25 Kasım 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
SAYFA CUMHURİYET r 17EKİM1999PAZAR 12 PAZAR KONUGU CHP PM üyesi Mehmet Moğultay devletin yapılandırılması gerektiğini söyledi 'Eli sopalı devletphır mu?' Faili meçhul genelgesP - Bakankğuuz döneminde yayımladığuuz faili meçhul cinayetlerle Ugili bir genelge vardu.. - O genelgede biz. cumhuriyet başsaveılarının doğrudan işe müdahale etmeleri gerektiğini savunduk. Aldığımız istihbarat faili meçhullerde. ölümle sonuçlanan olaylarda ölûnûn Jcim olduğunun bilinmediğini gösteriyordu. Ölümün yakınlanna haber verecek olanaklar hazırlanmıyordu, ölünün deftıedildiği yer bilinmiyordu. Genelgede biz. bu tür olaylarda yerel olanaklar çerçevesinde ölülerin muhafaza edilmesini, fotoğraflannm çekilmesini, eşkâllerinin tespit edilmesini, parrnak izlerinin ahnmasını, saç, kan ömekleri ahnmasını, bakanhk bilgisi olmadan defm işlemi yapılmamasını istedik. Genelgede, hazırlık soruşturmalannın cumhuriyet başsavcılan tarafından yürütûlmesi gerektiği de yer ahyordu. Hasan Ocak'm kimliğinin tespiti bu genelgeden sonra oldu. Hasan Ocak'ı babası giysilerinden tanıdı. Biz de emniyetten parmak izi ve kan grubuyla tespit ettik. Ama failleri bugüne kadar yargı tarafından bulunamadı. 'Devlet destekli kanunsuzluk' A. Iftgjffe pek çokfaiU meçhul cinayvtişlendi Abdi tpekçi, Çetin Emeç, Ugur Mumcu, ' Muammer Aksoy, Bahriye Uçok, Turan Dursun cinayetlerinin defailleri bulunamadı. Hatta Abdi Ipekçi davastnda bazı ifade banttarının kaybolduğu söylendl Bu durumu nasıl izah ediyorsunuz? - Yasalanmızda hazırlık soruşturmalannın cumhuriyet savcılan tarafından yapılması hükmü vardır. Ama bu hükme rağmen hazırlık soruşturmalan, karakol safhasında polis tarafından yûrütülür. Bizim baştan beri savunduğumuz görüş, faili meçhul cinayetlerin önlenmesi için adli kolluk kuvvetlerinin kurulmasıdır. Doğrudan doğraya cumhuriyet başsavcılanna bağlı. ondan emir ve talimat alacak adli zabıtayı kurmadığınız sürece bu olaylar devam eder. Çünkû polis, bir icra kuvveti olarak Içişleri Bakanlığı'na bağlıdır. Hazırlık soruşturmasıru başsavcılar yürütûr. Dolayısıyla cumhuriyet başsavcılannın bu konuda yeterince etkin olduklannı söylemek mümkûn değildir. Bakın, bir dönem emniyet genel müdürûnün talimatıyla btr olayuı sanıklannın cumhuriyet savcısına rağmen Ankara'ya götûrüldüğünü, olay dosyasının nasıl kapatıldığını basmdan okuduk. Yani, adli kolluk kuvvetini kurmadığınız sürece faili meçhulleri önleyemezsiniz, işkenceyi durduramazsmız. Şu anda polis karşısında cumhuriyet başsavcısının eli kolu bağlıdiT. Hatırlıyorum. ben çalışma bakanıyken DGM hâkim ve savcılannın korumalan Içişleri Bakanhğı tarafından geri ahnmıştı. - Adli kolluk kuvveti neden kurulamtyor? - Içişleri Bakanlığı kendi kolluk kuvvetlerinin hâkimiyetini Adalet Bakanlığı'na vermek istemiyor. O zaman adli kolluk kuvveti kurulmasında Içişleri Bakanlığı olumlu mütalaa vermedi. Yasama. yürütme, yargı ayn ayn güçlerdir. Birbirlerini denetlerler ve fren görevi yaparlar. Denetün ne kadar sağhklı olursa bu ülkede hukuk devleti o derece büyûk işlerlik kazanır. Yargımn elini kolunu bağlar, emrindeki gûçleri alırsanız, burada ben hâkimiyet sağlayacağım, gıbi küçük iddialannızı sürdûrürseniz, yargımn hareket alanını genişletmezseniz bu olaylar sûrgit devam eder. Türkiye'de siyaset adamlan devletin arhk dikiş tutmayacağından söz ediyorlar. Gerçekten devletin yeniden yapılanması gerekir. Bizim CHP olarak yıllardır söylemek istediğimiz buydu. Eli sopalı devlet olur mu? Devlet, kamu iyiliği uğruna çalışan bir kurumdur. Devlet faili meçhulleri, suç örgütlerini ortaya çıkarmakla yükümlüdür. Devlet destekli kanunsuzluk olur mu? Bakın, Susurluk olayımn faillerine silahlan devlet görevleri tarafından veriliyor. Bunlar devlet içinde yuvalanmışlar, devleti bu hale getirmişler. Devleti yeniden yapılandırmak lazım. Devlet adına kendi vatandaşını öldüren adam kutsal sayılabilir mi? En son Adana'da yaşandı. Silahsız bir kişi devlet adına öldürüldü. lstihbaratı yapılmamış, faili tespit edilmemiş bir yere baskın nasıl yapılır? thtimallere dayanarak insan öldürûlûr mü? Başka demokrat bir ülkede böyle bir olay yaşansa icranın başındaki insanlar görevlerinden istifa ederler. LEYLA TAVSANOĞLU Ülkemizdeyıllardır cezaevlerinde olaylarpatlak veriyor. Bir kısım tutuklu ve hükümlü isyan çıkardıkları gerekçesiyle en * hafıfınden itilip kakılıyor, dayakyiyor; en kötüsünden de öldürülüyor. Ama ne gariptir ki öldürülenler, yaralananlar hep sol görüşlü tutuklu ve hükümlüler arasından çıkıyor. Nedense mafya babalarımn, sağ görüşlü hükümlülerin dokunulmazlıklan var. Birileri, hatta daha ileri gidip bu "bir kısım içerdekilerin " cezaevlerini yönettiğini bile söyleyebiliyorlar. Bunun doğruluk derecesini bilme durumunda değiliz. O nedenle de bir bilene soralım dedik ve eski Adalet Bakanlarından bugünkü CHP PM üyesi Mehmet Moğultay 'la bir araya geldik. Moğultay, Adalet Bakanı olduğu PORTRE / MEHMET MOĞULTAY 1945, Tunceli doğumlu. Yükseköğrenimini A.Ü. Hukuk Fakültesi'nde tamamladu 1963'te CHP'ye girdi. Partinin çeşitli kademelerinde çalıştu MYK üyesi, Genel Sekreter Yardımcısı oldu. 1980 darbesiyle birlikte CHP kapahldıktan sonra 1983 'te kurulan SODEP'e girdl 1987'de SHP'den Istanbul milletvekili seçildL 1991 seçimlerinden sonra kurulan DYP-SHP koalisyonunda Çalışma Bakanı oldu. Temmuz 1994'te Adalet Bakanlığı'na getirildi. Aralık 1995'te erken seçim yapılması kararı alınınca Eylül 1995'te Adalet Bakanlığı 'nı yasa gereği bırakmak zorunda kaldu Şimdiki halde CHP PM üyesL - Sizce hükümet, kamuoyunun bunca tepkisine karşın aftasarı- stnda neden ısrar ediyor? - Koalisyon hükümetıni kuran siyasi partiler hükümet programın- da aftan söz etmemişlerdir. Ama, düşünce suçlannın önündeki en- gellerin kaldınlması vardır. Fakat sonradan çok romantik olarak af Türkiye'nin gündemine girdi. Başlangıçta kader kurbanlannı koru- mak amacına yönelikti. Ama sonradan, tam deprem sırasında TBMM tatile girerken alelacele çıkartılan, yürürlük maddesiyle birlikte 14 maddeden oluşan af kanunu istenenin dışına taştı. Yani çetelerin de, devlete zarar verenlerin de affinı öngören bir yasa durumuna geldi; kader kurbanlannın yasası olmaktan uzaklaştı. Aslında genel afçağ- daş anayasalann pek çoğunda bugün artık yoktur. Terk edilmiştir. Ge- nel afla ilgili düzenleme bizim anayasamızın 87. maddesinde bulun- maktadır. Ama 87. maddedeki genel af "14. maddede sayılan suçiar hariç obnaküzere" diye de bir düzenleme getirmektedir. Gayet açık yazılmış. TBMM'nin iradesine ipotek koyan, sınırlandıran bır düzen- lemede kanun önünde eşitlik ilkesi gereği genel af cıkabilir mi? Bu- rada düpedüz düşünce suçlanndan hüküm gıyenlerin afFmı öngörme- yen bir düzenleme var. Af zaruretse ve hükümet tarafından mutlaka çıkanlması gerekiyorsa eşitlikçi, adil olması lazımdır. Af bir atıfetrir, yani bağıştır, lütufhır. Meclis'in afkonusundaki tak- dir hakkına ipotek getirilmesi, affin bir atıfet olma niteliği ile bağ- daşmaz. Anayasa'nın 14. maddesi durduğu sürece eşitlikçi, adil bir af çıkanlabilir mi? O zaman yapılacak ilk iş anayasanın 87. madde- sınden "Anayasanm 14. maddesinden hüküm grvenkr hariç olamk üzere" ibaresinin kaldınlmasıdır. tkincısı de, düşünce suçlan olarak adlandınlan 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanunu'nun 8. maddesi kaldınlmalıdır. TCK'deld düşunce suçlâfı da kaldınlmâh, ondan son- ra bir af çalışması yapılmalıdır, o da yapılacaksa... Bugün Türkiye'de af bir zaruret değildir. Af, fiili ortadan kaldır- maz. Sadece TCK'nin uygulamalannı ortadan kaldınr. Dolayısıyla teorik olarak aftan kastedilen, devlete karşı işlenen suçlann affedil- mesidir. - Peki de, vatandaşa karşı işle- nen suçlar ne oluyor? -Devlet, kendısıne karşı işlenen düşünce suçlannı affetmek bir ya- na, vatandaşın kendi arasmda işle- diği ve hıç de affedilmeyecek suç- lan affetmek gibi bir noktaya gidi- yor ki bu da kader kurbanlannı aşan bir düzenleme noktasına ge- liyor. Bugün affı istemeyenler, af- fi isteyenlerden daha fazladır. Çün- kü af bir zaruret, bir ihtiyaç değil- dir. Eğer hükümet kendisini mut- laka bir affa bağlamışsa ve popü- list davranacaksa, koalisyonu boz- mamak için bir gerek olarak görü- yorsa öncelikle anayasal değişik- likleri yapmalı, ondan sonra eşit- likçi ve adil bir af kanunu çıkarma- lıdır. Amaç. Cumhuriyet'in 75. yıl- dönümü nedeniyle bir af kanunu çıkartmak olarak gösterildi. Ama Cumhuriyet'in 75. yılı geçeli 1.5 yıl oldu. Bu kadar süre geçtikten sonra artık affin amacı da ortadan kalktı. Başta kader kurbanlan der- ken, çeteler de, devletin hazinesi- ni soyanlar da, faili meçhul cina- yetlere kanşmış olanlar için aföngörüldü, ama düşünce suçundan hü- küm giyenler bunun dışında bırakıldı. Insanın doğuştan kazandığı hak olan düşüncesini ifade etmek suç sayılıyorsa bu adil ve eşitlikçi bir af yasası olmaz. Böyle bir yasa Türkiye'de dengeleri altüst eder. 70 bin kişi cezaevinde Sayın Adalet Bakanı (Hikmet Sami Türk) bir konuşmasında, ce- zaevlerindeki hükümlü ve tutuklu sayısının 70 bin civannda olduğu- nu. affı çıkararak cezaevlerini boşaltacaklannı söyledi. "Ba insanla- n tophuna kazandırmış oiacağız'' dedi. Eğer istedikler afkanunu çık- mış olsaydı 15 bin kişi aftan, 20 bin kişi de ceza indiriminden yarar- lanarak tahliye edilmiş olacaktı. Af kanunu 1998'in Haziran ayında Türkiye'nin gündemine geldi. Aradan 15 ay gibi bir zaman geçmiş olmasına karşın bu kişilerin top- luma kazandınlmalannı öngören hiçbir proje hazırlanmadı. Bugün- kü infaz ve cezaevi sisteminden kaynaklanan nedenlerle bu kişilertop- luma yeni suçlular olarak dönmüş olacaklar ve bir süre sonra da ye- niden cezaevine gireceklerdir. Türkiye'de af sürekli bir umut haline getiriliyor. Çünkü belirli aralıklarla çıkanlıyor. Türkiye'de. çok par- tili sisteme geçiş olan 1950 yılında 5657 sayılı bir af kanunu çıkanl- dı. 1960 ihtilalini izleyen günlerde 113 sayılı af kanunu kabul edildi. 1971 Mart muhtırasından sonra 1974'te 1800 sayılı bir af kanunu, 12 Nisan 199l'de deyürürlüğegirenTerörle Mücadele Kanunu'nunge- çici 1 ve izleyen maddeleriyle ceza indirimleri sağlandı. 1 Aralık 1997'de basın içinde düzenlemeleryapıldı. Bakın, yıllar içinde"bu ka- dar sayıda af çıkanldı, ama cezaevinden çıkanlan hükümlüler toplu- ma kazandınlmadı. Demek ki olaya infaz sistemiyle birlikte bütün olarak bakmak lazım. Günübirlik politikalarla alelacele düzenleme- ler getirdiğiniz zaman toplumda yeni dengesizlikler oluşur, af da bir umut, birbeklenti haline gelir. O zaman da cezadan istenen amaç el- de edilmez. Daha açık söylemek gerekirse, suçu cezasız bırakmama ilkesi ortadan kalkar. - Siz eski bir Adalet Bakanı olarak bize, Türkiye 'de cezaevlerinin neden hep sorun olarak kaldıklannı anlatabilir misiniz? - Cezaevleri, Türkiye kamuoyunu ilgilendiren çok önemli bir so- run. Cezaevleri gündeme, cezaevlerinde insanlar öldüğü, yaralandı- ğı, hasta olduklan ve sakat kaldıklan zaman geliyor. Bunun dışında, Türkiye'nin gündemınde cezaevleri sorunu yok. Bakın cezaevlerinde insanlar ölüyor, yaralanıyor, temel hak ve öz- gürlükleri ihlal edilıyor. Hükümlü ve tutuklu da olsa o kişi sonuçta bir insandır. Çağımızın konusu insan haklandır. Bu konuda büyük ge- lişmelere tanık oluyoruz. Dolayısıyla her şeyin odak noktası insan- dır ve insan hak ve özgürlüklerini inkâr edemezsiniz. Siz 1980 sonrası, "Asmayahm da besleyelim mi?" ya da "Cezaev- leri beşyıkhzlı otel,yol geçen hanı halinegeMT mantığıyla hareket eder- senız cezaevlennin sorununu çözemezsinız. Bugün kamuoyunda yay- gın olan ınanç, cezaevlerinin yönetilmediği, asayiş ve güvenliğin sağ- lanamadığıdır. Sonuç olarak da ortaya bir otorite boşluğu çıkıyor. Istanbul Bayrampaşa'da 20 Eylül'de 7 kişi, 26 Eylül'de de Ulucan- lar'da 10 kişinin ölümüyle sonuçlanan çok acı olaylar meydana gel- di. Bu ölüm olaylanndaki ölüm sebepleri de kamuoyunu tatmin et- medi. Gerekli ve yeterli açıklamalar da yapılmadı. Cezaevleri, bizim hükümetimiz de dahil bütün hükümetler döneminde sürekli kanayan bir yara durumundadır. Cezaevleri sorunu bugüne kadar küçümsenmiştir, önemsenmemiş- tir ve çözüm getirilmesi sürekli geciktirilmiştir. Bakın, cezaevi soru- nunun sosyal, hukuksal, insani boyutlan var. Bu boyutlan birlikte dü- şünmediğimiz zaman siyasetçisi, bürokratı, cezaevi yöneticisi ve hü- kümlüsü için riskli ve tehlikeli bir sorun olmaya devam edecektir. Cezaevleri yol geçen hanı - Peki, neyapılmalı? - "Asmayahnı da besJeyeüm mi? Cezaevleri beş yıldızh otefe dönüş- tü" mantığını biryana bırakmamız lazım. Siz 80 kişilik koguşlan "beş yıkbzlı otel" ya da "yol geçen hanı" diye nitelerseniz cezaevi sorunu- na köklü bir çözüm bulamazsınız. Bu soruna bilimsel açıdan yakla- şılmalı, kendi haline bırakılmamalı ve günü kurtarma politikalann- dan vazgeçilmelidir. Temel bir sorun olarak bilimiri, ulusTararası normların ortaya koy- duğu standartlar çerçevesinde ve Türk insanıyla hükümlünün beklen- tileri doğrultusunda yeniden ele almak zorundayız. Cezaevleri soru- nu, demin de söylediğim gibi, infaz sisteminin bir parçasıdır. Bu ko- nuda devletin, hükümlü ve tutuklunun, bunlann yakınlannın, demok- dönemde kendi deneyimlerini anlatırken çok dertliydi. Derdi pek çok taraflıydı. Bakan olduğu dönemde partisi CHP'nin koalisyonun küçük ortağı olması ve dönemin Başbakam . , .;; Tansu Çiller 'in cezaevlerinin durumuna .^,?; duyarsız kalması, ikincisi de Içişleri .; --.^* Bakanlığı 'nın Adalet Bakanlığı üzerinde hâkimiyet kurmayı amaçlaması onufena halde rahatsız ediyordu. Moğultay için faili meçhul cinayetlerin bir türlü aydınlanamaması da derin dert konusuydu. Moğultay konusmamızın sonunda şu sözlerle duygularını patlatıyordu: "Eli sopalı devlet olur mu? Devlet, faili : ['. J - meçhulleri, suç örgütlerini ortaya çıkarmakla yükümlüdür. Susurluk olayımn faillerine silahlan devlet görevlileri tarafından veriliyor. Devlet . destekli kanunsuzluk olur mu? Devleti yeniden yapılandırmak lazım." Bakanlığı'nın görevi, onlann firar etmelenni önlemek, birbirlerinin üzerinde hâkimiyet kurmamalannı sağlamak. cezaevi güvenliğini sarsacak olaylara sebebiyet vermeyecek önlemler almaktır. tstanbul'daki olaylarda kimin kimi öldürdüğü belli değil. Ankara Ulucanlar'da 2 Eylül'de 4 ve 5. koğuşlardaki terör suçlulan, yerleri- nin yetersiz olduğu gerekçesiyle adli suçlulann olduğu birinci koğu- şa geçtiler. Bunlar 24 gün sayım vermediler ve direndiler. 26 Eylül sabah saat 04'te operasyon başladı. 10 kişinin ölümüne yol açan o acı olaylar meydana geldi. O kişilerin ölüm nedenleri de henüz belli de- ğildir. Burada "Cezaevi sorunu risküdir. Hiç Idmsevi suçlayamayız" diye- meyiz. Ortada 17 ölü var. Bakın Ulucanlar'da 24 gün süreyle bu ki- şiler direniş yapmışlar. Onlan ikna etme gibi bir insani boyutu yok muydu olayuı? Işte, cezaevinin insancıl boyutu konusunda Adalet Ba- kanlığı duyarsız davranmıştır. - Dikkat çeken bir nokta, cezaevlerindeki olaylarda öldürülenler, yaralananlarya da baskı altında tutulanlar çoklukla sol görüşlü si- yasi mahkûmlar. Sağgörüşlülereya da mafya babalarına birşeyya- püdığınıpek duymuyoruz. Sizce neden? - Bu ülkenin yönetimi onlarca yıl boyunca sağ siyasi partilerin el- lerinde kaldı. Sağ siyasi partiler solu hep kendileri için korkulu bir rüya olarak gördüler. Dolayısıyla 12 Eylül kültürü ve mantığı toplumda korkunç bir de- politizasyon yarattı. 12 Eylül'e gelinme sebepleri üniversiteler, genç- lik olarak kabul edildi. 12 Eylül'ün hedefi solsuz, örgütsüz bir top- lum yaratmaktı. Bunun da sonuçlan işte gördüğümüz gibi toplumsal patlamalardır. Cezaevlerinde hükümlü de olsa, tutuklu da olsa solçtt-^ İara çok farklı gözle bakılır. '*'îV Burada yapılması gereken, tarafsız davranmaktır. Ama tarafsızUc korunamadı. Cezaevlerindeki olaylarda genelde solculann öldükle- ri ya da yaralandıklannı söylediniz. Bunun nedenini anlamak için faz- la akıllı olmaya gerek yok. Devlet böyle şekillendirildi. 12 Eylül'ün kültürü buydu. Hukuk devleti gere- ğince yargı ve infaz kurumlan her za- man tarafsız olmalıdır. Ama bugün yapılan haksızlıklar karşısında isyan etmemek mümkün değil. Babstandardı ratik baskı gruplannm yaklaşımlan birbirlerinden farklıdır. Ama biz bunun bilimsel temelini ortaya koyacağız. Aksi halde bir sosyal pat- lamaya yol açar. Bakanlık arşivlerinde bu konuda kimi bilim adam- lan tarafından hazırlanmış sağhklı raporlar da bulunmaktadır. 1930'da yürürlüğe giren Hapishanelerin ve Tevkifhanelerin îdare- si Hakkındakı Kanun'un 1. maddesinde "Türkhe'de her mahkeme bulunan yerde hapishane ve tev kifhane bulunur" diye yazıyor. Bura- da bir suç coğrafyası araştınlmadığı görülüyor. Dolayısıyla bugün 65 milyonluk Türkiye'de 561 tane cezaevi bıilunmaktadır. 110 milyon nüfîıslu Japonya'da 58 cezaevi, 60 milyon nüfuslu Fransa'da ise 182 cezaevi var. Bizdeki 561 cezaevi üstelık bugün rantabl bir durumda da değil. Bizdeki bu cezaevlerinden 38'i açık cezaevi konumunda. Yani hükümlü ve tutuklunun topluma kazandınlması için yapılacak rehabilitasyon çalışmalan bu cezaevlerinde uygulanıyor. Çocuk ce- zaevleri ve kadın cezaevleri de hemen hemen bütünüyle cezaevleri- nin içinde bulunmaktadır. Dolayısıyla da bizim hükümlü ve tutuklu- lanmızın yeniden topluma kazandınlmalan artık söz konusu değil- dir. Cezaevlerindeki son olaylar üzerine bir MHP milletvekili, bun- lann bizim eserimiz olduğunu söyledi. Bunu duyunca bir kahkaha nöbetine kapıldım. Adli istatistik verilerine göre hükümlülerin yüz- de 89'unun ceza süresi üç yılın altında. Ben 1995'te bakanlıktan ay- nldım. Aradan dört yıl geçti. Benim zamanımdan hükümlü ve tutuk- lu aşağı yukan kalmamıştı. Hûcre sistemi gerekli - Peki, cezaevlerinde neden aralıklarla bu kadar çok olay çıkıyor. - Cezaevlerimizde koğuş sistemi uygulanıyor Dolayısıyla bu ko- ğuşlar çok kalabalık olduğu için tutuklu ve hükümlüler birbirlerinı etkiliyorlar, birbirlerine baskı kuruyorlar. O nedenle koğuş sistemi- nin terk edilmesi gerekir. Koğuş sisteminde tutuklu ve hükümlüyü ıslah edemezsiniz, topluma yeniden kazandıramazsınız. ış ve çalış- ma ortamı yaratamazsınız. Çağdaş sistemlerde olduğu gibi bireysel oda sistemine geçmek zorundayız. Ama bu hücre sistemi değil. Bi- reysel oda sistemi, gündüz tutuklu ve hükümlünün topluma yeniden kazandınlması için işini sürdürmesi, akşam da kendi istirahatıni ken- di odasında yapabilmesi sistemidir. Bu son derece insani bir sistemdir ve bu sisteme geçmediğimiz sü- rece sorun devam eder. Ben, Adalet Bakanlığı yapmış bır kişi olarak hıç kımseyi yargılamak istemiyorum. Biliyorum, cezaevleri devletin sorunudur, risklidir ve el yordamıyla çözülemez. Bakın, bu hüküm- lü ve tutuklular Adalet Bakanlığı olarak bize teslim ediliyor. Adalet - Cezaevlerinin sorunlan yıllardır bilinmesine rağmen hangigüç çözü- mü engelliyor? - Cezaevlerinin iç güvenliği Adalet Bakanlığı'na, dış güvenliği dejandar- maya ait. Zaman zaman da, terörle mücadele konusunda yargı yetersiz, deniyor. Terörle mücadele konusunda yargı ve infaz kurumlanna yasada özelbir görev verilmemiştir. Görevle- ri sadece tarafsız olmaktır. Terör ne- deniyle yakalanan ve medya tarafın- dan terörist olarak tanımlanan kişile- rin statüsü sonuç olarak sanıktır. Bu aşamada ceza ve infaz kurumlanna verilen görev, bu tutuklu sanıklann fi- rar etmelerini önlemek, onlann hâki- miyet kurmamalannı sağlamak ve ce- zaevlerinde düzeni sağlamaktır. Ce- zaevlerinde kaldıklan sürede bunla- nn terörün kaynağı olduğu iddia edi- liyor. Ben buna Adalet Bakanıyken de katılmadrm. Cezaevlerinde terör ya- şanmıyor, aksine, dışanda terör olaylan olduğu için cezaevlerinde bu olaylar patlak veriyor. Terörün dış ve iç kaynaklan kurultutmadan bu halledilemez. Cezaevlerinde yaşanan olaylan teröre bağlamak çok yanlış. Aynca cezaevlerinde Avrupa ve BM standartlan da uygulan- mıyor, ki biz bunlara tarafiz. Çözümü hangi gücün engellediğine gelince... Devlet bugüne ka- darbu sorunu ciddiye almadı. Bu, Adalet Bakanlığı'nı aşmıştır. Dev- letin sorunudur. Devletin Adalet Bakanlığı'na ayırdığı bütçedeki pay yüzde 1 civa- nndadır. Bu payla bunu yapmak mümkün değil. Cezaevlerini yeni- den yapılandırmazsanız önümüzdeki günlerde daha büyük sosyal patlamalar olur. Devlet bu sorunu küçümsememeli, önemsemeli. Ce- zaevleri yeniden yapılansa belki cezaevlerinde kalanlann pek çoğu- nun aftan yararlanma gibi bir niyetleri de olmayacaktır. Yeni af ka- nununda, aftan yararlanmak istemeyene bu hakkın verilmemesi hük- mü konmuş. Kimi siyasi partilerin liderleri, "Bu af kanunundan ya- rarlanmak istemiyorum" dıyor. Peki, kanun çıkarsa ne olacak? Bir hüküm daha konmalı. Aftan yararlanmak istemeyenler bu haklannı kullansınlar. "Aflan yararlanmak istemiyorum, yüce yargıda yargı- lanmak istiyonim" demeleri lazım. Böyîece onlann babayiğitlikle- rini göreceğiz. • -«• - Siz Adalet Bakanıyken cezaevlerikonusu sizin gündeminize na- sü geldi? - Ben bakanken cezaevleri bizim sürekli gündemimizdeydi. tki kez Milli Güvenlik Kurulu'na giderek bu konuda, bilgi verdim. Cezaev- lerinin mutlaka yeniden yapılanmalan gerektiğini anlattım. Biz o ta- rihte koalisyonun küçük ortağıydık. O tarihte konuyu, başbakan olan Tansu Çüler'in özümsemesi gerekirdi. Suç tiplerine, güvenlik tiple- rine göre yeni cezaevleri yapılması gerektiğini o tarihte söylemiştim. Hatta bunu Bakanlar Kurulu'nda da anlatmıştım. O tarihte bilim- sel raporlan Milli Güvenlik Kurulu'na da sunmuştuk. Ama her şey konuşulanla kaldı. Bizim dönemimizde cezaevlerinde zaman zaman direnmeler, ölüm oruçlan oluyordu. Ama biz işin hukuksal boyutla- n yanında insani boyutlannı da ihmal etmiyorduk. Diyarbakır Ceza- evi'nde çok büyük bir isyan patlak veTdi, ama ölümle sonuçlanan bir olay olmadı. Sadece Izmir'de tutuklular cezaevine götürülüp getiri- lirken bir olay olmuştu. Burada niyet önemli. Cezaevindeki hüküm- lünün suçu ne olursa olsun tarafsız olmak zorunda olduğumuzu, bu- nu korumamız gerektiğini, işin hukuksal boyutlan yanında insani boyutlan da olduğunu biliyorduk. O çevrelerde de bir güven uyandı.
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear