Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
SAYFA CUMHURİYET 5KASIM1999CUMA
O L A Y LıAK. VrL VrOltU!^Lj!ilV olay.gorus@cumhuriyetcom.tr
Kavram Kargaşası Demokrasimizi Yozlaştınyor!
Prof. Dr. Ozer OZANKAYA
B
ır insan topluluğunu ulus
yapan, güçlendinp ge-
liştiren etkenlerin başlı-
cabir bölümü, orada yay-
gın olan düşünce güçle-
ridir. Bu dûşünceler tu-
tarsız. yınlış, çağı geçmiş öğelerden ku-
rulu, yanı hastalıkh ıse orada toplum
yaşanu kötûrüm olur.
Düşürcelerin hastalıklı oluşunun baş-
lıca bır belınisı kavram kargaşasıduru-
mudur.
Yakın tarihimizde, üst dûzey siyaset
adamlannın hemen hepsi, başta devlet
olmak üzere tûm kunımlanmızın yeni-
den yapılanması, yani çağdaş Türki-
ye'nin üzerine kurulu oldugu ilkelerin
değişmesı gerektiğini söylemeye koyul-
muşlardır. Oysa bunlar, herhangi bir be-
lirli ilke. ahlaki değer, tutarlı program
ve bunu uygulayacak örgüt dûzeni or-
taya koyabilmış olmak bir yana, -hepsi
aynı ölçûde olmamakla birlikte- sırtla-
nnda pek çok başansızlığın, yolsuzlu-
ğun ve yasadışılığın kamburu varken,
parti-ıçi demokrasinin işlememesi ne-
deniyle demokratik sorumluluktan ka-
çarak koltuklannda kalabilmektedirler.
Gerçekte toplumsal bunalımlanmızın
asıl nedeninin cumhunyetımizin kuru-
luşundaki ilkelerdeğıl. bu ilkelerin uy-
gulanmaması, baltalanması olduğunu
çok ıyı bılmektedirier. Bu durumun baş
sorumlusu olduklan anlaşılmasın diye
de toplumda yoğun bir kavram karga-
şası oluşturup sürdürmektedirler.
Böylece, Cumhuriyet Aydınlanma-
Eski ADD Genel Başkanı
sı'ndan yararlanmasını engelledikleri
yeni kuşaklan ve ahlak kesimlerini,
cumhuriyetimizin Ulusal Ant'a (Misak-
ı Milli'ye) dayalı yurt ve ulus, demok-
rasi, laiklik ve özgürlûk, sosyal adalete
dayalı demokratik devletçilık, yan tut-
mayan kamu yönetimi konulannda bil-
gisizlik ve kafa kanşıklığı içinde tut-
maya çalışmaktadırlar. Oysa söz konu-
su kavramlar, toplumsal olarak uyum,
banş ve gûvenlik içinde yaşayıp gelişe-
bilmemiz ıçın açık tanımlan üzennde or-
tak bir anlayışa vanlması zorunlu olan
temel kavramlardır. Bu yazımda, ulusal
egemenlik kavramı ve bu konudakı çar-
pıtma çabalan üzerinde duracağım.
Ulusal egemenlik,gefisigüzd çoğunluk
egemenliği değUdir. Atatürk'ün Kurtu-
luş Savaşı'nın başından ben "Egemen-
lik kayıtsız koşulsuz ulusundur" dıyerek
bayraklaştırdığı ulusal egemenlik ilke-
si, Demokrat Parti yönetıcileri tarafin-
dan. 'halk neyi istiyorsa ulusal egemen-
likdüzeniodur' bıçimine sokularakçü-
rütûlmeye başlamıştır. Demokrasinin
idam hükmü demek olan bu yanlış ta-
nım, ashnda sömürücü ve baskıcı nıte-
liktekı faşist, teokratik, hatta Marksist
bütün siyasal düşünce ve örgûtlerin, de-
ğişik amaçlarla da olsa, ortaklaşa ser-
gılediği bir tanımdır.
Birçok siyasetçi, seçimlerde en çok oy
almayı, hatta milletvekili seçilmeyi, yol-
suzluk ve yasadışılıklannın bile halk ta-
rafindan onaylandığı bıçiminde yorum-
layabilmek için ulusal egemenlik kav-
ramını uluorta bir oy çokluğuna indir-
gemeye pek isteldidirler. Demokrasi bıl-
gısi yetersiz iyi niyetli pek çok insan da
ulusal egemenliği, çoğunluk oyuyla her
seyin yapılabileceği bıçiminde anladı-
ğından. "Halkımız henuz oy hakkına
sahip olmaya veterli değü"' demeye ko-
yulmaktadırlar. 'Suç' sayılan eylemle-
re özendiricı olup olmadığına bile bak-
madan, 'her düşünceye özgürlûk' de-
mekte, antidemokıatikörgütlenmeleri de,
ulusal egemenlik düzeninın geregi imiş
gibi kabullenmeye çağırmaktadırlar.
Oysa Atatürk önderliğındekı Türk
Devrimi, başından beri, ulusal egemen-
liğin gelişigüzel bir oy çoğunluğu yö-
netimi olmadığını temel alır. tnsan ve
yurttaş hak ve özgürlüklennm, doğuş-
tan vazgeçilemez. devredilemez, özüne
dokunulamaz olduğunu, herhangi bir
oyçokluğuyla ortadan kaldınlması ya
da özûne zarar verilmesi şöyle dursun,
böyle bir önennin oya sunulmasının bi-
le gayri meşru sayıldığını benimser.
Orneğin mülkiyet hakkı. her bireyin
doguştan sahıp oldugu bir hak olup, ço-
ğunluğun oyuyla ortadan kaldınlmak
şöyle dursun, böyle bir önermede bulun-
mak bile insan haklanna saldın sayılır.
Tıpkı bunun gibi, örneğin kadınlann er-
keklerle eşit hak ve özgürlüklere sahip
olmamasını, her yurttaşın ortak yaşamın
türlü alanlannın dûzenlenmesine eşit
oyla katılma hakkının din, emek, ırk,
etnik grup, vb. adına kaldınlmasını öner-
mek bile ulusal egemenlik düzeninde
gayri meşru sayılmaya ve ckkHve yakın
bir tehükeohışturması durumunda, bu-
nu yapan bir parti ise kapısma kilit vu-
rulmasına, yaym aracı ise susturulma-
sına, kişı ıse siyasal haklardan yoksun
kılınmasına yeter.
Türk devrimi ulusal egemenlik ilke-
sıni böyle anladığı gibi, onu bu özüyle
gerçekleştırip güvence altında tutma-
nın yolunu da görmüş ve göstermiştir:
Temel insan ve yurttaş haklanndan bır
tanesınin de 'baskıya(=zulme) karşı baş-
kaktırma hakkı' olduğunu benimseye-
rek! Herhangi bır insan hakkına, çoğun-
luk oyu yoluyla bile olsa her türlü sal-
dın. •baskıvönetimi' demektir. Böyle bir
durumda her ınsanın baskıya karşı baş-
kaldııma hakkı vardır. 'Zulme karşı baş-
kakürma' hakkının temel bır insan hak-
kı olduğunu, Batı Avrupa ancak iki dün-
ya savaşı ile komümzm ve faşizm bela-
lannı yaşadıktan sonra, 1948 Evrensel
insan Haklan Bildirgesi'nin Girişbölü-
müne koyarak benimsemiştir. Atatürk ise
hep sahıp oldugu bu düşünceyi çok be-
lirgın bıçimde Konya'da gençlere sesle-
nirken şöyle dile getirmiştir
"Kuşku yok ki arkadaşlar, ulus birçok
özveri. birçok kan karşılıgında en so-
nunda ekte ettiği yaşam Ukesine (ulusal
egemenlik ilkesine, Ö.O.) kimseyi sal-
dırtmayacaktır. Bugünkü hükümetin,
Medis'in,yasalann, anayasanın nıteKgi
ve varlık nedenleri hep bundan ibaret-
tir. Sizlere bunun da üstünde bir söz söy-
leyeyinı: Bir varsayım olarak, bunu sag-
layacak Mcclis olmasa, öyle olumsuz
adım atanlar karşısında herkes çekilse
ve ben kendi başuna yalnız kaisam, >>
netepefer.yineöMürürüm!'" (Atatürk'ûn
Söylev ve Demeçleri, C. II. s. 144-146.)
Kuşkusuz, 'zulme karşı başkakürma'
hakkının, bıreylen fıilen silaha sanl-
mak zorunda bırakmayacak bıçimde dü-
zenlenmesı gerekir. Uygarbir ulusa, uy-
gar insanlara yaraşan yol, hukuksal, ya-
sal, kükürel önlemleralarak insan ve yurt-
taş haklannı her türlü saldınya karşı ko-
runmuş bulundurmaktır. Bunun için bir
yandan gerekli anayasal ve yasal ku-
rumlar kurulur, bir yandan da gerçek
bir demokrasi eğıtimi verilmesi sağla-
nır. Türk Devnmi'nin yaptığı dabu ol-
muştur. 3 Mart 1924 yasalan, Türk Si-
lahlı Kuvvetlen 'ne cumhuriyeti koruma
ve kollama görevinı veren, Milli Gü-
venlik Kurulu gibi kurullan kuran ana-
yasa, hatta Atatürk'ûn cumhuriyeti Türk
gençliğine emanet edişi, böyle yasal,
eğitsel ve kültûrel önlemlerdir. 27 Ma-
yıs Anayasası'nın Başlangıç bölümün-
de "Zulme karşı direniş hakkını kulla-
nan Türk ulusu»" deyişinin yer alma-
sı, 28 Şubat 1998 Milli Güvenlık Kuru-
lu kararlan, Anayasa Mahkemesi'nce
Refah Partisi'nın ve HADEP'in kapa-
tılması... hep bu 'zulme karşı direniş
hakkı'nın kullanılışını uygarca düzen-
leyen kurallar ve kurumlan anlatır. De-
mokrasi, kendisini yıkma özgürlüğü ta-
nıyan, Atatürk'ün deyişiyle "hoşgörü-
süzlere karşı hoşgörüyü, elleri koUan
bağh kurbanlık koyun dunımuna raa
ohna ölçüsüne vardıran" safdıllenn dü-
zenı değildir.
Almanya'da Nazı ve komünist parti-
lerin yasaklanmasını antidemokratik
bulmayanların. Tûrk demokrasisini da-
ha bebek iken öldürmeye kasteden ör-
gütlenmelenn yasaklanmasına karşı çık-
malan, tam bir çelişki içinde bulunduk-
lannı gösterir.
Kriz Yönetiminden Yönetim Krizine
AtÜaALPOGE
D
epremin acısı ve onu çevreleyen
skandallar dizdsi çok yazıldı. Ama
burada kalmayacak bu. Giderek
büyüyecek; duygusallıktan sıynlıp
dennleşecek. Araştırmalara konu
olacak. Ben geleceğin bu cabalanna
bır dıpnotuyla katkıda bulunmak istiyorum. Konu,
günün modası olan şu ünlü "kriz masalan" ve "kriz
yönetim merkederi." Bu bunalım merkezlerinde
çalışan özverili ve iyi niyetli kimselerden söz
etmiyorum. Ozerinde durmak istediğim konu işin
özü: Bır sistem olarak bunalım (kriz) yönetimi...
Öykümüz 13 yıl kadarönceyeuzamyor. Büyükçaplı
doğal afetlerin ya da ülke sınırlannı tanımayan
kazalann irkilticı boyutlara vardığı. devletlenn de
hazırhksız yakalandığı günlere. O sırada patlayan
Çernobil devletlenn aczini gözler önüne sermişti.
Bunun etkisiyle ülkeler OECD'ye döndüler ve
kunıluşun kamu yönetimi sorunlannı inceleyen
bölümü PUMA'dan kriz yönetimi konusunu
araştırmasını istediler. Ülkelerin bu alanda
yaptıklanndan ne öğrcnilebilirdi?
Bu çahşmaya Türkıye Başbakanlığı'nın üst
düzeyden bir iki bürokratı da ilgi duydu. Özellikle
AA (kendisiyle temasa geçip izin alamadığnn için adını
veremiyorum). PUMA, Alman Başbakanlığı'nın üst
düzey uzmanlanndan biri olan RR'yı (gene izin
alamadığun için böyle anacağım) Ankara'ya bir iki
kez gönderdi. Görüsmelerin sonunda konunun
yaşamsal önemini kavrayan AA. Bonn'a gitti. Ona
orada Knz Yönetim Merkezi gösterildi. Gördükleri
ilginçtı.
Başbakanlığa bağlı bırbirim olan meıkezin kendine
tahsislı büyük bır yeri vardı. Oraya ancak özel izni
olanlar girebilıyordu. Genel haberleşme sistemine
bağlı olmayan, bır özel iletişim şebekesi vardı.
Telefonlar kesilse bile ülkenin her yanıyla
haberleşebiliyordu. Bunlann dışında göz kamaştıncı
olanaklaria donaülmıştı. Medya ile ilişkilerde buradan
yürütülüyordu. Yalnızca buradan. Yani politikacılar
ve bakanlar "Fırsat bu firsat" diye kameralann
karşısına çıkıp devlet adına ahkâm kesmıyorlardı.
Merkez başbakana bağlıydı, ama başbakan da dığer
bakanlar da buraya gelmezdi. Bakanlann toplanıp
pohtik kararlan verdiğı başka bir alan vardı. Merkezin
hemen biuşiğınde. Merkez kriz anında bilgileri toplar,
degerlendırir, seçenekli senaryolar hazırlar, esgüdümü
sağlardı. Sonra da alınan politik kararlan uygulatırdı.
Bakanlar Kurulu'nun toplantılanna da katılır ve son
durumla ılgili brifıng sunardı.
Merkezin sürekli çalışan küçük bir kadrosu vardı.
Bunlar knz dışı zamanlarda geçmiş knzlerin üstüne
raporlar hazırlar, hatalan degerlendırir, senaryolar
geliştırir ve tatbikat planlarlardı. Knz anında ise
değişik kuruluşlardan gelen büyük bir kadro hemen
merkeze katüırdı. Bunlannkım olduklan çokönceden
belliydı. Kuruluşlarda üst düzeyden sorumluluklan
olan ve kriz anında kuruluşlannı tam yetkıyle temsil
eden kişilerdi bunlar. Sorumluluklan önceden
saptanmıştt. Özel eğitim görmüşlerdi. Ellerinde
görevleriyle ilgili aynntıh elkitaplan vardı. Kriz ilan
edılince hemen merkeze gelmelen gerekiyordu.
Bavullanylabirlikte. Çünkü geceyi deburada geçiririer,
burada uyurlardı. Merkezin tam yetkisi vardı. Kriz
sürdükçe ağır bürokratik kurallar ve hıyerarşik ilişkiler
bir kenara itilir, kuruluşlar merkezin emrine girerlerdi.
Merkez kriz olmayan dönemlerde ise, yılda bir iki
kez tatbikat ilan ederdi. Tatbikatlarciddiydi. Befli bir
senaryoya göre yapay bir kriz gerçekmiş gibi yaşanır,
sonra da değerlendırme yapılarak hatalar tartışılırdı.
Çıkan sonuçlara göre yeni önlemler alınırdı. Kısacası,
merkez de üyeleri de hep istim üstünde olurlardı.
AA bütün bunlardan etkilendi. Gördüklerini
başkalanna anlattı. Bu çabanın etkisiyle toplantılar
yapıldı. öneriler gelisürildi. Kona Bakanlar Kurulu'na
birkaç kez sunuldu. Her yeni hükümetle birlikte.
Hatta Milli Gûvenlik Kurulu'na kadarçıkanldı. Ama
çevreler bu çabayı ciddiye almadılar. Bürokratlar ise
olaya hiyerarşi açısından yaklaştılar. "Ben senin
emrinin alona gümenı" gıbisinden sert tartışmalar
oldu. Sonuçta konunun bir kenara ıtilmesi herkesin
işine geldi ve çağdaş bir kriz yönetimi kurulamadı.
Bunun bedeli de ağır oldu. Knz anlannda hep geç
kalındı. Şaşkınhk yaşandı. Karmaşa oldu. Daha çok
insan kurtanlamadı. Yardım gırişimlerinde eşgüdüm
sağlanamadı. En basit önlemler hep geç alındı.
Orneğin, 1992 Erzmcan depreminde. Küçük bir
fotograf vereyim budepremden. Bir Fransız televizyon
kanalınınTürkiye'ye olumluyaklaşan uzun birdeprem
programında milyonlarca kişiye sunduğu bir an.
Köpekleriyle Erzıncan'a koşan Fransız kurtarma
ekibinin başı, bir ıhtiyacı duyurmak için valiliğe
gider. Kentin ileri gelenlerinı sigara dumanı içindeki
bir odada tıkış tıkış oturur, bir kahvehanede gibi
sohbet ederken bulur. Tercüman verilmemiş oldugu
için derdini anlatmakta zorlanır. Fransızca bildiği
söylenen biri aracı olur. Fransız cankurtaran
istemektedir. Ama bu "Hastaneyigezmektstiyormuş"
diye çevrilir.
Türkiye'nin, gene o sıralarda. kriz yönetimi
kavramına bır de katkısı oldu! RR Türkiye'ye
geldiğinde 7-8 sayfalık bır yazı da getirip bırakmıştı.
PUMA adına hazırladığı ve kriz yönetimi kavramını
tanımlayan özgün bir yazıydı. Havasından yanına
yaklaşılmayan bir pohtikacımızm baş danışmanı bu
yazıyı kaptığı gibi Barselona'daki uluslararası bir
toplantıya kendı imzasıy la sundu. Bildiri, toplantının
kitabmda bile onun adıyla basıldı PUMA durumu
şikâyet etti, ama bızim bürokratlanmız olayı örtbas
ettiler. Gene o günlerde Uluslararası Yerel Yönenmler
Birliği'nin Istanbul'da bulunan Doğu Akdeniz ve
Ortadogu Bölge Teşkılaü PUMA ile ışbirliği yaptı.
Lx>ndra'nın kriz yönetimi sorumlusu Türkiye'ye geldi
ve bu konuda aynntıh bir elkitabı oluşturdu. Kitap
Toplu Konut Idaresi Başkanhğı taraflndan basıldı ve
bütün belediyelere dağıtıldı. Kitaptan faydalanılmamış
oldugu sonrâkı gelışmelerden anlaşılıyor.
Konu bu noktada, bundan bir iki yıl önce bir
yönetmelikle yapısı oluşturulan Kriz Yönetim
Merkea'ne geliyor. Hem kâğıt üzerinde saptanmış
olan esaslar hem de uygulamada gözlenenler ortaya
çıkan yapınınyukanda anlataklanmızdan hayli değişik
olduğunu vurguluyor. Türkıye'deki ağır bürokratik
anlayışa uygun hantal bir yapı ile karşı karşıyayız.
Meselenin yanlış tanımlanmış oldugu anlaşılıyor.
Bu anlattıklanmda gözlenen ciddiyetsizlik ve
umursamazlık "krizyönetnni'' konusunubaşka yerlere
taşıyor. "Yönetim krizi''ne. Böylesine bir krizi,
yönetim krizmi bütün gelişmış ülkeler yirmı yıldu-
yaşıyor. Köhneleşmiş kamu yöntemlerini zamanın
gereklerine ve toplumlann beklentilerine yanıt verecek
biçımde iyileşlirmenin ve güçlendirmenin yollannı
anyodar. Bunda hayli de başanlı oluyorlar. Bu nedenle
kamu yönetimlerinde radikal bir değişim gözlenıyor.
Türkiye dünyayı sanp sarmalayan bu hareketin dışında
kaldı. Ülkeyi sözde yönetenler fark etmediler bile bu
değişimi. Hükümet programlannda kamu yönetimini
çağdaşlaştırma ve güçlendırme endişesine yer
vermedileT. Bu da yetmiyormuş gibi kamu yönetimini
perişan eden sayısız girişimde bulundular. Kamu
yönetimi için için hırpalandı, çökertıldi. Toplum,
yönetimce yapılması gerekirken yapılmayanlann ve
yapılmaması gerekirken yapılanlann ürünlerini
Marmara Bölgesi depreminde yaşadı. tşin en ilginç
yanı da bu yapılanlan yapanlarla, yapılmayanlan
yapmayanlann bugün "devieti hırpalamayın'' diye
ortaya çıkmalan. Suçlu anyorsak, buaz da işin bu
yönüne bakmalıyız.
PENCERE
Din Projesi'
Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel bir "Din
Projesi" hazıriatyormuş...
Sorun ne?..
Cumhurbaşkanı özetle diyor ki:
"- Islam dünya ahvalini tanzim etmiştir. Bunu
yaparken bir kısım hususlann devlet tarafından,
bir kısım hususlann kişiler tarafından yapılması-
nı öngörmüş, neticede yanlış hareketlere ceza-
lar getirmiştir. Cumhuriyetle birlikte ise bunlann
bir kısmını yeni kanunlarla tanzim etmek zarure-
ti doğmuştur. Zaten devir değişince ahkâm da de-
ğişiyor." (Hürriyet, 1 Kasım 99 - Sedat Ergin'in
röportajı.)
"Cumhuriyet devrimiyle ne olmuş?" sorusuna
rakamla yanrt veriyor Demirel:
"- Cumhuriyetle benimsenen hukuk, Kuran'ın
getirdiği 230-232 ayetin yerine başka kurallar ko-
yuyor... Bu 230-232 ayeti aynen uygulamak yok!..
Bunun yerine pozitif hukuk uygulanıyor. Devrim
(Cumhuriyet devrimi) bunu derken 'Ben dine ay-
kın bir şey yapmıyorum, aynca dinin müsaade et-
tiği baa şeytere de müsaade etmiyorum' diyor. Bu-
gün poligamiyi (çokeşlilik) savunamazsınız. Cum-
huriyet devrimi 'Dine dayanan çok hanımlılığa
müsaade etmiyorum' diyor. Hiç kimse de çıkıp 'N\-
ye böyle diyorsun, din buna müsaade ediyor1
cfe-
miyor."
Süleyman Bey mühendis kafasıyla hesabını çt-
karmış bu işin:
230 ayetL
•
Kuran'ın çoğu ayeti daha Osmanlı Devleti dö-
neminde uygulamadan kalkmıştı; Sayın Cumhur-
başkanı bu noktayı vurgulamamış ya da unut-
muş...
Bugün yeryüzünde Kuran'ı tüm ayetlerindekı
buyruklaria uygulayabilen ne bir toplum var, ne bir
ülke var, ne de bir devlet var...
Çünkü bu olanaksızdır: yaşanan olgu, yalnız
Türkiye'ye özgü değil!.. Kemalistlerin keyfi istedi
diye 230 ayet yürürlükten kaldınlmadı!
Neden böyte olduğunu anlamak için Kuran'da-
ki kimi konulann satırbaşlarına kuşbakışı göz at-
makyeterlidir: "Aybaşı halı, boşanan kadınlar, er-
kek-kadın hırsız, çocuğun emzirilmesi, evleregir-
menin adabı, faiz yiyenler, kadınlan boşama, ka-
dınlann giyimi, kan-koca münasebetleri, kan-ko-
canın arasını düzeltmek, miras hükümleri, vasi-
yet etmek, zina eden erkek ve kadınla evlenmek,
vb..."
Nice kez vurguladığımız gibi şeriatı tümüyle uy-
gulamak olanaksız...
"Islamda reform" çoktan yapılmış, Kuran'ın ni-
ce ayeti çoğu Müslüman toplumda uygulamadan
kaldınlmış!.. Bunu yapan, hayatın zoru ve zorun-
luluğu...
•
"Şeriaf ın birkaç anlamı var; ama, sözcüğün
özü "Kuran'a dayanan Islam hukuku"öur.
Kuran'dan kaynaklanan şeriatın "ibadet bölü-
mü "ne ilişen yok...
Peki ya "muamelat bölümü" ne olacak?..
Aile hukuku..
'Cezahukuka::
i
^ -
1
" <
< l U
"
Dahası var, şeriatın bir bölümü de "S/yer"dirTya-
ni islamda uluslararası ilişkiler ve devletler huku-
kunu da şeriat belirler.
Elinden gelirse uygula bakalım!..
•
Cumhurbaşkanı Demirel'in "Din Projesi" konu-
sunda yeterli bilgimiz yok!..
Ancak 2OO0'e iki ay kala, Cumhurbaşkanlığı'nın
"Din Projesi" ile uğraşmak zorunda kalması, Tür-
kiye'nin nasıl bir irtica tehdidi altında bulunduğu-
nu göstermek açısından yaraıiı...
Şimdi moda, Bellona!
İşte Bellona hediyeleri:
Knrizma Kantpe
IHsen: B»nitaux
Bugünlerde herkes Bellona'y« tercih ediyor. Çünkü Bellona
Kanepe ve Koltuk Takımları, şimdi birbirinden değerli
hediyelerie ve benıersiz kamponya avontajlanyla &izi
bekliyor. Böyle kampanya olunco, moda tabii ki Bellona.
Bu kampanya, TC Sonayı Bakanlığı nın 25 05 1994 brıh ve 21940 sayılı teblîğ hükûmlerıne uygun olarak yopıUoktod r
0 \ 09 1999 tarıhı ıtıbonyle bo>loyan kampanya, uretım ve stok ımkânlarıyla sınırtıdır BOYTAS A Ş. O S B 8. Cad. No 14, 38070 Kaysen
BELLONA!