28 Kasım 2024 Perşembe Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
SAYFA CUMHURİYET 18 HAZİRAN 1997 ÇARŞAMBA-^ 10 KULTUR Kremlin Oda Orkestrası Aya İrini'ye popüler ezgiler taşıdı 'Klasik müzik halktan kopuk'GÜLERÇETİN Müzikseverlerpazartesi akşamı Ulus- lararası Istanbul Müzik Festivali kapsa- mında Kremlin Oda Orkestrası ile buluş- tu. Aya trini'de gerçekleşen konserde Rossini, Stravinsky, Devienne ve Çay- kovski'nın yapıtlannın yanı sıra zengin bir potpuri ve 'Oynama Şıkıdım Şıla- dım' gibi popüler parçalara da yer veril- di. Orkestranın şefı Misha Rachlevsky'nin "klasik müziğin arük sınırlı Ldeyici kit- lesiyle yetinmeyip halka ulaşması gerek- tiği" yönündeki görüşlerinin Istanbul Müzik Festivali'ne yansunadığıydı sanı- nz bu zenginlik. Moskovalı müzisyen Misha Rach- levsky 1973 yılında Sovyetler Birliği'ni terk ederek çeşitli ülkelerde çalıştı, 1976'da da ABD'ye yerleşti. 1984 yılın- da bu ülkede Yeni Amerikan Oda Or- kestrası 'nı kuran sanatçı, 1989'dalspan- ya'dan gelen bir teklîf üzerine Yeni Ame- rikan Orkestrası'yla birlikte iki yıllığma Granada'ya yerleşti. Rachlevsky aynca bu kentin kendi oda orkestrasının kurdu. Rachlevsky'nin müzik yaşamındaki en ilginç serüvenlerden biri de Kremli Oda Orkestrası'nın kuruluşu. Sanatçı Cla- ves'ten kayıt firmasınm teklifi üzerine Moskovalı müzisyenlerle Rus repertu- van kaydetme projesine başladı. 1991 yazı sonunda Sovyetler'de hâkim olan özgürlük ortamından yararlanarak da proje kapsamındaki müzisyenlerle Krem- lin Oda Orkestrası'nı kurdu. Orkestan- nın uluslararası bir topluluk olarak ka- bul edilmesinde ise Ispanya'da verdikle- ri onikı konseri içeren turneleri önemli rol oynadı. Orkestra kurma merakıyla tanınan şef Rachlevsky ile konserinden önce görüştük. - Sovyetler Birliği'nden aynlma nede- niniz neydi? Rachlevsky-Çok uzun 2aman geçti üze- rinden. Zaten beni kızdınp ülke dışına çık- mama neden olan belirli bir olay da yok- tu. Sadece aynlma nedenimin politik ol- madığını söyleyebilirim. Ülkede özel- 25. ULUSLARARASI İSUNBÜL MÜZİK FESTİVALİ likJe hoşuma gitmeyen şey her şeyin plan- lanmış, tasarlanmış olmasıydı. Kişisel olarak sistemi değiştirmek, ülkeyi de- mokratik birplatforma taşımak gibi amaç- lanm yoktu. Ancak mesleki açıdan çok kısıtlanmış hissediyordum kendimi. Sürp- rizlere yer yoktu. Her şey önceden belir- lendiği gibi gelişiyordu. Ben de sanatı- ma kanşılmasına katlanamıyordum. -Granada'da kentin kendi orkestrası- nı kurdunuz. Bir sanatçı olarak kalıcı iz- ler bırakmak nasıl bir duygu?. Orkest- ranın geüşimini izleyebiliyor musunuz? Rachlevsky- Sizden uzak bir ülkede si- zın kurmuş olduğunuz orkestranın sa- natseverlere ulaştığını bilmek muhteşem bir şey. Orkestrayla bağlantımı sürdürü- yorum elbette. Bazen konuk sanatçı ola- rak konserlerine katılıyorum. Yalnız or- kestranın mali durumu kuruluş döne- mindeki kadar iyi değil. Elbette bunun benim orkestrayı bırakmış olmamla hiç- bir ilgisi yok. 1992 Ispanya için tam an- lamıyla refah ve bolluk yılıydı. Bu ne- denle sanat için de istendiği kadar para bulunabiliyordu. Ülkenin şu anda uygu- ladığı kemer sıkma politikası Granada Or- kestrası'na da yansıyor elbette. - Kremlin Oda Orkestrası kendini na- sılfinanseedi\t>r? Rachlevsky - Devlete bağlı değiliz. Ta- mamen özel bir kuruluşuz. Ancak bizi destekleyen ve yardımda bulunan pek çok özel kuruluş var. Bir tür sponsorluk ilişkisi ancak tek bir kuruluşa da bağım- lı değiliz. En büyük desfeği de Alar- ko'dan görüyoruz. Kayıtlardan, konser- lerden ve yurtdışındaki turnelerden de pa- ra kazanıyoruz elbette. Geçen ocak aym- da da devletten az miktarda katkı aldık. İSHHIM. (HTtlR VE SANM ¥»IF1 C_/luslararası Istanbul Müzik Festivali'nin pazartesi akşamki konuğu Kremlin Oda Orkestrası'ydı. Orkestranın şefi ve kurucusu Misha Rachlevsky klasik müziği kitlelerle buluşturmayı amaçlıyor. Bu nedenle konserde klasik müzik orkestralanndan dinlemeye alışık olmadığımız parçalarla karşılaştık. - Sovyetler Birtiği'ndeki rejim degişik- nğinden ülkenin sanafj nasıl etkilendi? Rachlevsky- Ülkedeki özgürlük orta- mının sanat üzerinde hem olumlu hem de olumsuz etkileri oldu. Artık herkes sah- neye çıkıp kendisini sanatçı ilan edebi- liyor. Her yurtdışına çıkan kendisini yet- kin ve kabiliyetli sanatçı zannediyor. Bu kısa vadede sanatın düzeyini düşürüyor elbette. Avrupa'da da Rus müziği hakkın- da hayal kınklıklan oluşmaya başladı. Bü- tün yeni orkestralar isimlerinin önüne 'Moskova' sıfatını katıyor. Eski orkest- ralann kalitesini bilen Âvrupalılar ise bu orkestralan dinlediklerinde şaşınyorlar elbette. Üstelik devletin sanata katkısı da oldukça azaldı. Öte yandan eskiden Rusya'da repertuvarlar oldukça sınırlıy- dı. Çağdaş müziğe. dini müziğe kesin- likle yer verilmiyordu. Şimdi tamamen özgürüz tercihlerimizde. Bu da konser- leri zenginleştiriyor. Bir de Rus müzis- yenler batıyla daha çok diyaloğa girebi- liyor, turnelere, festivallere katılıyor. Böylelikle sanatçılann bakış açısı geniş- liyor. Rusya'da hâlâ çok geniş ve seçici bir izleyici kitlesi olduğu için olumsuz etkilerin zamanla ortadan kalkacağına inanıyorum. - İstanbuJ Müzik Festhali'ni daha ön- ce takip edebiliyor muydunuz? Festivali değerlendirir misiniz? Rachlevsky - Festivale katılan arka- daşlanm programı ulaştınyordu bana. Festivali değerlendirirken özellikle prog- ramın zenginliği dikkatimi çekiyordu. Bu nedenle Kremlin Oda Orkestrası'yla bu festivale katılmak beni çok heyecan- landırdı. Buraya geldikten sonra da or- ganizasyonun titizliği ve aynntılara ver- diği önem etkiledi beni. Her türlü ihti- yacımız göz önüne alınmıştı. Sanatçı için bu tür koşullann sağlanması oldukça önemli. Böylelikle sadece konsere yoğun- laşabıldık. - Günümüzde klasik müziğin duru- munu değerlendirir misiniz? Rachlevsky- Kendimi bu değerlendir- meyi yapacak kadar yetkın görmüyorum aslında. Ancak klasik müziğin en büyük sorununun insanlardan kopukluğu oldu- ğunu düşünüyorum. Pop konserleri do- luptaşarken klasik müzik salonlannın ya- n yanya boş kalması bence klasik mü- zik sanatçılannın izleyiciyle iletişim kur- ma ihtiyacı duymamasından kaynaklanı- yor. Çok üzücü bir durum bu. Sanatı bi- reyse! yaşama lüksüne sahip değiliz. tz- leyicilerin çoğu klasik müzik konserle- rine gelip vitamin alıyorlar. Yani iyi bir şey olduğunu biliyorlar ama tat almıyor- lar. Artık insanlann konsere gelip işimi- ze saygı duyması ve iyi bir şeyler yaptı- ğımızı fark etmesi ama değişik bir zevk alamaması yeterlı değil. Her klasik müzik konsenni bir olaya dönüştürmesını bilmeliyiz. Canlı kon- serlerin televizyondakı konserlerden bir farkı olmalı. 15 Haziran - 8 Temmıu 1997 Ebruli bir renk cümbüşü: Ali Osman Gencersergisi Festivalde Bu Hafta The King's Singers 15 Haziran 1997, Aya İrini Müzesi, 19:00 Istanbul Devlet Senfoni Orkestrası / Gustav Kuhn, şef Ayla Erduran, Suna Kan, Bahar Biricik, keman 15 Haziran 1997, AKM Büyük Salon, 21:30 Kremlin Oda Orkestrası / Misha Rachlevski, şef Gülşen Tatu, flüt 16 Haziran 1997, Aya İrini Müzesi, 19:00 Yansımalar'dan Bab-ı Esrar'a 16 Haziran 1997, AKM Konser Salonu, 21:30 Camerata Academica Salzburg / Till Fellner, piyano 17 Haziran 1997, Aya İrini Müzesi, 19:00 Camerata Academica Salzburg / Peter Schreier, şef Alexander Janiczek, keman 18 Haziran 1997, Aya İrini Müzesi, 19:00 Amsterdam Concertgebouvv Kraliyet Orkestrası VVolfgang Savvallisch, şef Godfried Hoogeveen, viyolonsel - Ken Hakii, viyola 19 Haziran 1997, AKM Büyük Salon, 19:00 Amsterdam Concertgebouvv Kraliyet Orkestrası VVolfgang Savvallisch, şef Frank Peter Zimmermann, keman 20 Haziran 1997, AKM Büyük Salon, 19:00 tnci Çayırlı Solo Konseri 20 Haziran 1997, AKM Konser Salonu, 21:30 ORFEO (Opera - 3 Perde) I Solisti Veneti / Claudio Scimone M.Dupuy (alto), W. Kim (sop.), A. Chlerichetti (sop.) 21, 22 Haziran 1997, Aya İrini Müzesi, 19:00 lllEczacıbaşı V ^ m ^ • REMMJ1T Bu Han Cumhurtyet Gazetesı'nın katkısıyla yayınlanmıştır. Cumhuriyef SUNGU ÇAPAN Geçen gün bir resim sergisini gezdim, ha- yatım değişmese de iki satır bir şeyler yaz- mak şart oldu! Son yıllarda gitgide çeşitle- nerek, enstalasyondan kavramsal sanata meyleden modern beğenilerin peşinde ge- lişen, zengin bir yelpaze görünümü arzeden resim piyasamızın yaz rehavetiyle kanşık, yoğun hırgürü içinde görmezden gelinen bu sergı, yağlıboyadan başkasına itibar etme- yen ressam Ali Osman Gencer'in büyük tuvallerinden oluşan ve ilk bakışta sarsıp yo- rarak karmakanşık ettiği izleyiciyi, kont- rolsüz bir coşku paletinden dökülmüş. cı- vıl cıvıl bir renk cümbüşüyle karşı karşıya getıren bir sergiydi. Uzaktan kanşık, karman çorman gö- rünen ve yaklaştık- çaiçinegirilen,bak- tıkça, bakıldıkça netleşerek ortaya çı- kan. beylik yakış- tırmayla 'New Age vesürreahst" olarak nitelenebilecek re- simler Gencer'in yaphklan. Büyük boyutta 31 parça yağlı bo- ya tuvalden oluşan ve Etiler Nispetiye Caddesi, Pelit Pas- tanesi'nin altında- ki minik ama şirin tablo galerisinde görü- lüp gezilecek olan Ali Osman Gencer Ser- gisi, 1968'den beri 13 kişisel sergi açanbu ressamın kendine özgü aleminden yansıma- lar sunuyor. Gökkuşağırun bûtün renkleri Ali Osman Gencer'in hayalgücünün, im- gelerinin, fantastik görüntülerinin başı so- nu yok, sıradan bir piyasa ressamı değil o her nabza göre şerbet veren. Yağlıboya pen- türün bildik durağan diiini bozan, firçayı, spatülü aşmış, kendine özgü, benzersiz bir tekniği var, sanki gökkuşağımn bütün renk- lerini kuşanmış onun resmi. Bangır bangır bağıran renklerin, ebru sa- natını çağrıştınrcasına sürüldüğü bir Ali Osman Gencer tuvali, ışıl ışıl, çok katman- lı bir renk hengâmesidir. Kriztalize edil- miş renkler. üst üste yığmalar. yığışmalar, bellı belırsız kalabalık figürler, leitmotif- ler, renk geçişleri, yoğun doku ve istif ağır basar onun resimlerinde. Doğru bildiği yolda, eski tarz yağlıboya pentür yapar ve her rengin tonlannı, ebru- ya selam sarkıtarak. savurganca kullanan, boyalannı sanki taşkınca akıtmış, kanp ka- nştırmış, kaktırmış, adeta kazımış izleni- mi veren Ali Osman Gencer'in renk cüm- büşü niteliğındeki tablolan, manzara resmi- nin modern vBryasyonlanndan fantastike ve sürrealizme yelken açıyor. Baskı tekniğinin tam hakkını veremedi- ği,sontahlildeso- yut yeniekspres- yonist-sürrealist olarak kategorize edilebilecek. diz- ginlerinden bo- şanmışbirerrenk karması halindekı bu resimlerde, sonsuz bir gökyü- zü, puslu dağlar, yeşıl vadiler, pa- muk beyazından griye koyulaşan bulutlar, kuşlar, önden yandan yüzler, surat su- retleri ve melek- ler, açık seçik be- lirginleşiyor. Bü- tün bu ebruli. ren- gârenk karmaşa içinde, 'bakbkça ortaya çıkan' resimlerde, küçük mücevher panltısına sahip kimi ay- rmtılann ızini sürerek keşif gezilerine çık- mak, hoş bir oyuna dönüşüyor giderek. Viyana fantastik ekolünü de çağnştıran ışık huzmeleriyle dokunmuş, alacalı bula- calı bir atmosferin öne çıktığı, tek ya da iki- li-üçlü gruplar halinde meleklerin, kuşla- nn, yüzlerin, profillerin, ağaçlann, deniz- lerin, kayıklann. antik sütunlar ve boğaz manzaralannın seçildiği Ali Osman Gen- cer'in resimlerine ilgısız kalamayıp sanat eleştirmenliğine soyunduğumuz bu gazete yazısından çok daha fazlasını hak ediyor bu sergi kuşk\ısuz. Orneğin bir Sezer Tansuğ ustamızın çok daha derinlemesine değerlendıreceğı Ali Osman Gencer sergisi. Etiler Tablo Gale- risi'nde haziran sonuna dek görülebılir. DEFNEGOLGESİ TURGAY FtŞEKÇİ Macaristan Sonradan sinema dünyasına giren şair arkadaşım Banş Pirhasan, Bilge Karasu'nun "Ishak" adh öy- küsünden uyarladığı son filmi Usta Beni Öldürse- ne'nin çekimleri için uzunca bir süre Macaristan'ın' başkenti Budapeşte'de kaldı; hani şu Mesut Yıl- maz'ın yumruklanmasıyla yerattı dünyamızın ora- lara dek uzandığını oğrendiğimiz kent. Filmlerden, yapım zoriuklanndan konuşurken söz dönüp dolaşıp ülkemizle orayı kıyaslamaya geldi. Macaristan'da son derece canlı bir kültür hayatının sürmekte olduğunu söyledi Banş. Tiyatroya grtme- nin insanlann hayatında önemli bir yer tuttuğunu, hatta bu iş için özel olarak giyinilip hazıhanıldığını da ekledi. Televizyonlan nasıl diye sordum. İki kanal var, iki- si de önemsiz dedi. Televizyon kimsenin hayatında bir yer tutmuyormuş. Sonra bu kültürel canlılığın sosyalizm uygulama- sıylailişkili olup olamayacağını düşündük. Dahage- rilere gitmek gereği ortaya çıktı. "Evet, sosyalizm döneminde kültür alanına ge- niş olanaklar sağlanmış. Bakıyorsun Işçi Kültür Evi diye, kentin en görkemli yapılanndan biri. Ama bu yapı ne zaman inşa edilmiş dediğinde, geçen yüz- yılın sonlanna dek gitmek gerekiyor." Yani 1945'ten sonraki sosyalizm uygulamalan kültür alanına geniş olanaklar sağlamış ama ülke- nin küttür hayatı geçen yüzyıldan bu yana zaten ke- sintisiz bir gürtük içinde sürüp gitmekte. Macaristan da, biz de Avrupa Birliği'ne girmek istiyoruz. İki ülkeye bakıldığında, birbirinden çok farklı iki görünüm ortaya çıkıyor. Macaristan, genel birbakışlayüzyılın başından bu yana yerleşmiş kurumlan ve toplumsal yapısryla bir Avrupa ülkesi görünümünde. Buna karşın sanayisi öteki Avrupa ülkelerinin epey gerisinde. Türkiye'de ise yerieşik bir toplumsal yapının ol- duğunu söyleyebilmek olanaksız. Özellikle gelirda- ğılımındaki uçurumlar, sanki birbirinden farklı birkaç toplumun bir arada yaşadığı bir görünüm veriyor ül- kemize. Bir yandan "plaza "lariasımgelenen dünya, iki adım ötede sokaklannda kanalizasyonlann aktı- ğı, çamaşıriann kurutulduğu, tavuklann ve bakım- sız çocuklann dolaştığı bir varoş dünyası. Bu iki gö- rünümün aynı toplum yapısı içinde olduğunu söy- leyebilir miyiz? Bu çarpık toplumsal yapıya karşın Türkiye'nin de pek çok alanda dünyada rekabet gücü yüksek bir sanayisinin olduğu ortada. O zaman yapılması gereken de ortaya çıkıyor. Güçlü sosyal adalet yasalanyla toplumsal katman- lar arasındaki uçurumlan ortadan kaldırmak. Her gence çağdaş kişilik kazandıracak birtemel eğitim vermek. Ülkeleri becerikli azınlıklann değil, üretken geniş kesimlerin ayakta tuttuğunu daöğrenmeliyiz. Kom- şumuz Yunanistan bir varsıllar ülkesi değildir ama bir yoksullar ülkesi de değildir. Bu nedenle Avrupa'da kendine yer bulabilmiştir. Koskoca Fransa ekono- misi de son derece geniş küçük- orta işletmelerle variık bulur. Geçen hafta Birieşmiş Milletler örgütlü ülkelerin varsıllığını artık yalnızca parasal varsıllık olarak de- ğil, insani varsıllık olarak da değeriendirdiğini açık- İadı. Parasal ve insani değerier bir arada ölçü alın- dığında dunyanın en varsıl ülkesi Kanada, ikincisi ise Fransa'ymış. Yunanistan bu sıralamada yirmin- ci sırada, Türkiye ise ilk elli arasında yok. Macaristan'ı düşününcedoğal ki, Petöfi'den End- re Ady'ye şairler, Bela Bartok gibi besteciler, György Lukâcs gibi çağımızın en büyük eleştir- menlerinden biri. yüzyılımızın sinemasına damga- sını vurmuş Istvan Zabor, Zoitan Fabri gibi yönet- menler peş peşe akla geliyor. Avrupa Biriiği, Macaristan'ı içine almak istiyor. Macaristan'da toplumsal ve kültürel yapı Avrupalı. Eksik olan sanayi yatınmlannı da onlar yapacaklar. Macariann ünlü şairi Attila Josef'in dizeleri bakın insanlık serüvenini nasıl anlatıyor Insan çocuk daha, bunu biliyonım Ama büyümek istiyor, işte bu onun deliliği. Ebeveynleri sevgi ve akıl Ona gözkulak olsalar bari... (Çev. Ataol Behramoğlu) Ulysses'i okuma maratonu • Kültür Servisi - AB zırvesinin yapıldığı Amsterdam'da, James Joyce'un ünlü romanı 'Ulysses'in hayranlan 'Bloom Günü'nde kitabı okuma maratonu başlattı. Joyce'un bu dev eserini ilk olarak lrlanda Dışişleri Bakanı Dick Spring, Irlanda'mn Hollanda Büyükelçisi John Swift ve Irlandalı gazeteci Denis Staunton okumaya başladı. James Joyce'un 'Ulysses'i, roman kahramanı Leopold Bloom'un yaşamındaki birgünün (16 haziran) hikâyesini anlatıyor. Kitabın hayranlan her yıl bugün dunyanın çeşitli ülkelerinden gelerek, birlikte kitabı okuyor ve 16 haziran kitabın kanramanırun adıyla 'Bloom Günü' olarak kutlaruyor. Bu arada James Joyce'un vatanı İrlanda'nın başkenti Dublin'de de kitabı çeşitli dillere çeviren çevirmenler bir araya geldi. 'Sanatçının Bir Genç Adam Olarak Portresi' ve 'Dublinliler' adh kitaplan, önceki yıllarda çevrilen trlandalı yazar Joyce. 1914 yılında yazmaya başladığı 'Ulysses'i 1921 yılında tamamladı. Kitap, yeni yazım tekniği ve birçok dile gönderme yapması nedeniyle edebiyat dünyasında büyük yankı uyandırdı. K Ü L T Ü R » Ç İ Z İ K KÂMİL MASARACI
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear