25 Kasım 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
20 EKİM 1999 ÇARŞAMBA CUMHURİYET SAYFA 17 teriat İugunu! Bir düğün davetiyesi.... Enver Tokar'ın kızı Nurdan ile Yusuf Kozmaç'ın oğlu Remzi, 24 Ekim'de Adapazan'nda evleniyormuş... Düğün pazar sabahısaat 10.00'da yemekle başlayıp mevlitle devam edecekmiş. Böyle düğün olur mu demeyin zaten düğün davetiyesi de davetiyeden başka her şeye benziyor "Hâkimiyet Allah'ındır", "Hayat, iman ve cihat... Alnımızın yazısı", "Allah'ım senin nizamını yeryüzüne hakim kılmak isteyen mücahide kardeşlerimize zafer nasip eyle ve bizlere de bu zaferleri nasib et, bu uğurda şehid olanlara rahmet eyle", "Şahadet ninnileriyle büyümeyen toplumlar yok olmaya mahkûmdur", "Inandığınız gibi yaşamazsanız, yaşadığınız gibi inanmaya başlarsınız", "Bir insan, din dünyaya karışmaz, dinin yeri ayn, dünyanın yeri ayndır dese ve bir gün hacca gitse, Kabe'yi tavaf ederken düşüp ölse kâfır olarak ölür" Betctronik posta: somoposta.ct8nhwiyetcom.tr .. Tel: 0.212.512 05 05 Fafcs 0.212.512 44 87 - Bütçe'den aslan payını Diyanet almış... "Allah kabul etsin!" ısaca anımsayalım: Elazığ'daki Fırat Üni- versitesi Veteriner Fakültesi'ni bitirdikten sonra ayn üniversitenin veteriner progra- mı anatomi ana bilim dalında akkaraman koyunu ile kıl keçisi anatomisi üzerine doktorasını yapan veteriner Sait Bilgiç, Samsun'daki Ondokuz Mayıs Üniversitesi'ne geldikten sonra doktorasını tıp ana bilim dalında yapmadığı halde Tıp Fakültesi'nde insan anatomisi konusunda önce doçentliğe ardın- dan profesörlüğe yükselmişti. Bu konuda, Bilgiç'in Samsun'daki mahkemeden tekzip karan gönderme- sini bekliyorduk. Henüz tekzip gelmedi ama başka belgeler geldi: Bilgiç'in "kıl keçisi ve akkaraman koyununda re- te mirabile epidurale rostrale ve kolları üzerinde anatomik çalışmalar" başlıklı makalesi TÜBlTAK'ın veteriner ve hayvancılık dergisi Doğa'da 13 Şubat 1989'da yayımlanıyor. Aynı kapsamdaki yazı bu kez "anatomical inves- Ikiyayın tigation of thea arteries of the brain in ordinary go- ats with plastination technigu" başlığı ile 1994 yı- lında Journal of the Intemational Society for Plas- tination'da yayımlanıyor. Ancak bu yazı, ikinci kez yayımı sırasında Sait Bilgiç'in yanı sıra Ondokuz Mayıs Üniversrtesi'nden Bünyamin Şahin ve Ah- met Uzun'un da imzasını taşıyor. Bünyamin Şahin, yurtdışı yayında Sait Bilgiç'le paylaştığı Sait Bilgiç'in eski doktora tezini, yardım- cı doçentliğe geçişi sırasında dosyasına koyuyor. Şahin'in dosyasındaki bu yayını bir öğretim üye- si fark ediyor ve olumsuz rapor veriyor. Fakat, Bün- yamin Şahin'in yardımcı doçentlik atamasında bir başka jüri üyesinin adı dikkat çekıyor: Sait Bilgiç. SESSÎZ SEDASÎZ (!) MRİKURTCEBE Sait Bilgiç'in olumlu raporu ile Bünyamin Şahin, yardımcı doçentliğe geçiyor. Şu sıralar Ondokuz Mayıs Üniversitesi'nde yeni bir doçentlik jürisi oluşturuluyor. Ve bu jüride de Sa- it Bilgiç görev alıyor. Ve bu jüri önünde Ahmet Uzun, doçentlik sınavı- na girmeye hazırlanıyor. Uzun'un dosyasında da yurtdışında Sait Bilgiç'le paylaştığı Sait Bilgiç'in es- ki doktora tezi bulunuyor. Sait Bilgiç'in veterinerlikten tıp hekimliğine geçi- sini yazdığjmızda Milli Eğitim Bakanı Metin Bostan- aoğlu, YOK Başkanı Kemal Güruz'den konunun so- ruşturulup açıklığa kavuşturulmasını istemişti. So- nuç çıkmadı. Çıkmaz da. Ama Samsun'daki mah- kemeden tekzip çıkar. Daha önce de yazmıştık: Düzen, bir usulsüzlük kamuoyuna yansıdığında "tekzip gördermek" üzerine kurulmuş. N'apalım. Onlann işi usulsüzlük iddialannı örtmek ise bizim işi- miz de usanmadan yazmak. •• w •• Boğazjçi Rektörlüğü, bilimi dışladı Türkiye'nin en gözde, en çağdaş üniversitelerinden Boğaziçi Üniversitesi'nde bugün Rektörlüğün bilgisi ve ilgisi ile bilimi ayaklar altına alan bir panel düzenleniyor; üniversite ortamında "Evrim Teorisi'nin Sonu" getiriliyor. Paneli, üniversitedeki öğrenci kulüplerinden "Uluslararası llişkiler Kulübü" ile kamuoyunda Adnan Hocacılar olarak bilinen ve çevresine yakışıklı gençleri toplamakla tanınan grubun kurduğu Bilim Araştırma Vakfı birlikte düzenliyor. Öğrenci Dekanlığı'nın gözetiminde etkinlik gösteren öğrenci kulüpleri ilgi alanı dışına çıkamaz, örneğin Tiyatro Kulübü'ne caz konseri düzenlemesi izni verilmezken ya da Türk Müziği Kulübü üyesi öğrenciler sualtında fotoğraf çekme organizasyonu yapamazken, "Uluslararası llişkiler Kulübü"ne inanılmaz bir "hoşgörü" gösterilip çizmeyi aşma hakkı veriliyor. Memlekette demokrasi var ya! Yetmiyor, şeriatçı işbirliği ile "Evrim Teorisi'nin Sonu" başlıklı panelini duyurularının Fen Fakültesi'nin Biyoloji Bölümü'ndeki panolara asılmasına da izin veriliyor. Memlekette demokrasi var ya! Rektörlük, böylesi bir rezalete karşı çıkan Fen Fakültesi öğretim üyelerine ise şöyle yol gösteriyor: "Siz de panele gidin konuşun; Evrim Teorisi'ni savunun!" Memlekette demokrasi var ya! Bir bilim kurumunda üniversite yönetiminin bilgisi ile bilim ayaklar altına alınabildikten sonra demokrasi olmuş olmamış artık bir şey fark etmiyor! Yalan haber ve iftiralara cevap Gazetenizin 21 Temmuz 1999 tarihli nüshasının 15. sayfasının 3. ve 4. sütunla- rında Deniz Som'un Vaziyet isımli köşesinde "79 Mayıs'ta En Bilimsel Eğitim " başlıklı bir Haber/Yazı neşredilmiştir. Bu haber-Yazıda "Ondokuz Mayıs Üniversi- tesınde bazı öğretim üyeleri ki doçentlikte bekleme süreleri- ni yeni bitirmışlerdir, diğerle- nnden biranda öne çıkıp pro- fesöriük kadrosunu alıiiar, örneğin Tıp Faküftesinde... Süleyman KAPLAN... Kansı kara çarşaf ve hatta peçeliymiş ve dahi evinde ha- remlik-selamlık oturulurmuş, önemlı değildir... Tarikatçıymış, hiç önemli değildir..." Cümlelerine yer verilerek tamamen asılsız, gerçek dışı ve rftira niteliğinde yakıştırma ve isnatlarda bulunarak şah- sım tahkir edilmek ve küçük düşürülmek ıstenilmiştir. Karım kara çarşaflı ve pe- çeli olmadığı gibi, herhangi bir tarikatla da uzaktan ya- kından ilgım ve ilintim yoktur. Ayrıca üniversitelerde ihti- yaç duyulan öğretim eleman- lannın ilgili kadrolara atanma- larında yönetmelik gereğı bi- limsel rekabeti, dolayısıyla bi- limsel gelişmeyi arttırmak için, tüm yurtta belli sayıda tiraja sahip olan gazetelerle ılanlar yapılarak adaylar arasında ya- rışma sağlanmaktadır. Hatta doçentlik ve profesörlük kad- roları tirajı yüksek gazeteler- deki ilanlara ilaveten resmi gazetelerde deyayımlanarak dahageniş bir kıtlenin haber- dar olması sağlanır. Dolayı- sıyla hiçbir kadro kişilere öz- gü olarak ilan edilmez. Bu ne- denle ilan edilen her kadroya atanmak için gerekli koşulla- ra sahip her bir bilim insanı başvurabilir. İlgili kadroya baş- vurular yapıldıktan sonra üni- versite yönetim kurulu ülke- miz biljm insanlarından beş kişilikjüri oluşturmakta ve bu jürinin adayla ilgili raporları il- gili kurul tarafından değerlen- dirjlşrekuygun ise atamaları yapıimaktadır. Bir kadroya atanmak için yukarıda anlatılan basamak- lardan da anlaşılacağı gibi herhangi bir adayı diğerlerin- den koruyucu hiçbir uygula- maya yer verlimemektedir. Durum böyle olmasına kar- şın, ilan edilen kadronun ki- şiye özgü olduğu düşünce- sini yayarak, hem şahsım, hem de üniversite yönetimim bilinçli olarak karalanmakta- dır. Doçentlikte bekleme süre- min hemen bitiminde profe- sörlük kadrosunu aldığım ifa- de edilmiştir. Oysaki ana bi- lim dalımızda ilan edilen pro- fesörlük kadrosu, doçentlik- le bekleme süremden yakla- şık dokuz ay sonra ilan edil- diği gibi, böyle bir kadroya henüz atanmış da değilim. Keyfiyetin bu şekilde bilin- mesini, bu açıklamamın gaze- tenizin ilk çıkacak sayısında Basın Yasasının öngördüğü biçimde yayınlanmasını rica ederim. Saygılarımla, Doç. Dr. Süleyman KAP- LAN Yalan ve iftira dolu yazınıza cevap Gazetenizin 21.07.1999 ta- rihli nüshasında, "Vaziyet" ad- lı köşede Deniz Som imza- sıyla "Ondokuz Mayısta en bi- limsel eğitim!" başlığıyla ya- yınlanan yazıda, yayın ve ga- zetecilik meslek ilkeleri ihla- ledilmiştir. Yazıda kişilik hak- lanmı zedeleyen iddialar se- bebiyle bu açıklama gerekli olmuştur. Yazınızda şahsımia ilgili ya- lan ve iftiralar mevcuttur. Do- çentlikte bekleme süremizin yeni bittiğini ve bir anda öne çıkıp profesörlüğü aldığımızı yazmışsınız. Doğrusu. yazının çıktığı ta- rihte, doçentlikte 5 yıllık bek- leme süremizin üzerinden 9 aydan fazla zaman geçtiği ve ilan edilen profesörlük kadro- su için müracaat ettiğimiz idi. Üstelik aynı dönemde bekle- me süresi dolanlar için veri- len ilk grup ilan değil, ikinci ilandı. "Kans< kara çarşaf ve hatta peçeliymiş ve dahi ha- remlik selamlık oturulurmuş" sözleriniz insafsız bir yalan ve karalamadır. Bu karalamanız- la aynı zamanda üstü örtülü olarak akademik ilerlemede akademik kurallar dışındaki bilimsel olmayan kriterlerin kullanılmasını istiyorsunuz Profesör olacak olan biziz, eşimiz çoluk çocumuğuz ve- ya akrabalarımız değildir. Yö- nü ne olursa olsun, bilim ve kurallar dışındaki etkenlerin akademik ilerlemede etkili ol- ması isteğiniz, sonuuçta her düşüncedeki insana zarar ve- rir, akademik porsoneli bilim üretme dışında hoş olmayan yollara iter. Tarikata mensup olduğumuzu söylemeniz de bir iftiradır. Yalan ve iftiralar- la insanları karalamanız ve özel hayatlanna müdahaleniz ise yakışıksız bir davranıştır. Gazetecinin topluma doğ- ru bilgi vermesi gerekir. Size üniversite mensuplan hakkın- da karalama yazısı yazan ki- şilerin kaç dış yayını olduğu- nu "Medline-Pubmed'öen ta- rayıp kontrol etme zahmetine katlandınız mı? Ikbal hırsında olan ve bilimsel faaliyetle iliş- kisini kesmiş kişilere malze- me olmanız gazeteciliğinizin ayıbı değil mi? Gerçekleri yayınlamanız di- leğiyle bilgilerinizi rica ede- rim. Doç. Dr. Davut Albayrak KİM KÎME DUM DUMA BEHIÇAK behicakoı turk.net ÇİZGİLİK KÂMtL MASARACI HARBİ SEMtH POROY MIRMIRLAR UĞUR DURAK TARİHTE BUGÜN MÜMTAZ ARIKAN 20Ekim ATATÛRK'ÜN SAĞLIK RAPORU.. StW>A AtAA/ÇTT. PKOF. Or- N£$£r ÖAA&K UZUAf Sts- Kirlenen Dünyamızı Fidan Dikerek Antalım ORMAN BAKANLIĞI AĞAÇLANDIRMA VE EROZYON KONTROLÜ GENEL MÜDÜRLÜĞÜ Ü/V, G£MÇUĞ<NO£N S£#f H lJ.l.k»' 1 '" v,l..rl...r. .<«»' 1 " " " LlSt &İ&OZIHJ. SOM SÜNL£eDE DuKUMU OC - C**/ İrMS£&UK OÜCKAİ Ç£** PANO DENİZ KAVUKÇUOGLU "İşaretiep" Büyük Marmara depremi sonrası Bolu köyleri- ne yaptığı otobüs ziyareti sırasında Sayın Bülent Ecevit'in, aracını saran depremzedelerin protes- tolanna bakıp, "Vatandaşlanm pek mutlular..." di- ye tepki göstermesine, doğrusu o gün bir anlam verememiştim. Kişi gördüklerini, işittiklerini algı- lama yeteneğine ne kadar güvense de algıladık- larını anlamlandırması her zaman kolay olmuyor- du. O gün Başbakan'a çok şaşmış. şaşmaktan da öte kendisini bir "gerçek çarpıtıcısı" olarak suçlamıştım. Oysa bu bize verilen bir "işaret"\\... Insanlara, "Görün, ama gördüklerinizin tutsağı ol- mayın!" denmek isteniyordu. "Ülkemizinyüce çı- karian" o an neyi gerektiriyorsa, öyle davranılma- lıydı. Esas olan "görülen" değil, "düşünülen"d\. O halde algılamamız gereken, gördüklerimiz ya da duyduklarımız değil, görüp duyduklarımı- za ilişkin bize verilen ";sare(/er"di. Yoksa eski Kı- zılay Başkanı Kemal Demir'e, görevinden ayrı- lırken sunutan "Üstün Hizmet Ödülü'nü nasıl açık- layacaktık? Kızılay depolarının ne halde olduğu- nu Uğur Dündar'ın sayesinde görmüştük. Çadır- lar ortadaydı. Dönen dolapları yıllardır duyuyor- duk. Bütün bunların sorumlusu ise alkışlarla uğur- lanıyordu. Eğer ödüllerin, alkışların aslında bir "işaret" olduğunu kavrayamıyorsanız, hiçbir şey anlayamıyordunuz. Ne yazık ki, kavrayamıyor, anlayamıyorduk... "İşaret algılama" yeteneğimiz henüz tam geliş- memişti. Kimi zaman "işaret"i alıyor, ama bunun- la ne yapacağımızı bilemiyorduk. Ekonomiden Sorumlu Devlet Bakanı Sayın Recep Önal'ın An- talya rfşaatından dotayı ulusal bir paniğe kapılmış- tık. Sayın Bakan, IMF'den "gelmiş olan" para yar- dımının memur maaşları için kullanıldığını söyle- miş, ertesi gün başbakanımızın ağzından bu pa- ranın henüz "gelmediğini", dolayısıyla da böyle bir harcamanın söz konusu olamayacağını öğren- miştik. Gerçek neredeydi? Bu soruya günlerce ka- fa yormuştuk. Gereksiz bir çabaydı bu. Çünkü biz- den istenen, "gerçe^c"in peşinden koşmamız de- ğil, bize verilen "işaret"\ doğru algılamamızdı. Türkiye'de hiçbir zaman, hiçbir para amacı dışın- da kullanılmamıştı, kullanılmıyordu ve kullanılma- yacaktı! Bunu hâlâ öğrenememiştik! Bize bu ''işa- ret" ediliyordu. Artık bu kazkafalılığı bırakmamı- zın, bize verilen "ışaretler"\ doğru anlamamızın za- manı gelmişti. Aglılama yeteneğimizi bir an önce geliştirmek zorundaydık! Ya Cumhurbaşkanımız Sayın Süleyman Demi- rel'in can dostları Cavit Çağlar ve Kâmuran Çörtük'le bir ada gezisinde çektirdiği "aile fotoğ- rafı?" Bu fotoğraf da bir "işaret" değil miydi? Bu "işaret"i de anlamamıştık. Ali Sirmen iki gün ön- ce yazmıştı. Devlet katlarında 229 bin "odacı" gö- rev yapıyor, her odacıya dokuz memur düşüyor- du. Tabandan tavana yapılacak "terseş hiyerar- şik" bir değerlendirmeyle koskoca devletin işle- yişi, 229 bin odacının "taban koordinasyonu"na bağımlı olarak çalışan yaklaşık iki milyon memur tarafından sağlanıyordu. Basın, Sayın Cumhur- başkanı'nın memurlarla çektirdiği fotoğraflann üzerinde hiç durmuyor, ama işadamiarıyla çekti- rilen her fotoğraf bir "olay" oluyordu! Memurlar ülke için nasıl "vazgeçilemezler" ise, "müteşeb- bisler" de işte öyleydi! Ülkeye memur da gerek- liydi, "müteşebö/s°de! Müteşebbislerin teşebbüs- leri sırasında birtakım aksamalar tabii ki olabilir- di. Kadı kızlan da her daim kusursuz olmuyorlar- dı. önemli olan insanlann teşebbüs ruhunu kır- mamaktı. Hiçbirimiz sütten çıkmış ak kaşıklar de- ğildik! "Aile fotoğrafı"\\e verilmek istenen bu "işa- ret"\ eğer anJamıyorsak, suç bizimdi... Allah'tan yöneticilerimiz "zarif" insanlardı da bize anlayış gösteriyoriardı. Yoksa ülkemizde "za- rif" sayılamayacak insanlar da demokratik se- çimlerie "önemli mevkiler"e gelebiliyorlardı. On- lar da "işaretler" veriyorlar, ne var ki onlann "işa- ref/eri farklı bir çarpıcılık içeriyordu. Bu farklı çar- pıcılığın son ömeğin Futbol Federasyonu Başka- nı Haluk Ulusoy sergilemişti. Medyadan öğren- diğimize göre Haluk Ulusoy, Türkiye'nin iki önem- li televizyon kanalının "avratlannın ırzına geçece- (J/n/"açıklamıştı. Başkanın, "tatbikigayrikabil" bu arzusunun yaşamı boyunca yalnızca bir "arzu" ola- rak kalacagını çok iyi bilmemize rağmen acaba neden korkuya kapılmıştık? Söz konusu televiz- yon kanallan adına mı? Hayır! Korkumuzun ne- deni, verilen "işaret"i çarpıcılığı nedeniyle bu kez doğru algılamamızdandı. Ya bütün yöneticilerimiz onun gibi olsalardı!.. Televizyon kanallannın olma- yan avratlanna "sarkacak" kadar gözü dönmüş egemenler karşısında acaba ne yapardık? (Faks: 0^16-418 84 10) 1 2 3 4 5 7 ; 1 2 3 4 I I -U- İî 5 6 7 8 9 n• M m\ M 11 n1 2 3 4 5 6 7 8 B U L M A C A SEDAT YAŞAYAN SOLDAN SAĞA: 1/ Ksilofona benzeyen ve tok- maklarla çalınan birAfnkaçalgı- sı. 2/ Birkaç renkli iplikten yapılmış doku- ma... Büyük de- miryolu durağı. 3/Birnota...Ge- mi demirinın zincirini denize verme. 4/ "Ha- yat zamanda — bırakmaz Bir boşluğa düşersın bir boş- luktan" (Attilâ Ilhan)... 1 Kazıyeri.S/Elektrikdı- renç birimi... Algılanan 2 nesnelerin temel nıtelı- 3 ği. 6/ Bir yanşın başla- 4 ma anı... Tuzak. kapan. g 7/ Önemli tarihsel olgu... Taş dibek. 8/ Enis Ba- 6 nır'un bir şiir kitabı... 7 "— olmayan neylerayi- g I ne-i mücellâ" (Şeyhü- lislam Yahya). 9/ Bah- çelerde yazın oturulmak için yapılan kafes biçıminde süslü çardak. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ File benzeyen, soyu tükenmiş iri hayvan. V Dört Ha- life'nin sonuncusu... Duvarörülürken büyük taşlann ara- sına konulan ufaktaşlar. 3/ Eski Mısırdagüneş tanrısı... Afnka'da yaşayan. zarif görünümü ve güçlü sıçrayışıyla tanınan antilop. 4/ Az sözle çok sey anlatma.. " Ismet -": Oyuncumuz. 5/ Konya ılinde bir baraj... Tümör... Asaf Halet ÇeleM'nin bir şiir kitabı. 6/ Temel. esas... Kale du- van. 7/ Açık alanlardan ve kalabalık yerlerden duyulan korku. 8/ Ref«t N*ri GiMriüa'in bir romanı. 9/ Cera- hat... "Dest-bûsu arzusuyla ölürsetn dostlar/ — eylen topragım sunun anınla yâre su" (Fuzuli).
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear