25 Kasım 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
S KASJM 1999 CUMA CUMHURİYET SAYFA KULTUR kultur@cumhuriyet.com.tr 15 1960'lardan, tatminsiz bir ev kadınının yaz kaçamağı ve sonuçlan üstüne samimi bir film 'Savaşma, seviş!' döneminden*.• SUNGU ÇAPAN 1 969 yazı. ABD'de cinsel de\ - rim, olanca hızıyla sürüyor sal- kım saçak. Çiçek çocuklan ha- reketi, bütün masumiyeti, naifli- ği ve renkJiliğiyle California'dan dünyaya yayıhyor dalga dalga. Vi- etnam Savaşı'na gitmek isteme- yen gençler 'Savaşma,seviş!' slo- gaıuyla miltarizme karşı çıkıyor, dünyayı değiştirmeye sıvanıyor- lar. Yirminci yüzyılın ikınci yan- sını yönlendirecek popüler bir olay ('Banş, Aşk ve Müzik Fes- tivan" adıyla 3 günlûk-gecelik. unutulmaz Woodstock şenligi) gerçekleştiriliyor. Veenönemli- si, uzaya çıkmış insanoğlu Ay'a ayak basmak üzere! Bu hafta bir arkadaşın uyansıyla gidip seyret- tiğimiz '•Bluzcu Adam" ya da "Ayda Bir GezT, 17 yaşında ha- mile kalıp genç yaşta evlenerek çoluk çocuk sahibi olmuş, görü- nürde kocasıyla, ailesiyle mutlu ama gençliğinde yapamadıklan için, ıçin için pişmanlık duyan, hayalkınklıkJannı sürekli içine atarak yipratıcı aile-ev memuri- yetine talim eden, yaşadığı 1960'lı yıllann büyûk dönüşüm- lerini, değişimlerini kaçırmak- tan tedirgin. sıkkın. 30'lu yaşla- nndaki güzel ev kadını Pearl'ûn (Diane Lane) sonu iyi biten öy- kûsûnü anlatıyor. İyi bir evkadı- nı olabilme ve çocuklannı iyi ye- tiştirme derdinde, Peairl. yıpratı- cı evişlerine gömülmüş bütünüy- le. Yeni aşklar insanı tazeler! Dürüst iyi niyetli ancak biraz geniş tabiatlı, iri kıyım kocası Marty (Liev Schreiber), ise ço- cukken okuyup parlak bir bilim adamı olmak ısterken kocasınca terkedilmiş annesine bakmak zo- runda kalışından ötürü eğitimi- ni sürdüremeyip ancak eline ça- A Walk On The Moon - The Blouse Man/Yönetmen: Tony Goldvvyn / Senaryo: Pamela Gray / Kamera: Anthony B. Richmond / Müzik: Mason Daring / Oyuncular: Diane Lane, Liev Schreiber, Viggo Mortensen, Anna Poquin, Tuvah Feldshuh, Bobby Boriello, Victoria Barkoff, Star Jasper, Joseph Perrino / ABD 1999(FilmPop) Hoüyvvood'un yeni kuşak yakışıklılanndan Viggo Mortensen baştan çıkardığı, iki çocuklu, ev kadını Diana Lane'i aşk- banş- müzik şenliği \Voodstock'a götürüyor. buk, sıkı bir televizyon tamirci- si olabilmiş. Para kazanmak uğ- runa, sık sık iş gezisine çıkarak kansıru. ailesini ihmal ediyor is- temeksizin. Sezgileri güçlü, gör- mûş geçirmiş ve fala düşkün kay- nanası (Tovah Feldshuh), yeni yetme döneminin çalkantılannı yaşayan, karşı cinse uyanmış, hassas. hırçın, aksi ve isyankâr kızı Alison (Anna Paquin) ve çok bilmiş küçük oğlu Danny'yle birlikte, kocasını işe yollayıp her yaz mevsiminde yaptıklan gibi tatile çıkan Peari, yöredeki kadın- lara arabasıyla gelip giysi, ıç ça- maşan, vs. satan, yakışıkh gez- gin satıcı Walker'a (Viggo Mor- tensen) gönlünü kaptınyor. Wo- odstock festivaline aşığı Wal- ken'ın kollannda katılan PearFü gören kızı Alison allak bullak olurken ailede büyük bir çatlak meydana geliyor. Tutsağı olduğu tutkulann ko- casını çok incittigini neden son- ra farkeden. yeni aşkıyla tazele- nen Pearl, eski hayatıyla yeni ha- yatı arasında bir tercih yapmak durumundadır. Yaşadığı tekdûze aile hayatının sıkıcılığı mı. yok- sa NValker'm önerisiyle onunla birlikte sorumsuzca ve özgürce yollara düşmek mi? Istenmeyen çocuk olduğu kanısına kapılmış Alison'un'Gençolanbenim,sen değilsin anne!' demek zorunda kaldığı Pearl, sonunda ihanetiy- le çok kırdığı, bir de mikroskop armağan ettiği, bağışlayıcı ko- casına dönüyor. Bundan böyle abuk sabuk espri yapmaktansa kansını gerektiğince dinlemesi- ni öğrenen Marty. kansındaki degişıme ayak uydurmak için Bob Dylan'ı dinleyip anlamaya çalışıyor gizli gizli. Ve finalde naftalinli bir Dean Martin şarkı- sıyla dans eden kaıı- kocanın mutlu görûntüsüne zımba gibi bir Jimi Hendrix'in sesiyle gita- nn girmesiyle değişim ve uzlaş- manın vurgulandığı. 1960'lann nostaljik atmosferinde geçen bu aşka. evliliğe, ihanete ilişkin dram. makul bir sona bağlanı- yor. beklendiği gibi. Baştaki tanıtma yazılannda "A VVialkon the Moon" olarak adlan- dınlan ama dağıtımcı fırma ta- rafmdan "The Blouse Man" adı yakıştınlan, bizim de anlamsız, itici ve sözümona ticari "Iç Ça- maşan" adıyla seyrettigimiz fîl- mi, çok önemli, anlamlı ve ba- şanlı bulmasak da ilgiyle izledik baştan sonra. Geçen hafta gördü- ğümüz Kubrick ustanın "Eyes Wide Shut- Gözleri Tamamen Kapau" sı gibi, daha küçük ve duygusal boyutlarda bir evlilik, ihanet, sadakat dramı çeşitleme- si niteliğindeki "A VValk on the Moon" ya da "The Blouse Man", yeni biryönetmenin imzasını ta- şıyor. 30 yıl öncesinin nostaljisi Ünlü MGM'nin ortaklanndan, Hollywood'un efsanevı yapım- cılanndan Samule Goldwyn'in torunu, "Hayalet", "Pelikan Dos- yasT, M Nixon", "Kiss the Girls", vb. gibi filmlerde rol almış Tony Goldwyn, duygusal fılm klişele- rinden yararlanıp Armstrong'un Ay'daki tarihi yürüyüşünden Wo- odstock'a, Vıetnam'dan çiçek ço- cuklanna ve ana-kız ilişkilerine kadar değınilen tüm ögeleri. akı- cı bir tempoyla birleştirerek ilk yönetmenlik denemesinden yü- zünün akıyla çıkmış. Yeni bir ka- dın senaristin, Pamela Gray'ın da ilk senaryosundan çekilen fılm, ahşılmış yaz tatiline çıkmış, Yahudi kökenli, ortadirek bir Amerikan ailesinin bireylerin- deki duygusal çalkantılara daya- nıyor, 30 yıl öncesinin nostaljik dönemini fon alarak ve samimi bir ton tutturarak. Gözünü açtığı kocasından baş- kasını tanımamış. geride bırak- tığı gençliğini doyasıya yaşaya- mamanın ezikliğini, ihtiraslı, sı- radışı birgönül serüveniyle aşar ve bilmediği yasak sulara açılır- ken gerçeklerle de yüzyüze ka- lan, toy kızı için de kaygılanan, daralmış. tatminsiz anne Pearl rolündeki, artık 35'lik Diane La- ne, filmin sivnlen kadmlannm ba- şını çekiyor. Asi kızı Alison'u, ye- ni bir Juliette Lewis'i çağnştı- nrcasına oynayan, artık 17'lik olmuş, "Piyano"nun küçük yıl- dızı, Yeni Zelandalı Anna Paqu- in ve feleğin çemberinden geç- miş, anlayışlı. sevecen kayınval- deyi canlandıran Tovah Felds- huh da filmin öteki göz doldu- ran kadmlan. Erkekleri oynayan koca- Lievs Schreiber'le aşık- Viggo Mortensen'in de kadmla- ra ayak uydurduğu filmde, mut- lu, esrik, uçuş halindeki genç ka- labalıklann yayıldığı o unutul- maz Woodstock atmosferini yan- kılayan sahne ya da ilk âdetini gören kızlara, ani birtokat patla- tıp 'MazdTo' denilen Yahudi ge- leneği bölümü gibi ilginç sahne- ler ağır basıyor. Çok bildik bir konunun, ahşılmış bir tarzda ama içtenlikle ele alınıp işlendiği, hi- kâyesi, anlatımı, oyunculuğu ve Jefferson Airplane'den Joni Mitc- hell'e, Bob Dylantian Grace Slick ve Richie Havens'e kadar uzatı- lacak, dönemin ünlü sesleri-şar- kılanyla bezenmiş müzığiyle, özellikle o dönemi yaşamış seyir- ciye nostaljik ve çekici gelebilir sonuçta "A VValk on the Moon." YENİ BASLAYANLAR Amerlcan Ple - Amerikan Pastası Cinselliği keşfetme çabasmdaki bir grup gencin gülünçlü öyküsünü anlatan, Amerika'da beklenmedik bir gişe hasılatı getiren ve bugün gösterime giren 'American Pie- Amerikan Pastası'. uçuk kaçık cinsinden. delıdolu, yeni bir gençlik filmi. Başrollerini Jason Biggs, Shannon Eliâbeth, Arvson Hanigan, Chris Klein, Tara RekL, Natasha Lyonne, Thomas Ian Nicholas gibi genç oyunculann paylaştığı Amencan Pie"ın yönetmenliğini ve yapımcılığını da Chris ve Paul VVeitz kardeşler üstlenmiş. Coen'lerden, Wachowski'lerden sonra günümüz Amerikan sinemasındaki kardeş yönetmenler zincirinin son halkası olan Chris ve Paul Weitz kardeşler, bildik gençlik filmı klişelerinden yararlanarak arsız, uçan ve sürükleyıci bir tempo tutturmuşlar Amerikan Pastası'nda. Genelde başansızlıkla sonuçlanan ilk aşk deneyımleri ve cinsel arayış serüvenleri üstüne kurulmuş gençlik güldürüsü, sinemaseverlere hoş dakikalar vaat ediyor. The Hauntlng - Perlll EV Seyirciye baştan sona aksiyon-heyecan patlaması yaşatan Speed ve Tvvister gibi yakın dönemin gişe şampiyonu fllmleriyle ünlenen, Hollanda kökenli eski kameraman, yeni yönetmen Jan de Bont'tan yeni bir doğaüstü gerilim filmi: 'The Haunting-PeriM Ev' Liam Neeson,Catherine Zeta-Jones, Bnıce Dern, LJli Taylor ve Owen WTlson gibi sağlam bir oyuncu kadrosuna sahip Perili Ev'de, 130 yıllık eski, metruk bir malikânede meydana gelen bir dizi korkutucu ve ürkütücü olay hikâye ediliyor. Dr. David Marrow (Liam Neeson), uyku düzensizlikleri konusunda araştırma yapmak üzere, ikisi kadın biri erkek olan üç kişilik ekibiyle malikâneye gelir ve çok geçmeden geçmişin hayaletleri, ürkütücü ziyaretleriyle kendilerini göstermeye başlarlar... Shirie> Jackson'ın The Hauntıng of Hill House adh gerilim romanından sinemaya uyarlanan Perili Ev, öteden beri korku sinemasmın en gözde konulanndan hayaletleri, perileri bir kez daha karşımıza getiriyor. Yönetmen Jan de Bont'un "olabildiğince karakter ağuiıkb bir korku fîhni r olmasına özen gösterdiği ve özel efektleriyle de farklı kıldığı Perili Ev'de, gerçek olan, olmayan ve olabilecekler aynı anda gösteriliyor ve kafası kanşan, neye inanacağını bilemeyen seyirci, gördüklerinin gerçek mi, halüsinasyon mu olduğunu anlayamıyor. yiddetin geçerli olduğu toplumumuzda öncelikle ele aldığı konusuyla dikkati.çeken, sinemasal bakımdan başanlı olamamakla birlikte yine de görûlmeyi hak eden, irkiltici ve yûrekli bir film iki haftadır gösterimde. Bir insanhkayıbı:Işkence L. Neeson, L. Taylor, C. Zeta- Jones 'Perili Ev'de. Son Antalya Altın Portakal Film Yanşroa- sı'nda seyrettigimiz İsmail Gâneş'in 'Gfilün Bktiği Ver'i. 12 Eylül döneminde içeri alınçgün- ler-gecelerce agır işkeneeden geçirilmiş, er- kekliği örselenmiş. sadece bedeni değil ruhu da ağırbtçimde hasargörmüş, sonuçta hayatı kay- mış ve suçsuzluğu anlaşılınca da hadi, kusura bakma dejip omzusıvazlanarak salıverilmiş bir gencm (TolgaTîbet). dokunakîı ve dokunduran öyküsünü görüntülüyûr. Şimdiye kadar solcu dünya görüşünden ba- kılarak yapılmış 12 Eylül filmleri arasına so- kabilecegimir bu filmin, hatta işkenceye koy- duğu tavırla bir adım daha öne çıktığı bile iîe- ri sürülebilir rahatlıkla. Bütün bu karabasan patlak vermezden önce, arkadabıraktığı. elinde gülleonu istasyonda bek- leyen guzei ya\-uklusunun (Yağmur Kaşifoğhı) görüntüsünü hiç akîmdan çıkarmaksızın, tren- lekasabasının yolunudefalarca tutmasına kar- şın, zedeienmiş erkekliğinin utancı ve sonun- da çözülüp konuşmasının onur kınalığıyia bir türlü evine,yakınlannadönüpsevdalısırun kar- şısma çîkamayan, göcmese de tam anlamıyla çökmüş gencin hazin öyküsünü geriye dönüş- ierie anlatan 'Gütün Bittiği \'er\ bu yılki An- talya'nın sürpnzlerindenbiriydi. Şimdi, işken- ceyi ve sonrasını oldukça gerçekçi bir tarzda aktaran bu irkiltici. rahatsız edici filmin so- nunda, zar zor da olsa gösterime girmesi, in- san haklaru demokrasi, vb. konularda, zaten notu düşük ülkemizin. yıllardır önünde dikil- diği AB kapısını yentden tıklattıği bir döneme denk geimesi bakunından ilginç bulunabilir, önemli sayılabilir. tşkenceci baştnın (TVİİBntarSevinç). bulup ge- tirdiği vm'uklusuna, hem de gözünün önünde tecavüz edecegi tehdidîyle sonunda çözülmüş Yönetmen: İsmail Güneş / Senaryo: Ömer Lütfi Mete / Kamera: Mehmet Gün / Oyuncuiar: Cüneyt Arkın, Tolga Tîbet, Yağmur Kaşrfoğlu, Bülent Bilgiç, Mümtaz Sevinç, Deniz Oral, Haldun Boysan, Bora Sivri, Mehmet Emin Eren, Turgut Eki^ Ayşen Tekln /1999 Mavi Film Yapım. gencin trendeki sayıklamalanna kulak kabar- tan ve benzeri bir olayda yitirdiği oğluna bea- zettiği gence yardım etmek isteyen savcmm (hiç bu kadar sevecen ve babacan bir rolde sey- retmediğimiz Cünevt Arkın) da devreye gırdi- ği ^Gölün Bittiği Yer', giderek dramaük yapı- smın zayıflığı nedeniyle tıkanıp tekrarlara düş- meye başlıyor. Yönetmenin kariyeripdebir döneıreç Gencin sürekli gördüğü karanlık düşler- ka- rabasanlar tekdüzeleşip, klostrofobik tren bö- lümleri gitgide ağırlaşırken, umut verici, uzun bir plan sekansla başlayan film de, biteviye Türk-Alman kıyaslaması yapan Alamancı'nın dırdın, trende jandarma gözetimindeki, poşu- iu. afilli tutuklunun (GaniŞa\l ata) habire tuva- lete gitmek istemesi, kniH uzatılmış işkence sahneleri, vb. gibi, yinelendikçe etkisini yitiren tekrarlar ve geri dönüşierle sürekli irtife kay- bediyor. i 982'deki ÎFSAK kısa fiîm yanşmasmda en iyi kısa metraj seçtigimiz, 'KarânhkKrOönem- di' adlı yapıtıyta adım beikdiSimiz ama 'Gûn Doğmadan'(1986). 'AteşBöceg'(1988). 'Çiz- me' (1991) ve 'Beşinci Boyut' (1993) gibi son- raki fifanlerine uzak düştüğümüz, 1961 Sam- sun doğumlu yönetmen tsmail Güneş, sol-sağ aynmı yapmadan. işkence olgusuna kamerası- nı çevirryor bu kez, insancıl bir yaklaşımla. Bizde, Osmanlıdan günümüze kadar, yüz> r ıUar- dır süregeîen şiddete eğilimli. dayatmacı ve da- yakçi zihniyete, anne-baba köteginden başla- yıp evden okula ve aileye kadar uzanarak şid- deti geçerli sayan o kemikleşmiş anlayışa do- kundurupdeğinen diyaloglanyladikkati çeken ve içerdiği filistin askjsı, falaka, elektnk ver- me. sille tokat gîrişme, vb. gibi rahatsız edici, sert, haşin işkence sahneleri nedeniyle '16yaş alüseyfrciyesakmcah' kaydıyla gösterilen fılm. öncelikle böylesi, hep gönnezden, duymazdan gelinmiş bir konuya el aönasıyla alkışı hak edi- yor, sinemasıyla çok tat vermese de. Kimi sinemayazarlanncabelirtildiği gibi kuş- kusuz tekrarlardan anndırılsa çok daha etkîle- yici bir orta metraja dönüştüriilebilecek HJÖ- Kin Bittiği Yer*de, başanlı biroyunculuktan söz etmek de zor, fihne taze bir soluk getiren Yağ- mur Kaşifoğlu-Tolga Tîbet çifti gibi yeni, du- ruyüzlerin veyıllann CüneytArkm, Bülent Bil- giç gibi derteyimli oyunculannın dışında. Yi- ne de yönetmen ismail Güneş'in fihnografîsin- de beîirgüı bir sıçramanın göstergesi bu *Gü- lün Bittiği Ver'. KEDt GÖZÜ VECDt SAYAR En Büyük Hayaliniz? "Aşk ve Kötülük Üstüne Bir Üçûncü Sayfa Habe- n"nin kahramanı, Yeşilçam'da "figürasyona" çıkan Isa'ya, bir oyuncu seçimi çalışması sırasında sorulur soru: "En büyük hayaliniz?" Isa, "birgûn başroloynamayı" hayal etmektedir. Ne- denine gelince, kesin bir açıklaması yoktur "Bilmem, iyi olurdu". Aynı soru, başka oyuncu adaylanna da yö- nettilir. Çoğunun herhangi bir hayali yoktur. Yaşadık- lan hayat, oniara hayal kurma olanağını bile vermez. Isa, biranlamdaayncalıklıdır. "YılmazGüneyg/ö;"bir "star" olmak hayali, hayatın bütün zulmüne karşı ayak- ta kalabilmesinin sırnnı oluşturur. Ama bir noktaya ka- dar. Hertaraftan kuşatılıp, inandığı, doğru belledıgi tüm değerlenn yerte birolduğunu gordüğünde, tüm diren- cini yitirir. Hayattan beklentilerinı gerçekleştırmekadı- na, fetegin sıllesini her gün yemeye devam eden bu genç adamı "kullanan" kadın karakter de, hayalteri- nin peşinden gitmekten başka bir şey yapmaz. Zeki Demirkubuz, toplumumuzun yenik insanlan- na adadığı filmografısinın en saglam yapıtını ortaya ko- yuyor, "ÜçüncüSayfa"üa.Toplumsal sistemin değer- lerinin gerçekte nasıl "yalan" olduğunu, bireye hiçbir "sahici" hak bırakılmadığını, hayallerimizın nasıl kirle- tildiğini anlatıyor. Şiddetin tek geçerli yöntem olduğu, "insanlık"m beş paralık değerinin kalmadığı bu dün- yada, yoksullara sunulan "hayal kurma" hakkının da sınırlan vardır elbette. Hizmetinize sunulan gösterişli "hayal â/em/", sine- ma denilen "düş fabrikası" ile yetinmeniz yararlı olur. Yoksa, size sınırlannızı anımsatıverirter. ••• Staniey Kubrick'in "Eyes Wkte Shut'mm kahraman- lan da benzer bir deneyim yaşıyor. Tekdüze yaşamla- nndan kaçışı düşlerinde anyortar. Kimi zaman, gün- düzleri, kjmi zaman geceleri görülen düşlerdır bunlar. Kadın da, erkek de, "fantezı "lerle yaşamlanna anlam katmaya çalışırlar. Ama bu fantezileri fazlaca kurcala- dıklannda kendilerini büyük bir belanın içinde buluve- nrler. Kendilerinesunulan "düş fabnkası"n\n çerçeve- sini aştıklarında, o hiç yıkılmayacakmışçasına sapa- sağlam duran evrenleri çatırdamaya başlar. Çözüm, elbetteyaşananlan/duşlenenleri, hiçyaşanmarnış/düş- lenmemiş saymak, tehlikelerden uzak, konforiu bur- juva yaşamlanna sığınmaktır. Demirkubuz'la Kubrick'in anlattığı dünyalargörünür- de çok farklı. Oysa kayrtsız şartsız tutsak olduklan - başka seçenekleri olduğunu göremeyen, yani baş- kakjırmaya yeltenecek gücü olmayan kahramanlan elealıyor iki yönetmen de, bu açtdan tutsaklıklan" mut- lak- düzen karşısındaki konumlan aynı derecede edil- gen. Kubrick, hayata ilişkin maddi sorunlannı çözüm- lemiş küçük burjuvalann dünyasını anlatıyor. Demir- kubuz ise, en temel ihtiyaçlannı karşılama olanağın- dan yoksun lumpenlenn dünyasını. Ama maddi koşul- lan nedenli farklı olursa olsun, hepsınde ortakolan bir "tutsaklık" daha var. Insanın "hayallerlne, "düşlerlm tutsaklığı. ister hayallennızı görmezden gelin, kapayın gözlerinizi; ister hayallerinizi gerçek yapmaya karar venn, faltaşı gibi açın gözlerinizi, tutsaklığınız mutlak- tır. Kaçış yoktur. Isa'nın yaşadığı sistem, ona nasıl düşlerinı gercek- leştırme olanağı vermiyorsa, Kubrick'in "başkaldın'y birgeceliğine oteun gerçekleştirmeye kalkışan, yani düş- terinin peşinden giden kahramanlanna da "kurtuluş" otanağı yoktur. Hayallerimizalabildiğine "kirietitmiş'\\r çünkü. Kahramanlanmızın tek seçenekleri, gece ku- lübündeki piyanistin yaptığı gibi. gözlerini bağlayıp "oyun"a devam etmektir. (Kuşkusuz, Kubrick, "Güzel eşlerinize geri dönün, saçmalamayı bırakın" demek istemiyor). Kubrick, her zamanki görkemli "barok" anlatımı ile burjuva dünyasının "değer"\enn\ pertavsız artına alı- yor. Hollywood denen "rüya fabrikası"n\r\ sunduğu "rüyaiara kanıp kendi rüyalannı yaşamaya soyunan küçük burjuvalarla dalgasını geçiyor. Tıpkı, Demirku- buz gibi "rüya fabrikası"n\n sahte mutluluk reçetele- rine saldınrken, öte yandan cinselliğin, "rüya"lardan, "fenfea"lerden soyutlanmasının mümkün olmadığını göstenyor. Evet, Kubrick'in dediği gibi, "Hiçbirdüşyalntzca düş değildir". "Gerçek"\e "hayal"arasında ince birsırper- desi vardır ve bu perdeyi aralamaya çalışmak pek te- kin değildir (Söyteyin bakalım, erkeğin yaşadığı bir ge- celik macera ile kadının gördüğü rüyadan hangisi da- ha "gerçek" hangisi daha "rüya"dır?). İster, cinselliğe ilişkin düşterinıziınkâredin, ister yaşamaya çalışınon- lan, yaşamıntz düşterinizin peşinden sürüklenir. Tıpkı Bunuel gibi, Kubrick de, cinselliğin tehlıkeli denlizle- rinde gezdiriyor seyircisini ve her zamanki "ironi" gü- cü ile karşıstna "çözümsüz" bir denklem çıkanyor. Düşlerinızi gerçekleştirmek mi ıstersiniz, yoksa sakin ve konforiu yaşamlannızı sürdürmek mi? Filmin adının -her zaman olduğu gibi- yanlış Türk- çeleştırildiğini söylemeye gerek var mı? Kubrick, bir sözcük oyunu ile filminin çok anlamlı, çok yönlü oku- maya olanak tanıyan yapısını ele veriyor. "Gözü Tama- men Kapalı" değil elbette "Eyes Wide Shut'm anla- mı. ErkekJe kadının (Adem ile Havva'dan bu yana) ya- şadıklan bunca serüvene, aslında her zaman tutsak olduğumuz bilinçaltımıza, kirletilmiş "rüyalanmız"a rağmen gözlerimiz nasıl kapalı olabilir? "Gözlerimiz faltaşı gibikapalı" sürdürmekle yüküm- lüyüz bu yaşamı. Vallaloid Rlm FestivaK'nden 'Güneşe YolcuJuk'a jüri özel ödülü • Kültür Senisi - Yeşim Ustaoğlu'nun 'Güneşe Yolculuk' adh filmi 44. Uluslararası Vallaloid Film Festivali'nde Jüri Özel Ödülü'nün sahibi oldu. Jüri ödülün gerekçesini, 'gerçefi kuvvetli bir sinema dıliyle anlatabilme başansı' olarak açıklarken, Altın Başak Ödülü, Damien O'Donnel'in 'Doğu Doğudur'; Gümüş Başak Ödülü, Tim Roth'un 'Savaş Bölgesi'; En iyi Görüntü Ödülü de Atom Egoyan'ın 'Felicia'nın Yolculuğu' adlı filminin oldu. Önümüzdeki şubat ve ocak aylannda Londra'dan sonra Belçika, Japonya, Kanada'da gösterime girecek olan Güneş'e Yolculuk, Avrupa Film Akademisi ödüllerine aday oldu. "Goncourt edebiyat ödüKi JeanlEchenoz'a verHdi • Kültür Servisi - Fransız 'Goncourt" edebiyat ödülü bu yıl Fransız yazar Jean Echenoz'a verildi. Ödül jürisinden yapılan açıklamada, Fransa'nın en prestijli edebiyat ödülü olarak değerlendirilen Goncourt'un bu yıl. 'Je m'en vais - Alıp Başımı Gidıyorum' adlı yapıtı nedeniyle Echenoz'a verildiği bildirildi. BUGÜN • İDSO, saat 20.30'da AKM'de şef Akxander Krimetz'in yönetiminde ve Burçin Büke'nin eşliginde Rahmaninov'un yapıtlanndan oluşan bir konser sunacak. (251 56 00) • CRR'de saat 20.00'de Önder Focan & Bruce Barth Quartet'in vereceği 'VocaMsts" başlıklı konser yer alıyor. (232 98 30)
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear