19 Mayıs 2024 Pazar Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
9 KASIM 1997 PAZAR CUMHURİYET SAYFA 15 Aşk İki Kişiliktir Ataol Behramoğlu'nun bestelenen şiirteri "Aşk İki Kişiliktir" adıyla albüm oldu. Edip Akbayram, Timur Selçuk, Ezginin Günlüğü gibi sanatçı ve gruplar tarafından seslendirilen şiirleri için Behramoğlu, "Hepsini severek dinlediğim şiirierimden yapılmış şarkılar" diyor. Behramoğlu ile birlikte Türkiye'nin dört bir yanında iki yıldır "şiir- müzik resrtalleri" veren sanatçı Haluk Çetin'in seslendirdiği "Sonbahar Ezgisi"nden bir bölüm: Caddeden liseli kızlar geçiyordu/ Medeni Hukuku usulca kapattım/ imtihanmış paraymış etiketmiş/ inadına bir sigara yaktım/ Örneğin dedim şu dünya/ Bir boşlukta döner de döner/ Şu yağmur şu hınzır eylül yağmuru/ Adamı büsbütün deli eder/ Peki insanlar peki insanlar/ Hangi akla hizmet eder. T«fc 0.212.512 05 05 Faks: 0.212^12 44 97Bektronîk posta: Deniz.Som#raksnetcom Tûrkive'deki santrallara ABD'den görûcü aelivormuş.. "Ka tarafı olarak kına aecesini de Akkuyu'da vaoanz artık!" ann, 10 Kasım... Mustafa Kemal Atatürk'ün ölüm günü. 57 yaşında ölen Atatürk, ara- mızdan aynlalı 59 yıl oluyor. 15 yılını gördü- ğü Türkiye Cumhuriyeti 74 yılını bitirdi; Ata- türksüz 59 yıl geride kaldı. Cumhuriyetin temelleri öy- le sağlammış ki onca uğraşa rağmen yıkamadılar; Atatürk'ün düşünceleri öylesine yüceymiş ki dört koldan saldırıya rağmen bir adım önüne geçemedi- ler. O zavallılar hep içlerindeki kin ve nefretle baş- başa kaldılar. 10 Kasım 1938'e dönelim... Ankara'daki Ingiltere Büyükelçisi Percy Loraine, Atatürk'ün ölüm habe- rini hemen telgrafla Londra'ya bildirir ve 15 gün son- ra özel kurye ile altı sayfalık bir mektup gönderir. Mek- tup, Ingiliz Dışişleri'nce "40 yıl boyunca açıklanma- yacak belge" olarak arşive kaldınlır. Gün gelir, bu mektubun gtzliliği kalkar ve gün ışı- ğınaçıkar... Bu haftaki Kuva-yı Medya dergisinde tü- mü yayımlanan mektuptan birkaç bölüm: Gizlenen mektup "Korkanm gelecek nesillere Atatürk bir diktatör ola- rak aktanlacak. Bunun yanlış olacağı kanısındayım... Tüm devtet mesetelerinde onun istekJerinin hâkim ol- duğu konusunda ısrar edebilirsiniz. Doğru, ancak da- ha çok o konudan sorumlu kişilerin onayının hâkimi- yeti şekJinde karşımıza çıkıyordu. Olaylann gidişi, Ata- türk'ün görüş açısının doğruluğunu, verdiği hükümle- rin zekice otduğunu ve hata yapmadığını göstermiştir." "Atatürk'ün idrak gücünde esrarengiz bir yön var- dı; küçük şeylere önem vermeyiş veya sinsi olama- yışında üstün bir yön bulunuyordu; konsantrasyon gücü olağanüstüydü; şevkat ve ilgi bekleyen bilin- çaltının etktleyici yanı belki de şuurlu amacının buz gibi dimdikliğinin bir başka parçasıydı." "Atatürk, Batı'da 'yes-men' ve uzun süredirTür- kiye'de 'evetçi' olarak bilinen tarzdan hoşlanmıyor, bu tür insanlan aşağılıyordu. Ahmak ve daJkavukla- ra tahammülü yoktu." "Işini iyi bilen idrak sahibi bir askerdi, savaştan nef- ret ederdi. Bağımsızlığı elde ettiği andan itibâren ba- nşın peşinde koşmuş ve banş ortamını sağlamayı ba- şarmıştı. Türkiye'nin kaderini elleri arasına aldığından beri, Kemalist Cumhuriyet'in dostluk elini uzatmadığı ve aralannda Osmanlı Imparatorluğu'nun düşmanla- nnın da bulunduğu tek bir komşusu dahi yoktur." "Kemal Atatürk yapılması gerektiğine inandığı şey- leri korkusuzca yerine getirmekten asla vazgeçme- mişti. Hastalığının şiddetlendiği anlarda ölüme çok yakınlaşmış olsa bile, korku asla ne yüreğine ne bey- nine yerleşmeyi başaramamıştı." "Insanlara hayatlannı, onur ve şereflerini ve insan- ca yaşama yolunu vermiş, belki de tüm bunlardan daha önemlisi bu haklanna sahip çıkmalarını sağla- yacak bağımsızlığı tattırmıştır." PALAS PANDIRAS Meclis, Susuriuk'u yeniden ele alacakmış... Susurluk'u ayağa dûşürdüklerini anladılar en nihayet! — MüfHBozacı \— SESStZ$EDd$IZ4Q,._„„.. Tıp eğîtimi yapmayan tıp fakülteleri Istanbul Tabip Odası'nın yayın or- ganı Hekim Forumu'nda ilginç bir ha- ber var... Dergi baskıya girerken bile- bildikleri kadarıyla Türkiye'de 42 tıp fakültesi olduğunu yazıyor: "Dergimiz baskıya verildikten son- ra yenileri de kurulmuş olabilir..." 42 tıp fakültesinden 17'si 1992 yı- lından sonra kurulmuş... Dördü vakıf üniversitelerine bağlıymış... Tablo şöyle: "Sekiz tıp fakültesi, öğren- V\ ci eğitimi yapmıyor. Başkent '- ve Fatih Üniversitesi Tıp Fakül- teleri ise yalnızca uzmanlık eğitimi ve- riyor. Ama öğrenci almayan bu fakül- teler bütçeden büyük destek alıyor. Bu destekler öyle iştah açıcı ki sırada bekleyen onlarca vakıf var. Ülkemiz tıp eğitimine katkıda bulunmak için! Bayındır Hastanesi bunlardan biri. Izmit'te kültür merkezi olarak inşa edi- len bir binayı satın alan holding, Istan- bul'da da dış kredi ile hastane inşa- atlarına hazırlanıyor. Ne eksiği var öbür vakıf hastanelerinden. Maltepe'deki Marmara Hastanesi ise tabelasını değiştirip Maltepe Üni- versitesi Hastanesi oluverdi. Sevgi Hastanesi'nin fakülteleşme yolunda hesapta olmayan bir engel- le karşılaştığı biliniyor. Hastaneyi yö- neten vakfın Tansu Çiller bağlantısı herkesin malumu. Ama sorun, sanıl- dığı gibi Çiller'in iktidardan düşmesi değil. Vakfın gayrimenkul arazi olarak gösterdiği arsanın MİT Müsteşarlı- ğı'ndan kiralanmış olması. YÖK, va- kıf üniversitelerine onay vermek için mülkiyet koşulu arıyor. Kirayeterli de- ğil. Kimbilir, Tansu Hanım Başbakan olsaydı durum farklı olabilirdi. Yine de Sevgi Hastanesi'nin bir yolunu bulma- sı bekleniyor." ÇED KÖŞESI OKTAY EKİNCİ Mesut Yılmaz'ın ' Gökova Savunması'... Başbakan Mesut Yılmaz'ın 2 Kasım 1997 günü Kemerköy Ter- mik Sanlrah'na desülflirızasyon tesiM için temel atarken yaptıg» konuşma. bu tür törenlerdeki alı- şılagelmiş söylemlerden farkhydı. Gazetelere ve ekranlara yansıdı- ğı kadany la. öv ünme yerine "azar- lama", sevınç yerine "gerüim" vardı. . - Gerçi ANAP'lılar, Gökova kı- yılannda bir "coşku ortamı" ya- ratmak ıçın her şeyı düşünmüşler. örneğin "santrala karşı çıkarak milletvekili seçilen" eski Muğla Vahsı Lale Aytaman'ı bile "al- .kış ekibi" arasına almayı ihmal et- memışlerdı. Ne \ar ki bır önceki pazar, (26.10.1997) yine bu köşede adı- nı koyduğumuz gibi. Başbakan aslında mutlu bir başlangıca değil, özellik taşıyor..." Başbakan"ın bu sözleri de bir hu- kuk devietınin "ne duruma dü- şürüMüğünüıT belgesı. Çüflkji, mahkeme kararlan yol göstermek- ten önce "uyulması zorunlu" ka- rarlar. Nitekım Muğla Barosu Baş- kanı Av. Birdal Ertuğrul, mahke- me karanna aykjn olarak Göko- va'daki santralın çalışmasına ne- den olan tüm kamu görevlileri hak- kında da "suç duyurusunda" bu- lunuyor. Anayasanın gösterdiği "hukuk yolunda" yürümedikle- ri ıçın... Yılmaz'ın savunmasında şu tür "tepkiler" de var; "Biz şu bu grubun değil, 65 milyonun hü- kümetiyiz. Onun bunun bağır- masına kulak asmayız..." Oysa Gökova için yakJaşık 10 yıldır süren "ulusal çevre direni- Başbakan Y ılmaz. Gökova'daki hüznü coşkuya çeviremedi... şi" açıkça gösterdi ki bu cennet• Gökova'nın "cenaze törenine" -katılıyordu. Böylesı bır "yas tut- ' ma" gününü ba> rama dönüştüre- ^ilecek sözler söylemek ise doğ- rusu en deneyımlı politikacılar ,jçin bile kolay değıldi... " Nitekım, "yetkisiz" (!) Çevre Bakanı İmrcn Aykut da Yıl- maz'ın Gökova'da zor saatler ya- "şayacağını önceden görenler ara- '^sındaydi: "Santralla çevre faci- ,'ası yaratıldı (...) Yılraaz da sıkın- 'tıh.'.." (Millhet, 25.10.1997) tşte böylesi bir "sıkıntılı du- <ruma" santralın hukuk dışı konu- 'mu da eklenince. Başbakan'ın me- ^rakla beklenen temel atma konuş- -•ması giderek bir "savunmaya 1 " •dönü^tü. Santralı Gökova'danda- • T ha önemlı göstermek artık müm- "'kün olmadığı için de ayru konuş- 'ma. "çevre duyarsızlığının bi- lim ve mantıkla savunulamaya- " cağınıkanıtlayan"çarpıcıbirör- • nek olarak tarihe geçtı... Duyarsızlığın açmazlan... r^ Başbakanunız öncelikle diyorki; ^"Kiıme karanlıkta kalmak iste- miyor; hiçbir santralı feda ede- Jmejiz..." Bunun ilk cümlesi doğru; ama Vikincısi, günümüzün çağdaş kal- şkınma polıtikalanyla hiç bağdaş- : 'Tnıyor. 55. hükümetin de progra- ^mında yer alan "çevreyi koruya- rak gelişme" ilkesı, Gökova'yı değil "santraü feda etmeyi" ön- •'görüyor. Nitekim aynı ilkeler, Gö- kova'daki "yer seçimini" hukuka -t aykın bulan mahkeme kararlanna 0>da ışık tutuyor... Mesut Yılmaz, ''•şöyle devam ediyor; "Enerji ya- ^tırımlarında mahkeme karar- lan bizim için yol gösterici bir körfezin "65 milyonun ortak zen- ginligj" olduğu bılinci artık hemen herkeste var. Hatta, "evrensel bir değer" taşıdıgı da... Başbakan'ın ise bu bilinci gö- zardı etmesı bir yana. "bağıran- lara kulak asmaması" da en azın- dan Gökova'da geçerli değil. Çün- kü. asıl o bağıranlann çabalan ve mahkemelerde açtıklan davalar olmasaydı. herkes biliyor ki Yıl- maz'ın temelini attığı bu antma te- sisi bile gündeme gelmeyecekti. Bu nedenJe bir Başbakan' ın böyle bir törende yapması gereken "dava- cılan aşağîlamak" değil. lam ter- sme 65 milyon adına onlara "te- şekkür etmek" olmalıydı... Zaten Mesut Yılmaz'ın işte bu "gerilim" içinde sergilediği bir başka "çelişki" de Gökova'da bun- dan böyle yine "bağıranlara" ba- karak hareket edeceğinı açıkla- ması. Diyor ki; "Çevreciler tep- ki gösterirlerse santralı kapatı- nz, elektrik kesintisine gideriz. Buna tepki gelince de yeniden ça- lıştınnz...'* Ne dersiniz? "Yûzyılın çevre destanına" dönüşen Gökova di- renişi Başbakan için hâlâ "yeter- li bir tepld" sayılmadığına göre mahkeme kararlannı da bir kena- ra bırakıp acaba şimdi de "kanun dışı yollam" mı yönelmek gere- kiyor?.. Görünüyor ki Yılmaz'ın Gökova savunması belki de en az Kemerköy Santralı kadar "yas tu- tulması" gereken bir konuşma. Çünkü santral hiç değilse sadece Gökova'yı karartacak. Ama ya "tflm ülkeyi yöneten" bu gibi görüşler?.. HAYVANLAR ÎSMAÎL GVLGEÇ KİM KİME DUM DUMA BEHİÇAK V* 1 ' | *-1 • J ı ı 11 . A.. ÇİZGİLİK KÂMÎL MASARACI HARBÎ SEMİH POROY TARİHTE BUGÜN MVMTAZ ARIKAN 9 Kasım ZT. WilheSm K.WILHELM'IN TAUTTAN ÎNİSL 1318'DE gi/eÛfJ, ALMAN İMPAHA7D6U K. W/IMELM, TAUTI TEfZtCETMEK ZoeilAJDA fCAt-Mfşn. ALMAUVA , MÜrrEFİICLGRİYLa BİHSJKTE 1.DÜUYA SAVAÇtkJPAN Y&jiK çıtauışr/. YAPILACAK. SAKIŞ GöBüşMELetzi İÇİN, İTtlA* PeVLETLEfii, İMPARATT>RUM 7ARAF OL- MASINI R£DD£TMİÇTİ. TAKTTnKI İNMESİ ABT7K SÜM ueseLESiYPi- SAÇBAKAAJ/ PIBEMS A * V YON BAOEN y£- MAREÇAL VON H/NPEU8UBG, A&TTK OR&JUUN OA <SNOrsiN£ SAyfBI DUYMAOtSfNI SÖYLÜYOGLAR- MeSİAlİN UY&UN OLPCIĞUNU &L&GDÎ. ÖNCE KA- 8UL ETMEK f£7EMEY£M /MFHBATD&, DAHA SONKA TREMLE HOLLANDA^YA HAREtCETeTTİ. ALMANYA'PA CUMHUKİYET YÖMETİUIUE GEÇİIMESİ yHKMO/ ASTIK gorûtûyor. GÖRÜŞ DENİZ KAVUKÇUOĞLU TÜYAP Kitap Fuarı ve Bir Anı 1957Temmuz'uydu. Denizcilik Bankası tarafından . Bremen'in VVeser A.G. tersanelerinde inşa ettirilen yolcu vapuru M/S Karadeniz'\ Türkiye'den gelen mürettebat teslim almış, Istanbul'a doğru yola. çıkılmıştı. O dönem Alman tersanelerine sipariş edilen Karadeniz, Akdeniz, Ege, Izmir, Marmara vapuıiarının yapım komisyonunda görevli olan babam Fertt Kavukçuoğlu, diğer görevliler, mürettebat, biz çocuklar, hepimiz deniz ticaret filomuza yeni katılan bu "beyaz martılarla büyük bir gurur duyuyorduk. M/S Karadeniz gerçekten de Atlantik kıyılannda beyaz bir martı gibi süzülerek ilerliyordu. Göz gözü göremeyecek kadar sisli bir akşamüstü Manş Denizi'ne girdik. Kısa bir süre sonra büyük bir gürültü koptu. Gemimiz sarsılmaya, sonra sancak yönüne doğru yatmaya başladı. Hepimiz güverteye koştuk... Sisten rotasını şaşırmış Liberya bandıralı bir şilep gemimize çarpmış, çıpası gövdemize saplanmıştı. Kurtulmak istedikçe gövdeyi yırtıyor, çektikçe gemi yana yatıyordu... Neden sonra aklı başına geldi karşı kaptanın, batmaktan kurtulduk. M/S Karadeniz, Ingiltere'nin Southhampton Umanı'nda bir bakım dokuna çekildiği zaman gece yansıydı. Dokun suyu sabaha kadar boşaltılmış, gemi dokun zeminindeki onanm kızağına oturmuştu. Kamaraların lombozlarından, güverteden yalnızca dokun paslanmış sacdan iç duvarlan gözüküyordu. Çok tuhaf bir görüntüydü. Kocaman bir kazanın dibine yerleştirilmiş bir hamam tasını andınyordu gemimiz! O saatte başka bir olanak bulunamadığı için Ingilizler 7.400 tonluk M/S Karadeniz'i 106 bin tonluk Oueen Elisabeth transatlantiğinin özel dokuna almışlardı. Dokun "azamef/"nden başında hepimiz etkilenmiştik. Onanm 23 gün sürdü. Aradan geçen günler içinde alıştk. 'Küçükama bizim' olan gemimize sevgimiz daha da arttı. Aradan 40 yıl geçti, M/S Karadeniz onca yaşına karşın hâlâ denizlerimizde seyrediyor... Yolu açık olsun. Istanbul Kitap Fuan'nın Frankfurt Kitap Fuan ile karşılaştınlması nedense her defasında bende bu anımı çağnştırıyor. 187 bin metrekarelik bir alanda düzenlenen, 108 ülkeden 6.840 yayınevinin katıldığı uluslararası bir kitap fuannı 243 yayınevinin katlımıyla 7 bin metrekarelik TÜYAP Sergi Sarayı'nda düzenlenen Istanbul Kitap Fuan ile karşılaştırmak bana anlamsız hatta tuhaf geliyor. Frankfurt Kitap Fuan'nı düzenleyen "Alman Kitap Ticaret Borsası Derneği Sergi ve FuarŞirketi"n\n (Ausstellungs - und Messe GmbH des Börsenvereins des deutschen Buchhandels) 150 yıllık bir geçmişi var. Ticarete ve kâr amacına yönelik bu şirketi yönlendiren "Alman Kitap Ticaret Borsası Derneği" ise bizde sanıldığı gibi yalnızca bir "YayınalarBiriiği" değil! Üyelerinin 2.200'ü yayıncılardan, yaklaşık 7.000'i ise kitapçılardan oluşuyor. Almanya'da yayıncılık ve kitapçılık ülke ekonomisinde çok önemli bir sektör. örnegin, Alman kitabevlerinin toplam yıllık cirosu 17 milyar markı, yani 1 katrilyon 819trilyon lirayı buluyor. Ülkenin en büyük yayın grubu Bertelsmann'ın dünya çapındaki yıllık cirosu ise 25 milyar mark yani 2 katrilyon 695 trilyon lira. Almanya'nın yayıncılık sektöründe en az kırk kuruluşun yıllık cirolan 1 milyar markın üzerinde. Türkiye'de yılda yaklaşık 3 bin kitap yayımlanırken Almanya'da heryıl ortalama 70 bin kitap yayımlamyor. Ülkenin ikinci büyük dağıtım şirketi Libri'nin satış kataloğunda, 24 saat içinde teslim garantisi ile 500 bin çeşit kitap yer alıyor. Şu anda piyasada alım-satmı yapılan "güncel kitaplar"\n sayısı ise 750 bin. Dünya yayın dünyasının "Öueen Elisabeth"\ olan Frankfurt Kitap Fuan böylesine güçlü yayıncılık ve dağıtım tekelleri tarafından taşınıyor. Biz ise henüz M/S Karadeniz'in konumundayız. Türkiye'de güçlü, özgür çokrenkli, çoksesli bir kitap dünyası yaratabilmenin yolu ise öncelikle eğitimden, okuma alışkanlığından, ülkemiz insanlannın kitabı sevmelerinden ve bilinçli bir okur yapılanmasından geçiyor. Bizim önümüzde daha çok uzun bir yol var. TÜYAP 16 yıldır bu yolu kısattmak için özverili bir çaba veriyor. Aydınlık bir Türkiye özlemi çeken insanlar TÜYAP'ı bunun için seviyoriar, destekliyorlar. Bunun içindir ki, her şeyi ile "bizim" olan Istanbul Kitap Fuan'nın dar sokaklan her yıl on binlere, yüz binlerce genç-yaşlı kitapseverle doluyor. "Siz/m"fuanmızı bu yıl olduğu gibi her yıl yüzde 70'i gençlerden oluşan 300 binin üzerinde kitapsever geziyor. Gelecek yıllarda da gezecekler. TUYAP önümüzdeki yılda da, ondan sonraki yıllarda da "tekelci" girişimlere ödün vermeden bu çabasını Tepebaşı'nda sürdürecek. Basında "son kez" diye yazanlara, televizyonda "son kez" diye konuşanlara aldırmayın, Nâzım'ın "...antenteryalan söylüyorsa, Iyalan söylüyorsa rotatifler..." dizelerini anımsayın! "Daha görkemli" kitap fuarlanna gelince... Onu dagerçeksahipleri yaratacak; hiç kuşkunuz olmasın! BULMACA SEDAT YAŞAYAN 4 5 6 7 8 9 SOLDAN SAĞA: 1/ Karınca yu- vası... Baü Ana- 1 dolu'daünlübir „ antik kent. 2/ "tstekler,emel- 3 ler" anlamında eski sözcük... Sevimli, hoş, güzel. 3/ Suudi Arabistan'dabir kent... lridyum elementınin simgesi. 4/ Yüksekbırma- 9 kama sunulan mektup ya da dilekçe... Küçük su kanalı. 5/ El- 1 çilik ya da konsolosluk- 2 larda çalışan koruma 3 memuru. 6/ Kuyrukso- . kumukemiği... Sarp ge- çit. II Bir nota... Badem- 5 li kek. 8/Asya ile Avru- 6 pa'yıayırandagsırası... 7 Bır resmi sulandınlmış g renklerle boyama ya da Q gölgeleme biçimi. 91 Ba- kır ya da pırinçten yapılmış büyük tepsi... Kiraya veri- lerek gelir getıren mülk. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Hint inanışında aşk tannsı... Bartm ilinin bir ilçesi. 2/ Dört Halife'den bıri... Yürürlükte olan. 3/ Karahindıba- nın sebze olarak yenen yapraklan... iki tarla arasındaki sınır. 4/ Vücuttaki AIDS virüsünü saptamakta kullanı- lan test... Süs için yapılmış giysi kıvnmı. 5/ Havaalan- lannda bulunan ve çevredeki uçuşlan denetlemeye ya- rayan sistem. 6/ Güzel kadın... Bir pamuk cinsi. 7/ Eski ve biluımeyen bir tarihi anlatmakta kullanılan deyim sö- zü... Başkalannın sırtından geçinen kimse. 8/ Sevap... Ja- pon müziğıne özgü bir cins lavta. 9/ Eğitilmiş hayvanla- nn ve cambazlann gösteri yaptıkları kapalı yer... Bir tür yabanmersini. A L T 1 N O L U K L A O S IL IR A Z | R 1 K A | U R H A N • IN E K • E L A M | A D | G 1 P •A IK ID O M A M U R •M O R E K E N E K •S I R A Y •M A S A L
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear