29 Kasım 2024 Cuma Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
SAYFA CUMHURİYET 17 MART199? PAZARTESİ 10 DİZt 'Katil SıdchkPolat'ti'• Başkan Orhan Apaydın dahil zamanın İstanbul Barosu'nun yönetim kurulundaki ayukatlara vekâlet veren öğrencilerden Enis Yalçın ve kararlı birkaç öğrenci bırakmadılar dayanın peşini. Onlar da birkaç duruşma sonrasında, 12 Eylül darbesinin tozu dumanı arasında kayboldular. Anlaşılan o ki avukatlar da bırakmıştı davayı izlemeyi. 16 Mart "Kimsesizler Davası" gibi sessiz sedasız hükme bağlandı. İstanbul Sıkıyönetim Komutanlığı 1 No'lu Askeri Mahkemesi "Gereği düşünüldü" dediğinde tarih 8 Ağustos 1984'tü. / stanbul Cumhunyet Savcılığı başlattı soruşturmayı Tanıklara ulaşılmaya çalışıldı. Polis YahyaGergjn en önerrüı tanıktı. ÇÎinkü 6410/50820 yaka ve sicı! numaralı Gergın'in anlatıklan 16Man 1978"in tarihe basıt bır öğrencı olayı olarak geçırilemeyeceğının habercisiydi. Hadesinde "Eczacılık Fakültesi ile Ünhersite'nin Beyazıt kapısı arasında en az 50-60 toplum polisi görev alır" dıyordu Gergın. "Fakat nedense olay günü bu görev komiser muavini Zitîni Be>'in kumandasında dokuz kişilik bizim birliğe verildi..." Şaşınıcıydı. Daha bır gün önce, her zamankı gıbı, elele tutuşup sol görüşlü öğrencılerin etrafında çember oluşturmuştu polisler. Görev len Sülevmanıye"ye kadar öğrencilere eşlik etmekti, ama o gün... Gergın'in ifade verdiğı tarih 20 Mart'tı. Uç gün bonra Cumhunyet Gazetesi'nde bir haberyayımlandı "Pol-Der bombalı saldırının polise 10 gün önce bildirildiğini açıkladı" başlıklı haberdc Toplum Zabıtası Müdür Vekili Murat Naipoğiu ımzas<y'.a ünıversıte bırimıne göfıderilen yazı belge olarak sunuldu. Katlıamın üzerinden on beş gün geçmiştı. Istanb'i! Valiliğrne üzennde "Çok öntmUdir" \azan bir zarfgeldi. Bir ıhbar mektubunun zarfıydı ve Hülya Akso\ ısiıniı bir kadın tarafından kalenv alınmışt: Şöyle yazıyordu' "16 Mart k jtliamını yapanlar, l'lkü Ocakları Istanb ıl Şube Başkanı Mehrr 'üı. emrinde, her gece .cm.. ca^ını söndüren vurucu güç uı. "' kullandığı üç gençtir. Bunlara kcndilerini eğitim enstitüsüne kaydettirnıe \aadinde bulunu>ordu. İsimleri Sıddık Polat, Ekrem Güvercin ve Çrganili Ahmet'tir..." Ancak bu ıKbar üzerinde isim ve adres bulunmasına rağmen ne değerlendinlecek ne de mahkeme aşama.Mnda dikkate alınacaktı . Bu sıralarda bır başka tanık çıktı ortaya; Muharrem Karakoç. Ali Rıza Uca ısımlı olayın acısını taşıyan bır öğrenci kendı çapında yaptığı araştırmalarla ulaşmıştı Karakoç'a ve mahkemeye taşımıştı O da Sıddık Polat'ın hemşerisi olduğunu söyleyecektı ıfadesmde ve onu olay sırasında elinde Mİah kaçarken gördügünü. Mahkemede ise bu ifadeyi reddedecekti. Yalancı tanıklıktan tutuklanacak. cezaevinden yaptığı başvurularda "Sıddık Polat'a ilişkin sovlediklerim doğruvdu. Ancak tehdit edildim ve ifadenıi değiştirmek zorunda kaldım" dıyecektı Nasıl mı tehdit edılmiştı? Bır gün Recai Delibaş ile yarunda ısrrunı bılmedıği bıri gelmıştı yanına. hdıt o isimsiz kişiden gelmıştı ışte. Saptanan Delıbaş'ın Eskişehir Ülkü Ocaklan Derneğı Başkanı olduğuydu. Daha sonra Bedrettin Dalanın danışmanlığını yaptığı da geçecekti tutanaklara. Ama bu da dikkate dbr.mayaçaktı. Başka taruklar da vardı, Mustafa Ozmısırlu Selim Usödev, Öğretim üyeleri vurulan öğrencilerin anısına saygı duruşunda. Yıl 1978. Mustafa Aydın, thsan Okumuş, Ah Köseoğlu, Ali Ekber Demir ve İhsan BirincL. Ancak geçen zamanla birlikte dosyada bırer ısim olarak kalacak, açılan ikincı davada onlara ulaşmak neredeyse olanaksızlaşacaktı... Cumhuriyet Gazetesı'ndeki haberden bir gün sonra İstanbul Cumhuriyet Savcı Yardımcısı Muhittin Cenkdağ, Emniyet 1. Şube Müdürlüğü'ne "Zata mahsus" bir yazı gönderdi. Bu yazıda habere değınilip ıhbarcının açık kimliğınin belirtilmesi ve savcılığa müracaatının temın edilmesi ile ihbar yazısının bir örneğinin gönderilmesi istenirken şöyle denildi: "... Bombacı saldırganların bu olaydan evvel Platin kahvehanesinde sık sık toplantı yaptıkları ve iddiava göre saldırıyı ve tarihini ve şeklini burada planlayıp karar altına aldıklan keza istihbar olunduğundan bu husus hakkında zabıtaca tedbir ve tertibat alınıp alınmadığının bildirilmesi önemle rica olunur." Emniyet 1. Şube Müdürlüğü bu sorulan yanıtsız bıraktı. Cumhuriyet Savcı Yardımcısı Cenkdağ, 4 mayıs günü bir yazı daha kaleme aldı. 1. Şube Müdürlüğü'nden istenen hiçbır bilgmin iletilmediğinın vurgulandığı yazıda "...Başkaca yazışmaya meydan bırakılmadan istenilen hususların yerine getirilmesi" önemle nca olundu. Ancak yıne yanıt verilmedı, ıhbarla ılgıli resmi bilginin yargıya sunulması bir başka zamana kaldı.. Cumhuriyet Savcı Yardımcısı Cenkdağ, 24 mayıs günü 1. Şube Müdürlüğü'ne ikinci bir yazı daha gönderdi. Bu yazıda ıse otuz sekiz "ülkücü" öğrencinin kimisinin isimleri, kimisinin isim ve soyisimleri, kimisinin de doğduklan kentle. örgüt içindeki konumlan belirtilerek bulunmalan ve ifadelerinin alınması istendi. Liste Hukuk Fakültesi Çıftler öğrencilerinden Ozgün Koç'la başlıyor Taşistler poBsle işbirliği içinde salchrıyordu'16 Mart katliamında ağır yaralılar arasında yer alan Nilüfer Eruz da sorulanmızı yanıtladı: -Siz hangi fakültede öğrenciydiniz? Iktisat Fakültesi'nin üçüncü smıfinda öğrenciydim. -16 mart öncesinde üniversitede nasıl bir ortam vardı? Dersleri ızleyemiyorduk, çünkü faşist saldın vardı. Polislerle işbirliği halinde bize saldınyor, derslere girmemizi engefliyorlardı. Faşistler provokasyon yaraöT, somıçta dayağı biz yerdik. önce faşistletden sonra polıslerden.. -O günün sabahında da böyle bir saldın oldu mu? Evet, hatta Fatma ısimli faşist bir öğrenci "Hepinizin sonu geldi artık" diye bağırdı. -Dışanya çıktığınızda neler oldu? Bir grup faşist kapmın önünde birikmişti, bizi göriince slogan atmaya başladılar. -Güvenlik önkmi ahnmamış mıyâı? O gün, diğeT günlerde alınan önlem yoktu. Her gün, polisler Eczacılık Fakültesi kavşağma kadar bize eşlik ederlerdi ama o gün birkaç polis vardı sadece. Yürümeye başladık, brr tuhaflık vardı. Neler olup bftiyor diye sağırna soluma bakınırken "boraba" diye bir ses duydum. -Siz bombayı gördünüz mü? Arkamdan atıldı ve başımın üzerinde patladı. Sonra silah sesleri geldi, kurşunlar gerçekten f ilmlerdeki gibi sağımızdan solumuzdan geçiyordü. -Silahlı saldın ne kadar sürdü? Bir zarnan kestirmek zor o an için ama on on beş dakika sürdü sanırım. Şesler kesilip de etrafırna bakındığımda Hatice Özen'i gördüm, Gözleri açıktı ve içine tozlar dolmuştu... -Hangi hastaneye götürüldünüz? Vücudum kanlar içindeydi ama kendimdeydim. Eczacılık Fakültesi'nin oradan birkaç kişı bu tarafa gel diye işaret ettiler. Gittim. Sonra bir taksiye bindirildik ve Çapa'ya götürüldük. -Hastanede arkadaşlarınızı gördünüz mü? Yoğun bakımda benim yattığtm yatağın karşısında biri yatıyordu, kim olduğunu sordum, "Hatice" dediler. Ameliyattan çıktığımda yatak boştu. Nerede olduğunu sordum, aşağıya indirdiklerini söylediler. Ölüm tehlikesini atlattığıru düşünüp sevindim. Öldüğünü sonra öğrendim. -Tedaviniz ne kadar sürdü? Elli gün hastanede kaldım. Daha tedavim bitmemişti, ciğerierimde su vardı, taburcu ettiler. -Neden? Bir gün doktorlardan biri kaldığım odaya gelip, dışarda birinin kendisini benim arkadaşım olarak tanıhp hakkımda bilgi ıstediğini söyledi. Çıkıp baktım. hiç tanımadığım, 35-40 yaşlannda bir adam. Doktorla konuşurken atıldım, "Ben Nilûfer ama sizi tanımıyorum" Yürümeye başladı, arkasmdan bagırdık "Kimsiniz" diye, yanıt vermedi. -Bomba, arkadaşlannızın ölümü psikolojik olarak nasıl ctkiledi sizi? Hastanede doktorlar da sordu, ne hıssediyorsun diye. Hiçbir şey dedim.Sadece çok öfkeliydim ama bu yeni bir öfke değildi. BeTki birazcık arttı. Ama doktorlar ısrarlrydı. Korkmuyor musun, gece rüyana girmiyor mu diye sordular. Hayır dedim, olması mı gerekiyor? Normal bir insanda olması gerektiğini söylediler ve bir örnek verdiler,insan beyıni bir dûdüklü tencere gıbidir, çok fazla basınç altında tutarsan patlar. Yani bir gün sen de patlayabüirsin, onun için varsa bir şeyler söyle. Terapi gibi bir şey yapmak istiyorlardı, benim çok ağmma gitmişli bu. -Neden? O kadar olması gereken şeylermiş gibi bakıyorduk ki o zaman, hoş hâlâ da öylc bakıyorum. -Patlamadı mı? Arada bir istim vermekle beraber yok, hâlâ yok... -Nasıl bir istim verme bu? O olayla çok ilişkili olduğunu zannetmiyoTUm, çok önemli bir parçası ama ondan sonra da bir şeyler yaşandı. 80 darbesi. devrimcilerin, demokrat insanlann başına gelenler... Sonuçta Türkiye'de yüzbinlerce insan aynı şeyleri yaşadı ve aynı insanlar bombalanmasalar bile aynı istimi zaten veriyorlar. 16 Mart'ın çok özel bir yeri olduğunu zannetmiyorum, hâlâ öyle düşünüyorum. -Döndükten sonra o öfkevi okula nasıl taşıdınız? O öfkede o olayın çok özei bir yeri yoktu, yine ınsanlar öldürülüyordu. tki arkadaşımızı Üsküdar'da katlettiler. Bu tür şeyler varken, öbür öfke çok da önemli değil.. -16 Mart hayatınızda bu kadar az yer mi aldı? Hayır, tabiı ki çok özel biryen var. Yedi insan ölmûş, bir sürü insan yaralanmış. O anlamda bir yeri var ve onun hesabının mutlaka görülmesi gerektiğini düşünüyorum. -16 Mart'tan sonra okuldaki hava değişti mi? Evet değişti. İnsanlann havası değişti. Polisler, çok demokrat davranmak istediklerinden değil. o tepkileri bir daha almamak için daha bir ılımlı oldular. Gafur Şimşek: Adalete güvenmiyorum Abdullah Şimşek 16 Mart 1978'de İstanbul Üniversitesi önünde patlayan bombayla yaşamını yitirvnlerden biri. O günlerde 23 yaşında olan Şimşek, İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi üçüncü sınıf öğrencisiydi. Aradan geçen 19 yılın ardından Gafur Şimşek oğlunun duruşmasını izlemek için yeniden adliye koridorlarında hukuk savaşı veriyor. İstanbul 6. Ağır Ceza Mahkemesi'ndeki duruşmaları bugüne kadar izlemeven Şimşek, bundan sonra duruşmaları kaçırmayacağtnı belirtiyor. "Oğlumun katillerinin bulunacağını zannetmiyorum. Adalete güvenmiyorum" diye konuşan Gafur Şimşek, ancak umudunu ; " *hirmediğini anlatıyor. Acısının yeniden tazelenmesinin kendisini rahatsız ettiğini de söyleyen Gafur Şimşek, katillerin bulunması durumunda iplerini kendisinin çekmek istediğini de söylemeden edemivor. ve uzuyordu. Kadın Kolu Başkanı Fatma da vardı listede, ikınci sınıf önderlennden Orhan Çakıroglu, üçüncü sınıf öğrencısı Ülkü Ocaklan eski Başkanı Mehmet Gül ile dördüncü sınıf ögrencisı Pötürgeli Kazıın da. Yine dördüncü sınıf öğrencilennden Hamdi Karakaya'nın ısmının yanına ise bır not düşülmüştü: "Olayın hemen ardından 'belanızı buldunuz' diye bağırmıştır." Bu da yanıtsız kalan yazışmalar arasında yerini alacaktı... Ta ki Ankara Sıkıyönetım Askeri Savcılığı'nın, tstanbul Sıkıyönetim IComutanlığı Askeri Savcılığı'nagönderdiği 14 Ocak 1982 tarihli yazıya kadar. Bu yazıda, sanıklardan Orhan Çakıroğlu'nun MHP Kartal ilçe başkanı olarak eylemlerinden dolayı Ankara Sıkıyönetim 1 No'lu Askeri Mahkemesi'ndeTCK'nın 146/1 maddesını ihlal suçundan y_argılandığı bildirilerek olay tarihinde Ulkü Ocaklan tstanbul başkanı olduğu anımsatıldı. Mehmet Gül'ün Ülkü Ocaklan derneğınde görev yaptığı ve MHP tstanbul olaylan nedeniyle arandığının yer aldığı söz konusu yazıda Kazım Ayaydın'ın da MHP Gençlik Kollan tstanbul tl Başkanlığı'nı yürüttüğüne dıkkat çekildi. Istanbul'dan 1980/10 esasma kayıtlı dava dosyasının akıbetinin bildirilmesini ısteyen Ankara, "kanaati"nı de belirtti • "Ankara Sıkıyönetim 1 Numaralı Askeri Mahkemesi'nde yürütülen MHP ve ülkücü kuruluşlar içerisinde oluşan silahlı cemiyetle ilgili dava ile 16 Mart olayıyla ilgili davanın gerek fiil. gerekse fail yönünden ilintili olduğu kanaati hasıl olmuştur..." Savcı Nurettin Soyer imzah bu yazıda, bu davanın Ankara'dakı MHP davasıyla birleştinlmesinın gerektiği vurgulandı usulünce. Ancak bu biTİeşme sağlanamadı. Böylece 1978'de açılan dava, duruşmalar, tanıklar, ifadeler, toplanamayan deliller arasında altı yıîdan fazla sürdü. Başkan Orhan Apaydın dahil zamanın tstanbul Barosu'nun yönetim kurulundaki avukatlara vekalet veren öğrencilerden bir Enis Yalçın ve kararlı birkaç öğrenci bırakmadılar davanın peşini. Onlar da birkaç duruşma sonrasında, 12 Eylül darbesinin tozu dumanı arasında kayboldular Anlaşılan o ki avukatlar da bırakmıştı davayı izlemeyi. 16 Mart "Kimsesizler Davası" gibi sessiz sedasız hükme bağlandı. tstanbul Sıkıyönetim Komutanlığı 1 No'lu Askeri Mahkemesi, "Gereği düşünüldü" dediğinde tanh 8 Ağustos 1984'tü. Yarın: Dava sıkıyönetim mahkemesinde POLİTİKA VE ÖTESI MEHMED KEMAL Cüce Deng Öldü mü? Çin'in yüz yıllık lideri Cüce Deng (Şiaoping) öl- dü. Çin için büyük biryas. Vücudunu, gözleri dışın- da bağışladı. "Ûç kötü huyum var: Sigara, içki ve tûkürûkhokkası" diyordu. Birözdeyişiünlüdür "Ke- di fareyi yakalıyorsa kedinin ak mı kara mı olması önemli değildir." Konfüçyüs der ki: - Gerçek, insan yapısından aynlmamalıdır. Eğer gerçek, insandan uzak düşmüsse onu gerçek say- mamak gerekir. Konfüçyüs, insanı büyüten şeyin gerçek olmadı- ğını da söyier. Tam tersi, gerçeği kubbenişin katina yükseitecek olan insandır. Ne var ki insanlar yaşlandıkça, ömürlerinden gün aldıkça, çokluk akıldan ustan da uzaklaşır. Fırlama olaylara yapışır, başlarının üstünden geçen kuşun kanadını keser. Bir başka deyışle, kendilerine ge- len topu havaya dikmezler, sadece çevınrier. Çinli filozof Lao-Tzu da (IÖ yüz yıl) aşağı yukan aynı düşüncededir. - Bûyük insanlar acıma bilmezler. Insanlara kö- pek gözüyle bakariar. (Salah Birsel üstadımızın denemelerinden akta- nlmıştır. Günahı sevabı boynuna). Çin en eski uyarlıktır, uzun bır tanhı vardır. Nere- ye bakarsanız bakın görkemli bir tarih hazınesıyle karşılaşırsınız. Tarihle karşılaşırsınız da coğrafyay- la toslaşmaz mısınız? Kocaman bır coğrafya yolu- nuzu keser, ne yandan baksanız. Çin Seddi'ne ne dersiniz? Dünyanm olağanüstü duvarlanndan biridir. Hangi deha, hangi teknık bu duvartan çekebilmiş- tır. Bakınca onu görürsünüz, düşününce onu. Ça- ğının teknolojisı bu duvarlan çekmeye yetmez. Bir başka teknolojinin gücü yardıma koşmuştur. Mao Tze Tung'un şeytan zekâsı, bu duvarlann kıyısından uzun yürüyüşü yapmıştır. Uzun yürüyüş de tanhin dennliklerine mal olmuştur. Herşey Çin'de büyüktür. Büyük yürüyüş de büyüktür. Bir ülkeyi bir baştan öte başa geçmek kolay mı- dır? Büyük yürüyüşün sonu görkemli bir iktidardır Köyden çıkan bu köylü çocuğu, düşmanını böyle yenmiştir. Çang Kay Şek anılannda anlattr. Sosyalizmin karşısında bir felaket vardır. San Nehir mi taştı? Sosyalistler taşırdılar. Tarialan çekirgeler mi bastı? Sosyalistler bastı. Her felaketin altında bir sosyalizm vardır. Sosya- lizm bir öcü olmuş, Çın'i dolaşıp durmaktadır. Her felaket bir sosyalizm kılığına bürünmüş, Çin'i fırdo- layı dönmektedir. Mao'nun sosyalizmi, bir köylü çocuğunun dilin- den çıkmadır. Mao'nun diyalektik materyalizmi, kendi çelişkilerini yan, baş çelişkı olarak kendi ya- ratmaktadır. Buna belki Maoizm diyorlar. Birdenbi- re bütün dünyaya yayıldı. Ülkeleri dolaşan bir bay- rak oldu. Yüz çiçek, yüz kitap oldu. Bir köylü çocuğuydu. Teorisini yayarken köye, tariaya koşuyordu. Işçileıie değil de köylülerle^u- ruluyordu. Mühendis tariaya gıdiyordu. tarta rrtü- hendise gidıyordu. Ölümüyle teori de tamamlandı. Çang Kay Şek şaşırıyordu, köy-kent bir kaynaş- ma içindeydi. Bir küçük adaya Tayvan'da sıkıştı. Bil- mem Çin niye karşımıza çıktı? Cüce Deng Şiaoping. Gülüyor. B U L M A C A SEDATYAŞAYAN SOLDANSAĞA: 1/ Kazakıstan'm başkentı... lskam- • bılde bır kâğıt. II 2 Birnota.. Hayvan- lan tımar etmek 3 için kullanılan diş- . lı araç. 3/ Bır tür avcı tuzağı. 4/Çag- nşımyadaıçedog- mayla akla gelen yaratıci duygu... Karadeniz yöresine özgü kıyı teknesı. 51 Sakarya Irmağı üzennde kurulu olanbaraj. 67Bir bağlac... Ses... Anadolu halklannın en eski ana tannçası. 7/ Uzakhk işaretı... Yön gös- terrnek için belli yerlere ko- 3 nulanişaret...Birgösterme 4 sıfatı. 8/ Bozulma, kokuş- ma. 9/ Kimi yemeklerin üzenne dökülen, domates " ve baharat gıbı şeylerle ya- 7 pılan terbıye... tzmır'ın 8 Çeşme ilçesi yakmlannda g turistık bır yöre. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/Etil alkolün hidrojenı gıdenlir- ken oluşan uçucu sıvı. II Asya'dabır ülke... Argoda genç ve yakışıklı erkek. 3/Bir ögrenım kurumu... Bir görevuı yürii- tülebılmesi için merkez olarak seçilen yer. 4/ Eski Türkler'de denız tannçası... Müstahkem yer. 5/Eksıği olmayan.. GûJünç bır biçımde giyınıp süslenen kadın. 6/Lamba. Bır soru eki. II Eskiden tstanbul'da Köprü ile Adalar arasında denız taşı- macılığını üstlenen işletme... Önder. 8/ Balık yakalama ara- cı... "Kemalemn — " : Ünlü şaır. 9/ '•Sevimİlık, çekıcilik, güzellık" anlamında yerel sözcük... Demirin stmgesı. ACIPAYAM ASÜYE HUKUK MAflKEMESİ'NDEN Sayr 1996 306 Esas Davacı: Sannaz Irdem, Abbaskızı, Danverenkasabasın- dan Davalı: Adem Irdem, Ah ve Emine'den olma, 1965 d.lu, Denızlı ıli Acıpayam ılçesı Danveren kasabasından Da- va: Boşanma Davata.: 21.6 19% Davacı tarafından davalı aleyhine açılan boşanma davasınm yargılaması sırasında: Bugüne kadar adresı tespıt edılıp dava dilekçesi ve duruş- ma günü kendisıne tebliğ edılemeyen yukanda açık kimlı- ğı yazılı davalıya ılanen tebhgat yapılmasına karar venhnek- le, sözkonusu davarun duruşmasının 7.5.1997 günü saat 9'a talik edildıği HUMK'run 509-510. maddeleri gereğınce da- valının Acıpayam adliye salonunda hazır bulunması veya kendısine bır vekille temsıl ettirmesı, duruşmaya gelmedı- ği veya kendisini bır vekille temsıl ettırmedîği takdırde davaya. davalının yokluğunda devam edıleceği ve karar verileceği dava dılekçesıne yerine kaım olmak üzere ılanen tebliğ olunur 4.3.1997 Basuv. 127394 BALJKESİRASLİYE HITOJK MAHKEMESİ'NDEN Savı: 1996.877 Davacı Kevser AJdoış vekıh tarafından davalı Yalçın Akkuş aleyhine mahkememıze açılmış bulunan boşanma davasının mahkememızde yapılan yargılamasmda: Davalı Yalçın Ak- kuşun Alihikmetpaşa Mah. Işık Sk. No: 17 K 2'deki Balıke- sır adresıne çıkanlan dava dıiekçesının bila tebliğ dönmesı, za- bıtaca yapılan aramalarda ise davalmm uzun zaman önce meç- hule gıttiğının bildirilmesi üzerine bu kez davalıya ilan yolu ile duruşma günü tebliğıne karar venlmekle: Yukanda adı geçen davalının mahkememızde açılan boşanma davası ıçın duruşma günü olan 27.3 1997 günü saat 10 OO'da hazır bulunması veya kendisini bir vekil ile temsıl ettirmesi, aksı takdirde yokluğun- da yargılamaya devam olunarak karaı verileceği hususu önem- le tebliğ olunur. 28.2.1997 ' Basın: 10149
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear