25 Kasım 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
SAYFA CUMHURİYET 12 HAZİRAN 1997 PERŞEMBE OLAYLAR VE GORUŞLER Türkiye Doğum Sancılan Çekiyor HUSNUA.GOKSEL A rtık hiçbir şey "olma- sı gereken*' gibi değil. Hiçbir şey düzelecek- miş gibi gözükmüyor artık. Türkiye doğum sancılan çekiyor. Ye- nı bir Türkiye doğacak bu sancılarla. Eskisine hiç benzemeyen bir Türkiye. Doğacak çocuğun kız mı, oğlan mı ola- cağı bile düşünülmez oldu. Yeter kı sa- kat doğmasın. Oysa belirtiler hiç de öyle görünmüyor. hiç ıç açıcı değil. "Akıl tökezliyor" O da kaldıysa eğer. ya da kaldığı kadanvla! . Ahlak da tö- kezliyor.. o ne demekse! Anlamı bıle kalmadı. Onurumuz zedeleniyor. tek tekhepimizinonuru... Ekmek ufağı gi- bi ufalanıyor onurlanmız. Sabırlar tü- keniyor. umutlar sönüyor. Büyüklü kü- çüklü herkes, kendıne göre. bir yerler- de bir şeyler anyor. Bir umar arayışı içinde herkes. Bir umut ışığı aranıyor karanlıkta. Bulduğunu sanıyor kimile- ri. avunuyor. Sloganlarla. tekerleme- lerle, "yaşasın,yaşa>acaktır'", "kahrol- sun, kahrolacaktır" haykınşlan ile bir şeyler, ya da birilen yüceltılip. bır şey- ler. ya da birileri lanetlenıyor. "Aloltö- kezÜyor'". Türkiye dogum sancılan çe- kiyor. Devlet organlan. Türk ulusunun "kayıtsız şartsız" olan egemenliğini onun adına kullanacak olan yasama, yürütme. yargı organlan birbırleri ıle çelişkide. birbirlerinden kopuk. birbır- leri ile mahkemelik neredey se. Yürüt- me organını oluşruran Cumhurbaşka- nı ile Bakanlar Kurulu birbırleri ile u> umsuzluk ıçınde olduktan başka. y ü- rütmenin \e devletm başı olan Cum- hurbaşkanı yasama organı ıle çelişki- de. Yapılması. ya da söylenmesi gere- kenler. dolaylı "•mesaj"larla ıma edili- yor. Demirel -Yetkim olsaydı parlamen- toyu derhal feshederdim" demış (M İŞ) Nerde demış? Bellı değil. Sanırım N ATO toplantısı için gıttığı Paris'te de- mış. Kime demiş0 Londra'da yayımla- nan Financıal Times gazetesinden Ed- v\ard Mortimer'e demiş. Bu tek tüm- cenınaltındaneleryatmıyoroysa...De- mirel'e göre parlamento tükenmiş de- mek ki.. Parlamentonun. Türk ulusu- nun "kayıtsız şartsız egemenliği- ni"onun adına kullanacak olan Türkı- ye Büyük Millet Meclisi'nın bilgı. bı- rikım. yetenek \e gücü Türkiye'>i bu- gün içinde bulunduğu kaostan çıkar- maya yeterli değil demek kı. Ya da par- lamento Türk ulusunu temsil yeteneğı- ni yitirmiş. ya da kötüye kullanmış bel- ki. Hatta. parlamento meşruluğunu yı- tırmiş diye bile yorumlanmaz mı bu sözler? Bu sözlerin altında yatan ikinci bır gerçek. Türkıye"nin çözüm bekleyen bir kaos içinde çırpındığının Cumhur- başkanı tarafından açıkJanmış olması, fakat yetkı kısıtlılığı nedeniyle bu çö- zümün kendisinden beklenmemesi ge- rektığidir. Türkiye Cumhunyeti 'nin bir yurtta- şı olarak ben, De\ let Başkanımın bu çok önemli eleştirel düşüncelenni ve yakınmalannı. Ingıltere'de yayımlanan bir gazetedekı bır haber ya da yoru- mun. benım gazetemın üçüncü sayfa- sında tek sütunda verilen özet çeviri- sinden. \ e bir îngıltere yurttaşından iki gün sonramı öğrenmeliyim? Hadı. be- nı. sızı. bızleri bıryana bırakalım. par- lamento neden bu sözlerin üzerinde durmuyor? "Elimde yetki olsa parla- mentoyu derhal feshederdim" sözleri emeklı kıraathanesınde aznif oynarken söylenmıyor. Bu ülkenın Cumhurbaş- kanı. bu ülkenin parlamentosu için söy- lüyor bunlan. Devletin bir organı olan De\ let Başkanı. devletin başka bir or- ganı için. yasama organı için söylüyor. Böy lesine suçlanan bir yasama organı- nın çıkardığı yasalara ben nasıl saygı duyayım?.. Devletle ilişkisi. olur ol- maz yerde sorulacağı için, cebinde ta- şımak zorunda olduğu "TörkiyeCum- huriyeti Nüfus CüzdanT ıle, peşın \ er- gi vermek. birkaç yılda bir kuzu kuzu sandığa gidip. tanımadığı insanlara oy vermekten ıbaret olan bana mı kaldı parlamentonun savunmanlığı?.. "De- mokrasinin vazgeçilmez ögekri" olan siyasal partıler nede'n sahip çıkmıyor parlamentoya? Büyük Millet Meclisi Başkanı'nın Cumhurbaşkanı'ndan randevu ısteminde bulunup bu konuyu aydınlığa çıkarması gerekmez miydi? Demirel'in bu sözlennin Türk devleti- nin >abancı bir ülkede itıbannı diişür- mek olup olmadığını elbet ki ben bil- mem. Ama bildığim kadarı ıle Türk Ceza Yasası'nda böyle bir madde ola- cak. Hatta. Ece\it, söylemedıği sonra- dan anlaşılan bazı sözlerin yabancı bir gazetede yayımlanması yüzünden bir- kaç ay tutuklu da kalmıştı. Türkiye'nın en önemli güncel konu- lan. konulan değil. karşı karşıya bulun- duğu tehlikeler. sorumlu kışiler arasın- da karşı karşıva gelerek değil, dola>lı iletilerle gündeme getırihyor. Örneğin, yine Demirel ne demiş? "Türkiye şeri- at devleti nlamaz" demiş (MtŞ). Ner- de demiş. kıme demiş? Falanca Ilçenin Kalkındırma Derneği'nın Çankaya"da kabul ettiği temsilcılenne demış. Ne- den olamazmış? Cumhurbaşkanı öyle dediği için olamazmış. Türkiye Cum- huriyeti yurttaşı olarak ben bunu ve Cumhurbaşkanf nm neye dayanarak verdiğini bilmedığim güvencesıni, te- sadüfen açtığım televızyonun haber bülteni içinde akıp giden yanm daki- kalık görüntüden mi öğrenmeliyim? Oysa bu kısacık haber ve Cumhurbaş- kanı'nın verdiği güvencenin altında ve arkasında. kahn çizgilerle görülen. Türkiye'nın şenat de\ letı olma tehlıke- si ile karşı karşıya olduğu gerçeğidir. Böyle bir konu gündemde olmasa Dev- let Başkanı böy le bir konuşma yapar mı? Diyelim, Jacques Chirac televız- yonuna çıkıp da "Fransa bir kilise de\- İeti olma>acaktır" dese, Demirel' ın çok kullandığı bır deyımle "abesle îştigal1 " olmaz mı bu? Türkiye doğum sancıla- n çekiyor. Toglum yasalan, biyoloji yasalan- nın, geniş birperspektifle topluma yan- sımasıdır. Doğum önlenemez. Bu ço- cuk doğacaktır. Yeter ki sağlıkh bir do- ğum olsun. sancılara boğmasın Türk ulusunu. Türkiye Cumhuriyetf ni acı- lara boğmasın. Bu doğumun sağlıkh olması akıl ve ahlak yollannın kullanılmasına bağlı- dır. Bu yollann başlangıç noktası da parlamentodur. Bu yolda yürüyüş. Cumhurbaşkam"nın "parlamentoyu feshetme" gerekçelerini ve Türkı- ye'nin neden şeriat devleti olmayaca- ğı güvencesini parlamento kürsüsün- den Türk ulusuna ve onun temsilcile- rine açıklaması ile başlayabılir ancak. Sanınm bu açıklamayı yapmak Cum- hurbaşkanı'nın hakkı ve görevi olduğu kadar. bunlan öğrenmek parlamento- nun da hakkı ve görevi, ve bir Türkiye Cumhunyeti yurttaşı olarak, en azın- dan, benim de hakkımdır. Bu hakkımı sonuna kadar savunmaya kararlıyım. Atatürk'ün Kıbns Direktifi AYDIN OLGUN K ıbns sorunuyla ilgili tartışmalann hararetle devam ettiği şu günler- de sayılan çok az olan bazı yazar ve aydınlanmızın Türk kamuoyu- nu yanıltıcı davranışlar içinde ol- duklan görülmektedir. Kıbns sorununu Türkiye'nin geleceği ve tarih- sel çıkarlanna aykın bir bıçimde yorumlamanın ül- ke yaranna olmayacağı açıktır. Yüzyıllardan beri üzennde büyük bir Türk toplumunun y aşadığı Kıb- ns'ın Türkiye için olan jeolojık ve stratejık önemi Lozan Antlaşmasf ndan bu yana. başta büyük ön- der Atatürk olmak üzere Türk devlet adamlan ve aydınlan tarafından çok ıyi anlaşılmıştır. Türk Kurtuluş Savaşı'nın maddi ve manevi yor- gunluğu sonucu Lozan Antlaşmasf nın 16, 20 ve 21. maddelen ıle adanın Ingıltere'ye bağlanması- nı zorunlu olarak kabul eden Türkiye Cumhunye- ti'nın, bu haksızeylemsel (fıili) durumu hiçbır za- man içine sindiremediğı de bir gerçektir. Adada meydana gelen 1931 Rum isyanlanndan sonra Ankara'ya gelen ve kunılacak olan mukave- met hareketi için yardım ısteyen bir Kıbns Türk he- yetine, Atatürk'ün o günlerin zor ekonomik koşul- lan altında oldukça büyük bir maddi yardımda bu- lunması bu düşüncenin anlamlı bir göstergesidir. Kıbns'ın Türkiye Cumhuriyeti için olan büyük önemi Atatürk'çe daima önemsenmiş ve bu önem zaman zaman büyük önderce açık bır şekılde vıır- gulanmıştır. Atatürk'ün Türk Silahlı Kuvvetleri'nin 1930'lu yıllarda Antalya bölgesinde yaptığı -muhtemel bir düşman gücünun bölgeyı ışgal ettiği varsayımına dayanan- bir tatbikatmda komutan ve subaylara söylediğı. adeta bır direktifanlammda olan şu söz- len son derece anlamlıdır: "Efendiler, Kıbns düş- man elinde bulunduğu sürece bu bölgenin ikmal yollan tıkanmıştır. Kıbns'a dikkat ediniz. Bu ada bizün için çok önemlidir." Türkiye Cumhunyeti. büyük öndennin kesin bir direktif anlamındaki bu sözlerıni hiçbir zaman unurmamış. gözardı etmemiştir. 1963 olaylannda adadaki kanlı Rum saldınlannın başlaması üzeri- ne devnn Başbakanı İsmet İnönü'yü ziyaret eden Rauf Denktaş,durumun fecaatinı heyecanlı birşe- kilde dıle getırirken. İnönü, kendısınde pek ender görülen bir duygu seli içerisinde tüm Türk ulusu- nun duygulannı belirten şu sözlerle Denktaş'ı ya- nıtlamıştır: "Denktaş, Denktaş. Kıbns benim sorunumdur. Kıbns Türkiye'nin sorunudur. Fazla söze gerek yok. Her tüıiü yardım vapılacaktır." Bu sözlenn hemen ardından Türk Hav a Kuvv et- len Grivas'ın kanlı çetelenni bombalamış. Mega- lo Idea hayallerini bir kez daha paramparça etmiş, papaz Makarios'u dize getirmıştir. İnönü, bu arada zamanın Kıbns Koordinasyon Komitesi Başkanı Tunzm ve Tanıtma Bakanı Ali thsanGöğüş'ün Kıbns'ın Sesi Radyosu'nun kurul- ması için ıstediği -o zamanın parası- 1.000.000 TL.'yi derhal kendı özel ödeneğinden vererek ör- nek bir davranış sergilemış v e bu radyonun çok kı- sa bır zamanda adaya moral yayınlan yapmasını sağlamıştır. Türkjye'nin Kıbns konusımdaki bu kararMıği ve uiusal polıtikası Süleyman Demirel ve Bülent Ece- vit hükümetlen dönemlennde de aynen devam et- miş, Demirel aktifdavranışlan ile 1967 olaylann- da adaya gizlıce sokulan 20.000 Yunan askerini Kıbns'tan çıkartmış, çetecıbaşı Grivas'ı da bir da- ha dönmemecesine adayı terk etmek zorunda bı- rakmıştır. Başbakan Bülent Ecevit ise 1974 olaylannda ka- rarlı ve cesur davranışlan ıle Kıbns'ta 1. ve 2. Ba- nş Harekâtlannı gerçekleştirmiş, ada Türklerine özgürlük sağlamış ve bugünkü Kuzey Kıbrıs Türk Cumhunyeti'nin temellerini atarak demokrası ve Türklük düşmanı Yunan cuntasını darmadağın ederek hırçın ve yaramaz Yunanlı komşulanmıza demokrasinin yeniden gelmesinin yollannı açmış- tır. Büyük Atatürk'ten bu yana Türk hükümetleri- nin gerçekten ağır koşullar altında gösterdikleri bu kararlı rutum ve davranışlann günümüzde de tüm baltalamaçabalanna karşındevam edeceğıne hiç kuşku yoktur. Türkiye. büyük öndennin de ışaret ettiği gibi. Kıbns'ın. anavatanın güvenliğı ve ge- leceği ile olan yakın ilgisini dün olduğu gibi bu- gündegörsrdırtmemiştir, etmeyecektrr.- •' ''•• '' PENCERE Politikanın Güdüklüğü, Felsefenin YüceliğL Entel muhabbetini bir yana bırakırsak. durum ayan beyan ortada... Biryol ağzındayız.. Seçmek zorundayız! & Ya ortaçağ?.. Ya çağdaşlık. Pekı, demokrasi ne olacak?.. Çağdaşlık yolunu yeğleyebilirsek, demokrasiyi kurmak olanağı doğar... Yoksa. yandı gülüm keten helva!.. • Bu seçımde kararı kim verecek?.. Bu ış başka iş... Kadın, erkek, patron, ışçı, asker, sivil, Türk, Laz, Çerkez, Kürt, Ermeni, Rum, Arap. Müslüman. Hı- ristiyan, Musevi, esnaf, memur, yargıç, savcı. kim varsa, dinci devlet modeline karşı çıkmak zorun- da... Avrupa'da laik toplum dinciye karşı burjuva- pro- leter güçbirliğiyle kökleşti. Ortaçağ karanlığı kime lazım?.. Çağdaşlık 'insan'a lazım. • "Ne darbe. ne şeriat" ikılemınde düşünmek, ola- yı kısır politikaya indırgemektir. Darbe, şeriatın karşıhğı değil!.. Şeriatı darbenın karşısına koymak. kafa karga- şası için bırebirdir; ama, şenata karşı sivil toplumun direnmediği yerde de darbe kurtuluş çaresi değil- dir. Çünkü şeriatla düzenlenmiş yaşam biçimini aşa- bilecek temel yöntem devrımdir: "Uiusal demokratik devrım." • Iran'da Şah'a karşı mollalarla işbirliğıne giren ay- dınların ahı gittı... Vahı kaldı!.. Türkiye'de bugün sözde demokrasi adına Re- fah'a yönelik cılız entel muhabbetı var... Avrupa, Hıristiyan şerıatını nıce kanlı çatışmayla yıkıp demokrasiye kavuşmuş; Asya ve Afrika'nın ya da Ortadoğu'nun sanayı devrıminı gerçekleştıre- memiş Müslüman toplumlarında, Islam şerıatçısıy- la güçbiriığinde demokrasiyi ve ınsan haklarını ara- mak, çölde serap görmektir. • Yaşadığımız toplumda 'Aydınlanma' sorunu, si- yasetin güdüklüğüne sığacak boyutlarda değil... Aydınlanma Devrımı, politikanın ötesındedir, fel- sefe kapsamında değerlendirilir; bu olguyu en çok anlaması gerekenler de Marksistlerdir. Enteller değil!.. Çocuğu için en iyi yatırımın eğitim olduğunu düşünen, gerçek anlamda "okul" özleyen anne, babalara... KM KU • İnsanları, doğayı, ülkesini seven, • Kendine güvenen ve saygı duyan, • Zamanını ve teknolojiyi verimli kullanabilen, • Demokrasiyi gerçek anlamda içine sindirmiş, • Sadece dersle yetinmeyip, güzel sanatları ve sporu da hayatının ayrılmaz bir parçası olarak gören, • Başarıya ancak planlı ve programlı bir çalışmayla ulaşılabileceğini bilen ve bunu uygulayan bireyler yetiştirmek amacındayız... İlkelerimiz doğrultusunda bu yıl sınırlı sayıdaki anasınıfımız, I. ve 2. Sınıf öğrencilerimizle yola çıkıyoruz... Ve bizimle aynı ilkeleri, heyecanı ve geleceği paylaşacak anne, babalarla bir an önce buluşmak istiyoruz... Bir rüya gerçeğe dönüştü... FKM, 20 yıllık deneyimiyle, ülkemizin çağdaş, demokratik, Atatürkçü eğitim zincirine yeni bir halka ekliyor. FKM İlkokulu, 1997 - 1998 döneminde öğretime başlıyor! İLK LU Ortaklar Caddesı, 44/1 80290 Mecidıyeköy/lstanbul Tel: (0212) 275 00 50 (3 Hat) Faks: (0212) 273 00 24 E-Mail: fkm@fkm.com.tr www.fkm.com.tr
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear