25 Kasım 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
SAYFA CUMHURİYET 13MAYIS1997SALI 12 DIZIYAZI "Affedersiniz siz 'güçmen' misiniz"? KARlKATÜR PEŞİNPE YİRMİ BİN FERSAH flv• m skiden. Miüiyet'in pazar m eki için Bedri Koraman. M w bınnci sayfaya her hafta M j çizgi-öyküler hazırlardı. JL-^İ Gabrovo adına ilk kez bu çahşmalardan birinde rastlamış olmalıyım. 1973 müydü; mızah şenliğı ıçın Türkiye'nin tanınmış bir grup çizeri, Gabrovo'ya gitmişler... Bedri. oradakı boşluklan çızgi-öykü olarak anlatıyordu. Semih Balcıoğlu, Ferruh Doğan, Bedri, çoktan yitirdiğimiz Yalçın Çetin ve Şadi Dinçağdünyanın en büyük mizah müzelennden birinı banndıran Gabrovo'da bırçok ülkeden tanınmış kankatürcülerle birlikte olmuşlar, hoş bir karşılaşmanın keyfini vaşamışlardı. Gabro\o adını. karikatürle ılişkilerimin sıkılaştığı sonraki dönemlerde daha çok duydum. Hem. ıki yılda bir vapılan uluslararası karikatür yanşması nedeniyle hem de buraya gidip gelen mizahçı dostlann. Iskoç cimriliğine sahip Gabro\olular üstüne anlattıklanndan... Yanşmalanna hiç katılmadığım Gabrovo Mizah ve HicK E\i'nin salonlannda bir sergi açmak düşüncesi aklımın köşesinden geçmemışti. Birkaç hafta önce Semih Balcıoğlu. Gabrovo'da bir sergi açmak isteyip istemeyeceğimizi sorduğunda Kâmil Masaracı ile birlikte epey heyecanlandığırrnzı söylemehyim. Bir yazışmadan sonra iş karikatür denen şeye yakışır biçimde ciddileşti ve sergi programlandı: Makedonyalı çizerler Ane Vasilesvki ve Dimitar Cudo ile Kâmil Masaracı ve Semih Poroy'un karikatürleri. Gabrovo Mizah ve Hiciv Evi'nın 4. salonunda 1 nisandan başla\arak sergilenecekti. Karikatürler toparlandı ve on beş gün önceden Gabrovo'ya postalandi. Gidiş gönü yŞkl^şırken \ ize .. '•£? işlemlerini çözmek üzere Balcıoğlu ve M*:îaracı'yla birlikte Bulgaristan Başkonsolosluğu'na gittim. Ateşeler: Bay Alibiev ve Bay Fratev ile karşılaştık. Dost insanlar... Pasaportlanmız vizeler için görevliler tarafından alındıktan bir süre sonra konuk edildığımiz odaya Başkonsolos Bay Kiril Momtchilov girdi. Temsilci olarak bulunduklan ülkenin çizerlerinın geldiğini duyunca. tanışmak için aşağıya inmış.. Çok inceliklı, sanatsever bir diplomat... KâmıTın otomobilı ile gideceğimiz için vol hakkında bilgiler de aldıktan sonra izın isteyip a>Tildık. İstanbul'dan ayrılış Karikatûrcüler Derneği'nin 1 N'isan Mizah Gecesi'ne katıldığımız için ertesi gün yola çıkabildik. TEM, Istanbul-Edirne gidiş gelişlerini çok kolaylaştırmış: iki saatte Edirne'ye ulaşılıyor. Istanbul'dan yaklaşık 100 km uzaklaşmıştık... Kâmil bir ara, şalgam suyu içmek isteyip istemeyeceğimizi sordu. Semih Ağabey, eşi Emel Balcıoğlu 'ndan ötürü Adana damadı, ben de lıseyı tskenderun'da bıtirmış biri olarak bu öneriye pek soğuk bakmadıksa da Semih Balcıoğlu ünlü kahkahalanndan bınni patlattı: "Kâmil, otoyolda şalgam suyu ne arar?!" Kâmil şalgam kokusu almış has bir Antakyalı gibi (gerçekte de öyledir): "Bakın" dedi. "şu ileride bir TIR parkı var... Belki orada bulabüiriz." Balcıoğlu'nun kahkahalanyla parka girdik. Kâmil. torpidodan çıkardığı üç naylon bardağı elimize tutuşturup bagajı açtı. buz kutusunu çıkardı. Bir şişe şalgam suyu içeride prenslergibi yatıyordu. Balcıoğlu'yla ben makaralan koyverirken Kâmil'in "mükemmel adi" olduğunda "hemfikir'"dik artık. Şalgam suyu ileride de bir serüvene kanşarak bizi yenıden güldürecekti. O gece. eski Karaağaç Istasyonu'nun elden geçirilerek Trakya Üniversitesi Konukevi'ne çevirilen yapısında konakladık. Konukevi müdürü Yücel Bey. konukevi sorumlusu. 1990 Bulgaristan göçmenlerinden Mehmet AK Bey. hoş. konuksever insanlardı. Teşekkürlerimizi burada da yineliyorum. Yücel Bey, özellikle Semih Balcıoğlu ile tanışmaktan çok heyecan duydu; oğlunun da karikatürü çok sevdiğini. çizmeye çalıştığını anlattı. Ertesi sabah kahvaltı sırasında. Bulgaristan "da taksi sürücülüğü de yapmış olan Mehmet Ali Bey. Gabrovo yolu hakkında bızi bilgilendirdi. Sonra ver elını Kapıkule!.. Türkıye tarafındaki son çıkış noktasında pasaportlanmıza ve başka kâğıtlanmıza bakıp. ımza atacak görevli uykulu gözlerle yaklaştı; pasaportundan Kâmil'in doğum yennin Antakya olduğunu öğrenince kendisinin de Mersinli olduğunu söyledi. Bunun üzerine Kâmil, Semih Ağabey'le beni yine çok güldüren bir karşılık verdi. "Güneylisiniz demek... Şalgam suyu içer misiniz?" Müdür yardımcısı olduğunu sandığım görevli buna çok sevineceğini söyledi. Buz kutusu alındı, şalgam suyu ve naylon bardak çıkanldı. Bir bardak şalgam suyundan sonra, se\ imli görevlinin uykusu iyice açılmıştı. Yanlanşn şişeyi kendisine verdik. geldiğimizi öğrenince hiçbir şeye bakrnadan bagajı kapadı: fotoğraf makinesi deklarasyonuna da gerek olmadığını söyleyerek bizleri uğurladı. Biraz ileride ilaçlı bir sudan geçtik arabayla ve Bulganstan içlerine doğru ilerlemeye başladık. Bulgaristan'da pek hız yapılamıyor. Yol boyu, 60 km'yi gösteren trafik levhalan var. Havalandınlmış, bakımlı topraklanyla verimli tanm alanlannın yanında uzayan asfaltta bu hıza uymaya çalışarak akıyorduk haritalardaki adlandırmayla Zağra. Büyük apartmanlan, genış yeşil alanlan, çıkmalı eski taş evleriyle bizim illenmizden birçoğuna benziyor. Geniş yeşil alanlan kısmı yanlış oldu, galiba. Haritaya. aynca bize anlatılanlara göre önümüzde Kazanlık kenti \ ar. Yol tabelalannda Kazanlık adını anyoruz; görüyoruz. Hem Kazanlık'ın adını, hem Gabrovo'nun adını. Ama nereden dönülecek?.. Söylemeden geçmeyelim. Bulgaristan"da yol tabelalan ınsanı Gabrovo adını, karikatürle ilişkilerimin sıkılaştığı sonraki dönemlerde daha çok duydum. Hem ıki yılda bir yapılan uluslararası karikatür yanşması nedeniyle hem de buraya gidip gelen mizahçı dostlann, İskoç cimriliğine sahip Gabrovolular üstüne anlattiKİarından... Müdürün-de Adanalı olduğunu-- - söyleyen görevli, şalgam suyu şişesi ile müdüriyete doğru "mütebessim" giderken el sallıyordu bize. Adet yerini bulsun diye, ama daha çok da yanımızda rakı ve sigara bulunsun diye free-shoplara yöneldik. Bulgaristan yollannda açtığımız zaman sigara kartonlanndan niçin mavi etiketli 2000'lerin çıktığını ıse anlayamadık. Tekel reyonunda. daha iyi içimli san etiketli 2000 sigarası neden bulunmuyordu acaba? Sonuçta bu dükkânlar Türkiye'nin "vitrin'"'lerinden değil miydi? (Çok iyi soru yaa!) Bulgaristan Bulgaristan tarafında ilk noktada birer dolar ödeyip işlemlenmizın yapılmasını beklerken, görevli gümrük polisi Bulgaristan'dan transit şımdi. Bol ağaçlıklı bölgeler.. U TEMA'cılar görseler, amma da hayıflanıriar'" diye dillendirdim düşüncemi. Tarla kenarlannda leylekler ağır hareketlerle salmıyorlar. Kâmil'in sorusu da tam bu anda geliyor: "Affedersiniz, acaba siz 'güçmen' misniz?" Leyleğin yanıtını duyamadan devam ediyoruz. Klril harfleri Yaklaşık 100 km. sonra ilk büyük ilin, Haskovo'nun hemen yanıbaşından yukan vurduk. Ben, Kiril harflerini biraz sökerim; hem resim ve karikatür kitaplanndaki adlan okumaya çalışmaktan. hem Iskenderun Demir- Çelik'te yaşarken, Isdemir limanına malzeme taşıyan Sovyet gemilerinin isimlerini anlama çabasından gelen bir şey... Haskovo'dan saptıktan sonra birtabela; Bulgaristan'da sosyalizmi ; -fe«teıç yüz metre sonraya hâzırlamıyor; tabelayi gördüğümüz anda, çoğunlukla sapacağımız yolu da geçmiş oluyorsunuz. Böyle anlarda bizim Karayollan'nın gerçekten nasıl ciddi işler yaptığından söz ettik. Refahlı bakanın bu yakınlarda bir Karayollan tesisinde haremlik- selamlık uygulamaya çalıştığını okudum ama, babası yaklaşık yirmi yıl Karayolculuk yapmış birisiyım, büyük işlere emekleriyle imza atmış Karayolcular böyle zorlamalan bünyesel olarak dışanda bırakacaklardır diye düşünüyonım. Neyse... Tabelalar biraz kanşınca. yoldan geçmekte olan lise çağında öğrencılere Gabrovo yolunu sorduk. Oldukça modern görünümlü gençler, ülkelerinin mizah müzesinin bulunduğu kenti duymamış gibilerdi. Kendi aralannda bir şeyler mınldandılar, kjkırdandılar ve gittiler. Rus kilisesi diye tanımianan bu tapınak, osmanlı-Rus savaşları sırasında Şıpka'da çarpısan Rus askerleri anısına Rusya tarafından yaptırılmıs. Rus İmparatoru'nun kilise yapımı için gönderdiği altınlar da eritilerek kubbelerin kaplanmasında kullanılmış. mi geçeceğımizi sordu. Karikatürcü olduğumuzu, Gabrovo'ya sergi açmaya gittiğimizı söyleyince ciddi yüzü bir anda değişıverdi. Hem gülmeye. hem işlemleri hızlandırmaya başladı. Çok iyi Türkçe bilıyordu. yol hakkında bilgı verdi. Dağlarda yağış olmadığını. belki sisle karşılaşabileceğimizi söyledi. Bu arada, yanımızda kamera ya da fotoğraf makinesi varsa sonraki gümrük noktasında deklare etmemizi söyleyerek iyi yolculuklar diledi. Ikinci noktada iki kadın görevli yıne birkaç dolarlık işlemkrimizi yaptılar. Son noktada ıse bagajın açılması ıstendi. Buradaki görevli de Türkçe bilıyordu ve ülkelerine niçin kuran ekibin unutulmaz şefinin heyecan verici adını, baba Dimitrov'un adını taşıyan bir tabela: Dimitnjvgrad! Kiril abeceli tabelalan okudukça, Balcıoğlu ve Masaracı'dan büyük iltifatlar alıyorum ya. bende şımankhk diz boyu. 60 km'yı gösteren bir tabela görüyürum, ağır ağır "60 km" diye heceliyorum; yol kenannda birini görüyorum. "in-san" diyorum... Kahkahalar, iltifatlar... Dalga geçilip geçilmediğini anlamak için Semih Ağabey'e. Kâmil'e bakıyorum.. emin değilim... Dimitrovgrad, Simeonovgrad derken. yol üstünde bir başka büyük kenf. Stara Zagora. Türkiye'de üretilen Henüz "teşekkür" anlammda "blagodarya"yı bilmiyordum: arkalanndan "mersiü!" diye bağırdım. keratalann... Kazanlık ve Gabrovo'nun yol aynmını yüz metre gitmeden gördük. Kazanlık orta büyüklükte bir kent. Sonradan. başta gitar, müzik aletleri yapım merkezi olduğunu da öğrendik. Kazanlık'tan sonra. artık yolumuzun üstünde Gabrovo var. ama yolun zahmetli bölümü de bundan sonra... Şıpka G«çidi üzerinden Koca Balkanlar'ı aşacağız. Haritalar 1.330 m yüksekJiği gösteriyor. Kazanlık'tan çıktıktan sonra yollar çatallaştı. Bir köprü, bir üst geçit, başka yollar... Sofya'ya gıdiyor. Kente girdik. cit git bilııiGz... Sonradan öğreniyoruz ; Gabrovo, Bulgaristan'ı n bir uçtan bir uca en uzun yerleşim yeri imiş. Mizah kenti Gabrovo'ya yakışıyor bu. Plovdiv c (Fılibe) gidiyor, Ruse'ye (Rusçuk) gıdiyor... Biz Gabrovo'ya gideceğiz ama, nereden? Köprü başında 7-8 asker korkuluklara yanlamışlar. konuşuyorlar. Durup Gabrovo yolunu sorduk, gösterdiler. Ikinci Dünya Savaşı filmlerinden birisini izliyormuşum gibi geldi bana... Uzun, aba kaputlan, san- kırmızı Slav yüzleriyle sinemasal bir kare oluşturuyorlardı. Içlerinden biri düzgün Türkçesiyle: "Türkiye'den mi geliyorsunuz abi?" demez mı. Biz evetleyince de, yolu bir güzel tarif etti yeniden. Bu arada, sigaramız var mıydı?.. Var tabii... Alın... Teşekkürler, el sallamalar... Cabrovo'ya doğru Şimdi, Şıpka ve Gabrovo yönünü gösteren tabelalara baka baka Koca Balkanlar'a yaklaşıyoruz. Şıpka'da tanıdık bir yer adı. Osmanlı-Rus savaştannın "mübalağa cenk edilen" noktalanndan... Daha önce üç-dört kez Gabrovo'ya gelmiş olan Semih Balcıoğlu, omuzuma dokunarak Şıpka'da altın kubbeli bir kilise göreceğimizi söyledi: fotoğrafını çekmeliydik. Biraz sonra, uzaktan, arkasını Koca Balkanlar'ın eteklerine yaslamış Şıpka göründü. Semih Ağabey'in sözünü ettiği kilise altın kubbeleriyle parlıyordu. Gabrovo'da tanışacağımız Bayan Sijca Pençeva'dan öğrefıdığımize göre, Rus kilisesi diye tanımlanan bu tapınak, Osmanlı-Rus savasjan sırasında Şıpka'da çarpısan Rus askerleri anısına Rusya tarafından yaptınlmış. Rus İmparatoru'nun kilise yapımı için gönderdiği altınlarda eritilerek kubbelerin kaplanmasında kullanılmış. Durduk. Fotoğraflar çekildi. Gabrovo'ya bir an önce varmak istediğimız için Şıpka'nın içine girmedik: kiliseye de daha çok yaklaşamadık. Şimdi Koca Balkanlar'ı çıkıyoruz. Toroslar gibi... Viraj ve rampa. Önümüzde araç varsa sollamıyor Kâmil... Ormanlar içinden döne döne çıkıyoruz. Epey bir süre, bir tankeri izledik. Tankerin sürücüsü, yolun güvenli bir anında elini çıkanp geçmemizi işaret etti Bir dost koma sesi verdik, solladık. Ormanlık her dağ yolunda olduğu gibi, birçok çeşme var burada da... Birinde durup su vurduk yüzümüze; uçurumun karşı kıyılannda buğular içinde orman tepeleri mavi. mor uzanıyor... Temiz dağ havasını içimize doldururken deminki tanker yeniden göründü. geçip gitti yanımızdan. Bu kez korna sırası ondaydı.. Gülüştük. Şimdi inişe geçtik. Gabrovo 15 km. Kente girdik. Git git bitmez... Sonradan öğreniyoruz; Gabrovo, Bulgaristan'ın bir uçtan bir uca en uzun yerleşim yeri imiş. Mizah kenti Gabrovo'ya yakışıyor bu. Epey yol aldıktan sonra, Mizah Müzesı'ne ulaşıyoruz. Fotoğraflanndan tanıdığımız yapı, karşımızdaydı artık. Hemen yanındaki otoparka girdik. Kâmil direksiyona kilit sistemini taktı... Ne olurne olmaz. Istanbul'da. başkonsoloslukta anlatılmıştı: Ankara'daki büyükelçiliğının bir. Istanbul başkonsolosluğunun dört arabası, Bulgaristan'a geldiğinde çalınmıştı. Anlaşılan Bulgar mafyası resmiyet dinlemiyor. Ataşeler bunu gülerek anlatmışlar, dikkatli olmamızı söylemişlerdi. Bir iki gün önce, bizim spor servisinden bir arkadaş anlattı: Bir rallinin Bulgaristan ayağı için buraya gelen rallicilerden birinin arabası çalınmış... Yanş otomobili yani... Hemen hemen üç yüz bin dolar değennde... Pazarlık, mazarlık, otomobıl beş bin marka mafyadan geri alınmış. SÜRECEK B U L M A C A SEDATYAŞAYAN SOLDAN SA- ĞA: 1/ Kaza- kisten'dakı uzay üssü. 2/ Güç. emek, ça- ba... Dağkeçisi. 3/ Alüminyum, bakır ve mag- nezyum katıl- mış çınko ala- şımlanna veri- len ad.... Kuy- ruksokumu ke- mığı. 4/lran'ın plaka ışaretı... Zehırlı ve dı- kenli >üzgeçlen olan bir balık. 5/ Iri taneli bir üzümçinsi... Boru sesı. 6/AliOzgentürk'ünyö- 2 nettıği bir film... "'Ta- 3 kım" sözcüğünün kısa yazılışı. 7/ Eski dilde göz...flgı.8/Islamdini- ne göre ölülen mezann- 6 da sorguya çekecekolan ıki melekten biri... Bir meyve. 9/ Türkıye ile Bulganstan arasmdakt = sınır kapısı. YüKARIDAN AŞAĞIVA: 1/Ahşverişteaşın kâramacı güden kimse. 2/Harman ye- rindeki tahılın taş ve toprakla kanşık kalıntısı... Tavlada bir sayı. 3/ Lğur, ıyı tahh... Iki atlı kaak. 41 Güreşte bir oyun... Kalın bûkülmüş sicim. 5/Meyve kurusu... "- - - bızız bal bızdedır" (Hasan Dede). 6/Bir soru sözü... Yüz otuz dirhem ağırlığında eski tahıl ölçüsü birimı. II Bar- tın'ın bir ilçesı... " — bimânna cânan devâ-yi derd ed- er ihsan / Niçün kılmaz bana derman beni bımâr sanmaz mı" (Fuzuli). 8/ Gen çekilme... Hizmetkâr, köle. 9/ II. Dünya Savaşı'nda Japonlar tarafından kullanılan ıntıhar uçaklanna venlen ad. : CjÖRÜŞ ÜMİT ZİLELİ 0 Gün Geldiğinde!.. Cumhuriyet düşmanı senaryolar, son günlerde art arda sahneye konmaya başladı. Neyin amaçlandı- ğı, hangı yolda yüründüğü de daha net bir şekilde ortaya çıktı tabii.. Iktıdarda fazla zamanlannın kalma- dığının bilincine varanlar, oyunu açık açık oynama- ya başladılar. Üstelik alabildiğine cüretkâr bir şekil- de! Önce şeriatçı yapılanmanın istanbul'u kıskaca alacak şekilde sürdürüldüğü yansıdı gazetelere. Re- fah Partisi'nin gizli kasası olarak bilinen Süleyman Mercümek'e "Çatalca yakınlannda, üstelik su hav- zasında arazi peşkeş çekıldiği ortaya çıktı. Bir çivi bi- le çakmanın yasak olduğu bu yerde, 5 bin konutluk "Selametköy" kurma çalışmalan başlamış bile! Ar- dından Beykoz Çavuşbaşı'nda dünyanın ikincı bü- yük külliyesinin yasadışı olarak inşa edildiğini öğren- dik. Ismailağa Dergâhı lideri Cübbeli Ahmet ve ava- nesi, 20 bin kişinin yararlanacağı cami, medrese ve Kuran kurslanndan oluşan bu küiüye için bugüne dek 1 trilyon lira harcamış. Yani yaklaşık 8 milyon Amerikan Dolan! Bu değirmenın suyu nereden geli- yor? Böylesine devasa bir proje gizli saklı yapılama- yacağına göre kimdir bunlara cesaret veren, arka çı- kan? _ , Dinci yapılanma bununla bitmiyor. Genelkurmay Başkanlığı'nın kısa bir süre önce bankacılara verdi- ği brifingde, şenatçılann kara para akladığı net bir şe- kilde vurgulandı. Refah Partisi'neyakınhğıyla bilinen Milli Görüş teşkilatlanndan Türkiye'ye akan dövizle- rin ortaya çıkanlabilmesi için transferlerin kayda alı- narak toplanması istendi. Bitmedi, daha geçenler- de Türkiye'de uçak lastiği üreten tek kuruluş olan tril- yonluk Petlas, Kombassan Holding'e sudan ucuza satıldı. Petlas'ı 7 yıllık taksitle adeta bedavaya kapa- tan Kombassan. şirketin borçlannın yansını da dev- lete ödetti. Erbakan ın emriyle 450 milyar lira tıkırtı- kır ödendi. Kısacası dinci sermayenin alabildiğince güçlenmesi için her türiü yol kullanılıyor. Bu uğurda yasalardan vazgeçtik, her türiü değer, ayaklar altına alınabiliyor. • • • Diğer yandan toplumdakı gerginlik alabildiğine ve bilinçli bir şekilde arttınlıyor. İnsanlar, hedef gösterı- liyor ve sokak ortasında öldürülüyor. Bir dinci gaze- tede cinayete alkış tutuluyor. Bu gazetenin karanlık ruhlu bir yazan, Flash televizyonunda program ya- pan iki Atatürkçü genci, Bahadır Tokmak ve Tur- gay Yıldız'ı bu cinayetı örnek gösterıp açıkça ölüm- le tehdit ediyor. Bir cami imamı, büyük bir küstahlık- la katledilen kişinin cenaze namazıni kılmayacağını söyleyebiliyor. Toplumu korkutmak, sindirmek, bas- kı altında tutmak için her türiü yol kullanılıyor. Insan- ları "inananlar - inanmayanlar" diye rezilcesine sınıf- landıran şeriatçı yobazlar, kendi televizyonlarında, radyolarında, gazetelerinde, cihat çağrısı yapıyor, cumhuriyeti savunan kişi ve kurumlara, sövgü ve tehditler yağdınyorlar. Bir cinnet hali içinde Türkiye Cumhuriyeti'ni yıkıp, molla devletini kurma vaktinin geldiğini ilan ediyorlar. ••• Genelkurmay brifınginde PKK'ye ve şeriatçılara destek olduğu açıkça anlatılan Iran ise bu molla bo- zuntulan için elinden geleni esirgemiyor. Iran Dışiş- leri Bakanlığı'nın görüşlerini yansıtan ve tngilizce ya- yımlanan Tehran Times gazetesinde kısa bir süre önce çıkan başyazıda, Türk ordusu açıkça tehdit edildi, şu sözlere bakın. "Başbakan Erbakan'ın ül- kesinin bağımsızlığını konıma çabalanna rağmen bazı Türkgeneraller, ülkeyi VVashington ve TelAviv'e teslim etmekiçin çalışıyor... Generaller belki geçici olarak halkı bastırabilirler. Ancak uzun dönemde Ce- zayir'de olanlar Türkiye 'de olabilir. Ülkelerini bir ce- nenneme çevirmek yerine, Türk genera/ferin, aklın sesini dinlemesi ve halkın arzularına saygı göster- mesi daha iyi olur." Mollalann gazetesinin "halk" de- diği şeriatı isteyen yobazlar. Saygı gösterilmesini is- tedikleri "arzu" ise bu yobazlann din devleti kurma yolunda yaptıklan çalışmalar! • • • Türkiye büyük bir hızla "hesaplaşmaya" doğru gi- diyor. Bir taraftan çeteler Istanbul'un göbeğinde te- levizyon basıyor. Ardından "belli yerden" gelen emir- le ve polis desteğinde televizyon kapatılıyor. Gözü- nü iktidar hırsı bürüyen Çiller hanımefendi, Genel- kurmay Başkanı'nı "bazıpaşalan emekliye ayırmak- la" tehdit ediyor. "£n/şfe"nin yediği haltlar ve cebe indirdiği milyarlarca dolar, gazete manşetlerinden in- miyor. Diğer taraftan içeriden ve dışarıdan destek alan yobaz sürüsü "artık tamamdır" diye düşünüyor. Şeriat bayrağını açmak için gün sayıyor. Bunlann güdümündeki "besleme basın," her türiü yalan do- lanı manşetlerine taşıyor. Adına maalesef "gazete- ci" denilen soysuz güruhu halkı kandırmak, uyutmak adına en alçakça makaleleri kaleme almaktan çekin- miyor. Gaflet, delalet ve hıyanetin en korkunç, en re- zil örnekieri bir bir sergileniyor. Ama bu ülkeyi sahip- siz zannedenler, "olduk" diye düşünenler, fena hal- de yanılıyorlar!.. Demokratik, laik Türkiye Cumhuri- yeti'nin gerçek sahibi olan on milyonlann öfkesini gö- remiyorlar. "O gün" geldiğinde bunu çok acı biçim- de anlayacaklar, ama iş işten geçmiş olacakü!
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear