25 Kasım 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
2NİSAN1999CUMA CUMHURİYET SAYFA 17 Banka kredisi Saniye Soylu, Tokat'ın Niksar ilçesinde ticaret yapıyor. Saniye Soylu, Şekerbank Niksar Şubesi'nden ticari kredi kullanıyor ve kredi borcunu ödemediği için geçen yıl ekim ayında 4 milyar 883 milyon 576 bin 426 liralık icra takibine uğruyor. Ne ki banka, üç ayn dosya düzenleyerek faizi hariç 14 milyar 650 milyon 729 bin 278 bin liralık haciz işlemine girişiyor. Banka, kamyonu işyerinin önüne dayıyor ancak rtiraz üzerine açılan dava sonuçlamncaya kadar haciz işlemi duruyor. Bu arada bazı senetlerde cirosu olmayan Saniye Soylu'nun itirazı karşısında banka dosyalardan birini geri çekiyor ve bu kez 8 milyar 17 milyon 204 bin 633 liralık icra tebligat yapılıyor. Derken, İcra Tetkik Hâkimliği'ndeki dosyalardaki anapara 22 milyar 667 milyon 933 bin 911 liraya ulaşıyor. Bankanın 4 milyar 883 milyon 576 bin 426 liralık alacağı, yasal faizi de eklendiğinde altı ay içinde 32 milyar 68 milyon 818 bin 532 liraya yükseliyor. Tel: 0.212.512 05 05 Faks: 0.212.512 44 97Elektronik posta: someposta.cumhunyetcom.tr - SSK'lihasta, telefonla randevu alacakmış... "Artık telefon kuvruÇunda beklevecekleri" Oğretmenevinin 20 metre ötesinde camî varken... B irçok yerde olduğu gibi Diyarbakır'ın Silvan ilçesinde de bir oğretmenevi var. Oğret- menevinin 20 metre kadar ilerisinde de Di- yarbakır'ın en büyük camilerinden Sela- hattin Eyyubi Camisi bulunuyor. Müdürü değiştik- ten sonra öğretmenevinde bazı "yenilik"ler yapılma- ya başlanıyor. Önce, öğretmenevinde kalan çağdaş dünya gö- rüşüne sahip öğretmenler kapı önüne konuyor; bo- şaltılan odalara şeriatçı kimlikleriyle tanınan öğret- menler ve öğretmenlikle ilgisi olmayan kişiler yerle- şiyor. Sakallı vecüppeli kişiler öğretmenevini buluş- ma yerine çevirirken, çağdaş insanlar içeri giremez oluyor. Sonra "özelleştirme" yoluna gidiliyor ve Silvan Öğretmenevi'nin işletmesi müdürün bir yakınına ve- riliyor. Ne ki, yemekhanesi olmayan, kaloriferi yeterince yanmayan oğretmenevi para getirmiyor ve müdü- rün "müteşebbis" yakını işi bırakıyor. Ama bu ara- da, oğretmenevinin kitaplığı küçük bir odaya taşı- nıyor ve öğretmenevinde büyük bir mescit açılıyor. Mescıtle birlikte sarıklı ve cüppeii müdavimler, öğretmenevini "medrese"ye çeviriyor 20 metre ötesinde Diyarbakır'ın en büyük cami- lerinden biri varken öğretmenevinde mescit açılma- sı çok önemli siyasi mesajlar taşıyor. Ustelik bu mesajlar, "demokratik sol"un Milli Eği- tim Bakanlığı'nı yönettiği bir dönemde veriliyor. Bu arada, şeriatçı faaliyetlerin ayyuka çıktığı Sil- van'da geçen haziranda kaymakamın değişmesin- den sonra değişen fazla bir şey olmuyor; Atatürk- çü olduğunu söyleyerek koltuğuna oturan yeni kay- makamın gidip Malabadi Şeyhi'nin elini öpmesi par- mak ısırtıyor! Hele, eski Refahlı belediye tarafından Nurculann bir kanadına kiraya verilip özel okul yapılan bina tam parmak ısırtıyor... Okulun donanımı kaymakam- lıktan, kadrosu Milli Eğitim'den sağlanıyor! Sihvan'da stajını bitiren biri öğretmenlik yapmadan hemen ilçe merkezınde bir okula müdür yardımcısı atanabiliyor ve dahi köylerde öğretmenlerin yerine imamların daha iyi "eğitim" verebileceği konuşulu- yor. Milli Eğitim Bakanlığı da "idare" ediyor! SESSÎZ SEDASIZ (!) NURİKURTCEBE Yüksek Yerilim Hattı Erdinç UTKU Çocuklann erişemeyeceği bir yerde saklıyonız çocukluklannı! Kılık kıyafette gizli talimat Ankara'da TEDAŞ Genel Müdürlüğü... Faziletli Ali Coşkun'un kardeşi Kadir Ramazan Coşkun'un genel müdürlüğü sırasında türbanlıların iyice yerleştiği bir kurum. Kadir Ramazan Coşkun'un ANAP'tan milletvekili adayı olmak için istifa etmesi üzerine bir başka milletvekili, Aykon Doğan'ın akrabası Osman Nuri Ooğan'ın vekâleten genel müdürlüğe getirildiği ve türbanlıların salına salına çalıştığı bir kurum... Kılık kıyafet yönetmeliğinin yürürlükte olmadığı bir devlet dairesi! Irticanın boy gösterdiği TEDAŞ'ta çağdaş bir kadın... Eteğinin boyu biraz kısa mı, yoksa bluzunun rengi fazla mı çarpıcı her ne ise, genel müdür yardımcılarından birinin dikkatini çekmiş... Yetkili ve etkili yardımcı hemen kılık kıyafet yönetmeliğini anımsatmış... Şu işe bakın ki, tam da o sıra, yetkili ve etkili yardımcının yanıbaşında, başı türbanla sarılı bir memure duruyormuş... Çağdaş memure vermiş yanıtını: - Yanınızda türbanıyla bir genç kız dururken beni niye uyarıyorsunuz? Yetkili ve etkili yardımcı şaşırmış: - llk defa böyle bir soruyla karşılaşıyorum. Sonra çıkarmış ağzından baklayı: - Genel Müdürün talimatı var, türbanlılara bir şey diyemiyoruz... GÖRÜŞ t. GURŞEN KAFKAS iEg,•itimci-Şair- Yazar) Kamuda Oğnetmen ve Soranlan 24 Kasım, başöğretmen Ata- türk'ün 1928'de yeni alfabeyi Türk kamuoyuna sunuş günü ya da kabul günü olarak bilinir. Bu özellik Kemal Atatürk'e başöğ- retmenlik unvanının veriliş tari- hidir. Bu tarih, biz öğretmenle- rin günü olarak algılanır. Ata- törk'On devrimteri, yenfliklerf ve hümanist hareketleri nedeniyle bugün Türk öğretmenince de benimsenmiş ve "Öğretmenler Günü" olarak kabul edilmiştir. Eğitimde skolastik düşünce yer- leşimi yerine, uygulanabilir bir fonksiyona yer verilişi o günün koşullannda bir devrim olsa ge- rek. Fesin serpuşun, bilmedik birçok sarış çeşidinin ve baş bağlamanın ve de fistanın, aba- nın giyildiği karmaşa ortamın- daki toplumu düşünün. Kılık-kı- yafet renkliliği ve çeşitliliği düşün- sel yaşamda da etkili farklılık ya- ratmaktaydı. 1923 tarihinde Cumhuriyetin kuruluşundan, 1938 Atatürk'ün öJümüne kadar, ki 15 yıllık süreç- te Türk Rönesansı" dediğimiz sanatta, kültürde, eğitimde, mi- maride, ekonomide, bir dizi ye- nilikler uygulanır oldu. Yenilikçi Kemal Atatürk'tü. Uygulayıcılar o günün aydınlan, yazarlar, çizer- ler ve de fedakâr öğretmenler- di. Büyük önder Atatürk'e dev- rimlerinin ulus bütünlüğünde na- sıl uygulanacağı sorulduğunda: "Benim 'Yıldız Öğretmenlerim' var. OnlarKars'tanEdime'yeka- dar ilkelerimi ve devrimlerimiışık ışıkanlatacaklardır." 0 günden bu güne, Türk öğretmenine o di- renç ağıriığında güven duyan, o güveni veren lider oldu mu diye sorasım gelir kendime... Öğretmen ışık kaynağı oldu. Köy Enstitüleri'yle küçük yerle- şim yerlerinde "ışık yolu" oldu, aydınlık kaynağı oldu. Itilmiş bir köylü değü, aydınlığa, ışığa hu- zura çıkan bir küçük toplum ol- du, yanlış algılandı. Şehirlinin baskıcı sisteminde, "aydınhkçı bir köy toplumunun oluşumu- nun" huzursuzluğu TBMM'ye kadar yansıdı. Bu yansıma Köy Enstitüleri'nin kapanışına neden oldu. Fermanda "aydınlık veyol göstericilik" olmamalı diye vur- gulandı. Böyleiiklertilmişküçük toplumlann ışığı kısıldı, yollan "çahlvedikerilerie"doldu... Top- lumun kalkınması amaç değildi ki. Amaç skolastik din felsefesiy- di. Bu konu da tam anlamıyla anlaşılmıyorvebilinmiyordu. Ku- laktan dolma ve gerçekle ilgisi ol- mayan düşünceler ve de du- yumlardı. Bu bilinçsiz birikimler toplumumuzun geri kalmışlığını yansrtıyordu. Öğretmene fırsat veriliyor muy- du ki... öğretmenler kendi bün- yeteri arasında bazı güçlerce dü- şünceleri gereği bölünüyor. Bu düşünce güçlerinin sert vuruş- lan, yaralanma ve ölümler geti- riyordu. Amaç: Öğretmeni bü- yük kitfe olgusundan uzaklaştır- maktı. Böylece bölünen ve yö- netilen bir eğitim toplumu do- ğacaktı. Geçmişte bu olgu ay- nen uygulandı, başanldı. Amaç: Öğretmenin aydınlığını kısmak, hatta köreltmekti. Kimdi öğret- men? Ne özelliği vardı? Baskıcı güçler böyle düşünüyordu. Kar- maşanın ve tezgâhlanan oyu- nun bilincinde olmayan öğret- men, "kutuplar" arasında boy göstermeye ve hedef olmaya devam etmekteydi. Oysa CFnun ilkeleri, amaçlan ve de istekleri vardı. Bu kimin umrunda?... Gül bahçelerinin yetiştiricisi öğretmen. yannlann umutlannı yeşerten öğretmen, aydınlığın ışığını yakan öğretmen, kendisi baskıda ve zor durumda idi... Kimin umrunda? Toplum bütün bu güç ve baskılara rağmen öğ- retmene güven ve sevgi ile yak- laşmaktaydı. Çocuğunun yol göstericisi, ışık kaynağı, sevgi yumağı sevgili öğretmeni diye algılamaktaydı. Bu temel özellik- ler çok yüce ve erişilmez güzel- liklerdi. Ya yönetenlerie ilgili ola- rak ulusu yönetenler bu konuda nelerdüşünüyorlardı? Maddi de- ğerdeki sorunlan irdeleyince gö- rülecekti. Ekonominin elverdiği nispet ilkesinde gülünç ders üc- reti, komik maaş ve de göster- melik manevi desteklerle avu- nulmaya çalışan öğretmen... Sendika hakkının ve düzenli bir personel yasasının olmadığı, öğ- retmen eş ve çocuklannın, öz- lük sorunlannda eğitim ve sos- yal yapılaşma gereksinimlerinin yeterince çözümlenmediği, da- hası, yatay ve dikey yükselme- lerde siyasi kayırmalar yerine "h- yakat ve başan" esasının öngö- rülmesi gerektiği gibi nice diz boyu sorunlar olagelmekte. SONUÇ: Öğretmen eğitimine açıklık getirilmeli, eğitim süre- cindeki hertüriü engel kaldmlma- lı, hizmet içi eğitimler bir semi- ner olmaktan çok bir kariyer po- tansiyelinde olmalıdır. Göster- melik ve "yaptık-oldu" değişim- den çıkanlmalıdır. Okuyan, araş- tıran, yazan,fikirüreten öğretme- nin yetiştirilmesi hedeflenmelidir. Yenilikler, teknik ve teknolojik veriler, eğitimsel olgu ve kay- naklarla öğretmene sunulmalıdır. Öğretmenlik ruhu, ve psikolojik yeniden yeşertilerek öğretmen yetiştiren kurum ve kuruluşlar hayata geçirilmelidir. Bugünün üniversitelerinin öğretmen ye- tiştirme programlan tartışma ve araştırma konusudur. Diğermes- leki kurumlara baktığımızda ele- man yetiştirmedeki farklı örnek- ler görülebilir. Insan eğitiminin canlı kaynağı olan öğretmenin, en iyi koşullarda yetiştirilmesi amaç edinilmelidir. Toplumun eğitimi, küçükten büyüğe, örgün-eğitimden yaygın eğitim boyutuna kadar görev alan öğretmene manevi değer- de verdiği destek ve sevginin yanında yukanda belirtilen mad- di değerde de gerekli destek ve moral verilmelidir. 21. yüzyılın öğretmeni: Aydın kamuyla barı- şık, huzuriu, maddi ve manevi de- ğerdeki tüm gereksinimlerine ka- vuşmuş, gercek görevinin bire- yi olmalıdır. Oğretmenliğe, inan- dıncı özendirici bir mesleki ruh katılmalıdır. KİM KtME DUM DUMA BEHIÇAK behicak(a turk.net ÇİZGtLİK KÂMtL MASARACI TARtHTE BUGÜN MÜMTAZ ARIKAN 2 Nisan SIR SAKLAYAN BİR YÜZ.ALBC GUINNESS. 1914'TE SUGÜtJ, ÛNUJ (HGİLİZ TİyATKO l/£ SİNEMA OAJN CMSU AL£C GUINMSSS (ALEK GlNlS) DOĞMUŞTU- İt-K KEZ ,» 1934-'rE SAHNEYE ÇIKAN GUlHNBSS, BİR Su££ SOU- j RA JOHN GIEL-GUO'UN TİYArHOSUNPA ÇA/.IÇM4YA KO~ \ YULMUŞTU. OUUA/ SlNEMA OYUNCUUJĞü UĞISAŞlHM r. ÜNUJ YÖNETtoeN OAVIDLEAU'İN ÖNEMLİ PAYt W£J>G. \ İLK F/LMLE&NOEN "SÜYÜK UMUTZJ4&." VE "OUV£R TU//Sr'i LEAN YÖNET*lf$Tİ. ARDtNOAN, GlHNNESS 'E, EN İYİ £&CEK OnjfJCÜ OSCAR'<N< KAZANPKSAN "KUtfî KÖP- HÛSÜ"N£ P£ YINB O İMZ* ATMffrr. YÜZL/NÛ 6UINNESS; UER feALtg/4 G/&ES/İ-EN, / <5ZEU-İKL£& OLA/V AZ SAYfP/)Kİ USTA OYUN-fl / CJJ A/ZASlNDADlG... Gumness. Sokla, *Ku/ai J f J TEŞEKKÜR Canyoldaşım eşim Perihan'ın rahatsızlığını zamanında teşhis eden Dr. Ergun Topsever'e, ameliyatını başarıyla gerçekleştiren Op. Dr. Ertuğrul Yaltı ile Op. Dr. Kadri Güler'e Dr. Hakan Bozkurtoğlu'na anestezist doktor Mustafa Oranlı'ya eşimle birlikte onlarca dost ve akrabamızı ağırlayan başhekim Op. Dr. Eıtıan Güner yönetimindeki özel Kadıköy Hastanesi'ne ve tüm çalışanlarına şükranlarımı sunarım. REFİK BALCI ACI KAYBIMIZ Tüıkıye Gazetecıler Cemıyetı uyesi. BasmŞerefKartısahıbi, değerlı aıkadaşınuz " - ., ^ FUATBÜTE31 Maıt 1999 Ça^amba akşamı vefal etmıştır 1911 yılındı tstanbui'da doğan Fuat Büte. gazetecılığe 1926'da tzmır'de ba^ladı Ekspres ve Akşam gazetelennde çalışan Büte, Beşıktaş Spor Dergısı'nı yayımladı Vefatı cami- amızda bu>-Qk uzünrü yaratan Fual Bûte'nin cenazesi, 3 Nısan 1999 Cumartcsı gûnu, öğle namazını takiben Erenköy, Galıp Paşa Camii'nden aünarak Kozlu Mezarlığı'nda toprağa venlecek Fuat Büte'ye Tann'dan mağfiret. kedeıiı aılesıne ve üyelenmıze başsağlıgı dılenz. TÜRKİYE GAZETECİLER CEMİYETÎ TÜRK ŞtLAHLI KUVVETLERİNt GÜÇLENDİRME VAKFI MADDT VT MANE\1 KATKıLARıNDAN DOLAYı YCCE TÜRK MILLETINE ŞÜKRAN VE SAYGıLAR1.M SUNAR. VAKFıN BANKA BAĞıŞ HESAP NUMARALAR1 ALMAN MARKı I tş Bankası Frankfiırt Şubesı 23767007 no'lu hesap T. C. Zıraat Bankası Yenışehir' Ankara Şubesı 47000 no'lu hesap Vabflar Bankası Kavaklıdere ' Ankara Şubesı 4028489 no'lu hesap AMERİKAN DOLAR1 T. C Ziraat Bankası Yenisehir' Ankara Şubesi 64826 no'lu hesap ANKARA... ANKA... MÜŞERREF HEKtMOGLÎT Silahların Ötesi Kara Afrika'yı Kenya'da tanıdım yıllarca önce. "Safariler ülkesinde iki hafta" diye bir dizi yazdım Akşam gazetesinde. Aslanlar, kaplanlar, filler, zeb- ralaria güzel resımler, ilginç kişilerle söyleşiler, mes- leğimde yeni bir pencere açtı gerçekten. Özellikle Joe Adamson çok etkiledi beni. özgür Doğanlar kitabının yazan, Elsa'nın annesi. Naivashi Gölü'nün ötesinde park içinde bir evde oturuyor. Bir akşam gittim, Afrika gecesinin gizemini yaşadım onunla. Önce hayvanlan anlattı bana, sonra da insanlan. - Insan en vahşi yaratık, dedi. Zekâsını, bilgisini, birikimini birbirini öldürmek için kullanıyor. Tekno- lojik gelişmeyi silah yanşında değeriendirerek vah- şiliğine yeni boyutlar katıyor. Bu vahşet doğada yok. Ekranda hayalet uçaklan, füzelere kilitlenen F bil- mem kaçlar; kulağımda yeniden çınlıyor JoeAdam- son'un sözleri. Silah yanşması şaşılası boyutlara va- nyor gerçekten. Izlerken aklım duruyor. Acıyla gü- lümsüyorum. Silah üretimi şaşılası boyutlara varsa da caydırıcı olamıyor, diye düşünüyorum. Savaş sürüyor, kan ve gözyaşı dinmiyor, insanlar evlerini, köylerini, topraklannı bırakıyor, yeni yaşamlara yö- neliyor, acı faturalar ödüyor durmadan. Dün Bos- na, bugün Kosova. Dün Boşnaklar, bugün Amavut- lar. Yann başkaları da olacak mı acaba? Ekran kar- şısında ürperiyor, utanıyorum. Güzel biriiktelik na- sıl parçalanıyorf Dün dost olanlar, bir kenti, bir so- kağı paylaşanlar, ortak çalışanlar, ortak yaşayanlar bölünüyor, dağılıyor birden, en ileri silahlar da geri kalıyorsoykınm savaşında. Hayal gücünü aşıyorvah-, şi davranışlar. Dünyamız nereye gidiyor diye kah- roluyor insan. Ama kucağında çocuklar, gözü yaş- lı genç kızlar, yaşlı kadınlar, beyaz sakallılar geride neler bırakmışlar, önlerinde neler var. Etnik temiz- liği amaçlayanlar insanlık tarihini kirtetiyor ancak. Kalıcı banş umudu da yeşermiyor, soluyorgiderek. ••• Temmuz 1961 'de bağımşızlık yıjdönümü kutlama- ya gittik Yugoslavya'ya. Örsan Oymen, Mustafa Yücel, Oktay Akbal da var grubumuzda. Belleğim-' de çok güzel resimler var o yolculuktan. Ujise dağ- lannın eteklerinde, ağaçlann yeşilinde sofralar uzu- yor ormanın sonuna dek. Çevresinde binlerce kişi, savaş anılanndan söz ediyor eski savaşçılar, banş türküleri söylüyor. Geceleri ateş yakryor, dans edi- yor gençler. Bağınyoriar. - Ttto bizim canımız. Tito insan, Tito asker ve in- san, T'ıto politikacı ve insan. Eski bir savaşçı da şöyle diyor bana: I - Siz Atatürk'ün çevresinde, biz Tito'nun çevre- sinde birleşerek vatan kurtardık. Bugün daha başka anlam taşıyor bu sözler. In- san olmak da giderek anlam kazanıyor dünyamız- da. Yıllar geçiyor, on yıllar, yeni bir yüzyıla giriyoruz ama insan olarak neredeyiz? Dünyamız nerede, bölgemiz nerede, Yugoslavya nerede, ülkemiz ne- rede? Insan olmaktan uzaklaşanlar, Özgür Doğan- lar kitabının yazan Joe Adamson'un deyimiyle, en vahşi yaratık oluyor ancak. • • • Ayşe Kutin'in Sevdafinka'sınt yeniden okudum bay- ram günle/inde. Düş mü, gerçek mi karar veremi- yorum, Kimi bölümlerde gerçeküstü çağrışımlar da var. Ya da kimi olaylar yazann özlemiyle biçimleni- yor. Ama kitabın dokusunda acımasız savaşa, kan ve gözyaşına, yitik canlara karşın sağlığını koruyan "insan" var, aynlsalar da birlikte yaşayanlar, ortak yazgıyı paylaşanlar. Kim Hırvat, Kim Boşnak, kim dost, kim düşman karar vermek güç! Son sayfayı çevirirken yeniden insana dönüyor- sun. Bir banş romanı okumayı özlüyorsun. Ekran- da resimler değişiyor o zaman. Çocuklar ağlamı- yor analann kucağında. BombaJar patlamıyor. Sa- vaş giderieri banşa gelir yazıyor birden. Fakiriik, açlık, geri kalmışlıksiliniyordünyamızın gündemin- de, savaş gücü değil banş gücü önem kazanıyor. Teknolojik gelişmeler banş yolunda değerleniyor. In- san yaşamına güzel katkılaria bilimin ışığı karanlığı deliyor, insan yaşamını ağartmaya yöneliyortüm ça- balar. Başka bir deyişle yaşamak sevinci solmuyor, yeşeriyor. Ayn dünyalar bütunleşiyor. Banş içinde- yan yana, bir ağaç gibi tek ve özgür ve bir orman gibi kardeşçesine yaşamanın mutluluğunu duyuyor tüm insanlar. Tepeden tırnağa çiçek açmış ağaçlar gibi. Belki de çok yakında oluşacak bu dünya. Büyük ozan Nâzım, "Bu hasret bizim" diyor. Elbet dine- cek birgün. Mutluluğun resmini yapacak ressam-' lar, yazariar da romanını yazacak. Çünkü silahlann; ötesi de var. Kan ve gözyaşı silahla kuruyamaz. Ay- ^ rılık, dağınıklık kınk köprüleri onararak yaşanabilir.; O köprüleri de insan kalbi taşıyan ustalar onanr an- ( cak. B U L M A C A SEDAT YAŞAYAN SOLDAN SAĞA: 1/ Her şeyi hoş gören, çok sa- bırlı. 2/Tecrü- beli, usta... Halk dilinde bademe verilen ad. 3/ Kıskanç- hk, çekeme- mezlik... Tır- pana balığma verilen bir baş- ka ad. 4/ Utanç duyma... Ceza- yir'de doğan ve Arap müziğiyle rock, punk, reggae kanşımı 1 olan müzik türü... Bir 2 akademik unvanın kı- „ sa yazıhşı. 5/ Kadın hastalıklan hekimi. 6/ 4 Bir gıda maddesi... 5 "Bu—^dünyadayâr- 6 sız olunmaz/ Gel bir j dem sürelim heman „ efendim" (Âşık 1 2 3 4 2 3 4 Ömer). 7/ Oynar ek- 9 lemlerde oynaklıgın kalmamasıyla eklemin ışlemez • duruma gelmesi. 8/ Kendi adını taşıyan tarihiyle ün-' lü Osmanlı tarihçisi... Küçük erkek kardeş. 9/ Rönt-" gen tekniğinin en gelişmişi olan görüntüleme yönte- minin kısa yazılışı... Taflan çubuklanndan yapılan ve' resim çizerken kullanılan kömür kalem. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Futbolda kalecinin topu sert bir ayak vuruşuyla uzaga atması. 2/ Aynı ahır adına koşan yanş atlanna verilen ad... Şöhret. 3/ Evcil birgeyik türü... Islam inan- cına göre ölüleri rnezannda sorguya çekecek olan iki melekten biri. 4/ Bitkilerden ve hayvanlardan ürün sağ- lama işi. 5/ Bir haber ajansmın simgesi... Bir renk... Söz, Iakırdı. 6/1997 Nobel Edebiyat Odülü'nü kazanan Italyan oyun yazan. 7/ Istenilen nitelikleri taşıyan... Tadı güzel, lezzetli. 8/ Dört tekerlekli bir at arabası... Bir soru sözü. 9/ Yumuşak kıvamlı yemeklik ya da kah- valtılık bir yağ.
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear