17 Haziran 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
SAYFA CUMHURİYET 23ŞUBAT1999SALI 14 KULTUR SAHNEDEN AYŞEGÜL YÜKSEL Nâznn'dan masalsı bir tarbşma oyunuNâzım Hikmet'in 1957 yılında ta- mamladığı "Yusuf ile Menofîs" Türki- ye'de üç kez sahnelendı. 1975'teki Çağ- daş Sahne ve 1989'daki AST yapımlan yönerrrien Yümaz Onay'ın imzasını ta- şır. Onay her iki yapımda da sahne ola- yını Nâzım'ın şiiriyle, şiirlerinden ya- pılmış şarkılarla desteklemişti. Erhan Gökgûcii'nün sahnelediği Arıkara Dev- let Tiyatrosu yapımında ise yalnızca Nâ- zım'ın tiyatro metni kullanılmış. Dola- yısıyla oyun metni ilk kez olduğu gibi sahneye çıkanlıyor. Yönetmene, oyun- cuya bir dolu ipucu veren, baş edilme- si zorbirmetin... Tevrat'tan alınma bir kahramanla (Yu- suf) Nâzım'ın yarattıği bir kahramanın (Menofîs) buluşturulduğu oyunda, bir yandan sömüren - sömürülen karşıtlığı irdelenırken, bir yandan da "güzeT Yu- suf ile Zeliha'nın masalsı aşk öyküsü di- legetirilir. Dolayısıyla bir yandan doğal söyleşimlere dayalı bir ilişki sunulur- ken, bir yandan da uzun yıHan kapsa- yan bir tutku ve özlem öykûsünün Sha- kespeare'ce tiratlarla donatılmıs anlatı- mına yer verilir. Yılmaz Onay, ilk iki yapımda, "emek vehak" olgusunun işlendıği Menofîs'li bölümlerin Nâzım'ın şiirleriyle yoğun- lastınlarakoyunaağırlıkkoymasınıamaç- lamıştı Erhan Gökgücü ise oyunun iki boyutuna bir üçüncü boyut katmış: Yu- suf'un "Rab"aolanba|lılığı, Nâzım'ın sergilediği "BnoTlerden biri olarak oyun- da yer almanm ötesinde bir yonıma ulaş- tınlmış; Yusuf'un kimliğinin "inançh" yanı, ikiyüzlü, çıkarcı bir "yobaz" kim- liğine dayandınlmış. Böylece oyun metninin içerdiği zor- luklara bir yenisi ekleniyor. Yusuf nasıl yorumlanacak? Bir yandan köle olarak atıldığı Mısırzindanlanndakendineay- ncalıklı bir yer edinerek. ünlü piramit- lerin yapımında çalışan işçilerin basına geçirilen, kendi konumundaki insanla- ra, kendi çıkarlan adına acımasızca dav- ranan tipik bir "suuf attayKi". Aynı za- manda "Rab"dan aldığı gücü, ezilenle- n efendilenne yaranmak adına daha da çok ezmek için kullanan ikiyüzlü bir "yobaz". Üçüncü olarak da güzelliğiy- ' YusufüeMenofîs' 1 Tâiâzım Hikmet'in Tevrat'tan alınma bir kahramanla (Yusuf) kendisinin yarattığı bir kahramanın (Menofis) buluşturulduğu oyunda, bir yandan sömüren - sömürülen karşıtlığı irdelenirken, bir yandan da "güzel" Yusuf ile Zeliha'nın masalsı aşk öyküsü dile getirilir. rrhan Gökgücü'nün Ankara Devlet Tiyatrosu'nda sahnelediği 'Yusuf ile Menofis'te yalnızca Nâzım'ın tiyatro metni kullanılmış. Oyun metni ilk kez olduğu gibi sahneye çıkanlıyor. le Mısır'm soylu kadınlannı büyüleyen, ama tüm tutkusuna karşın, özlemiyle yanıp tutuştuğu efendisinin kansına "Rab" korkusuyla, el sürmeyen, duygu- lannı dokunaklı tiratlarla dile getıren bir âşık... Erhan Gökgücü, Yusuf'u oynayan NusretŞenay'dan belli ki üç yorumu da iç içe dile getirmesini istemiş. Oyuncu- sunu böylece zora koşmuş. İlk sahnede dinsel ikiyüzlülükle, ezen sınıftan yana olan tutumunu kolayca bağdaştıran Şe- nay, birbirine kanşmış uzun saçlan ve sakalıyla, yobazca itıcıliğiyle, Menofis ve diğer taş işçileri karşısında etkileyi- ci bir "sevimsizlik* sergiliyor. Ancak aynı görüntü ıçınde, onun güzelliğini yakından görmek isteyen kadınlaıia bir araya geldiğinde "güzdligyleünlü'' Yu- suf'u sergilemesı görsel açıdan zorlaşı- yor. Yusuf karakterine sahnede yakıştı- nlan peruk, sakal ve giysilerin, jest ve mimiklerinamaçladığı "ruhçirkinliği'', oyun için gerekli TızikselgüzeUiği" bü- tünüyle ortadan kaldırarak, *Yusuffle Ze- fiha" öykûsünün inandıncılığını yok edi- yor. Yusuf'u "gûzel" olarak gösteren daha sonraki sahneler de etkisini yitin- yor. Çünkü Zeliha'nın Yusuf'a olan tut- kusunu dile getirdiği tırat boyunca gö- zümüzün önünde hep ilk sahnedeki Yu- suf'un itici görüntüsü var. Sonuç olarak da Yusuf 'ta baştan so- na soluklu. yer yer incelikli bir yorum sergileyen Nusret Şenay'ın titiz çalış- mast. oyunun belırgm biröğesi olan "et- kikyici ftziksel görüntü'"ye ulaşılama- yışı nedeniyle yeterince değerlenmiyor. Erhan Gökgücü, Menofis ve ezilen smıfı simgeleyen taş işçileri ile cariye- leri, Nâzım'ın öngördüğü doğal söylem biçimi ve doğal oyunculuk doğnıltusun- da yorumlamış. lyi de etmış. Böylece Me- nofis "hakarama"yı ilk düşünen insa- noğlunun sesini, LeventUlgen'in görsel- işitsel düzeydeki yalın yorumuyla bugü- ne ulaştınyor. Ülgen, oyundaki tek"se- vünfi" kişi olmanın ayncalığını sömür- meden yorumluyor rolünü. Menofis'in ilettikleri, Nâzım'ın şiiriyle beslenme- ye gerek kalmaksızın seyirciyle buluşu- yor. Zeliha'nın merkezde olduğu masalsı aşk öyküsü ise tumturaklı bir anlatıma yerieştirilerek, Menofîs'li sahnelerin do- ğallığıylaçeliştirilmiş. FundaGüzeişen Gökgücü,gerek Yusuf'un özlemiyle ya- nıp tutuştuğu, gerekse Yusuf'u aşağıla- dığı sahneleri baştan sona teatral bir yo- rumla sunuyor. Oysa oyunun gelişimi içinde, istediği erkeği, istediği anda el- de etmeye alışmış bir egemen sınıf ka- dını olmaktan çıkıp. Yusuf'un önlene- mez yükselişi karşısında eleştirel bir yaklaşıma ulaşan Zeliha'nın değişimi oyunculuk biçemindeki değişımle de di- le gelebilirdi. Yusuf "un son sahnelerde- ki tumturaklı söylemi Zeliha'nın dönü- şümünü belırleyen. duygulu ama abar- tısız bir söylemle çatıştınlabilirdi. Gökgücü, görsel-işitsel düzeyde titiz bir çalışma yaparak oyunun "masabı" dokusunu çevTe tasanmı \e müzik yo- luyla ön düzeye çıkarmış. Suar Şey- lan'ın, sahne uzamını belirsız bir ufuk çızgısine ulaştıran tasanmı ile Burhan Onder'in, Orfeon Oda Korosu'nun ba- şanlı bant kaydıyla seslendirilen müzi- ği, bugünle masalsı geçmiş arasında sağ- ladığı estetik uzaklıkla Nâzım'ın metne genellikle egemen olan şiirsel düzyazı- sının dokusunu pekiştinyor. Oyunda, gerek genel gerekse her oyuncunun bi- reysel hareket düzeni bağlamında ay- nntılı bir çalışma yapıldığı da görülüyor. Nâzım'ın tiyatrosunun gizini çözme, metinlerin içerdiği zorluklan aşma yo- lunda yeni birgirişim izlıyoruz. Ancak, büyük ozanın oyunlannı yetkinlilde sah- neye çıkarma adına aranan yollar henüz tükenmiş değil.. Hiçbir akıma bağlı kalmayan Schatzberg, bağımsız sinemanın ateşli bir savunucusu olarak hep yalnız kaldı JerrySchatzberg: New York'tayalnız biradam BÜLENT PEKER Geçen yıl dünya sinemasına egemen olan temalardan biri de; müziği, cinsel devrimi, moda anlayışı ve disko yaşa- mıyla 70'li yıllardı. Çocukluk veya ilk gençliklerine rastlayan bu dönemi nos- talji ve görkemle anlatan sinemacılar için anahtar isim, birçok yönlerden 70'li yıllann yalnızhk ve karmaşasını en iyi yansıtan "Pank in the Needk Park/Es- rar Bitti" ve "Scarecrmv /Korkuluk"un yaratıcısı Jerry Schatzfoerg'tir. Schatzberg, 70'li yıllann başlannda gerek eleştirmenleri gerekse sinema iz- leyicilerini etkısi altma alan Amerikan sinemasının yeniden doğuşunun önde gelen isimlerinden biriydi. Ne herhan- gi bir akıma ne Italyan kökenli Ameri- kalılara (Coppola, Scorsese, De P»l- nıa, Cimino) ne de teknoloji dünyası- nın harika çocuklanna (Spielberg, Lu- cas) bağlı kaldı. Bu yüzden de bağım- sız sinemanın ateşli bir savunucusu ola- rak hep yalnız kaldı. Bu durum onun ge- nişkitlelertarafindan tanınması açısm- dan birengel oluşturuyordu, çünkü med- ya daha çok kendilerine göz kamaştın- cı etiketleryakıştıran topluluklann, ekol- lerin ve kulüplerin etkısi altındaydı. Schatzberg aynı zamanda tam bir New Yorklu'vdu ve yaşamı boyunca Holly- wood"dan uzakta, Mannhattan'da yaşa- dı. Gerek kişiliği gerekse kültürel biri- kimi açısından katıksız bir Amerikalı olmasına kar- şm, uluslararası sinemaya ve bu sinemanın gözüpek biçimsel yaklaşımına büyük ilgi duydu. Bunun en çarpıcı örneği kınk dökük anlatımı. karmaşık mü- ziği ve yaşanan anın geçmişe dönüşler ve düşlerle bezendiği çekimleriyle dikkat çeken ilk fılmi "Puzz- le of a Dovtnfall Chfld" idi. Film çok iyi bildiği mo- da fotoğrafçılığı ile başrolü oynayan Faye Dunaway üzerine odaklanıyordu. Filmin göz kamaştıran gör- selliği yönetmenin bir fotoğrafçı olarak yirmi yıllık birikimini yansıttığı gibi kurgu, ışık ve anlatımdaki sinemasal öğelerin işlenişi de bu işe yeni soyunmuş birinden beklenmeyecek güzellikteydi. Ruhsal çö- küntünün eşiğindeki bir kapak kızını betimlediği Puzzfe ofaDoıvnfanChfldaynı zamanda Schat*erg'ın ikinci ve üçüncü filmlerinin de odak noktasını oluş- turan (Esrar Bitti'deki uyuşturucu bağımlılan ve Korkuluk'taki batıdan doğuyayol alan serseriler gi- bi) yaşamın darbesini yemiş insanlarkarşısındaki du- yarlılığını da ortaya koyuyor. Schatzberg, insanı bir anda büyüleyen, başrolünü Al Pacino'nun büyük bir başanyla üstlendiği ve ko- kain bağımlılığını konu alan ikinci yönetmenlik de- y^lmerikan sinemasının önde gelen isimlerinden Jerry Schatzberg'in, beş fılmi bu yıl 18. Uluslararası îstanbul Film Festivali'nin programında, Ustalara Saygı başlığı altında yer alacak. Ayrıca sanatçınm fotoğraflan da festival süresince sergilenecek. neyimi Esrar Bitti filmiyle büyük yankı uyandırdı. Ardından yönettiği ve batıdan doğuya yolculuk e- den iki adamın serüvenlerini duygusal bir biçimde anlattığı Korkuluk filminde Al Pacino'ya Gene Hackman eşlik etti. Bu film Schatzberg'e Cannes Film Festivali'nde Altın Palmiye Ödülü'nü kazan- dırdı. Daha sonra art arda çevirdiği filmler ilgi ala- nınm ne denli geniş olduğunu; "Dandy: The AII American Girl" deki araba hırsızmdan "The Seduc- tion ofJoe Tynan/Joe Tynan'nın Baştan Çıkışrnda- ki politikacıya, "HoneysuckleRosc'" filmindeki co- untry şarkıcılanndan "Misunderstood"daki kaygı dolu çocuğa ve "Street Smarftaki fahişe ve onun pazarlayıcısına dek uzanan geniş bir yelpazede fark- İı ruh durumlannı büyük bir ustalıkla işleyebilece- ğini gözler önüne serdi. Odak noktası insan ilişkileri oldu JoeTynan'ın Baştan Çıkışıfılmınınçekıldiğı 1979 yılından sonra Holly\vood küçük bütçeli, bireysel göz- leme dayanan fılmlerden, Spielberg/ Lucas tarzı, yı- ğınlan etkileyen filmlere yönelmeye başladı. Gel- gelelim, Jerrj'Schatzberg Avrupalı hayranlannı hiç- birzaman yitırmedi. 1989 yılında çevirdiği "Reuni- on/Buluşma" filminin kazandığı uluslararası başa- n bunun bir kanıtıydı. Fred Ihlman'ın özyaşam öy- küsünden esinlenerek Harold Pinter tarafindan ka- leme alınan Buluşnu 1932 yılında Stuttgart'ta biri Yahudi, diğeri soylu ve Nazi iki delikanlı arasında- ki dostluğu ve ihaneti anlatıyordu. Schatzberg'in kurgusal dünyası birçok yönden fotoğrafçıhğının çarpıcı bir uzantısıdır. Filmlerinde göze çarpan manzaralar, sinemadaki tarzının göster- geleridir. Oyuncularla nasıl bir ilişki kurması gerek- tığini ise portre fotoğrafçılığı sayesinde öğrenmiş- tir. Bir yönetmen olarak oyunculannın gizli tutma- ya çalıştıkları kişiliklerini su yüzüne çıkarmalan için onlan özgür bırakır ve böylece o anı kendileri- nin yakalamalanna olanak verirdi. Schatzberg'in odak noktasını oldum olası ınsan ilışkileri oluşturmuştur. Bu nedenle 70'li yıllann sonlanyla 801i yıllann başlannda. arabayla kovala- macalar ve daha çok özel efektlere ağırlık verilen bir sanayi dalında çalışmakta son derece zorlanmışhr. Oyunculan izleyiciye tanıdık gelen kişilikleryarat- maya çalışırken, yönetmenin insan ve mekânlarla il- gili keskin gözlemleri filmin arka planını sağlam bir temele oturtur. Faye Dunaway, Al Pacino. Meryl Streep ve Gene Hackman onun filmlerinde üne ka- vuşmuş ve mesleklerinin doruğuna ulaşmışlardır. Fotoğrafçılık ve sınemacılıkta 40 yılı aşkın bir süre içinde Schatzbergustalıklı sahneleme biçemiy- le gerçek anlann yakalanması arasında ince bir den- geye ulaştı. Duygulan önce dizginleyip. daha son- ra koyvererek etkisini daha da güçlü kılmak, bir şey- lerin altını çizmek yerine. dolaylı biçimde değine- rek onlan açıkça ortaya koymaktan kaçınmak Schatz- berg'e özgü bir yaklaşımdır. Onun yapıtlannda çağ- daş Amerikan sinemasında pek rastlayamadığımız özelliklere tanık oluruz. Schatzberg ilgi alanı son de- rece geniş, alabildiğine güçlü ızlek ve kişiliklerden oluşan son derece düzeylı ve güçlü bir sanatçıdır. Jerry Schatzberg'in meslek yaşamının kilometre taşlannı oluşturan beş filmi bu yıl 17Nisan-2 Ma- yıstarihleri arasında gerçekleştirilecek olan 18. Uhıs- lararası İstanbul Film Festivali'nin programında, Us- talara Sa>gı başlığı altında yer alacak. Sanatçının fo- toğraflanndan oluşan bir sergi de festival süresince Pamukbank Sanat Galerisi'nde izlenebilecek. Hasret Cıiltekin için söyleyecekier MİYASE İLKNUR Sıvas katliaminda yitirdiğimiz sanatçı HasretGültekin'in anısına yapılan "Üta> DinletUeri-l''de yerü ve yabancı sanatçı- lar 26 Şubat 1999 akşamı müzikseverier- le buluşuyor. Etiler Akatlar Kültûr Mer- kezi'nde saat 20.0O*de başlayacak olan dinletiye Almanya'dan Schal Sick Brass Band grubunun yant sıra Türkiye'den Er- kan Oğur. ismail Demirdoğlu, Bülent Or- taçgil- Grup Kızthrmak. Deniz Selman, Sinan Çelik ve Güler Güttekm katılıyor. Otay Dinletileri. Hasret Gültekin Kültür ve Sanat Merkezi'nm Türkiye''de yapaca- ğı iik müzik dinletisi olacak. Hasret Gültekin 'in dogum günü olan 1 Mayıs'ta Köln'de bugüne kadar 5 kez ulus- lararası müzik festivalleri gerçekleştiril- di. Bu festivallere Talip Ozkan, Çetin Öner, Erkan Oğur, Bülent Ortaçgil, Gül- sen Tuncer.Jülkie Kural,Musa Eroglu, Ya- vuz Top, Zafer Gündoğdu. Fırat Başkale, Güter Duman.NUüferAkbal ve Çetin Ak- deniz gibi sanatçıların yanı sıra Ispan- ya'dan Ma>te Martin. Italya'dan Sttvana Lîcursi ve Carlo Domeniconi, Yunanistan- 'dan Rembetiko Grubu Prosechos ve Ni- kitakis. Almanya'dan Nubun grubu, lran'dan Nubun adlı grup ile Küba'dan Ei- erpiat»n Bandkatılmışlardj. Almanya'dan gelecek olan Schal Sick Brass Band gru- bu, cazgitarcı Rairaund Krobodı tarafin- dan 1994yüındaprofesyonelleştirildiğin- de müzik dünyasında iyi bir yer edinmiş- ti. Almanya, Iran gibiçesMi ülkelerdenbir araya gelen 10 müzisyenin birçok ortak yanından biri de Asya tınılanna olan il- gileri. Solistliğini lranlı Maryam Ak- hondy'nin yaptığı grup, Almanya'da 1998'de yıhn müzik ödülünü aldı. Grup, bugüne kadar Worldmusik Exposition 1995 Brüksel, Butlapeşte Müzik Festiva- li, Köln WDR Folk Festivali ve 1996'da Fas Turnesi'ne katıldı. YAZI ODASI SELİM İLERİ Dadı Kalfa'nın Ev Makarnası O zamanlar makarnaların bir numaralısı, üç nu- maralı, dört numara deliklisi, işte öyle daha bir sü- rü numaralısı, şusulu busulu vardı. Fiyonga makar- na vardı, onu pek şiirli görüntülü bulurdum. Adapazan'ndan Istanbul'a ziyaretimize gelen Dadı Kalfa ise, bakkaldan aldığımız hazır, numa- ralı makarnalara hâlâ uzak durur, kendi bildiği 'ev makarnası "m yapar, pişirirmiş. Onun ev makarnası için gerçekten bir hazırlık ev- resi yaşanıyordu. Önce iki su bardağı unu, yarım bardak suyu, iki mi üç mü yumurtayı, kaşık kaşık yağı, tuzu yanı ba- şınıza oturtacak; sonra hamur açma tahtasını tez- gâha yerleştirecek, unun bir kısmıyla "havuz" aça- caktınız. Öyle sanıyorum ki, o zamanlar evlerde, o zaman- ki mutfağımızın töresine bağlı kalınarak, daha çok hamur işi yapılırdı. Değişik değişik hamur işleri ya- pıldıkça da, mutfaklarda ikide birde "hamurhavuz- lan" açılmışolurdu... Dadı Katfa'ya gelince, havuzunu açar açmaz, yu- murtasını, tuzunu, suyunu havuzuna hemen bo- şaltmış, bunlan şöyle bir çalkalamış, sonra geriye kalan unu yedire yedire, bu havuzu kapatıvermiş, koyu hamurunu yoğurmaya koyulmuştu. Oytesine beceriliydi ki, unlar, yağlar, sular göz açıp kapayana hamur oluveriyordu. Hamur olunca, tah- tada bırakılıyor, üstüne nemli bez örtülüyordu. Son- ra bez alınıp hamur yine yoğruluyor, bir iki parça- ya bölünüyor, parçalar tek tek, oklavayla büyütü- lüyordu. Dadı Kalfa bakkaldan alınan makarnalann lez- zetsiz olduğunu söylemekle kalmryor; bir akraba- sının bilmem ne marka makarna fabrikasında ça- lıştığını, iki numaralı, beş numaralı makarnalarya- pılırken bildiğimiz tavuk yumurtası yerine martı yu- murtasının kullanıldığını, "Aman yarabbi! Aman yarabbi!" diyerek söylüyordu. Dadı Kalfa, Boğaziçi'nin yalçın kayalıklanndan toplanmış martı yumurtalannın pastanelere -tabii İstanbul pastanelerine- de satıldığını söylüyordu. Bizimkiler ilk önce inanmışlardı. Sonra o kadar çok folluk olmayacağı kanısına vararak, Dadı Kalfa'ya gülümsemekle yetindiler... llle 'köy yumurtası' diye aldığımız yumurtanın da katıldığı hamur artık oklavaya yapışacak inceliğe erişince, Dadı Kalfa, hamuru son bir kez yaymış, birer parmak kalınlığında, uzunca kesmiş, üstleri- ne biraz un serpmişti. Ev makarnamız binbir zahmetle hazır oluyordu. Bir yandan da kocaman tencerede dokuz on bar- dak su kaynatılıyor, hazırlanan ev makarnası ha- mur kalburundaelenip elenip, Dadı Kalfa'nın kes- tiği makarnalar suya atıiıyordu. O zamanlar her makarna pişirişte suya bir iki dam- la zeytinyağı damlatılır, böylece makarnalann bir- birine yapışmayacağı düşünülürdü. Ev makarnasının erişteden farkı neydi? Bunu bilemiyorum. Herhalde kuruması beklenilmeden, taze taze yenmesı başlı başına bir fark sayılıyor- Dadı Kaîfa'rTinev rnakarnasinı'peynirii yerhiştik.'' Ama Dadı Kalfa aynı hamurdan tatarböreği de hazıriardı. Hamuru küçücük küçücük, üçgen üç- gen kesmiş, soğanlı, karabiberli kıymalan ortala- ra yerleştirmiş, tatarböreklerini kaynayan suya at- mış, şöyle bir pişirip hepsini süzgece çıkarmıştı. Yogurdu hafrf sulandınyor, yemeğin üstüne öy- le döküyordu. Yoğurt elbette sarmısaklıydı. En son da kırmızıbiberii yağ gezdiriliyordu. Eriştesini sevmemişken, Dadı Kalfa'nın ev ma- kamasından hoşlanmtş, tatarböreğine ise bayılmış- tım. O zamanlar ne evlerimizde ne lokantalanmızda piliçli kanelonı, kıymalı ravyoli, patatesli ve sığır et- li niyokki bilinirdi. Belki bazı lokantalarda biliniyor- du da, biz onlann yanından bile geçemiyorduk. Ama tatarböreği öyle mi? Dadı Kalfa gibi birçok hanım tatarböreği ustasıydı. Bazı hanımlarsa tatarböreğini kıymalı yapmaz- lar, böreğe peynirli iç korlardı. Ve bunun adı pek eğlenceliydi: 'Piruhi.' Piruhi sözcüğünden ben, perili cinli bir şeyler alımlardım. O tatarbörekleri, o piruhiler kayıplara kanştığı- na göre pek de yanılmış sayılmam... Opera ve Bale Eserleri Beste Yanşması'ntla değişiklik • Kültür Servisi - 'Opera ve Bale Eserleri Beste Yanşması" için eserlerin son teslim tarihi 20 Mart'a ertelendi. Türkiye'nin kültür ortamına yeni sanat yapıtlannın kazandınlmasını sağlamak ve opera-bale alanındaki repertuvan zenginleştirmek için açılan yanşma; opera, bale, çocuk operası, müzikal ve sahne müziği eserleri gibi dallarda gerçekleştirilecek. Yanşmanın sonucunda dereceye giren yapıt sahiplerine toplam 30 milyar lira ödül verilecek. . Nasrettin Hoca Karikatür Yapışması Sergisi açılıyop . . . • Kültür Servisi - Karikatürcüler Derneği'nin geçen yıl on sekizincisini düzenlediği Uluslararası Nasrettin •[ Hoca Karikatür Yanşmasf nda ödül alan sanatçılann yapıtlannın yer aldığı sergi. 27 Şubat Cumartesi günü Karikatürcüler Derneği Sergi Salonu'nda açılıyor. Sergi 8 Mart'a kadar gezilebilecek. Sergide Arnavutluk. Belçika. Bulgaristan. Çin, Iran, ttalya, Küba, Romanya, Rusya, Slovakya, Ukrayna, Yugoslavya ve Türkiye'den karikatür sanatçılanmn ödül kazanan 30 karikatürü yer alıyor. Sergi daha sonra çeşitli şehirlerde de sanatseverlerin beğenisine sunulacak. Dernek. yanşmada ödül alan ve sergilenmeye değer bulunan yapıtlann yer aldığı . karikatür albümlerini her yıl düzenli olarak yayımlıyor. Son olarak, Çinli karikatürcü Zhang Jing'in büyük ödülü kazandığı geçen yılki yanşmanın albümü karikatür meraklılannın ilgisine sunuldu. (513 60 61) İFSAK Kısa Rlm Yanşması' • Kültür Servisi - îstanbul Fotoğraf ve Sinema Amatörleri Derneği'nin düzenlediği İFSAK 20. Ulusal Kısa Film Yanşması sonuçlandı. Ön elemeyi geçen 15 film, sinema yazan Burçak Evren'in seçiciliğinde ikinci kez değerlendirildi. Değerlendirme sonucunda kurmaca dalında birincilik ödülünü "Bana tkinci Kez Old and Wis'i Çal" adlı filmiyle Çağan Irmak alırken, ikincilik ödülü 'Enjektör' adlı yapıtıyla Güçlü Gülan'ın, üçüncülük ödülü ise 'Sevda' adlı yapıtıyla Aylin Eren'ın oldu. Yanşmada aynca belgesel dalında 'Hayalef adlı filmle tsmail Sacak ve M. Hakan Demıralay birinci olurken, deneysel dalında da 'Telefon' adlı filmle Başak Şenova birincilik ödülünü aldı.
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear