Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
SAYFA CUMHURİYET
r
17EKİM1999PAZAR
12 PAZAR KONUGU
CHP PM üyesi Mehmet Moğultay devletin yapılandırılması gerektiğini söyledi
'Eli sopalı devletphır mu?'
Faili
meçhul
genelgesP
- Bakankğuuz döneminde yayımladığuuz
faili meçhul cinayetlerle Ugili bir genelge
vardu..
- O genelgede biz. cumhuriyet
başsaveılarının doğrudan işe müdahale
etmeleri gerektiğini savunduk. Aldığımız
istihbarat faili meçhullerde. ölümle
sonuçlanan olaylarda ölûnûn Jcim
olduğunun bilinmediğini gösteriyordu.
Ölümün yakınlanna haber verecek
olanaklar hazırlanmıyordu, ölünün
deftıedildiği yer bilinmiyordu. Genelgede
biz. bu tür olaylarda yerel olanaklar
çerçevesinde ölülerin muhafaza edilmesini,
fotoğraflannm çekilmesini, eşkâllerinin
tespit edilmesini, parrnak izlerinin
ahnmasını, saç, kan ömekleri ahnmasını,
bakanhk bilgisi olmadan defm işlemi
yapılmamasını istedik. Genelgede, hazırlık
soruşturmalannın cumhuriyet başsavcılan
tarafından yürütûlmesi gerektiği de yer
ahyordu. Hasan Ocak'm kimliğinin tespiti
bu genelgeden sonra oldu. Hasan Ocak'ı
babası giysilerinden tanıdı. Biz de
emniyetten parmak izi ve kan grubuyla
tespit ettik. Ama failleri bugüne kadar yargı
tarafından bulunamadı.
'Devlet
destekli
kanunsuzluk'
A. Iftgjffe pek çokfaiU meçhul cinayvtişlendi
Abdi tpekçi, Çetin Emeç, Ugur Mumcu, '
Muammer Aksoy, Bahriye Uçok, Turan
Dursun cinayetlerinin defailleri bulunamadı.
Hatta Abdi Ipekçi davastnda bazı ifade
banttarının kaybolduğu söylendl Bu durumu
nasıl izah ediyorsunuz?
- Yasalanmızda hazırlık soruşturmalannın
cumhuriyet savcılan tarafından yapılması
hükmü vardır. Ama bu hükme rağmen hazırlık
soruşturmalan, karakol safhasında polis
tarafından yûrütülür. Bizim baştan beri
savunduğumuz görüş, faili meçhul cinayetlerin
önlenmesi için adli kolluk kuvvetlerinin
kurulmasıdır. Doğrudan doğraya cumhuriyet
başsavcılanna bağlı. ondan emir ve talimat
alacak adli zabıtayı kurmadığınız sürece bu
olaylar devam eder. Çünkû polis, bir icra
kuvveti olarak Içişleri Bakanlığı'na bağlıdır.
Hazırlık soruşturmasıru başsavcılar yürütûr.
Dolayısıyla cumhuriyet başsavcılannın bu
konuda yeterince etkin olduklannı söylemek
mümkûn değildir. Bakın, bir dönem emniyet
genel müdürûnün talimatıyla btr olayuı
sanıklannın cumhuriyet savcısına rağmen
Ankara'ya götûrüldüğünü, olay dosyasının
nasıl kapatıldığını basmdan okuduk. Yani, adli
kolluk kuvvetini kurmadığınız sürece faili
meçhulleri önleyemezsiniz, işkenceyi
durduramazsmız. Şu anda polis karşısında
cumhuriyet başsavcısının eli kolu bağlıdiT.
Hatırlıyorum. ben çalışma bakanıyken DGM
hâkim ve savcılannın korumalan Içişleri
Bakanhğı tarafından geri ahnmıştı.
- Adli kolluk kuvveti neden kurulamtyor?
- Içişleri Bakanlığı kendi kolluk kuvvetlerinin
hâkimiyetini Adalet Bakanlığı'na vermek
istemiyor. O zaman adli kolluk kuvveti
kurulmasında Içişleri Bakanlığı olumlu
mütalaa vermedi. Yasama. yürütme, yargı ayn
ayn güçlerdir. Birbirlerini denetlerler ve fren
görevi yaparlar. Denetün ne kadar sağhklı
olursa bu ülkede hukuk devleti o derece büyûk
işlerlik kazanır. Yargımn elini kolunu bağlar,
emrindeki gûçleri alırsanız, burada ben
hâkimiyet sağlayacağım, gıbi küçük
iddialannızı sürdûrürseniz, yargımn hareket
alanını genişletmezseniz bu olaylar sûrgit
devam eder. Türkiye'de siyaset adamlan
devletin arhk dikiş tutmayacağından söz
ediyorlar. Gerçekten devletin yeniden
yapılanması gerekir. Bizim CHP olarak
yıllardır söylemek istediğimiz buydu. Eli
sopalı devlet olur mu? Devlet, kamu iyiliği
uğruna çalışan bir kurumdur. Devlet faili
meçhulleri, suç örgütlerini ortaya çıkarmakla
yükümlüdür. Devlet destekli kanunsuzluk olur
mu? Bakın, Susurluk olayımn faillerine
silahlan devlet görevleri tarafından veriliyor.
Bunlar devlet içinde yuvalanmışlar, devleti bu
hale getirmişler. Devleti yeniden
yapılandırmak lazım. Devlet adına kendi
vatandaşını öldüren adam kutsal sayılabilir
mi? En son Adana'da yaşandı. Silahsız bir kişi
devlet adına öldürüldü. lstihbaratı yapılmamış,
faili tespit edilmemiş bir yere baskın nasıl
yapılır? thtimallere dayanarak insan öldürûlûr
mü? Başka demokrat bir ülkede böyle bir olay
yaşansa icranın başındaki insanlar
görevlerinden istifa ederler.
LEYLA TAVSANOĞLU Ülkemizdeyıllardır cezaevlerinde olaylarpatlak veriyor. Bir kısım tutuklu ve hükümlü isyan çıkardıkları gerekçesiyle en
* hafıfınden itilip kakılıyor, dayakyiyor; en kötüsünden de öldürülüyor. Ama ne gariptir ki öldürülenler, yaralananlar hep sol
görüşlü tutuklu ve hükümlüler arasından çıkıyor. Nedense mafya babalarımn, sağ görüşlü hükümlülerin dokunulmazlıklan var. Birileri, hatta daha ileri
gidip bu "bir kısım içerdekilerin " cezaevlerini yönettiğini bile söyleyebiliyorlar. Bunun doğruluk derecesini bilme durumunda değiliz. O nedenle de bir
bilene soralım dedik ve eski Adalet Bakanlarından bugünkü CHP PM üyesi Mehmet Moğultay 'la bir araya geldik. Moğultay, Adalet Bakanı olduğu
PORTRE / MEHMET MOĞULTAY
1945, Tunceli doğumlu. Yükseköğrenimini A.Ü. Hukuk
Fakültesi'nde tamamladu 1963'te CHP'ye girdi. Partinin
çeşitli kademelerinde çalıştu MYK üyesi, Genel Sekreter
Yardımcısı oldu. 1980 darbesiyle birlikte CHP
kapahldıktan sonra 1983 'te kurulan SODEP'e girdl
1987'de SHP'den Istanbul milletvekili seçildL 1991
seçimlerinden sonra kurulan DYP-SHP koalisyonunda
Çalışma Bakanı oldu. Temmuz 1994'te Adalet
Bakanlığı'na getirildi. Aralık 1995'te erken seçim
yapılması kararı alınınca Eylül 1995'te Adalet
Bakanlığı 'nı yasa gereği bırakmak zorunda kaldu
Şimdiki halde CHP PM üyesL
- Sizce hükümet, kamuoyunun bunca tepkisine karşın aftasarı-
stnda neden ısrar ediyor?
- Koalisyon hükümetıni kuran siyasi partiler hükümet programın-
da aftan söz etmemişlerdir. Ama, düşünce suçlannın önündeki en-
gellerin kaldınlması vardır. Fakat sonradan çok romantik olarak af
Türkiye'nin gündemine girdi. Başlangıçta kader kurbanlannı koru-
mak amacına yönelikti. Ama sonradan, tam deprem sırasında TBMM
tatile girerken alelacele çıkartılan, yürürlük maddesiyle birlikte 14
maddeden oluşan af kanunu istenenin dışına taştı. Yani çetelerin de,
devlete zarar verenlerin de affinı öngören bir yasa durumuna geldi;
kader kurbanlannın yasası olmaktan uzaklaştı. Aslında genel afçağ-
daş anayasalann pek çoğunda bugün artık yoktur. Terk edilmiştir. Ge-
nel afla ilgili düzenleme bizim anayasamızın 87. maddesinde bulun-
maktadır. Ama 87. maddedeki genel af "14. maddede sayılan suçiar
hariç obnaküzere" diye de bir düzenleme getirmektedir. Gayet açık
yazılmış. TBMM'nin iradesine ipotek koyan, sınırlandıran bır düzen-
lemede kanun önünde eşitlik ilkesi gereği genel af cıkabilir mi? Bu-
rada düpedüz düşünce suçlanndan hüküm gıyenlerin afFmı öngörme-
yen bir düzenleme var. Af zaruretse ve hükümet tarafından mutlaka
çıkanlması gerekiyorsa eşitlikçi, adil olması lazımdır.
Af bir atıfetrir, yani bağıştır, lütufhır. Meclis'in afkonusundaki tak-
dir hakkına ipotek getirilmesi, affin bir atıfet olma niteliği ile bağ-
daşmaz. Anayasa'nın 14. maddesi durduğu sürece eşitlikçi, adil bir
af çıkanlabilir mi? O zaman yapılacak ilk iş anayasanın 87. madde-
sınden "Anayasanm 14. maddesinden hüküm grvenkr hariç olamk
üzere" ibaresinin kaldınlmasıdır. tkincısı de, düşünce suçlan olarak
adlandınlan 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanunu'nun 8. maddesi
kaldınlmalıdır. TCK'deld düşunce suçlâfı da kaldınlmâh, ondan son-
ra bir af çalışması yapılmalıdır, o da yapılacaksa...
Bugün Türkiye'de af bir zaruret değildir. Af, fiili ortadan kaldır-
maz. Sadece TCK'nin uygulamalannı ortadan kaldınr. Dolayısıyla
teorik olarak aftan kastedilen, devlete karşı işlenen suçlann affedil-
mesidir.
- Peki de, vatandaşa karşı işle-
nen suçlar ne oluyor?
-Devlet, kendısıne karşı işlenen
düşünce suçlannı affetmek bir ya-
na, vatandaşın kendi arasmda işle-
diği ve hıç de affedilmeyecek suç-
lan affetmek gibi bir noktaya gidi-
yor ki bu da kader kurbanlannı
aşan bir düzenleme noktasına ge-
liyor. Bugün affı istemeyenler, af-
fi isteyenlerden daha fazladır. Çün-
kü af bir zaruret, bir ihtiyaç değil-
dir. Eğer hükümet kendisini mut-
laka bir affa bağlamışsa ve popü-
list davranacaksa, koalisyonu boz-
mamak için bir gerek olarak görü-
yorsa öncelikle anayasal değişik-
likleri yapmalı, ondan sonra eşit-
likçi ve adil bir af kanunu çıkarma-
lıdır. Amaç. Cumhuriyet'in 75. yıl-
dönümü nedeniyle bir af kanunu
çıkartmak olarak gösterildi. Ama
Cumhuriyet'in 75. yılı geçeli 1.5
yıl oldu. Bu kadar süre geçtikten
sonra artık affin amacı da ortadan
kalktı. Başta kader kurbanlan der-
ken, çeteler de, devletin hazinesi-
ni soyanlar da, faili meçhul cina-
yetlere kanşmış olanlar için aföngörüldü, ama düşünce suçundan hü-
küm giyenler bunun dışında bırakıldı. Insanın doğuştan kazandığı hak
olan düşüncesini ifade etmek suç sayılıyorsa bu adil ve eşitlikçi bir
af yasası olmaz. Böyle bir yasa Türkiye'de dengeleri altüst eder.
70 bin kişi cezaevinde
Sayın Adalet Bakanı (Hikmet Sami Türk) bir konuşmasında, ce-
zaevlerindeki hükümlü ve tutuklu sayısının 70 bin civannda olduğu-
nu. affı çıkararak cezaevlerini boşaltacaklannı söyledi. "Ba insanla-
n tophuna kazandırmış oiacağız'' dedi. Eğer istedikler afkanunu çık-
mış olsaydı 15 bin kişi aftan, 20 bin kişi de ceza indiriminden yarar-
lanarak tahliye edilmiş olacaktı.
Af kanunu 1998'in Haziran ayında Türkiye'nin gündemine geldi.
Aradan 15 ay gibi bir zaman geçmiş olmasına karşın bu kişilerin top-
luma kazandınlmalannı öngören hiçbir proje hazırlanmadı. Bugün-
kü infaz ve cezaevi sisteminden kaynaklanan nedenlerle bu kişilertop-
luma yeni suçlular olarak dönmüş olacaklar ve bir süre sonra da ye-
niden cezaevine gireceklerdir. Türkiye'de af sürekli bir umut haline
getiriliyor. Çünkü belirli aralıklarla çıkanlıyor. Türkiye'de. çok par-
tili sisteme geçiş olan 1950 yılında 5657 sayılı bir af kanunu çıkanl-
dı. 1960 ihtilalini izleyen günlerde 113 sayılı af kanunu kabul edildi.
1971 Mart muhtırasından sonra 1974'te 1800 sayılı bir af kanunu, 12
Nisan 199l'de deyürürlüğegirenTerörle Mücadele Kanunu'nunge-
çici 1 ve izleyen maddeleriyle ceza indirimleri sağlandı. 1 Aralık
1997'de basın içinde düzenlemeleryapıldı. Bakın, yıllar içinde"bu ka-
dar sayıda af çıkanldı, ama cezaevinden çıkanlan hükümlüler toplu-
ma kazandınlmadı. Demek ki olaya infaz sistemiyle birlikte bütün
olarak bakmak lazım. Günübirlik politikalarla alelacele düzenleme-
ler getirdiğiniz zaman toplumda yeni dengesizlikler oluşur, af da bir
umut, birbeklenti haline gelir. O zaman da cezadan istenen amaç el-
de edilmez. Daha açık söylemek gerekirse, suçu cezasız bırakmama
ilkesi ortadan kalkar.
- Siz eski bir Adalet Bakanı olarak bize, Türkiye 'de cezaevlerinin
neden hep sorun olarak kaldıklannı anlatabilir misiniz?
- Cezaevleri, Türkiye kamuoyunu ilgilendiren çok önemli bir so-
run. Cezaevleri gündeme, cezaevlerinde insanlar öldüğü, yaralandı-
ğı, hasta olduklan ve sakat kaldıklan zaman geliyor. Bunun dışında,
Türkiye'nin gündemınde cezaevleri sorunu yok.
Bakın cezaevlerinde insanlar ölüyor, yaralanıyor, temel hak ve öz-
gürlükleri ihlal edilıyor. Hükümlü ve tutuklu da olsa o kişi sonuçta
bir insandır. Çağımızın konusu insan haklandır. Bu konuda büyük ge-
lişmelere tanık oluyoruz. Dolayısıyla her şeyin odak noktası insan-
dır ve insan hak ve özgürlüklerini inkâr edemezsiniz.
Siz 1980 sonrası, "Asmayahm da besleyelim mi?" ya da "Cezaev-
leri beşyıkhzlı otel,yol geçen hanı halinegeMT mantığıyla hareket eder-
senız cezaevlennin sorununu çözemezsinız. Bugün kamuoyunda yay-
gın olan ınanç, cezaevlerinin yönetilmediği, asayiş ve güvenliğin sağ-
lanamadığıdır. Sonuç olarak da ortaya bir otorite boşluğu çıkıyor.
Istanbul Bayrampaşa'da 20 Eylül'de 7 kişi, 26 Eylül'de de Ulucan-
lar'da 10 kişinin ölümüyle sonuçlanan çok acı olaylar meydana gel-
di. Bu ölüm olaylanndaki ölüm sebepleri de kamuoyunu tatmin et-
medi. Gerekli ve yeterli açıklamalar da yapılmadı. Cezaevleri, bizim
hükümetimiz de dahil bütün hükümetler döneminde sürekli kanayan
bir yara durumundadır.
Cezaevleri sorunu bugüne kadar küçümsenmiştir, önemsenmemiş-
tir ve çözüm getirilmesi sürekli geciktirilmiştir. Bakın, cezaevi soru-
nunun sosyal, hukuksal, insani boyutlan var. Bu boyutlan birlikte dü-
şünmediğimiz zaman siyasetçisi, bürokratı, cezaevi yöneticisi ve hü-
kümlüsü için riskli ve tehlikeli bir sorun olmaya devam edecektir.
Cezaevleri yol geçen hanı
- Peki, neyapılmalı?
- "Asmayahnı da besJeyeüm mi? Cezaevleri beş yıldızh otefe dönüş-
tü" mantığını biryana bırakmamız lazım. Siz 80 kişilik koguşlan "beş
yıkbzlı otel" ya da "yol geçen hanı" diye nitelerseniz cezaevi sorunu-
na köklü bir çözüm bulamazsınız. Bu soruna bilimsel açıdan yakla-
şılmalı, kendi haline bırakılmamalı ve günü kurtarma politikalann-
dan vazgeçilmelidir.
Temel bir sorun olarak bilimiri, ulusTararası normların ortaya koy-
duğu standartlar çerçevesinde ve Türk insanıyla hükümlünün beklen-
tileri doğrultusunda yeniden ele almak zorundayız. Cezaevleri soru-
nu, demin de söylediğim gibi, infaz sisteminin bir parçasıdır. Bu ko-
nuda devletin, hükümlü ve tutuklunun, bunlann yakınlannın, demok-
dönemde kendi deneyimlerini anlatırken çok
dertliydi. Derdi pek çok taraflıydı. Bakan olduğu
dönemde partisi CHP'nin koalisyonun
küçük ortağı olması ve dönemin Başbakam . , .;;
Tansu Çiller 'in cezaevlerinin durumuna .^,?;
duyarsız kalması, ikincisi de Içişleri .;
--.^*
Bakanlığı 'nın Adalet Bakanlığı üzerinde
hâkimiyet kurmayı amaçlaması onufena halde
rahatsız ediyordu. Moğultay için faili meçhul
cinayetlerin bir türlü aydınlanamaması da derin
dert konusuydu. Moğultay konusmamızın
sonunda şu sözlerle duygularını patlatıyordu:
"Eli sopalı devlet olur mu? Devlet, faili : ['.
J
-
meçhulleri, suç örgütlerini ortaya çıkarmakla
yükümlüdür. Susurluk olayımn faillerine silahlan
devlet görevlileri tarafından veriliyor. Devlet .
destekli kanunsuzluk olur mu? Devleti yeniden
yapılandırmak lazım."
Bakanlığı'nın görevi, onlann firar etmelenni önlemek, birbirlerinin
üzerinde hâkimiyet kurmamalannı sağlamak. cezaevi güvenliğini
sarsacak olaylara sebebiyet vermeyecek önlemler almaktır.
tstanbul'daki olaylarda kimin kimi öldürdüğü belli değil. Ankara
Ulucanlar'da 2 Eylül'de 4 ve 5. koğuşlardaki terör suçlulan, yerleri-
nin yetersiz olduğu gerekçesiyle adli suçlulann olduğu birinci koğu-
şa geçtiler. Bunlar 24 gün sayım vermediler ve direndiler. 26 Eylül
sabah saat 04'te operasyon başladı. 10 kişinin ölümüne yol açan o acı
olaylar meydana geldi. O kişilerin ölüm nedenleri de henüz belli de-
ğildir.
Burada "Cezaevi sorunu risküdir. Hiç Idmsevi suçlayamayız" diye-
meyiz. Ortada 17 ölü var. Bakın Ulucanlar'da 24 gün süreyle bu ki-
şiler direniş yapmışlar. Onlan ikna etme gibi bir insani boyutu yok
muydu olayuı? Işte, cezaevinin insancıl boyutu konusunda Adalet Ba-
kanlığı duyarsız davranmıştır.
- Dikkat çeken bir nokta, cezaevlerindeki olaylarda öldürülenler,
yaralananlarya da baskı altında tutulanlar çoklukla sol görüşlü si-
yasi mahkûmlar. Sağgörüşlülereya da mafya babalarına birşeyya-
püdığınıpek duymuyoruz. Sizce neden?
- Bu ülkenin yönetimi onlarca yıl boyunca sağ siyasi partilerin el-
lerinde kaldı. Sağ siyasi partiler solu hep kendileri için korkulu bir
rüya olarak gördüler.
Dolayısıyla 12 Eylül kültürü ve mantığı toplumda korkunç bir de-
politizasyon yarattı. 12 Eylül'e gelinme sebepleri üniversiteler, genç-
lik olarak kabul edildi. 12 Eylül'ün hedefi solsuz, örgütsüz bir top-
lum yaratmaktı. Bunun da sonuçlan işte gördüğümüz gibi toplumsal
patlamalardır. Cezaevlerinde hükümlü de olsa, tutuklu da olsa solçtt-^
İara çok farklı gözle bakılır. '*'îV
Burada yapılması gereken, tarafsız davranmaktır. Ama tarafsızUc
korunamadı. Cezaevlerindeki olaylarda genelde solculann öldükle-
ri ya da yaralandıklannı söylediniz. Bunun nedenini anlamak için faz-
la akıllı olmaya gerek yok. Devlet böyle şekillendirildi. 12 Eylül'ün
kültürü buydu. Hukuk devleti gere-
ğince yargı ve infaz kurumlan her za-
man tarafsız olmalıdır. Ama bugün
yapılan haksızlıklar karşısında isyan
etmemek mümkün değil.
Babstandardı
ratik baskı gruplannm yaklaşımlan birbirlerinden farklıdır. Ama biz
bunun bilimsel temelini ortaya koyacağız. Aksi halde bir sosyal pat-
lamaya yol açar. Bakanlık arşivlerinde bu konuda kimi bilim adam-
lan tarafından hazırlanmış sağhklı raporlar da bulunmaktadır.
1930'da yürürlüğe giren Hapishanelerin ve Tevkifhanelerin îdare-
si Hakkındakı Kanun'un 1. maddesinde "Türkhe'de her mahkeme
bulunan yerde hapishane ve tev kifhane bulunur" diye yazıyor. Bura-
da bir suç coğrafyası araştınlmadığı görülüyor. Dolayısıyla bugün 65
milyonluk Türkiye'de 561 tane cezaevi bıilunmaktadır. 110 milyon
nüfîıslu Japonya'da 58 cezaevi, 60 milyon nüfuslu Fransa'da ise 182
cezaevi var. Bizdeki 561 cezaevi üstelık bugün rantabl bir durumda
da değil. Bizdeki bu cezaevlerinden 38'i açık cezaevi konumunda.
Yani hükümlü ve tutuklunun topluma kazandınlması için yapılacak
rehabilitasyon çalışmalan bu cezaevlerinde uygulanıyor. Çocuk ce-
zaevleri ve kadın cezaevleri de hemen hemen bütünüyle cezaevleri-
nin içinde bulunmaktadır. Dolayısıyla da bizim hükümlü ve tutuklu-
lanmızın yeniden topluma kazandınlmalan artık söz konusu değil-
dir. Cezaevlerindeki son olaylar üzerine bir MHP milletvekili, bun-
lann bizim eserimiz olduğunu söyledi. Bunu duyunca bir kahkaha
nöbetine kapıldım. Adli istatistik verilerine göre hükümlülerin yüz-
de 89'unun ceza süresi üç yılın altında. Ben 1995'te bakanlıktan ay-
nldım. Aradan dört yıl geçti. Benim zamanımdan hükümlü ve tutuk-
lu aşağı yukan kalmamıştı.
Hûcre sistemi gerekli
- Peki, cezaevlerinde neden aralıklarla bu kadar çok olay çıkıyor.
- Cezaevlerimizde koğuş sistemi uygulanıyor Dolayısıyla bu ko-
ğuşlar çok kalabalık olduğu için tutuklu ve hükümlüler birbirlerinı
etkiliyorlar, birbirlerine baskı kuruyorlar. O nedenle koğuş sistemi-
nin terk edilmesi gerekir. Koğuş sisteminde tutuklu ve hükümlüyü
ıslah edemezsiniz, topluma yeniden kazandıramazsınız. ış ve çalış-
ma ortamı yaratamazsınız. Çağdaş sistemlerde olduğu gibi bireysel
oda sistemine geçmek zorundayız. Ama bu hücre sistemi değil. Bi-
reysel oda sistemi, gündüz tutuklu ve hükümlünün topluma yeniden
kazandınlması için işini sürdürmesi, akşam da kendi istirahatıni ken-
di odasında yapabilmesi sistemidir.
Bu son derece insani bir sistemdir ve bu sisteme geçmediğimiz sü-
rece sorun devam eder. Ben, Adalet Bakanlığı yapmış bır kişi olarak
hıç kımseyi yargılamak istemiyorum. Biliyorum, cezaevleri devletin
sorunudur, risklidir ve el yordamıyla çözülemez. Bakın, bu hüküm-
lü ve tutuklular Adalet Bakanlığı olarak bize teslim ediliyor. Adalet
- Cezaevlerinin sorunlan yıllardır
bilinmesine rağmen hangigüç çözü-
mü engelliyor?
- Cezaevlerinin iç güvenliği Adalet
Bakanlığı'na, dış güvenliği dejandar-
maya ait. Zaman zaman da, terörle
mücadele konusunda yargı yetersiz,
deniyor. Terörle mücadele konusunda
yargı ve infaz kurumlanna yasada
özelbir görev verilmemiştir. Görevle-
ri sadece tarafsız olmaktır. Terör ne-
deniyle yakalanan ve medya tarafın-
dan terörist olarak tanımlanan kişile-
rin statüsü sonuç olarak sanıktır. Bu
aşamada ceza ve infaz kurumlanna
verilen görev, bu tutuklu sanıklann fi-
rar etmelerini önlemek, onlann hâki-
miyet kurmamalannı sağlamak ve ce-
zaevlerinde düzeni sağlamaktır. Ce-
zaevlerinde kaldıklan sürede bunla-
nn terörün kaynağı olduğu iddia edi-
liyor. Ben buna Adalet Bakanıyken de
katılmadrm. Cezaevlerinde terör ya-
şanmıyor, aksine, dışanda terör olaylan olduğu için cezaevlerinde bu
olaylar patlak veriyor. Terörün dış ve iç kaynaklan kurultutmadan bu
halledilemez. Cezaevlerinde yaşanan olaylan teröre bağlamak çok
yanlış. Aynca cezaevlerinde Avrupa ve BM standartlan da uygulan-
mıyor, ki biz bunlara tarafiz.
Çözümü hangi gücün engellediğine gelince... Devlet bugüne ka-
darbu sorunu ciddiye almadı. Bu, Adalet Bakanlığı'nı aşmıştır. Dev-
letin sorunudur.
Devletin Adalet Bakanlığı'na ayırdığı bütçedeki pay yüzde 1 civa-
nndadır. Bu payla bunu yapmak mümkün değil. Cezaevlerini yeni-
den yapılandırmazsanız önümüzdeki günlerde daha büyük sosyal
patlamalar olur. Devlet bu sorunu küçümsememeli, önemsemeli. Ce-
zaevleri yeniden yapılansa belki cezaevlerinde kalanlann pek çoğu-
nun aftan yararlanma gibi bir niyetleri de olmayacaktır. Yeni af ka-
nununda, aftan yararlanmak istemeyene bu hakkın verilmemesi hük-
mü konmuş. Kimi siyasi partilerin liderleri, "Bu af kanunundan ya-
rarlanmak istemiyorum" dıyor. Peki, kanun çıkarsa ne olacak? Bir
hüküm daha konmalı. Aftan yararlanmak istemeyenler bu haklannı
kullansınlar. "Aflan yararlanmak istemiyorum, yüce yargıda yargı-
lanmak istiyonim" demeleri lazım. Böyîece onlann babayiğitlikle-
rini göreceğiz. • -«•
- Siz Adalet Bakanıyken cezaevlerikonusu sizin gündeminize na-
sü geldi?
- Ben bakanken cezaevleri bizim sürekli gündemimizdeydi. tki kez
Milli Güvenlik Kurulu'na giderek bu konuda, bilgi verdim. Cezaev-
lerinin mutlaka yeniden yapılanmalan gerektiğini anlattım. Biz o ta-
rihte koalisyonun küçük ortağıydık. O tarihte konuyu, başbakan olan
Tansu Çüler'in özümsemesi gerekirdi. Suç tiplerine, güvenlik tiple-
rine göre yeni cezaevleri yapılması gerektiğini o tarihte söylemiştim.
Hatta bunu Bakanlar Kurulu'nda da anlatmıştım. O tarihte bilim-
sel raporlan Milli Güvenlik Kurulu'na da sunmuştuk. Ama her şey
konuşulanla kaldı. Bizim dönemimizde cezaevlerinde zaman zaman
direnmeler, ölüm oruçlan oluyordu. Ama biz işin hukuksal boyutla-
n yanında insani boyutlannı da ihmal etmiyorduk. Diyarbakır Ceza-
evi'nde çok büyük bir isyan patlak veTdi, ama ölümle sonuçlanan bir
olay olmadı. Sadece Izmir'de tutuklular cezaevine götürülüp getiri-
lirken bir olay olmuştu. Burada niyet önemli. Cezaevindeki hüküm-
lünün suçu ne olursa olsun tarafsız olmak zorunda olduğumuzu, bu-
nu korumamız gerektiğini, işin hukuksal boyutlan yanında insani
boyutlan da olduğunu biliyorduk. O çevrelerde de bir güven uyandı.