Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
15 KASIM 1999 PAZARTESİ CUMHURİYET SAYFA
DEPREM
Devlet, Anayasa 'daki 'planlı ve sağhklı kentleşmeyi' sağlamagöreviniyerine getirmedi
w
.istanbul
Barosu'nun,
'hukuk ve
deprem' konulu
10 saat süren
tartışma
toplantısında,
depreme karşı
planlama ve
denetim
konusundaki
Anayasa'da
açıkça
tanımlanan
görevlerini yerine
getirmeyen devlet
kurumlanna karşı
vatandaşlann
tazminat davalan
açmalan
gerektiği
VUfgUİandl... Düzce merkezli 7.2 şiddeündeki depremden sonra da 17 Ağustosta Adapazan, İzmit, GöJcük ve çevrelerinde yaşanan felaket görüntüleri yinelendi. (KAAN SAĞANAK)
Yıkuıula 'kusur' devletmOKTAY EKtNCt
-Eğer Yalova il merkezi olmaya öykünmeseydi
ve eskisi gibi doğasıyla iinlü bir ilçe kimBğini ko-
rusaydı, nüfus ve yapı yığüması bu dentî yüksek
olmayacak, riskü arazilerini bile imara acarak kar-
şdaşbğıdepremyıkımlannı budeniibir fetaket dü-
zeyinde de yaşamayacaktı._r
17 Ağustos 1999'daki 7.4'lük depremin en bü-
yûk şokunu yaşayan Yalova'da yukandaki görüş
çoğu toplantılarda artık yüksek sesle dile getırihr-
ken, Yalova'yla aynı deprem kuşağında bulunan
ve dahası Kuzev Anadolu Fayı'nın (KAF) "henüz
kınlmayarT kesıminde bulunduğu içın deprem
riski çok daha yüksek olan Düzce ıçin de devlet;
"sia de a merkezi yapacağız" sözü veriyordu.
Bunun en "trajik" görüşmesi jşe,, şimdj de Düz-
ce,Kaynaşlı ve Bolu'yu yıkan 12Kasun 1999 dep-
reminden yaklaşık "bir saat" önce Çankaya KÖş-
kü'nde gerçekleşıyordu. Cumhurbaşkanı Süley-
man DemireL aralannda Bolu mılletvekillen ile
Düzce Beiediye Başkanı'nm da bulunduğu heye-
tı 12 Kasım 1999 günü saat 18.00 sulannda kabul
edip, "il olma isteklerini" dinledikten sonra, da-
ha önce "85 il numarasının aynldığuu
1
" da anım-
satarak karannı şöyle özetliyordu: "Düzce'nin il
yapılması lazm»dır_." (Hürriyet, 13 Ekrm 1999)
Cumhurbaşkanı ve Düzceliler. ışte bu konuş-
manın huzuru içınde o günkü akşam programla-
nna hazırlandıklan sırada, saat 18^7'de gercek-
leşen 7.2'lik deprem. bir büyük felaketin, daha 3
ay önceki depremi önemli hasarlarla atlatan bu
bölgede yaşanmasına neden oldu.
Çökenler. yine koca koca betonarme apartman-
lardı. Sanki burası bir tanm bölgesı değil de "sağ-
lam zeminli metropobnüş*' gibi yapımına izin ve-
rilen 5-6 katlı bınalar vıne yerle birolmuştu. Da-
hası, 17 Ağustos'takı depremin darbesıyle zaten
ayakta bile zor duran çok sayıda binanın 12 Ka-
sım'daki şoka artık direnememeleri sonucunda
da birçok kişi bunlann enkazlan altında kalmış-
tı..
Peki. hem KAF gûzergâhındaki "risldf konu-
mu, hem de sahip olduğu verimli topraklann sağ-
ladığı tanma dayalı yüksek ekonomik olanaklan
açısından "düşükjoğunlukluyerleşnıeler''' şeklin-
de yaşatılarak konmmalan gereken Düzce ve
Kaynaşk'yı böylesine "ölümcül" bir bilim dışı
kentsel yapılaşmaya sürûkleyen, dahası, şimdi de
aynı spekülatif çarpık gelişmeyi "il merkezi" va-
atleriyle daha da teşvik eden bir "devlet", acaba
yine sadece müteahhitlen ya da binalan denetle-
meyen teknik elemanlan "tedbirsizsiniz, ihmal-
kârsınız" şeklınde sorgulayarak "kendi temel so-
rumluluğundan" kurtulabilir mıydı?..
Bu tedbirsizhğin ve ıhmalkârlığm çok daha bü-
yüğü ve depremdeki "kentselyılaınlarla" çok da-
ha belirleyici ve etkin olanı, KAF güzergâhını ve
yapılaşma açısından riskli zeminlere sahip bu ta-
nmsal bölgeleri "sanayi havzasr haline getirerek
yûz binlerce insanı depreme teslim eden siyasi ve
"idari" kararlar değil mıydi?..
O halde "hukuk devleti", öncelikle işte bu
"devlete ait ihmalkârüğT sorgulamalı ve devlet
adına karar verenler "anayasaya aykın'1
imar ve
kentleşme politikalanndan ötürü ortaya çıkan
"zararlar" içın de özellikle depremzedeler, yine
devletten "tazminat" isteme haklannı kullanma-
lıydı...
Anavasa'dakl yükümlülükler
13 Kasım 1999 Cumartesı günü, yanı Düzce-
Bolu depreminin üzerinden henüz bir gün bile
geçmeden, tstanbul Barosu'nca önceden prog-
ramlanarak düzenlenen "Hukuk ve Deprem'' ko-
nulu genış katılımlı yuvarlak masa toplantısına
katılanlann "ağırlıklı değerlendirme konusunu"
da ışte bu "devletin deprem yıkımlanndaki hu-
kuksal sorumluluğu" oluşturdu.
Tartışmacılann arasında mimarlann, mühen-
dislerin ve plancılann da bulunduğu toplantıyı
yöneten anayasa hukukçusu Prof. Dr. tbrahim
Kaboglu. deprem ve yasama organınm sorumlu-
luklannı ırdeledıği sunuşunda, "ptanhkentfeşme-
nin" devletin temel anayasal görevleri arasında
bulunduğunu anımsattı.
Örneğın Anayasa'nın "konut hakkryla" ilgili
57. maddesinde; "devlet, şehirierin özelliklerini ve
çevre şartlaruu gözeten bir planlama çerçevesin-
de" konut ihtıyacını karşılayacak "tedbirleri al-
mak"la yükümlü kılındığına göre, son deprem-
HUKUK VE DEPREM TOPLANTISINDA 'DEVLETİN SUCLARI' SIRAYA DİZİLDİ
İstanbul Barosu'nun 13 Kasım
1999 Cumartesi günü Tünel'deki
kültür merkezinde bir araya gelen
mimarhk. şehırcilık, mühendisltk
uzmanlan ve hukukçular, "Hukuk
ve Deprem" konulu toplanüda çok
yönlü ve zengin değerlendırmeler
yaptüar. Katüımcılann düe getirdik-
leri bazı çarpıcı görüş ve saptamaiar
özetle şöyleydi:
• Dr. Hatke Kansu (Y.Ü./Huknk-
çu): Olke ve bötge planlannı yapma-
yan devlet, deprem yıkımma sürek-
li davetfye çıkartıyor
• Doç. Dr Betiil Şengezer (Y.C. /'
Plancı): Ranta dönük planlamava ta-
nman serbesüık ve ısîah imar plan-
lanyla kaçak yapılann yasallaştırıl-
masının cinayet olduğu görüldü.
• Ahmet Turgut(Şehir PL Od. İst
Şb. Başfc.): 1950 sonrası politikalar,
planlama kavramını yok etti ve artık
devlet büyüklen bile kaçak yapılann
temel atma ve açılış törenlerine ka-
ölarak, yasadışı imar sürecini açık-
ça destekliyorlar.
• Arş. Gör. PınarÖzden(ŞehirPL
YJK.üyesi): Planlama siyass otorite-
nin elınden kurtanlmalı, bilimsel ka-
rar süreçlerine teslim edilmeli.
• Oktay EkİDci(Mimaıiar Odast
Gen. Başk.): Denetimsiz plan yetkı-
leri ve ıslah planlanyla 1985'ten bu
yana sürekli imar affi vaf. Politika
ont ekptjomisinden kendini kurtar-
madıkça sorunlara köklü çözüm ge-
tirmek çok zor..
• Adem Ercan (İMO İst Şb. Inş.
Müh.): Egemen imar düzeni inşaat
denetimini kâğıt üzerinde görmekle
yetiniyor, uygulamada bu denetimi
istemıyor.
• Doç. Dr. Turgut Tarhanh (De% -
letter Huktıku Lzm. / Bilgi Luh.):
Türkiye, afetlerin olumsuz etkileri-
nin azaîtılmasıyla ilgiii kendi öncri-
siyle de geliştirilen uluslararası hu-
kuk kuraUanna ve yükümlüîükleri-
ne uymuyor.
•Prof.Dr.IbraMmKaboghı(Mar.
Üniv. / Anayasa Hukuku): Devlet,
anayasadaki planlı kentleşme ve afet
sonrası hizmetlerle ilgili görevlerini
yerine getirmediğı içm zararlar kar-
şısnıda kusurludur.
• Yard. Doç. Mithat Saocar (A.C.
Kanıu Hukuku): Devlet knsurlu ol-
makla bırlikte, böylesi bir imar ve
yapılaşma düzenini kabullenen ve
denetimsizlikten şikâyetçi oknaj'an
toplumu da sorguiamahyız.
• Prof. Dr. A. Ülkü Azrak (ldare
Hukuku): Deprem takdir-i ilahi ola-
bıhr, ama sonuçlan "takdir-i tdari-
dİE." Bu nedenle depremzararı müc-
bir sebepten ötürü sayılamaz ve ida-
rerıin kusuru yargılanmahdır.
• Doç. Dr. Cetal Erkut (l.l. Huk.
Fak. tdare Huk.): Depremi mücbir
sebep saymayan ve idareyi önlemal-
madığı içın kusurlu bulan Danıştay
kararlan az da olsa artık var. Bu da-
•valar çoğaltılmalı.
• Dr. Att Uhısoy 1A.Ü. tdart Hu-
knkn): Deprem önüesi ye sonrası'
alınması gereken tüm önlemfer ka-
mu hizmeti niteliğindedir ve bu hiz-
metın ihmalindcn doğan zararlan da
yine kamu idareleri tazminle yü-
kümlüdûr.
lerde yerle bır olan konutlann. "şehirierin zemin
özelliklerini ve doğal, kiiltürel çevre şartlannı gö-
zetmeyen yerieşme kararianyla" ınsa edılmesin-
den ve bunu önleyecek "tedbirieri almamaktan"
da sorumlu değil miydi?
Benzer şekılde yine devieti yönetenler. böyle-
sine büyük bir yıkım ve toplumsal ölçekte eko-
nomik çöküntü yaratan depremden sonra. Anaya-
sa'nın 119. maddesinde öngörülen "olağanüstü
hal" ilanına da gitmeyerek. deprem zarannm azal-
tılmasını sağlayacak bır anayasal görevı de yeri-
ne getirmedıkleri ıçin bu zararlardan aynca so-
rumluydular.
N'itekim toplantı katılımcılanndan ıdare huku-
ku hocası Prof. Dr. A. Ülkü Azrak, bu ıhmalden
ötürü yapılamayan devlet hızmetlenni de şu tür
örneklerle % urgulad' "Eğer Anayasa'yı dinleyip
OHAL ilan etselerdi, örneğin özel kişilerdeki he-
likoptertere bile el konabilir, trafik tıkamkuğı ne-
deni\le yaşanan can ka>ıplan öntenebilirdi. Diğer
kurtarma işlerinde de bürokratik gecikmeler \a-
şanmaz. reVn müdahale yetkileriyle çok daha
hızlı davranılabilirdL-
M
Bütün bunlann tümünün hukuksal temelde
"hizmet kusuru" olduğunu da vurgulayan Prof.
Dr. Ülkü Azrak. "Buaçıkihmallervekusurlariçin
de davalar açılnıalıdır" diyerek, özellikle yine
devletin. "bölge planlannı yapma görevini ihmal
etmiş olmasımn" ve jeolojik verilere aykın imar
ve yerieşme kararlannı "özendirip" bunlara en-
gel olmamasmm deprem açısından sonucunu da
şöyle özetledi: "Deprem takdir-i ilahiyse, önceden
bOinenbir takdir-iilahiolduğu icinyaşanan yıkım
ve zararlar da olsa olsa takdir-i ktaridir-."
Danıgtay: Devlet kusurludur
Peki, bu "takdir-i idari'
1
(idarenın takdır ettiği
ihmalkârlıklar) nasıl sorgulanacaktır? Depremden
zarar gÖTenler, anayasal görevlerini yerine getirme-
yen devletten nasıl "davacı" olacaklar; nasıl "taz-
minat" isteyeceklerdir?
Bu sorulann yanıtı için de idare hukukçulann-
dan Doç. Dr. Cetal Erkut, ikı "örnekdavayla" açık-
lamalarda bulundu. Erzincandepremınde (13 Mart
1992) oturduğu lojman binası çöken DGM hâki-
mi Ümh Nuri Dündar, eşyalanrun ve enkaz altın-
da kalan arabasının "tazmini" ve aynca manevi za-
rannm da giderilmesı ıçin, bu lojman bınasının
depreme dayanıksız olduğunu "inceleroeden" sa-
tın alan Adalet Bakanhğı'ndan "da>'aa'' olur.
Adalet Bakanlığı savunmasını yaparken, "dep-
rem, mücbir (zorunlu, kaçımlmaz) sebeptir; ida-
renin kusuru aranmaz" dediyse de, idare mahke-
mesı davacıya hak verir. Çünkü mahkemeye göre
de. "Erzincan gibi 1. derece bir deprem bölgesin-
de, idare gerekli önlemi almak" zorundadır. Nıte-
kim, idare mahkemesının borulması yönündeki
temyiz istemleri de, son olarak Danıştaj Da\a Da-
ireleri GenelKuruiu'nca kesin karara bağlanırken,
idarenin "kusurlu olduğu" kabul edilir. "Içtihat"
niteliğı de kazanan 27. 10.1997 tarihve 1997/556
sayılı yüksek yargı karannda, depremin "mücbir
sebep sayılamayacağı'', bu nedenle de gerekli ön-
lemi almakla >ükümlü idarenin kusurunun "dep-
remleortadan kalkama\acağı" açıkça hükme bağ-
lanmaktadır.
Doç. Dr. Celal Erkut'un ikinci örnek davası da
yine Erzincan'dandı ve "işyeriyıktfdıgı için devtet-
ten istediği krediverümeyen" bir vatandaşın, bu is-
teğimn karşılanmasımn "devletin yasal ve anaya-
sal yükümlülüğü" olduğunu vurguluyordu.
Buna yönelik idare mahkemesinin aldığı kara-
n onaylayan ve Başbakanlığın temyizini reddeden
Danıştay 10. Dairesi'nin 18.2.1998 tarih ve
1998/721 sayılı karannda, "deprem mağdurunun
ekonomik ve sosyal düşkünlükten kurtanlmasuu
amaçlayan" anayasa ve afet yasalan geregince da-
vacının yitirdiği ışyenne yeniden kavuşması yö-
nünde gerekli kıedinin verilmesi hükmü yineleni-
yordu... . , ., t
,?
'Tazminat davalan' kampanyası
Bütün bu örneklerin yanı sıra depremzedelerin
"özel hukuk kökenli tazminat ıstemlerinin" de
önemle düşünülmesı gerektiğını v\ırgulayan top-
lantı katılımcılanndan medeni ve borçlar hukuk-
çusu Prof. Dr. Rona Serozan, özellikle inşaat ruh-
satlannın "zarar vericie>leme meşruiyetkazandır-
mayacagmı" vAirgulayarak. deprem yıkımlannda-
ki "idarenin kusurunun" da dava konusu yapılma-
sı gerektiğini belirtti.
İstanbul Barosu'nun Tünel'deki kültür merke-
zinde işte bu değerlendirmelerle yaklaşık "10 sa-
at" süren toplantı sonucunda ise, "önce ülkeve böl-
ge planlaması. sonra kent planlamaa ve denetimli
japüaşma" ılkesınin Türkiye'de artık yaşama ge-
çirilmesı talebıni de iceTen bir sonuç bildirgesı ka-
bul edilerek. depremzedelerin "anayasal görevleri-
ni ihmal eden devlet kurumlanndan davaa ouna-
lan ve tazminat istemeleri" çağnsında bulunuldu.
AYDINLANMA
EMRE KONGAR
Tüpkiye'nin En Büyük
Düşmam: Kamplaşma
Kimlik sorunu hem toplumlan hem de bireyleri çağ-
lar boyu olduğu kadar, günümüzde de ilgilendiren en
önemli problemdir.
Hiç kuşkusuz, din, mezhep, ırk, milliyetgibi mukad-
des değerler bu kimliklerin belirlenmesinde geçmiş-
te de bugün de çok önemli roller oynarlar.
Ortaçağda kendilerini dın ve mezhep kımlikleriyle
tanımlayan toplumlar ve bireyler, endüstri devrimının
ortaya çıkmasıyla bunlara ırk ve miHiyet kavramlarını
da eklemişlerdir.
Toplum karmaşıklaştıkça, siyasal tercihler, meslek
kimlikleri, cinsiyet bilinci ve yaş gruplan da bunlara ek-
lenmiştir.
Yerel farklılıklarta biriikte bu gruplar, çağımızda her
toplumun ıçinde yüzlerce alt kültür, alt kimlik oluştur-
muştur.
Insan haklannın gelişmesiyle, tüm insanların din,
mezhep, ırk, milliyet farkı gözetilmeksizin eşit olduğu
anlayışı insanlığa ışık tutmaya başlamıştır.
Böylece gerek toplumlar, gerekse bireyler, çalış-
maları ve başarıları, yanı insanlığa yaptıkları katkılar
ile değer kazanmaya başlamışlardır.
Bıreysel başarılan yetersız olanlar, bunu genellikle
"dış güçlere" yani kendi denetimlerı dışındaki olu-
şumlara bağlayarak kendilerini hem kendi vicdanla-
nnda, hem de başkalannın gözlerinde aklamaya ça-
lışırlar.
Toplumlar için de bu böyledir.
Geri kalmış toplumlar, geri kalmışlık nedenlerini,
kendi ıç dinamıklerinden çok "dış düşmanlanna"
bağlarlar.
Toplumlarda paylaşılacak üretim düşük olduğunda,
bireylerin bu üretime yaptıkları katkıların yanında,
"kimliklerini" ön planaçıkararak mılli gelırden hak et-
tiklerinden daha fazla pay alma çabalan da topluma
egemen olmaya başlar
Hele bir de toplumda "fırsat eşittiği" ve "sosyal
adalet" gibi ilkelere göre "herkesin üretime katkı-
da bulunduğu oranda pay alması" uygulamalan
henüz yerteşmemişse, millı gelirin paylaşılması sıra-
sında kan gövdeyi götürür.
Pek çok insan, milli gelirden, yaptığı katkı oranın-
da değil, "kimliğine" göre pay ıstemeye başlar.
Bunun en klasik örneği, iktıdardakı partınin, "liya-
kate" göre değil, kendisine olan bağlılığa göre me-
mur atamasıdır.
Pek doğal olarak bütün toplumlarda paylaşma ik-
tidarta doğrudan ilgilidir, çünkü kim ıktıdarda ise üre-
timden kımin ne pay alacağına da o karar verir.
Imparatorluk dönemlennde gerek ıktıdarın belirie-
diği "paytaşma" ilkelennin yarattığı memnuniyetsız-
lik ve sorunlar gerekse bunlann ön plana çıkardığı ık-
tidar kavgası, genellikle savaşlar ve isyanlar yoluyla
kanlı bir biçimde çözülürdü.
Endüstri toplumlarında, insan haklannın da geliş-
mesiyle bu sorunlar "demokratik", yani banşçı yön-
temlerle de çözülmeye başlandı.
Türkiye "demokrasi" ile "çok partili dönemde"
tanışınca, hemen paylaşma sorunları da gündeme
geldı ve halk, iktidannı kendi yandaşlanna daha faz-
la pay vermek içın kullanan (yani Türkçesi. "partizan-
lık yapan") Demokrat Parti ile muhalefetteki
CHP'nın "adil paylaşma" yanı "özgürlük" ıstekteri
arasında bölündu ve hatta "parçalandı".
Gençler anımsamaz, halk köylerde mezariıklannı
bile birbirinden ayırmıştı.
Bu "kutuplaşma" Türkiye'yi 27 Mayıs 1960 mü-
dahalesine götürdü.
Sonra sol-sağ çatışması gündeme geldi.
Ordunun içine de sıçradığı anlaşılan bu kutuplaş-
ma da 12 Mart 1971 müdahalesini getirdı.
Daha sonra, sağ-sol kavgasına ek olarak mezhep
çatışmaları gündeme getirildı. 1980 öncesı Kahra-
manmaraş ve Çorum olaylannda mezhep aynmlan
körüklendi ve yaratılan "Alevi-Sünni" kutuplaşması
ile insanlar bu kez inanç çizgisinde biribirine sal-
dırdı.
Bu "ikili kutuplaşma" da 12 Eylül 1980 müdaha-
lesini getirdi.
1980'den sonra hem milliyetçilik çizgisinde bir ku-
tuplaşma "Türk-Kürt aynmalığı" otarak, hem de si-
yaset ve inanç çizgisindekı bir kutuplaşma, "şeriat-
çılar-laikler" olarak gündeme getirildi.
Bugün yine "ikili bir kutuplaşma" yaşıyoruz.
Demokrasiye her zamankınden çok muhtacız.
Çünkü demokrasi ışte bu kutuplaşmalan banş
içinde aşmanın yöntemıdır.
Kızılay:
Eksiğiıniz yok
ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) - Marmara depre-
minde yetersiz kalmakla eleşttrilen ve geçen günlerde
genel başkanhktan ıstifa ettığinı açıklayan, ancak genel
kurula kadar bu görevini sürdüreceğıni bildiren Kızılay
Genel Başkanı Yüksel Bozer, Düzce depreminde eksik-
lerinin olmadığını belirtti. Bozer, bundan sonra deprem
olasıhğı bulunan yerlere yardımlann gecikmeden ulaş-
tınlabihnesi içın İzmit'te "afet üssü" kurulması çalış-
malanna başladıklannı ve Başbakan BütentEcevh'in de
bu istemi olumlu bulduğunu açıkladı.
Yüksel Bozer, Kızılay Genel Merkezi'nde düzenle-
dıği basın toplantısuıda derneğin Bolu-Düzce depremi
sonrası çalışmalan hakkmda bılgi verdi. Konuşmasın-
da sık sık Kızılay'ın Düzce depreminde bir eksıkliğinın
bulunmadığıhı ifade ehneye özen gösteren Bozer, dep-
remin duyulmasının ardından derhal Kızılay merkezi-
ne koştuklannı ve yönetim kurulunu toplantıya çağır-
dıklannı anlattı. Kısa bir sürede bölgeye ulaşıldığını be-
lirtten. Bozer, "Sabaha karşı felaketzedelere sıcak çor-
ba verildir
' dedi. "Bir eksiğimiz olduğunu sanmıvoruz"
diyen Bozer. Düzce depremi dolayısıyla Kızılay'ın ge-
ride kaldığı, eksık bıraktığı hıçbır nokta'nın olmadığı-
nı bildirdi. Söz konusu bölgede gelecek 30 sene içinde
de benzer felaketlerin tekrarlanabıleceğinın basında da
yer aldığını anımsatan Bozer, Kızılay'ın Başbakan Bü-
lent Ecevit'e de sunduğu deprem üssü projesinı şöyle
açıkladı:
" tzmitbölgesinde en az50 dönümlükbir arazinin >la-
liye Bakanlığı'nca Kızılay'a dc\redilmesi gerekhor. Bu
alan afet anında bir üs olarak kulanılmak için projekn-
diriliyor. Bu üste çadırimalathaneteri,TIR parklan, mo-
dern depolar. 120 >atağa kadar ulaşabilen scyyar hasta-
ne ve bir de helikopter aiaru düşünüyoruz. Bu arazi tah-
sis ediürse 6-9 a> süre içinde bu üssü o böigeye hazır hak
getireceğiz.''
Bozer. Kızılay'ın Bolu ve Düzce'ye 6 bın 245 çadır.
63 bin 400 battaniye, 27 seyyar mutfak. 68 bın 500
kilogram gıda, 4 bin 995 uykvı tulumu, 10 bın 60 yatak,
2250 soba, 103 jeneratör, 855 kan ünitesi, birer seyyar
poliklinık ve seyyar hastane gönderdiğini açıkladı.
1