25 Kasım 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
SAYFA CUMHURİYET 28 TEMMUZ 1999 ÇARŞAMBA HABERLER Bakan Erkan Mumcu, yılın ilk 7 ayında turist sayısında yalnızca yüzde 22 düşüş yaşandığını belirtti ıırizmde sonbahar iyi geçecek' Mumcu: Ülke imajının düzeftümesinde herke- se gönev düşüyor. İstanbul Haber Servia - Turizm Bakanı Er- kan Mumcu, tunzmde yaşanan krizin sanıldı- ğı ve abartıldığı kadar olmadığını. ilk yedi ay- daki turist sayısının. geçen yılın aynı dönemi- ne oranla yûzde 22 daha az olduğunu söyledi. Mumcu "Bozulan imajdan en çok turizm sek- törü zarar görüyor, ama ülkemizin imajını dü- zeltmek yalnızca turizm sektörü ve bakanuğı- na btrakilamaz. Zaten bu olanaksızdır. Bu ko- nuda basuıavedigersektörlere büyükgörev dü- şüyor" dedi. Mumcu, Hilton Oteli'nde düzenlediği ba- sm toplantısında, temmuz ayından itibaren sek- törde canlanma başladığını, ama tunzmdeki tüm sorunlann da giderildiğinin söylenemeye- ceğini vurguladı. Temmuz ayı istatistijşlerinin henüz kesinleşmemesine karşın, geçen yılın ilk yedi ayına oranla yüzde 22'lik bir sayısal azalma ve fıyatlann düşmesi nedeniyle de yûz- de 30'lik bir gelir kaybı yaşandığını vurgula- yan Mumcu, tesislerin hâlâ hak ettikleri değe- rin altında fıyat verdiklerini kaydetti. Düsen fi- yatlara karşın, kalitenin düşmemesinden mut- luluk duyduğunu ifade eden Mumcu, "Sektör- deki yüzde 30'luk daralma, 50 bin ûısanımızuı işsiz kalmaa3.5 mihon turistin daha azgeune- s ise 3 ^ mily^r doiar kavıp anlamına gefivor" diye konuştu. Sonbaharda iyi bir sezon yaşan- masını beklediklerini söyleyen Mumcu, her şeyin turizm sektörünûn iktidar alanında ger- çekleşmemesine karşın, sektörün çok uzağın- da olan bir sorunun ilk önce turizmi etkiledi- ğini kaydetti. Mumcu "Ülke imajı turizmi doğ- rudan etküyor. lmajın düzeftflmesinde devie- te, medyaya, özd sektöre, ihracat ve finans sek- törüne büyük göre\ düs.üyor. Özellikk medya- nınterörve güvenlik haberterini sansasyonel şe- kiMe vermemesini. bu aianlarda rekabete girü- memesini rica ediyoruz" dıyerek gazeteciler- den yardım istedı. 2000 yılı kutlamalannı yıl boyu süren kültür, sanat etkinlikleriyle gerçek- leştirmeyı tasarladıklannı anlatan Mumcu, bu kutlama ve tatil paketlerini ekim ayına kadar kesinleştirmeye çalıştıklaruıı söyledi. Mum- cu, ımajın. ürünün kendisinden bağımsız bir şey olmadığını, pek çok ülkenin Türkiye aleyhine, çeşitli nedenlerle sistemli bir şekilde olumsuz kampanyalar düzenlediğini vurguladı ve ge- len turiste milliyetine göre davranmanın Türk konukseverliği, kültürü ve turizm anlayışıyla bağdaşmadığını belirtti."Her şeyekarşm Tür- kiye büyük bir turizm ülkesidir" diyen Mum- cu, bakanlık olarak turizmin çeşitlenmesine ve yabancı yaünmcılann özendirilmesine çalıştk- lannı belirtti. Mumcu şöyle de\am ettı: "Hükümet turizm konusunda tasariadığı ön- lemleri uygulamaya koydu. Her paketten uırizm- le ilgili bir şeyin çıkmasj beklenmemeU. Bu ko- nuda sektör temsikflertvle, basın aracıhğıyla değil, doğnıdan iletisim kurmak isterim. Ama sektörkurumlandemokratikkurumlaroJduk- lan ve yöneticileri için de seçim söz konusu <A- duğu için bu tür da\ raruşlan. tribüne oynama- lan, bir siyasetçi olarak çok i>i anlryorum. İs- tanbuTda. Lütfı Kırdar Kongre Merkezf nin çevresiniıı kongre ve festivaDer vadisi oünasını arzuluyoruz. Bu düşüncemizi büyükşehir bekdiyesine de açacağtz," Turizm Yatırımcıları Dernegi Turizmde sezomın yaıisı kaybedildi İSTANBUL (ANKA) - En ıyı tu- rizm işletmelerine sahip olan Türki- ye'de tanıtım eksikliği nedeniyle tu- rizm sezonunun ilk yansı kaybedil- di. Turizmciler, otellerin doluluk ora- nının yüzde 50 civannda kaldığını ve kaybın milyar dolar dûzeyinde ola- cağını bildıriyor. Turistik Ötelciler ve Işletmeciler Birliği (TÜROB) Yöne- tim Kurulu üyesi Dr. AB Erdim. ta- nıtım eksikliğinin Türkiye"ye paha- lıya mal olduğunu bildirdi. "Doluluk oranlannda düşüklük oiacağu şubat ayının ortasından iti- baren belirbimişti, geien sinvaUer bu doğndtudaydı" dıyen Erdım. turis- tik otelciler olarak endişeli oldukla- nnı vurguladı. Erdım, şunlan söyle- di: "Akdeniz çanağı üzerinde reka- bet edilecek ülkeierle değerlendiril- diğinde, en yeni tesiskre sahip Türk turizmi bu haie düştü. Tanıtunla ala- kah çok büyükendişelerimiz \ar. Bir- kaç vd önceturizm açısından dibe vu- ran Mtsır'a bugün seyahat etmeyi arzu ederseniz ver bulanuvorsunuz. Sadece odalanm doldurmuyorUr. Bugün sinemalara bile giderseniz Mumya filmi Ldeniyor. Ramsess Id- tabı okunuyor. Yüz milyon dolann üzerinde para harcadılar. Ispanya, 'Güneşin altında' sloganını btrajap 'Bravo tspanya' sloganı için sadece bir fondan 150 milyon dolar haıra- dı. Siz de 12 mihon dolar para har- camaya kalkarsanız bunun sonuçb- nna katianmak zorundasımz." Türkiye Turizm Yatınmcılan Der- neği (TYD) Genel Sekreteri Sumık Pasiner ise 16 Şubat'ta Apo'nun ya- kalanması, Kosova savaşı, tanıtım eksikliği nedeniyle Avrupa'da turist- lere yön veren tur operatörlerinin başka yerlere yönlendirmelerinin et- kisinin hâlâ sürdüğünü söyledi. Pa- siner, "Yüzde 50'ye yakm rezervas- yon düşüklüğü oldu, bunun devam etmesi bekleniyor" dedı. Pasiner, tanıtım eksikliğinin Türk turizmine milyar dolar dûzeyinde gelir kaybına neden olacağuu da söz- lerineekledi. n •• >. SertabErener,Türidye'mndörtbirvaııındakon»rvenneyehazıriaıııj^^ j pusen'm30.y^kutlâaıalançerçe\«siııdedüzenknecekyazkonserierininUk durağı 16 Ağustosta Diyarbakır'da halka açık olarak gerçekleştirilecek. istanbuL Ankara, İzmir, Antalya başta olmak üzere toplam on iki Ude yapüacak yaz konserterinde 100 bin kişiye ulaşmanın hedeflendiği belirtildi. Sertab Erener'in yaz konseıierinin sponsorluğunu üsdenen Efes Pilsen'in Pazarlama Direktörü Yiiksd Gökbulut, Dryart>akjrkonseriıu^ halka açık olarak yapılacağını yineteyerekdiğeriBerdeki konserierinbüetlerininçeşhü saöş noktalannda izieyidkresunulacağuusöyledi (UĞUR GUNYLJZ) Anayasanın 130. maddesine göre vakıflann kâr amacı güden bir yükseköğretim kurumu kurması yasah asası'na aykınDEMtRTAŞCEYHUN 1982 Anayasası. 130. maddesinde "ka- zanç amacuıa yönelik olmamak şarb ik" diyerek, vakıflann kâr amacına yönelik, kâr amacı güden bir yükseköğTetim kurumu kurmasını çok açık bir dille yasaklamak- tadır. Bu nedenle, vakıf yükseköğretim ku- rumlannı yatınmcılann gözünde daha ca- zip kılabilmek için daha kârlı hale getir- me amacını güden bu devlet yardımlany- la ilgili, 2547 sayılı Yükseköğretim Kanu- nu'nahem 3.4.1991 tanhinde 3708 sayılı yasa ile eklenen "Ek Madde 18" hem de bu maddede 1.8.1996 tarihinde 4160 sa- yılı yasa ile yapılan değişiklikler. bizce hiç kuşku yok ki 1982 Anayasasfnın 130. maddesine temelden aykın olsa gerektir ke- sinlikle. Doğrusu. diyelim 1969'da yüksek eği- timin özelleştirilmesinin anayasaya aykı- nlığını. vekilim olarak girdiği Danıştay Dava Daireleri Genel Kurulu'nda başany- la savunarak konunun Anayasa Mahke- mesi'ne göndenlmesini sağlayan. halen BUgj Eğitim «Kültür Vakfi'nca kurulmuş tstanbulBilgiİ ni\trsitesiHukukFakülte- si Dekanı Sayın Prof. Dr. L'ğur Alacakap- tan, gene 1971 "de "kâra dayalı eğitim m- teminin sürdiiriik'bilmesi için anayasanın değiştirilmesi girişimlerine'" şıddetle karşı çıkan. halen Marmara Eğitim Yakfi'nca ku- rulmuş Maltepe l nhersitesi Hukuk Fa- kültesi Dekanı Sayın Prof. Dr. Aydm Aybay, bu sanal üniversitelere yapılan devlet yar- dımlan konusunda bugün ne düşünüyor- lardır acaba? Öylesine merak ediyorum ki... VakıfÜniversiteleri, "Tevhid-i Tedrisat" Yasası'na da aykındır... Bilindiği gibi, va- kıf kavramı da yaşamımıza tslamiyetle bırlikte girmıştir. Sanki biraz da bu neden- le kamuoyunun mantalitesinde dinsel ağır- lıklı bir kavramdır, tabudur. Mülkiyet kav- ramının bugünkü anlamda belirginleşme- diği tslamiyetin ilk yıllannda, sadece ka- mu yaranna (hayır için) kullanılmak ko- şuluyla bir menkul veya gayrimenkulün mülkiyet ve yararlanma hakkına dokunul- mazlık ve süreklilik kazandırabihnek ama- cıyla bulunmuş bir formüldür. Osmanlılar- ca da ilk günden itibaren bu anlamda kul- lanılmıştır. Ama ne var ki, imparatorlu- ğun gelişme eğrisinin arük inişe geçtiği 17. yüzyıldan itibaren birçok şey gibi bu kav- ram da kimi çevrelerce aşınıma uğratıl- mış, bazı diıük sahiplerince, kendikrine ver- gi gelirlerinden yararlanmalan için bırakıl- mış hasları, zeametleri, tımarlan, sanki müJkiyet haklanna sahiplermişçesine vâ- rislerince de kullanılmasına olanak vere- cek bir anlam değışikliğine uğratmışlardır. Bir "hile-i şaiye" olarak bulunmuş bu yeni anlam, kuşkusuz günümüzde de hâ- lâ geçerlidir. Kimi çevTeler bugün de va- kıf kavramını bir tür ticari şirket anlamın- da ustaca kullanmaktadırlar bilindiği gibi. Nitekim, 1982 Anayasası'ndada, yasa ko- yucu, vakıflara yükseköğretim kurumu kurma hakkını verirken "kazanç amacı gütmemek" koşulunu da getirerek. dolay- lı bir biçimde de olsa kimi vakıflann "ka- zanç amaa güden ticari kuruluşlar oktu- ğu" gerçeğinı vurgulamaktadır ashnda. Bu nedenle, vakıflan, "kazanç amaa güoneyen" dinsel veya toplumsal amaçlı ideotojik bir kuruluş, ya da "kazanç ama- a güden" tecimsel nitelikli ekonomik bir kuruluş olarak iki ayn grupta ele alarak de- ğerlendirmek gerektir bizce de. Bu yüzden, ola ki bu sanal üniversitele- rin kuruculan arasında da gerçekten "ka- zanç amaa gütmeyen" ideolojik (dinsel) va- kıflar vardır. Nitekim, haziran ayında yaşadığımız FethuDah Gülen olayıyla ilgili olarak ki- mi gazetelerde çıkan haber ve yazılara gö- re, Gülen cemaatinin de Nıırcu vakıflar aracılığıyla ülkemizde kurdurduğu ümver- siteleri vardır. Ömeğin, 20 Haziran 1999 günlü Sabah gazetesinde çıkan bir habere göre "FethubhGulen'ebağh90vakır, Tür- kiye'de 1 gazete, 1 televizyon, bir haber ajan- sı, 14 dergi ve 2 radyo ıstasyonu kurma- runyanısırau çeşitiiülkeJenle6adetdeüni- verstte" açmıştır. Gene, 22 Haziran 1999 günlü Hürriyet'te çıkan "İşteGülen hnpa- ratorlugu" başhklı haberde ıse Gülen ce- maati nın "sayısı 200'ü bulan >akıflarla". Türldye'de 1 televizyon. 1 gazete, 14 der- gi ve 25 radyo istasyonunun yanı sıra "3 de üniversite kurdurduğu" belirtılmekte- dir.BekirCoşkunda gene aynı tarihliHür- riyet gazetesindeki köşesinde. Fethullah Gülen cemaatinin, "500 şirketi kontroieden 200 vakıf 8e". "54 ülkede 238 okul, 6 üni- versrte, 21 yurt_ Türldye'de 292 okul, 1 özd üniversite kurduğunu" yazmaktadır. BİTTİ IRMIK/AYDIN ENGİN aengin@doruk.nettr. Bilgisayanm bozuldu. Çağın, "ya- zıcıiığı" meslek edinmişlere bir ar- mağanıydı. Taşınabilir bir aygıttı. Bel- leğine koyduğunuz yazıyı, modem kartı aracılığıyla telefon hatlan üs- tünden Cumhuhyet'm ana bilgisa- yarının belleğine göz açıp kapama- casına iletiyordu. Ister Pülümür'ün elektrikletanışmamış birdağ köyün- de, ister Bağdat'ın bir otel odasın- da, ister Kosova'da Şar Dağları'nda bir UÇK kampında olun, sorun çık- mryorclu. Cep telefonuna bağlıyorsu- nuz, yazınızı geçiyorsunuz. Yazmak bir keyif; yazıyı gazeteye iletmek, çocuk oyuncağıydı. Gelişkin ve hassas aygrtlarla çalış- maya alışmamış ellerimizin hoyratlı- ğına dayanamadı; hasta kediler gibi vızıltı tonunda bir "Miyyk" sesi çıka- np ruhunu teslim etti. Bilgisayaraterrl edince emekli edip bir köşeye fırlattığım emektar dakti- lom da yanımda değil. Apıştım kaldım. Döndük 30 yıl öncesine, meslek- teki ilk günlere. İki tabaka düz kâğıt ve bir tükenmezkalem. Alışkanlığını yitirmiş bir el için ka- lemle yazmak pek zor. Klavye üs- Bilgisayar ve Tükenmezkalemtünde uçarcasına dolanan parmak- lar, şimdi kalemi kavramakta, ü'nün üstüne iki nokta, ş'nin altına bir kuy- ruk takmakta ilkokul birinci sınıfa ya- raşır acemilikler sergiliyor. Ama gene de yazabiliyorum işte. Kanrtı, sizin bu yazıyı okuyor olma- nız. Eski günlere dönüJdü. Kalemtn sa- pına yapışıldı ve zor-mor, ama sorun çözüldü, işin üstesinden gelindi. • • • Peki Türkiye eskiye dönebilir mi? Ekmeği fınndan almak yerine, de- ğirmende buğday öğüttürüp, hamur yoğurup, bahçeye finn kurup ekmek pişirebilir mi kentlerde, kasabalar- da, hatta köylerde yaşayan anne- ler? Çocuklar beş numara gaz lamba- sının ışığında ders çalışabilir, terziler lüks lambasını yakıp teğel çekebilir, ayaklı dikiş makineleriyie pantolon di- kebilirler mi? örneğin Beşiktaş'ta oturan Istan- bullu, Sirkeci'deki dükkânına kürek- lere asılıp sandalla gidebilir mi? ûrnekleri dilerseniz siz çoğattın. Ama Türkiye'nin eski günlere, be- nim bilgisayardan tükenmezkaieme dönüşüm gibi dönemeyeceği açık. Türkiye'de enerji santrallannın ça- lışması, iç üretim yetmezse, komşu- lardan elektrik enerjisi satın alınma- sı lazım. Otomobillerin, traktörierin, otobüslerin, kamyonlann gitmesi için petrol alınması lazım. Isınmak için kömür, doğalgaz, sıvı gaz lazım. Gi- yinmek için dokuma tezgâhlarının çalışması lazım. Bannmak için çi- mento fabrikalannın bacalannın tüt- mesi, demir-çelik fabrikalannın yük- sek fınnlannda ergimiş metal dere- leri akması lazım... Bütün bunlar için de para lazım! ••• Herkesin bikjiği bu yalın gerçeği bu- rada bir kez daha anlatmanın bir an- lamı var mı? Bence var! Günlerdir tahkim yasası, sosyal güvenlik reformu kılıflı emeklilik ya- şı dümeni, IMF reçetesi, anayasanın "devletçilik" ilkesinin "devletçilik- özelleştirme" olarak değiştirilmesi, Vergi Yasası'nın "Kimilerinden Ver- gi Toplamaktan Vazgeçme Yasası"na dönüştürülmesi gibi hükümet karar ve uygulamalannı tartışıyoruz. Ekonomi uleması bilgisayarlanna yumulmuş (onlannki bozuk değil) ha- bire döktürüyorlar. Biri "Borsa ka- zançlanna sıftr vergi kurtancı olabi- lecekmi" diye şoruyor. Biraz zorlan- sa, "Yetmez. Üstüne kamu banka- lan prim versin" diyecek. Bir başka ulema "nereden buldun"a takmış, "Tümüyle kaldınlmayıp ûç yıl sonra- ya ertelenmesi hükümetin kararlı adımlanna gölge düşürdü" diye ya- zabiliyor. Çalışanlann Ankara'da insan sel- lerine dönüşmüş protestosu üzerine yazılanlar, "Aman ne iyi, bir cam bi- le kınlmadı" diye övünüyor da "Bu insanlarneye, neden hayırdiye hay- kırdı" sorusu ne soruluyor ne tartışı- lıyor. İşte bu kargaşa, bu toz dumanda bozulup beni tükenmezkaieme talim ettiren bilgisayanm, sorunun herşe- ye rağmen çok yalın olduğunu anım- sattı. Türkiye'de çarklann dönmesi, ya- şamın sürmesi, insanların beslen- mesi, giyinmesi ve bannması için para lazım. Ve Türkiye'nin buna yetecek pa- rası yok! Yıllardır orta karar bir Batı Avrupa ülkesiymişçesinetüketimin bomba- landığı, lüks tüketimin özendirildiği, üretimin enayilik derekesine indiril- diği sorumsuz bir iç ve dış borçlan- manın siyasal hüner, ekonomik ma- rifet sayıldığı bu ülke, kaçınılmaz so- nayaklaşt. Ekonomi tıkandı. Borç bi- le bulunamaz, eski borçlann faizi bi- le odenemez oldu. Çare tek: Daha az tüketmek, da- ha azla yetinilmesi gerekiyor. Peki, daha az tüketecek, daha az- la yetinecek olanlar kim? Hükümetin son iki ayda aldığı bü- tün ekonomik karartara bakın: Kimlerin, hangi toplumsal kesim- lerin bilgisayan bırakıp kalemle yaz- mak zorunda kalacağını ve böylece kimlerin bilgisayariannı daha gelişkin modellerle yenileyebileceklerı, bu karaıiarda açık seçik sergileniyor... HAFTAYA BAKIŞ AHMET TANER KI.ŞL4LI Çıkış Yoiu Brakmak! Kuralı herkes bilir de, ne yazık ki çoğu zaman unutur. Vahşi hayvanı köşeye sıkıştırmamak gerekir. Eğer ona bir kaçış, daha doğrusu bir çıkış yolu bı- rakmazsanız, üzerinize atlar.. Çaresizlikten! Eğer amaç hayvanı ehlileştirmek ise köşeye sı- kıştırmak gerekmez. Yönlendirmek gerekir. Sizin istediğiniz bir çıkışa yönelmesini sağlamak gere- kir. Bu, hayvanlarda da böyledir, insanlarda da. Şiddeti yaratan, banşçı yollann tıkanması değil- dir. Ama şiddeti "umut" yapan, banşçı çıkış yolu- nun kalmamasıdır... • • • Fazilet Partisi, bir dönüşümün sancılannı yaşı- yor. RP'nin kapatılması.. Erbakanin perdegerisine m'lmesi.. Tayyip Erdoğan'ın cezaevine konması.. Bunlar dinci bir partiyi, bir çıkmaz sokağa itele- medi. Ama açık bir seçime zoriadı. Ya gerçekçi olmak ve laik Cumhuriyetle uzlaş- mak... ya da keskin sirkelerin tutsağı olup küpü deldirmek. Ve giderek büyük belediyelerin ola- naklanndan da yoksun kalmak. Sayın Recai Kutan'ın genel başkanlığı, uzlaş- madaki ilk adım gibiydi. Şimdi parti yönetiminde- ki toplu istifalar da, doğal bir sürecin ikinci adımı gibidir. Çünkü çıkmaz çizginin miman olan, Ho- ca'ya yönelik bir "rest" anlamınadır. FP bölünse de bölünmese de, giderek demok- rasinin gereklerine daha uygun davranmak zo- runda kalacakbr. Bir çekim odağı konumundaki Sa- yın Tayyip Erdoğan'ın kendisi de, artık ucuz kah- ramanlıklar peşinde koşmayacaktır. Yani? "RP kapatılmasın. Tayyip Bey cezalandınlma- sın, sonuç kötü olur!" diye feryadı fıgan edenler, fena halde yanılmışlardır. • • • Ali Bulaç, dinci düşünürierin en saygınlanndan birisi. İkinci Abant toplantısından sonraki şu yorum O'nun: - Mustafa Kemal dine karşı değitdi. Kuran'ın Elmalı tefsirini, hem de parasını kendi ödeyerek yapbrdı. Buhari'yi çeyirtti. MuhammedAbduh'dan Cemalettin Afgani'den yaraıiandı... Ve devamı da O'nun: - Kemalizmle çatışmıyorum. Çünkü Kemalizmin ikihedefivar. Toprakbütünlüğünükonjmakveçağ- daş uygahık düzeyini yakalamak. Çağdaş uygar- lık sadece zenginlik ve ileri teknoloji değildir. Bun- lar petrol zengini ülkelerde de olan şeyler. Oysa çağdaş uygahık dediğimiz şeyin içinde haklar, öz- gühükler ve katılma dediğimiz olgu da var... Bu bana niçin ters düşsün? Sayın Bulaç'ın kullandığı sözcükler aynen bun- lar değildi, ama sözlerinin özü buydu. Ve Kema- listlerin bu uzlaşma noktasına karşı çıkmalan için hiçbir ciddi neden yoktur. Onemli olan soru şu: Milli Görüşçüler, Fethul- lahçılar, fatafftar ve filanlar, nasıl oldu ÖA, ~duygu çizgisi"nden uzaklaşıp, böyle bir "akıl çizgisi"ne gelmeye başladılar? Bir 28 Şubat süreci yaşanmasaydı.. Mende- res- Demirel-Çiller dönemleri olsaydı.. kargalar susturulmasaydı.. acaba bülbüllerin sesi duyula- bilir miydi? ••• Cezayir ve Iran bize benzemiyor, ama oralarda yaşananlardan çıkanlacak çok ders var. İki ülkede de, geçmiş yönetimler aynı hatayı yaptılar. Siyasal muhalefete izin vermediler, dinci muhalefete ödün verdiler. Ve toplumsal tepkiter için, din dışında çıkış yolu bırakmadılar. Yani Atatürk'ün çizgisinin tam tersini izlediler... 28 Şubat Türkiye'de doğru çizgiye dönüşün başlangıcıdır. Ve şimdi sırada« dincilerin girmeye başladığı "akılcı çizgi"ye, Kürtçüleri de çekmek bu- lunmaktadır. Dindar aydınlar, toplumsal banşa ve dolayısıy- la demokrasiye hizmet etmek için öne çıkmaya, seslerini yükseltmeye başladılar. Sıra Kürt aydın- lannda! Aydm, kendisini toplumundan sorumlu hisseden kişidir. Bu sorumluluğun gereğini yerine getirmek için, bugünden daha uygun bir zaman ve ortam olabilir mi? Bozcaada acıklannda kaza Yunan gemüeıi çarpişü, biri battı T U R H A N N A R L E R ÇANAKKALE-Boz- caada acıklannda önceki gece yoğun sis nedeniyle iki Yunan gemisi çarpış- tı ve meydana gelen kaza- da bir gemi battı. Batan gemiden 10 gemici kurta- nlırken, 2 gemicinin ka- yıp olduğu bildirildi. Olay, Bozcaada'nın 7 mil batsındameydana gel- di. Yunanistan'ın Iraklson Limanı'ndan Gemlik Li- manı'na konteyner yükü getiren Yunan bayraklı 3982 gros tonluk Pel Ma- riner adlı gemi, Pel Ran- ger adlı gemiyle yoğun sis nedeniyle çarpıştı. Kaza- da Pel Mariner adlı gemi olay yerinde battı. 100 metre uzunluğundaki ge- miden 10 personel kurta- nluken, 2 gemicinin izi- ne rastlanamadı. Tehüke saçıyoriar Olayın ardından kaza yerine Çanakkale Lima- nı 'nda bulunan Söndüren 44 gemisiyle, sahil güven- lik botu da kurtarma çalış- malanna katılmak üzere gönderildi. Bu arada, ba- tan Yunan gemisinden de- nize yayılan konteynerler seyir halindeki gemiler için tehlike oluşturmaya başladı. Pel Mariner gemisin- den denize yayılan ve her biri 4 otobüs büyüklüğün- de olan konteynerlerin su üstünde kaldığını belirten Denizcilik Müsteşarlığı Çanakkale Bölge Müdü- rü Dursun AçıkeM, bu yük- lerin seyir halindeki ge- miler için tehlike oluştur- duğunu bildirdi. Bu nedenle Çanakkale Boğazı'ndan geçmekte bulunan gemilerin Ege'de denize açünken uyanldık- lannı belirten Açıkelli, "Bu konteynerler 6 ve 12 bin ton y ük kapasitelL Pel Mariner adta Yunan gemi- sinin batmasıyla bu konteynerler su üstünde kakkBaşıboşşekiklede- nizde yüzmeye başlayan bu vüİderin suiann tesi- riyie Çanakkale Boğazı'na doğru gelmeteri de imkân dahüinde. Bu nedenle ge- mfler, Boğaz Kontroi Mer- kezi tarafindan dikkati ol- malan konusunda uyan- lryor" dedi. Batan Yunan bandıralı konteyner gemisi "Pel Mariner" in 2. makinis- tinin, kurtanldıktan son- ra kalp krizi geçirerek öl- düğü bildirildi.
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear