25 Kasım 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
SAYFA CUMHURİYET 22 HAZİRAN 1997 PAZAR 8 PAZAR YAZILARI 'Madem akıllısın neden yoksulsım?'Yıldınm aşkına inanmam. (Yıldınmsızını bulmak bile kolay değil artık.) Ama seyrek de olsa bu inançsızlığımdan kuşkulandığım olur. Onu gördüğümde bu kuşkulardan biri daha uğradı bana. Hani şu Tann'nın boş zamanlannda özenerek yarattıklanndandı. Kusur bulmak içın nafıle uğraştım. San saçlan yan çıplak omuzlanna düşerken anlatılması güç ve duru bir güzeliiğe mükemmel bir çerçeve görevi yapıyordu. Son derece biçimli olduğundan dolayı cımbız müdahalesine ihtiyaç duymamış kaşlannın içınden çocuksu bir bakışla dışanya açılan lacivert gözleri, bu güzelliğin merkeziydi. Kendinizi bu yüzün etkisinden sıyırabilmeniz halinde, vücudunun da kusursuz ölçülerde oldugunu fark edebiliyordunuz. Aniden daralan belin altından süzülen uzun bacaklar, buralarda az rastlanacak bir finalle, ince bilekJere ulanan küçücük ayaklarla tabloyu tamamlıyordu. Böyle bir sanat eserine uzaktan bakmak daha doğruydu belki. Ama oldu bir kere; tanıştım. Ve gülümseme eyleminin bir kadına nasıl güçlü bir ışık ve ısı verebildiğine şaşırdım. Bir de kendime şaşırdım. Her zaman rahat ve açık söyleşilerden yana olan ben, onun hoşuna gitmek için rol yapmaya başlamıştım. Bu bana bir parça rahatsızlık veriyordu; ama kendime ihanet ettiğimi falan da düşünmüyordum. İlk tur konuşmalar ve benim sorulanm bitti; şimdi soru soran oydu. Bunu, onun ilgisini çekmeme bağlayarak ilk engeli aştığımı düşünmeye başlamışnm ki, her zamankinden hızlı çarpan yüreğimde ani bıçak darbeleri hissettim. Yalmzca işimi degil, maaşımı. arabam olup olmadığını, oturduğum evin benim mi yoksa kira mı oldugunu vs. soruyordu. Yani ilgilendiği ben değildim, paraydı! Sıkıntımı gizleyemesem de sakin olmaya MOSKOVA HAKAN AKSAY çalışarak ona sorulannın doğru cevaplannı verdim. Şaşırmıştı. Bakışı değişmişti. Son sorusu, onun kalın ve biçimli dudaklanndan sanki kendiliğinden döküldü: "Madem bu kadar akıllısın, neden zengin değilsin?" Bu soruyu daha önce de duymuştum. Kendisine ait olmayan soruyu büyük bir rahatlıkla soran genç kıza dikkatle baktım. Herhalde ben ilk kez bir siyasal derneğe adım attığım sıralarda doğmuş olmahydı. Ben öğrenci lideri olarak olaylara kanşıp gazete manşetlerine çıktığımda, o ana okuluna gidiyordu. Ben "Ya dernek, ya ilişkimiz!" diye bana ültimatom veren yeşil gözlü Tûrk hemcinsini gurur ve acıyla reddettiğimde, o ilkokula yeni başlamıştı. Ben polis baskısını ve kurşun vızıltısını hiç unutmamacasına hafizama kazıdığımda sıralarda, o erkeklerin ilgisini çekmeye başlamıştı. Ben yurtdışma çıkarken geride bıraktıklanmın yaralanyla yanarken, o ayna karşısmda artık vücudunun güzel bir kadına dönüştüğünü saptamıştı. Ben bir yandan okuyup bir yandan da yurt özlemi ve Sovyet sosyalizminin çelişkileri içinde kıvranırken, o ilk kez öpüşmüştü. Ben zincirlerimi parçalayıp kınk bir kanatla, ama adalet ve özgürlük kavTamlanyla yola devam etmenin sancılanyla memlekete dönerken, o kızlıktan kadınlığa geçmişti. Ben yıllar sonra yertiden, bu kez gözlerim açık olarak Moskova yollanna düştüğümde, o kısa sürede bitecek evliliğine ilk adımını atmıştı. Ben maddi sorunlar yüzünden çeviımenlik yapıp gazetecilikten kopmama mücadelesi verirken, o para kazanmak için "doğa vergisi"'nden ustaca yararlanmasını öğrenmişti. Ben sıkıntılanmı çözemesem de, zaman zaman bir okur telefonu ya da mektubunun erişilmez tadıyla keyiflenirken, o başkalanndan duyup tartışmasız benimsediği acımasız bir soruyu silah gibi kullanmaya başlamıştı: "Madem bu kadar akıllısın. neden zengin değilsin?" Kadın-erkek ilişkilerinde üç dönem var: tlk anla birlikte başlayan yükseliş; zirve; çöküş-çürüme dönemi. Bazen zirveye tırmanış yıllar alıyor. Bazen de yalnızca birkaç dakika. Işte karşımdaki dünya güzeliyle ilişkimızin zirvesi az önce geride kaldı. Bakışlanna yerleştirdiği ilgisizliğin altını koyu ve kalm bir kalemle çizmeye çalışıyor sanki. Bense ona asla yöneltmeyeceğim bir soruyu ıçimden tekrarlayarak kendi kapanışımı yapıyorum: "Madem böyle kötüsün. neden bu kadar güzelsın?.." Sevsinler bize çözüm bulanları Birisi, "Ne ayıu işte, ne aynı evde ve ne de ayru gurbette esldyeceksin" demişti. Doğru. Her üçünün de tersini yaptım, başıma neler geldi!.. Diyen haklı çıktı. İlk ikisi sizler için pek ilginç değil; yazsam, bilemedin "Yahu tam öyle, aynen" dersiniz ya da "Hadi yahu...". Ama üçiincüsü ilginç. Üstelik, ikircikli bir konu da. Ne kadan dizgı yanlışına, ne kadan da "altın makasa" kurban gider bilmiyorum ama, bir denemeden de olamıyorum. Bu ülkedeyken, "İran devrimini" yaşadım tsveçlilerle birlikte. Kara çarşaflı, yalnızca tek gözü -evet, tek gözü- gözûken eli mavzerli kadının fotoğrafını ilk sayfaya çamaşır leğeni gibi koyan gazetenin, " Yepyeni bir devrim doğuyor, yeşil devrim!" dıye başlık attığına tanık oldum. "Devrim" doğmasına doğdu ama, şeriatçılardan başka herkesi boğdu. Daha sonra Cezayir'i yaşadık. "Canım, adamlar seçimi kazandı. Bakalım ne yapacaklar..." dendi. Seçimi kazanan adamlar yapacaklannı yaptılar ve halen de yapmaktalar. Konu, demokrasinin nereden başlayıp nerede bittiği değil; demokrasiye ınananlarla ınanmayanlann nasıl, hangi ortamda bir arada olabilecekleri. STOCKHOLM GÜRHAN UÇKAN Şimdı ne oluyor? Mercek altında Türkiye. Gözlen "'velfecri okuyan" (eski) başbakan, ısrarla u İlımlı İslamın temsilcisi" olarak tanımlanıyor. İslamın dozunu kim nerede saptadıysa, bizdekıne az şekerlisini uygun görüyorlar doğrusu. Aftonbladet gazetesi, bir süredir tsveç'in en büyük gazetesi durumunda. Bağımsız sosyal demokrat bu gazetede ikı hafta önce yayımlanan bir başmakalede, •'İslamcı belediye baskanlannın çok olumlu işler yaptıklan, Erbakan'm ılımlı bir islamcı olduğu" övülerek vurgulandı ve demokrasinin "ordu zoruyla" tehlikeye atıldığı savunuldu. Çe\Temde de duyuyorum: "Bizûrı" başımıza her şey gelebılir, herkes vah vah diyebilir ama, sakın ha Batı'daki patikalardan sapma. Varsın şeriatçılar çoluk çocuğun gırtlağını kessin, varsın gazetecileri teker teker avlasın, varsın kadınlan ev lerine kapatsın... Hıç, ama. hıç fark etmez. Nasıl bizdeki beyinsiz enteller, Mustafa Kemal'ı, 1923'teeksiksizbır demokrasiye gökten yıldız gibi indirip ülkemize mal etmediği içın kin kusarak kınıyorlarsa, buradaki aymazlar da her ülkeye, farklı koşullara bakmadan aynı şerbeti sunuyorlar. Madem ki insan haklan konusundaki berbat halimiz son derece haklı olarak eleştiriliyor, o zaman bu konuda "ıiunlı tslamdan" nasıl bir mucize bekleniyor, bir de bu açıklansa iyi olur. Akhma, lsveç Radyosu'nun yapımcılanndan Abdullah Gürgün'ün bir anısı geldi. Geçen yıl Diyarbakır'a giden lsveçli bir TV ekibine tercümanlık yapmıştı. Uçak Diyarbakır'a inerken ekiptekilere bir şaka yapmış, "Hadi Kürdistana geldik, pasaportlan hazırlayın" demiş. Daha yeni Istanbul'da pasaport kontrolünden geçtikleri için biraz söylene söylene. başlamışlar pasaportlannı ellerine almaya. Geldikleri. röportaj yapacaİdan ülkeyle ilgili ön bilgileri bu kadardı yani. Sonra da dönüp bize, Türkiye'nın nasıl yönetjleceğini öğretirler. Ipini koparan herkesi uzman diye ekrana getirirler, birkaç aklı başında istisna dışında büyük çoğunluk, bol keseden bize çözümlerbulur... Minik vavru mavmun Yovo, bakıcısının sevimli Yoyo, Belçika'daki Antwerp Hayvanat BahçesTnde doğdu. Yoyo biraz zayıf olduğu için ona bir süre kuvözde bakılacak. Yavru maymunun süriinü iş- tahla içişine bakılırsa annesinden ayn kalmak onu pek üzmemiş gibi. Yoyo'nun vahşi arkadaşlan Cava Adası'nda yaşıyor. (Fotoğraf: RELTER) Evrensel pazar kültürü BRUKSEL sffVS;-. ÖZGÜR LLUSOY Cumalan Leuven'ın pazan... Öğrencilerin gece hayatlannı saymazsak ellı bin nüfuslu şehrin hayli sakin geçen yaşamının pastel renkleri cumalar. Civar köylerden gelen pazarcılann peynir, salam, piliç. mevsimlik sebze. meyve yüklü kamyonetleri. sabahın erken saatlerinde. şehrin "entetektüer sımgesi kütüphanenin önündekı meydanda yerlerini almaya başlıyor. Bir hareketlilik, bir telaş... Hareketlilik dediysek. aklınıza sakın ola "Salı Pazan" gelmesın. Ne ıtiş kakış ne de eteklerine tutunmuş çocuklanyla sergılerdeki tişörtleri birbirlerinin elinden kapmaya çalışan pazar kurtlanna rastlamak mümkün. Belçikalılar. pazar yerinde bile, başkasının sırasını kapmak gibi bir "cinBği" akıl edemiyor. Öndeki müşterinin işi uzadı mı, saate bakarak uflanıp puflanmalar. olduğun yerde yaylanmaya başlamalar, arkadan para uzatmalar. baktın olacak gibi değil. "Hadi kardeşim, sabahtan beri bekliyoruz" demeler yok. Satıcıyla havadan sudan sohbet etmek isteyen yaşlı teyzelenn lafı uzattıkça uzatmalan. ya da ahbaplanna rastlayan satıcılann sohbete devam edebılmek içın işi ağırdan almalan bile sabırlann taşmasına yol açmıyor. Belçikalılann sıra beklemedekı sabn, doğrusu insanı (hele de Türkiye'den geliniyorsa) hayretler ıçersinde bırakıyor. Leuven pazannda tanıdık kimi öğeler de yok değil. Tıpkı başka pazarlar gibi, Leuven pazan da "keseye göre ve taze" mamul beklentisini karşılamaya çalışıyor. "Ne ahrsan30Ö" yada u tanesi 225, ikisi 400" türünden tabelalar. pazar kültürünün "evrensel" dili olsa gerek. Yalnız. "Gel, gel, gel, malın iyisine gel" ya da "Hadiii, batan geminin nıallan bunlar" türünden çığırtkanlıklar yok. lç çamaşırlannın bulunduğu sergide de "ikizlere kapak" gibisınden "yaraücıhklara" rastlanmıyor. Pazar sergilerinde satılan giysiler arasında da benzerlikler var. Ellerinde alışveriş sepetleriyle amcabeyler, Leuven'de de, çaresiz adımlarla, allı güllü entarilere doğru ışıltılı gözlerle yönelen hanım teyzelenn peşinden gidiyor. Köy ekmeği, köy yumurtası, Arden salamı, envai çeşit peynirin yani sıra baklava gibi"egzotik" yiyeceklerin de satıldığı pazann gözdesi, kızarmış pilıç. Kızarmış piliç kokusunun bütün pazar meydanını kapladığı öğle saatlerine doğru eller ceplere atılıp şöyle bir para hesabı yapılıyor. sonra hesabın sonucu ne olursa olsun en yakın kızarmış piliç kuyruğuna gınlip, sabırla beklenmeye başlanıyor. Pazara fazla rağbet göstermeyen genç nüfusa da ancak bu kuyruklarda, ya da kızarmış sosis ve patates kuyruklannda rastlanabiliyor. Bütün bu alışveriş hengâmesinin yükünü taşıyan pazar meydanı, ülkenin bitmez tükenmez dil savaşlannda da yeni bir meydan muharebesine daha olanak tanıyor. Olkenin Fransızca konuşan nüfusu içinde yolu Leuven pazanna düşenler, "iki kilo elmayı" Fransızca ıstemekte ayak direrken. Flaman köylüler de para üstünü Flamanca uzatmayı ıhmal etmıyor. Flamancanın muhtelif lehçelerinin konuşulduğu pazarda, gene Flamanca konuşan Leuvenliler ise, civar köylerden gelen pazarcılann konuştuğu "koylü Flamancası"na burun kıvınyor. Belçikalılar " / r " ; " r ' arasında kimin dili daha üstün kavgası süredursun, bu arada Hollandalılar Belçika'nın Flamanca konuşan nüfiısuna "Temel", Fransızlar da, Fransızca konuşan nüfusuna "tdris" muamelesi yapıyor. İnanılması güç meydanda unutulmaz anlarPiazza Del Campo denilen inanılması güç meydandaki, yanm daire etrafında sıralanmış, kontradolar gibi dizilmiş ortaçağ binalannın altında lokantalar var. Otuz dört numaradaki Alla Sperama'da, kırk ikideki Al Mangia'da, ya da yirmi dokuzdakı Trattoria Rosticceria La Mossa'da, bembeyaz örtülerin üzerinde, içilen herhangi bir şarabın on altı seneye bedel oldugunu düşünüyorum. Param yoksa eğer, bütün gün ayaklanmın altında ezilen taşlann uçuk kahve sırtıyla ağnlı bir temas kurmak üzere Campo'nun güzelim sert kabuğu üzerine uzanıyorum. Etrafımdaki Siena dışından kente bumunu sokanlar gibi. Sesleri rahatça birbirinden aymp, ancak aynı zamanda tümünü de bir arada tutarak tabak gibi aya neredeyse melankolik gözbebekJeriyle dualar okuyorum. Makarnalann yumuşacık, yağlı tenlerine dokunup duran çatal, kaşık hışırtısı, dudaklannı birleştirenler için çaktırmadan kronometre tutan çocuk yaştakilerin kahkahası, çığlık atıp fuze gibi ana babalanna koşan mınik yaratıklann gürültüsü kulağımın kenanndaki saniyelerin tık tık dilimleri arasına yerleşip zaman gibi eriyor. Mangia Kulesi'nin gövdesini Toskana'nın karanlıklanndan sıyınp. Portekiz derisini andıran taşlannı ışığa boğan projektörler nefes alıp veriyor. Terlerinden akşam banyosuyla annmış kadınlann esanslanndan esans beğenmek, alelade bir bencilliğe ortak olmak gibi sanki. inanılması güç meydanın köşelerinde homurdayan Vespalann bana neden bu kadar iyi geldiğini düşünerek kendi kendime kötülük ediyorum. Siena'da meşhur bir dondurmacı var "Nannini". Nannini'debir SİENA IMEHMET MESTÇİ lezzet var: "Merin^ıta". Meringata muhteşem bir lezzet. Rejans'taki mereng gibi. Pamuk yoğunluğunda. neredeyse lezzetten damağı yakan ve son derece çabuk eriyen. kartpostallardaki Pamukkale görüntüsü izlenimi veren bu tat pınannın içinde, küçücük, yumuşacık mereng parçalan parlamakta Olmayacak kadar lezzetlı ve şarap gibi. Mangia Kulesi'nin yanındakı Vıa di Salicotto'nun başında; Trattoria La Torre'nin bitişiğindekı dükkânda satılan Barberolarla mahalle halkı her perşembe dünyanm en gürültülü oyunlanndan birini oynuyor. Her bölgeyi oluşturan Kontradalann karakteristik renklenni taşıyan bîlardo topu büyüklüğündeki barberolar kıvnla kı\nla giden. tahta kaydırağm tepesinden aynı anda aşağı bırakıldığında müthiş bir bahis orgisi başlıyor. Herkes birbirinin tepesinde, herkes bağınyor, çocuklar ortada biriken hediye dağından gözlerini alamıyor. Sokak boyunca birbirine bitiştirilmiş masalar, masalar, şaraplar, tagliatelleler. Inanılmaz bir parlaklık. Çiğ ama uyuşumlu biruğultu madrigalı. Aynı mekân; etrafı kahverengi pancurlarla çevrili beyaz sokak lambalı Piazzetto Artemio Franchi diğer geceler öylesine sessizleşiyor ki; ortaçağa açılmış, ancak yaz günleri sıkı sıkı kapalı tutulan üst panjurlanndan biri inanılmayacak kadar kısık sesle dinlenen enfes caz melodilerini yine de kulağa taşıyor. Nannim'den müthiş bir lezzet daha: "Panna Cotta." Çıkolatalı, az alkollü, dibinde aynca çikolata soslu panna cotta ciddi, oturaklı bir lezzet. Ağıza alındığında standart çikolata lezzetinden farksız oldugunu düşündürdüğü anda dil oranı çok iyi ayarlanmış alkolü fark ediyor. Biraz sonra çok az miktarda fakat enfes yoğun çikolata sosu saklandığı yerden çıkıp damağın kapısını çaldığında dondurma zaten neredeyse bitmiş oluyor. T ü r k i y e ' d e i l k d e f a MÜJDAT GEZEN SANAT MERKEZİ KİLYOS MSM YAZ KAMPI Tiyatro Bölümü: Müjdat Gezen yönetiminde Futbol Bölümü: Rıdvan Dilmen yönetiminde Tıyatro-Futbol-K.Gitar-Voleybo!-Org-Solfej-Basketbol-Satranç-Tenis Resim-Masa Tenısi-Dart ve Hobiler (Her bölüme sadece 20 öğrenci alınacaktır) Cumartesi Pazar dışında hergün 09.00-18.00 arası kapıdan kapıya teslim. Yemek, kahvaltı, spor çantası ve malzemeler. Adımız Güvencemizdir. Cocuğunuz kişilik kazanıyor. Bizi arayın. Broşür isteyin. kayıtlarımız başladı. Kontenjanımız sınırlıdır. Kayışdağı Cad. Ziverbey Durağı No:48 Kadıköy Tel: 348 80 72/73 - 346 51 09 Faks: 348 80 74 2.250.000 TL'ye BODRUM KERAMOS'TA TATİL * Tam pansiyon * Lezzetli doyurucu yemekler * Ayışığında m ü z i k ve eğlence * Teras bar yeterlı katılım hahnde MAV'l TUR ve çevre gezileri TAKSİTU Ö D E M E KOLAYLIĞI OLUŞUM 1URİZM Tel: (0312) 425 65 22 23 Menekşe 2. Sk. 25/3 Kızılay/AMLARA MUĞLA ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ'NDEN EsasNo: 1965-598 - KararN'o: 1996'815 Hâkim: M. Coşkun Gündüz. 23193 Kâtip: Behimcan Kafal Davacı: Ibrahım Ergün, 12. Sokak No: 13 Ostım - Ankara Vekıli: Av. Nevzat Sanço- ban - Muğla Da\alı: Oğuz Aslanoğlu, Mannaris Çoban Işhanı 5'3 Dava: Alacak. Davatanhi: 12.9.1995 Karartarihi: 23.12.1996 Davacı \ekilı tarafından. davalı aleyhıne açılan ışbu alacak davasmın yapılan yargıla- malan sonunda: Davacı davasının kabulüne. 79.920.000.- TL'nin 25.3.1995 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ıle birlikte tahsıline karar verilmiş olup. venlen karar dava- lı Oğuz Aslanoglu'nun adresı meçhul olduğundan, ilanen tebliğıne karar venlmiş olmak- la, işbu hükmün 7201 sayılı Tebligat Kanunu'nun 28-31. maddeleri gereğince. yayımlan- dığı tarihten 15 gün sonra davalıya teblığ edilmiş sayılacağı ılan \e tebliğ olunur. 28.4.1997 Basın: 19524 İLAN T.C. ZEYTtNBURNÛ SULH HUKUK MAHKEMESİ'NDEN İLANEN TEBLİĞ OLUNUR EsasNo: 1997/473 ' Karar No: 1997/610 Hâkim: Kemal Güzel 20998 Kâtip: Nuran Taşkıran Zeytinburnu Sulh Hukuk Mahkemesi'nce verilen 4.6.1997 tarihli karar ile Çiğdem Yılnıaz hacır altına alı- narak Çiğdem Yılmaz'a annesi Meraci Yılmaz vasi tayin edilmiştir. Bu husus ilan olunur. 4.6.1997 Basın: 27324 MİMAR SİNAN ÜNİVERSİTESİ DEVLET KONŞERVATITVARI MÜDÜRLÜĞÜ'NDEN 1997-1998 ögretim yılı içın konser\atuvannuz lisans devrelerine ön kayıt sıstemı ıle öğrenci alınacaktır. Ön kayıtlar: 23-27 Hazıran 1997 tanhlen arasında konservatavar binasında \apılacaktır. Müracaat eden ada>lardan ÖSS 105 puan şartı aran- maktadır. (Konservatuvar mezunlan hariç.) I-) Müzıkoloji Bölümü a) Etnomüzıkolojı ve Folklar Anabilim Dalı. II-) Sahne Sanatlan Bölümü a) Opera Anasanat Dalı. b) Tiyatro Anasanat Dalı. c) Bale Anasanat Dalı. III-) Müzik Bölümü. a) Kompozisyon ve Orkestra Şefliği Anasanat Dalı. b) Yaylı Çalgılar Anasanat Dalı. c) Üfleme ve Vurma Çalgılar Anasanat Dalı. d) Piyano Anasanat Dalı. Kayıtlar Dolmabahçe Cad. Akaretler'Tîeşıktaş adre- sindeki binada yapılacaktır. Aynntılı bılgi ve başvuru formlan konservatuvar öğrenci bürosundan ahnacaktır. Tel.:260 10 50-51 Basın: 26829 HAYDI! GENÇLIK ATEŞİNİ YAKMAYA b o z c a a d a 9 - 1 8 Y a ş C r u b u i ç i n Y A Z K A M P I DİL OERSLERİ (İngilizce, Fpansızca, Almanca), SPOR, ATÖLYE ÇALIŞMALARI, GEZİLER, DOĞA, EĞLENCE ve 8ÜRPRİZLER... 1. Dönem 20 Hazıran - 3 Temmuz ( 9-11 Yaş) 2. Dönem 4 Temmuz - 22 Temmuz (12-15 Yaş) 3. Dönem 24 Temmuz - 11 Ağustos (16-18 Yaş) 4. Dönem 13 Ağustos - 31 Ağustos (11-15 Yaş) Kamp: Sulubahçe 17680 Bozcaada / Çanakkale Tel (0.286) 697 83 62 - (0.522) 813 88 39 Tel: (0.532) 411 33 08 VİLLA NERGİS SWÎMMÎNG POOL-BAR RESTAURANT BÎTEZ' BODRUM Rez.Tel: 0252 343 16 95 Fax: 0252 343 10 75 O SALIrAZAN »CH.F8AM MMtCHCIIT OVUNLAŞriRAN-y&NETEN MUSTATA AVKIIIAII 1O-17 H*Zl«AM 1»»T SAAT I U O YCR U l l F t ÇUKURLUÇtŞME SK I3A BEYOfiLU SILETUR VAKKORAMA, ı MA4AZALA*I VE lAitin DE
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear