25 Kasım 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
SAYFA CUMHURİYET 15 KASIM 1999 PAZARTESİ O L A Y L A R V E G O R U Ş L E R olay.gorus@cumhuriyet.com.tr tod»binUrwrHiüstiidebir' dızesi bıv dönemler Türki- yesi için yurt sevgtsinı ve bu uğurda gerekirse kara .toprağa gömülmekten korkmamayi özendirmiştir. Bugünkü Tür- kiye içm ise üsttekı cehennemin altta hayal edıleninkıni aratmadığının tam birbetimle- mesidir. Otuz küsuryıl öncenın Parisli genç- lik yıllan dostum, anlamlı bırdönemdeki si- yasal mücadele yandaşim, Cumhuriyet gö- nüllüsü yakınım sevgili Ahmet Taner Kış- lah'yı toprağa ve sonsuzluğa göndcrdiğimiz günıin duygusallığı ıçınde yazıyorum. Bel- ki, birazcık sert dokunuşlar serpiştırilmış olacaktır aralara. Hoşgörüle. Ahmet'i konuşalım önce biraz... Çok ivi yetişmiş, alabildtğıne uygar, yurt ve ınsan sever, kararhlığında ödünsüz ama anlatıcı- lığındaveçağncıhğındaölçülü, buluşturma- cı (uzlaştırmacı değil, kucaklaşarak buluş- turmacı)birTürk insanı. Parlakbirentelek- tüel yıldız, alkışa gark edilmış birtoplum kah- ramanı de|il. Aynca, onun peşinde de de- gil. Ama Atatürkçü düşüncenin ınançlı ve ısrarlı bir savunucusu, aydınlanmacı top- lumsal gelişmenin vefalı ve alçakgönüllü bir hizmetkân. Bu amaçlara yönelik göste- rişsizbırançalışkanltğı ile belki kendısinın bıle tasariayamayacağı kadar işlevsel bir gö- revın adamı. lkinci kuşak Kemalistlerin son ve sağlam halkalanndan bin. Hoşgöriilü ve sablrlı bırdınleyici. Öğrencilerinin sevgılı- si. çok ıvı bir hoca. Ve avdın. Türkçemızin sınıriı sözcük zenginliği içm- Alttaki ve Ustteki Cehennem... de "lydın" sözcüğü kadar anlamlı ve baş- ka dillerdeki karşıtlanna üstün geleni az bu- lunur. Yerin altında kara ve karanhk; yenn üstünde ise mavi, yeşil, turuncu aydınlıklar olduğu bellenmıştir. Gerçek aydın yerin üs- tüdür. Onu ısıtır. renklendirir, aydınlatır. Ay- dın, ışıktır. Aydından örnek ahnarak güzel şeyler yapılır. Aydın toplumsal bir nirengi- dır. Gelişmenin sigortasıdır. Aynca da adı üzerinde aydın aydınlanmactdır. Sevgili Ah- met bu tanımlann tam adamıydı, işte. Bu tür bir adamı vurmaya, onun yaşam hakkını elinden almaya azıcık bile vicdanı olan nor- male yakın bir insan kıyamaz. Ancak aitta- kı cehenneme körü körüne inananlann üst- te kopardığı cehennem fırtınasında duyun- ca (vicdana) falan yer yok. Hedef var, sade- ce. Vur, tak tak ve indir aşağıya. Bıreye kıy- makta gözü dönmüş bir kararlılığı sergıle- yenler aslında. toplumu da gözden çıkar- mışlardır. Başlarda sınsi, usul, üstü örtülü yü- rütülen bir kavga giderek açıkçahk (aleni- lik) kazanıyor. Türban savunuculuğu. ımam-hatıp sahip- liliği, vicdan hürriyeti şampiyonluğu kol ko- la toplumsal kundakçılıkta birleşmiş bulu- nuyor. Sehitanası yüreği istismarcıhği ılete- pelere tırmanıp milliyetçılik türküsünü. Mec- lis komisyonlannda genciligın ve türbancı- ErhanKARAESMEN lığın hutbesme çevıren gafil kafatasçılarda bu yangının üzerine benzin hortumuyla gi- dıyorlar. Duyarlı bir cenaze namazmda bi- ie "topluma nifaksokmayaiım" aldatmaca- sı ile insanlan uyutmaya yönelenler bu ce- sareti nereden alıyor? Kör inançtan mı? Yok- sa çok iyı bir düşünülmüş aşağılık bir planı ustalıklı vebecerikli tahnkdüzeneğindenmı? Belki her ikisinden de, kanşık olarak. An- cak bir plan uygulandığını gösteren bir yi- ğın işaret var Sıvas'taki gibi kırkar kırkar ya da çileden çıkancı birsıra düzgünlüğü içın- de teker teker. Ama hep bizimkileT, yıne bı- zimkıler gıdiyor. Kim ki "şeriatçt-kafatas- p-çete-mafya" ihşkilerine çomak sokuyor; hedefgöstermemekanızması hemen çalışı- yor. Sonra gereğinın yapılmasına sıra geli- yor. lrtica yasalannı durmaksızın savsakla- yan bir zavallı hükümet, onun, kımlik red- di yapmış ve az önceki saatlerde otuzbin ki- 51nin "yeiıi başbuğ" olarak ılan ettiği bıtkin önderi devlet ve toplum yönetıminin tarih- teki en beceriksız örneğmı sergiliyorlar. Deprem sonrasında gözlenmiş yönetim pe- rişanlığı bile tek başına bunun bir kanıtıy- dı. Ama perişanlığın ve zavallılığın ötesin- de toplum ve ulus çıkarlarma duyarsızlık, ay- dınlık korkusu. ilkel bir ümmet-millet ve türban-saatli bomba sentezciliği, tiksinti ve- rici ne kadarolumsuz özellik varsa, hepsı yan yana ve omuz omuza. Ostteki cehennemin bir parçası bu ışte. Cehennemin öbüröğelerini de küçümse- meyelim elbette. Görsel zevksızliğin doruk- lannda dolaşan kusmuklu bir medya; bunun- la bütünleşen vergi vermez, açıkgöz, etik- siz, kültürsüz ve beğenısiz tüketicı, yeni li- beral elbette küreselci-küreselleşmeci bir iş diinyası, DSP+ANAP ıktıdannı oluştura- bılmek için tutuşmuş ve "Bizim can çocuk- larunız, bunlar" türküleriyle hesap dışı bir MHP'yede hemen koltukvearka çıkmışdü- zenbaz surüleri... Bu cehennem topçulanndan cesaretalmış beyaz zehir kacakçüanndan ikinci cumhu- riyetçi taıfesme kadar bir yığın sûrûngen or- talıkiadoIaşıyor.Ortalıktakikördumanbun- lann da işme geliyor, herkes kendince bir ma- nevra içinde. Böyle bir günün duygusallığı ıçınde karamsar berimlemeler uzayıp gide- bilir. Ama şu var ki, bu cehennem bizim ce- hennemimız. Yangını söndürmek, kundak- çılan kovmak, sûrûngenleri sûpüımek de bızım görevimız. Hem de asıl görevimiz. Bız kimiz? Buna bakalım azıcık. Biz Sev- gili Ahmet'in cenazesındeki o içi yanık da olsa kendisi hep aydınlık, vakur otuz bin; gö- nül yandaslığındaki milyonlarcakışiyız. Biz gerçek yurtsevenz, insan severiz. Biz en çağdaşız. İnsan emeğı, sosyal adalet. pay- laşmada hakkantyet, ulusal onur. kamusal çı- kardendığınde içindekıpırtılarduyumsayan duyunçlu(vıcdanlı), dürüstmilyonlarcaTürk insanı var ya. İşte biz oyuz. Biz genciz. Bız yaşlıyız; kadınız, erkeğız; kentliyız. kasaba- lıyız. Biz o salapurya medyanın tek tûk akıl- lı adamı, biz o loş iş dünyasının yer yer ışıl- tılı insanlan olarak oralarda da vanz. Biz ka- mu yönetımınde haraç rüşvet beklemeden hâlâ duyuncunun dürtüsüyle çalışan son merkepieriz. Biz tek tek çok güçlüyüz. Öyle birkaç toplum düşmanı, kundakçı, rüşvctçı, çete- ci. türbancılar, ondokuzuncu cumhuriyetçi- ler, kafatasçılar tek tek bize hiçbir §ey ya- pamazlar. Hepsine yeter de artanz, bile. Ama yine biz birbirimizden habersiziz. Bi- reysel gücümuzün ne denlı bir toplumsal gûcedonüşebıleceğmınayırdındadeğilız. Bi- raz bunun etkısıyle ve yazık ki belki biraz da cehennem ateşinde tutuşup kül olabile- ceğımız ürküntüsünden kaynaklanarak ba- zen kıyıdan izleyicılıği yeğleyebilıyoruz. Bu ürküntü Ahmet'ı ındırenlerin sindirme- ci tuzağınadüşmek demektir. Dikkat: Bizbu cehennemde yanacak adam değiliz. Tek ya- pacağımız şey Ahmet'in, Uğur'un, Muam- mer ve Bahriye hocalann ve öbür şehıtlenn ruhunu saad edecek biçimde biraz kımılda- maktır. Ve ondan sonra şahlanabileceğimiz açıktır. Hep bırlikte yürüyüşe geçme zama- nıdır. ARADABtR ŞEMSETTtN ORHAN Madenci KömÜPde El Nino Fırünası Emek yenne paranın en yüce değer sayıldığı Ye- ni Dünya Düzeni'nde hırsızlık moda konumuna gel- miş, dolar tüm değerierin tepesine oturtulmuştur. Daha fazla kazanma uğruna ticaret "meşruiye- tini" yitirmiş, hırsızlık ve dolandıncılık almış yürü- müştür. Yoksultüketici, Istanbul kömürpazarlamasek- töründe "El Nino Fırtınası" gibi esen htrsızlann önün- de duramaz duruma gelmiştir. Özellikle kalortferli apartmanlara yapılan kömür satışlannda doruğa ulaşan hırsızlığa karşı Kalite- li Kömür Ithalatçıları Derneği (KİSAD) ile Tüketici Koaıma Derneği (TÜKODER)'nin denetim düze- nekleri (mekanizmalan) kurma yolundaki çalışma ve çabalan sonuç vermemiştir. Sabahın 6'sında ekmek kuyruğuna giren yok- sul kömür alıcısına gelince; satın alacağı kömürü çaldırmadan alabilmek için gereken özeni göster- memekte ve de hırsızlıklara adeta çanak tutmak- tadır. Kömür yakıtlı apartmanlarda oturanlar, her kış hile yoluyla kendilerine verilmeyen 30-40 bin ton kömüre yaklaşık olarak 3,4 milyon dolar ödemek- te. bu da aşağı yukan 2 trilyon Türk Lirasına kar- şılık olmaktadır. Dürüstçe satış yapan ve sayılan bir elin beş parmağını geçmeyen kömür pazarlama fımnalan ise bu haksız rekabet ortamında zorianmtş ve - hırsızlarla baş edemedikleri için- giderek piyasa- dan çekilme sorunu ile karşı karşıya kalmıştr. Karşılıklı aksiyon ve evrensel bağıntı kanunu gereği bütün şeyler birbirine bağh olduğuna gö- re, herkesçe bilinmekte olan kömür alım-satımın- daki hırsızlık da elbette birtakım şeylere bağlıdır. Sadece bu sektör ile sınıriı olmayan ve Türkiye toplumunu zehirli bir sarmaşık gibi saran bu hır- sızlık, yolsuzluk ve ahlaksızlığın bağlı olduğu şey, kapitalist piyasanın ta kendisidir. Toplumu saran bu "uğursuzluk" tüm toplumsal değerieri ortadan kaldıran kapitalist piyasa ahla- kından kaynaklanmıştır. Oçokyüceltilen "serbest girişimcilik"', "bırakınız yapsınlar, bırakınız etsin- ler" anlayışından kaynaklanan aşın kâr hırsı, bu çürümüşlüğün ana nedenidir. Bir kısım yüklenicilerin (müteahhitlerin) kazan- cına depremlerde kan karışıyorsa; Kızılay ve THK gibi kuruluşlar birer arpalık haline gelebiliyor, bü- yük hırsızlar Amerika'da keyif çatıyorsa; Seiçuk Parsadan gibilerı devletin örtülü ödeneğini bile hortumlayabiliyor; hırsızlar TBMM'nin koltuk ku- maşına değin uzanabiliyor ve de hırsızlığı mahke- melerce kanıtlanmış kişiler affediliyorsa bunun nedeni doğaldır ki tek tek insanlann "namussuz- Iuğu" olmayıp, yukarıda açıkladığımız gibi, o er- demleri göklere çıkanlan, ancak şimdi de "çhrisi çıktı" denilen "serbest piyasa" koşullannın ken- disidir. Başını alıp giden bu soygun ve talana karşı ne yazık ki kimse direnmiyor. Uzerine ölü toprağı se- rilmiş gibi duran sevgili halkımızın sesi çıkmıyor. Maliyeti 110 dolan geçmeyen ithal kömürü Anka- ra Belediyesi'nin BELKO adıyla kurduğu şirket vasrtasıyla halka 95 milyondan (yaklaşık 200 öo- lardan) satmasına bir Allah'ın kulu çıkıp "Bu ne kepazelik!" diyemiyor. Devtet yetkilileri "serbest piyasa" kalkanı arkasına sığınan Melih Gökçek'e bu konuda hesap soramıyor. Ankara'da Istan- bul'un iki katı fiyatla satılan kömür konusu -her- halde "Televole" kadar halkı ilgilendirmiyor ola- cak ki- ne hikmetse medyada da gündeme geti- ritmiyor. Daha kaliteli kömürü Belediye'nin yan fiyatına Ankara halkına satmak için girişimde bulunan bü- yük ithalat firmalanna gelince, bunlara asla izin ve- rilmiyor. Tepkisiz yurttaş ise her zaman olduğu gi- bi, bu konuda da olup biteni izlemek ve sonuçla- nna katlanıp bedel ödemek zorunda kalıyor. TARSUS İKİNCİ İCRA MÜDÜRLÜĞÜ'NDEN Sayı: 1998/216 Alacaklı: Esnaf Kefalet K.ooperatifi - Tarsus Vekılı A\. Metin Üstün-Tarsus Borçlu: Ramazan Beken. Borç miktan: 630.00O.000.TL. Konu: Taşınmazın kıymet takdirinin ılanen tebliği. Borçlunun işbu borcundan dolayı Tarsus ilçesı Yeni Mah'de 3299 ada. 4 parsel sayılı taşınmazın kıymet tak- din yapılmış olup. ktymet takdirinin tebliğ imkânsızlı- ğı nedeniyle kıymet takdirinin ilanen teblığine karar venlmiştir. Taşınmaz Tarsus ilçesı Yeni Mah. 3299 ada, 4 parsel sayılı taşınmaz olup, tamamı 290 m2 genişli- ğınde içinde tek katlı betonarme bına 2 oda mutfak, banyo. WC'den teşekkül etmış, ıç sıvası yapılmış, dış sıvası yapılmamış, kapı ve pencereleri kısmen takılmış, elektrik ve suyu bulunan 8.70x7.75 metre ebatlannda 67 m2 oturumlu geçici olarak ıskan edilen bir mesken mevcuttur. Taşınmazın toplam bina ve arsa değerine bi- lirkışıler tarafından 1.261.000.000. TL. kıymet konul- muştur. llgilisine ilanen tebliğ olunur. 01.11.1999 Basın: 55579 'Numaracı'lann Bozgun Gecesi Bahir M. ERURETEN Hukukçu U zunca bir süreden beri, Türkiye Cumhuriyeti devletine, onun ku- rucusu Yüce Önder Atatfirk ve O'nun, anayasamızın temelıni olus- turan çağdaşlaşmaya, laikliğe ve ulusal bütünlûğümüze açıkça sal- dınlannı sürdüren numaracı cumhuriyetçiler, son kez, önceki cuma akşamı atv'nin Sıyaset Meyda- nı programında, sözcüğün tam anlamı ile halkımı- zın karşısında büyük bir bozguna ugradılar Turgut Özal'm öncülüğünü yaptığı, bir kısım basın ve yayın mensupları ile yazık ki profesör kimlikli Atatürkçü düşûnce karşıtlannm ısrarla sür- dürdükleri bu girişimin, hiçbir bilimsel ve mantık- sal temeli olmadığı, Atatûrk düşmanlığının ötesin- de hiçbir anlaşılır gerekcelerinin bulunmadığı, bir kez daha ortaya konuldu. PTogramm yöneticisinin, numaracılann (ikinci cumhuriyetçilerin) sözde ileri gelenlerini toplayıp getirdiği programda, Atatürk ilke ve devrimlerini savunan gençler. programın yüzakı ve galibiydi. Gençlerin tümü, Atatürk'ü ve onun ilkelenni öy- lesıne iyi bir biçimde özümsemişlerdi ki, "numa- raa"larverdikleri yanıtlarla, izleyicilerkarşısında, acemi öğrenici durumuna düşmekten kurtulama- dılar. "Numaracriığı savunanlann savlan öylesine mantıksu, çelişkili ve temelden yoksundu ki, izle- yen herkesi, çileden çıkaracak aymazlıkta idi. Bun- îar, özet olarak şunlan söylüyorlardı. Bugün Tür- kiye"de yaşanan tüm olumsuzluklarm esas nedeni ve kaynağı Atatürkçülüktür. Atatürk'ün kurduğu sis- temin sonucudur. Omeklerini ise şöyle sıralıyorlar- dı: 17 Ağustos depremi sonrasında, felakete uğra- yanlara zamanında ve gerektiği gibi yardım yapıl- mamasının nedeni Atatürkçülüktür!. Susurluk su- ikastının faillerinin bulunmamasımn nedeni Ata- türkçü devlet sistemıdir! Çetecilerin affi keza aynı sistemden kaynaklanmaktadır vb. safsatalar. Buşahıslar. Atatürkçülerin 1950'li yıllardan be- ri iktidarda olmadığını, tam tersine Atatürk karsı- tı iktidarlann elli yıldır bu ülkeyi yönettiklerini, her türden olumsuzluğun bu iktidarlann tutumun- dan kaynaklandığını, verdikleri örneklerin, Ata- türkçü düşünce sistemi ile uzaktan yakından ilgi- si olmadığını bilmezden geliyorlar, dinleyenlerin de- rin nefretini topluyorlardı. Bu içeriksiz savlara ve- rilen karşı yanıtlar, mantıklı, bilimsel, ağırbaşlı ve tutarlı idi. Saatler ılerledikçe, "namaraabr" panik- lemeye, giderek yakışıksız sözcüklerle saldırgan- lıklarını ortaya koymaya başlamışlardı. Atatürkçü, ilerici aydın kesim karşıtı olduklan ve laikliği, ulusçuluğu ve devrimciliği ret yönûn- den, gerici, şeriatçı bağnazlarla aynı koşutta (para- lelde) olduklan anlaşılan bu kişiler, bu kez, dünya- daki globalleşmey 1. aslında bunun içenğini de yan- lış yorumlayarak. Türkiye'de, bundan böyle milli- yetçilik ilkesinin geçersız olduğunu, cumhuriyetin mutlaka sona ereceğıni, Atatürk ilkelerinin tümüy- le terk edilmesi gerektiğini, ortak Avrupa pazarına bi ancak bu sekilde girebileceğimizi açıkça ortaya atarak, saatler ilerledikçe ulusal duygudan yoksun- luğun, mantıksızlığın batağında battıkça battılar. Gençlerse inanılmaz bir olgunluk ve ağırbaşlı- lıkla. Atatürk ilke ve devnmlerinın. Türkıyemizi dün- yadan dışlamak şöyle dursun, tam tersine bu ide- olojinindevrimciyönüileıleriyeolabildiğinceaçık olduğunu, rahmetli Ahmet Taner KışhüTnın dedı- ği gibi, "Kemalizmin, Türkiye'yi aydınlanma, bi- lim. dcmokrasi. laiklikpbi ilkderin tşığında 21. yûz- yıla taşıyacak bir ideoioji otduğunu" bugün Türki- ye'de görülen ve ikinci cumhuriyetçilerin, Atatûrk- çülüğe mal etmeye çalıştiklan çeşitli olumsuzluk- lann, 1950'li yıllardan bugüne gelen süreçte. Ata- türk karşıtı uygulamalardan kaynaklandığını, Ata- türkçülüğün, tüm öğeleri ile dün olduğu gibi bu- günlerde ve yannlarda da, Türkıye'nin uygarlık yolunda ilerlemesinın kaynağını oluşturduğunu. sürekli devrimcilik ilkesini içeren Kemalizmin. ile- riye olabildigince açık olduğunu. ancak ve yalnız- ca, bağnazlığa, gericiliğe ve ortaçağ kalıntısı dü- şüncelere izin vermediğini çok açık biçimde vur- guladılar. Atatürkçülüğün hangi ilkesinin eskimiş olduğunu. bunlardan hangisinin yerine daha iyisı- nin önerildiğini sordular, ancak bir yanıt alamadı- lar. İkinci cumhuriyetçi numaracılann balonunu söndürdüler. Programın en önemli ve göğsümüzü kabartan yönü bu idi. Zaman zaman gençlerimize haksızlık ettiğimızi de bir kez daha anlamış olduk. Ulu önder Atatürk'ün, Türkiye Cumhuriyeti'nı gençlere emanet etmekle ne denli isabetli davran- dığı bir kez daha kanıtlandı. DünyııJ yıı hıijkii bir yşcten bı\k\n!; Kendinizi ödüllendirin... Bu kez Dünya Gençlik Merkezi'ne kendiniz için bir şeyler bakmaya gelin, Burada çalışma hayatınıza değişiklik katacak, motivasyonunuzu yükseltecek binlerce seçenek var. CUMHURİYETTEN OKURLARA ORHAN ERtNÇ Akıl, Rkjp ve Sağduyu Tam "Bir televizyon programı izledim, laik cum- huriyetin geleceğine olan güvenim perçinlendi" diye, biraz da bir kıtap başlığına öykünerek yazı- ya başlamayı düşünüyordum ki, yeni bir deprem faciası ile karşı karşıya kaldık. Yerel yönetimlerin adamsendeciliği yüzünden hem fay hattı üzerinde hem, de çürük-çarık ve ku- rallara uyulmadan yapılan binaiarın altında yüzler- ce insanımızı kaybettik. Yaralanan ve sakat kalan- ların sayısı da kaybımızın birkaç katıydı. 12 Kasım depreminde gözleyebildiğimiz tek olumlu yan, devlet yönetiminin beklenenden de kısa sürede duruma el koyması ve askerieri de he- men göreve çağırmasıydı. 17 Ağustos depreminde yaşanan basiretsizliği üstümüzden attığımız anlaşılıyordu. "Birmusibet bin nasihatten yararlıdır" diyen atalarımızı haklı çı- karmak zorunda mıydık ki facialan yaşamadan aklımız başımıza gelmiyordu. Hâlâ yürümeye ye- ni başlayan çocuklar gibi sobanın insanı yakaca- ğını deneyerek mi öğrenmeliydik? "Bu son olsun" demek insanca bir duyguyu di- le getirmektir, ama doğaya ve bilime aykın düşer. Ancak, televizyonlarda izlediğimiz kimi bilim adamlanmız sayesinde kafamızın kanştığını da rti- raf etmeliyiz. Kulak misafiri olduğum bir konuşmada kulağı- ma çalınan şu soruyu sizlerle paylaşmak istedim: "Bu nasıl bir bilimdir ki, hepsi aynı tarihi bilgi- lere ve somut verilere sahip olmalanna karşın, he- men hemen her uzman kendine özgü bir senar- yo ile olasılıklan anlatıyor. Sonraki şiddetli dep- remin hangi yörede ya da şehirde olacağına iliş- kin kesineyakın bilgiler veriyor, görüş açıklıyor. Han- gisine inanacağımızı bilemez duruma düştük." Bu kafa karışıklığı yetmezmiş gibi "Hazırlıklı olun", "Tedbihi olun" uyanlan halkı büsbütün ür- küntüye sürüklüyor. Hazırlıklı olalım, ama nasıl? Yanımızda yöremiz- de yeşil alanlar var da evlere girmeyip oralarda mı oturalım? Böyle ise çadırian (paramız varsa) ne- reden alalım? Binamızın dayanıklı olup olmadığı- nı nasıl öğrenetim? Depremi fırsat bilip döner ser- mayeye gelir sağlama peşine düşen öğretim ku- rumlanna mı başvurup ücretini dolar tarifesi üze- rinden ödeyelim? Her yıl katlanarak artan bina vergilerimizi öde- diğimiz belediyelere mi başvurup binamızı denet- lemelerini isteyelim. Belediyelerin "Binayıkılsada ben vergimi arsa üzerinden biraz düşük de olsa alınm" anlamına gelen duyarsızlıklanndan kime ya- kınalım? Insanlarda oluşan ve televizyon ekranlarındaki canlı yayınlarda tanık olunan sahnelerle pekişen ölüm korkusunu ve yakınlannı yitirme endişesini nasıl giderelim? Deprem sırasında ürküye kapılarak kendilerini camlardan, balkonlardan atıp yaralanan ya da ölen ve azımsanmayacak sayıda olan insanlanmı- zı eğrtmek için ne yapalım"? Birbirini tutmayan senaryolarla insanlan bir yan- dan korkutup bir yandan da rahatlatarak kader- ciliğe mahkûm etmek bilimin amaçlan içinde ol- mamalı. Bilim adamlanmızı suçlamak gibi bir isteğimiz yok. Televizyon kanallannda bize aktardıklan de- ğetiendirmeleri ileride "Ben söylemiştim" demek için söylemediklerine de inanıyoruz. Ama ortada bir karmaşa var. Önce bir araya ge- lerek tartışmak, sonra da varılan sonucu ortakla- şa açıklamak çok mu zor? YOK Yasası'ndan kaynaklanan engellerden söz ediliyor. Şayet öyleyse şûra toplamaya pek me- raklı olan bakanlarımız bir "deprem şûrası" top- lasalar, ama bu kez kendi görüşlerini kabul ettir- meye kalkmasalar kötü mü olur? Belki bu sayede faylar üzerine otoyollar, viya- dükler yapmaktan da vazgeçmenin yoluna girmiş oluruz. Ancak bizde yapılanlara kulp takmanın bin tür- lü yolu vardır. Lafı insanın ağzına tıkayıverirler. "Biz oralarda otoyol ve viyadük yapmasaydık oralan da yerleşim yeri olur ve daha binlerce insan can verirdi." Ölenler için başsağlığı, yaralananlara kısa sü- rede iyileşme, her aşamadaki yöneticilerimize de akıl, fikir ve sağduyu diliyoruz. • Önümüzdeki pazartesiye kadar gönlünüzce bir hafta geçirmeniz dileği ve saygılanmızla. oerinc" cumhuriyetcom.tr GENCLIK MERKEZI NtŞANTAŞt • AKMERKEZ • CARREFOUR • CAPITOL • CAROUSEL • GALLERIA • ANTALYA 2000 • MİGROS BEYLİKDÜZO • MİGROS ANKARA • ZAFER PLAZA BURSA SINOP KADASTRO HÂKİMLİĞİ'NDEN Dosya No: 1995-20- Karar No: 1998/3 Davacılar Şükriye Tek ve arkadaşlan tarafından davalılar Resmıye Can ve arkadaşlan aleyhine açılan tesbite itirazda- vasının yapılan açık yargılamalan sonunda, Sinop Merkez Bostancılı köyünde bulunan 17 parsel sayılı taşınmazın ken- dı adlanna tesciline karar verilmesinı ıstemişler ve mahke- mece yapılan 12.6. 1998 tanh ve 1998<3 sayılı kararda "... davacılar Sûleyman Tek ve Maliye Hazınesi'nin sübut bul- mavan davalannın reddıne, dava konusu olan Sınop Bostan- cılı köyünde bulunan 17 parsel sayılı taşınmazın tespit tuta- nağındaki evsaf ve miktan ve yine tespit tutanagındaki hısse- lenne göre tapu kûtüğûne tesciline. müdahıl talebinde bulu- nan ve bu talebı kabul edilen Hüseyın Yılmaz'ın 3402 sayılı Kadastro Kanunu'nun 25/ Son maddesi gereğince görev yö- nünden reddıne. mahkememizin bu konuda görev'sızlığme. müdahılın hukuk mahkemelerinde dava açmakta muhtanye- tıne" karar venlmiştir. Davalılardan Mustafa Tek'ın vefat et- tiği ve genye mirasçılan olarak kızı Ismet Kurt. oğlu Yaşar Tek ile kendisınden ev\el ölen kızı Hıkmet Tabak'ın çocuk- ları Aydın Tabak, Necatı Tabak. Nezıha Ayık ve Mustafa Ta- bak'ın kaldığı. ancak Mustafa Tek mırasçılannın teblıgata yararaçık adreslen tüm araştırmalara rağmen tespit edileme- miş ve kendilenne dava dilekçesı ve mahkeme karan ilanen tebliğ edilmiştir. Mahkememızce \erilen karar davacı Mali- ye Hazinesı vekilı tarafından temyız edilmış ve Yargıtay 20. Hukuk Dairesfnın 1999/6693 esas. 6998 sayılı karan ile "...dosya kapsamına ve mahkemece uyulan bozma karan ge- reğince işlem yapılarak hüküm kurulmuş olduğuna göre ye- nnde görülmeyen bütün temyız itirazlannın reddıyle usul ve yasaya uygun olan hükmün onanmasına...) karar verilerek dosya mahkememıze iade edilmiştir. Bu kerre yukanda esas ve karar numarası yazılı olan Yargıtay 20. Hukuk Daıresı'nın onama ilanınm Mustafa Tek mirasçılan kızı Ismel Kurt, oğ- lu Yaşar Tek ile kendisinden evvel ölen kızı Hıkmet Tabak'ın çocuklan Aydın Tabak. Necatı Tabak, Neziha Ayık ve Mus- tafa Tek'e ilanen teblığı ile bu ılanın tebliğinden itıbaren (15) gün içinde karar düzeltme yoluna gitmedikleri takdırde kara- rın kesinleşmış sayılacağı ilanen tebliğ olunur. Basın: 52795
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear