02 Haziran 2024 Pazar Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
20EYLÜL1999 PAZARTESİ CUMHURİYET SAYFA C J J V v / i l U 1 T J X / [email protected] 13 Dünya Bankası raporu Bölgeselleşme çağıkapıda EkonomiServisi- Dünya Bankası'nın 1999 Dünya Kalkınma Raporu'nda 21. yüzyılda dünya ekonomisinin şekillen- mesinde "bölgeseDeşmenin'' en önemli eğilim olacağına dikkat çekildi. Dünya Bankası"nın son raporunda, küreselleş- me ve bölgeselleşmenin kaçmılmaz ol- duguna işaret edilırken "21.yüzyıldabir ülkenin başanb olabilmesi bu iki giicüyö- netebilmesine bağlT denildi. Raporda, s dünya ekonomisinde küreselleşmenin hızlanmasıyla birlikte bölgeselleşmenin insanlıgın gelişımi ve refahında ya dev- rim yaratacağı ya da tam tersı toplumla- [ n kaosa sürükleyebileceği belirtildi. 21. yüzyıla girerken iletişim ve ulaşım- da yaşanan gelişmelerin, ticaretin serbest- leşmesinin dünyanın daha da küçülme- sine yol açtığı görüşlerine karşılık, ya- şanan bu durumun. halklann kendi ge- leceklerini şekillendiıme isteklerini de art- tırdığı ifadeedildi. Küreselleşmeyi "dev birdalga"yabenzeten Dünya Bankası ba- şekonomisti ve başkan yardımcısı Jo- seflı Stigfltz "Ya uJuslan alabora ediyor ya da onlan ilerije taşıyor" diye konuş- tu. îstikran tehditediyor Raporda. hükumetlenn ağır borç yü- küne girmeleri ve harcamalan nedeniy- le yerelleşmenin makroekonomik istik- ran tehdit ettiği ileri sürüldü. Küreselleş- menin hem risklertaşıdığı hem de firsat- lara neden olduğunu belirtilen raporda "Genişleyen pazar ve teknolojinin dört bir yana yayilması üretimi arttımor ve hayat standartlannı yükseltryor. Âncak kiireseMeşme istikrarsızljğa ve arzu ediJ- meyen değişimkre yol açıyor. Dış pazar- dan yapüan ucuz ihracat, ülkede işsizJi- ği arttınyor. Sermaye hareketierinin kont- rol edflmemesi ülkeleri finansal istikrar- szfcğasürükiüyar.Aynca küresefleşme çev- reyi tehdit ediyor" açıklaması yapıldı. 22. sıraya yükseldi Türkiye basamak atladı İSTANBUL (AA) - Dünya Kalkınma Raporu"na göre Türkiye, gayri safi mil- li hasıla (GSMH) büyüklüğünde. yakla- şık 150 ülke arasında 23. sıradan 22. sı- raya yükseldi. Türkiye'nin, 1997 yılın- da 199.5 milyar dolar olan GSMH mik- tan, 1998 yılında 200.5 milyar dolara çıktığı belirtilen raporda, GSMH teme- lınde kışı başına miili gelir ile Türkiye, 89.sjrada yer aldı. Türkiye milh gelırin- dcki hızlı artışa karşm, kişi başına miHi gelir balen 3 bin 160 dolardüzeyinde bu- lunuyor. Bu rakam, gelişmiş ülkelere oranla yetersiz kahyor. Dünya Bankası 'nın raporuna göre, son 10 yılda önemli birekonomik aktivite gös- teren Türkiye, geçen yı1larda altorta ge- lir grubundan üst orta gelir grubu kate- gorisine çıktı. Türkiye, gelişmekte olan ülkelerin bu- lunduğu üst orta gelir grubu ülkeleri ara- sında hızla ilerleyerek, gelişmiş ülkele- rin bulunduğu yüksek gelirli ülkeler ka- tegorisine doğru yaklaşıyor. 1997 yılın- da. yüksek gelirli ülkeler için alt sınır, ki- şi başına milli gelir 9 bin 656 dolar dü- zeyindeyken. bu rakam 1998 yılında 9 bin 360 dolara geriledi. Bu gerileme, Türkiye'nin 2000'li yıllann başında, yük- sek gelirli ülkeler kategorisine girme şansmı da arttırdı. Yalova'daki gaz sızıntısından 1.2 değil, 5 kilometrelik alan etkileniyor AKSAMan sofraya zehirFATMAKOŞAR Depremde AKSA fabrikası- nın tanklanndan zehirli madde- rrin toprağa sızdığının anlaşılma- sırun ardından Tanm Bakanlığı, Sağlık Bakanlığı ile Istanbul bas- ta olmak üzere çevre belediyeler büyük bir sorumsuzluk örneği sergiledi. Yetkililer, AKSA Ak- rilik fabrikasının tanklanndan 6 bin 500 ton zehirli akrilonitril maddesinin sızmasından sonra bin 200 metrelik koruma bandın- daki ürünlerin dağıtılmasına en- gel olmakla yetindi. Buna karşı- lık uzmanlar. söz konusu olayda zehirli maddenin çok daha geniş alana yayıldığı uyansını yapıyor. Sızıntının fark edilmesinden ön- ce piyasaya dağıtılan ürünlerin tespit edilememesi ve herhangi bir tahlil yapılmaması da halkın sağ- lığmı tehdit ediyor. Orünlerin satılmamasına yö- nelik herhangi birönlem almayan yetkililer, bu sorumsuzluğa Tür- kiye'de donanımlı bir gıda Iabo- ratuvan bulunmayışını gerekçe olarak gösteriyor. Türkiye'de donanımlı bir gıda laboratuvan olmaması yetkilile- rin 'elini kolunu bağlarken', TMMOB Ziraat Mühendisleri Odası Genel Başkanı Prof. Dr. Gtirol Ergin'in iddiası, ihmalin bo- yutlannınhenüz çizilemediğinı or- taya koyuyor. Prof. Dr. Ergin, AÎCSA'nın fabrikasında meyda- na gelen gaz sızıntısından 5 ki- lometrelik bir tanm alanının et- kilendiğini söyledi. Sızıntıdan büyük bır tanm alarunm ve ürün- lerin etkılendiğini öne süren Er- gin, bunun yetkililere anında bil- dirilmediğini anımsatarak *umur- samazhk" olduğunu dile getirdi. Ergin, cumhurıyet savcılannm fabrika yetkilileri ileriskliürünleri bilerek satanlar hak- kında dava açması gerektiğini kaydederek "Şu ana ka- dar hiçbirolumlu geüşme olmadı. Büyük bir sorumsuz- )uk örneği yaşanryor" dedı. tstanbul Halı yetkılilen ile tüccar, AKSA'dan akan zehirli maddenin fark edilmesinden önce, şu anda bin 200 metrelik koruma bandına alınan alandan piyasaya ürün dağıtıldığını ve bunun büyük riski beraberinde arım Bakanlığı, Sağlık Bakanlığı ile çevre iller beledi- yelerinin büyük bir sorurtısuzluk ömeği sergiledikleri belirtiliyor. Sızıntının fark edilmesinden önce piyasa- ya dağıtılan ürünlerin tespit edilememesi ve herhangi bir tahlil yapılmaması da halkın sağlığını tehdit ediyor. getirdiğini belirtiyorlar. Buna karşın Istanbul Büyük- şehir Beledıyesi Sağlık lşleri Müdürlüğü yetkilileri, herhangi bir kontrol yapma imkânlan olmadığını, teh- lıkeli ürünleri belirleyemediklerini behrtirken Tanm Bakanlığı, ABD'ye gönderilen numune ürünlerin tah- lil sonuçlannı beklemekle yetiniyor. tlgili kurum ve kuruluşlar ABD'dengelecek tahlil so- nuçlannı beklemeyi sürdürürken söz konusu sonuçlar yalnızca sızıntının fark edilme- sinden sonra çürümeye terk edi- len ya da henüz tarlalardan top- lanmayan ürünlerin kaderlerini belirlemek için işe yarayacak. Bu arada, piyasadaki ürünle- rin sağlık durumunu kontrol et- meye yönelik gıda laboratuvan bulunmaması ve buna baglı ola- rak yetkili ağızlardan açıklama yapılmaması sancısından alıcısı- na sebze ve meyve piyasasmda panik yaratn. Istanbul HallerMü- dür Yardımcısı Reşat Yavuz ola- yın ortaya çıkmasınrn ardından Yalova'dan gelen ürünleri hale almadıklannı belirtti. Oysa AK- SA çevresindeki bin 200 metre- lik koruma bandının dışındaki yörelerde tehlike olmadıgı bili- niyor. Yavuz'un verdiği bilgiye göre hal kapısındaki nöbetçiler, söz konusu çevreden gelen ürün- leri buraya kesinlikle sokmuyor. Haller Müdür Yardımcısı Ya- vuz, hal dışında satılan, aynca olayın ortaya çıkmasından önce Istanbul'a gelen ürünlerin risk taşıyabileceklerini belirterek her- hangi bir talımat almadıklannı bıldırdi- "Onlemalınnıasındaya- rar olduğunu" vurgulayan Ya- vuz, herhangi birtahlil yapılama- dığını da anlattı. Istanbul Büyükşehır Beledi- yesi Sağlık lşleri Müdür Yardım- cısı Mehmet Pekcan konuyla il- gili herhangi bir kontrol yapa- madıklannı dile getirerek Tür- kiyede tahlil yaptınlabilecek bir gıda laboratuvan bulunmadığı- na dikkat çekti. Tanm Bakanlığı Koruma Kont- rol Dairesi yetkilileri de ABD'den gelecek sonuçlann beklendiği- ni. piyasadaki ürünlere yönelik birşey yapılamadığmı söyledi- ler. Bu arada, sızıntının tespit edilmesinden önce, bu se- zonda elma. şeftali ve erik gelmiş olabileceğı kayde- dildi. Istanbul Meyve ve Sebze Komisyonculan Derneğı Başkanı Burhan Er "Şu anda, önceden gelen ürünler satüıyor. Üriinü halden almayan çok sayıda pazarcı ve büyük marketier var. Bu sezonda. oradan özdSkk e(- ma, erik ve şeftali gelir" diye konuşru. TlM tarafından yapılan ön araştırmalan içeren Acil Eylem Planı, Toskay'a sunuldu Depmtim sektörelbüançosu ağır• Deprem bölgelerindeki fındık, otomotiv, demir-çelik, tekstil ve konfeksiyon sektörlerinde üretim ve işgücüne yönelik kayıplar rapor haline getirildi. ISTANBUL (AA) - Türkiye Ihracat- çılar Meclisi (TÎM), depremin ihracat üzerindeki etkisini ve ihracatçılann so- nınlannı belırlemeye yönelik olarak Dış Ticaret Müsteşarlığı'nın katkıla- nyla "Acü Eyiem Planı" adı altında bir çalışma başlattı. Yapılan ön araştırma- lan içeren Acil Eylem Planı, dış tica- retten sorumlu Devlet Bakanı TuncaTos- kay 'a sunuldu. Çalışmaya göre, sektö- rel tespitler şöyle: Findlk: Bölgede 9 fındık işleme te- sisi tamamen çöktü, 8'inde ise çeşitli büyüklükte hasarlar meydana geldi. Fabrikalann yıllık toplam 40 bin ton iç fındık olan işleme kapasitelen, dep- remden dolayı yok oldu. Bu da Türki- ye'nin toplam üretim kapasitesinin yüz- de 15-20 arası birbölümünü oluşturu- yor. Tesislerdeki maddi hasar, emtia ha- riç 15 milyon dolar civannda. Kısmi hasarlı şirketlerdeki maddi ha- sann ise 5 milyon dolar civannda ol- duğu tahmin ediliyor. Tamamen hasar gören tesislerde tahminen 2 bin kişi iş- siz kaldı. OtOmotiV: Sakarya ve Kocaeli 'nde toplam 8 adet ana sanayi ile toplam 85 yan sanayi firması bulunuyor. Ana ve yan sanayide üretim potansiyeli etkile- necek. Bu durum da yoğun ithalatla karşı karşıya kalan otomotiv sanayi- inin rekabet gücünü son derece olum- suz etkileyecek. TÜPRAS'ta meydana gelen yangın nedeniyle PETKlM tesislerinin plastik harrunadde ikmalinde sonınlar yaşa- nacak. Yan sanayıdeki tahribat, Bursa, tstan- bul ve Ankara'da tasıt aracı üretim te- sislerinde parça ikmal sorunlanna yol açacak ve üretim olumsuz etkilenecek. Nitelikli işgücünün diğer yörelere göç etmesi de sektörün geleceği açısın- dan en önemli sorunu oluştuımaya aday görünüyor. TekStil: Çok sayıda fırma tesisini kavbetti. Bazı tesisler ise ciddi hasar gör- dü. Demlr-çellk: Fabrikalardüsükka- pasite ile çalışıyor. Bölgede enerji ke- sintileri nedeniyle bazı demir-çelik te- sislerinin ark ocaklanndaki sıvı çelik- lerinde donmalann meydana gelmesi ise bir ba§ka sorun. Su alamayan bazı bü- yük fabrikalarda da üretime henüz baş- lanmadı. DÜNYA EKONOMİStNE BAKIŞ / ERGJN YILDIZOĞLU B ombalar, yolsuzluklar, kanlı savaşlar, dar- be söylentileri... Rusya yine bütün dikiş- leri birden patlamaya hazır bir futbol to- pu gibi. Batı tüm bu gelişmeleri büyük bir kaygıyla ve artan bir gerginlikle izliyor. Batı gaze- teleri Rusya'daki yolsuzluklardan yakınmaya baş- ladılar. Yettsin de gözden düştü: Rus halkı da ar- tık "bir sarhoş tarafından yönetilmekten bıkmış- tr". ABD'de Senato muhafazakâr grubu Clinton yönetimini "Rusya'yı kaybetmekte" suçluyor. Tüm bu şikâyetlerin, suçlamalann arkasında gittikçe artan bir endişe, gerginlik var. Işin ilginci, bence bu gerginliğin nedenleri esas olarak sürecin eko- nomik siyasi sonuçlanyla sınıriı değil. Ideolojik bir boyutu da var. Batı'nın iklyüzlülüğü Önce Yeltsin ve kızlanna bir Isviçre müteahhit- lik firması olan Mabatex'in rüşvet verdiği ortaya çıkt. Sonra da New York Jlmes, Bank ofNew York aracılığıyla 10 milyar kadar Rus kara parasmın ak- (anmış olabileceğini ileri sürdü (19/08). Geçen haf- ta Wall Street Joumal'm Moskova'dan bildirdiği- ne göre, 4.5 milyar dolarlık bir IMF yardımı hede- fine ulaşamadan, bir grup banka aracılığ/yla talan edilmişti (16/09). ABD Dışışleri Sekreteri Albrigrrt da Rusya'ya "Yolsuzluklar temizlenmezse artık ABD'den Rusya'ya maliyardım yok" diyerek bir ültimatom verdi (International Herald Tribune 17/09). lyi ama Rusya'da yolsuzluk, rüşvet ve nü- fuz ticaretinin boyutlan bilinmeyen bir şey değil ki! 1998 yazında Kremlin tarafından hazırianan bir rapor, yolsuzluklann Rusya'ya heryıl 15 ila 20 mil- yar dolara mal olduğunu ortaya koyuyordu. IMF'nin 1992-1998 arasında Rusya'ya toplam 16 milyar dolar verdiği düşünülürse, bu çok büyük bir ra- kamdı, ama Batı nedense pek aldırmadı. [The Na- tion, Ekim). Bat'nın yolsuzluklara göz yumması, asJında da- ha çok öncelere, 1992'deki 'şokpaketine', onu iz- leyen özelleştirme sürecine, hisse senedi karşılı- ğında kısa vadeli borçfanmayla devlet işletmeie- rinin 'oligarşiye' yok pahasına transfer edilmesi- ne kadar gidiyor. Gerçi Batı, Rusya krizinde piya- sanın çökmesinin ardından bu özelleştirmenin de tam bir soygun ve kanunsuzluk olduğunu 'kavra- dı' (WSJ), ama bunu da ciddiye almak mümkün değil. Çünkü bugün, krizden sonra, ağız değişti- renler, dün dünya âleme hararetle reform süreci- Rusya'yı Düşünürken... ni savunuyor ve herkese Rusya piyasasını tavsi- ye ediyorlardı. The New York Times, özelleştırme sürecine yöneltilen eleştirileri 'ilkel kötümsertik' olarak reddediyor. The VVall Street Journal bu özelleştirme sürecini 'en başanlıreform'olarak övü- yordu. Journal, Rusya krizinden bir ay önce, "Pi- yasa tırmanmaya hazıhanıyor", "Son 10 yılın en önemli olayı; Rusya resesyondan çıkıyor" (O yıl Rus ekonomisi yüzde 4.9 geriledi) diyerek iyim- serlik yayıyordu. Ama gerçekte, 'cambaza bak cambaza'fıkrasında olduğu gibi, birilerinin dikka- tini bir yöne çekerek, başkalanna paralannı kaçır- malan için zaman sağlıyordu. The Economist'in tahminlerine göre, tüm reform süreci boyun- ca, Rusya'dan sermaye kaçtsı toplam 150 mil- yan buluyor. The Economisfin dediği gibi, belki bu bir yolsuzluk sayılmaz, ama bu pa- ralannı dışan çıkaranlarla bu- gün yolsuzluklara kanştıklan- nı iddia edenler arasında hiç mi bir ilişki yok? VVashington Post 1a bu konuya eğilen Matthevv Brzezins- ki'ye göre, dün heye- canla Rusya'yı pazar- layıp, yolsuzluklara göz- lerini kapayıp şimdi de ağlaşanlar- la bu yolsuz- luktara karı şanlar arasın- da organik bir bağ olduğu kuşku götürmez (17/09).Brzezinskibel- li ki olayı yakından, hatta eşi- nin başkan yardımcısı olduğu yatınm fonunun 1992'de Rusya'ya getirdiği 10 milyon ddan 1998'de 3 mityar dolara çıkardığına bakılırsa, çok yakından izJemiş. Brzezinski'ye göre, dün Rusya'yı göklere çıkaranlar, şimdi tatlı kâriann sonu geldiği için ağ- laşıyorlar. Yolsuzluklardan yakınmalara gelince de soruyor "Rusya bürokratlan, karmaşık para ak- lama işlemlerini, Rus işadamlan deniz aşın vergi cennetlerini acaba kimlerden öğrendiler dersi- niz?" Diğer taraftan, Moskova dahil çeşitli kentlerde birbiri ardına patlayan bombalar iki haftada yak- laşık 300 can aldı. BombaJarı kimin ve neden koy- duğu hâlâ belli değil. Kimilen, bu kanşıklıktan fay- dalanmak için Yettsin'in sıkıyönetim ilan edece- ğinden, seçimleri erteleyebileceğınden söz açıyor. Kimileri de Yettsin'in "şimdi istifa etmesinin hem ülke hem de kendisi için hayırlı olacağım" söylü- yorf/HT17/09). Geçen seçimlerdeYeltsin'i "Rus- ya'yı Kurtaracak Adam" başlığryla kapak yapan 777e Economist bu hafta "Yeltsin dur- dukçasorunlarçözülmez" öerken 'ko- münistierin' hükümet olmasına bile 'fîfo/muş'gibiydi.Anlaşılan, Bati yal- nızca yolsuzluklan değil, Yeltsin'in de son kullanım tarihinin geçtiğini niha- yet fark etmiş durumda: Adam sarhoş, dengesiz, hırsız, dik- tatörvb... Şirndi, birtaraftayolsuz- luklarla yıkımdan başka bir sonuç vermeyen, ar- tıktümüyte iflas etmiş bir 'reform' süreci var. O ka- dar ki reformlar, ABD sa- ğının Tınk-Tank'ı Herita- ge Foundation'da bile gözden düşmüş du- rumda: Nicholas Eberstad'a gö- re, 1992 önce- si demografık < = ^ " trendlerle kar- şılaştınldığtnda, 1992-98 arasında (yani reform sürecinde) 3 milyon insanın gereksiz yere öldüğü söylenebilir (Nation, age). 'Reform' sürecinin rflasına, hem de en olmadık çevrelerde, çok daha radikal birşekilde yaklaşan- larda var. Dünya Bankası Başkan Yardımcısı Jo- seph Stiglitz, Nisan 1999'daki Gelişme Konferan- sı'nda "Pıyasa ekonomisinegeçişin başansını tar- tışmamız gerekır" dedi. Bu tartışma ise Stiglitz'in işaret ettiği gibi, "Birçok ekonomıstin inandığının LONDRA ergin ; ergin.demon.co.uk aksine, piyasalann dünyayıyönetmekapasitesiol- madığını''... "Devlet müdahalesı olmazsa, üreti- me yabnmtn, yeni teknolojinin gelişmesinin en düşükdüzeyde kalacağını gösteriyor" (www.world- bank.org). WB Başkanı Svvanson daaynı toplan- tıda konuyla ilgili olarak "Ilginç olan şu ki, özel tü- ketim güçlü, ama yatınm, kamu tüketimi, hükü- mettüketimikaybohu"Ğed\. Stiglitz'egöre bir baş- ka ilginçlik de şöyle: "Bu geçiş süreci çok bilinen bir ekonomik yasayı yalanladı: Gelir eşitsizliği ar- tarken (birileri hızla zenginleşirken E. Y.) ekonomi daralmaya devam etti." Stiglitz'in, konuşmasın- da, birçok ekonomistin "SSCB'de sorun merke- zi planlama, mülkiyet hakkının yokluğu vb'dir... Bunu değiştirince büyük bir enerji serbest kala- cak (insan doğası filan... E. Y), özel teşebbüs can- lanacak, üretim artacak"\ez\ni birçok açıdan eleş- tirdiği görüldü. Ve gerçekleşmeyen bfr fantezl Reformlann iflasına, Batı'nın birkurtancı olarak göklere çıkardığı Yeltsin'in yerine Batı'ya yakın bir seçenek bnrakmadan tükenmesini, sürecin 'sivil top- lum'yerinemafya, orman kanunu ürettiğini deek- lerseniz, bence, ortaya bir başka, çok daha ilginç bir gerçek, tam bir ideolojik çöküş çıkar. Bitirirken. kısaca bu ideolojik çöküşe değinmek istiyoaım. SSCB'nin yıkılması, 'Batı'ya, en kökten- ci fantezisini yaşayabilmesi için boş bir alan ya- ratmışt. Kaprtalizm şimdi bu boşlukta, kendi do- ğuşuna şahit olabilir, hatta daha da önemlisi bu- nu mümkün kılabilirdi. Paris Komünü'nden beri Ba- t'da siyasetin kalbindeki, Batı medeniyetini komü- nizme karşı koruma refleksi ve korku, 1990'lann başında yerini kapitalızmi, daha önce 'öldürüldü- ğü' varsayılan bir yerde, komünizmi yıkarak dirilt- me hevesine tnraktı. Böylece, kapitalizm, adeta Hı- ristiyan mitolojisindeki isa gibi ölümden geri dön- müş olacak, ebediliği de toplumsal bilince, ege- men ideolojinin temeline, artık bir daha sılineme- yecek bir şekilde kazınacaktı. Bu tarihin sonu, pi- yasa ekonomisinin, liberalizmin, bireyciliğin nihai zaferi olacaktı. Geçen 20 yılda, Batı'yı oldukça rahatlatan bu fantezi artîk sürdürülemez hale geldi; yerindeyse, şimdi gittikçe daha çok görünür olmaya başlayan korkutucu bir boşluk oluşuyor. Tarih işte bu boş- luğa başka şeyler yazarak devam edecek gibi gö- rünüyor. ANKARA PAZARI YAKLP KEPENEK P a r a m p a r ç a ••••.*; Her siyasal ve ekonomik düzen kendi bürokrasi» sini yaratır. Türkiye bürokrasisi halkın gözünde tarihsel olarak olumsuz bir iz bırakmıştır. Özellikle II. Dünya Sava- şı yıllannda memurlann ayncalıklı tutulduğundan yo- la çıkılarak ya da bu durum sömürülerek birmemur- haİk ayınmı yaratılmıştır. Çok partili yaşam boyun- ca ise bürokrasi - siyasetçi ilişkileri dalgalı bir çizgi izlemiştir. 1980 sonrasında izlenen rantçı ekonomi politikasını uygulamak üzere ABD'den, çoğunlukla Dünya Bankası'ndan, üst düzey bürokrat getirtil- mesi yoluna gidilmiştir. Bürokrasi, hiçbir kurumsal yenilenme yoluna gidilmeden dışarıdan kişiler tepe noktalarına eklenerek çalıştınlmış; sözüm ona yeni- den yapılandınlmıştır. ABD'den gelenlerin pek ço- ğu, sözü uzatmadan belirtilmeli, hırsız çıkmıştır. Bir taraftan benim memurum işini bilir gibi bir büyük çü- rümüşlük yaygjnlaştınlmış, öbürtaraftan da yargı, dev- let üniversiteleri ve savunma gibi değişik birimlerde kamu çalışanlannın maaş dengesi iyice bozulmuş- tur. Devlet, kendi çalışanlan arasında bile bölücülük yapmış, maaşlar arasında büyük bireşitsizlik yarat- mıştır. özelleştirme uygulamalarıyla birlikte başlayan KlT'i yağmalama süreci bürokrasiye yeni bir renk kat- mıştır. En üst düzey KİT yöneticileri ve özelleştirme işini yürütenler, bu kurumlan doğru-dürüst yönete- cek yerde tam bir öafan geminin mallan anlayışryJa davranmışlardır. Pek çok KİT genel müdürünün sat- sak da kurtulsak mantığıyla, yerli ve yabancı serma- ye çevrelerine kul-köle olmuşlardır. Kimi özelleştir- mecilerin tutumlan, kurumlan etkin ve verimli çalış- tırmak, ülkenin çıkariannı korumak, halka hizmet et- mek ve ekonomiyi geliştirmek gibi öğelerden tam an- lamıyla uzak kalmıştır. Mülkiyeti halka ait olan ne var- sa onlan yağmalayan; soygun ve talana büyük haz duyarak araç olan bürokratlar her tarafı sarmıştır. • • • Son günlerdeki gelişmeler ise bu sürecin değişik nitelikte bir uzantısıdır. Ülkenin üst düzey bürokrasisi, gerçekten, param- parçadır. Özellikle. DPT (Devlet Ptanlama Teşkilatı), DTM (Dış Ticaret Müsteşarlığı) ve DİE (Devlet Ista- tistik Enstitüsü) gibi ekonomi bürokrasisi tamamıy- la allak- bullak edilmektedir. Parçalanma geneldir; bürokrasinin parçalanması ekonomi-dışı alanlan da kapsıyor: Sağlık Bakanlığı bunun örneklerinden bıridir. Bürokratik parçalan- manın çok ilginç ve görülmedik bir özelliği daha var Parçalanma, yalnız fepe noktalaha sınıhı kalmıyor, en alt yönetim birimlenne dek uzanıyor; devletin her yanını sanyor. Ve çok büyük bir yanlış yapılıyor. Bir hükümetin kendi politikasına uygun bürokra- si ile çalışmak istemesi, en doğal hakkıdır. Ancak bu isteğin, demokratik işleyen süreçlerde belli kuralla- n ve sınırian vardır. Hükümetin bürokrasiyi değiştir- me yetkisi sonsuz değildir. Hükümet, kamu bürok- rasisinin yalnızca en üst yöneticilerini değiştirmeli, daha alt basamaklara dokunmamalıdır. Dokunursa bir kamu hizmetlennin yerine getirilmesinde biry/-. kım süreci yaratmış olur Bu konuda bir ömek ye- terli olacaktır. Önümüzdeki bir yıl içinde 2001 -2005 yıllannda uygulanacak olan ekonomi politikalannın yer alaca- ğı VIII. Beş Yıllık Kalkınma Planı hazırlanacaktrr. DPT bürokrasisinin yalnız müsteşariık düzeyinde değil, en alt birimlerinin yöneticilerine dek değiştirilmesi, en azından plan hazırlıklannı olumsuz yönde etkileye-' cektir. Yeni yöneticilerin işleyişi kavramalan için beK li bir süre gereklidir. ; Kaldı ki hükümetin bürokrasi uygulamalan ilginç' bir özellik gösteriyor; bakanlar, müsteşar ve genel! müdürterinin, imza yetkilerini alıyor; imza yetkiteri- nin tek kişide yani bakanda toplanması, bakanın ya yeterli araştırma ve inceleme olanağı bulamadan. pek çok belgeyi imzalaması ya da salt bu inceleme, işi için ayn bir örgütlenmeye gitmesi demektir. Her; iki sonuç da olumsuzdur ve esnek, etkin ve verimlii bir bürokratik işleyişe izin vermeyecek durumlardır. Ek olarak, çok büyük bir olasılıkla ve de aslında imza yetkileri de bulunmadığından, kuoımlann te- pe noktalanna atanacak kişilerin alt birimlerindeki ça-! lışma arkadaşlannı saptamalan ya hiç söz konusu; olmayacak ya da çok sınıriı kalacaktır. Bu durum da hizmeti etkinsiz kılar. Bürokrasinin allak-bullak edil-i mesinde kuşkusuzbirilerine hizmetamacı vardır, an-; cak o birileri, kesinlikle halk değildir. Hükümetin bü 1 • yük ortağı DSP'nin sayın milletvekilleri bu genel bü-i rokratik parçalanmaya nasıl seyirci kahyor? Ya; DSP'nin elindeki bakanlıklarda başka partilerinpar- • tizanca kadrolaşmasına ne demeli? '. ••• : Türkiye'nin önemli sorunlannın başında devletin • yeniden yapılanması geliyor. Devletin yeniden yapı-'. lanmasının önkoşullan, kamu çalışanlannın niteliği-: nin yükseltilmesi, bürokrasi içinde aşın ücret farklı- • lıklannın giderilmesi ve etkin, esnek, verimli ve hal- • ka hizmet anlayışıyla çalışan bir kurumlaşmanın sağ-' lanmasıdır. ; E-posta: [email protected] ABD-Tüpkiye tekstil görüşmeleri • ANKARA (AA) - Türkiye-ABD tekstil '<>> j görüşmeleri, 22 Eylül Çarşamba günü *' VVashington 'da başlayacak. Ikigünsürecek *', görüşmelerde, Türk heyetine Dış Ticaret Müsteşan Kürşad Tüzmen, ABD heyetine de ABD Ticaret Temsilciliği Tekstil Başgörüşmecisi Büyükelçi Don Johnson başkanlık edecek. Başbakanlık Dış Ticaret Müsteşarlığı'ndan yapılan açıklamada, "ABD'ye yönelik tekstil ve konfeksiyon ihracatında, kota miktarlan ihracatçılann talebini karşılamadığından, 28 Haziran'da ABD'ye intikal ettirilen bir nota ile \ görüşme davetinde bulunulduğu'" anımsatıldı. Tanm çeşitleni yok okıyor • WASHEVGTON (AA) - Worldwatch Enstitüsü (Dünya Izleme Enstitüsü), dünyada binlerce tanm - üriinü çeşidinin yok olduğunu bildirdi. Enstitü tarafindan yapılan araştırma sonucunda hazırianan rapord* ABD'de bundan yüz yıl önce satılan tohum çeşitlerinin yüzde 80'den fazlasmın artık olmadıgı belirtildi. Dünyada 30 binden fazla ürün çeşidinin - • yok olma riski ile karşı karşıya bulunduğu kaydedilen raporda, tehdit altındaki ülkeler sıralamasında 4 bin 669 çeşit ürün ile ilk sırayı ABD'nin aldığı bildirildi. ABD'yi 2 bin 245 çeşit'": ile Avustralya, 2 bin 215 ile Güney Afrika izliyor. Aytemiz yeniden PÜİS Başkanı • İSTANBUL (ANKA) - Petrol Ürünleri tşverenler Sendikası'nın (PÜİS) Olağan Genel Kunılu'nda Ismail Aytemiz yeniden genel başkan seçildi. PÜtS'in 15. Olağan Genel Kurulu'na 312 delegeden 302 delege katıldı. Tek liste ile yapılan seçimde Jsmail Aytemiz yeniden PÜtS Genel Başkanlığı'na seçildi.
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear