06 Mayıs 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
13 MAYIS 1997 SALI CUMHURİYET SAYFA KULTUR 15 Bir görüntü dehasının imgeleriyle yetinebilenlere doyumsuz güzellikte entelektüel bir egzersiz Wenders sinemada şiddeti sorguluyorVECDİ SAYAR CANNES-50. Cannes Film Festiva- li yanya geldi, ama henüz ortalarda bir başyapıt görûnmüyor. Dünyanın dört bir yanındaki sinemaalann ürünleri ara- smda ortak noktalann çokluğu şaşırtı- cı. Pek çok yönetmenin ele aldığı bir te- ma, günümüz toplumuna egemen olan şiddet. Daha önce sözünü ettiğimiz 'Sa- raybosna'ya Hoş Gekiiniz' ve 'Mükem- mel Daire' fılmleri, savaşın dehşetini gözler önüne seriyordu. Bazı sinemacı- lan birleştiren ortak nokta ise gündelik yaşamda varolan şiddet, hoşgörüsüzlük, ası gençlik, uyuşturucu ve eşcinsellık te- malan. Medyadaki şiddet olgusuna Win- terbottom'dan sonra eğilen bir başka yönetmen de Wim Wenders. Hollyvvood'da geçen bir polisiye ger- çekleştırmiş Wenders. Çevirdiği şiddet filmleri ile büyük bir servete kavuşan bir yapımcının öyküsünü anlatıyor, 'Şidde- tinSonu' adlı fîlmınde. Yapımcının ka- nsı, gerçek bir ikilem yaşıyor. Bir yan- dan kocasının yaptığı işten nefret eder- ken öte yandan bu işin -yani, şiddet sö- müriisûnün- sağladığı konforlu yaşam- dan vazgeçemiyor. Yapımcıyı ortadan kaldırmaya kararlı bir gücûn ortaya çık- ması yaşamlannı altüst ediyor doğal- lıkla ve ikisi de gerçekten yaşamayı ar- zuladıklan gibi yaşamanın yolunu bu- luyorlar. Öykûyü oldukça karmaşık bir yapı içinde sunuyor Wenders. Yapımcının yanı sıra doktorluktan dönme bir de- dektif, toplumdaki şiddeti denetlemek için kentin her yanında gözûn kulağı olan bir aygıt geliştiren eski bir NASA görevlisi, bir bılgisayar uzmanı, Holly- wood'da istediği başanyı elde edememiş bir yıldızcık ve Meksikah bahçıvanlar, bu korku ve tutku dolu labirentin kori- dorlannda dolaşıp duruyorlar. Wenders, üpkı 'Dünyanın Sonuna Ka- dar' adlı Fılminde yaptığı gibi dünyanın geleceğine ilişkin felsefi yorumlarla doldurmuş filmini. Öyle ki zaman za- man felsefe yapmak adına öyküyü ze- deliyor. Sonuçta, izlenmesi güç, son de- rece hesaplı ve soğuk bir fîlm çıkmış or- taya. Şiddet olgusunun birleştirdıği bu insanlann dramından yola çıkarak şid- detin eleştirisini yapmayı amaçlamış Wenders. Şiddeti eleştirme iddiası ile ger- çekleştirilip şiddet gösterisine dönüşen pek çok Fılmin düştüğü tuzağa düşmü- yor elbette. Filminde şiddet sahneleri- ne hemen hıç yer vermiyor vermeme- sine de, mesajını izleyiciye ulaştınp ulaştıramayacağı konusunda ciddi kuş- kulanm var. Wenders, "Normal olarak bir filmde. önce bir öykü var olur. Sonra, bu öykii- ye karakterlcr ilave edilir. Temanızm ge- rekJerine göre ö\ kü Uerledikçe bu karak- terler gelişir. Biz, bunun tersini yapma- ya çaüsük. Önce karakterleri yaratrık; birbirlerifleilgisi olma>"an karakterler • Medyadaki şiddet olgusuna eğilen Wim Wenders, Hollyvvood'da geçen bir polisiye gerçekleştirmiş. Amerikan sinemasının silahıyla, onun yaydığı ideolojiye karşı savaşıyor. Kuşkusuz soylu bir savaş. Ama, başardığını söyleyemeyeceğim. Sonra, tek ortak noktalan olan şiddetle buluşmalan çevresinde öyküyü geliştir- dik" dıyor. Bana kalırsa, Wenders sinemasının pek çok öğesini ustalıkla buluşturan film, sağlam bir senaryoya sahip olma- masından ötürû epey zorlanıyor. Film- de 'Paris, Texas'ın duyarlığını, 'Alice Kentierde'nin gözlem gücünü, türn film- lerinin ortak özelliği olan görsel anla- tım yetkinliğini, Ry Cooder'in her za- manki incelfldi mûziğini bulmak olası, ama ortaya çıkan ûrün fazla 'sentetik', fazla 'rasyonel' gibi geliyor bana. Kuşkusuz, şiddet sömürüsünden ka- çınarak, şiddet olgusunu yorumlamak gi- bi zorlu bir işe girişmiş usta yönetmen, ama getirdiği eleştiri ne yüreklerimiz- de ne de zihinlerimizde fazla bir iz bı- rakmıyor. Polisiye fîlmin sınırlannı epeyce zor- lamış Wenders. Filmin neredeyse her karesine egemen olan bilgisayar tekno- lojisi. bir bilimkurgu filmi özelliği ve- riyor, 'Şiddetin Sonu'na. Wenders'in fil- mi hiç kuşkusuz, şu ana dek izlediğimiz fılmler arasında öne çıkıyor. Fakat, bil- gjsayarlar, dev ekranlar, görüntûlü tele- fonlarla yüklü sinemaskop görûntüleri (Filmin VVenders'in ilk sinemaskop ça- lışması olduğunu ve her zaman olduğu gibi görüntü yönetmeni ile mükemmel bir uyum gerçekleştirdiğinı belirteyim), 'Şiddetin Sonu'nu getırme çabasında Wenders'e yeterince yardımcı oluyor mu kuşkuluyum. Yönetmen kullandığı tehfikei oyuncaldar'ın cazibesine kapıl- mış duygusunu uyandınyor daha çok. Şiddet toplumunun görsel imgeleri- ne böylesine teslim olarak, bu toplumu ne kadar eleştirebiliriz sorusu takıhyor aklıma. Duygulan körletilmiş, yalnızlaş- tınlmış bir toplumu anlatmak için bu imgelere başvurduğu söylenebilir bel- ki. Ama bir silahı tersine çevirmek pek kolaydeğil. Şiddet dolu bilgisayar oyun- lan ile büyüyen bir gençlik, bu ortam- la (görsel-işitsel iletişim araçlan) ile böylesine bütünleşmiş bir ürünü de di- ğerieri gibi tüketmeye hazır değil mi? Wim Wenders, Amerikan sineması- nın silahıyla, onun yaydığı ideolojiye karşı savaşıyor. Kuşkusuz soylu bir sa- vaş. Ama başardığmı söyleyemeyeceğim. Bir görüntü dehasının imgeleri ile yeti- nebilenler için doyumsuz güzellikler içeren entelektüel bir egzersiz Wen- ders'in yapıtı. Keşke, 'medya ve şiddet' gibi tehlikeli bir alana felsefi yaklaşım- lar getirmek yerine, küçük bir öykü an- latmayı yeğleseydi, eski fılmlerinde yap- tığı gibi. Mustafa Ata'nın son yıllarda ürettiği yapıtlan bir araya getiren sergisi ay sonuna dek Aksanat'ta Her şeyi insanda arayanbir ressam... AHUANTMEN Aksanat'ta son dönem resimle- rini sergileyen Mustafa Ata, ölü- mûn karşısına yaşamı, durağanm karşısına hareketi koyduğu yapıt- lannda bu kez bir de karanlığın karşısına ışığı koyuyor. Parlak, çok renkli figür soyutlamalanyla bugüne dek dışavurumcu çizgisi- ni sürdüren ressam, karşıthklardan doğan resimlerinde dengeli bir sentez oluştururken izleyiciyi re- simlerini tamamlamaya çağınyor. Çerçevenin dışına uzanan, yaşa- mın hareketine kanşan, izleyiciy- le dans eden figürleri, çağımızın olağanüstü hareketi karşısında is- ter istemez hıza ayak uyduran, uydurmadığı sürece ezilip, öteki fîgürler' arasında kaybolan ya da ezilen insanın durumunu anlatıyor sanki. Öte yandan bu fıgürler, bir yandan da el ele, baş başa, omuz omuza, bazen sırt sırta sürdür- dükleri bu yaşam savaşında kolek- tif bir uğraş da veriyor gibiler. Renklerle oluşturulan biçimler, hareketle yaşam buluyorlar ve sa- yısız yoruma açık bekliyorlar. O binbir farklı yoruma, Mus- tafa Ata bazen başhklanyla, ba- zen renkleriyle kılavuzluk ediyor. Sıvas'a gidiyoruz, Bosna Her- sek'İB Tannlan'na bakıyoruz. De- ğişim'lere tanık oluyoruz. Büyük Boşluk'lara düşüyonız... Ata'nın figürlerindeki hareketin, öncelik- le hayalgücünü ateşleyen bir ha- reket olduğunu kavnyoruz bir nok- tada. lşte o zaman sergi başlıyor. Mustafa Ata. sorulanmızı ya- nıtladı... - Bir söyleşinizde, "Iki bin yı- lm sanatı kafamda" drven Picas- so'dan abntayaparak,sanatta aka- demik eğitimin önemi üzerinde duruyorsunuz... Oysa Picasso, •inbir farklı yoruma, Mustafa Ata bazen başhklanyla, bazen renkleriyle kılavuzluk ediyor. Sıvas'a gidiyoruz, Bosna Hersek'in Tannlan'na bakıyoruz, Değişim'lere tanık oluyoruz, Büyük Boşluk'lara düşüyonız... Ata'nın figürlerindeki hareketin, öncelikle hayalgücünü ateşleyen bir hareket olduğunu kavnyoruz bir noktada. lşte o zaman sergi başlıyor. "farklılıklan yok ettiği gerekçe- siyle" akademikeğitimini tarnam- bunamışti» Ama peki formasyon nasıl ola- caktır? Bizim zaten okuldan me- zun ettiğimiz öğrenci, kişiliğini oluşturarak mezun olmuyor ki. Kişilik, mezun olduktan sonra ge- lişmeye başlıyor. Akademide öğ- rendiği birçok şeye karşı çıkma- ya başlıyor. Ama karşı çıkabil- mesi için de bilmesi gerekiyor. Ama sizın söylediğinizde de bir gerçek payı var. Biz de bu duru- mu beş tane farklı anlayışta atöl- ye ile kurtarmaya çalışıyoruz. Ben kendi adıma, öğrencinin öğren- diği her şeyi reddermesinden ya- nayım. Sanat, karşıtlıklardan çı- kıyor. Sonra bizdeki eğitimin sa- kıncalı taraflan da yok değil. Ço- cuk sizin ağzınıza bakıyor. Oysa sanatçı olarak piyasaya çıktığı- mız zaman kaç tanemiz ayakta kalabiliriz? Biz orada hoca oldu- ğumuz için sanatçı sayılıyoruz... bu ortada. - Sanat hocahğL,sanatçıdan ne- ler alıp götürüyor ya da neler ka- nyor? Birdefa, genç kesimle karşı kar- şıya bulunuyoruz. Sizden daha iyi. daha çabuk düşünen, bugüne sizden daha iyi bakan gençler... Si- zin sanatınızı hiç ummadığmız biçimde ileriye götürecek anlam- da bir potansiyeLSözgelimi iki öğrencim var, onlar gibi resim yapmak isterdim! Götürdükleri de var tabii. Kendi sanatınızda belki öğrettikJerinizi uygularru- yorsunuz... Sonuçta çocuğun al- ması gerektiklerini anlatıyor, ken- di atölyelerimize gidip tam tersi- ni uyguluyoruz! Bu anlamda, çok özgür davranamıyorsunuz.Ger- çekte sanatta çok fazla özgürlük de tehlikeli. - Neden tehlikeli olsun? Bu düşünce, benim de katıldı- ğım bir Çin özdeyişmden geliyor. Sanatta çok fazla özgürlüğün, ama aynı zamanda çok fazla kuralcı olmanın da tehlikeli olduğunu söylüyor... Öylesıne dengeli ol- mak gerek. Benim böyle düşün- mem, bizim toplumumuzun yapı- sından da kaynaklanıyor belki. Aman dengeli olalım! Kendimi- zi fazla tehlikeyeatmayalım... Do- layısıyla çok radikal resimler de- ğil bunlar... -Sizin resimlerinbriehep bir aü- hm var ama, bir yandan da bu ao- lımı dengede tutan ipler çekivor. arkadan— Evet, buna katılıyorum. - Sanat tarihi açısından bakö- ğımızda, sanatta gelişimden söz edilebilir mi? Yoksa yine Pfcas- so'nun söylemiş olduğu gibi,deği- şen, dolavisıyla sanaO değiştiren bizlermryiz? Bugün hiçbir eğitim almamış, yalnızca kendi köyünde yaşamış Afrikahnın maskını alıp Picas- so'nun işinin yanına koyduğu- muzda, ikisinin de aynı sanatsal potansiyalde olduğunu görüyo- ruz. Bu açıdan Picasso'ya katılı- yorum. Belki de bizler değişiyo- ruz. Bir ara Türkiye'de sanatta es- ki-yeni tartışması çıkmıştı... Çok yanlış buhnuştum bu tartışmayı, böyle bir tartışma ancak Türki- ye'de olabılirdiye düşünmüştüm. - Figür soyutJamalannız nede- niyle sizi bu tartışmanın tam orta yerine yerleştirmişlerdL. Evet, beni tam ortalannda tu- tuyorlar, bir anlamda Marko Pa- şa gibi, gelip iki taraf dertlerini an- Burhan Öçal Abııaııv a\la bir ödiil daha kazandı Kûltür Servisi - Eleştirmenlerin dünya- nın en hızlı parmaklanna sahip dediği ulus- lararası sanatçımız Burhan Oçal ve Ame- rikalı elektro bas virtüözü Jamaaladeen Tacuma. Pozitif Production tarafindan çı- karılacak olan 'Oriental Funk' projesi al- bümlerinin son hazırlıklannı tamamlamak üzere çarşamba günü Istanbul'a geliyor. Geçen mart ayında tstanbul'da verdikleri konserin ardından stüdyoya giren sanatçı- Iar daha önce kayıtlannı gerçekleştırdikle- ri dört parçaya ek olarak ünlü 'Kâribim' şar- kısını da Doğu-Batı sentezi içinde yorum- layacaklar. Müzik çalışmalannda klasik Türk mü- ziğinin yanı sıra, Osmanlı Imparatorluğu dönemindeki saray müzigi ve halk müzi- ğinden etkilenen Oçal, etnik öğeleri Batı- lı ritimlerle harmanlayan ve yurtdışında bu çalışmalan ile ödüller kazanan bir sa- natçımız. Geçen yıl saray müziği albümü 'JardinOttoman'ile'LeMoııdedelaMu- sique' dergisı tarafindan verilen 'Choc' ödülünü, Fransa'da ve Istanbul Oriental Ensembla ile yaptığı 'Gipsv Rum' albümü ile Almanya'da 'Deutscher Schalpiatten- Kritiken-Preis',(Alman Basın Eleştırmen- len Ödülü'nü) kazanan sanatçı geçen gün- lerde yine aynı ödülü bu yıl gerçekleştır- diği "Suhan's Secret Door" albümü ile ka- zandı. Almanya'nın tanınmış 100 gazete- cisinden oluşan 'Deutschen Schalplatten Kritik'. her yıl caz, pop, klasik, world mu- sic ve edebiyat alanında Almanya'da yayın- lanan en iyi yapımlan ödüllendiren bir ku- ruluş. Burhan Öçal'ın iki yıl üst üste aynı ödülü kazanması, Türk müziğinin yurtdı- şında world music kategorisinde etkin bir yer kazanması ve büyük kitlelere ulaşma- sı açısından oldukça önemli. Amacının yurtdışında Türk mûziğini ta- nıtmak olduğunu vurgulayan Öçal, Pozitif Production tarafindan eylül ayında piyasa- ya çıkanlacak olan albümün büyük ilgi görmesinı bekliyor. Bası bir ritim sazı ol- maktan çıkanp müziğin eksenini oluştura- cak solo calgıya dönüştürmeyı başarmış olan bas patronu Jamaaldeen Tacuma ise artık insanlann müziksel ifademn standartlaşmış biçimine ılgi göstermedıklerinı ve özgün, gerçek ve samimi kültürlerin müziklerini duymayı arzu ettiklerini, bu nedenle bu al- bümün geniş bir dinleyici kitlesine ulaşa- cağını belirtiyor. Vurmalı çalgılar, saz ve vokalde Burhan Öçal. elektrikli basta Ja- maaladeen Tacuma, tenor saksofonda Ben Schacter, gitarda Rkk İannacone,davulda Jamaaladeen Tacuma ve Burhan Oçal Darty Burgee. neyde ArifErdebil, klarnet- te Ferdi Nadaz, udda Hüseyin Bitmez, ka- nunda Şahin Sert, kemanda Fethi Tekyay- gil ve darbukada Ekrem Bağı'dan oluşan 'Oriental Funk' projesinin yer alacağı al- büm, Türk klasik müziği ile Amerikan funk müziği sentezi niteliği taşıyor. lauyordu. Böyle müdahaleci bir tu- tumolurmu! - Siz yıBanhr befli bir tarzı ts- rarla sürdürihorsunuz, imzamz haMne getinmiş devingenfigûrso- yntUmalaruuz süröyor™ Neden kopmu\T>rsunuz figürden, neden hep sınırda kalmaji yeğliyorsu- nuz_ Bir tek şey söyleyebilirim, her şeyi insanda anyorum. HCT şeyi. Acaba bu, akademik gelenekten mi kaynaklanıyor bilmiyorum. Biliyorsunuz, bizde defigüreği- timi ağırlıklıdır. Ama insan formu o kadar öğretici, o kadar güzel bir form ki... Arkanızı dönüyorsu- nuz, bütün sanat tarihi onun çev- resinde dönüyor. Ve o bedenin içinde herşey var... Yaşamınken- disi zaten insan. - Gdenekle sda sda>-a bağh bir yönünüz var~ Evet doğru. Ben kendimi dışa- vunımcu hatta fov (Fauve) gele- neğinin bir uzantısı sayıyorum. 1905-20 yıllanndaki Alman dı- şavurumculannın renk ve biçim meselelerinden etkilendim. 16. ve 17. yüzyıl tznik çinileri de çok etkiler beni. Oradaki kaligrafık değerlerin variığı, resimde nasıl ab- sorbe edilebilir. bunu düşündüm. -Renkçi bir ressamsmız. Öte yan- dan, resimleriniz çok renkliolma- sına karşın, hiçbir renk ön piana çıkmryor- Bu son resimlerde rengin ag- resif yanmı ne kadar ön plana çı- karabildiysem, biçimin o kadar daha etkili olacağını düşünmeye başladım. Bir de ışık gölgeci us- talara göndermeler yapüm, ışığı bir form gibi kullanmaya başladım. Caravaggio'ya, DeUcrois'a bak- tım... - Resimleriniz son derece hare- ketli olmasına karşın, durağan, adeta donuk\apısıyla Mısır sana- tı öoemli bir etid alanı oluşturu- yor sananmzda» O dönemdeki işlerdeki o gizem- li dünyada potansiyel birbüyü gö- rüyorum. Mısır sanatındaki o dı- şavurumu başka hiçbir sanatta gö- remiyorum: Dokunduğunuz an- da heT şey hareket haline gelecek- miş gibi birgizemi var... Insanı bu kadar saran, bu kadar içinde tu- tan bir sanat olamaz... - Yaşamm dizgmlenemez süre- ğenKgi, insanın bitip tükenmeyen enerjtsi çağunıza damgasmı vuran hız, dinamizm, hareket- Ashnda birbiriicinegecmiş biryaşam akı- şı galiba, resimlerinizdeki temd gerçek- Hareket diyelim... Resimlerim- de hız yok, hareket var. Dinamizm var. Ve bu tabii kendi varlığımız- da, kendi bedenimizde taşıdığımız bir şey... Boğaziçi Üçlüsü • Kültür Servisi - Türkiye'nin çok az sayıda oda müziği topluluklanndan olan ve 1989 yılında Seher Tannyar (piyano). Şafak Mula (keman), Suzan Altıner (viyolonsel) tarafindan kurulan Boğaziçi Oçlüsü, Avusrurya Palais Yeniköy Salonu'nda 12 mayıs akşamı saat 20.00"da bir konser veriyor. KJasikten günümüze genış bir repertuvara sahip olan topluluk konserde Mozart, Usmanbaş ve Chausson'un eserlenne yer veriyor Darphane'de fotoğraflı günlep Kültür Servisi - Tarih Vakfi ile işbirliğine giden IFSAK. tarihi Darphane bınalannda mayıs ayı boyunca saydam gösterileri yapacak. Tarihi mekânla bütünleşecek olan fotoğraf sanatı, Darphane sergilerine yeni bir boyut getirecek. Saydam gösterilerin tarihleri ve konulan şöyle; 17 mayıs cumartesi günü saat 13.00 - 15.00'te Nevzat Çakır'ın katıldıği 'IstanbuFda bir gün', 18 mayıs pazar saat 13.00 - 15.00 sualtı dünyasını merak edenlere ve fotoğrafseverlere Deniz Magazin Dergisi'nden 'Su altında yaşam', 25 mayıs pazar saat 13.00 - 15.00'te Salıme Yılmaz'ın katıldığı 'Renklerdi Yaşam'. Trtik Yüzter Koleksiyoncusu' • Kültür Servisi - trfan Korkmazlar'm 'Yitik Yüzler Koleksiyoncusu' başlıklı heykel sergisi, 7 hazirana dek Vakko Beyoğlu Sanat Galerisi'nde görülebilir. 1964 Istanbul doğumlu olan Korkmazlar, 1990 yılında Mimar Sinan Üniversitesi'nden mezun oldu. Sanatçı, dokuzuncu kışisel sergisi olan Yitik Yüzler'in temasının 'utançlar' ve 'bekleyenler' serisi olduğunu belirtiyor. (251 40 92) 'Şişfi Atölyesi Yiyana Sergisi' kapsamında panel • Kültür Servisi - Askeri Müze Kültür Sitesi'nde devam etmekte olan 'Şişli Atölyesi ve Viyana' sergisi kapsamında 15 mayıs perşembe günü saat 16.30'da bir panel düzenlenecek. Prof. Dr. Adnan Çoker, Yalçm Sadak ve Dr. Ahmet Kamil Gören panele konuşmacı olarak katılacaklar. Sanatseverlere Şişli Atölyesi sanatçılannın 1918 yıTmda Viyana'da açtığı sergiyi yeniden gezme olanağı sağlıyor. Yaklaşık seksen yıl önce açılan ve yurtdışında ilk kez Türk resmini temsil etme özelliğine sahip olan bu sergi, Şişli Belediyesi ve Resim Heykel Müzeleri Derneği'nin çabalanyla yeniden gün ışığına çıkanldı. 15 mayıs tarihine dek Askeri Müze Kültür Sitesi'nde gezilebılecek olan sergide; lbrahim Çallı, Hikmet Onat, Ali Cemal, Namık Ismail, Sami Yetik, Ali Sami Boyar gibi önemli sanatçılann yapıtlan görülebilecek. Galatasaraylı bestecilerin konseri Lütfü Kıpto'da Kültür Servisi - Cemal Reşit Rey, Ulvi Cemal Erkin, Bülent Arel, llhan Usmanbaş, llhan Mimaroğlu, Ali Doğan Sinangil, Yalçın Tura, Ahmet Yürür ve Timur Selçuk gibi Galatasaray Lisesi'nde okumuş dokuz ünlü bestecimizin yapıtlanndan örnekler, ilk defa bir arada 24 mayıs cumartesi akşamı Lütfu Kırdar Uluslararası Kongre ve Sergi Sarayı'nda düzenlenecek bir konserle seslendirilecek. Orkestra şefı Gürer Aykal yönetiminde, Bilkent Senfoni Orkestrasrnm seslendireceği bu yapıtlarda, çağdaş Türk müziğinin cumhuriyetten bu yana uygulanan tüm yöntem ve biçimlerinden örnekler mevcut. Geceye bir başka Galatasaray Lisesi mezunu Reşit Erzin, çello solosu ile renk katarken koreograf Geyvan Mc Millen'in yaratımı ile Mimar Sinan Oniversitesi dansçılan ve Sttutgart Bale'den Uğur Seyrek de danslan ile yer alacak. Yine Galatasaraylılar Derneği'nin bu projesi kapsamında, Evin tlyasoğlu tarafindan Galatasaray Lisesi'ndeki sanat ortamını ve dokuz bestecinin yaşamöyküsünü anlatan bir kitap yazıldı ve bestecilerin konserde yer alacak yapıtlanru içeren bir compact disc de Müzikotek tarafindan önümüzdeki günlerde piyasaya sürülecek. AYDIN AYAN 2 5 S A N A T Y I L I R E S İ M S E R G İ S İ 1 3 M A Y I S 6 H A Z İ R A N 1 9 9 7 YAP^REDI SANAT GALER1SI I Kıbrts Schltlerl Caddesl 1443. Sokak 46 Alsancak 35Z20 Izmlr Telefon: (0Z3Z) 463 56 28 BU SERGİ. YAP1 KREOİ KOLTÜR SANAT VAV1NCIUK A Ş TARAFİNDAN DÛZENLENMİŞTIR YAPI KREDİ
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear