13 Kasım 2024 Çarşamba Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
SAYFA CUMHURİYET 5 TEMMUZ 1998 PAZAR 12 KULTUR Demir Özlü, ödüllü 'Ithaka'ya Yolculuk'ta bir sürgünün içindeki şiiri anlatıyor Düslerim dokundu IstanbııPa.•. FECİRALPTEKtV Yurdundan 'ayndüşmüş' bir ya- zar... Demir Özlü. Sürgün yaşadı- ğı 10 yılın yalnızlığını, boşluğu ve içindeki şiiri anlattığı 'fthaka'ya Yoknıluk' adlı kitabıyla 1998 Yu- nus Nadi Roman Ödülü'nün sahı- bi oldu. Geçen lcasım ayında da Dünya Kitap Dergisi tarafmdan Yılın KJ- tabı seçilen 'fthaka'ya Yolculuk'. yazann haberi olmadan. yayıncısı tarafından gönderilmiş Yunus Na- di Ödülleri Yanşma- ____mmm sı'na. Liseyi bitirdiği yıl, Giimüşsuyu'nda oturduğu zamanlarda Mete Caddesi'nde tanı- yıp âşık olduğu kız ıçin yazdığı öyküyle ilk kez 1953-54'tekaüldığı Yu- nus Nadi Yanşması'nda ise ödül alamamış Öz- lü, ama kırılmamış. üzülmemiş. O yıl ödü- le değer bulunan Ay- peri Akahn'Ia 20 yıl sonra tanışmış. Yine «——— gençlik arkadaşlaruıdan AsafÇîğil- tepe de 1956-57"de şiir ödülünü kazanmış. Bu yüzden, Yunus Na- di Ödülleri'yle özel bir ılmtisının olduğunu söylüyor Özlü. 'İthaka'ya Vokuiuk'. karşılıklı konuşma, soru ve cevaplardan olu- şan bir soruşturma bıçimınde ge- lişiyor. Özlü, edebiyatta sürgünün simgesi olmuş LTysses'in tthaka'ya dönüş yolculuğuna göndermeler yaparak. yurdundan ayn düşmüş bir yazann yalnızlığını ve hüznünü anlatıyor kitabında. Kendi dönüş yolculuğu çerçevesinde geçmişin izlenni anyor, bu bitmez tüken- mez yolculukla gelen özlemı ve acıyı dile getiriyor. Olû, Ulysses'in Ithaka'ya dönüş yolculuğuna göndermeler yapıyor kitabında. Özlü'yle sürgünler, Jthaka'lar, geçmişin izleri ve Istanbul üzeri- ne konuştuk. -Kitaptakullandığınız soruştur- ma biçimijıin, anlabmınıza ne gibi katkılan oldu? Soru karşılığında cevap olarak anlatmaya geçince - kı zaten soru- lar kısa. cevaplar uzun - kendimi çok daha ıvi ifade edebılıyorum. Çok daha iyi anlatabiliyorum iste- dıklerimi, çünkü hem 'ben' anla- tımı kurabiliyorum, hem de karşım- dakiyle konuşur, onu örnek göste- _ _ ^ _ _ rirgıbi'sen'anlatımı... Böylece ifade zengin- leşiyor. - Ithaka'ya yukuluk, 'kişinın kendi varlığı- nın araştırmasmı yap- masi' anlamınagebyor- sa, nedir kişi>i bu yot- culuğa iten? Yaşam da bir yolcu- Iuktur, ama yazarya da kendi öznelliğı ile çok baş başa kalan kişinin - ki yazar da böyledir - — — ,ç yolculuklara çıkma- sı çok doğal. İç yolculuk da insa- nın kendi yaşamını yeniden göz- den geçırmesi. varoluşunu metafi- zık boyutlanna kadar araştırması- dır. Yazann, kâğıtlarla baş başa ka- lınca, o varoluşsal boşlukla ya da ölümle de baş başa kaldığı birçok kez belırtildi. Zaten izole olduğu- muz zaman en çok ölüm düşünce- si bizi yoklar. - Peki sizin İthaka'nız nedir, ne- residir? tthaka benim için temelde Is- tanbul'dur, lstanbul'un bağlı oldu- ğum yerlen... Örneğın eskı sınema- lar bölümü. Kitabın son bölümle- rinı yazarken Ithaka'nın bırdeço- cukluğumun geçtıği yerler. Bur- na, fakat kendimden çok şey kay- bettiğimi sanmıyorum. fnsanhayal gücüyle yeni bir fstanbul yaratı- yor ve onun içinde, düşüncesinde yaşayabıliyor. Örneğın 1984yılın- da Berlin'de VVannsee'ye gıttim. Hayalimde yeniden varattığım Is- tanbul'u yazdım, 'Bir Beyoğlu Dü- şü'. Neredeyse Beyoğlu'ndaki ya- pılan ve sokaklan tek tek hatırlı- yordum. - Ayn düşmek, belki daha da besiedi tstanbul'a olan aşkınm... Beslemıştır tabıı, ama ben genç- lık yıllarımın tstan- „ „ _ _ bul'una da tutkuyla bağlıydım zaten. Son- ra bozulması itti beni. 1960'lıyıllarda.OIivio Han'dan sabaha doğru Ömer Uluç'la çıkıp bomboş Istiklal Cadde- si'nde yürürdük. Bu ka- dar güzel bir Istanbul düşünülemezdi - Kitapta, yaşadığı- ntz yerin yaşamın ta kendisi olduğundan söz edivorsunuz. .N'edir bu jfstanbul üzerine düşler kurdum ve düşlerimi ziyaret ettim, düşlerim içinde dolaştım. 'lthaka,geçmişimizdenbiziçekenherver.'(Fotoğraf: UGUR DEMÎR) dur, Simav kasabası ve 18 yaşım- dan sonra sahip olduğum çalışma odalan olduğunu anladım. Ithaka, geçmışımızden bizı çeken heryer- dır, ınsanın kendi yurdu yanı. - Bir de bu uzun yolculuk sıra- sında 'kendi yarattığınız' İtha- ka'lardan söz ediyorsunuz-. Insan yurdundan ayn düşünce geçmişıne dönük hayallerde yara- tıyor. Örneğin şimdi oturduğum Feriköy'deki evın arka odası. Ora- da çok az bulunduğum halde hep anılanmda yaşadı. Gizlice Türki- ye'ye dönmek ve hiç dışan çıkma- dan o odada yaşamayı hayal etti- ğım zamanlar oldu. Şimdi o oda- da yaşıyorum ve çok mutluyum. - Sürgün olmak. İstanbul'dan ayn düşmek neierçaidı sizden? IstanbuTdan ayn düşmüş olmak zaman zaman büvük acılar verdi ba- bagı böylesine güçlü kılan? Bütün romanlanmda vardır bu eğilim. Mekânlar insanlan bıçım- lendiriyor bence, kişi üzennde bü- yük etkısi oluyor. Ben Istanbullu- yum. Bir Istanbulluyu dünyanın neresinde görsem uzaktan tanınm. Aynı eğılım, büyük romancı Bal- zac'ta da var sanmm. - Romanda, geri dönüşünüzde yurdunuzu değişmiş bulma kaygı- nıa dile getiriyorsunuz. Peki ya za- man içinde kişinin geçirdiği degi- sim? Kendimizdeki değişim, bıraz bılgeleşmek... Dünyayı bilmek, çok daha hoşgörülü olmak. Bizde- kı değişim ürkütücü değil, rahat- latıcı. Ömeğin gençlik yıllanma göre daha az gerilimlıyım. Mekân- lann ise kötü yönde değişmesınden korkuyor insan. Çünkü silinen me- kânlar, bizim yaşadıklanmızdan çok şey götürüyor. -"Gerçekten sonralan bir ziya- retçiymişün gibi dolaştım o büyü- lü kenti, İstanbul'u..- Önce düşle- rimdeki ziyaretçL Sonra düşleriy- leprayı ziyaret eden biri. Sonra da gerçekbirziyaretçi." Geçirdiğiniz bu iiç evTeyi biraz açıklar mısuuz? Önce Istanbul üzerine düşler mm^m^ kurdum \e kendi düş- lerimi ziyaret ettim, kendi düşlerim içinde dolaştım. Sonra düşle- rimi, nesnel olarak do- kunamadığım Istan- bul'a dokunmalan için genişlettım. 10 yıl son- ra da lstanbul'a dön- düm ve ilk gelişlerim- de kendimi hep bir zi- yaretçi gibi hissediyor- dum. -GençMğiııizuıttna- ka'smı veniden benim- sevebüeccginize inanmadıgınız için, içinde yaşadığınız gerçekle de güç- lü bağlar kuramamaktan söz edi- vorsunuz kitapta. Sürgün yaşadı-. ğımz yıUaru) ardından yine tstan- bul'dasuuz işte _ 10 yıl aradan sonra ilk gelişim- de, îstanbul'la gerçek, nesnel bağ- lantılar kuramıyordum. Bir düş, bir sann içinde dolaşıyor gibiy- dım. Şimdi, 8 yıldır yeniden nes- nel bağlar kurmaya çalışıyorum îstanbul'la. Ama bu bağlar, eski- lerinden çok kopuk. En çok konu- şabildiğım, en önemli arkadaşla- nm .AsafÇiğiltepe, Güner Sümer, Onat Kudar da yaşamda değıller artık. Zeliha Berksoy, Victorien Sardou 'nun oyununu sahneleyecek 'Tosca y tiyatro sahnesindeGÜL ERÇETİN Çoğumuzun Puccini'nin bestelediği opera- dan tamdığı "Tosca". önümüzdekı sezon Zeü- ha Berksoy'un girişımleriyle Dostlar Tiyatro- su'nda sahnelenecek. Türkiye'de opera yoru- muyla ilk kez Semiha Berksoy'un canlandırdı- ğı Tbsca'yı bu kez kızı tiyatro sahnelerine taşı- yacak Zeliha Berksoy 'u Tosca'yı sahnelemeve yönelten nokta cumhuriyetçılerlerle krallık ta- raftarlannm arasındaki mücadele sırasında ge- lişen olaylann bugünün Türkiyesı için de çok şey söylüyor olması. Ancak annesi bir sabah kahvaltısında kendisine bu oyunu sahnelemesı- ni teklif edene dek opera metninın aslında Fran- sız yazar VTctorien Sardou'nun 'La Tosca' adlı oyunundan alındığınm farkında değilmış Berk- soy. Sahneleme karan almadan önce ilk olarak Sarata Bernard'ın sahnelediğı orjınal metnın peşine düşüyor. .Ancak tarihi nıtehk taşıdığın- dan metne uzun araştırmalar sonrasında Prof. Fi- Hz AH'nin yardımlanyla ulaşabiliyor Victorien Sardou'nun metnini ilk olarak Ver- di bestelemek ıstiyor. Ancak ilerleyen yaşı ne- deniyle Puccinfye götürüyor oyunu ve bestele- mesini teklif ediyor. Opera ilk olarak 1900 yı- lında Roma'da sahneleniyor. Türkiye'dekı ilk yorumunu ise Carl Ebert 1941 yılında gerçek- leştinyor. O dönemde konservatuvar henüz ilk • Zeliha Berksoy için en önemli kesişmeler ise annesi Semiha Berksoy ve yedi yıl sahne hocalığını yaptığı ve geçen yıl kaybettiğimiz öğrencisi Zehra Yıldız'dan sonra bu rolü üstlenecek olmak. mezunlannı vermedığinden yurtdışmdan gelen Semiha Berksoy ve Nurullah Taşkıran rol alı- yor Tosca'da. Yapıt Türkiye'de profesyonel ar- tıstlerin sahnelediği ilk opera olma niteliğıni de îaşıyor. Operada olaylar Roma polis müdürii Baron Scarpıa tarafından tutuklanan özgürlük tarafta- n eski konsül Angelotti'nin cezaevınden kaçıp Sant' Andrea della Valle kilisesine saklanma- sıyla başlıyor. Arkadaşı Cavaradosi aynı tapınak- ta duvar resımleri yapmaktadır. Angelotti ! nin Ca- varadosı'den yardım istediği sırada ressamm sevgılısi Tosca gelir. onun kuşkulu davaranışla- nndan şüphelenır ve kendisini aldattığını sanır. Tosca gıdınce ikı adam ressamın sayfiye ev in- de saklanmaya karar verirler. Scarpia kaçağı ız- leyerek kiliseye kadar ulaşmıştır. Bu arada Na- polyon'un yenılgiye ugradığı öğrenilir. Scarpıo. Tosca'ya âşıktır. Onun kıskançlığını körükleye- rek amacına ulaşmak ıster. Kadını sevdiğınden soğutmanm yanı sıra, kaçağın izını bulacak ve Tosca'ya kavuşacaktır. Polıs memurunun bu doğrultuda gerçekleştırdiği planlar. oyunun bir trajediyle son bulmasına neden olur. Tosca'nın ilk Türkçe çevırisı 1941 yılında Semiha Berksoy 'un ricası üzerine araya Hasan Ali Yücel'ın de gırmesiyle hapıshanedekı Nâ- zım Hıkmet'e yaptırıldı. Daha sonra defalarca ke7 sahnelendi Tosca. Zeliha Berksoy için en önemli kesişmeler ise annesi ve yedi yıl sahne hocalığını yaptığı ve geçen yıl kaybettiğimiz öğrencİM Zehra Yıldız'dan sonra bu rolü üstle- necek olmak Sardou"nun oyun metnini ise Türkçe'ye Ah- met Cemai aktanyor. Bu yıl otuzuncu sanat yı- lı nedeniyle Sokrates'ın SaMinması'nı sahnele- yecek olan GencoErkal oyuncu ya da yönetmen olarak görev alamayacak Tosca"da. Yönetmen ve öteki oyuncular yaz sonuna doğru çevinnin tamamlanmasmın ardından belirginleşecek. An- cak Zeliha Berksoy, oyunun, dramın temel ko- nusunu ortaya çıkaracak, az kadrolu, modern bir yorumla sahneleneceğini belirtiyor. Sanatçı po- lis yönetimi, cumhuriyetçilerin özgürlük ve ada- let savaşı temalarıyla bugüne pek çok mesaj ta- şıyacak olan oyunu Cumhuriyet'm 75. yıl kut- lamalanna yetiştırerek ocak ayına kadar sahne- Jemek istiyor. Berksoy,modern birjorum sunacak. (Fotoğraf: ÜĞUR GÜNYÜZ) Suisse Romande Orkestrası'nın şefi Fabio Luisi, çok önemli bir geçmişe sahip olduklannı belirtiyor 4 ORS, yeni ve çağdaş olanı yakalamayı bflüyor' ÖZLEMGÜLŞEN Istanbul Kültür ve Sanat Vakfi tarafın- dan düzenlenen 26. Uluslararası Istanbul Müzık Festivali kapsamında geçen giin Suisse Romande Orkestrası (ORS) mü- zikseverlerle buluştu. Şef Fabio Luisi "nın yönettıği orkestra, ilk gece Kim Kashkas- hian'a (viyola). ikinci gece ise İdil Birefe (piyano) eşlik etti. Orkestra, ıki gece üst üste verdiği konserlerde; Franz Joseph Haydn, Bela Bartok, Arthur Honegger, Maurice Ravel ve Hector Beriioz' un y a- pıtlannı seslendırdi. Merkezi Cenewe"de olan Suisse Ro- mande Orkestrası, 1918 yılında Ernest Ansermet tarafından bölgesel bir orkest- ra olarak kuruldu. Ansermet'den sonra or- kestrayı yöneten şefler Paul Klecki, Wolf- gang SaHailisch, Horst Stein, Armin Jor- dan ve Fabio Luisi, kendilerine miras ka- lan repertuvan genişletmek ve enstrüman- lan zenginleştirmek yolundaki üstün ça- balanyla tanındılar. Debussy, orkestraya pekçok yapıtını adadı. ORS. Debussy'nin yanı sıra Ravet Honegger,Stravinsld, Pro- kofiev, Bartok, Martinu, Martin ve Brit- ten gabı bestecılerinyapıtlannı lsviçreli mü- zıkseverlere tanıttı. Etkinliklennı çok yön- lü olarak sürdüren orkestra, Isv ıçre Fede- rasyonunun 700. yıl kutlamalannda Isviç- re hükümetı tarafindan kültür elçisi ola- rak görev lendırıldi. ORS, 1999 yılında "Fetes de \-çnerons"da (Bağcılar Şenli- ğı) Fabio Luisi yönetiminde konserler ve- recek. Luisi aynı zamanda orkestranın sa- nat ve rnüzik yönetmeni. Müziğe piyano ile başlayan Luici, piyano eğitimini ta- mamladıktan sonra Avusturya'da orkest- ra şeflıgı kurslanna katıldı ve Milan Hor- vat'ın rehberlığınde üstün başan sertifı- kası aldı. 1984-87 yıllan arasında Graz Operası'nda şeflik yaptığı sırada piyanist v e eşlikçi olarak birçok radyo kaydıiıa ka- tıldı. Uluslararası kariyerine Münih'te Bavyera Devlet Operası'nda başlayan Lu- ıcı. 1988 yılmdan itibaren çeşitli opera- lar ve orkestralar yönetiyor. Sanatçının y aptığı kayıtlar arasında Edita Gruberov a ile Bellini'nin Puntanı operası, Tlıomas Hampson ile opera aryalan bulunuyor. Luici, piyano çalarak başladığı müzik çalışmalannı neden orkestra şefliği kurs- lanna katılarak sürdürdüğünü şöyîe açık- lıyor "Müzikkariy«rimin haşlangıanda dü- ;üncem bir piyanist olmakn. Piyano eğiti- minıi tamamladıktan sonra orhestra şefi olmak gibi bir tutkuya kapıldım. O gün- den sonra da orkestra şefi olabümek için gereken eğitimi aldun. 80 yıllıkbaşanlı birözgeçmişe sahip olan Suisse Romande Orkestrası'yla 1,5 yıl- dan ben bırlikteçalışan Luisi, ORS'nin ger- çekten de klasik müzik alanında çok özei ve önemli bir geçmişe sahip olduğunu be- lirtiyor "ORS' nin benceen öze\ yanı; ye- ni ve çağdaş olanı yakalamayı bilmesi. za- mana ayak uydurması. Orkestranın bu özel durumu tek bir konser için geçerli de- gil. Sürekü yenilikler peşinde koşan ve en iyiyi yakalamaya çalışan bir orkestra." Yı llardır repertuvannda pek fazla deği- özel festival programında bize yer verilmesinden son derece hoşnutuz. Festival bizim için de yeni açılım oldu. En anlamh yanı Idil Biret'le birlikte müzik yapabilme olanağma sahip olmamızdı. şiklik yapmayan Suisse Romande Orkest- rası, değişikliği yapıtları yorumlayış bıçı- minde ön plana çıkanyor. Luisi'ye göre or- kestra ıki yönlü bir repertuvara sahip. II- ki. günümüzün klasik müzık anlayışına uygun yapıtlar; diğen de Luisı'nin önü- müzdeki yıl daha çok üzerinde durmak is- tediği çağdaş müzik yapıtlan. Orkestranın iki yönlü repertuvaranlayışından seyirci- nin de son derece memnun olduğunu dü- şünüyor Luici. ORS'deki çalışmalanrun ya- nı sıra Viyana Tonkünstlerorchester'in sa- nat yönetmenliğini ve Leipzig MDR Or- kestrasrnın birincı şefliğini sürdürüyor, sa- natçı. Vıyana'daki görevine önümüzdekı yıl son verecek olan Luici. ORS ile devam edip etmeyeceğini söylemek için ise he- nüz çok erken olduğunu düşünüyor. ORS"dekı müzisyenlerle Luisi'nin arasın- dakı uyumlu birliktelik seyirciye de yan- sıyor. Bir şef olarak Luisi müzisyenlere yak- laşımını şu şekilde açjkJıyor"Mü2isyen- lerle anlaşmaya ve onlarla iletişim kurma- ya çalışınm. Sadece ritm. sesler ve zaman değildir önemli olan.Aynızamandaonlar- la müzik dilinde konuşmamz ve onlarla bir bütünlüğü yakalamanız gerekir. Bir orkestra şefi için onlar orkestranın enstrü- manlan değiL orkestranın birer parçası olmabdıriar. Herbiri özelveçokiyi eğitim- den geçnüş müzisyenier. Kendi aralannda saygılı bir iş arkadaşlığının yanında dost- luk da hâkim. Biz hep birlikte ortak tut- kumuz olan müziği yorumluyoruz."' Jstanbul Festivali'nin programını çok mtelikli bulan sanatçı, festival ve ikinci kon- serde orkestramn eşlik ettıği piyanistimiz İdil Bıret hakkındaki görüşlerinı de açık- lıyor:'*GeneIlikle festival organizatöıieri popüler programlan tercih ederler. Bizi olumlu yönde şaşırtan şey, organizatörle- rin bizim repertuvanmudaki en zor yapıt- lan seçerek festrvale çağırmalany dı. Örne- ğin Honegger'in yapıdan yonımlanması gerçektenen zor oianlandır. Bu söylediğim Honegger'in yapıtlannı dinleyip.çokiyi bi- lenler için de geçerti. Bu özel festival prog- ranunın içinde bize de yer verilmesinden son derece hoşnutuz. Festhale katılmak bizim için deyçni açıfam oldu. İdil Birctdün- yaca ünlü bir piyanist Onu bugüne dek ne yazık ki tanıma firsaüm olmadı. Ancak festivalin benim için en anlanılı bölümle- rinden bir tanesi de: orkestramla birlikte ona eşlik etme ve birlikte müzik yapabil- me ojanağını sağlamış olması." KÖŞEBENT EIVİS BATUR Jean-Louis Bacque- Grammond Yerliliğimizin altını çizerken, "Vert/"lerimizi ta- nımlarken dayanaklardan yoksun bir mağrurluk kaplıyor sözlerimizi, genellikle. "Yabancı"larımıza yaklaşırken, kaynağını çoktan unuttuğumuz bir paranoya yönlendiriyor bizi. "ûteki"ne öylesine kapatmışız ki kendımizı. o bize yaklaştığında, eni- konu yaklaşıp "t>/z'1erden biri haline geldiğinde, he- le ki "b/z"den fazla "yerli"leştığinde ne yapacağı- mızı, söyleyeceğimizı bilemez oluyoruz. Jean-Louis Bacque-Grammond'u Türkiye'de tanıyanların sayısı az değıl. Özellıkle de Tarih, Top- lumsal Tarih, Kültür Tarihi, Arkeolojı ya da Inanç- lar Tarihi bağlamında çalışan araştırmacıların ya- kından bildiği, çalışmalarından yararlandığı, de- rinlemesine yayılan uzmanlığından etkilendıği bir isim. Bilen bıliyor onu gerçı, ama kalemim bura- da, onu duymamış olanlara doğru hareket ediyor. 196O'lı yıllardan başlayarak yaklaşık 10 yıl Ana- dolu Araştırmaları Enstitüsü'nün yöneticiliğıni yap- mış, o çerçevede çeşitli yayınların devreye girme- sinde, incelemelerin başlatılmasında, öncülükgö- revi üstlenmış. O gün bugün, dindirılmesi olanak- sız görünen bir susuzlukla Osmanlı-Türk kültürü- nün "ince iz", büyük emek ve sabır, kalıtım ve iş- biriiği gerektıren alanlarına uzanmış. Kendisi, bilgisızlığinin sınırlarını daraltmak için çır- pınıyordur şüphesız; onunla karşılaşan tam tersı- ne, birikiminin bir sınırı olmayabileceğinden ürkü- yor. Tek tek bütün mezar taşlannı buluyor, görün- tülüyor, okuyor sözgelimı; onlardan elde ettiği so- mut bilgileri (hangı tarihler arasında yaşamış; ne- reli ve kımlerden; ne tür görevler üstlenmiş, vb.) bel- gelerden topladıklanyla beslıyor. Konunun öteki uz- manlarıyla sıkı bir iletişim ağı kurmuş, böylece ve- ri bankasını zengınleştiriyor; üstüne üstlük, Yavuz Suttan Selim sonrası gibi uzak, zorlu bir zaman dilimini seçmiş bu araştırma için. Şimdilerde, bu yıl sonunda ilk cildi gümşığına çı- kacak. kolektif bir "Tophane Monografisi" araştır- masının önderliğinı sürdürüyor. Ekrem Işın, bir üçgen kurup buluşturdu bizi; iğneyle (degıl iğne- lerie) kuyu (değil kuyular) kazan bu adam beni dur- duğum yerde büzüşmeye, iyice ufalıp kaybolma- ya yöneltecek ölçüde varlıklı ve alçakgönüllüydü, gözümle gördüm. Osmanlı ölçülerinin, ölçü birim- lerinin Zaman ve Mekân içindeki değişimlerini di- diklediği bir başka çalışmasının ortasından hızla geçtik bu arada; Brest'te sütun gibi dikilmiş birtop ile Askeri Müze'deki, Istanbul'daki topların ve Pa- ris'te, Invalides'in bahçesindeki Osmanlı topları- nın arasında çılgın bir polısıye romanın sayfaiarın- da dolaştık; müthiş bırkaç saatti doğrusu. Bacqu- §-Grammond'un araştırmalannın içinde kaybol- muş bıröte dünyalı sanılmasına katkıda bulunmak istemem, büsbütün yanlış olur bu. Bir dünyalı o. Tatlı dedikodu yapmaya, rakıya, yemeye bayılıyor. Istanbul'da yaşadığı dönemde, çaktırmadan ye- mek yazılan da döktürürmüş. Bir ihbar: Kullandı- ğı takma isim "Maskeli Çatal"rr»ş. Apaçık ortada değil mi: Son derece keyfine düş- kün, dalga geçmeye bayılan, olağanüstü çalışma temposunu olağanüstü bir mizah mesaisi ile den- geleyen. hafifleten bir çağdaşımız. Dehşet verici bir kırk ambar: Brezilyalıların piknik yaparken, siv- risineklerden korunmak ıçın, o vampirler bayılıyor diye yanlannda bir beyaz tavşan bulundurdukla- rını nereden öğrenebiliriz yoksa? Gene de kendımıze ne kadar yabancı olduğu- muzu kanıtlayan bu yerlıyi, önce araştırmalanna başvurup tanımalıyız diye düşünmeden edemiyo- aım ben. Tarihi Darphane Binaları'nda müzik maratonu yarın • Kültür Servisi - Borusan Kültür ve Sanat Merkezi. 1997-98 sezonunun son konser etkınliğini yarın tarihi Darphane Bınalan'nda düzenliyor. Bu kapsamda Italyan Saksafoncu Fluvio Sinicco'nun tüm müzisyenlere ve farklı enstrümanlara açık olan Caz Atölyesi. 15.00-18.00 arası gerçekleştirilecek. Atölye çalışmasına katılmak isteyenlenn 292 06 55 numaralı telefondan Serpıl Balcı'yı arayarak kayıt yaptırmaian gerekiyor. Dınley ıci olarak katılmak isteyenler de rezervasyon yaptırabilır. Sezaı Kocabıyık (obua), Yonca Aktunç (keman).Göknil Özkök (viyola) \e Dilbağ Tokay Önvural'dan (viyoiensel) oluşan Mozart Quartet ise saat 19.00'da müzıkseverlerle buluşacak. Sarp Maden (gitar), Çağlayan Yıldız (bas gitar) \e Volkan Öktem'den (da\iil) oluşan Tno-Mrio saat 2O.3O"da bir konser verecek. Tüm müzikseverler için ücretsiz olarak düzenlenen etkinlığin davetıyeleri Borusan Kültür ve Sanat Merkezi. Lale Plak (Tünel). Akusta (Maslak), D&R (Erenköy \ e Etiler) ve Roxy'den teminedilebilir. 'Oyun Yaam Yarışmasr sonuçlandı • Kültür Servisi - Tiyatro \e TV Yazarlan Dernegrnin 'bugüne dek hiçbir oyunu sahnelenmemış. yazarlar' ıçin açtığı 'Oyun Yazım Yanşması'nın sonuçlan belirlendi. Recep Bilginer, Necef Uğurlu, Tunca Yönder, Haşmet Zeybek, Kandemir Konduk ve Fikret Terzi'den oluşan seçici kunıl; Dınçer Sezgin'in 'Son YazT adlı metnini birinciliğe, Ashhan Ünlünün "Ölü Törenleri' adlı metnini ikinciliğe ve Ünver Oral'ın 'Karagöz Belediye Başkanı" adlı metnini üçüncülüğe layık gördü. Yanşmada. sahnelenmeye yakın bulunan ve 'özendirme' ile ödüllendirilen 3 yapıt ise şöyle: Özlem tpek'in 'Sabun Köpüğü'. Bünyamin Aydemir'in 'Kukumav' \e Fehmi Salık'ın 'Uzayı Koruma Derneği'nın Masal Anlatma Yanşması'. BUGUN • GENÇ ETKİNLİK kapsamında TÜYAP'ta Turan Aksoy'un Yüz-Ayna( 13.30-14 30). Melih Çavaş'ın Yetmiş x Bir .Altmış \ Sekiz (15.00-16.00), Yeşim Özsoy"un 'Otto Türk' (16.30-1 7.30) başhklı performanslan. Hakan Yılmaz'ın 'Bir Şişede Bir Mfiyon İnsan' (17.45-18.15) adlı gösterisi. Tuncay Murat Atal'ın 'TUDİ-EvcUik Oyunu' (10.30-16.30) adlı performanslan yeralıyor. Aynca gün boyunca vvorkshop çalışmalan gerçekleşecek. • YAPI KREDİ SANAT FESTTV'ALJ kapsamında St. Antoine Kılısesi'nde Aylin Ateş, Hande Soner ve G. Gondolfo'nun şan ve org resitali izlenebilir • N.AZIM KÜLTÜREVt'nde saat 15.00'te Sıvas Katliamı konulu dia gösterisi, saat 17.30'da Vittorio De Sica'nın Bisiklet Husızlan adlı filminin gösterimi yeralıyor.
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear