25 Kasım 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
»TEMMUZ1997 ÇARŞAMBA CUMHURİYET SAYFA KULTUR 13 ALLEGRO EVtN tLYASOĞLU Bestecilik eğitimi üstünetlk kuşak çoksesli müzik bestecileri- miz gynı zamanda müzik kurumlanmı- •zın da temel taşlannı atan ilk kuşak öğ- retmenlerimizdir. Yurtdışmda eğitim görûp cumhuriyetin ilk yıllanyla bir- likte hizmetebaşlamışlardır. TürkBeş- leri" olarak bilinen bu kuşak, bir yan- da Batı normlanyla geleneksel Türk müziğinin öğelerini birleştirerek kom- pozisyon yapmaya başlamış; öte yandan da gırdikleri kunımlann içindeki bü- rokrasi çarkı ile ugraşmıştır. 1900 baş- lanndan günümüze kadar beş kuşak besteci yetişti. Bunlardan ilk kuşak ikin- cisinı hemen yakın çevresinden yetiş- tirdi. Sonraki kuşaklar daha bireysel ça- lışmalar yaptılar. Ve giderek yeni bes- teciknmizı yanı başımızda görmek bir yana. dünyanın dört bir yanında ara- mak gerekıyor. Dünyanın belli başlı sanat merkezle- rinde bestecilık okullan konservatuvar içinde, ünlü bestecilerin çevTelerinde gelişırken biz neredeyse konservatu- varlanmızda kompozisyon sınıflannı bulamaz olduk. Geçenlerde Ankara Devlet Konserva- tuvan Müdürü ve viyolonsel sanatçısı Prof. Ali Doğan ile yaptığımız bir söy- leşide konservatuvann sorunlanna de- ğinmiştik. Genç kuşak bestecilerin ge- çim sıkıntısından, karamsarlığından ve firsat bulanın yurtdışına kaçtığından söz etmiştik. Alı Doğan'agöre, "Kompozisyon us- talanmız sonraki kuşağı yetiştirmeyi ih~ m ai etmişler. Bestecilik icgüdüsel bir ya- ratı; ister türkü ister senfoni okun. Sı- nava girip de dersleri alıp 'Haydi sen kompozitör o\" denmez. Doğuştan dü- şünce \e du>gulannı o şekilde ifade et- me zev kine\armış olmaİL Kompozisvon, enstrüman eğitimi gibi kola> rayına otu- racak bir süreç değil. Bugün kompozis- vondan raezun öğrencilerimiz haftada otuz saat solfej dersi verip yaşamlanru kazanryorlar. E vlenip çocuk sahibi olun- ca geçim zorlaşrvor. Kompozisvon bir tarafa, sotfej hocasına ihtiyaç var. Ayn- ca genç besteci adaylan için ne özendi- rici bir yanşma ne de kunımlann yar- dımı oiuyor. u Uzmanlaşan bestecilerin öncülük yapması, çevresindeik öğrencfleri perva- ne gibi cezbetmesi, bir ekol oluşturma- sı lazun. Cemal Reşit Rey, Ahmed Ad- [nkara Devlet Konservatuvan Müdürü ve viyolonsel sanatçısı Ali Doğan, uzmanlaşan bestecilerin öncülük yapması, bir ekol oluşturması gerektiğini savunuyor. Yabancı sanatçılardan da yararlanmayı amaçlayan Doğan, bu çağnlann engellenmesine hayret ediyor! A nan Saygun veNecil Kazım Akses böy- le bir atmosfer yaratabümişlerdi. Kısa- cık bir dönem, sonra bu ortam kalma- dı. Şimdilerde Muammer Sun öğrenci- leri kompozisyona yönlcndirmek için özel çabalar harcayan bir bestecimiz. Üçüncü, dördiincü sınıflardaki gençle- rimizden umutiuyuz. Muammer Sun, enstrüman dalındalrî yeteneklileri bulup çıkanyor. Doğnı hoca ve doğru eğitim almalan. iyi yönlendirilmeleri ve eldeki olanaklan iyi değeriendirmekri gereki- yor. Kâmuran lnce, iyi bir örnek. Bizim konservahnanmızda pariayan bir öğren- d idi. Kcndini iyi >önlendirdi. Sanatçı ki- şıliğjnî oluşturabildi." "Bestecilerimizden tlhan Baran ma- alesefkompozisyon dersi vermiyor. Ama kendini solfej egitimine adadı. Uç nok- talarda mükemmeli arayan son derece bilgUL, rafine bir sanatçı. Oğrencilerle çok güzel iüşkikr içinde. Böyle bir sol- fej öğretmenimiz olduğu için de şansb- yız." Ali Doğan, konservatuvar müdürü olduktan sonra yalnız okul içindeki ho- calann verdiği eğitim ile yetinmeyerek Ankara'ya gelen yabancı sanatçılardan da yararlanmayı amaç edinmiş. Birçok ünlü solist ve şefi konservatuvara davet etmekten yana. Ancak kurumun içindeki kimi öğre- tim üyelerinin hâlâ bir çekişme yarat- malan, böylesi ünlülerin okula çağnl- masına karşı gelmeleri onu hayretlere düşürüyor: "Orneğin Cansug Kakhid- ze veya Strugala gibi bir şefi bir öğleden sonra okula davet edip bir prova yaptır- li Doğan, sazm hakimi icracılann mutlaka bestecileri yönlendirmelerinden yana. Besteci ile birlikte çalışınca çok daha verimli yapıtların ortaya çıktığını belirtiyor. mayı on keredüşünüyonım. Mevcut dü- zen sallanmasm diye böyle bir çağn için kavga veriyoruz. Tüm enstrüman dal- lannda Ankara'ya gelen sanatçılan da- vet etmelrviz. Ben viyolonsel sınıfıma ça- ğınyonım ve son derece yararü oiuyor. Hem de kendimi denetlemiş oluyorum. O kritikkrle kendimi doğrulayıp düzel- tiyonım, övgülere seviniyorum. Ama böyle çağnlar için hâlâ çevremdeki bas- kryla mücadek etmem olacak şey de- ğil!'' Viyolonsel sanatçısı Ali Doğan, sa- zın hâkimi icracılann mutlaka besteci- leri yönlendirmelerinden yana. Beste- ci ile birlikte çalışınca çok daha verim- li yapıtlar çıkıyor ortaya. Necil Kazım Akses'ten, Nevit Kodaflfdan, Çetin Işt- közlü'den ve Ertuğrul Korkmaz'dan eser istemiş bugüne kadar. Hep ilk ic- ralann çok zor olduğunu, ancak birle- şik çalışma sonunda çalgmın rengine ve teknik kolaylıklara göre eser yazıl- dığını söylüyor. Icracı - besteci işbirliği konusunda bir şeye daha dikkat çekiyor Ali Do- ğan: "Türidyetiehenüzbirçalgıekolün- den sözedemiyoruz. Bunun sebebi, ken- dini ispat etmiş eserlerin azhğı. Stü, eser- den doğar. Stil önceden vardı da ona gö- re eser yazılnuş oiamaz. Rus keman eko- lü diyoruz. Çaykovski'yi ne kadar gü- zel çalıyorlar! 'Çaykovski kemancılara göre eser yazmış gibi tınlıyor' diyorlar. Halbuki ben tamtersini düşünüyonım: Bence Çaykovski'nin eseri dolayısryla bir Çaykovski çalma tarzı ohışmuş. Ese- rin varhğmdandotayıbir stildoğmuş. Ör- neğin Necil Kazım Akses'in vholonsel konçertosu, Ahmed Adnan Saygun'un keman konçertosunun nasıl çaknacağı eserin yapısL konstrüksüyonu içinde bel- Bdir. Kemananın yeteneğinden öte, eser kendisi bir stil doğurmuştur. Ben Necil Kazım Akses'in uzun soluklu eserlerin- den dola\ ı bir çalma tar/ına ka\ uştum. Klasik tarzda teknik çabşmalanm bir ya- na, gerek fikir gerek teknik bakımın- dan bir çalma yöntemim oluştu." Hungaraton plaklannda çıkan kom- pakt diskten Renghn Gökmen yönetı- mindeki Macar Devlet Orkestrası eşli- ğinde Necil Kazım Akses'in "Çello ve Orkestra tçin 4. Senfonisi"ni dinliyo- rum. Solist: Ali Doğan. Gerçekten de besteci-solist ve şefin işbirliği duyulu- yor. Büyükelçi İsmet Birsd'in Dışişle- ri Bakanlığı Kültür Dairesı'nin başın- dayken yaptığı CD'ler. Nerede bulunur, nasıl alınır ki okurlanmıza şalık vere- lim? Ali Doğan 1938 Aydın doğumlu. 1964 'te Ankara Devlet Konservatuva- rı 'nın viyolonsel bölümünü bitirdi. Ay- nıyıl kazandığı bir burs ile Paris 'e gi- derek Andre Navarra 'nın öğrencisi ol- du. Aym zamanda "Ecole normale de Musique"de Andrey Levy ile çalıştı. Uzun yıllar Ankara Devlet Konserva- tuvan 'nda çello öğretmenliği yapmış; Ankara Oda Orkestrası 'nın da solistli- ğini üstlenmiştir. Halen Ankara Devlet Konservatuvan Müdürü olan sanatçı so- listlik etkinliklerini sürdürmektedir. Bizde popüler müziğin acıklı haliAHMETSAY ANKARA - Geçen akşam te- •levizyonda "müzik'' üzerine Zül- fiı Livaneli'nin yönettiği, daha doğrusu "yönlendirici" olarak sohbete katıldığı biraçıkoturum vardı. Öteki konuşmacılar ise popüler müzik bestecisi ve aran- jör Atilla Ozdemiroğlu, Sony- Müzik'in Türkiye müdürü bir bay ve yine popüler müzik ala- nında yazılar yazan bir bayan gazeteciydi. Ben böyle yumu- şak dokulu, pek de "iddiah" ol- mayan, hızlı akışlı oturumlar- dan hoşlanıyorum, hatta yarar- lanıyorum. Orneğin Özdemiroğ- lu"nun MESAM Başkanı olarak .görüşlerini, Sony'nin Türkiye'de CD ve kaset üretimine geçtiği- ni bu oturumdan öğrendim. 'Üçtincü bodrum' ? "Müzik" denince bizde "po- ;pûler müzik'' akla geliyor. Ya- dırgamayalım, popüler müziği küçümsemeyelim. bütün dün- yada böyledir: Kitleleri hangi tür müzik daha fazla ilgilendi- riyorsa onun gündemde olması doğaldır. Üstelik, çağımızda po- püler müzik, ekonomik işgörü- İeri açısından alıp başını gitmış. bir sanayi ve iletişim sektörüne dönüşmüştür. Oysa popüler müziği sadece "ekonomik" işgörüsüyle değer- lendirmek yanlıştır. Bu türün de kültürel ve eğitimsel işlevlen vardır. Zaten kültürel ve eğitim- sel işlevleri olmayan bir müzik türü, "müzik'' olmaktan çıkar. Popülermüziği salt "eğlence mü- ziği'' olarak görsek bile, eğlen- ce müziğinin de toplumsal ve kültürel. hatta eğitimsel işlevle- ri bulunduğunu anlamak zorun- dayız. Meselenin püf noktası bu- radadır. Geçen akşamki oturum- da bu püf noktası gözden kaçı- nldı gibime geldi. Dahası, konuş- ll şin garibi Zülfîi Livaneli çarpık adlandırmaya karşı çıkmıştır da, oturum boyunca süregelen 'çarpık sınıflandırma'yı olağan karşılamış, asıl çarpıklığı umursamamışrır. Hayret! macılarmüzikte "tür" kavramı- nı çorbaya çevirdi. Özgün mü- zik, arabesk, Batı müziği, pro- test gibi nitelemeler, "müzik tü- rü" olarak gösterildi. Asıl bunu yadırgadım: Otunıma katılan profesyonel müzikçilerin böyle bir yanlışa düşmeleri yadırgatı- cıdır. Çünkü müzikte sınıflan- dırma, işin "abece"sine girer. Tür, çeşit, alt çeşit, biçim (form) gibi basamaklann tanımmda an- laşamazsak yandık gitti demek- tir. Çarpık sınıflandırma Üç tür müzik vardrr: Gelenek- sel müzik, klasik müzik, popü- ler müzik. Bu türler, kendi için- de çeşitlere, alt çeşitlere ve form- lara aynlır. Uygar dünyanın han- gi noktasına giderseniz gidin. bu sınıflandırma geçerlidir; top- lumsal yaşam, bu sınıflandırma- yı doğrular. Söz konusu olan "popüler müzikr 'se bunun da çeşitleri, alt çeşitleri, giderek "jereOeşen" alt basamaklan var- dır. "Arabesk", popüler müzik türü içinde yerel bir alt basa- maktır, "tür" değildir. Adı ya da tanımı bile çarpık olan "öz- gün müzik'' de yine yerel bir alt basamaktır. Işin garibi, Livane- li bu çarpık adlandırmaya karşı çıkmıştır da oturum boyunca sü- regelen "çarpık sınıflandırma''yi olağan karşılamış, asıl çarpıklı- ğı umursamamıştır. Hayret! "Baö müziği'' deniyor. Tür belirlenmezse ve belirtUrnezse bu kavram da bulanıktır. Batı mü- ziği ve Doğu müziği açısından bakarsak Tokyo'daki senfoni or- GençmüukçUerimizin çıknumÖNDER KÜTAHYALI İZMİR - Özgürlük güzel şey: Nanuk Kemal, onun yüzünü "efsunkâr" (büyü- kyici) sözcüğü ile nitelemekte haklıdır. Ne var ki yaşamın katı gerçekleri insan özgürlüğünü kısıtlıyor. Düşüncede ve si- yasada durmadan özgürlûğü arayan kişi, onu yakaladığı zaman bile bağımlı yaşa- dığının ayırdına varmak durumundadır. Dünyadaki en özgürlüksüz kişinin kon- servatuvar öğrencisi olduğu rahatça söy- lenebilir. Bizde, çeşitli dallara göre en az beş, en çok da on yıllık bir zamanı dol- duran bu e|itim süreci, gerçek bir demir leblebidir. Omeğin Chopin'in bir mazur- kasını çalmak üzere piyanoya oturan öğ- rencinin, ilk notayı tınlatmadan önce uy- ması gereken kurallar, en azon madde ha- linde sıralanabilir. Parça seslendirilirken üstesinden gelinmesi zorunlu olan güç- lükler ise saymakla tükenecek gibi değil- dir. Öğrencinin Chopin'i doğru yorum- laması. piyano egitimine koşut olarak müziğin yan konulannda aldığı eğitimi özümseyipuygulamayaaktarabilmesine bağlıdır. O, hem yetenekli hem de bilgi- li ohnak zorundadır. Başka bir tükenmez çile de bireysel çahşmadır. Bale bölümü dışındaki bütün öğrenciler her gün birkaç saat alıştırma yaparlar; etütlerini, parçalannı hazırlar- lar. Evet, konsurvatuvar eğitimi güçtür, ama öğrenci ona katlanır, çünkü özenle sınanmış, yetenekli bulunmuştur. akran- lan arasındaki konumu ayncalıklıdır. Öte yandan müzikteki sonsuz güzellikler ken- disini yüreklendirmektedir; müzik yap- mak, onun için doğal bir iştir. Ankara Devlet Konservatuvan'mn ku- ruldugu 1936cian 1994'edeğinböylesi- ne zahmetli bir eğitim sürecinin sonun- da öğrencinin kazandığı ödûl, bir sanat kurumunda görev alıp ülkesine hizmet et- mek olmuştur. Konservatuvar öğrencisi, kurumlann açtığı sınavlara girer; eğer gözlemlediğımiz olaylar. özellikle An- kara Festivali'nin açıhş dinletisiyle sec- foni orkesrralanmızın bahardinletilerine gösterilen ilgi, halkunızın sanata hazır olduğunu kamtlamıştır. Eğer opera-bale kurumlanmızla senfoni orkestralanmı- za destek verilirse, sanat kalkmması hız- lanacak. gençlerin sorunu da kendiliğin- den çözülecektir. Kurumlara yeni sanatçı ahnması, 1994'teki ekonomik paketin geregi ola- rak durdurulmuş, fırsatı ganimet bilen X 994'ten başlayarak sanat kurumlannın kapılan genç müzikçilere kapanmıştır. Uzun ve yorucu maratonun sonu işsizliktir. Aslmda konu, gençlerin işsizliği değil, Türkiye 'nin sanat kalkınmasıdır. yetersiz bulunursa mezuni>iet sonrası ça- lışmalaria eksiğini giderir, böylece sanat yaşamını doğru yörüngesine oturtur. 1994'ten başîayarak sanat kurumlan- nın kapılan genç müzikçilere kapanmış- ör. Uzun ve yorucu maratonun sonu iş- sizliktir. Arhk umutsuzlukla dohı karam- sar bir dönem başlamışhr. 12 Temmuz günü TBMM'den güvenoyu alan, ama oylamadan önceki günlerde bile coşkuy- la çalışmış bulunan 55. hükümet, acaba bu derdin urnan olabilecek midir? Aslın- da konu, gençlerin işsizliği değil, Türki- ye'nin sanat kalkınmasıdır. Son iki yılda Refah Partisi onlarm sonunu getirecek olan köklü uygulamayıbaşlatmışnr. Böy- lece Ankara, Istanbul ve tzmirdeki ku- rumlar üç yıldır sınav açamamıştır. Söz- leşmeli statü ile çalıstınldıklan için pa- rasal kaygılarla emekli olmaktan çeki- nen, fakat artık yaşlanmış bulunan sah- ne sanatçılanyla, yaş sınınna gelerek emekliye aynlanlann yarattığı boşluk da buna eklenince kurumlar sürekli kan yi- tirmiştir. Türkiye'nin her bölgesinde bir opera- bale kurumunun bulunması hcrkcsin dü- şüdür. Bubağlamda, Samsun'da açılaca- ğı söylenen kurum, yaşama geçirilme- miştir. Antah/a'dakurulmakta olanoda or- kestrası, kadrosuzluk yüzûnden dağıl- mışür. Henüz çocukluk aşamasında sa- yılan Mersin Devlet Operave Balesi, ge- lişimini tamarnlayamamışttr. Bütün bun- lar, sanat kalkınmamız açısından üzücû olgulardır. Şöyle soralmı: Türkiye'deki ürkütücü yoksulluğu hi- çe sayarâk Istanbul'daki saray orkestra- sını 1924'te Ankara'da yeniden örgütle- yen, Î936'da ilk Devlet Konservatuva- n'nı halkın hizmetine veren Büyük Ata- türk'ün başlatnğı atılım duracak mıdır? Bestelenen yüzlerce çağdaş yapıtla, ye- tiştirilen değerli sanatçılarla cumhriye- tin en önemli simgelermden biri olan 75 ydhk emek heba mı olacaktır? Inaruyo- ruz ki cumhuri>ı ete gönül veren aydınla- nmız açısından bu sorulann yanıtı, ko- caman bir "havsr"dır. Nedenini bir kez dalıa özetleyelim: insammız durmadan çalışmak, sevgi- li Türkiye'yi en kısa zamanda kalkmmış ülkelerin düzeyine çıkarmak zorundadır. Halkımıza bugücü güzel sanatlann, özel- likle de müziğin vereceği kesindir. çün- kü müzik evrensel bir dildir; aracıya ge- reksinme duymadan doğrudan doğruya yüreklere seslenir. Böyle olduğu içindir kiKültür Bakanımızdan ve yeni hüküme- ümızden, müzik sorunJanmıza, kimsenin bozamayacağı köklü çözümler getkme- sini umutla bekliyoruz. kestralan "Doğu müziği" mi ya- pıyor? ABD'nin batısında bu- lunan Japonya'daki "geteneksd" müzik, Batı müziğine mi girer? Arapsaçı popüler müzik Aslmda "Doğu müziği" kav- ramı biraz daha akla yatkındır. Çünkü Türk, Arap, Iran, Hint, Çin müzikleri, ağırlıklı olarak gelenekseldir, makamsaldır. Böylece "Doğu müziği'' dendj- ğinde müzik türü işaret edilmiş olur. Ama bütün "makamsal" müzikler Doğulu değildir. Avru- pa'da ortaçağ "Idlise müziği'' makamsaldır. Gayda, geleneksel bir "Bat" çalgısıdır. Oysa u Ba- üçalgBi" dendığınde aklımıza ör- neğin piyano, saksofon vs. ge- lir. Peki, "Türk operası" Doğu müziği kapsamında mıdır? Eğer sınıfiandırmayı Doğu, Batı Ku- zey, Güney diye yapacak olur- sak bu iş arapsaçına döner. Asıl arapsaçı, bizim "popü- ler müzik'' alanındadır. Neyin ne kadar geleneksel ve popüler olduğunu kestirmek zordur. Mü- zik çeşitlerinin alt basamakla- nnda dolaşmaktayız. Popüler müziğin feriştahı plan Anglo- Amerikan "pop müak"le bizim eciş bücüş popüler müzikleri- mizin ne ilgisı var? Bizimkiler genelde Türko-Arabik. Hayır, bu "Türko" lafı tehlikeli. Geçenlerde Aydın Engin ya- zıyordu: Telefonlar dinlendiği için telefonda arkadaşına "Apo" diyemiyormuş. Bense burada düpedüz "Türko" diye yazdıy- sam başıma bir iş gelmesin? Vaz- geçtim, pişman oldum, nedamet getirdim. Bu popüler müzikle- rin Türko'su da Arabik'i de Şam'ın şekeri de onlann olsun! Zülfü Livaneli beni anlaya- caktır: Alt basamaklan inerken üçüncü bodruma geldik. Bu mü- ziklerin melodik düzeyi üç yaş zekâh: "Yağmur yağıyor. sefler akıyor, Arap kızı damdan bala- yor" şarkısmdan daha gelişkin bir melodik akışa pek rastlaya- mıyoruz. Livaneli, halk müziğimizden kaynaklanan tutarlı bir popüler çizgi tutturmuştur. Üçüncü bod- rumdaki müziklerimizin hal-i pürmelâlini benden iyi tanır. Benden daha fazla şikâyetçi ol- ması gerekir. Üç yaş zekâh me- lodik düzeyin basamaklarını "kültürel mozaik", "kültürel zenginlik", "çeşitlilik" olarak gösterenlere herhalde en az be- nim kadar karşıdır. DAMELPtNNVC GULYABANtLER CENNETİ U2'nun dünya turundan notlar • Kültür Servisi- Irlandalı rock grubu L2'nm Dublin'de vereceği ve biletleri şimdiden tükenen iki konseri, çevre sakinlerinin gürültüden rahatsız olacağı gerekçesiyle y-üksek mahkeme tarafından iptal edildi. U2'nin 100 milyon dolar tutanndaki dünya rurnesi kapsamında vereceği konserlenn iptaline karşın grup üyeleri Anayasa Mahkemesi'ne başvuracak. Grubun menajeri Paul McGuinness, yaptığı açıklamada, bu engelin üstesinden gelebilmek ve kendı evlennde çalabilmek için ellennden geleni yapacaklannı bildirdi. Grubun 30 ağustos tarihınde yine Dublin'de verceği başka bir konser de yüksek mali>eti nedeniyle ıptal edilmişti. Öte yandan U2, geçen hafta Almanya'daki hayranlanyla buluşru. Grubu ilk konserlerinde aralannda ünlü tenor Pavarotti'nın de bulunduğu 30.000 kişi izledı. Konserler 31 temmuz, 18 ve 20 ağustos tarihlennde tekrar edilecek. CD öldü, yaşasm DVD'ler • Kültür Servisi Son 15 yıldır dünya müzik pıyasasına hâkim olan kompakt disklerin (CD) yenni kısa adı DVD (digital video disk) olan plaklann alması kesinleşti. Önde gelen kayıt stüdyolan ile elektronik müzik üretıcisı dev şirketler arasında vanlan anlaşma sonucunda, şımdiye kadar evlerde dinlenen iki kanallı stereo müziğin yerirıi. çok kanallı DVD müzik alacak. Yeni sistemlerde 6 hoparlör kullanılacağı ve canlı müziğin nüanslanna en yakın sesleri dinleyicilere ileteceği belirtilıyor. Plak sanayicileri, DVD'lerin pek çok müzikseverin evıni süsleyen CD'leri çağdışı bırakmayacağını, DVD calar cihazlann aynı zamanda CD de çalabılceğinı söylüyor. Buna karşılık DVD'lerin fıyatlan CD'lere oranla oldukça yüksek. CD'lerden 7 kat fazla dıjital ven depolayabilecek olan DVD'ler aracılığıyla televizyon ekranlannda müziğin yanı sıra, yazı ve resim ızlemek hatta video seyretmek mümkün hale gelecek. Gufyabaniler Ceımeti • Kültür Servisi- Danniel Pennac, 'Gulyabaniler Cenneti' adlı kitabıyla ilk kez Türk okuruyla buluşuyor. "Yazmak bir özgürlük eylemıdir; gönlümüzce yararlanalım ondan" diyen yazar, yapıtında dünyanın bütün bahtsızhklannı üzerine çeken kahramanı günah keçisi Benjamin Malaussene'nin maceralannı anlatıyor. 1944 yılında Fransa'da dünyaya gelen Daniel Pennac, polisiye romandan çocuk edebiyahna ve okuma üzerine denemelere kadar uzanan geniş bir yelpazede yazıyor. Her ırktan, her meslekten insanın oturduğu Belleville banliyösünde yaşayan yazar, yapıtlannda Belleville^in cümbüşlü havasını, Fransızca öğretmeni olarak ders verdiği okullann hareketliliğini aktanyor. Toplama kamplanyla başlayan ve Yugoslavya iç savaşıyla süren bir çağın insanı olduğunu söyleyen Pennac. edebiyatın içinde neşenin, hazzın her şeye karşın yaşatılması gerektiğini savunuyor. Dünya-mız-dı' resim sergisi • Kürrür Servisi Özlem Tan, mayıs ayında Antalya Falez Sanat Galerisi'nde açtığı "Dünya-mız-dı" başlıklı sergisini yeniden tsviçre Sigorta'nın öncülüğünde tstanbullu sanatseverlere sunuyor. 28 temmuzda açılan sergı, 16 ağustosa dek lsviçre Sigorta Sanat Galerisi'nde gezilebilecek. Sanatçının baskı tekniğınden yararlanarak oluşturduğu yapıtlann ana teması, teknolojnın yaşama olan saldınsı. giderek ortadan kalkan sınırlann sadece ticari iletkcnlık taşıyor olması. makinelerin yarattığı kontrolsüz atıklar vebozulanekolojik denge. •Böyle Fotograflar Yok' • KüMr Servisi-Fotoğraf sanatçısı Orhan Cem Çetin'in "Böyle Fotograflar Yok" başlıklı sergisi. 10 ağustosa kadar uzatıldı. Sanatçının 8 fotograf tasviri ve elyazmalanndan oluşan çalışması. 13 temmuz tarihinden bu yana Bodrum-Gümüşlük'te sanat merkezine dönüştürülmüş tarihı kılise "'Eklısıa"da sergileniyor. "Basın Haftası' etkinlik programı • KüMr Servisi- Bursa Gazeteciler Cemıyetı tarafından Basın Haftası çeşitli etkınlıklerle kutlanıyor. Etkinlikler kapsamında yann Bursa Basını Çalışanlan Tayyare Kültür Merkezi'nde "Gazetecenin Objektifinden" başlıklı bir fotograf sergisi açılıyor. Yann ise Buttim Konferans Salonu'nda Nail Güreli, Yavuz Donat, Nuri Çolakoğlu. Nazmı Bılgın ve Sa\aş Ay'ın katıldığı "'Basın ve Demokrasi" adlı birpanel yer alıyor. Cuma günü ise Altınceylan Havuzbası'nda Bursa Gazeteciler Cemiyeti'nın 50. yıl balosu yer alacak. 2. İstanbul Saydam Günteri • Kültür Servisi- Piya Kültürevi ve Fotograf Atölyesi, İstanbul Saydam Günleri'nin ikincisinı 18-26 ekim tarihleri arasında düzenliyor. Konu sınırlamasının olmadığı Saydam Günleri; ustalarla öğrencilen. amatörlerle profesyonelleri yan yana getinyor. 9 gün sürecek etkinliklerin sayısı salon ve seansların sayısı ile sınırlı olduğundan kontenjanm, son katılım tarihi olan 1 eylülden önce dolabileceği belırtıliyor. Katılımcılann katalogda basılmasını istediklen. gösteride yer alan fotoğraflanndan en az birini, katılım formlanyla birlikte Piya Kültürevi ve Fotograf Atölyesi'ne ulaştırmalan gerekiyor. (Piya Kültürevi FotografAtölyesi lstiklal Cad. Büyükparmakkapı Sok. no 7/3 Beyoğlu Ist. Tel: 245 28 03.) BUGU1V • BOGAZİÇİÜNİYERSİTESİ MURAT DİKMEN SALONU'nda saat 12.00'de "Tabutta Rövaşata", 17.00'de "Aşk Üzerine" ve 19.00'da "Yerçekimli Aşklar" isimli fılmler izlenebilir. • İFSAK'da "tstanbul'u Fotograflayanlar Grubu Toplannsı" saat 19.30'da. • RUMELİ HİSAR1 etkinlikleri kapsamında saat 21.00'de "Yılmaz Erdoğan"ın gösterisi izlenebilir.
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear