25 Kasım 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
12 HAZFtAN 1997 PERŞEMBE CUMHURİYET SAYFA • • «4 KULTUR 13 UYCARLIKLARIN İZİNDE OKTAY EKİNCt Yurdun dört bir yanından gelen mimarlar, tarihe karşı 'ivedi görevleri' belirlediler... Konımacılanıı'Amasya BfldirgesF 78 "Türkiye'yi ve Kültür Bakanlığı'nı yönetenler, ülkenin kimliği ve onuru olan tarih ve doğa değerlerine karşı duyarsız ve tahrip edici bir politika = * izlemektedirler. Foça'da kazılann dıiTdunılması buna son örnektir ve korumacı kişi, kurum ve kararlar üzerindeki baskılara son verilerek arkeolojik kazılar yeniden başlatılmalıdır..." Geçen 19 Mayıs 1997 günü "Atatürkü Anma, Gençük ve S- por Ba>Tanu" nedeniyle Sam- sun'daki "İlkadım AnıtT önünde düzenlenen törene katılanlar ara- sında yurdun dört bir yanından ge- len *mimarlar" da vardı. 17-18 mayıs günlerinde Amasya'da bulu- şarak "tarihsel ve doğal deferierin korunması'karşısındab sorumlu- luklarını tartışan mimarlar, toplan- ndan sonra da Samsun'a geçerek laik ve demokratık Türkıye'nin ko- runması coşkusuna ortak oldular. Aslmda llkadım Anıtı, mimarlar için aynı zamanda ilgi çekici bir mimari tasanm örneğıydı. Atatürk ve Anadolu halkı arasmdaki "top- lumsal dayanışmayr simgeleyen anıt, 30 yıl önce mimar Seçldn VV ter tarafından gerçekleştirilmiş ve 1%9'dakı açılışından bu yana da 19 Mayıs kutlamalannın merkezi olmuştu. Ne \ar ki bu zanf anıtın bir "GeoçlikveSporBayramrile olan anlam birligini de simgeleyen "kn ve erkek spomı figûrieri", 12 Ey- lül darbesini izleyen yıllarda dö- nemin Devlet Başkanı Orgeneral Kenan Evren tarafindan "müsteh- cen" bulunarak kaldırtılmıştı. Ön- ceki yıl Ankara'nm RP'li Beledi- ye Başkanı MeBhGökçek'inde ay- nı gerekçeyle kımı heykellere sal- dırmasından yıllar önce Sam- sun'da yaşanan bu "benzer davra- IUŞUI" onanlması ise hâlâ gerçek- leşememışti... Mimarlar o sabah Atatûrk'ün 78 yıl önce Samsun'a çıktığı "iskele- nüT ve tarihi nhtımm da >ok ct- duğumTfark ettiler. Özellikle 19gO'li yıllardaki "betonlaşma hamteterT sonucunda tarihsel kent dokusunu büyük oranda yitiren Samsun. sadece yağmaya dayalı bu şehircifîk anlayışı içerisinde ye- şil alanlannı da coktan füketmiş, böylece tıkanan kente yeniden açık yaşam alanlan yaratabilmek için de yöneticiler çareyı "denizi dol- durmakta" bulmuşlardı. tşte bu dolgu uygulamalan sıra- sında da elden çıkan özgûn kıyı de- ğerleri arasında hiç kuşkusuz en anlamlıları Atatûrk'ün de Anado- lu"ya "ilkadımınr attığı tanhi is- keleler ve eski nhtım kuşağıydı. Böylesi bir tarihsel anıyı bile göz- den çıkaran sözde "modemleşme" (!) sûreci sonunda ise artık Sam- sunlular Atatûrk'ü gerçek yerinde karşılama şansını coktan yitirmiş durumdalar. Dayanışma jçin buluşma— Değışik ıllerdekı Mimarlar Oda- sı birimlerinden yönetici ve üyele- rin 19 Mayıs sabahı tlkadım Anıtı " önündeki törene katılmalanndan Jönce gerçekleştirdikleri 2 günlûk "Amasya buluşması". bütün bu "vitirüen değerierin" artık "son" '. olabilmesı için sürdürülecek koru- ' ma çabalannı bir kez daha tanım- ' lamak bakımından "tarihselbir an- ; lam" taşıyordu. ; Türkiye'nin hemen her köşesin- • de kültürel ve doğal miras süreklı | bir ^tehdtt" ve "tahribat" altınday- !dı. Amasya, Muğla, Çanakkale, ', Fatih(lstanbul) gibi az sayıdaki du- ! yarlı beledıyenin dışında yerel yö- 1 netimlerin büyük çoğunluğu imar yetkikrini uygarlık değerlerini ko- ; rumadan yana değil, bu değerleri • yok eden imar rantçılanndan yana • kullanıyorlardı. ! Hele Kültür Bakanhğı, özellik- ! le 1996 yılı başlanndan bu yana isanki kültürel zenginliklerimizi 2 "Mimarlar Odası'nın desteğinde gerçekleşen YABEP (Amasya), ÇEYAP (Çanakkale), ÎZEYAP (îzmit) gibi olumlu örnekler, korumacılığın ancak bilinçli ve demokratik katılımla başanya ulaşabileceğini göstermektedir. Bu çabalann yurt düzeyinde yaygınlaştınlması ve eşgüdümünün sağlanması için çalışmalar yoğunlaştınlmalıdır..." Harşene Dağv, Yeşilırmak ve Amasya; beş bin yıldır birliktekr (solda). Yeşihrmak'ın kıyısında Hazeranlar Konağı ve tarihi komşusu Hatuniye Camisi. Yamaçlarda ise Ponhıs döneminin tanığı ve belgesi kral mezarian... (Fotoğraflar: OKTAY EKİNCİ) yıl önce Mustafa Kemal. ülkeyi işgalcilerden ve işbirlikçilerinden kurtarabilmek için Samsun'dan Amasya'ya geçmiş ve bağımsızlık sürecinin ilk ünlü "tamimini" buradan ilan ermişti. Şimdi de yine bu ülkeyi kimlik değerleriyle birlikte korumak isteyen mimarlar, bu kez önce Amasya'da buluşarak "koruma bildirgesini" yazdılar; ardından da Samsun'daki 19 Mayıs törenlerine katılarak Atatûrk'ü andılar... Amasya YABEP'te kentsel korumamn lefl 'Tarihiduyumsayarakyaşamak' Birçok kentimize egemen olan "betonlaşma", son birkaç yıldır Amasya'da yennı "özenK yapdaş- ma>a n bırakıyor. Buna koşut ola- rak da Mimarlar Odası'nın deste- ğiyle oluşturulan YABEP(YaIıbo- yu Evleri Koruma Projesi) kapsa- mındaki "Koruma Amaçh Kentsel Peyzaj ve Sıhhileştirme Planı" ça- lışmalannı hem belediyenin hem de valiligin her yönüyle "sahiplen- miş" olmalan. Türkiye'ye örnek gösterilecek bir "H4BITAT da\- ramşı" sergiliyor. Aslmda buna benzer bir süreç. yaklaşık 20 yıldır Muğla'dakı kentsel koruma çabalannda da ya- şanıyor. Yerel yönetimin "kentine sahip çıkması", mimarlann kent- teki "mimari mirası" kucaklamalan. valili- gin de bu çabalara "devlet adına" destek ve- ren tutumlan. Muğla'nın bugün "özgün do- kusunu koruyabilen bir kentolma" ayncalı- ğını taşımasında en önemli nedeni oluşturu- yor. Şimdi, Muğla'nın ardından Amasya'da da aynı dayanışma ve uygulama süreci YA- BEP'te yasama geçiyor IÖ 3OO0'!erden bu yana. sırasıyla HMt, Frig, Lid>a. PerSj Pon- tus, Roma, Bizans, Danişment Selçuk, Dhan- Cumhuriyetin ilk yıllannda Amasya... Hükümet Köprüsu, sa- at kulesi ve hükümet konağı (Cumhuriyet gazetesi arşivinden). h ve Osmanlıdönemlerinin uygarlık birikim- leriyle bezenen kent, Cumhurijetdönemın- de de başlangıçta tanhsel kımliğıni koruma- sına rağmen, özellikle şu son 20 yıl içindekı tahribatını artık durdurmak istiyor. Amasya Mimarlar Odası Temsilcisi Ali Kamfl Yalçın'ın. yönetimi altmda sürdürülen YABEP'teki en önemli aşamayı oluşruran Koruma Amaçlı Kentsel Peyzaj \e Sıhhileş- tirme Planı'nın öncelikli hedefleri özetle şöyle belirleniyor 1- Daha önce parça parça ve küçük alan- korumakla değil, bu zenginliklen yağmalamak isteyenlere "önlerini açmak" için görevlendirilmiş bir bakanhk gibi davranıyordu. Işte böylesi birortamda. mimar- lann ülkeye karşı ulusal sorumlu- luklarını yeniden değerlendirmek ve yağmaya karşı daha etkin bir "ejtem programı'' geliştirmek üze- re Amasya'da buluşmalan da u yer seçimr açısından elbette ki bir raalantı değildi. Kısa adı YABEP olan "Yahbo- >ıı Evierini Koruma Projesi'" bir- kaç yıl içinde "kent ölçeğini'' ya- kalamış ve artık Amasya'mn. ge- niş birkoruma planıyla "birbütün otarak" kimlığıni yaşatması ilgili tüm kurumlann öncelikli hedefi haline gelmişti... Belediye Başka- nı Ahmet Çekin. valı Kemal Neh- rozoğluve MimarlarOdası temsil- cisi Ali Kâmfl Yalçu, denebilir ki kentin bugüne dek gelebilen bin- lerce yıllık uygarlık değerlenni 21. yüzyıla da taşımak üzere Türki- ye'nin hasret kaldığı bir güçbirli- ğjni yaşama geçiriyorlardı. Yurdun diğer bölgelerinde aynı çabalann ıçınde olan mimarlar. Amasya'dakı bu yürek ferahlatıcı süreci hem kucaklamak. hem de destek vermek üzere bir araya gel- diklerinde, ikı gün süren tartışma ve değerlendırmelenni de bir "bO- dJrgeyte" belgeledıler. Aslmda yine Amasya. aynı za- manda bir "bfldirge kenti"sayılır- dı. Atatûrk'ün Samsun'dan sonra. önce Havza'ya. oradan da Amas- ya'ya geçerek Ulusal Kurtuluş Sa- vaşımızın ilk önemli bildirgesini "Amasya Tamimi" olarak C umhu- riyet tarihine armağan etmesi, bu kentin zengin uygarlık kimliğine "Koruma kurullan üzerindeki siyasal ve ekonomik çıkar beklentilerine hizmet eden baskı ve müdahale sürecini durdurmak, devletin ve toplumun acil bir görevidir. Buna koşut olarak koruma kurulu kararlannın yayımlanması da artık ertelenemez bir hukuk ve demokrasi kuralı olarak yaşama geçirilmelidir..." geleyip kamuoyuna açıkladılar. Türkiye'nin "uJusal kimlikdeger- lerini" gözden çıkaran rant ekono- misi süreciyle tam bir "işbirliği" içinde olanlann, bu ülkenin tarih ve doğa zeng'nliğini "konıyama- (hğuu" vurgulayan mimarlar, yer- yüzünde "onurlu bir ulus" olarak evrensel saygınlığımızı sürdürebil- mek için de öncelikle "kültür mi- rasmuza" sahip çıkılması gerekti- ğini bir kez daha ilan ettiler. Sorumluluklar ve uyanlar Mimarlar Odası birimlerinın "Amasya buluşjnas"olarak 17-18 Mayıs 1997 günlerinde düzenle- dikleri "Koruma ve Sorumluluk- lar"başlıklı seminer. Samsun, Trabzon, Ordu. Kayseri. İzmir. İs- tanbuL, Antalya. Nİersin, Adana. Amasya ve Çanakkale'den yakla- şık 100 kışilik bir katılımla gerçek- leştı. Semınerde dile getırilen de- ğerlendirmelerin sonucunda kale- me alınarak ilan edilen "Amasva nfldirgesi' < başlıca 3 madde halinde özetle şu görüşleri içeriyor: "1- Bu seminer. kültür \r doğa değerlerinin korunması konusun- da de\tet adına en üst düzey yetki- teri üstknen Kültür Bakanlığı'nın, bu görcvinden hızla uzaklaştjğı \« koruma >önündeki hükümet dtşı çabalan bile engelleıneye çahşnğı bir dönemde yapıhyor. Nitekim yi- ne bu seminerin çalışma günlerin- de öğrenilen son kaygı wnâ geliş- me de Foça'daki arkeolojik kazda- nn durdurulmuş olmasıdır_ Seminer katılımcılan. çağdaş uygarlık \« tarih bilinci açısından kabul edilemez olan bu karann. Kültür Bakanhğı'nda son zaman- larda hemen tüm geçmiş olumlu birikimkri yok etmeye yönelik bir da\ ranış biçimi \e politika sergile- ytn. dar birüstdüzeysiyasal ve bü- rokrarik yönetici kadrodan kay- naklandığını bibnekteduier. (_) Fo- ça arkeolojik kaalannın yeniden başlahlmasL Türkiyc için bir onur konusudur ve bunu engelkyenlere karşı de\k'tin gerekli önlenıleri al- mast, ertelenemez bir anayasal gö- revdir. ^ Amasya'daki \ABEP. Çanak- kale'deki ÇE\AP. tzmifteki İZE- YAP gibi kaOlımcı koruma proje- leri, Mimarlar Odast'nın ilgili >« demokratik bir meslek kuruluşu olarak ülkedeki koruma süreçle- rinde etkin yer almasının ne denli olumlu sonuçjar \erdigini kanıda- yan başanh örneklerdir. Odanın bu işlevinin ve misyonunun daha da güçlendirilmesi. korumaya karşı otan egemen siyasal ce>relerdekibu tür çabalan engelleme girişimleri- ne karşı kamuoyu duyaıiılığımn yüksemlmesi ivedi görevter arasın- da yer almaktadır. İ-Seminerkablımalan. 19951en buyana Kültür Bakanlığı'ndan ta- tep edilmekte olan' Koruma Kuru- lu kararlannın yayımlanmasf ku- ralının bir an önce yaşama geçiril- mesinüı yaşamsal önemine dikkat çekmektedirier. Bir yandan kurul- lan siyasal otoritenin kıskacından kurtaracak yeni yasal gm^nceler için çalışmalann yoğunlaşünlması gerekirken.öbür yandan kurullar- daki karar süreçlerinin açık. de- mokratik ve denetlenebüir bir or- tama kavuşturulması için de karar- laruı yayımlanması yönünde giri- şiıruer sürdürülmdi. hatta bu ek- sikliğin gerekirst başlangıçta Mi- marlar Odası birimlerince yerine getirflmesi için de olanaklarzorlan- mabdırr lar şeklinde belirlenen kentsel SlT'ler bırleştırilerek Amasya öl- çeğınde "bütüncül SİT" uygulama- sına geçmek. 2- Kente özgün kimliğıni veren Veşilırmak ve Yalıboyu dokusunu aktif bir "yeşil kuşak" içinde koru- mak ve yaşatmak. 3- Yeni konut ihtiyacını mevcut yapı stokunu kullanarak ve sıhhi- leştirerek karşılamak. Böylece kentsel büyüme yerine "kentsel res- torasyonu" başlatmak. 4- Master plandakı çevre yolunu gerçekleştiımek, kentı transit trafik baskısından kurtarmak, "yayalaş- nrmayT yaygınlaştırmak ve Yeşi- lırmak kenannda "hafifraylısistem- le" toplu ulaşımı sağlamak. 5- Yeni yapılann tarihi dokuyla uyumunu sağlamak. Geleneksel bınalann yaşatılma- sında "pansiyonculuğu" özendirmek. Yalı- boyu'ndaki uygunsuz binalarda cephe dü- zenlemeleriyle özgün silueti elde etmek. 6- Kentin binlerce yıllık geçmişine tanık- lık eden kale. sur duvarlan, köprü. kalıntılar. kaya mezarlan, anıtsal yapılar ve evlerin "kent peyzajındaki etkilerini" güçlendirici düzenlemeler yaparak çağdaş yaşamın "ta- rihsel derinliği duyumsanarak" sürmesinı 20. yüzyılın belkı de en güçlü kat- kısını sağlamıştı. tstanbul'dakı iş- birlıkçi Osmanlı yönetiminin ül- kenin bağımsızlıgûıı ve ulusal onu- ru artık "koruyamadığuu" Amas- ya'dan ilan eden Mustafa KemaL kurtuluş için ızlenecek mücadele yolunu da böylece aydınlatmış olu- yordu... Mimarlar da bu tarihsel bildirgeden 78 yıl sonra ve bir 19 Mayıs coşkusunun yaşandığı gün- lerde. denebilirki "aynıtarihselso- nımluluğun" bu kez kendi meslek alanlanndaki yükümlülüklerini yi- ne bir "Amasya biklirgesiyle" bel- jGazetemiz yazan Ilhan Selçuk ve Yönetim Kurulu Başkanı Alev Coşkun aydınlanmayı anlattı 'Şcmnakai^ıdhvnmckiiydmhmmaharekendir'• tstanbul Haber Servisi -Devlet içindeki şeriatçı ' yapılanmaya karşı çıkmanın siyasi bir davranış ol- madığı belirtilerek, bunun, insanlık bilinciyle ya- .pılan bir 'aydınlanma hareketi' olduğu vurgulan- i dı. Türkıye'deki gerçek aydınlanma hareketinin ilk ' Atatürk'le başladığı ifade edilerek. Türkiye'nin 1 aynı zamanda 'sanayi devrimi'ni gerçekleştireme- mesine karşın aydınlanma sürecine giren ilk ülke olduğu kaydedildi. Galatasaray Lisesi'nde dün düzenlenen 'Türk Aydınlanması' konulu panele gazetemiz yazan ft- han Selçuk ve Yönetim Kurulu Başkanı Alev Coş- kun konuşmacı olarak katıldılar. Konuşmacılann ve dinleyicilerin katkılarıyla söyleşiye dönüşen toplantıda tlhan Selçuk, aydınlanmanın hayann ta kendisı anlamını taşıdığını söyledi. Aydınlanma tarihinin, ders kıtaplannda okutulmasıyla yetinile- meyecek kadar özümsenmesi gereken bir felsefe olduğunu anlatan tlhan Selçuk, "Aydınlanma, in- sanuğm gelişmesine yönelik soru sormak, tartış- mak, bilûnsel çalışma yapmak demektir"dedi Dünyada bir bilim tarihi, bir de kutsal kitaplar ta- SelçukveCoşkun,Galatasaray Lisesi'ndedüzenknenpanelekaöldılar.lFotoğraf: KAAN SAĞNAK) rihi bulunduğunu belirten Selçuk, ilk insanın do- ğuşuyla ilgili tartışmalan anımsatarak şöyle de- vam etti: "Kutsal kitaplar Adem'le Havva'dan geldiğimi- zi söylüyor. Bilim ise ilk insanın fosillerinin dört ayakh bir canbdan geldiğini öne sürüyor. Biiimegö- re ilk insan, dört ayaklılann oluştnrduğu bir sürü- den ilk ayağa kalkan canlıdır. İşte o insan dünyanın ilk solcusudur." Selçuk, 'tanm devrimi'nin ardın- dan dinlerin, sanayi devriminın ardından da aydın- lanmanın doğduğunubelirterek. Türkiye'nin bir ta- nm ülkesi olmasına karşın aydınlanma sürecine giren ilk ülke olduğunu kaydetti. Aydınlanmanın Türkiye'yejöntürklerle girmeye başladığını anım- satan Selçuk, deha düzeyinde 'asker, poiitikacı ve felsefeci'olarak tanımladığı Atatûrk'ün gırişimle- ri sonucu Bektaşiler, Aleviler ve 'öğretmenler or- dusu'yla Anadolu'ya yayıldığını söyledi. Selçuk, şöyle devam etti: "Çok parrifi sisteme geçilmesiyle yeni geleh hü- kümerJerin ögretmenlere, efitim sistemine saldır- malannın nedeni de işte budur. Bu saldın bugün ulaşabileceği en üst noktasına varmıştır. Bu neden- le şeriat yanlısı bir hükümete dur demek, bunu ko- nuşmak siyaset yapmak değildir. Zaten eger bunu şimdi yapmazsak tam anlamıyla İran'a döııeriz. Şeriata karşı direnişe geçmek bir insanlık ve ay dın- lanma hareketidir.'" Alev Coşkun da aydınlanmanın tümdengelimci, baskıcı, dogmatik ortaçağ yapısına karşı çıkılma- sıyla doğduğunu bildirdi. Coşkun, aydınlanmanın önündeki en önemli engelin din baskısı olduğunu söyleyerek, ancak laik bir ortamda aydınlanmadan söz edilebileceğini vurguladı. Aydınlanmayla in- sanlığın yeniden dünyaya geldiğini anlatan Coş- kun, "Aydınlanma özgürlük, insan onuru, laikük, eşitlik kavramlannı getirmiştir. Aydınlanmaya en- gel otanak en temel insan hakları ihlalidir" dedi. ODAK NOKTASI AHMET CEMAL Üniversiteler Nasıl Sınıfta Kaldı.... 8 haziran pazar günkü Cumhuriyet'te çıkan "Üni- versiteler Sınıfta Kaldı" başlıklı haberde, Yüksek öğretim Kurulu Yürütme Kurulu üyesi Prof. Dr. Mü- min Köksoy'un bir araştıımasından bazı alıntılar vardı. "Yükseköğretimde Kalite ve Türk Yükseköğ- retimi İçin Öneriler" başlıklı bu araştırmaya göre, Türkiye'nin "en gözde" üniversiteleri bile Amerika Birteşik Devletleri'nin en iyi 100 üniversitesi arası- na girememektedir. Aynı araştırmaya göre, Almanya ve Avusturya, Türk üniversitelerine diploma denklıği tanımamak- tadır. Bu bağlamda ben de bir noktayı belirteyim: Avrupa'da Türk üniversitelerine diploma denkliği- nın tanınmadığı ülkeler, yalnızca AJmanya ve Avus- turya değildir. Birkaç ay önce yayımlanan bir başka araştırma- da, Türk üniversitelerinin "bilimsel araştırmatar" açısından da dünya üniversitelerinin sıralamasında pek yüz ağartıcı bir yerde olmadığı belirtilmişti. Bütün bunlar hiç kuşkusuz acı, ama "şaşırtıcı" ol- mayan gerçeklerdir. Bir başka deyişle. Türk üniver- sitelerinin sonunda bugüne ve ancak bugüne va- rabileceği, çok erken sayılabilecek dönemlerde bel- li olmuştu. Ta baştan beri atılan kimı yanlış adım- larda durumu görenlerın uyanlarına karşın direnil- mesi, üniversitelerimizi engellenemez bir biçimde ve gittikçe hızlanan bir tempoyla bugüne getirmiş- tir. Bu yazıda, yaklaşık yirmi yıllık bir öğretim görev- lisi kimliğiyle edindiğim deneyimlerden de yola çı- karak, üniversitelenmizin bugününü hazıriayan ba- zı temel yaklaşım yanlışlarına değinmek ıstıyorum. Ülkemizde üniversite bağlamında geçmişı epey eskilere dayanan yanlış yaklaşımlardan birı, lıseyi bitiren her gencin ünıversiteye gitmesmin zorunlu olduğu yolunda bir koşullanmanın ve koşullandır- manın, kök salması olmuştur. Böyle bir koşullan- ma, kısmen askerlığini "er olarak yapmama" kay- gısından, ama daha çok üniversite diplomasının "ileride ekmek parası kazanabilmek için" kesinlik- le gerekli sayılmasından kaynaklanmıştır. Bu gerek- li saymanın temelinde ise, Türkiye'de "meslek eği- timi"n\n eskiden ben -çok yanlış olarak!- üniversi- te öğrenimi ile özdeş tutulması yatmaktadır. Bu yanlış özdeşleştirmeden ötürüdür ki üniversite, li- seyi bitiren gencin önündeki tek \ıkaryol" olarak kalmıştır. Devlet, üniversite kapıları önünde her yıl artan bu yığılma karşısında, lise ve lıse sonrası eğitım bağ- lamında meslek eğitimınin olanaklannı çoğaltacak yerde üniversitelerin sayısını gelişigüzel çoğaltma yoluna gitmekle, sonuçtaTürk üniversitelerinin ge- lişmiş ülkelerin üniversiteleri karşısında sürekli ni- telik yitirmelerine zemin hazırlamıştır. "iki bina, bir rektör" tarzındaki gecekondu anlayışıyla kurulan üniversiteler, Türkıye'deki gehşmenin sağlıkh gös- tergeleri arasında sayılmış, ama bu arada bir üni- versitenin gerçek anlamda üniversite olabilmesi için hangi koşullan taşıması gerektiğı sorusunun yanıtlan üzerinde -özellikle son yıllarda- hemen hiç düşünülmemıştır. Geçenlerde bir televizyon söyleşisinde Murat Belge'nin çok doğru olarak belırttiğı gibi, üniversi- te öğrencısi bütün üniversite yaşamını, ne kadar modern yapılmış olursa olsun, bir kampusun dört duvarı arasında değil; ama sinemasıyla, tiyatrosuy- la, kitapçılarıyla, sergisalonlanylavb. uygarbirfcenf çevresinde geçirebildiği ve bu yönde de beslene- bildiği takdirde üniversıteli olabilır. Bu koşullann tü- münden yoksun yerleşme merkezlerine ış olsun di- ye -kimi zaman da seçim konuşmalannda öyle va- at edildiği için!- "üniversite" kurmak, o üniversite- lerin öğrencilerıni daha baştan bitkısel hayata mah- kûm etmekle eşanlamlıdır. Her ne kadar üniversi- telerin zamanla çevrelerinı değıştirdiklerı ve uygar- laştırdıklan doğru ise de, bir çevrenin değişmesi uğ- runa birkaç üniversiteh kuşağını bitkisel hayat or- tamında yetiştirmek, pek "venmli" bir yol olmasa gerektir! Var olan üniversitelerin olanaklarını daha da art- tırma ile, yeni ürıiversiteler kurma girişimlerinı belli bir dengeye oturtan bir yükseköğrenim politikası yerine böyle bir başıbozukluğa zemin hazırlanma- sı, Türkiye'de belli bir geçmişe ve geleneğe daya- nan üniversitelerin giderek daha çok kan kaybet- mesine yol açmıştır. Kitaplık ve laboratuvarlar gibi en temel koşullar- dan yoksun yeni kuruluşlara "üniversite" adı cö- mertçe armağan edilirken, var olan üniversiteler zaten eskiden beri kısıth olan kitaplıklarını geliştir- me olanaklarından daha da yoksun kılınarak, bilim- sel araştırmanın temel taşlanndan biri olan kitap bağlamında geniş ölçüde bağışlara muhtaç bırakıi- mıştır. Konuyu gelecek hafta sürdüreceğim. Dr. Alpay Pasinli'nin görevden alınmasına tepki H Kültür Servisi-Istanbul Arkeoloji Müzesi'nin uluslararası ödül almasını sağlayan müdürü Dr. Alpay Pasinli'nin geçen hafta görevden alınmasına birçok öğretim görevlisi tepki gösterdi. Bu denli kapsamlı ve köklü bir kurumun müdürünün somut ve bilimsel nedenlere dayanmadan, ancak politik amaçlı olduğu izlenimi verecek şekilde görevden alınmasının her şeyden önce bu kurumun gerek etkinliği gerek saygınhğını yitirmesıne yol açacağını belirten öğretim göreviileri imza kampanyası düzenleyerek söz konusu karann bir an önce yeniden gözden geçirilmesi gerektiğini bildirdiler. BUGUN • l.CRR BOĞAZtÇİ FESTİVALİ kapsamında flamenko dans topluluğu Apoteosis Flamenca'nın gösterisi saat 21.30'da Açıkhava Tiyatrosu'nda izlenebilir. • GALATASARAY LİSESt KÜLTÜR ETKİNLtKLERİ kapsamında saat 11.00'de 'Avcf adlı filmin gösterimı. 12.00'de 'Çevre ve Dayan.şma' konulu panel, 14.00'te okul müzik gruplannın konseri, saat 16.00'da Candan Erçetın ile söyleşi. saat 18.00'de Selim Güneş'in dia gösterisi. saat 19.00'da Nilgün Yılmaz ve Öykü Çetin'in şan resitali. saat 21.00'de Mazhar-Fuat-Özkan konseri yeralıyor. • 1. ULUSLARARASI ÖĞRENCİ TRİENALt kapsamında saat 15.00'te Fulya Erdemci'nin 'Uluslararası İstanbul Bıenalleri Üzerine' başlıklı söyleşisi ve video gösterisi, saat 21.00'de ise Aydın Teker dans gösterisi Dolmabahçe Kültür Merkezi'nde izlenebilir. • AKSANAT'ta saat 12.30 ve 18.30'da laser-disc'ten Stıng'in "The Soul Cages" konseri izlenebilir.
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear