerinin büyük bir çoğunluğu da "mesleğiıı doğa- sı gereği" isteseler bıle öyle "içten bir inanmışiıkla" ne ırkçı olabüır- ler, ne şoven, ne de köktendinci... Bu sıfatlara uygun siyasal parti- lerle yakın ya da uzak Uişkide bu- lunankimi az sayıdaki mühendisler ise, mesleklerini sadece "teknik" gözle görmenın. bunun dışında mü- hendıslıgın "hünerli eUere ve ya- ratıcı akla"dayalı tanhsel derinli- gini yeterince özûmseyememiş ol- manın "felsefî yoksuiluğu" için- de olmalüar... Nitekim, mesleklerini akıl, bilün Mimarlar. şehirciler ve mühendisler... Topluma karşı sorum- luluk duyan bir meslek odası anlayışını 2000"lere de taşımak için "demokratik güçlerini" bugün kanıtlamak durumundalar... nın oy kullandığı" oda seçimleri- ne geldiginde aynı desteği neden bulamıyorlar?.. Bu sorulann yanı- tı, asluıda mühendisliğin ve mımar- hğın "tarihinde" ve "doğasında" yatıyor. Bir mimarya da mühendis, şu veya bu nedenle örneğin "kök- tendinci", "ırkçı", "şoven" ya da "gerici" olabilir. Ancak, kökenin- de insanın "yaratıcı gûcö" ve in- sanoğlunun "eleştirel akıl tarihi" yatan, inanç yerine "bilimi" temel almış ve trklara ya da dinlere göre aynmyapmadan sadeceyine "insa- na" hizmetin uygarhk kulvannda gelişmiş mimarlığın ve mühendis- liğin aynı sıfatlarla buluşması, ge- nel anlamda olanaksız... tşte bu nedenle de mesleğin top- lumsal ve hatta ınsanlığa karşı "ev- rensel sorumluluklan" doğrultu- sunda odalann yönetilmesini "si- yaset yapryorlar" şeklinde suçlayan- lar. (toplumda ve kimi bilinçsiz çev- relerde taraftar bulsalar bile) kendi meslektaşlan arasındahep "azınlık- ta'' kalıyorlar. Ne yapsalar, ne etse- leı, bilimden ve insandan yana mi- mar ve mühendislerin "ezici çoğun- luğuna" çare bulamıyorlar. Tıpkı, geçen hafta Istanbul'daki Makina Mûhendisleri Odası şube seçimle- rİDde olduğu gibi... Kamu kurumla- rudaki her türlü olanağı kullanma- lanna ve hatta "siyasi erk" sahibi yaadaşlannın açık desteğine rağ- ve insan sevgisinden uzak saplanü ve çıkarlara "alet etmeme" bilinci içindeki "çağdaş mühendisle- rin "bugünkûIMO Istanbul Şubesi seçimlerine dönük büdinlennde bu "evrensel etik" bakm nasıl yeralı- yor: "Depremler bilinmeyen bir sonuç yaratmadı. Doğa. kendisi- ne karşı kural dışı davranüması- na bir kez daha acımadı. Alüv- yonlu tarlalan, dere bo\ lannı, he- yelajılı ve dolgu alanlannı yapılaş- maya açanlarla, kaçak ve dene- timsLz yapılara af getirealeri bir kez daha uyardı..." Şündi mühendisler, aynı depremi "7.4 yetmedi mi?" şeklinde bilim dışı bir siyasi isbsmar söylemiyle kul- lanmak isteyencağdışı siyasetin tem- sılcileriyle, "BUimin iflas etriği noktadayız" diyerek >ine depremi felakete dönüştürenyağmacıpoliti- kalan "aklama" gayretindekı siya- setçilerin temsilcileri arasında olu- şan meslekte birlik grubuna "oy vermej'e" çağnlıyor... Bu çağrıya, oy vermek bir yana, "kulak bile vermenin" mesleğin doğası gereği "mümkün olmadığı- nı" kanıtlama görevi bugün de in- şaat mühendislerinde... "Çağdaş mühendisler ne kadar çok oy ahr- sa, mühendisük de o kadar sevinecek." ...Ve bilim tarihi bugünühiç unut- mayacak... KİM KİME DUM DÜMA BEHÎÇAK behhak@turk.net ÇÎZGÎLİK a tt s O o a o ° c o o a o o KÂMtL MASARACI > û 0 o O O O o o o o ° ^ * o o & ° & a- ^\C... Q < s ~—-— / ' Û r o o o o o o 0 O 0 O 0 0 0 0 0 û a 0 0 O 0 o o O o O o c TARİHTE BUGÜN MÜMTAZARIKAN 30 Ocak CHURCHILL f E SON TÖRBN.. ISİS'TE $Ü6ÛN, ÛfJLÛ İUeiÜZ PEVİ-£T ACHM1 ŞlR WtH£TVN CHUKCHfU. /ÇM BÜYÜK 8İK CENAZG TDOENİ OÜZENLEHOİ. ifi SAAT SÜRGH TÖKENE, * KRAL, 1 KKALİÇE, 4 &evLET BAŞKANI, H SAfBAKAH KATILMIÇT1. TİİRKiyE ADtHB ÖA 6AÇBAKAN YARDItoClSI tCEMAL SATIR gULUNMUÇrU- t- PÜKIYA SOVAŞI SIRAS/KIDA, İU6İLtZ±Eg!N ÇANAKICA- L£ Y£NlLGİSİ/JD£kJ KOLÜ \£D£H/yL£ POUANMA BAKHU LlĞlNPAfi İSTİFA £t>BN CHURCHILL,tt PÜUYA SfiMŞl'M-' DA,BAÇBAKAN OIARAK BÜrÜKBAŞARI KAZANKAIIfTl. SOYLU MARLSOROOGH AİLSSİHOEN 6BİSN CHURCHIU-'- İN (Çp&ÇİL} BA8ASI KANOOLPH, 46 YAÇtUOA 24 OCAK GÛNÜ ÖLUÛÇTU. TAM JO YIL SONRA, VVTNSTON CHUR- CHtU- be AYHI GÜU ÖLDÜ StUda, 189S'*t., hafif Sûvari (Hussar) j ıse. sağda, Son yıllarında g&rülüyOr. VEFAT Hatice Kaplan'ın eşi; Hacı, Galip, Hoca, Yalçın, Fevzi, Ayşe ve Emine'nin babalan HASAN KAPLAN 28 Ocak 2000'de yaşamını yitirdi. Memumun naaşı dün Demre'de toprağa verildi. AİLESİ Arkadaşımız EMİNE KAPLAN'ın babası HASAN KAPLAN'I yitirdik. Ailesine ve yakınlanna başsağlığı dileriz. CUMHURİYET ÇALIŞANLARI LÜLEBURGAZ ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ EsasNo: 1999/321 Davaa Hazine vekili Av. Fatma Çavuşoğlu tarafmdan davalılar Öncü Koşar ve Sıdıka Aydm aleyhine mahkememize açılan rücuan alacak davasmın yapılan açık yargılaması sırasmda verilen ara karan gereğince, Davalj Mustafa Keînalpaşa Mahallesi Istiklal Caddesi îdare Apt. 135 Avcılar-Istanbul adresinde oturur, Sıdıka Aydın'a tüm aramalara rağmen duruşma günü tebliğ edilememiş, alenen tebli- gat yapılmasına karar verilmekle adı geçenin duruşma günü olan 2.3.2000 tarihinde saat 09.00'da mahkememizde hazır bulunması ve- ya kendini vekille temsil ettirmesi, aksi halde yokluğunda karar verileceği ilan olunur. 20.1.2000 Basm: 3194 PANO DENİZ KAVUKÇUOGLU Siyasal Müsliimanlık ve Uberaller Siyasal Müslümanlığın Beyoğlu'ndaki ilk iktidar günlerinde tanık olduklanmı sağda solda dillendir- diğimde, kimi "liberal" dostlarımdan aldığım tepki- lere doğrusu bozulmuştum. "Yahu", diyoriardı, "mem- lekette onca mesele durvrken, bazen öyle küçük şeylere takıyorsun ki, senl.." Oysa o güneşli günler- de belediye ekiplerinin, "Burası da! Burası da!" diye çığlıklar atan çember sakallı birtakım adamların kı- lavuzluğunda Istiklâl Caddesi'ni kesen arasokakla- ra dalıp, arkalarından gelen kepçeli kamyonlara "kâ- firkahveleri"r\in önlerinden rnasa sandalye toplatma- lan hiç de küçümsenecek bir şey değildi bence. Ma- salann, sandalyelerin, saksılann üzerine kepçeli kam- yonlann, elleri telsizli, belleri silahlı adamlarını süre- rek, kendilerinden farklı bir hayat yaşayanlara, ken- di hayatlarını dayatmak için ellerinden gelen her şe- yi yapabileceklerini, sırasmda en akla gelmedik yön- temlere başvurabileceklerini gösteren bu yeni ikti- dar sahiplerinin sergiledikleri bu güç gösterileri na- sıl hafife alınabilirdi ki? Kimi "liberal" köşe yazarları bunları, Müslüman- lann iktidar acemiliklerine bağlryor, bizi dahafazla hoş- görüye davet ediyor, kendimizi bildik bileli Müslüman, Hınstiyan, Musevi, dinsız bir arada yaşayan bizler de- ğilmişiz gibi, "Biriikte yaşamayı öğrenelim arttk!" di- ye öğütler veriyorlardı. Fakat, gözlerinden kaçan ya da bilerek gözden kaçırmak istedikleri bir şey vardı onlann. Biriikte yaşayıp yaşamamayı sorunlaştıran bizler değildik. Alışılmış, benimsenmiş, yaşanmış doğallıklar, Müslümanlık bu topraklarda siyasallaş- tıkça sorunlaşıyordu. 1950'li yıllardan bu yana bir oy potansiyeli olarak iktidarda kalma ya da iktidar ol- ma savaşımı veren çeşitli siyasal güçler tarafmdan Arapça ezandan Kuran kurslarına, zorunlu din ders- lerinden ımam hatip okullanna kadar sayısız ödün- lerle beslenmiş, zemin kazanmış, sonuçta "kendi adına" bir siyasal güç olarak ortaya çıkmıştı. Siya- setin doğası gereği, her siyasal güç gibi Türkiye Müslümanlığı cla demokrasinin öngördüğü, yasala- nn elverdiği koşullarda "yeni alanlar kapma" sava- şımı vermek zorundaydı. Ne var ki bu savaşımın giderek artan ölçülerde in- sanlann özel yaşam alanlanna da uzandığına tanık oluyorduk. Müslümanlık, yalnızca bir "din" değildi. Inananlar gibi inanmayanlann da toplumsal yaşam- lannı, birey ilışkilerini düzenleyen, kurallara bağlayan bir dünya görüşü, esasları peşinen kabul edilmiş bir küttür ve hukuk düzeni idi. Temsili demokratik dü- zende yanştığı diğer siyasal güçlerin önüne geçme- sinin, tek başına iktidar olabilmesinin yolu, insanla- rı kendi farklı dünya görüşüne çekmekten geçiyor- du. Milyonlarca seçmeni, kuralları bin dörtyüz yıl ön- ce konmuş bir hayata kazanmak kolay değildi. Bu- nun, zorolmaktan da öte, hiçbirzaman gerçekleşe- meyecek bir şey olduğunu biliyorlardı. Demokrasi- nin egemen olduğu hiçbir ülkede siyasal Müslüman- lığın tek başına iktidar olabilme şansı yoktu. Olma- mıştı. Demokrasi, bu tür "monolitik" dünya görüş- lerinin karşısındaki en büyük engeldi. Nüfusunun çoğunluğu Müslüman olan ülkeleri krallar, molla/ar, despotlar yönetiyordu. Arkalarında büyük kan göl- leri bırakarak gelmişlerdi iktidara. Karşrtlannı da yi- ne kan göllerinde boğuyorlardı. Altı yedi yıl önce Beyoğlu sokaklannda, kepçeli kam- yonlarla masa, sandalye toplanmasmı hafife glan "//oera/'dosttanmın, Hizbuilah'ın vahşeti karşısında şimdi dehşete düştüklerini görüyordum. Insanlara fark- lı hayatlan dayatmakla, istedikleri bir hayattan baş- ka bir hayatı yaşamaya zoriamakla, onlann hayatla- nnı almak arasında acaba ne fark vardı? Refah-Fa- zilet çizgisinin insanlan kendi öngördüğü bir hayata tutsaklaştırmak çabasıyla, Hizbuilah'ın kendisinden farklı düşünen Müslümanları ortadan kaldırrnası ara- sındaki fark gerçekten bu kadar büyük müydü? Ya- şadığımız onca ölümlü tuzakların, Kahramanma- raş'ın, Çorum'un, Sıvas'ın şimdi tanık olduklarımız- dan nasıl bir başkalığı vardı ki? Bu tuzaklann ardında kimlerin, hangi güçlerin ol- duğunu bizler gibi onlar da biliyorlardı. Öte yandan düşüncelerini, tartışmalarını hep bu noktada, hep bu güçler üzerinde yoğunlaştırmak, onlan, karşımızda giderek daha belirginleşen gerçeklerden uzaklaştı- rıyordu. Siyasallaşmış Müslümanlığın her an patla- maya hazır bir "şiddet potansiyeli"n\ barındırdığını nedense görmek istemiyorlardı. Her yerde karşımı- za çıkabilecek, ömekleri kimbilir kaç yerde, kaç kez görülmüş bu "potansiyerin kaynaklarını tartışacak- lan yerde, bu "potansiyel"\ kullananları tartışmak da- ha kolaylanna geliyordu. Evrenselleşen siyasal Müs- lümanlığın Sudan'da, Mısır'da, Cezayir'de, Afganis- tan'da olduğu gibi Türkiye'de de iktidar yollarının tı- kandığını gördüğü an demokrasi ray/"nı terk ede- ceğini düşünmek onlan rahatsız ediyordu. Hep düş- tükleri tuzaklara bir kez daha düşüyor, demokrasi- siz bir dünya kurmak isteyenlerin demokrasileri için tellallığa soyunuyorlardı. Demokrasinin, salt uslu çocuklann oynadıklan cici bir oyun olmadığını ne zaman öğreneceklerdi? (Faks:0212-723 84 97) 2 3 4 B U L M A C A SEDAT YAŞAYAN SOLDAN SAĞA: 1/750-1258 yıl- lan arasında Is- lam dünyasımn 2 büyük bölümü- ne egemen ol- muş hanedan. 2/ 4 Elektrik donatı- mında kullanı- lan ve bağlanü- 6 lann yerleştiril- -, mesine yarayan yuva... Kapı ve 8 pencerenin yer- n leştiği kasa. 3/ îçinde Türkçenin de yer aldığı dil öbeği... Gü- müş. 4/ Asya'da bir ır- mak... Boru sesi. 5/ Is- panya'da bir kent. 6/ Bir sorueki... "Nadir—": 4 I Gazeteci ve yazanmız. 7/ 5 Küçük su kanalı... Saz, g kamış. 8/ "aldanma ki - , — sözü elbette yalan- dır" (Fuzuli)... Büyük 8 sıçan. 9/ Büyük ve yu- 9 | murtamsı bir erik türü. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Yünden dövülerek yapılan kalın ve kaba kumas... Baş- kasuun isteklerine, amaçlarma alet olan kimse. V Yamız iki geniş yüzü testereyle düzeltilmiş tahta... Kınm han- lanna ve prenslerine verilen san. 3/ Zatürree.. "Biz kim- seye — tutmayız/ Kamu âlem birdir bize" (Yunus Em- re). 4/ Kazakbaşkanlanna ve prenslerine verilen san. Es- ki Mısu-'da güneş tanrısı. 5/ Yıkanılan yer. 6/ Duman le- kesi... Karahindibamn sebze olarak yenen yapraklan. II Kil ve kum kanşımı, san renkli verimli balçık... Aydın ilinde, ulusai park kapsamına alınmış yarunadanın adı. 8/ Alan Parker'm bir fîlmı... Üstü kapalı olarak aniat- ma. 9/ Iskambıllerle oynanan bir oyun... Altın.
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear