25 Kasım 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
5ARAUK1999PAZAR CUMHURİYET SAYFA 17 Lojman keyfi Milliyetçi Hareket Partisi'nden Konya Belediye Başkanlığı'na aday olmuştu Kamil Uğuriu. Seçimi kazanamaymca parti kontenjanından Toplu Konut (daresi'ne Başkan oldu. Uğuriu geçenlerde, Ankara'da oturduğu Hakimlerevi'ndeki lojmandan çıkıp Toplu Konut Idaresi'nin lojmanına taşınmış. Ancak gerek eski lojmanda gerekse yeni lojmanda bazı sorunlar olmuş galiba? Çıktğı lojmanın elektrik, su, yakıt paralannı ödememiş mi, yoksa 1 milyar liraya yakın borcunu Toplu Konut Idaresi'ne mi ödetmiş, işte öyle bir şey. Taşındığı yeni lojmanın mobilyalann» da Eryaman'daki toplu konutlann tanrtmı için döşenen ûç daireden getirtmiş mi ne? Uğurfu'nun lojman keyfini bozmak istemeyiz. Lütfedip, oturduğu lojmanın elektrik, su, yakıt parasını kendi cebinden ödeyen kamu çalışanlannı aydınlatabilir mi acaba? Ya da, bal tutan parmağını mı yalari Tel: 0.212^12 05 05 Fates: 0.2124*1244 S7Etektron* posta: someposta.cifliihunyetcom.tr - 2000yılında iki Şeker Bayramı olacakmış... "El öomede cifte tarife!" The School of Americas ya da kontrgerilla okulu K anada'daki arkadaşımız Engin Aşkın, To ronto Star gazetesinde yayımlanan bir ha- beri bizimle payfaşıyor. Habere göre, ara- lannda Kanadaltlann da bulunduğu 12 bin kişilik bir grup ABD'nin Georgia eyaletinin Colum- bus kentinde düzenledikleri mitingle Fort Bennig askeri üssü içinde bulunan "The School of Ameri- cas" okulunu protesto etmiş. Amerikan ordusunun işlettiği okulun kapatılması- nı isteyenler arasında sinema yıldızlan, sanatçılar, insan hakları savunucuları ve dahi emekli askerier varmış. Neymiş bu okul? Bu okulda Latin Amerikalı su- bay ve askeriere işkence, suikast, kontrgerillave yıl- dırma taktikleri öğretiliyormuş... Bu okulun "diploma" verdiği kişiler arasında ba- kın kimler varmış: Halen hapiste bulunan Panama'nın eski diktatö- rü Manuel Ortega, Arjantin'in eski diktatörlerinden general LeopotdoGatöeri, "El Salvador Kasabı* adıy- la ünlenen binbaşı Roberto D'Aubisson... Pentagon, 1996 yılında yaptığı bir açıklama ile 1982-1991 yıllan arasında Latin Amerikalı subayla- ra "eğitim" verildiğini kabul etmiş. Toronto Star'ın haberine göre işkence, suikast, kontrgerilla ve yıldırma taktiklerini içeren el kitapla- n Pentagon tarafından doğrulanmış. Bugüne dek 60 bin kişi bu okulda eğitilmiş. El Salvador'daki iç savaştan sonra bölgede araş- tırma yapan Birfeşmiş Milletler'e bağlı bir kurui iş- kence, ırza tecavüz, sendikacı katliamı, papaz ci- nayetleri gibi suçlardan mahkemeye verilen El Sal- vadoriu 80 subayın "The School of Americas"tan diplomalı olduğunu saptamış... Protestocular arasındaki Hollywood yıldızı Mar- tin Sheen, "eğitim"e devam eden okul için "Ame- rika'nın insan haklan sicilinde bir leke" tanımını yap- mış. Okulun bir yöneticisi de, Toronto Star muha- birine Latin Amerikalı askeriere sadece ABD aske- ri doktrini öğretildiğini, eğitim programı içinde insan haklan ve demokrasi gibi konulann da ele alındığı- nı söyledikten sonra dışandaki protestoculan gös- terip aynen şöyle demiş: "İşte demokrasi." Demokrasi için Amerika ne diyorsa doğruduri Kadıköy'de oturuyorFahnettin Kerim Avct... Kirada... Ev sahibi; kiraya zam üstüne zam istiyor, sonunda tahliye davası açıyor... Bu arada 5 Ekim'de Avct'rvn evine hırsa giriyor... Hırsa, Avcı'nın cüzdanını ve cep telefonunu alıp gktiyor... Sabah 04.30 sufannda Avcı, polise haber veriyor... Saat 05.00 sulannda polis gelip zabıt tutuyor... Sonra...15 Kasım 'da Avcı'ya cep telefonu ile yapılan görûşmeterin dökûmü geliyor... Odane? 5 Ekim saat 05.30 sulannda biri 20 saniye diğeri 30 saniye sûren iki görûşme yapılmış... Ipucu telefon Avcı'nın cep telefonu çalındıktan bir saat sonra iki kez aranan numara ise ev sahibinin telefonu! Avcı durumu hemen Kızıltoprak Polis Karakolu'na bildiriyor. Karakolun yanıtı: -Cinayete azmettirme oiurama hırsızlığa azmettirme olmaz! Avcı, aynı gün Kadtköy Cumhuriyet Savcılığı'na iletiyor durumu... Çalınan cep telefonu ile aranan numaranın kime ait ojduğunun saptanmasını istiyor. Ûç haftadır saptamanın yapılmasını bekliyorki, polisier evden çıkarken ev sahibini tetefonla arayıp teknolojinin nimetlerinden yararlanan ' hırsızın da yine teknolojinin nimetlerinden yaraıianılarak yakalanabilmesi için! Enerji sıkınüsı da nereden çıktı? Ocak 1996 tarihli bir ekonomi der- gisinde elektrik mühendisi Mustafa Yıldınmın "2000'e Doğru Elektrik Enerjisi Üretimi" başlıklı yazısından: "Plan ve programlarda sapmalar ve yakın gelecekte karşılaşılabilecek sıkıntılı duruma karşı alınacak önlem- lerin öncelikle karariaştınlması gere- kirken, çok uzakta görünür gibi olan 2000'li yıllardaki atılımlann nasıl ger- çekleştirileceği tartışmalan ile yıllar yitirilmiştir." "1970'li yıllarda elektrik enerjisi üre- tim ve yatınm planlamasında ve ko- ordinasyonunda etkin olan Türkiye Elektrik Kurumu, 1980'li yıllarda hız- la devreden çıkanlmış, programlar si- yasal iktidartarca neredeyse günlük olarak revize edilmiştir." "TEK, TKİ, DSİ gibi enerji yatınm- lanyla ilgili kurumlar arasındaki prog- ramlama ve yatınm izleme koordinas- yonu yok edilmiştir." "Ikjili kurumlar, özellikle Enerji Ba- kanlığı ve TEK olabildiğince polrtize edilmiş, 1960ve 1970'liyıllar- e n z o r koşullarda yetişti- ritebilmişuzmankadrolardev- I [_ reden çıkartılarak idari mer- kezlerbiryanasantral işletme- lerindeki teknik kadrolar bile politik atamalaria değişir olmuştur." "Enerji planlamacılarının etkinliği azalırken, Türkiye'ye santral satmak isteyen firmalann etkinliği artmış; yap- işlet-devret modeli ile finansman ya- ratılacağı varsayılarak aday santralla- nn devlet tarafından yapımları sürek- li olarak ertelenmiştir." "Enerji üretimi programlanması, yap-işlet-devret modelinin yanında özelleştirme ile de ilişkilendirilmiş ve sonu gelmeyen hukuksal açmazlaria çözümsüzlüğe terk edilmiştir." ÇED KOŞESI OKTAY EKÎNCt 'Yeni' başkanlar, 'eski' planlar... Marmara ve Düzce depremle- rinde yıkılan bölgelerde 15O'ye yakın belediye var. Bunlann, 18 Nisan 1999 seçimlerinden önce de yönetiminde bulunan başkan- lan suskunluklannı sürdürürken "yeni seçilenler" kibarlığı bıra- kıp artık konuşmaya başladılar: "- Bizden önce imar planla- n kent için değil, rant için ha- zırlanmış; maalesef bunun ce- zasını çekiyonız..." Göreve geldiklerinin henûz 4. ayında yüzyılın en yıkıcı deprem- lerinden biriyle karşılaşan bu "ye- ni" başkanlann serzenişleri ye- rinde olsa bile, eğer 17 Ağustos ve 12 Kasım yaşanmasaydı aynı imar planlanna acaba nasıl ba- kacaklardı?.. Örneğın, "bu planlarda je- ofojik etütyok, hemen iptaJ ede- lim~." diyebüecekler miydi? (Bu- nu hâlâ dayapabilmiş değiller) Ya da aşın bina yüksekliklerine ve imara açılmış sakıncalı yerlere ashnda devrimci "cumhuriyefin degil, 195O'lerdenitibaren"kar- şıdevrim" olarak süregelen ve ülke çıkan yerine yağmacıhğa, toplum yaran yerine de kışisel çıkarlara hizmet eden "2. cmn- huriyct" döneminin bir karak- tenstıgj... _ . , , - - , . , — . Bunun en çarpıcı omeklermden biri de Izmir ilıne bağlı Ödemiş ilçesi ve Birgi beldesi için, daha 1940'larda yapılan "imar pla- nı" çalışmalannda gözlenen "bi- limsel ciddiyet" ve kente karşı "özen"... Söz gelimi, bugün çoktan unu- tulan, imarplanlarmın "siyasi ve ekonomik siparişlere" göre de- ğil, "mimarûk ve şehircüik ya- rışmalanyla" elde edilmesi ge- leneğinın bile ilk uygulamalann- dan biri Ödemiş ve Birgi'de ger- çekleştirilmiş. "Hocalanmızın hocası" olanProf. Kemal Ahmet Arû'nun, Birgili mımar Ulkü Al- tınoluk'a verdiği belgeler, yine Ödemiş Hükümet Konağı"nın 1930'lardaki fotoğrafı... Dile gelse de "planlama bilinci" nedir, anlatıversi... bakarak "şu bölgede 7 kat olmaz, 3 kata indirelim: bu dere yata- ğında da imar baklarını iptal edip yeşil alan yapalun..." şek- linde bir belediye meclisi karan alabilecekler miydi?.. (Bu yönde de hâlâ cesur kararlar üretildiği- ni pek duymadık.) 18 Nisan seçimleri ile 17 Ağus- tos şoku arasındaki 4 aylık süre, ashnda "ranta değil kente du- yarü" bir yeni yerel yönetim için bu tür önlemleri almaya başla- mada yeterii bir süreydi. Şimdi ise "imar aymazhğmın terk edilme- sinde milat kabul edilen" büyük felaketten bu yana da neredeyse 4 aya yakın bir sûre geçmesine rağmen aynı imar planlan hâlâ yürürlükte... "Hfikûmet" ise Türkiye'yi ye- niden büyük felaketlere götüre- ceği "kesiıı" olan ülke düzeyin- deki bu başıboş ve denetimsiz imar planlama anlayışıru henüz depreme yakalanmayan bölge- lerde de bir an önce etkisiz kıla- cak yasal önlemler almak yerine, "çürük zemindeki inşaatuı sağ- lam (!) olmasını denetleyecek özel bürolar' 1 oluşturarak imar ran&nayeni kılıilar aramakla meş- gul... "Karşıdevrim" öncesinden bir örnek: Ödemiş/1944 Türkiye'de merkezi ve yerel yönetimlerin imarplanlanna kar- şı bu "ciddiyetsiz" turumlan da bugüne bakıldığında doğrusu ina- mlırgibi değil... Ödemiş'in imar planı için 1944te açılan "uinsal yarışma- yı" kazanan K.A. Arû, O. Safa ve C. Berk'ten, bütçeye ek öde- nek de konularak "Birgi planı- nı"da yapmalan isteniyor. Ba- yrndırlüc Bakanlığı 'nın 28 Ocak 1947 tarihli "plan onama yazı- sındaki" şu vurgulamalar ise "kültürmirasuıa" olan50yıl ön- ceki saygının ürünü: "Eski bi- nalann muhafaza edilmesi..." (Şimdi ise aynı bakanlığın "kriz masalarındaki" temsilcileri, dep- remı bile bahane ederek, "eski ya- püann derhal yıkılması" için rapor üstüne rapor düzenliyor- lar...) Bezmaz'ın açıklaması İşte böylesi anılann merkezi olanÖdemiş'te, 18Nisan 1999 se- çimleri öncesındeki uygulama- lardan sorumlu olan eski Beledi- ye Başkam M&nir Bezmaz, 27 Mayıs 1999 tarihli bir yazımda- ki kendi dönemine yönelik eleş- tirilerime açıklama gönderdi. 10 Kasım 1999'da "tekzip" olarak da yayımlanan açıklamalarmda Bezmaz özetle diyor ki: "Ben, kentin tarihine saygılı oldum, kültürel mirası da korumaya çahştım; yandıyorsunuz..." Böyle tekzibe elbette ki can kurban... Biz yanılmaya çoktanra- zıyız; yeter ki kentlenmizi yönetenler, ranta değil, kültüre ve çevreye duyarlı olsunlar... KİM KİME DUM DUMA BEHÎÇAK behicak@turk.net ÇtZGlLÎK KÂMtL MASARACI * £ ^ &nHARBİ SEMtH POROY BULUT B£B£K NVRAYÇİFTÇİ TARtHTE BUGÜN MÜMTAZARIKAN SArolık SARAH BERNHARDT/SIAA/BUL'ÛA KOVUŞTURULUYÖR ie38'e>e eueüH, ZAPTJYEAJAZ/BUĞ/'M*, İS7*NBUL'PA BULUMAN ÛNLÛ TirAr- RO OYUNCUSU SARAH 8E£NHABPT(SABA SEIZNAR) VE lOJMPAHYASt OA KAPOK V£RİLDİ. #ÛOVUÇTV£A*AyA, İSTtA/ffVİ. '£14 7SMS/LLE* Y£ /Ç/M BULUNAN FKAA&2 OYUNCU ve KutonANyASıuMKİ Bin A/croe PBtO KUfKULAB UEOEÜ OLtoUÇTV.&UMbİgl 6İ&I, S.A8DÜLHAMİT ZAMAU/HOA KÜÇÜK g/e tUjpOJ, G/lUPOdS/H AGAÇT/gMASfUA yOL AÇAMKmypl. /4U/VAA/ IH- SAZ, YUNAU AS/LLl AK7ÖG JACOUES PAMALA 'NW Sİ& SUHCASTÇt OLA- * SİU22E& y& SABAH &SKA/HA/&T'LA AŞIKI YAKIHLl£M>l~ M./CÂMIL İMZAU &*PoeDA, AUJMPAMVANIN 32 KJflPBM OLUÇTUĞU VE HOT i TEL ROYAL '£ YERLBfiLDİSİ 8lU>ilSİÜYOfU>U. EfZTESİ GÜN VEJZİ- LBC£K İtû'NCJ /SAPoePA İSE, KUŞKULAMACAİC g/GŞEY 8ULU- NAMAPIGl,j.DAA4ALA'MfN M £.B£BNHAgPT'tN KOCASI OL- OUĞUNUU AULAÇILDfĞf yA2ILACA*Tt£. SOZ KCNUSU KOVUfTVISAıMNfA/SABAH BERNHAePT'tN e/l£İ- ıÇlNEtf YAPtLDt&t SAAI/lMAICmPtg, PANO DENİZ KAVUKÇUOGLU Kantfilci' Reşit "Kandilci" Reşit... Bu adı ilk kez bu yaz sonu Kos'ta, Istanköy'de, HipokratAkademisi'negi- den asfalt yolun başındaki yaşlı çınann altn- da itişip kakışarak top oynayan, adanın yerii- si Türk çocuklanndan duymuştum. Biri açık- gözlük edip topa, -sözde çaktırmadan- el ye- rine ayakla vurunca ya da cevredeki evlerin bah- çelerine kaçan topu almaya üşenip, görmez- likten gelince ona, "Ulen, Kandilci Reşit gibi uyanıksın ha..." diye bağınyoriardı. Merak edip, bu "Kandilci" Reşit'in kim olduğunu sordum. Bil- miyorlardı. Büyüklerinden duymuşlardı... Herhal- de büyükter de "büyûkolmazdan önce" kendi bü- yüklerinden... Ne varki sorduğum büyüklerde onun kim olduğunu söyleyememişlerdi. Namı kuşak- tan kuşağa, kulaktan kulağa aktanla aktarıla bu- güne kadar gelen "uyanıklık simgesi" bu adamı doğrusu çok merak etmiştim... Geçenlerde, Burçak Evren'in "Galata Köprü- leri Tarihi'n okurken, karşıma çıktı "Kandilci'' Re- şit... Yazar şöyle anlatıyordu: "Köprülehn bakım- onanmlannı karşılamak, köprü personelinin gı- derterini sağlamak ve aynca bir ek gelir elde et- mek amacıyla köprüden geçen insan, hayvan ve taşıtlardan mürunye adı verilen birgeçiş ücretiahn- mıştır. İlk kez 25 Kasım 1845'te I. Galata Köprû- sü'nden geçenlerden alınan müruriye uygulama- sı aralıksız seksen beş yıl sünvüş ve 31 Mayıs 1930 Pazargünü geceyansı kaldınlmıştır." Bura- da yazann sözünü kesip, araya bir (ama) koyu- yorum... Ama, "köprü üzerinden ilk geçiş parası II. Mahmut'un emrine rağmenyasal olmayanyol- lardan Kandilci Reşit adlı birzorba ile değnekçi- leri tarafından I. Unkapanı Köprûsü'nde alınmış- tır. Deli Dumnjl ömeğine öykünen zorba, haksız kazanç nedeniyle padişaha şikâyet edilmiş ve bir emirile Istanköy'e sürülürken değnekçileride kü- reğe mahkûm edilmiştir." "Kandilci" Reşit hakkında ne yazık ki daha faz- la bilgi sahibi değiliz! Istanköy'de neleryaptı? Ne kadar yaşadı? Nasıl yaşadı. Bunları bilmiyoruz. Fakat "can"ın çıkıp, *Yıuy"un çıkmayacağına ina- nan her insan gibi biz de "Kandilci" Reşit'in "sür- gûnlükyıllan"r\da da boş durmayıp, mutlaka "bir şeyler" yapmış olduğunu düşünüyoruz. Yoksa adam namını 150 yıldır koruyabilir miydi? ••• İki gün önce, TEM yolunda bir OGS (Otomatik Geçiş Sistemi) kullanıcısı olarak Istanköy sürgü- nü uyanık zorbayı anımsadım. Karayolları Genel Müdüriüğü ile Kandilci" Reşit arasında öyle il- ginç benzerlikler var ki... Bilindiği gibi OGS, pa- ralı yollarda, gişe önlerindeki yığılmayı önlemek ve trafiği rahatlatıp hızlandırmak için düşünül- müş bir "s/sfem"di. Fakat ülkede işleyen ve işle- tilen bütün sistemlerde olduğu gibi bu da daha başında "miniksoygunculuklar"a çanak tutan bir teknolojik uygulamaya dönüşüyor. Dilerseniz an- latayım... Önünüze çıkartılan tüm bürokratik engelleri aşıp, sonunda OGS için gerekli aygıtı arabanızın dikiz aynasının arkasına yapıştınp, yola çıktığınız- da, TEM'in Mahmutbey kapısında OGS "özelgi- riş/"nden geçerken, arabanızdaki aygıttan gelen ve sizde bir "ayncalıklık" hissi uyandıran "bip" se- sinin nasıl bir aldatmaca olduğunu çok geçme- den anlıyorsunuz... Selimpaşa çıkışında kibar bir memur, "Kartınız..." diyor. Siz, dikiz aynanızdaki aygıt gösterip, "/Nte/cart7?"diyesoruyorsunuz, "ofo- matikgeçiş..." Memurgülümsüyor. "Burada oto- matik geçiş yok ki!..' Sonra yine kibarca ekliyor, "Üstelik normal ücretin iki katını ödeyeceksiniz... Çünkü cezalısınız.." Aptallaşıyorsunuz. Yüzünüz- deki aptallaşmayı gören memursizi teselli ediyor. "Bugün kim bilir kaçıncısınız siz?.." Söğüşlenen tek enayi olmadığınızı bilmek, benzer aptallaşma- lan başkalannın da yaşadığını düşünmek sizi bi- raz olsun rahatlatıyor. Dilinizin ucunda düğümlen- miş yakası açılmadık sözleri yutmaya başlıyorsu- nuz.. Başka ne yapabilirsiniz kj? Bir devlet kurumu, otoyol çıkışlarında her Al- lah'ın günü yurttaşlannın cebinden para tırtıklıyor. Paranızı tırtıklayan "dev/ef°olunca, eliniz kolunuz bağlanıyor. Aklınıza Deli DumruFlar, "Kandilci" Reşit'ler geliyor. Onlan koyu lacivert takım elbi- seler içinde Ankara'da düşünmeye başlıyorsunuz. Sonra II. Mahmut beliriyor karşınızda... Içinizden, "Ey hünkanm! Bizi bırakıp da nerelere gittin?" diye bağırmak geliyor. Gülmeye başlıyorsunuz... Ya bir de gülemeseniz? B U L M A C A SEDATYAŞAYAN SOLDAN SAĞA: 1/ Hindularda dinsel önder ya da öğretmen... Kiraya verilerek gelir getiren 3 mfllk. 2/ Dört Halife'nin ikin- cisi... Sürekli, 5 kalıcı. 31 Bakı- rın simgesi... Kokulu tohumu hamur işlennde ve rakıcılıkta " kullamlan bitki. Q 1 2 3 4 5 8 9 4/Yunan abece- sinde bir harf... Yüksek bir makama sunulan mektupyadadilekçe. 5/ „ Üç benften oluşan bir * Batı şiiri. 6/ "Acele, ça- 3 buk" anlamında yerel 4 sözcük... Bir göz rengi. 7/Yelkenli gemilerde iki direkarasınagerilenüç- gen şeklinde yelken... 7 Çit, perde. 8/ Bir elekt- 8 roliz aygıtındaki artı ku- g tup...Küçükörs.9/Ani- mistdinlerdekj doğaüstü güç... Nâzım Hikmet'in biroyu- nu. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Tarhana, bulgur yapmak için kullanılan, kabuğu so- yulmus vekınlmış buğday... Halkın aşağı tabakası. II Yıl- maz Güney'in bir fîlmi... Asya'da bir ırmak. 31 Bir no- ta... Düğme ve süs eşyası yapımında kullanılan bir deniz kabuklusu. 4/lçel'in Siliflce ilçesinde antik birkent... Bi- nicilikte atm bayagı yürüyüşûne verilen ad. 5/ Hamam gibi yerlerde giyilen bir çeşit takunya. 6/ Tarlada suyıı akıtmak için yapılan tahta oluk... Hatay ilınde bir ırmak. 7/ Divan edebiyatında övgü şiiri... En kısa zaman süre- si. 8/ Saban, pulluk ya da traktörün toprakta açtığı iz.. Briçte kazanılan her ele verilen ad. 9/ Tırpana balıği. "Çalma, hırsızlık" anlamında argo sözcük.
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear