25 Kasım 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
SAYFA CUMHURİYET 5 HAZİRAN 1997 PERŞEMBE OLAYLAR VE GORUŞLER Sağlık Hizmetleri: Özerkleştirilme, Özelleştirilme... Uzm. Dr. MURAT KAÇAR Çocuk Sağ. ve Hast. Uzmanı, Eski SSK Bursa Hastanesi Başhekimi Ç ok ılgınçtir kı günümüzde sağlık hizmetlerinin özerk- teştirümesi ve özeUeştirilme- si kavTamlan farklı gerekçe- lerle de olsa hem "sağ" hem "sordan tartışma gündemi- ne sokulmuştur. Özerkleştirüme'nin "sağ"dan önenlmesi. hizmetin verimlili- ği açısından ve ilk elden vitrine çok yan- sıyan hastaneierdekı sağaltıcı (tedav i edi- ci) sağlık hizmetleri düzeyınde olmakta- dır. Sağlık Bakanlığı da hazırladığı yasa tasansında, özerkleştırme yoluyla hasta- nelerde maliyet verımlılık hesaplannın önem kazanacağını, rekabet öğesi nede- niyle hızmet sunumunda nıtelık artışı ola- cağını, sağlık personelınin istihdamında akılcı (rasyonel) düşiincenın egemen ol- ması nedeniyle gerçekçı rakamlara ulaşı- lacağını, niteliklı personel istihdamına ağırlık venleceğıni. verimsiz ve ise uy- gun olmayan personeluı zaman içinde eli- mine edıleceğini. yurt düzeyinde dengeli bir sağlık personelı dağılımı olacağını ve yapılan hizmetlerin niteliğindeki artışla beraber ücretlerin de sağlık çahşanlannı tatmin edecek düzeylere çıkacağını dü- şünmektedir. Sağlıkta mega proje kitapçı- ğı ile bakanhk desantralizasyon ve özerk- leştırme kavramlanna açüık getiriyor. Ön- ceiıkle desantraİLzasyon, özerldeştirme ve özelleştirme olarak ıkiye aynlıyor: Bu kavramlardan özerkleştinne, has- tanenin kanıu tüzel Irîşiliğini sürdürmesi- ne karşın yönetimin bütün unsurlannın hastane bünyesinde toplanması (kendi yö- netim yapısını oluştunnasL, istediği tipteo, sayıda ve ihtiyaca göre personel almasL, sözteşme ile maaş ödemesi gibi) olarak ta- nımlanıyor. Buna karşıhk özelleştinne has- tanelerde mülkiyetin. tümden ö/el sektö- re devri anlamına geliyor. Bakanlık tarafindan çıkanlan sağlıkta strateji dergısinin ilk sayısında ise desant- ralizasyon, dekonsantrasyonla başlayıp özelleştirmeye kadar giden "çeşitli düzey- lerden oluşan bir işlem" olarak gruplara a>nlıyor. Buna göre desantralizasyon: 1) Dekonsantrasyon (mekezdekı yoğunlu- ğun azaltılması) 2) Devolusyon (Dev letin alt bırimlennın güçlendirilmesi). 3) dele- gasyon (Özelleştinne öncesi basamak) 4- Ozelleştirme (nihai hedef) basamaklann- dan oluşuyor. Sonuç olarak özelleştinne, desantralizasyonun en ileri düzeydeki he- defi olarak görûlüyor. Bu net görünüm, 18 Ekim 1994 tarihli "Kamu kurum ve kunıluşlanna ait işiet- melerin vönetimi ile çalışma usul ve esas- lan hakkındaki yönetmelik (sağlık işlet- meleri modeti ve kanıu hastanelerinin öze)- leştirilmesinin sağlanması bakıntından) birinci basamağı ohışturacakür." Bütün bu görüşlere karşın "sol" özerk- leştinneden, desantralızasyonla bırlikte yönetime daha çok katılım, kurum içıda- ha çok demokrasi ve böyle bir modelin fi- nansmanı konulannı ön plana çıkanyor. Düşünülen çağdaş, demokratik ve katı- lımcı yönetimde insana ve işe aynı değe- ri venney!. ınsan kaynaklannın sadece kullanılması değil, aynı zamanda gelişti- nlmesi hem mesleksel hem yönetim açı- sından günümüz bılgi verileriyle donatıl- ması. sağlık kurumu çalışanlannın (ku- rum SSK ise hizmet götürülen kesimin temsilcileri olan sendikalar ve memur, iş- çi emekJileri demeklerinin temsilcilerinin de katılması gibi) yönetime katılmalan hedeflenmektedır. Yani "sol", "sağ" dü- şünceden farklı olarak özerkkştirme ve desantralızasyonu, eş değerlı bir kavram olarak birleştinyor ve özelleştirnıe kavra- nundan uzak duruyor. Aynca "sağ" ve "sot" özerkleştirme kavTamında da başka önceliklere yer ve- riyor: "sağ"ın görüşünde hastane yöneti- minin hiçbir temsıl durumu gözönüne alınmaksızın merkezi otoritece belirlen- mesi ve sözleşmelı personel çalıştınlma- sı öngörülürken "soTun görüşünde önce- lildi olarak çalışanlann ış güvencesi, ka- zanılmış haklannın korunması ve doğru- dan yönetime katılmalan ön plana çıkıyor. Günümüzde merkezi otoritenin azaltıl- ması. hizmetlerde verimlilik ve hızlanma sağlanması açısından desantralizasyona gereksınım vardır. Merkeze sıkışıp kal- mış. ağır bürokratik işleyişin altmda ezil- miş resmi otoriteye, periferde ve periferin sorunlannı ve çözümlenni çok daha iyi bi- len yerel yönetimler aracılığı ile kjvrak- lık. hareket yeteneceği ve çabukluk ka- zandınlması günümüz sağlık işletmecili- ği açısından zorunludur. "Sağ" ve "soTun düşüncelerini bırleş- tırdiğımiz takdirde şu gerçekler ortaya çıkmakiadır: 1) Hastaneler mali ve idari açıdan özerk, yalnızca kendinden sorumlu, piya- sa koşullannın gerektirdiği maliyet anali- zi ılkelerine göre çalışan sağlık işletmele- rine dönüşmelidir. 2) Sağlık işletmeleri kendi personelini saptarken mevcutolan personelin kazanıl- nuş sosyal hak ve güvencelerinı gözönün- de tutmak zonındadır. 3) Oluşacak hastane yönetimi yerel yö- netimler ve çalışanlar tarafindan oluştu- rulmalı ve seçılmelıdir. Merkez. seçilmiş yerel yönetimi sadece genel kanun ve yö- netmelıklere uyması açısından denetle- melidir. Görevi denetleme olmalıdır. Ya- ni merkezi otoritenin kurumlann işleyışi ve yönetilmesi konusundaki katkısı, daha çok işleyişin genel kanun ve yönetmelik- lere uyumu ve denetim aşamasında olma- hdır. 4) Yukanda verilen ışığında çağdaş, de- mokratik ve kablımcı yönetim anlayışı ile yönetsel ve mali özerklik. yerinden yöne- tim ilkeleri temel alınmalı. hizmeti sunan- larla hizmetten yararlananlann yönetime etkin bir şekılde kaldığı. insan öğesıne ve hizmet üretmeye eşdeğer önem veren. ve- rimlilığe öncelik tanıyan, çalışanlann sa- dece bir kaynak değil, gelıştinlmelerini ve çalıştıklan müesseseyı benimsemele- rini sağlayan bir yönetim ve örgütlenme biçimi hedeflenmelidir. 5) Finansman konusu gerçekçi temel- lere oturtulmadan ve kaynaklar tam anla- mı ile tespit edilip halen hiçbir sosyal gü- venlik kurumunabağlı olmayan ınsanlar- dan alınması düşünülen sağlık sigortası primlerinin nasıl tahsil edıleceği esaslara bağlanmadan yola çıkılırsa, çok iyi niyet- li başlanmış ama şu anda dev letin elinde pimi çekilmiş el bombasına benzeyen ve başından atmaya çalıştığı "yeşü kart" uy- gulamasına benzer bir ucube de çıkabilir. Devlet tstatistik Enstitüsü'nün "Hane hal- kıanketsonuclarTndan yolaçıkarak Dev- let Planlama Teşkilatı'nın hazırladığı "Tûrkiye'de yoksulluk smın" araştırma- sında 1996'da yoksulluk sının yılda 64 milyon lira, günlük 2450 kalori gereksi- nimi üzerinden yapılan hesaplamaya gö- re günlük 175.000 lira, aylık 5.300.000 li- ra ve yıllık 64 milyon lira (500 dolar) ge- liri olmayan kişi "yoksulluk" hududunda yaşıyordemektir. Türkiye'de "yoksulluk" hududunda olan kışi sayısı toplam nüfu- sun yansını oluştururken (halen Türki- ye'de 32 milyon kişi "yoksulluk"sıııınn- da gelire sahip görünüyor) genel sağlık sigortası primJerini bu kesim nasıl dü- zenli olarak ödeyecek, devlet ödeme güç- lüğü içine gıreceği kesm olan bu 32 mil- yon kişiden primleri nasıl toplayacak, top- İayamazsa sağlık hizmetinı nasıl finanse edecek? Bu sorulann cevabı şu anda ha- zırlanan sağlık sigonası finansman tasa- nsında yoktur. Bana göre siyasal iktidar- lann temel yanılgısı. sağlığın tanımında- dır. Sağlık hizmetleri, siyasal iktidarlarca sadece tedavi edici hizmetler olarak algı- lanmaktadır. Bunun v itrini olarak da has- taneler görülmektedir. Oysa sağlık hiz- metlennin en önemlı aşaması binncı ba- samak sağlık hizmetleri. onun vitnni de sağlık ocaklandır, ancak kımse halen mevcut olan sağlık ocaklannın verimlilı- ğini, halen mevcut çalışma koşullannı. ekipman ve tıbbi alet gereksinimıni ko- nuşmayıp buzdağının suyun üstündekı parçası olan küçük bölümü yanı tedavi edici sağlık hizmetleri ile uğraşmayı yeğ- lemektedir. Şeriat Tehlikesi'Yapay' mı? TURAN OZLU • e şeriat ne darbe' sloganı "sol"un bazı kesimlerinde sıkça kullanılıyor. Bu çevrele- re göre şeriat tehlikesi de "ya- pay" olarak Türkiye'nin gün- demine sokulmuştur! Türki- •ye "şeriat-darbe sahte ikilemi" içine sıkıştınlmış! "Şeriat tehlikesi yapav " kabul edildiğine göre bu "sloganda "Ne şeriat" kısmı göstermelik olarak du- ruyor. Geriye "ne darbe" belirlemesı kalıyor. Aslın- da hedef alınan "darbe" de değildir. Türkıye şeriatla cephe cepheye gelmiş. Başba- kanlık koltuğunda Cumhuriyet'in kurumlannı yık- mayı on yıllardır görev edinmiş bir Nakşibendi mü- ridi oturuyor. Sıvas'larda "can"lan yakanlar iktıdar olmuş! Bütün Türkıye 1 dakika eylemlenyle aylar boyunca yanıp yanıp söndü. Toplumun bütün kesim- leri her fırsatta sesini yükseltiyor. Hıpodromda 500 bın kişi "Türkiye laiktir laik kalacak" sloganıyla coşuyor. Bir kısım solcu içın ise şeriat tehlikesi "ya- pay." Dahası, "Cumhurivet Devrimi Kanunlan istib- dat vasalandır, kaklınlsın" deniyor. Müslüm Gün- düz ve Ali Kalkancılar'a özgürlük isteniyor. Şeriat tehJikesinin "yapay" olduğu tezinin gerçek sahibinin Erfoakan olduğunu herkes bilıyor. Şeriata karşı çıkanlan "suni gûndem'' yaratmakla suçlayan Erbakan değil mi? Esasen bu savuncanrn (tezin) ger- çek sahibi yıllardır "ıtunlı İslam"ı dayatan ABD em- peryalizmidir. Ordu, cephesini şeriatçılığa döndü. ICimin gocun- ması ve sızlanması beklenır 9 Şeriatçılann. Ama ha- yır! ttiraz neoliberal "soPdan geliyor. Sıvas'ta 37 can yakılırken hepimız "Ordu neden seyretti"dedık. Işte şimdi seyretmiyor! Şenattehli- kesinin "yapay" olup olmadığını, ordunun bugün- kü tutumunu Sıvas'ta yanan canlann yakınlanna so- ralım! Gerçekte "darbe" ile de bir sorunlan yok. "Darbe karşıthğı", laik ve solcu kesimi avlamak ve bu kesimleri neoliberal programa bağlamak amacıy- la kullanılıyor. Ordunun 50 yıl sonra ilk kez cephesini şeriata dönmesi, şeriatı tehdit sıralamasının başına koyma- sı, Türkiye'de kuvvet dengelerini bir anda değiştir- miştir. Ordu 12 Mart ve 12 Eylül'den farklı olarak cephesini gericiliğe dönmüştür. Bu gerçeği göre- meyen ve kınk plak gibi ordu düşmanlığı yapan bir kısım sözümona sol, eğer gericı güçlerin aleti değıl- lerse. çok akılsız ve deneyimsizdirler. Bir felsefe bozukluğu ile karşı karşıyayız. 1971 'de arkamızda 27 Mayıs vardı. Sol o günler- deki ordu müdahalesinın 27 Mayıs'ın bir benzeri olacağı beklentisiyle gafıl avlandı. Bugün de en ya- kında 1980 olduğu içın gelişmelen 12 Eylül benze- n gibi değerlendinnek büyük bir yanılgıdır. "Somut şartlann somut tahlili" dıye dillerden düşmeyen bir söz vardı. Şımdi unutulmuştur. "Şeriat tehlikesi, çeteteri saklamak için Milü Gü- \enlik Kurulu tarafindan suni olarakgündem yapü- mış!" Ileri süriilen bir tez de budur. Oysa herkes bi- liyor ki çeteleri saklayan Erbakan'dır. Bu, suçlular koalisyonudur. Bir "çete" edebiyatıdır gidiyor. Oy- sa çetelenn açığa çıkmasının yolunu açmak, bugün şeriata karşı mücadelenin başansına, bu mafya-ta- rikat ortaklığının. bu suçlular koalısyonunun düşü- riilmesine kilitlenmiştir. Gelinen noktayabakın! De- mokrasi adına "tslami cemaatlerin özgûriüğü" sa- vunuluyor! Islami cemaatfer kım? Tarikatlar. Yani Ali Kalkancı'lar. Müslüm Gündüz'ler. Peki Fadi- me'ler ne olacak? Ali Kalkancı'lara özgürlük de- mek. onbinlerce daha Fadime olsun anJamına gelır. Fadime'lere. Kubilay'lara özgürlük isteniyorsa. ka- dınlanmız canye-köle olmasm isteniyorsa tankat- lara özgürlük olmaz. Bütün dünyada özgürlükler gericiliğe karşı mücadele içmde kazanılmıştır. De- mokrasi, Ortaçağ ilişkilerinin ve kurumlannın tas- fıyesinden başka bir şey değildir. Cumhuriyet düş- manı şeriatçı Refah Partisi'nin kapatılma davasma karşı çıkmada bazı sol-sosyalist partiler yanşa gir- miş. Muhsin Yazıaoğlu'nun ve AbduHah Çatlı'nın BBP'si ve HasanCelalGüzel'in partisi ile aynı safa düşmüşlerdır. Sivil toplumcu. Batıcı. neoliberal po- lıtikalar şeriat savunuculuğuna dönüşmüş durumda. "RP ile mücadelenin siyasetten gectiğini" söyle- yerek RP'nin kapatılmasını kınayan sosyal demok- rat liderlere ne demeli? Yanı RP'yı "siyasetle" ön- leyeceklermiş! SHP ve CHP dört'yıl iktidarda kal- dı. O zaman nıçin önlemediler? Kimseyi aldatma- yalım. RP'nin kapatılmasına karşı çıkan, RP'yi dün olduğu gibi yann da önleyemez. "Ne şeriat ne dar- be" sloganı halk güçleri arasında bölücü bir roJ oy- nuyor veşenatın ekmeğine yağ sürüyor. PENCERE Hoca'mn Komşusuna Ogudu... Aralof, 1921 -1923 yıllannda Rusya'nın Ankara'da- ki elçisidir. Az buz adam değil. Birinci Dünya Sava- şı'nda Alman Cephesi'nde çarpışıyor, devrimde Sa- vunma Bakanlığı Harekât Şubesi Başkanı oluyor, üt- vanya'da elçiyken Lenin'in isteğiyle Türkiye'ye ata- nıyor. Ivaneviç Aralof'un anıları bu yazıyı yazdığım sı- rada elimin altmda değil; ama, Mustafa Kemal ile ünlü konuşması aklımda... Aralof dıyor ki: - Sosyalizm yapınız!.. Mustafa Kemal: - Ülkemizde Rusya 'dakinden çok başka koşullar geçerfidir; bu, gerçekçi olmaz!.. Aralof: - Köylülerle yapın!.. O günden bu yana köprülerin altından çok su ak- tı; köylülerle yapılacak sosyalizmin ne olduğu görül- dü; Atatürk'ün ne kadar hakJı olduğu ortaya çıktı. Ama biz akıllandık mı?.. Hayır!.. Avrupa'da solun yükseliş süreci yaşanıyor; biz de kendimize ömek anyonız. - Blair mi?.. - Jospin mi?.. Dönek solcular Blair şamatası yapıyorlar, aklı ba- şında olanlar Jospin'e sıcak bakıyorlar. Mustafa Ke- mal canlanıp karşımıza çıksa, bizi hemen uyanrdı: - Çocuklar, Blair Ingiltere'de, Jospin Fransa'da, siz Türkiye'de yaştyorsunuz. • Diyelim ki Blair*i ya da Jospin'i Türkiye'ye getirdik, Anadolu'ya bir göz attılar mı, ikisinin de Allah'ı şa- şar... Yoksulluk varsıllıkuçurumu.karaparaaklamatez- gâhlan, kamu maliyesinin akıl almaz açıklan, yüzde 80'e ulaşan enflasyonun yapısallaşması, Ânado- lu'nun doğusu ile batısı arasındaki bölgesel uçurum, mafyalaşmış iş dünyası, faizcilik ve rantiyeciliğin eko- nominin yüzde 70'ini sarması, 'faaliyet dışı gelirler' ile kâr eden koca holdinglerin şaşılası durumu, kayıt dışı ekonomi, halkın güvensizliği, demokrasiden yok- sunluk, şeriatçılık tehdidi, komşulannın düşmanlık kuşatması altındaki bir ülke, varsıldan vergi toplaya- cağına zenginden yüksek faizle borç alarak kamu gö- revlerini yürütmeye çalışan bir devlet... üonel Jospin'in tüyleri diken diken olur... Tony Blair'in aklı başından gider... Ikisi de keçileri kaçınriar, ellerindeki programlan yırtarlar... Hemen çalışmaya başlariar. Solculuk gerçekçiliktir. • Nasrettin Hoca'ya komşusu sormuş: - Gözüm ağnyor, neyapayım... Hoca: - Vallahi bilmem, demiş, benim dişim ağrıyordu çektirdim, rahatladım.
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear