22 Kasım 2024 Cuma Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
SAYFA CUMHURİYET 5 TEMMUZ 1998 PAZAR HABERLER KÖKTEN-NÜKLEERCİ YAKLASIMIN DAYANILMAZ YANLIŞLARI - 1 - / PROF. DR. TOLCA YARMAN NiMeer tartışmasında holiganizme yer yokBilim adamlığı zor bir uğ- raştır. Önyargı kabul etmez. Bir sonuca vanlıyorsa, bu- nun kökenindeki verileri iyi tasnif etmeyi ıçerir. Sonuç- tan sebep çıkartmavı dışlar. Sebepleri enme bovuna, tekrar tekrar, dikkat- lice ele alıp buradan. mümkün mertebe objek- tif (yansız), hatta olabildiğince bir sonuç çı- kartmayı amaç olarak benimser. Bilimsellikte, verilerdeki belirsızlikler özenle ele alınır. Bunlann sonuç iizerindeki et- kisi irdelenir. Hiçbir sonuç kişiselleştirilmez. kişilikle öz- deşleştirilmez. Veriler degişirse, sonuç da de- ğişecektir. Hiçbir sonuca tutkuyla baglanılmaz. Degi- şen veriler uzantısında, evvelce bunlann işa- ret ettiği bir sonuçtan. doğaliıkla kopulur, ye- ni sonuca yakınsanır. Bilimsellikte. duygusallık yoktur. Hiçbir sonuçtan yana, takım tutar gibi taraf olunmaz. Holigan hiç olunmaz. Yalnızca. bir kanaatin hangi veriler üzerinde olarak, nasıl oluştugu- na dair savlar tartışıhr, serdedilır. Kanaat serdedilirken, "Öylegörünüyorki", "Veriler ışığuıda öyle anlasıiiyor ki" türünden, düşünme ve kanaaı oluşturma sürecını müm- kün mertebe, oldugu gibi yansıtacak ifadeler kullanılmaya dikkat gösterilir. Konumuz nükleer enerji olunca, bu açıkla- malann ışığında. yazının başlığına "kökten- nükleerci" deyimini neden koyduğum, belir- leniyorolsagerek! Nükleer alanda uğraş veren. ya da bu ala- na sempari duyan kimi bilim erbabının. anlat- tığım bilim adamı niteliklerini ne yazık ki ser- gilemedikleri bir yana. nükleer seçeneği, pek bir farkı yok, bir din gibi benimseyip. bu di- nin adeta misyonerliğini üstlendiklerini. şaş- kınlıkla izliyoruz. Söz konusu davranış tarzının, gerçekte, ol- dukça ilginç sosyo-kültürel bir araştırma ko- nusu oluşturacagını vurgulamak isterim. Hemen şunu belırtmeliyim ki. bu satırlann yazan, nükleer enerji üretimıne kategorik ola- rak karşı değildir; hiçbir zaman da karşı olmuş değıldir. NükJeer enerji üretimine, bir nükleer bilim adamı, aynca kategorik olarak karşı olabilir. Bu onun kişisel tavn olarak. saygıdeğerdir. Bir nükleer bilim adamı. ömrünü nükleer araş- tırmalara verdi diye. nükleer enerji üretimin- den yana, bağnş çağnş, tavır almak zorunda degildir; aynca böylesi bir ta\ ır alıyorsa, an- latmaya çahştıgım gibi, akademik bir tavır alı- yor hiç degildir. Nükleer bilim adamı olup. nükleerden ya- na tavır almak meslek geregi olmadıgı gibi, nükleere karşı tavır almak mesleğe ihanet de- gildir. Nasıl ki işte örnegin lagımcı, mesleği geregi, pislik yemek zorunda degildir. ya da pislik yemezse, meslege ihanet ediyor degil- dir! Ülkemizde. epeydir vur ha sür ha tepinen kökten-nükleercilerimizin (başkaca da bir şey yapmaksızın) indir- bındir temcit pilavı gibi gündeme getirdikleri savlann içeriksiz oldu- gunun anlaşılması sonucu, cıddiye alınma- dıklan uzunca bir dönemden sonra, ne hazin- dir ki, astan yüzünden pahalıya gelecek aynı savlarla, nükleer enerji üretimıne geçilmek is- tendigi bir döneme gelmiş bulunuyoruz. O nedenle. bu yazımızda. kökten-nükleer- ci yaklaşımlann yanlışlannı gözler önüne ser- me sorumlulugunu yerine getirmeye çahşaca- En sonra söyleyecegimizi, şimdiden söyle- yelim: - Artısı eksisi ile, nükleer enerji üretimi, yeryüzünde, gayet önemli bir işlev üstlenegel- miştir. Gerçi nükleer enerj i, özellikle, meyda- na gelen beklenmedik kazalar dolayısıyla, kendüsine baglanan umutlan taşıyabılmiş de- gildir; ancak halen pek çok ülkede. yuvarlak 400 000 MW tutannda kurulu bir nükleer ka- pasite mevcuttur ki, bu, ülkemizde kurulu elektrik kapasitesinin yaklaşık yirmi katına denk gelmektedir. Böyle bir resim uzantısın- da ve tabii, "demokratiksüreçlerde" kararlaş- tınlırsa, Türkiye'ye nükleer enerji üretimi ge- lebilir, ama bu, bizdeki kökten-nükleerci sav- lar dolayısıyla olmamalıdır: çünkü bu savlar. hemen baştan sona yanlıştır. Şımdi, kökten-nükleerci iddialan ve bunla- nn yanlışlannı görelim. KÖKTEN-NÜKLEERCİ BİRİNCİ SAV Yaklaşık yirmi, yirmi beş yıl kadar ev\'el, demek ki 1970'lerde (şahsen benim de yanın- da yer aldıgım). "ülkemizde nükleer enerji üretiminin gereküliği" yönündeki -akademik sav"; çeşitli eklemlerinin. zaman içinde değiş- mesinden dolayı. bugün için "geçerliHgini" hemen tamamen yitırmiş bulunmaktadır. Bu sebeple, bugün. ülkemizde nükleer enerji üretimi, "akademik" olarak arkasında durulabilecek bir "zorunluluk" degil; 1980 başlanndan bu yana, çeşitli platformlarda an- latmaya ve ka\Tamsallaştıımaya çahştıgım şekliyle, "siyasibir karar vetercihkonusudur." (Bakıntz' öraeğin "Nükleer Santral Seçim Karan ArükSiyasalNiteliklidir!" Makale, X Yarman, Milliyet gazetesi, 29 Eylül 1984. "Geçnrişteve BugünNükleerEnerji Tarüşma- s", Kıtap, Esin Yayınevi. 1995.) u Akademik zorunluluk degil. siyasi karar" demek; "Matematiksel bir teorem değiL top- lum fertJerinin hakkında algılama, çıkar. istek ve tercilueri doğrultusunda, özgün iradeleriy- le seçim yapmalannı davet eden bir mesele" demektir. Böylesi bir karar ve seçim eylemin- de, bir "siyasitavır", bunun da geregi, öyle ya- hut böyle bir "oylama süreci", gündeme gel- mektedir. Bu da tabiatıyla "demokratik anla- yışm baş bir gereği'' olmaktadır. Çeyrek yüz- yıl önceki "Nükleer Sav". zamanla çürümüş- tür! Söz konusu sav, o aralar dünya enerji ana- liz çevrelerinde sıkça başvurulan bir yaklaşım şablonunu baz almaktaydı. Buna göre (anla- şılır biçimde): Önce, gelecege dönük olarak bir "enerji talep tahminT vazedilirdi. Bundan sonra "söz konusu olacakenerji ge- reksinmesinin, elde mevcut işte sonlu (yani el- 11 yıl, yüzelh' yıl, her neyse, belli bir süre sonra tûkenecek) petroL kömür. doğal gaz gibi kla- sik enerji kaynaklanyla ne ölçüde karşılana- bileceğuıin". bir değer- lendirmesi \apılırdı. o Daha sonra, "yenilene- bttir" ya da pratikçe "sonsuz" güneş, riizgâr, füzyon gibi "klasik ol- mavan kaynaklann, ge- lecekteki enerji ihtiyacı- nın ne kadannı karşıla- yabfleceğinur bir kes- tirimi çıkartılmaya çalışılırdı. "Bilançoya" ba- kılınca. ortada hâlâ ve giderek büyüyecek bir "açık" görünürdü. Bunu ise karşılamaya ha- zır, bir tek "teknolojisi hazır'', diger bir taraf- tan gün için "güvenirüğinden" hiç kuşku duy- madığımız. "nükleer enerji" seçeneği görü- nürdü. FORMÜLLER PEĞİŞTİ Demek ki yirmi, yirmi beş yıl önce, açık- ladıgım yaklaşımı matematikselleştirirsek, şu "ardışık Ud formüT, gerçekliklerini hemen tüm uzmanlara kabul ettiriyordu: i) Yakın ge- lecege dönük enerji talebi - Bunun karşılan- masında klasik, ya da klasik olmayan kaynak- larla sağlanabilecek enerji üretimi = Kaçmıl- maz ve büyüyegidecek bir enerji üretim açıgı ıi) Bu açıgı kapatacak yegane seçenek = Nük- leer enerji üretimi zaman içinde ortaya çıkan gelişmeler "bu fonnüllerin kabul edilebilirü- ğine", Dünya genelinde de. o arada bizim öze- limizde de, gölge düşürdü. Bunu, birçok baş- ka çalışmam yanı sıra (demin kaydettigim) "Geçmişteve Bugün NükleerEnerji Tarnşma- sı" başlıkh çözümlememde, uzun uzadıya açıkladım, Burada aynntıya girmeyeceğim. Şunu be- lirtmekle yetineyim. Bugün için, şu formül- lerdeki hemen tüm eklemler, degişmiş bulu- nuyor. Zaman içinde oluşan gerçekler, bu for- müllerde. en önce, üç ciddi yanlışın bulundu- gunu gösterdi bıze. Bırinci Yanlış: "Talep Se- yir Tahmini'* Bire iki yarulgılı çıkmıştır. Bir defa "enerji talep seyirtahminlerr, Dünya'da da, ülkemizde de, yuvarlak "bire ild" yanıl- gılıçıktı.Buçerçevede, özellikle "petrolşok- lanndan" sonra, akıllarda hiç olmayan bir ^ r mi-yirmi beş yılakal- madan, gayet ilginç ükleer enerii üretimi, yeryüzünde, gayet önemli bir işlev üstlenegelmiştir. geiişmeierinmeydana gelebilecegini öngö- rebiliriz; aynca peka- la böylesi gelişmele- ^ T ı j rinönündeyahutiçin- mevcuttur ki bu. ülkemizde kurulu elektrik kapasitesinin yaklaşık yirmi katına de yeraiabıhnz.çey- r • > ' ' • ' rplc yuzyıl oncesının olduğunu ükleer enerji üretimi, yeryüzünde, gayet önemli bir işlev üstlenegelmiştir. Gerçi nükleer enerji, özellikle. meydana gelen beklenmedik kazalar dolayısıyla, kendisine baglanan umutlan taşıyabilmiş degildir; ancak halen pek çok ülkede, yuvarlak 400 000 MW tutannda kurulu bir nükleer kapasite1 •• - 1 1 • ' ' •--•>-- - 1 - 1 - ^ . - : i . 1 : i - . : _ : _ ..«1.1 1. . , : : I,,,*., denk gelmektedir. baglanan umutlan hâlâ daha "tartmaktan" uzak olsalar bile, enerji istemine, öncesıyle karşılaştınldıgında, Dünya'nın hemen her ye- rinde (bizde, örnegin güney illenmizde görül- düğü şekliyle) kannca karannca. ama azım- sanmayacak katkılar sağladılar. Diğer bir yan- dan Türkiye'de, hidrolik (su) ve termik (taş- kömür, linyit, doğal gaz, v.b.) kaynaklanmı- zın, enerji talebimizin karşılanmasında sağla- yabilecegi toplam pay, 1970'lerde sanıldığın- dan, çok daha üst bir düzeyde olarak belirlen- di. örnegin 1970'lerin sonlanrakamlannaba- karsanız. termik kaynaklarımızdan yılda en çok 50 milyar kilovvatocsaat, hidrolik kaynak- lanmızdan ise yine yılda en çok 75 milyar ki- lovvaücsaaat elektrik enerjisi saglamamız mümkündür. Oysa bugün belirlenmiş kapasi- telerimiz itibanyla, temıik kaynaklanmızdan yılda 120 milyar kilowatxsaat, hidrolik kay- naklanmızdan ise yılda 125 milyar kilowatx- saaat elektrik enerjisi saglama imkânımız bu- lunmaktadır. Bu hesapça, 1970'lerin sonlanndan bugün- lere yönelik öngörüler yapılırken, ulusal kay- naklanmızın, elektrik enerjisi ihtiyacımızın giderihnesinde üstlenebilecegi pay, hesapla- ra. aleyhimize olarak, yan yanyadan fazla bir yanılgıyla dahil edilmiş olamaktdır. • Açıklayageldigimiz biçimde, yalnız ta- lep yan yanyadan fazla tahmin edilmekle ka- hnmamış, talebin karşılanmasında özkaynak- lanmızın bugün öngörülenden de, yan yan- yadan fazla bir oranda, yetersiz kalacagı sa- nılarak, yüzyıl başma dönük olarak devasa bir açık öngörülmüştür. Bu sebeplerle, bir çeyrek yüzyıl öncesinden bugünlere dönük olarak öngörülen "enerji açığır ', her şey bir yana "açık" olmaktan çıkmıştır! landıgında, 1980'lerin başlanndan itibaren bi- rer birer kurulması öngörülmüş şu nükleer santrallann hiç birine, bugüne kadar. demek ki 2000"nin eşiginde, hâlâ daha ihtiyaç gös- termemiş ve geçit vermemiş bulunmaktadır. • Bu arada iki farklı dogrultuda değişim sü- reçlen yaşanmıştır. Bunlardan birincisi. özel- likle iki zorlu nükleer kazadan sonra, nükle- er enerji üretiminde, hemen bütün dünyada bir güven hasannın meydana gelmiş olmasıdır. Ikincisiyse, bölgemiz uzantısında, ülkemiz enerji konjonktürünün (yani. yapısal özellik- lerinin), 1970'lerin başlanyla karşılaştınldı- gında, tanınmayacak ölçüde degişmiş olma- sıdır. VAHŞİ TEKNOLOJİ KAZASI Ülkemizdeki kökten-nükleerci birinci sav, sayageldigimiz yanlışlan yanı sıra, bu süreç- lere, inanılmaz biçimde gözlerini kapatmak- tadır. Söz konusu süreçlere kısaca deginme- miz yerinde olacaktır. Nükleer kazalar ve nük- leer enerji üretiminde meydana gelen güven bunalımı malum, biri 1979'da ABD'de Pensil- vanya'da, digeri ise, dünyanm en "vahşi tek- noloji kazaa" niteliginde olarak 1986'da Sov- yetler Birligi'nde Çernobil'de, (burada yer- sizlikten açıklayamayacağım) "hiç akia gd- meyecektrajhkonMknedenlerden" kaynakla- nan. iki "dehşetli nükleer kazarl yaşandı. Ger- çi nükleer enerji üretimine yogunca başvuran ülkelerde, bu seçeneğin hal-i hazır "ağırhğı'" pek genlemedi. Ancak anılan kazalardan son- ra nükleer enerj iye yönelik olarak gelişmiş "güvende" ciddi bir "hasar", meydana geldi. Buna baglı olarak, nükleer enerji üretimi- ne yönelik kamuoyu tepkisi arttı. Antinükle- düşünebiliyorsak, çeyrek yüzyıl sonrasının, hiç de o kadar uzak- ta olmadıgını düşünebiliriz. Dikkat ediliyor- dur, burada "Nükleer olmasın, güneş olsun!", diyor degilim. Türkiye ve bölge enerji kon- jonktürün nasıl degiştiğine ve değişe-gidece- ğini vurgulamaya çalışıyorum. • Bu noktada. "Enerji açığunız var, hemen nükleer santralkr kurmazsak karanukta ka- lacagız". yönündeki kökten-nükleerci savın. yukanda sayageldigimiz yanlışlan yanı sıra, bir dördüncü yanlışı ile karşı karşıya gelmiş bulunuyoruz. Dördüncü Bir Yanlış: Yirmi, yirmi beş yıl önce bugünlere dönük yapılan tahminlerde sanki şunca yanılma hiç ortaya çıkmamış. o arada bölgesel enerji konjonktü- riinde de hiçbir degişme meydana gelmemiş gibi. nükleer enerji üretiminin zorunlulugu, üstelik evvelki ıskarta şablonlarla sa\ lanma- ya devam edilmektedir. Bütün açıklayageldi- gimiz \arit, o arada olası gelişmeler; "enerji açtğının" öngörüldüğünün aksine (bugün için) "açık" çıkmadığı bir yana; ilende oluşabile- cek böylesi bir açıgın, özellikle ülkemizde, yalnızca ve yalnızca "nükleer enerji üretimi" yoluyla karşılanabilecegi yolundaki "akade- mik savı". hem de epeydir alt üst etmiş bulu- nuyor. Üzatmayalım, "ülkemizde nükleer enerji üretimi". kimi ilgililerin. bilhassa da nükleer tahsil terbiye görmüş kimilerinin hâlâ. iyice geçersizleşmiş olan "kelepirformüilerle" sa- vunduklannın aksine, (günün koşullannın da- yattıgı) bir "teknikzorunluluk" olmaktan çık- mıştır, aslında. dedigim gibi çoktandır da çık- mış bulunmaktadır. Kökten-nükleercilerimiz bugün hâlâ, aynca, arada bölgesel enerji kon- jonktüründe de hiç bir degişme meydana gel- kaynak. "enerji tasamıfiı ve verimliliğr dev- reye girdi; yapılan her şey yuvarlak "yan ya- rrj'aenerjı"" kullanılarak, başanldı. Başkabir deyişle. günlük çağdaş yaşamımızı sürdür- mek üzere. "kullanüması yeterfi enerji mikta- nnın", gerekmeyecek oldugu halde, >-uvarlak "iki katını" kullanmakta oldugumuz idrak edildi. Minik bir örnek vereyim: Binalann yönleri, daha çok güneş görecek biçimde düzenlenerek, keza pencere ebatlan küçültülerek, daha az yakıt sarfiyatıyla, aynı bir mekân sıcaklıgımn elde olunması, nokta- sına kolaylıkla erişile- bıldi. Türkiye'ye, söz ko- nusu açıdan göz atttıgı- mızda, 1970'lerin baş- lanndan bugünlere dö- nük olarak yapılan res- mi talep tahminlerinin yıllar ilerledikçe, yaşa- nan gerçeklerin dayat- masıyla, şaşılacak dere- cede basılagittiğinı izliyoruz. Birincisi 1975 "ten. diğeriyse bundan hepsi hepsi on yıl sonra, yani 1985'den bugünlere dönük olarak yapılan enerji tüketim tahminleri arasında, bi- re ikiden hayli fazla, fark bulunuyor! Bu far- kın, Dünya genelinde sergilenen yanılgıya bir ölçüde benzer olmakla birlikte, yine de degi- şik bir karakterde ortaya çıktıguıı. teslim et- memiz yerinde olur. Bir defa Dünya genelin- de. bizdeki ölçüde bir yanılgı sergilenmiş de- gildir. Diger yandansa, bizdeki yanılgı, esas olarak, enerji tüketim tahminlerinin kalkın- mamıza tam paralel tutulmamış olmasıdır. tkinci yanlış; Talebin karşılanmasında özkay- naklanmızm saglayabilecegi pay, oldugun- dan, bire iki az gösteriuniştir. Enerji talep tah- minlerine ilişkin bahsedegeldigim ilk bir yan- lış yanı sıra, "Klasik enerji kaynaklannın" hacmine dönük tahminler de bir hayli yanlış çıktı. Bir defa dünyadaki petrol, kömür ve do- gal gaz kaynaklannın, evvelce öngörüldüğün- den çok daha uzun bir süre, Dünya enerji ih- tiyacını karşılamada önemli işlevler üstlen- meye devam edebilecegi, anlaşıldı. Klasik olmayan kaynaklar, özellikle de ye- nilenebilir enerji kaynaklan, bilhassa da gü- neş enerjisi "çevreci kesimlerce" kendilerine Oysa bakın, 1970'lerden bugünlere bakıl- dıgında. Elektrik Enerjisi Talebi - Bunun K.ar- şılanmasında Ozkaynaklanmızın Sağlayabile- ceği Pay = Ancak, 10 000 MW'lık bir kapa- sitenin giderebilecegi bir açık, öngörülmek- tedir. 10 0000 M\V ise, bugün kurulu elektrik kapasitemizin yansı, ortalama kullanılan ka- pasitenin ise aynı bir kapasitedir! Üçüncü bir yanlış: Ortaya çıkacagı öngörülen açıgı giderebi- lecek yegane seçenek. nükleer enerji üretimi var sayılmıştır. 1970'lerin başlanndan günü- er çevTeci siyasi hareketler güçlendi. Nükle- er enerji üretimi. parlamentolarda; bu degil- se, pek çok partinin programında, mahkum edildi. Pek çok ileri ya da gelişmekteki ülke- de. bir çırpıda sayılamayacak kadar çok nük- leer santral siparişi iptal edildi. Bu arada, böl- ge enerji konjonktürü uzantısında. Türkiye enerji Konjonktürü de çok değişti. Diger bir taraftan, "bölgeenerji konjonktürü",bunun da uzantısında "Türkiye Enerji Konjonktürü", tahminlerde olmayacak biçimde değişmeye koyuldu. Bir defa. ülkemize, taa Sibirya'dan, TA. uı ürkiye, nükleer enerji üretimine halen hiç hazır degildir! Değinmek istediğim, fevkalade önemli bir husus var. Bu hususa, "ülkemizde nükleer enerji üretiminin gerçekleştirilmesinin yerinde olacağına, çeşitli nedenlerle ve samimi olarak inananlann", onların bu demokratik tavırlanna saygı duyuyor olarak, dikkat etmelerini salık vermek isterim. müze dönük kestirimler sonucu ortaya çıka- cağı öngörülen 10 000 MW (yani halen orta- lama olarak kullandıgımız kurulu güç kadar) bir kapasite açıgımızın hesabedilmesi uzantı- sında. 1980'lerin başlanndan itibaren yüzyıl dönemecine kadar yuvarlak 10 000 MW'lık bir nükleer kapasitenin devTeye katılmasının bir zorunluluk oldugu savlanmış ve bu yakla- şım. Başbakanlık Atom Enerjisi Komisyo- nu'nun resmi görüşü olarak benimsenmiştır (N. A>1>ers, S. Kakaç, A. Y. Özemre, Atom Enerjisi Komisyonu'nun III., IV. ve V. Plan Dönemlerindeki Faaliyet ve Yatınmlan için Makroplan, TC Başbakanlık Atom Enerjisi Komisyonu ÇNAEM, Rapor 87, 1972.) Hat- ta (iyi niyetli yaklaşım ve gayretlere dönük saygıyla ifade ediyorum), bu raporda, hayale (yadırganacak biçimde) sınır tanınmamış; 1997'ye kadar kurulması tasavvur edilen \e her biri, yuvarlak Keban Barajımız gücünde- ki yedi nükleer santraldan son üçünün; nük- leer yakıt malzemesi (özellikle de dogada mevcut bulunmayan, plütonyum) üretecek özellikteki (zorluklan dolayısıyla. ABD'de bı- le teknolojisi çoktan terkedilmiş olan), hızlı üretken santrallar olması tasarlanmıştır! Hayatın içinden gelen gerçekler ise, degil böyle bir gelişme. 1970'lerin başlannda tasar- Avnıpa'yı da geçerek, "doğalgaz" geldi. Bu, yirmi - yirmi beş yıl kadar önce kolaydan. ha- yal dahi edilemezdi. Bundan başka ve çok da- ha önce. Irak petrolü. "Akdeniziıniz''e bağlan- dı. Sırada Iran petrolü var. Dahası izliyoruz. Azerbaycan petrolü, Türkmenistan doğal ga- zı ve Kazakistan petrolü de var. Katar doğal gazının da, ülkemiz üzerinden Avrupa'ya \ e- riknesi, gündemde bulunuyor. Böyle bir çer- çe\ede. 2020 dolayında, ülkemizde kurulu olacak yuvarlak 60 000 MW'lık bir kapasite- nin ûçte ikisinin doğal gaz santrallanndan oluşturulmasına ilişkin bir öngörüde bulunul- dugu, ilginç sayılacaktır. Başka bir yandan, on yıldan fazla zaman- dır, dikkatlere taşımaya çahştıgım anımsana- bilecektir (bakmız. örnegin "Türkrj'e'de Gü- neş Enerjisi Umudu". Cumhuriyet, 4-7 Kasım 1984), ülkemizin Bütün Güney Avrupa ülke- lerinin gördügünden iki kat daha fazla, "bü- yük bir güneş potansiyeB" var. Türkiye ilen- de. bu potansiyelinden yararlanmakla kalmaz, Avrupa'ya (güneşten hareketle suyu aynştıra- rak, buradan hidrojen gazı elde edip, bunu pompalayarak) güneş enerjisi. ihraç dahi ede- bilir. Güneş enerjisi üretimi "geniş boyutlar- da" tican olmaya henüz yakın görünmüyor a- ma. bu alanda yakın bir gelecekte, belki yir- Nükleer enerji santrallan tarûşması hem Türkiye'de hem de dünyada çevreciler, bilimadamlan ve politikacüar arasında konu olma özelliğini sürdürüyor. Henüz bir uzlaşnıa sağlanamamasına karşın çe\Te etiği ve enerji gereksinimi arasındaki denge insanlığın bir an önce çözmesi gereken sorunlann basında yer alıvor. memiş gibi, ülkemizde nükleer enerji üretimi- nin "teknikbir zorunluluk" oldugunu, hem de şu çürüge çıkmış formüllerle savunuyorlarsa; ellerini vicdanlanna koyup en önce, nasıl olup da, bugünlere dönük yapılan, macera nitelik- li öngörü ve tasanlarda, şunca yanılgıya dü- şüldügünün, iyice bir hesabını vermelidirler. Bu hesabı (ülkeyi az daha, hem de 1980'lerin başlanndan bu yana, sürüklemiş olacaklan. hediyesi elli milyar dolar tutanndaki bir ma- ceranın hesabını) onlardan. kimse sormayacak mı, zannediyorlar yoksa? Şunu gerçekten çok merak ediyorum: Bu ne menem bir pişkin- liktir ki Kör kör par- mağımgözüne.. Enerji talep tahmi- ni bire iki yanlış, Öz- kaynakalanmızın enerji talebini karşıla- mada üstleneceği payla ilgili tahmin de, en az bire iki yanlış. 1980'lerin başlanndan itibaren bugünlere dö- nük olarak yuvarlak 10 000 MW tutannda nükleer enerji üretimi tesis etmezsek karan- hkta kalacağımıza ilişkin tez de, kaç yıldır ar- tık iyice ortaya çıktıgı şekliyle, dolu dolu yan- hş. Bölge enerji konjonktürü, hem de kaç tür- lü degişmiş, degişegidiyor. El insaf, hiç ama hiç bir şey olmamış gibi, nasıl olup da aynı id- diayı zaman içinde kaydınp kaydınp, cjüdet gibi usanmadan çiğneyebiliyor, resmi, sivil şunca ahaliyi kafaya ahnaya yeltenebiliyorsu- nuz, valla pes! • Şunu da kaydedeyim ki, Türkiye'nin hal- i hazır kurulu gücü, yuvarlak 20 000 MW'tır. îlk, yaklaşık 1000 MW gücündeki bir nükle- er santral, bugün öngörüldügü gibi, hemen kotanlıp, 2005 dolaymda devreye alınabilse. o vakit kurulu olacak yuvarlak 40 000 MW'lık bir kapasite içinde kırkta birlik bir yer işgal edecektir. Kırkta birinse, "teknik olarak zo- nınlıı nlmakhgıınian" bahis. abestir. Türkiye, nükleer enerji üretimine halen hiç hazır degil- dir! Değinmek istediğim, fevkalade önemli bir husus var. Bu hususa, "ülkemizde nükleer enerji üretiminin gerçekleştirilmesinin yerin- de olacağına, çeşitli nedenlerle ve samimi ola- rak inananlann", onlann bu demokratik ta- vırlanna saygı duyuyor olarak, dikkat etme- lerini sağlık vermek isterim. Bu husus şudur. Nükleer enerji üretimi fev- kalade zor ve üst bir teknolojik hazırhk, biri- kim ve ehliyet düzeyi gerektiren bir uğraştır. Türkiye böyle bir düzeyin, hiç mi hiç yakının- da dahi degildir. Kısacası; Türkiye'de, her şey bir yana. elbette saygı duyacağımız bir siyasi tavırla ve samimiyetle nükleer enerji üretimi- nı düşleyenler; ülkemizde en önce (kişisel ve kurumsal tüm iyi niyetli çabalara dönük tak- dir hislerimiz saklı olarak). ulusal ilk nükleer filizlerimizin uç vermesinden bu yana, aradan geçen kırk yıl pratikçe heba edildiğinden, şim- di olmayan \e en az. o da gayet yogun bir on yıl gerektirir. ulusal bir nükleer teknoloji ve nükleer üretim süreci hazırlıgı ve birikimini, talep etmelilerdir. Bununsa, laboraruvarlarda nötronlarla ya da entegro diferansiyel denklemlerle uğraş- manın çok ama çok ötesinde ve kolaydan ka- tiyen tasvir edilemeyecek girift mi girift bir karmaşalar organizasyonunun inşası oiduğu- nu da. anlamalılardır... • Bugün için fevkalade önemsediğim diger bir husus şudur. Ülkemizde, nükleer enerji üretiminin bir "gerekirlik" olarak görülecek olmaktan çoktandır çıktıgı bir yana; bunun ülkemizin enerji üretım tablosunda bugün için herhangi bir "önceükB kategoriye" dahil edi- lebileceği de. en başta demin açıkladığım kon- jonktürel (yapısal) nedenlerden, bu arada özellikle hidrolik (su) potansiyelimizin he- nüz, yuvarlak yüzde sekseninin "bakir" du- ruyor olmasından dolayı. katiyen iddia edile- meyecektir. Bütün bunlann yanı sıra; ülkemi- zin (yıllık yaklaşık 50 milyar dolarlık bir büt- çeye karşılık) 80 milyar dolan aşmış dış borç yükü; beheri 3-4 milyar dolar eden ve (incir ya da gazoz satarak edinemeyeceğimize gö- re). belli ki yine dış borçla temin edilmek du- rumunda bulunulacak nükleer santrallann ül- kemizde kurulmasının önünde, zaten müthiş bir handikap olarak gözetilmek gerekir. KÖKTEN-NÜKLEERCİ İKİNCİ BİR SAV: Bakın. oysa. nükleer kaynaklanmız bazın- da bir enerji planlaması düşünmek akılcı de- gildir. Çünkü: 1. Ulusal nükleer kaynaklanmı- zın bülunduğu bir vakıa ise de; nükleer sant- ralm, o da santrala yerleştirilmeye amade kı- lınmış nükleer yakıtı; birkaç milyar dolan bu- lan ilk yatınm masraflannın yanında. yüzde birlik bir yer ancak işgal eder. 2. Türkiye'de mevcut olarak bilinen (yuvarlak 10 bin ton tu- tanndaki) dogal uranyum gızili. (Keban Ba- rajımız'ın gücündeki) 1000 Megavvatlık bir nükleer santrala (otuz yıllık) bir işletme öm- rü boyunca, ancak yeter. 3. Ne ki bu uranyum, ham madde alarak çıkamldıktan sonra işlenip, nükleer yakıta dönüştüriilmek üzere, dışanya gönderilmek gerekmektedir. 4. Buna karşılık Türkiye'de, aynca bir "nükleer yakıt tesisi" kurulması da hayaldir. Beş büyük nükleer santraldan azının yakı- tını imal edecek bir "nükleer yakıt tesisi", yi- ne dış borçla kurulacak olması cabası, "ran- tabJ" (ekonomik açıdan olur) dahi, değıldir. 5. Demek kı. ülkemizdeki uranyum rezervi, ulu- sal bir nükleer çızgınin benimsenmesinde, "stratejikbirağırhk" taşıyordeğildir. (Dikkat edilıyordur: nükleer santralda nükleer yakıt hiç önemsizdir, buna da, ülkemiz eger nükle- er enerji üretimine geçerse. ulusal katkılar sag- lamamızın bir yaran yoktur, di>or degilim; nükleer yakıt, hele bunun hammadesi, ulusal bir nükleer felsefenin belirlenmesinde "stra- tejik bir önemde" gözetilemez, diyorum.) O halde. bugünlerde ifade edildigine tanık oldu- ğumuzun tersine, örnegin Gökova linyitlerin- de mevcut oldugu, çeyrek yüzyıldır bilinen, a- ma yanmış kömür külündeki yoğunluğu eko- nomiklik çizgisinin çok çok altında bulunan uran\Tima, hem de stratejik anlamda ulusal bir zenginliğimizmiş gibi abanmanın hiç bir anlamı yoktur! 6. Ülkemizin (yaklaşık 400 bin ton tutannda olarak bilinen) gayet zengin bir toryum gizili de vardır. Ne var ki (yakıtın bir nükleer santralın portesinde işgal ettiği ye- rin göreceli olarak hayli geri plandaki önem derecesine ilişkin husus saklı olarak) toryum, "fîsfl" (atom çekirdeğinin parçalanması so- nucu nükleer enerji verebilir) degil, "fertfl" (nükleer enerji sağlayacak madde üretebilir) bir maddedir; yani toryum atom çekirdekleri bir nükleer reaktörde enerji üretiminde, doğ- rudan kullanılamaz. Bundan önce. bir nükleer santralda, son toplamda yıllar alacak bir dönüştürmeyle, fi- sil olan uranyumun bir izotopunun (uranyum- 233) üretiteıesine, daha sonra da teknolojik olarak fevkalade külfetli olan (böyle oldugu için de kimi nükleer ülkelerde, öraeğin ABD'de çoktandır stratejik olarak terkedil- miş) ve her hal-u kârda ancak "nükleer bir ül- kede" yapürtüabilecek "yakıtsıyırmaişleıniy- le" (reproses), söz konusu izotopun a>Tiştın- lıp, daha sonra da "yakıtlaşünlmasına" ihti- yaç vardır. Bütün bunlar ülkemizdeki toryum gizilini de, hiç kuşkusuz, "ulusal bir nükleer stratejinin" bazı alamayacagımızı işaret et- mektedir. Bütün bunlan; teknik aynntımn, kavrayışı bir ölçüde olsun zorlaştıracak ohna- sı pahasına; ustalannın, gerçekte beynelmilel- ci papaganlıkla malûl ve hiç bir akademik ras- yonelle bağdaşmaz fantezi dünyasından teva- rüs ettikleri at gözlüklerini hâlâ çikartamamış kökten-nükleercilerimizden, öyle ya da böy- le etkilenip, samimi nükleer umutlar gelişti- rebilecek, özellikle teknik alanlarda çalışan ya da yetişmekte olan gençlerimiz için, anlat- maya yöneldiğim şu sırada; Anadolu Ajan- sı'ndan (21 Haziran 1998), atom enerjisi ala- nında devletin en üst kuruluşu katında (üste- lik ortada henüz fol yok yumurta yok- ken)."Türkiye'nin zengin torvıım \ ataklannın nükleer santrallarda kullanılabilmesi için, önümüzdeki birkaç yıl içinde, rrilvonlarca li- rahk bir yaünmın planlandığmı" afallayarak öğreniyoruz. Ne diyelim, Allah akıl fıkir ih- san etsin! Kökten-nükleerci yaklaşım, bun- dan da ibaret degil. SÜRECEK * Nükleer Mühendis Başbakanlık Atom En- erjisi Komisyonu Nükleer Güvenlik Komitesi ve eski Danışma Kurulu Üyesi, Haziran 1998
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear