25 Kasım 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
SAYFA CUMHURİYET 13 ARALIK 1999 PAZARTESİ HABERLER Bedelli askerlikten • ANKARA (AA)- Bedeili askerlik kapsamında temel askerlik egitimini tamamlamadan ölenlere veya askerliğe elverişsiz hale gelenlere, durumlannın belirlenmesinin ardından geri ödeme yapılacağı ı bildirildi. Konuyla ilgili ! Maliye Bakanhğı i Muhasebat Genel.' j Müdürlüğü Tebliği Resmi ı Gazete'de yayımlandı. ' Buna göre bedelli askerlik j hizmeti kapsammdan . çıkanlanlara bedel ve temel askerlik eğitimine ilişkin yükümlülükleri , tamamlamadan istekleri ile I vazgeçenlere de askerlik î hizmetlerini tabi olduklan j statüye göre.yerine ı getirmelerini müteakip geri ! ödeme yapılacak.- i MHP'li Turan da trafîk kurbanı • ANKARA (AA) - MHP i Çanakkale Milletvekili : Sıtkı Türan, trafik , ' kazasında yaşamını yitirdi. ' Sıtkı Turah'ın kullandığı 06ZMB31plaka1ı otomobil, Balıkesir- ı Edremit karayolunun 11. - kilometresinde dün sabah ' saat 09.00'da, henüz bilinmeyen bir nedenle 10 YL 253 plakalı kamyona arkadan çarptı. Kazada. MHP Milletvekili Turan ve danışmanı Metin Demir olay yerinde hayatuıı kaybetti. Turan ve Demir'in cenazeleri Balıkesir Devlet Hastanesi . morguna kaldınldı. Emniyet Müdürü lhsan Yılmaztürk, kamyon şoförü Bilal Varhk'ın Devlet Hastanesi"nde yapılan ilk tedavısinden sonra jandarma ekipleri tarafından gözaltına ahndığını, soruşturmanın sürdürüldüğünü bildirdi. ABDf PKK'yi I tstanbul Haber Servisi - Işçi Partısı (İP) Genel Başkam Doğu Perinçek, ABD'nin PKK'yi . siyasallaştırmaya çalıştığını ve Kuzey Irak'taki oluşumda örgütün rol almasını Türkiye'ye dayattığiHi savundu. Perinçek, Amerika'nın îürkiye'den "stratejik işbiriiğinin gereği olarak" içişlerini düzenlemesini istediğini öne sürdü. ' Perinçek, ABD'nin.AGlT sürecinde Türkiye'ye çeşitli dayatmalarda bulunduğunu kaydederek buna göre 28 Şubat sürecini'n bitirilmesi, yan başkanlık sistemine • geçilmesi, ılımlı lslama iktidar ortaklığının yolunun açılması ve PKK'nin siyasallaştırılarak Kuzey Irak'ta roller üstlenmesinin öngörüldüğünü ileri sürdü. Gelal Arslan toprağa verildî • SAMSUIS(AA)- Ankara'da vefat eden eski senatörlerden Celal Arslan, Samsun'un Tekkeköy ilçesinde toprağa verildi. Cenazesi dün sabah Ankara'dan Samsun'a getirilen Arslan, ilçenin Büyüklü beldesinde kılınan öğle cena2e namazından sonra aile kabristanlığında toprağa verildi. 1928 yılında Samsun'da doğan ' Celal Arslan, 1979-1980 yıllannda AP'den Cumhuriyet Senatosu üyeliği yapmıştı. Arslan, evli ve iki çocuk babasıydı. 2 milyara MKH silahı • ANKARA(AA)- Makina ve Kimya Endüstrisi Kurumu (MKEK) Genel Müdürlüğü'nün en pahalı ithai silahınm satış fıyatı. KDV ve ruhsat ücretiyle birlikte 2 milyar liraya ulaşıyor. En düşük fıyattan ithal silah sahibi olmak isteyen bir kişinin ise 500 milyon lirayı cebinden " ' çıkarması gerekiyor. KDV ve ruhsat ücreti hariç 300 milyon lira ile 1.3 milyar lira arasında değişen fiyatlarla müşteri bekleyen t • MKEK, bazen de aşın talep üzerine yok satıyor. Türk Tabipleri Birliği, Sağlık Bakanlığı'ndaki ülkücü kadrolaşmayı ve hükümeti eleştirdi 'Türk lıalkı Bakan Durmuş'u hak etmiyor'ANKARA (Cumhuriyet Büro- su)-Türk Tabipleri Birliği Merkez Konseyi'nce (TTB) hazırlanan "Sağhk RaponTnda. Sağlık Ba- kanhğı'mn en başanlı olduğu ko- nunun "kadrolaşma" olduğu be- Urtildi. "Bütünlüklü bir sağhk sis- temi anlayışından yoksun sağhk bakanlannınTurkheninkaderi'1 durumuna geldiğinin vurgulandı- ğı raporda, Türkiye'nin, sağlık alanındaki sorunlan çözebilecek politikalardan y.oksun olduğuna dikkat çekilerek, "Türkiye'de ya- şayaıüar bu hükümeti ve özel ola- rakda bu Sağlık Bakanı'ıu hak et- memektedirkr" denildı. TTB, 57. hükümetin kurulma- sından bu yana Sağlık Bakanlı- ğı'nda yapılan çalışmalan değer- lendiren bir rapor hazırladı. Ra- porda, MHP'li Osman Durmuş yönetimindeki Sağlık Bakanhğı "kadrolaşına" ile suçlandı. Kad- rolaşmanın Sağlık Bakanlığı'nın "en başaruı olduğu faaHyet" ha- line geldiği belirtılirken, başta merkez örgüt olmak üzere. Tür- kiye genehnde de önemli sayıda personelin yerlennin değiştirildi- ği vurgulandı. Sağlık Bakanlığı'nın 2000 yılı bütçesinin 1 katrilyon 59 trilyon 825 milyar lira olacağının anım- satıldığı raporda, bunun "perso- nel bütçesi" olmaktan öteye gide- meyeceğı kaydedildi. Yatınm ve etkinliklerin önemli bölümünün Dünya Bankası'ndan alman kre- dilerle gerçekleştirilecek olması- nın var olan borç yükünü derin- leştireceğine dikkat çekildi. "Sağhk Sandığı Kurumu Proje- sTnin eleştirildiği raporda, şubil- gilere yer verildi: "Hükümetin, tnevcut kaynak sorununu çözmek için çahşanlar üzerinde var olan vergi yükünün yaıu sıra deprem vergjsi ve benze- ri uygulamalannüzerine bir de zo- runlu sağlık sigortalılığı modeli ile prim adı altında ek %ergi getirme- yi tasariaması, en temei karşı çüaş, noktasıdır. Bugün hükümetin 85 mihona yaklaşan Veşil Kart'lı için ayuthğı paranınöncekiyıllann ye- şü kart borçlannı ancak ödeyebi- leceği düşünüldüğünde, °Hiç pn- mi olmayanlann paralan devlet ta- rafından karşılanacaktır' sözüyle ashnda paranın biderden çıkarb- lacağı çokacıknr. Bunlann ötesin- de mevcut tasan Türkive'nin var olan sağhk sistemiveolduğukada- nyla bulunan sağhk hakkının da dararalmasıyla sonuçlanacakur." Raporda, Sağlık Bakanlığı'nın bazı hastanelerde başlattığı var- diya sıstemı de eleştirilirken, sis- temin personel gereksinimini arttıracağı belirtildi. Raporda, "Bütünlüklü bir sağhk sistemi anlayışından yoksun sağhk ba- kanlan,giderek bu ülkenin kade- ri halinedönüşmektedir. Günlük cazip çözüm önerileri yaratma becerileri ne yank ki kronikleş- mişsorunlanmızın köklü çözüm- lerine yönehneyi engellemekte- dir" denildi. Raporun sonuç bö- lümünde de, "Türkiye bu ekono- mik poKtika ile önündeki sorun- lan halkın yaranna çözme şanst- na sahip deşildir. Türidye sağhk alanındaki sorunlaruu çözebile- cek politikalardan yoksundur. Türkiye'de yaşayanlar bu hükü- meti ve özel olarak da bu Sağhk Bakanı'nı haketmemektedirler" değerlendirmesine yer verildi. BtZBtZE. Boğâziçi'ne dikilmek istenen kulelerin 'pahalı ve geri' teknoloji olduğu belirtiliyor 'Radarkuleleri'nebilimsel sorgulama • Bakû-Ceyhan projesinin onaylanmasına rağmen Boğazlar'dan tanker geçişine güvenlik sağlama adına Lockheed fınnasına ihale edilen "kuleli radar" sistemini eleştiren ODTÜ'lü ve TÜBtTAK üyesi öğretim üyeleri, dünyada terk edilmekte olan bu sistem yerine "gemicilikte devrim" kabul edilen "GPS teknolojisiyle"' kulesiz ve daha da güvenlikli bir çözümün mümkün olduğunu belirttiler... OKTAY EKtNCÎ Istanbul'un Ahırkapı açıklannda 7 Kasım 1999 günü çarpışan iki gemıdenbirinin "bat- masıha" neden olan deniz kazası henüz unu- tulmadan, bu kez de Kanhca'da birkuru yük gemisinin tarihi yahlara çarpmak üzereyken karaya oturması, "Boğazlar'dan güventi ge- çiş" sorununu yeniden gündeme getirdi. Bu güveni sağlamak adına "Boğaziçi kıyı şeridine" dikilmek istenen ve yapımı ABD'nin "Lockheed" fırmasma ihale edilen 30 m. ve 40 m. yüksekliklerindeki "radar kuleteri" ise bilim çevreleri tarafindan "mo- . dan gecmiş ilkd sistem" olarak eleştiriliyor ODTÜ Elektrik ve Elektronık Mühendis- hği Bölümü ve TÜBÎTAK-ODTÜ BİLTEN üyesi uzmanlar. Boğaziçi'nde "görüntüyü de bozacak" olan radarkuleleri yerine bütün dünyada hızla yaygınlaşan ve maliyeti daha düşük olan GPS (global positioning system) çözümünün yeğlenmesi gerektiğini savunu- yorlar. Kulelerde t tahkim' desteği AGtT zirvesinde Bakû-Ceyhan boru hat- tmın onaylanmasına rağmen tstanbul ve Çanakkale boğazlanna BasbakanhkDeniz- cilik Müsteşarhğı tarafindan "ısnuia" ku- rulmak istenen radar kuleleri için, Çanak- kale'ye bakan Edime Koruma Kurulu on- ay verirken. lstanbul'dakı I ve 111 numara- h Koruma Kuruüan aynı projeyi uygun görmemişlerdi. Bunun gerekçesi olarak ise "Boğazici lo- >ısında tarihselvedofal peyzajra zedelenece- ği" ve dünyanın bu çok özel StT alanmda 40 m'lik büyük kuleleri sıralamak yerine "da- ha getişkin" elektronik ve iletişim teknoloji- len araştınlarak, "silueti tahrip etmeyecek" çözümlerinönerilmesı gerekttğmı belırtmış- lerdi. Ne var ki Denizcilık Müsteşarhğı bu bilimsel araştırmayı başlatmak yerine. bir yandan "kuleli radar sistemini" projelendir- me işim İTÜ Vakfl'na venrken, öbüryandan aynı sistemi Boğaziçi kıyılanna ve Topkapı Sarayı önüne yakıştırmadığı için "reddeden* Koruma Kurulu kararlannı "iptal" istemiy- le mahkemeye verdı. Ardından ise mahkeme sonucu da beklen- meden konu için "ulusal bir tahkün" oluş- Radar kuleleri projesi, Boğaziçi'ni bir kültür mirası ve StT alaıu olarak koruma- yı değil. herhangi bir deniz kanalı gibi kuüanmayı öngören uluslararası çıkarla- rın ürünü.^ (Fotoğraf: UĞUR DEMtR) turularak, Koruma Kurulu karan "geçersiz" sayılıp radar kulelerinin yapım işi 25 yıllık "yap-işlet-devret" yöntemiyle Lockheedfir- masına ihale edildi. Basına yaptlan duyuru- larda "Radar kuleleri konusunda Koruma Kurullan ile olan anlaşmazlık tahkimk çö- züldü" şeklinde açıklamalar yapıldı. Kimi gazetelerde de: "Koruma Kurulu, Boğazla- r'ı koruyacak projeye karsı çıkarak, görevi- nin tersine da\Tanıy«r" şeklinde. radar kule- lennin yapılmasuıa destek veren haber ve köşe yazılan yayımlanmaya başlandı. Ahernatif çözüm tşte bu tartışmalar sırasmda Boğaziçi'nin "tarihsel ve doğal peyzajı parcalanmadan" da gemilerin güvenli geçışıni sağlavabılecek sistemlerin kurulabileceği yönündekı ılk "al- ternatifçözüm" ODTÜ'lü uzmanlar tarafın- dan açıklandı. Lockheed"e ihale edilen kuleli radar pro- jesinin dünyada artık "terk edilmek üzere" olduğuna dikkat çeken ODTÜ Elektrik ve Elektronik Mühendisliği Bölümü öğretim üyeleri. bunun yerine Türkçede "küresel yer befirteme sistemi" anlamına gelen "Glo- bal Positioning System" (GPS) adlı teknolo- jinin de^eye sokulması gerektığini belirti- yorlar. "Böylece, müliservetimiz olanBoğaz- lar'dakigörüntünün radar kuleleriyle bozul- masının da önkDeceğmi" belirten Prof. Dr. YalçuıTanıkile Prof. Dr. AltunkanHızal,or- tak imzayla bildirdikleri görüşlerinde şunla- n vurguluyorlar' "Radar sisteminin ilk kuruluş ve mah>«i de çok yüksektir \e her zaman küçük tekne- lerin,büyük gemileringölgesinde kalarakgö- rülmemeleri riski vardır. Oysa günümüzde, özeDikle na>igasyon (gemi trafiği) sorunla- nnda devrim nit cligitaşıyan çözümlervardır ve en önemlisi de GPS sistcmidir." GPS ve radar krvasiaması Prof.Dr. Yalçuı Tanık ve Prof.Dr. Altun- kan Hızal'm ortak açıklamasmda, dünyada askeri ve sivil amaçlar için 1960'lardan bu yana kullanılan GPS'nin son yıUardaki elekt- ronikendüstrisindeki gelişmelerle "çokucuz bir teknoloji" haline geldiği de belirtiliyor ve bu sistemin ABD'de artık "amatörler" için bır kaç yûz dolara marketlerde bile satıldığı anımsatılıyor. Boğazlar ve Marmara'da da deniz trafiği- ni denetlemek için GPS esaslı projeyi "OD- TÜ veTÜBtTAKbirikimleri" ile gerçekleş- tirebileceklerini de belirten Prof. Tanık ve Prof. Hızal. sistemin çalışma şeklini şöyle özetliyorlar: "GPS, uydusunun dümaya gönderdiği hassas saatbilgjkriyle, >erdekiabcuunkonu- munu yine hassas olarak belirlemesi sistemi- dir. Boğazlar'dan geçecek her gemide bir GPS abasuunbulundurulmasımecburtutul- duğunda, koorduıat bilgOeri modern ve tel- si/k karadaki merkeze aktanhr ve geçiş gü- venliği bilgisavar ortamında sağlanır." Bu sistemın kuleli radar projesine göre sağlayacağı "kazanunlar" ise aynı açıkla- mada şöyle sıralanıyor. "1- Radardala golgeleme sorunu GPS'de >t)ktur. 2- Geminin konum bilgisi en çok birkaç cmlik hatayla, yani çok hassas ekle edilir. 3- Yüksek manyetii ve görüntüyü bozan kulelere gerek kahnaz—" Neden radarda tsrar ediliyor? Bütün bu bilgilerin ışığında. şimdi akla gelen soru şu oluyor. ODTÜ'lü uzmanlann; "GPS aksanu her geçen gün ucuzluyor ve dünyadakigeneleğOûn de bu âstenünyaygın- laşonlnıasından yana" demelenne rağmen acaba Basbakanlık Denizcilik Müsteşarhğı neden hâlâ hem pahalı, hem de tstanbul'u "koruma"(!) adına dev beton kulelerie çir- kinleştirecek bir "modası geçmiş" projede ısrar ediyorlar. Bu sorunun yanıtı, ihaleyi alan Lockheed fırmasının "yap-işlet-devTCt" modelindeki "uzun>»deliçıkarlaniKİa" yatıyor. Yani, Ku- leli radar sisteminin "25 yıihk işletme getirP uğruna, Istanbul ve Çanakkale boğazlan her- hangibir "denizkanahna" dönüştürülmek ıs- teniyor. Koruma Kurulu'nun onay vermediği bu projenin "tahkün" yoluyla yaşama geçiril- mesi ise Boğazlar'ı petrol yolu olmaktan kur- taracak en önemli gelişme olan "Bakû-Cey- han boru hatn" özlemlerimize karşı Basba- kanlık Deniz Müsteşarhğı'nuı ne denli "du- yarsu" kaldığını gösteriyor. Nitekim aynı Müsteşarhk, Koruma Kuru- lu karanna karşı acmış olduğu iptal davası- na ait başvuru dilekçesinde de. güvenli geç- seler bıle Boğaziçi gibi bir "kent içi" doğal mekânın petrol tankeriyle çiğnenmemesi ge- rektiğini vurgulayan Kurul görüşü için "bu birütopyadu-" diyerek. Bakû-Ceyhan proje- sindeki ulusal özlemlere karşı da sanki -Lockheed'in radar işletmecüiğinin" sözcü- lüğünü yapıyor... ÜFIgNOKTASI I OR\L ÇALIŞLAR oralcalislar@turk.net Avrupa Birliği'ne adaylığın kabulü- nün bazı çevrelerde sempatiyie karşı- lanmayacağı biliniyordu. Tahmin ettiği- miz oldu, bazı çevreler, Türkiye'nin ödün verdiğini ve büyük yükümlülük- ler altına girdiğini soyleyerek, adaylığın kabul ediliş biçimine tepki gösterdiler. Ancak yine de beklenenin üzerinde bir kesim adaylıktan yana tavır aldı. "Onlar Ortak Biz Pazar" solcuların, 1960'lı-70'liyıllardaki sloganıydı. Şim- di yine solcular arasında Avrupa Birli- ği'ne üyelik konusunda ilkesel karşı çı- kışlar olacağı ve bu nedenle bir tartış- mayaşanacağı açtk. Türkiye'nin Avru- pa kapitalizmi tarafindan sömürülece- ği, milli kaynaklannın yağmalanacağı eleştirisi geçmişte otduğu gibi bugün de sürdürülecek. Avrupa Birliği konusunda, en etkili saptamalardan birisini, Ispanyol komü- nizminin efsanevi önderi Santiago Ca- rillo yapmıştı. Carillo, kendisiyle söyle- şimiz sırasmda Avrupa'da kapitalistle- rin, henüz biriik ortaya çıkmadan birlik- te hareket ettiklerini hatırlatarak Avru- pa Birliği'ne karşı olmak yerine, bu bir- lik içinde emekçilerin ne yapması ge- rektiğini düşünmekten söz etmişti. Carillo, Ispanyol komünistlerinin, kendi dar milli sınırları içinde kapitaliz- me karşı bir mücadele yürütmelerinin Avrupa'yla Birlikte Olmak artık mümkün olmadığı saptamasını yapmış ve "Bizim de Avrupa'da bir emek cephesi yaratmamızın zamanı geldi geçiyor" demişti. Carillo'nun bu sözlerini geçen haziran ayında Helsin- ki'de toplanan Avrupa Işçi Sendikala- rı Konfederasyonu'nun 10. Kongre- si'nde daha yakından değerlendirmek olanağını bulmuştum. Avrupalı sendikacılar, globalleşme- nin yol açtığı yıkıma karşı nasıl bir yol izlenmesi gerektiğini uzun uzun tartış- tılar. Ayrıca, yeni Avrupa'da işçi sınıfı- nın yerinin ne olduğunu değerlendirdi- ler. Bu kongrede görüldü ki, artık Av- rupa'daki sınırların işçi sınıfınayarayan bir taraft yok. Onların, Avrupa ülkeleri- nin her ulustan işçileriyle yeni bir eşit- lik ve özgürlük kavgasına hazırlıklı ol- malannın gereği ortaya çıkıyor. Kongrede bu konu enine boyuna ko- nuşuldu. Kongrede yine işçi sınıfının demokrasinin ve insan haklarının ge- liştirilmesi konularında daha duyarlı davranması gerektiği de ete alındı. Av- rupalı işçiler, Türkiye'deki işçi sendika- lannı çoktan kendi aralanna almışlar- dı. Işte, bu kongrede ilginç bir olay da- ha yaşandı. Türkiye'yi demokrasi ve Kürt sorunu konusunda uyarmak iste- yen bazı girişimler, Türk-lş delegasyo- nu tarafindan tepkiyle karşılanınca bu konuda bir karar alınamadı. Avrupalı sendikacılar bu konuda ne kadar sa- mimiydiler, ne kadar içten pazarlıklıy- dılar bilemeyiz. Ancak, Türk-lş dele- gasyonunun çikışının da pek Türki- ye'deki işçi sınıfının çıkarlanyla ilgisi ol- duğu söylenemez. Şimdi artık yeni bir durumla karşı karşıyayız. Avrupa'nın, daha doğrusu uygar dünyanın evrensel ölçülerini, 'Avrupa dayatması' diyerek reddede- meyiz. Aynca işçi sınrfı açısından iç hu- kukun getirdiği büyük kısıtlamalar da uzun ooylu sürdürülemez. Emekçilerin örgütlenmesi, sosyal haklannın korun- ması konusunda bir an önce ve hızla Avrupa ölçülerine ilerlemek gerekiyor. Sendikaların da bu konuda gayretleri- ni arttırmalan zamanı gelmiş bulunu- yor. Türkiye'de, özellikle 15yıl süren "dü- şük yoğuntuklu savaş" bilinçlerde kök- lü birmilliyetçilikyarattı. Hattadahada ötesi şovinist izter bıraktı. Türk solunun da bu milliyetçilikten nasibini aldığını biliyoruz. Avrupa'yla ilişkilerde bu izle- ri göreceğiz. Antiemperyalizmle dar milliyetçiliğin birbirfne kanştığı çeşitli durumlarla karşılaşacağız. ••• Helsinki'deki karar, anlaşılan en çok Rauf Denktaş'ın canını sıkmış. Kıbns, artık bır çözüm noktasına doğru ilerte- yecek yeni gelişmelere zorlanacak. Ta- bii, böyle durumlar statükonun temsil- cilerini memnun etmiyor. Denktaş, çok uzun yıllardır Kıbns sorununun kilidi ve değişmez ismi olarak işbaşında bulu- nuyor. Sanırım, onun iktidar koltuğu- nun arkasında Türkiye ile yıllardır kur- duğu ilişkiler yatıyor. Artık bu sorunu Denktaş'sız çöze- cek yeni bir dönem mi başlıyor? Kıb- ns sorununun bu şekilde sürünceme- de kalmasından ne Kıbns'ta yaşayan Türklerin, ne de Türkiye'nin bir kazan- cı olmadı. Tam tersine çok şeyler yiti- rildi. Denktaş ise belki de bu sorunun bu şekilde sürüncemede kalmasının ürünüydü? O bu gerilimi temsil ediyor- du. Denktaş'ların dönemi bitiyor mu? Yunanistan Başbakanı Simitis'in Başbakan Ecevit'e Helsinki uçağında gönderdiği zeytin fıdanı, yeni bir geliş- meyi haber veriyor. Türk-Yunan dost- luğundan en çok halklar kârlı çıkacak. 2000 yılına farklı bir şekilde girdiğimiz kesin. En azından bunu biliyoruz. ERDAL ATABEK Değişme Korkusu... Insanların yaşadığı korkulann içinde "değişme korkusu " özel bir yer tutar. Çünkü, insan, yaşamı- nı değişmeyenler ve değişenler arasındaki den- geyle kurar. Bu dengede "değişmeyenler" güven- li, durağan, bilinen alanı simgeler, "değişenler" ise, güvensiz, yeni, bilinmeyen alanı simgeler. Ha- yatı boyunca insanın bu her iki alana da kesin ge- reksinmesi vardır. Eğer sürekli "değişmeyenler alanı "nda yaşarsa, insan bıkkınlık, tekdüzelik, anlam aşınması ve ve- rim düşüklüğü sonucuna ulaşır, yaşama zevkini yi- tirir. Ancak, sürekli "değişenler alanı "nda yaşa- mak da hiçbir güvenilir ölçünün olmaması, neyin geleceğinin bilinmemesinden doğan kuşku, belir- sizliğin yarattığı ürküntü gibi etkenlerle korku ve çekingenlikgetirir. Birçokçılgınlık, bu korku veçe- kingenlıği aşma çabalarının ürünüdür. Onun için de hayatımızdaki "değişmeyen-deği- şen" dengesini pek de farkında olmadan belirli tu- tumlaıia koruruz. 21. yüzyıla ve yeni bir binyıla girerken "daha hız- lı birdeğişim süreci"ne giriyoruz ve kendimize şu soruyu sormamız gerekiyor: - 8u hızlı değişime hazır mıyız? Eğer hazır değilsek, ya korkacağız ya da deği- şimin bizi sürüklemesine boyun eğeceğiz. Çoğu kez olduğu gibi, herikisini birden yapacağız: Hem korkacağız, hem de değişımle birlikte sürüklene- ceğiz. Bugün cep telefonlarını kullanma biçimimiz böy- ledir, televizyon kullanma modelimiz böyledir, bil- gisayarlaria, internet'le ilişkimiz de bu tutumu yan- sıtmaktadır. Hem korkmak, hem de hızla sürüklen- mek... Kasım ayı sonunda Hollanda'ya yaptığımız ge- zi, kısa bir süre için de olsa, oradaki Türklerin ya- şadığı sorunlarla karşılaşmak, bir bölümünü gör- mek, bir bölümünü dinlemek olanağını verdi. Bu konuyu ayn bir yazıda irdelemek istiyorum. Ancak hemen söyleyeceğim önemli nokta, "değişim kor- kusu"nu yurtdışında yaşayan Türklerin daha yo- ğun yaşadığıdır. Özellikle Stevin Koteji'nde Türk öğrencilerle yaptığımız söyleşide öğretmenleri Mehmet Çeiik'le birlikte çok önemli toplumsal çekinceleri değeıiendirdik. Oradaki aileler -ki Al- manya'da, Danimarka ve Isveç'te de benzer göz- lemlerim oldu- orada yaşayan genç çocuklannı özellikle şu olumsuz etkilerden korumak istiyortar: • Uyuşturucuya alışmak • Yanlış cinsel ilişkiler • Şiddete kanşmak, suç işlemek • Dinini kaybetmek. Aslında bütün bu korkulann koruyucu bir yani vardır, çünkü bu konuların hepsi de orada yaşa- yan insanlar için sorun niteliği taşımaktadır. Uyuş- turucu kullanımı artmakta, kullananların yaşları kü- çülmektedir. Özellikle Hollanda, bu konuda büyük bir sorunun içine sürüklenmektedir. Yanlış cinsel ilişkiler, özellikle bizim kültürümüze çok aykırı yön- leri olan gelişmeler içindedir. Şiddete kanşmak ve Suç işlemek eğilimi, yerleşiklerin (Hollandalılar'ın) dışlaması nedeniyle bir "kendi kimliğini kanıtlama yo/u"na dönüşmüştür. Dinini kaybetmek, bir an- lamda yeıiilerle (Hoîlandalılar) kaynaşmak, onlar gi- bi olmak, dinsizleşmek korkusunu içermektedir. Okulda Türk öğrenciler bana özellikle şu soru- yu sordular. - Biz hangi kimliği sahipleneceğiz? Kendimizi nasıl tanımlayacağız? Bu çok doğru, çok haklı bir soruydu. Ben de on- lara: - "Siz Türkiyeli Avrupalılasınız" dedim. "Kendi- nizi böyle tanımlayacaksınız. Burada, Hollandalı- larla yaşamaktan çekinmeyeceksiniz. Bu tutum onlara benzemekdeğildir, onlar gibi olmak da de- ğildir. Burada korkuya yer yoktur. Sizler Türkiye- lisiniz, Türksünüz. Gelenekleriniz, töreleriniz, ülke- niz, anavatanınız var, bunlan unutmayacaksınız. Ancak artık Avrupa'da yaşıyorsunuz ve Avnjpa- lısınız. Avrupalı olmak, Avrupa'nın uygahığına or- tak olmak demektir, Avrupa'nın insanlar için, in- sanlann haklan, insanlann gelişmesi, insanlann refahı için yaptıklanna ortak olmaktır. Avrupa'da yaşayan pek çok Avrupalı bu anlamda Avrupalı değildir. Irkçılık, aynmcılık, kendinin dışındakileri küçük görmecilik, uygar Avrupa kültürüne aykın- dır. Asıl siz Avrupa'nın gelecekteki kültürünü tem- sil edeceksiniz. Kendinize böyle bakmalı, böyle görmelisiniz. Sizin olan gene sizin olacaktır, ortak bir dünyayı da gerektiği gibi paylaşacaksınız!" Konuşmamız karşılıklı memnuniyet duygularıy- la bitti. Gerçek bir sosyal önder olan öğretmenle- rini hem kutluyor hem de örnek kabul ediyorum. Şimdi, Avrupa Birtiği aday ülke statüsüne girer- ken, belki de öncelikli konumuz "değişme korku- su" olmalıdır. Bu konuyu irdelemeyi sürdürmek is- tiyorum. em.erdalata(« cumhuriyet.com.tr. Faks:0212 513 90 98 Kardeşi, Mehmet Ali Ağca'yı ziyaret etti ROMA (AA) - Papa 2. John PauFe 198l'de su- ikast girişiminde bulunan ve halen Italya'da müebbet hapis cezasını çeken terö- rist Mehmet AB .4ğca'nın kardeşi Adnan Ağca. ağa- beyinin. "ttalya ile Türki- ye arasında bozulan ilişld- İeri duzeltmede köprü gö- revi üstienmek istediğiıu" söyledi. Yılda ortalama 6 kez ttalya'ya gelerek. An- cona Cezaevi'nde bulunan Mehmet Ali Ağca'yı ziya- ret eden Adnan Ağca, ağa- beyinin bugüne kadar Pa- pa tarafindan 6. kez affedil- mesine rağmen serbest bı- rakılmamasından şikâyet- çi olduğunu ifade etti. Ağabeyinin sadece öz- gür kalmak istediğini be- lirten Adnan Ağca. "Ba- na, Türkiye ve İtalya ara- sında son dönemkrde bo- zulan ilişkilerde köprü gö- re\i üstienmek istediğini söyledi" diye konuştu. "Mehmet Ali Ağca ile aynı cezayaçarptmlan Kızıl Tu- gav lar'dan olsun, 9-10 kişi- yi öldüren katiUerden ol- sun. hiç affedilmevenler serbest bırakıldığı halde. .\ğca hâlâ mahkûm. Neti- cenin ne olacağı beürsiz. 2000 yıh son umut" diyen Adnan Ağca, 5 kez görüş- tüğünü belirttiği Papa'nın kendisine "Size kapun her zaman açıkür" dediğini, buna rağmen Papa ile gö- rüştürülmediklerini öne sürdü. Papa'nın çok büyük bir etkisinin olduğunu ve Küba gibi bir ülkede bile birçokkişiyi serbest bmJc- tırdığını belirten Adnan Ağca, "kankşinin affedü- mesindeetkisininohnama- sma" şaşırdığını söyledi. Adnan Ağca. ağabeyinin serbest bırakılması için 3 ay önce yeni avukattuttuk- lannı belirtti ve "Kanun- lara göre 4 yd önce >an öz- gür olması gerekirdi. lyi halden 702 gün indirim aV dı.Budakaldırddı"dedi
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear