25 Kasım 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
5 HAZİRAN 1997 PERŞEMBE CUMHURİYET SAYFA KULTUR 15 KİTAP TIRTILI SELİM İLERİ Bir tefrikaıım ardındaDemek şöyle başlıyormuş o roman: Tahir'in Ankara'daokluğunu üç gün evvel öğrenmiş olan Nu- ri'nin rahatı kaçnuştı. O günden beri bü>ük bir huzursuzluk için- de idi. Kendi kendine itirafetmi- yordu,arna onunla karşılaşmak- tan korkuyordu. Vakıa, Tahir'in başına gelen şeylerden hiçbir za- man kendini mesul hissetmemiş- ti. Bufikrehiç vanaşmamışu. Hat- ta vkdan azabı du> duğu baa gün- ler bile... Fakat ne kadar da bu- nu kabul etmese. Tahir"e karşı pek iğrenç bir tarzda hareket et- mis olduğunu biByordu." Oysa ben bambaşka hatırlıyo- rum. Romanın başlangıcını rru? Galiba, daha çok atmosferi. Hem romanın atmosferini değil de o günkü dünyamızın renklerini... Bana sorarsanız, mevsimler- den ilkbahar, hatta mayıs ayı, yaz başlangıcı. Cihangir'de, Kumru- lu Yokuş Sokağı'ndaoturuyoruz. O zamanlar 'akşam gazeteleri' gözdeliklerini yitirmemiş. Gü- nün bildik gezgin saticılanndan başka, akşam saatı, gazete satı- cılan geçiyor, sokak sokak hay- kınyorlar. Teievizyon elbette yok. Radyo henüz iki kanal: Cızırtılı Anka- ra Radyosu, bir tılsımlanışla din- lediğimiz lstanbul Radyosu. Her birinin habersaatleri belli. Haber- lerin ölçüsü biçisi de belli. Bu yüzden akşam gazetelerinin işle- vi yabana atılamaz. Gerçi akşam gazetelerinde si- yasaya pek değilmiyor. ama kı- yısından köşesinden bir şeyler dile geliyor. Demokrat Parti'nin umutsuzluğa sürüldendiği, ada- makıllı hırçinlaştığı yıllar. Ak- şam gazetelen siyasal haberden çok, bol bol cinayet haberi ven- yor... Işte tam o sıralar yeni bir ak- şam gazetesi çıkıyor. Adı Gece Postası. Gazetenin kurucusu bir dönemde popüler romanlanyla iz bırakmış Etem îzzet Benice. Gece Postası'nda üç dört tefrika birden yayımlanacak. Galiba el ilanlan dağıtılmış, orada yazı- yor. Geleüm \anhslara~ Tefrika romanlardan birinin adı: Aksaray'dan Bir Perihan. Ya- zan Suat Derviş. Bunda yanıl- mamışım. Aksaray'dan Bir Peri- han bana o kadar çekici gelmiş- ti ki, yanılmama imkân yok. (Hem, Aksaray'da oturan bir Perihan Hanım tanıyorduk. Ro- manı yazılacak kadındı: Çok gü- zel, gençliği geçmek üzere, dul, zaman zaman kahkahalarla gülü- yor, zaman zaman gönlüne kapa- nıyor... Aksaray'dan Bir Perihan onun romanı olamaz mıydı?) Şimdi kitaba bakınca (Oğlak Yayınlan) yıllar yılı neleri nasıl uydurduğum ortaya çıktı. Zehra Toska'nın tefrika halinde kal- maktan kurtararak yayına hazır- ladıgı Aksaray'dan Bir Perihan, Gece Postası'nda yayımlanmış ama, Demokrat Parti devrinde değil: kitabın son sayfasında şu bilgı yeralıyor: "Gece Postası gazetesinde (17 Arahk 1962-22 Şubat 1963 ara- smda) tefrikaedilen Aksaray'dan A. jfi/D doğumlu Suat Derviş, yükseköğrenimini Berlin'de gerçekleştirir. Fırtınalı bir yaşamı vardır. Sol düşünceye bağlanır. Çeşitli dönemlerde yurtdışında yaşar. Eserleri yabancı dillere çevrilir. Ama işte herhalde o 'sol' düşünceye bağlanıştır ki bu değerli yazann Türkçede ikinci plana itilmesine sebep olur. •ugün yeniden dönüp yaşatmaya çahşıyoruz Suat Derviş'i. Bu çaba eskilere dayanıyor: Altmışh yıllann sonlannda May Yayınevi Fosforlu Cevriye'yi ve Ankara Mahpusu'nu okura sunmuş, kısa bir süre, dar bir edebiyatseverler çevresinde Suat Derviş adı yankılanmıştı. Suat Derviş Hanım henüz hayattaydı; bir iki söyleşi gerçekleştirilmişti kendisiyle. Ama hepsi o kadar. Şimdi yoğun yaşamöyküsü, yazarhk çabası üzerinde daha değişik. daha anlamlı yaklaşımlarla duruluyor. ca Gülter, esir pazarına götürüleceğini duyunca dehşetli bir korkuya kapıldı. Büyüklerinden aftalep etmeyi bile düşündü amma, buna gönlü razı olmadı. Bayram günlerinde giydikleri gûzel bir elbise giydirip onu esir pazanna götürdüler. ışte bu esir pazarında, kendi yaşında iki kûçük kızla birlikte, Gülter. Pakize 'nin babasmın kâhyası tarafmdan satın alındı. Küçük kızlar, sarı sakallı, uzun boylu, güleryüzlü olan bu adamı takip ederek esir pazanndan aynldılar. Gûzel bir yaz günü idi. Kâhya efendi çocuklarla beraber bir vapura bindi. Küçük kızlar büyük bir hayranlıkla denizi seyrediyorlardı. Birbirlerinin ellerini tutarak dar iskeleden zahmetle geçmişlerdi. Mavi denizin.üstünde olmak her ne kadar hoşlanna gidiyorsa da, bu vapur seyahatinden biraz da ürkmekte idiler. Karşı sahile erişip vapurdan çıktıktan sonra. Tadımlıkiskelede kendilerini bekleyen bir arabaya bindiler. Bu, açık biraraba idi. Gülter ilk defa olarak büyük bir şehrin insanlanm bu kadar yakından görüyordu. Kalabahk sokaklar kırmızı fesli erkekler ve siyah çarşaflı kadınlarla dolu idi. Arabalan çarşıdan geçerken daha agır ilerliyordu ve Gülter çarşıdaki sergilere hayran gözlerle bahyordu. Tahta barakalann önündeki tezgâhlann üstüne ıslak ve taze yapraklar serilmiş, bunlar üzerine tepe tepe balıklar atılmıştı. Bu yemyeşil yapraklar üzerinde binbir renfcjfullu balıklar ziynetler gibi ışıldıyorlardı. Satıcılar müşterilerini celbetmek için avaz avaz bağırarak mallarım methediyorlardı. Yerlere serilmiş hasırlar üzerinde yeşil karpuzlar, sarı kavunlar küme küme duruyordu. Bunların hepsi çocuğu hayran ediyordu. Araba Üsküdar'ı geçmiş. Çamhca tepesine dogru ilerliyordu. Şimdi, fıkara mahalleleri arkalarda kalmıştı. Arabamn, üzerinde ilerlemekte olduğu şose oldukça genişti. iki tarafta itina ile süslü bahçelerin içinde güzel köşkler vardı. Büyük bir parkın önünden geçtikten sonra, araba. bozuk kaldırımlı dar bir yola sapmıştı; muhteşem köşkler artık görünmüyordu. Yol gittikçe daha geçilmez bir hale gelmişti, araba tekerleklerinin iri bir taş parçasına her çarpışında, çocuklar korku ile karışık bir zevkle haykırıyorlardı. Bir müddet daha yokuşu Urmandıktan sonra araba tahta bir kapının önünde durdıı. Bu, alçak duvarla çevfilmiş bir bahçenin kapısı idi. (Aksaray'dan Bir Perihan, Suat Derviş, Oğlak Yayınlan.) Bir Perihan, kitaplaştınlırken, değiştirme ya da kısaltma yapd- mamış. ancak baa küçük nokta- lama ve yazun düzeltmeteri yapıl- mışür." Demek mevsim ilkbahar sonu değilmiş. Dahası, Gece Postası gazetesı- ni hepi topu birkaç gün almıştık. Sonra aile bütçemiz artı bir ga- zeteyi kabul edemediğinden vaz- geçilmişti. Öteki güzelim tefrika romanlar gibi, Aksaray'dan Bir Perihan da benim için bilinmeyen- lere kanşacaktı. Böyle nice talihsiz eserden bi- ri olan Aksaray'dan Bir Perihan' ı, dediğim gibi, yıllarca merak edip durdum. Bunun çeşitli sebepleri vardı: Önce Suat Derviş. Bu ad. Gü- nün binnde Suat Derviş'ten iki ro- man okudum: Hiç ve Çıiguı Gi- bL tlki 1939'da, ikincisi 1945'te yayimlanmış. Hiç'ten pek bir şey kalmamış aklımda. Yalnız, anlatımına ka- pılarak, anlatımından tat alarak okuduğumu söyleyebilirim. Son- ra bir de sonu: Hiç çok acıkJı bi- tiyordu. Kadri bilinmeıniş roman İkinci kitaba, Çılgın Gibi'ye gelince; gerçekten çok güzeldi, kadri bilinmemiş bir romandı. Suat Derviş, yeni düzenle birlik- te usul usul güçlenen sermaye çevrelerini, bu çevTelerin cum- huriyet ülküsüne nasıl ihanet ede- ceklerini bir 'aşk'ın dolaylannda anlatıyordu. tlk okuyuşumda Çılgın Gi- bi "yi, aşktı benim için önemli olan. Sonra yeniden okuduğum- da sermaye dünyasının aşkj na- sıl mahvedebileceğini ayırt et- tim. Işte yepyeni, çok tuhaf, ir- kilticı bir ortam çıkıyordu karşı- rruza: Bir yandan eskinin kemik- leşmiş ahlak değerleri hüküm sü- rüyor, bir yandan da *para' bu de- ğerlere kendi karanlık cilasını çekiyordu. Çok duyarlı. çok düşündürücü bir roman olan Çılgın Gibi, 'na- mus\ 'havsiyet' kavTamlanna ışa- damının gözünden bakan ilk ro- manırruzdır, üstelik hayli şaşırtı- cı saptayımlara vanr, hayli ür- pertici bir sonla noktalanır. Kimdi Suat Derviş? San kapak- lı romanın hiçbir yerinde yazann kimliğinden söz açılmamıştı. Necatigil'in alçakgönüllü söz- lüğünden bulacaktım: "(...) 194l'de çıkardığı Yeni Edebiyat isimli 15günlüksanat-edebiyatve fıkir gazetesinde (5 Ekim 1940-15 Kasını 1941.26 sa\ı) hemen her sayı fıkralar, günün romanlan üzerine eteştirmeler yazdığı gibi, gerçekçi ve toplumcu edebiyaün gelişmesi için gençlere öndertik erfi: Bugünün ünlii romancı ve şairleri (Orhan Kemal, Mehmet Seyda. Hhan Tarus. H. t. Dinamo, A Kadir. vb.) ilk hikâye \e şiirte- rini bu gazetede yayımladılar." Salt bu çaba, bu emek bile Su- at Derviş'in bizim kuşaklarca il- le bilinmesine. tanınmasına yol açabilecekken, daha yaşarken 'unurulmuş'. adcta 'silinmiş' bir yazarla karşılaşıyordum. Daha- sı, Suat Derviş'in romanlan -her nedense- yeniden yayımlanama- mıştı. Oyle bir yaşamöyküsü Adlannı vereyim bu romanla- nn: Kara Kitap (1920, yeniden yayımlandı, Oğlak YayınJan), Ne KrSes,NeBirNefes(1923), Hiç- biri (1923). Ahmet Ferdi (1923), Behire'nin Talipleri (1923), Fat- ma'mn Günahı (1924), Ben mi? (1924), Buhran Gecesi (1924). Gönül Gibi (1928). Emine (1931)... Sonra sessizlik. 1905 doğumlu Suat Derviş yükseköğrenimini Berlin'de ger- çekleştirir. Fırtınalı bir yaşamı vardır. Sol düşünceye bağlanır. Çeşitli dönemlerde yurtdışında yaşar. Eserleri yabancı dillere çevrilir. Ama işte herhalde o 'sol' düşünceye bağlanıştır ki, bu de- ğerli yazann Türkçede ikinci pla- na itilmesine sebep olur. DefteT dergisinin (Metis Ya- yınlan) KJŞ 1997 tarihli 29. sa- yısmda, 'tkiSöylenıArasmdaBir Yazar: Suat Derviş' başlıklı özlü yazısında Fatmagül Berktay sap- tıyor: *\'evarki,"dışanda" kalmanın olanaklan kadar.ödenmesigere- ken bedelleri de her zaman var- dır. Bu bedel bir yazar için, çoğu kez, yaşarken edebiyaün ve genel oiarakav'dm ortanumn dtşmda bt- rakılmak ckkii>f ahnmamak ola- biktiği gibi, ölümünden sonra ya- pıtiannın ve vazarlığının unutul- ması da olabiür." Ekliyor Fatmagül Berktay: "Ama herhalde,'Kadın olmak- tan utanmıyorum, yazar olmak- la da iftihar ediyorum. O unvan benim yegâne servetim, biricik if- tihanm ve ekmeğimdir' diyerek her firsarta 16 >aşından itibaren hayatını kak'mr> le kazanmış o\- dugunu gunırta beurten bir ya- zar için en acısı, henüz yaşarken 'yazarlığı'nın unutulmasıdır.*' Bugün yeniden dönüp yaşatma- ya çahşıyoruz Suat Derviş'i. Bu çaba biraz eskilere dayanıyor: Altmışh yıllann sonlannda May Yayınevi Fosforlu Cevriye'yi ve Ankara Mahpusu'nu okura sun- muş, kısa bir süre, dar bir edebi- ^âfceveTÎer çevTesînde Suat Der- viş adı yankılanmıştı. Suat Der- viş Hanım henüz hayattaydı; bir iki söyleşi gerçekleştirilmişti ken- disiyle. Ama hepsi o kadar. Şimdi yoğun yaşamöyküsü. yazarlık çabası üzerinde daha de- ğişik, daha anlamlı yaklaşımlar- la duruluyor. İsmet Kür'ün Ya- nsı Roman (Yapı Kredi Yayınla- n) anı kitabında ona aynlmış say- falan okumanızı salık veririm. Kara Kitap'ın başında Zehra Tos- ka'nın incelemesini de unutma- mak gerekir. Bana gelince, bugünlerde Ak- saray'dan bir Perihan'ı okuyo- rum. Çılgın Gibi ölçüsünde sev- dim mi? Bilmiyorum. Ama o dur durak bilmeyen akıcı anlatımdan etkilenmediğimi söyleyemem. Yaşarru ve yazarlığı kısıtlan- mış bu önemli kişi için derin bir hüzün duymaktayım. Bu önem- li kişinin eski alfabemizde kala- kalmış romanlan birer öksüz ço- cuk gibi geliyor bana. CazfestivaUnde GeorgeBenson rüzgârıKültür Servisi - "Parliament Super- bandJazz Festival '97^, Izmır'de bu akşam dünyaca ünlü gitarist George Benson'ın karşı konulmaz gitar ve vokalleri ile coş- kusunacoşkukatacak. 1960'lıyıllardacaz formatı içinde aniden parlayan Benson, ışıltısından bir şey kaybetmeden caz ile pop sentezlerini 1980 ve 9O'lı yıllarda da sürdürdü. Ticari kaygının ağirbastığı al- bümleri, her zaman köklü bir müzik tut- kusunu, birbirinden usta müzisyenleri. akıldan kolay kolay çıkmayan bestelen. etkileyici doğaçlamalan içinde taşıdılar. Benson, bugün dünyanın büyük say- gı duyulan gitaristlerinden biri. 1943 Pittsburgh doğumlu olan sanatçı, Char- Ke Christian ve Wes Montgomerj'nin gitar tarzından yoğun biçimde etkilendi. Blues ve soul'a olan yakınlığı, onu 1960'lann ilk yansında hammond org'lu kimi gruplarda çalmaya itti. Kariyerinin ilk günlerinden itibaren çarpıcı tekniği ve dansritimlerineyatkın- bğıyladikkati çeken Benson, JackMcDuff ile birlikte yaptığı çalışmalarda, 1990'la- nn "acid jazz" dalgasının ilk örnekleri- ni verdi. Bu yıllarda geleneksel format- larda da faaliyet gösteren Benson, eski kuşak caz müzisyenlerinin de saygısını kazandı. Bunlardan biri, klasik beşlisinin dağıl- masının ardından "fiınky" bir arayışa yönelen Miles Davis idi. Hippi hareketi- nin altın yıllannda başta Beatles olmak üzere çeşitli pop ve rock gruplannı ilgiy- le izleyen Benson'ın her türlü yeniliğe açık kişıhği, Davis'in onu "Miles In The Sky" ve "JackJohnson" albümleri için seçme- sine yardımcı oldu. 1960'ların sonlannda caz ile pop ara- r eorge Benson "Parliament Superband Jazz Festival '97" kapsamında vereceği konserde bu akşam İzmirli cazseverlerin coşkusuna coşku katacak. Çarpıcı tekniği ve dans ritimlerine yatkmlığıyla dikkati çeken Benson'ı dinlemeye gelenler, gitarla 'scat' tarzı bir vokali ustalıkla bütünleştiren bir müzisyenle yüz yüze gelecekler. sında köprüler kurmaya yönelen Ben- son, Jefierson Airplane'in ünlü bestesin- den adını alan "White Rabbit" başlıklı albümü ile yüksek satış rakamlanna ulaş- tı. Bunu izleyen birkaç albümde hem po- püler caz klasiklerini hem de pop hitle- rini yepyeni düzenlemelerle sundu. 1970'lerin ilk yansında Benson'ın adı, "fiısion" türünün içinde yer alıyordu. Hafif ve mutlu üslubu. Lee Ritenour, Earl Klugh ve Eric Gale gibi gitaristleri derinden etkiledi. Hangi besteyi yorum- larsa yorumlasın, Benson'da her zaman gospel ve blues geleneklerinin izleri açık seçiktir. Melodi ve lirizm her zaman ağır basar. Benson en büyük başansını 1976 yı- lında "Breezm" adlı albümüyle sağladı. Marvin Gaye'in açtığı çizgi üzerine otu- ran bu albümde, birbirinden çekici. so- ul ağırlıklı besteleryeralmaktaydı. "Bre- ezin'' bir milyondan fazla satan ilk mo- dern caz albümü oldu. Albümün bu ka- dar tutulmasında, hiç kuşkusuz. ünlü plak yapımcısı Tommy Li Puma'nın katkısı büyüktü. Yumuşak ve keşıf örülmüş "so- und"uyla tanınan LıPuma, Benson'ın 1980'lerdeki kimliğinin pekişmesinde büyük rol oynadı. "Breczin"in basansı ardından ikilinın ışbirliği verimli bir şekilde devam etti. "In Flight", "Weekend in LA" gibi popüler albümleri. 1984'tegitarseverlerikeyiften keyfe sürükleyen "CoOaboration" izle- di. Bu albüm baştan sona, Earl Klugh ile Benson'ın sololan ile süslüydü. Li Puma'nın imza attığı bir başka ba- şanlı albüm, Benson ile ünlü piyanist McCoy Tyner'ı "Tenderty''de bir araya getirdi. 1980'lerin sonlanndan itibaren iyiden ıyıye Batı yakası tarzı bir "dance jazz" türüne yönelen Benson. geçen yıl Li Pu-. ma ile yeniden bir araya gelerek kollan sıvadı ve "That's Right"ı yarattı. Benson'ın gitannın son birkaç albüm- de geriye düştüğünü düşünenler, yeni al- bümle büyük sevinç yaşadılar. Pop tar- zında şarkıyı ve alışılmış pop bestesi for- matını öne çıkaran Benson gitmiş, yeri- ni 1960'lann özgür Benson'ı almıştı. Parliament Jazz konserinin ağırlıklı bölümünü de kuşkusuz bu taze ruhlu al- büm oluşturacak. Fusion sevenler, dünyanm işini en iyi bilen gitaristlerinden birini. fıkır fıkır ri- timlerin eşliğinde çılgınca ufuklara yel- ken açan, gitarla "scat" tarzı bir vokali hiç kimsenin beceremediği bir şekilde gi- tarla bütünleştiren, müziğin heyecanını dolu dolu yaşayan olgun bir müzisyen- le >TİZ yüze gelecekler. Caz, sınırtanımazlığın müziğidir. Yıl- lann arayışlannı simgeleyen tutumuyla, Benson, bu uçsuz bucaksız müzik âlemi- nin eğlenceli köşelerinden birinde duru- yor. Eğlence, onun için dans demek. "ParimentSuperbandJazzFestival '97"de onu izlemeye gelenler, yerlerinde dura- mayacaklar. ODAK NOKTASI AHMET CEMAL Aydın Yetişöremeyen İmparatorluk... Tarihimizi yadsımamayı öğrenmek başkadır, o ta- rihe yönelik gerçekçi yorumlar yapabilmek baş- kadır. Tarihimizi yadsımamak ile o tarihi ne olursa ol- sun yüceltme ya da siyasi çıkarlar doğruttusunda sürekli çarpıtma çabası, kesinlikle özdeşleştirile- mez. Günümüzde belli bir kesimin hep dile getirdiği "Osmanlı'ya dönme" ya da "Osmanlı'yı şahlan- dırma" hedefi, gerçekte bilgisizliğin ya da bilinçli btr "bilmezlikten gelmenin" ürünü birtutumdur. Müs- lümanlık ile Osmanlı Imparatorluğu'nun tarihsel çizgisini özdeşleştirmek, Osmanlı'ya dönüşü ne- redeyse "dini bütün bir Müslüman olmanın" ko- şulu gibi göstermek, sözünü ettiğimiz tutumun te- mel taşlannı oluşturmaktadır. Aslına bakılırsa, bugün Türkiye Cumhuriyeti'ni bir din devletine dönüştürme peşinde olanların hep Osmanlı'ya atıfta bulunmaları, kendi açıların- dan son derece akılcı ve tutarlı bir davranıştır! Çünkü Osmanlı Imparatorluğu, altı yüz yıllık tarihi boyunca bir aydınlar sınıfı yetiştiımemiş, yetiştir- mek biryana, aydının varolmaması için gerektiğin- de en kanlı yollara başvurmaktan hiç çekinmemiş ender yönetimlerden bindir. Avrupa tarihinde -bir zamanlar Calvin'in Cenevre'de kurduğu bağnaz din devleti biryana bırakılacak olursa-, aydına Os- manlı Imparatorluğu kadar düşman bir monarşiyi daha gösterebilmek, olanaksızdır. Bu, Osmanlı Imparatorluğu'nun resmi eğitimde hiç gündeme getirilmeyen, "gizli" tarihidir... Viyana kapılarına kadar gitmesiyle, Alman ova- lannda kılıç oynatmış akıncılanyla övünülen Os- manlı, devşirme toplamakta gösterdiğı maharetin yüzde birini matbaayı ülkesine getirmek için kul- lanmayı aklının köşesinden bile geçirmemiştir! Rönesansın akılcı düşüncesi, Aydınlanma hare- keti, 19. yüzyıl Avrupası'nın köklü düşünsel sor- gulamaları, bütün bunlar. Osmanlı imparatortu- ğu'nun kapılanndan geri çevrilmiştir! Yavuz Sultan Selim'den başlayarak halıfeliği de üstlenen Osmanlı padişahlan, atadıkları şeyhülis- lamların elinden istedikleri fetvaları almakla ve böylece bütün yapıp ettiklerini kendince dini ge- rekçeteredayandırmakla, aslında Müslümanlığa yüz- yıllar boyunca gölge düşürmüşlerdir! En yüksek dini makam olan şeyhülislamlığa ge- tirilenlerin fetvalanndan Osmanlı'nın tarihi boyun- ca kan damladığı, yüzlerce padişah kardeşinin, sad- razamın, padişah ve valide sultan gözünden düş- me herkesin kanına gırmeyi "dini kılıfa" sokma görevini bu şeyhülislamlann üstlendikleri göz önün- de tutulduğunda, Osmanlı döneminde Müslüman- lığın devlet eliyle ne denli yüceltildiği (!) de kendi- . liğinden ortaya çıkmaktadır! Matbaayı "şeytan icadıdır" diye imparatorluğa sokmayıp, o imparatorluğun halkını üç yüzyıl bo- yunca kitapsız bırakan, şeyhülislam fetvasıdır! Yeniliğin, ilerlemenin her türlüsüne karşı çıkma- rtın bütün zemınlerini hazıriamış olanlar da sözde din adına verilmiş olan yine bu fetvalardır! Bu, anlaşılması için yorumu bile gereksinmeyen, apaçık gerçekler karşısında günümüzde kimi çev- relerin hâlâ Müslümanlık ile Osmanlı Imparatorlu- ğu 'nu özdeşleştirme peşinde koşmalan, aslında Müslümanlığayöneltilmiş bir hakaretten başka bir şey değildir. Ama yukarıda da belirttiğim gibi bunu yapanlar, kendi çizgileri bağlamında son derece tutarlıdır- lar. Çünkü, onlann sözcülüğünü yaptığı kuşku gö- türmeyen milletvekilinin de belirttiği gibi demok- rasi, dini böylesine kötüye kullanma cesaretini gösterenler için gerçekten bir şeytandır! Zira an- cak sürekli bilgiyle beslenen bir düşünce özgür- lüğü temelinde var olabilen gerçek demokrasiler- de, her şeyı inanca dayandırabilmek amacıyla inançlan kötüye kullanabilmek ve kitleleri bunun dindariık olduğuna inandırabilmek, kesinlikle ola- naksızdır. Mustafa Kemal'in Osmanlı'yı bu anlamda red- dedip, Anadolu'da yönetim biçimi artık Cumhuri- yet olan yeni bir Türk devleti kurmuş olmasının ne- denleri üzerinde bugün, her zamankinden fazla ve çok daha büyük bir ciddiyetle durmak gerekmek- tedir. Dünkü ve bugünkü düşmanlarının savlarının tersine, Atatürk, ülkeyi dininden yoksun kılmamış, fakat dini yeniden üzerine hiçbir gölge düşmeksi- zin nerede olması gerekiyorsa oraya, yani insan- lann kendi vicdanlanna yerteştirerek herkesi Tan- nsıyla aracısız karşı karşıya bırakarak altı yüzyıl bo- yunca din adına en iğrenç yalanlan söylemiş olan- lann haleflerinin ellerinden silahlannı almıştır! Cumhuriyetin ilk günlerinden bugüne kadar hâ- lâ paylaşılamamış olan koz, işte bu kozdur! 1. BODRUM ULUSLARARASICEVRE FILMLERIFESTİVALİ BUGUIV • StNEMA BODRUM: 'Artavazd Pelechian: Canlılar', 'Son',' Yaşam",'Insan Denen Bitki' (saat 21.30) YARIN • SİNEMA BODRUM: '21. Yüzyıla Hoşgeldiniz'.'Ruhlann Ağacı' (saat 21.30), 'Baraka 91'(Saat 23.20) • KARYA StNEMASI: 'Artavazd Pelechian: Canlılar', 'Mevsimler', 'Son', "Yaşam' (saat 10.00) 'Beşinci Düş' (11.00), 'Artavazd Pelechian ve Serge Avedikian ile Söyleşi' (saat 12.00), 'Güneş Panda' (saat 15.00), "Pipi Hikaru: Uçamayan Ateşböceğinin Oyküsü' (saat 17.00) • İStS GÖSTERİSALONU: 'Karadeniz: Ölüm mü Kurtuluş mu?" 'Onun Komedyası', 'Manyas', 'Kuş Kliniği', 'Yazgım Aral', 'Kokkre Belhur'un Kanatlan' (saat 10.00), "Bir Hayvan, Birçok Hayvan', 'Akdeniz'de Gezintiler' ,'Ekotopya', 'Hayır', 'Ahtapot' ve Özel Gösterim: Jacques Yves Cousteau, 'Sessiz Dünya' (saat 14.30). BUGÜN • AKSANAT'ta saat 12.30'da laser diskten Thelonious Monk 'Straight No Chaiser' caz konseri dinlenebilir. • tFSAK'ta saat 19.30'da Makro konulu, ayın saydam yanşması yer alıyor. Seçici Ali thsan Ökçen • LYRA DRAGOS'da saat 20.00'de Lyra Dragos Üçlüsü, saat 22.30'da Birsen Tezer ve Gnıbu dinlenebilir. • BEKSAV'da saat 19.00'da Sergei Eisenstein'in yönettığı Grev adlı film izlenebilir.
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear