22 Kasım 2024 Cuma Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
8EYLUL1995CUMA CUMHURİYET SAYFA KULTUR 13 5 2 . V E N E D İ K F İ L M F E S T İ V A L İ ' N D E N N O T L A R : VENEDİK- Genelde, o fılmden bu filme koşuşturan sinemayazannın haya- tı, film seanslannın arasına sıkışmıştır; bu fîlm gösterim saatleri de (seanslan) dünyanın her tarafında hemen hemen ay- nıdır, öğle vaktinden başlayarak. Yedin- ci sanatm vitrini niteliğindeki festıval- lerdeyse yepyeni filmleri seyretmenin yanı sıra, basın toplantılanna katılmak, her an tetikte durup solunan genel hava- yı 'süzerek' çeşitlı eğilimleri. zevkleri ve tıtreşimleri içeren ortamdan sürekli bir şeyler kapmak. yazı yetiştinnek, litera- türii izleyıp en son kitap, dergi, yayınlar edınebilmek, olabildiğince günden geri kalmamak. meslek erbabı ustalardan feyz almak. bazen de kımi ünlülerle hal- vet edebılmek vb. çabalarla yoğunlaşıp üçe-beşe katlanarak daha bir artar çoğa- lır bu sıkışma-sıkışıklık durumlan. Venedik'te ilk seans sabahın 08.30'un- da başladığı için hayatımız her gün saat 07.00'de kalkmakla başlayıp gece yan- sina doğru sona eriyor, bir haftayı aşkın bir süredir. Geçen yazıda bahsettiğimiz, ttalyan basınmın üstümüzden bir Torna- do geldi geçti diyerek manşetten verdi- ği felaket yağmuru ardından. artık ufak- tan ufaktan gûzehm yaz mevsıminin ye- nnı hüzünlü sonbahann almakta olduğu- nu hissettiren eylül günlenne merhaba dediğimiz Lido'da zaman hızla akıp ge- çıyor ve Altın Aslan'ın bir kez daha kük- reyeceği festıval sonu giderek yaklaşı- yor. 08.30'daki yeni gün programının ilk fılmı için. birbirine çok yakın mesafelerdekı Palazzo del Cinema'da- ki halka açık nefıs sa- lon ve daha çok yerli- yabancı basına hizmet veren eskı Casino ve Excelsıor'daki birer sa- lon, emnmize amade- dir her sabah. Film sey- rinden arta kalan za- manlarda. örneğin ki- mileyin çok renkli ola- bilen Excelsior'daki ba- sın toplantısı es geçil- mişse eğer (kı festival sarayının önündeki büyük perdeden, halkla birlikte, anında, canlı izleyebilme şansınız da vardır basın toplantılannı), bu kez günün her saati an kovanı gibi uğuldayan çalışma salonunda yer ve ya- zı makinesi (daktilo da olabilir, bilgisa- yar ekranı da) kapma savaşı için derhal Casino'nun ikinci katına çıkmak gerekır bir koşu. Yazıyı nice badtreler atlattıktan sonra bitirince. ufak bir savaş da faksla- mak uğruna verilir. (Ama bu kez muha- tabmız güzel bacaklı, fıstık ve nazık îtal- yan posta memureleri oldugu için faks mücadelesine seve seve katlanır ve bir sayfa yazıya on bin lireti de hemen öder- siniz: hatta yazdıkça yazasınız da gelir!) En son teknolojinin nimetlenni haiz sinema sarayındaki, her dilden kitap. dergi. vb. yayının satıldığı, çeşitli afiş, kart. vb. nesnelerle, sinemaya ilişkin iş- tah kabartıcı, hatıra eşyası sergilendiği standlann cazibesinden kurtulabilirse- niz. ufak bırpiyasa yapabileceğinız Lun- gomare'de, iyotlu Adnyatık havasını içi- nize çekerek, genelde adım başı bir ün- lüye derastlayabıleceğiniz. lüks ve şata- fattan geçilmeyen Excelsior'un hemen bıtişiğındekı, Visconti babanın "Vene- dik'te"Ölüm''ü çektiği, görkemli Hotel des Bains'a kadaruzanarak, bİT anlığına da olsa, hayalinizde kendinizi bu unutul- maz filmin görûntüleri arasında. Dirk Bogard'la baş başa da bulabilirsiniz hu- şu içınde! Neyse, bu kadar tıraştan son- ra yenıden festival fılmlerine dönebiliriz artık. Son ıkı günde, temelde yanşma bölü- müne ağırlık verdiğimız festivalde bazı esaslı filmler seyrettik. Örneğin son 20 yılda yaptığı az ama öz (7) filmiyle Hol- landa sinemasındaki Yeni Dalga'nın ba- bası olarak adlandınlan, sinemaseverle- rin Istanbul'da da gösterilmiş "Remb- randt" filmiyle anımsayacaklan, koyu bir Cizvit-lCatolik eğıtiminden geçerek kendı kendisini yetiştirmiş, koyu bir si- nema tutkunu olan, lngiliz FeterGreena- way gibi. bir ressamın 'look'una sahip. Flaman sinemacı Jos Steffing'in, Vene- dik'in yanşma bölümünde gösterilen -De Vlkgende Hollander- Uçan HoUan- dalTsı bayağı çarptı bizi. Flaman resim sanatının klasiklenni, Bosch'un bazı re- simlerini hatırlatan. epey özen ve emek sarf edılmış uzunca ama son derece et- kileyici ve sarsıcı birepik fresk izlenimi uyandıran, oldukça şairane bir binbir ge- ce masalı fantezisi niteliğindeki bu fılrn, herkesm adından haberdar oldugu ancak tam olarak bilemediği, çeşitli versiyon- lara sahip, ünlü efsanenin değişik biryo- rumunu. adeta tuval gibi kurulmuş hari- ka görüntülerle aktanyordu. Ozgür düşünceyi ve zekâyı temsil eden Ttalyan palyaçosu CampaneOi'nin SUNGU ÇAPAN Amerikan sinemasını yanşmada temsil eden fümlerden "Ck>ckers''(y anda). Spike Lee'nin (üstte) \ ine eski formuna ka\ uştuğu; "Do the Right thing" çizgisinde. epey yankı getirea, ilgtnç bir çalışmasıydı. Bir 'suç ve suçlu" öy- küsünii aktaran "Clockers"a Yenedik jüri- sinden bir ödül çıkar gibi görünüyor. Abn Aslan'uı kükıvmesiarhkçokyakmr ollanda sinemasındaki Yeni Dalga'nın babası olarak adlandınlan, tngiliz Peter Greenavvay gibi, bir ressamın İook'una sahip, Flaman sinemacı Jos Stelling'in. "De Vilegende Hollander - Uçan Hollandah"sı bayağı çarptı bizi. Mel Gibson'un, üç saatlik gjşesi parlak olacağa benzeyen, 75mDyon dolar butçeiı, delıkanlıiık muhab- beti yapan tskoç kahramanlık ckstanı -Bra\eheart* ise son derece spektaküler, 'action'u bol biryapımdı. Carlos Saura'nın (yanda),Vittorio Storaro ustanın, ısık, götge ve renk harikası, mükemme) görüntüleriyte çektiği. İspanyol Çingenelerinin benzersiz müziğiyle bezeli "Flamenco*'suysa göze ve kulağa hhap eden. nefis bir konser fılmiydL (büyük Nino Manfredi) anlattığı, üç bö- lümden oluşan ve 16. yüzyılda geçen "Uçan HoDandalı*\Campanelli'nin, ba- basının dünyanın bütün denızlerini dola- şan bir kaptan olduğuna ınandırdığı bir garip Hollandalının (ReneGroothof).dö- nemin karmakanşık, cahil ve tutucu Av- rupası'ndababasını (umudu)arayışıbağ- lamındagelişiyordu. Mekân kullanımın- dan dekorlanna, kostümlerinden müzi- ğine ve resim gibi görüntülerinden içer- diği fantastik boyuta varana dek kesin- likle ilgisiz kalınamayacak türden, sağ- lam ve oturaklı bir eserdi "Uçan Hoilan- dah" kuzeyden gelen. Yönetmenlige enikonu merak sardı- ran, Madonna'yla Robin VV'righfin es- kı kocası, aktör Sean Penn'in, yanşma- daki. Jack Nichokonla. AnjeUca Hus- festivalden kesinlikle eli boş dönmeyeceğe benzeyen bir başka yanşma filmi de, genç yönetmen Tran Anh Hung'un, Quentin Tarantino'ya rahmet okutan ikinci filmi "Cyclo", bize ödülü aslanın ağzmdan kapabilecek çok sert bir çağdaş trajedi izlenimini verdi. B ir başka bildik film de, vaktiyle Clare Peploe'nin, lngiliz "pulp'romanlar yazan James Hadley Chase'in •'Miss Shumway Waves a Hand" adlı eserinden uyarladığı 'RougMagic - Büyücü Kadın"dı. ton'lu. Holly\vood ağır bombası "The CrossingGuard"i için kısaca geçiniz di- yorum; bu tür beylık sinemanın o kadar çok örneklerini kakaladı ki bize Ameri- kalılar. beynimiz dumura uğradı yıllar yılı. Herhalde Jack Nicholson var diye almış olsa gerek festi\alin patronu Pon- teconDbu bu filmi Venedik'e. Bir baş- ka bildik film de, vaktiyle Antonionrye "Zabriskie Poinrte (1970) asistanlık ederek sinemaya başlamış. lanetli film "LaLuna'dayardımcılığını yaptığı Ber- nardo Bertoluccryle de evlenmiş Clare Peploe'nin. lngiliz 'pulp* romanlar yaza- n James Hadley Chase'in "Miss Shum- wa> VVaves a Hand" adlı eserinden uyar- ladığı "Roug Magic- Büyücü Kadın"dı. ABD'nin dünyanın güç merkezi ol- maya başladığı. atom çağının da başlan- gıcı olan 1950'lerde. Mayauygarlığindn kalma Meksika topraklannda geçen bu eğlenceli ama fazla da önemsenmeye- cek, romantik macera filmi, sankı yanm asır öncesinin Humphrey Bogari La- uren BacalL Robert Mitchum ın. egzo tik Holly\vood serüvenlerinin yeni bir çeşitlemesi gibiydi. Bir sihirbazın asis- tanıyken kendini birtakım esrarengız olaylann içinde buluveren, sanşın güzel M>ra Shumway'le (Bridget Fonda) ona tutulan maceraperest Amerikalının (Avustralvalı genç aktör Russell Crowe, yıne karşımıza çıktı burda da), sürükle- yıci bir •karafüm' atmosferınde gelişen, neşeli ve romantik serii\enleri, Myra'yla evlenmek isteyen. güçlü bir işadamı ve polıtikacı (Hovvard Hughes'u çağnştıran fizıği ve oyunuyla. D.W.Moffet, çok çok iyiydi) ve karikatürize edilmiş. 'kötü' Meksikalılarca süregelen. matrak bir ko- valamacav a dönüşüyordu. Geriye pek bir şey bırakmasa da, y ine de Carios Casta- neda'vari büyü, sihır, mucızelerle dolu bir Meksika tribine yolladı bizi "Rough Magic"'. Carlos Saura'nın, Vîttorio Storaro us- tanın, ışık, gölge ve renk hankası, mü- kemmel görüntüleriyle çektiği, Ispanyol Çingenelerinin benzersız müziğiyle be- zeli "Flamenco"suysa göze \e kulağa hıtap eden. nefıs bir konser filmiydi, fla- menkoya \e Ispanyol gıtanna tutkun olanlan mest eden. 'Görüntülere açılan pencere* bölümünde seyrettıgımiz bu es- retık ve plastik flamenko konseri. bizim nıye Kasımpaşa-Sulukule edebiyatına ilişkin, TV bayağılığına düşmeyen. ya- ratıcılık eseri bir film çekemediğimızı Je düşündürttü bana. (Aslmda ce\ap ga- vet basit, bir Carlos Saura'mız yok da on- dan!) 'Venedik Geceleri' bölûmünün flaş fılmlerinden, yakında Istanbul stnema- lannda da göstenlecek. Mel Gibson'un. üç saatlik, Iskoc. kahramanlık destanı "Braveheart" ıse son derece spektaküler, 'action'u bol bir üstünyapımdı. Kamera- nın hem önünü, hem de arkasını doldu- ran Avustralyalı (bir zamanlann 'Mad Max"ı) Gibson, Ingilızlere karşı özgür- lük savaşımında kellesini baltaya verrruş, 12. yüzyıl Iskoç millıyetçısine adeta bir CheCuevarakarakten yamayarak, kala- balık sahneleri ve kan-şiddet ve savaşın doruğa çıktığı. son de- rece seyirlik ve roman- tik bir süper tarihsel yapım gerçekleştııme- nın ustesınden gelmiş gibi geldi bize. Gişesı parlak olaca- ğa benzeyen bu 75 mil- yon dolarlık bütçelı, delikanlılık muhabbe- ti yapan, gözalıcı 'epo- pe\ geçen mevsım ~The Man \\ithout a Face - Yüzü Olmayan Adam"la yonetmen- likteki yeteneğini ka- nıtlamış Mel Gibson'un. Amerikan sine- masına özgü klişelere bağlı kalarak ger- çekleştirdıği düzeyli ve "Rob Roy"lar- dan çok daha ustalıklı bır seyirlikti so- nuçta. Amerikan sınemasını yanşmada tem- sil eden fılmlerden • k CkKkers"de, M colm X"ın görecelı başansından "Crookl\n''den sonra sesi soluğu çık- mayan 'hınzır sokak çocuğu' Spike Lee'nin yine eski formuna kavuştuğu; "Do the Right Thing" çizgisinde. epey yankı getiren, ılgınç birçalışmasıydı. Yi- ne New York'ta, kötü yola itilmeye mah- küm zencı gençlik çetesinde, uyiişturu- cu-crack ticaretınden kaynaklanan bırcı- nayet soruşturması ekseninde gelişıp so- nuçlanan (ve aslında bitmey ip başladığı yerden devam eden) bir 'suç ve suçlu' oy- küsünü aktanyordu "Oockers". Harvey Keitel'le John Turturro gibi ltalyan kökenlı beyaz polıslerin yürüttü- ğü soruşturmayı. Hollywood'vari zenci sokak çeteleriyle narkotiklenn alışılmış çekişmesi olarak değil de, Brooklyn can- gılına özgü. çoktan kontrolden çıkmıs,. yaman bir şiddet tasviri ve rap müzığiy- İe destekli, etkıleyıci 'cool' üslubuyla hi- kâye eden. artık ahşıldığı üzere küçük bır yan rolde de boy göstererek hikâye eden Spike Lee'nin "Clockers''ine, Venedik jürisinden bir ödül çıkar gibi görünuyor (Clockers, argoda uyuşturucu satan de- mekmış...) Kanımızca festivalden kesinlikle elı boş dönmeyeceğe benzeyen bır başka yanşma filmi de, 1993'te lstanbul Festı- valı'nde sevimli u Yeşil Papatyalann Ko- kusu"nu seyrettiğimiz genç yönetmen Tran Anh Hung'un, Quentin Taranti- no'ya rahmet okutan ikinci filmi "Cy- ckV" oldu. Eski adıyla Hancı. yeni adıy- la günümüzün Ho Chi Minh kentınde geçen bu filmin, sonunda her biri. teker teker kendilerini imha eden genç kahra- manlan, dizboyu yoksulluğun hüküm sürdüğü çevrelerde ayakta kalmaya ça- lışırken, uyuşturucu satıcılığından kadın satıcılığına ve fahışeliğe kadar adaletsiz ve karanlık bir dünyanın çıkmazlanna çarparak düzenin suç döngüsüne kapılı- yorlardı ister istemez. Kolay yoldan pa- ra kazanmak uğruna batağa gömülen bu gençlerin öyküsünü, seyircinin taham- mül sınınyla oynayarak, yıne şiddet öğe- sinin bütünüyle ayyuka çıktığı. sürükle- yıci, dehşetengiz ve yer yer belgesel bir anlatımla görüntüleyen "Cycto" (Cyclo, Vietnam'da bısiklet taşıtlara verilen isim). bize ödülü aslanın ağzından kapa- bilecek çok sert bir çağdaş trajedi ızle- nimmi verdı özetle. Bölüm bölüm, sev- ginın öne çıktığı, se\ecen tablolarla ko- tanlmış. şaırane, büyük bir 'şiddet\baş- tan sona "Cvdo". ve YENİ BAŞLAYANLAR... YENt BAŞLAYANLAR... YENİ BAŞLAYANLAR... YENİ BAŞLAYANLAR... Duygu Geçidi Başrollerinı Susan Sarandon. Sarn Shepard. Robert Sean Leonard, Nick Stahl ve Sean Astin'ın paylaştıklan fılmm yönetmeni Robert (Bob) Ackerman. Mag (Susan Sarandon) ve Patnck (Sam Shepard) çıftinın yedi oğlu ve bir kedilen vardır. Bir sabah gördüğü kâbus Mag'ı uyandınr. Mag oğullanndan bırinın başınm dertte olduğuna emindır. Ama bunun hangısı olduğunu bılmemektedır. 20 yaşındaki oğlu Percival atletik bir yapıya ve rekabetçi bir ruha sahiprir. Onun küçüğü. ınce yapılı bir koşucu olan. 19 yaşmdakı Gıdeon'dur. Merle ve Darren, 17 yaşında olan tek yumurta ıkızleridır. 14 yaşmdakı Sımon ise henuz bağımsızlığını kazanamamıştır. 22 yaşmdakı Izzy admı duyurmaya çalışan bir alerjı uzmanıdır. En büyükleri olan 24 yaşındaki işadamı Alfred'dır. Mag TV haberlen olayı duyuruncuya kadar şüpheler içinde kıvramr. Başı dertte olan oğlu Beyrut'ta denizci olarak görev yapan Percıval'dır. Çünkü buradaki denızcı kışlası bombalanmışhr. Aile bir araya gelir, Percival'ın yaşayıp yaşamadığını öğrenmeye çalışırken, eski günleri anmaya başlar. Mag. eğer Percival yaşarsa, ikı oğlunu (Percival ve Gıdeon) banştırmaya da karar vermiştır. Spordan başka hiçbır alanda yeteneğı olmayan Percival, Gideon'un kendını bır koşuda yenmesini hazmedememış ve o hırsla denız kuvvetlerine yazılmıştır. Gıdeon. suçluluk duygusuyla kıvranmaktadır. Bu arada Mag ve Patrick'in aynlmalan söz konusudur. Çünkü kısa bir süre önce Patrick ilk işıne müracaat ettiği için eşiyle alay etmiş. bunun üzenne Mag 25 yıllık kocasını evden atmıştır. Ama, bilınmeyen bır hastalıktan kıvranan Patrick hâlâ kansını sevmektedır. Bu bekleyiş Beyrut'tan gelen telefonla kesılır... Casper Yönetmenliğını Brad Silberling'in yaptığı fılmde başrollerı Christina Ricci, Bill Pullman ve Cathy Moriarry. Maıne eyaletındekı Fnendshıp kentının sakinlen. terk edilmış, ıssız Whipstaff Konağı'nın penlı olduğundan şüphelenmektedırler. Bır gün. tekınsız eskı konağa ıkı yeni zıyaretçı gelir. kat Harvey \e kendınce bir hayalet terapısti olan babası Dr. James Harvey. Dr. James Harvey. dost canlısı ama yalnız Casper ıle onun nefret vencı amcalan Strech. Stinkıe ve Fatso'yu, Whıpstaff Konağı'ndan aforoz etmek ıçın konağın sahibesı Carngan Crıttenden tarafından tutulmuştur. Hayalet üçlüsünûn ıstenmeyen ziyaretçılerden kunulmak ıçın kendılenne özgü yötıtemlen ve garip bır mızah anlayışlan vardır. Kendini yalnız hısseden Kat ve Casper arasında bir arkadaşlık ılişkısı kurulur. Filmin yapım yönetmenlığıni Steven Spıelberg üstlenmiş. Film Türkçe seslendinlmış olarak gösterilecek. KEDİ GOZU VECDt SAYAR _____ Düşlerimiz Bir şeye canım çok sıkılıyor. Söylemeden edeme- yeceğım. Herkes ıstedığı gibi konuşsun dedikse, in- sanlar da hayvan hikâyeleri anlatsın demedik ya. Son günlerde bakıyorum, koca koca adamlar kalkmış hayvanlardan sözaçıyor. YokEzop'muş. yok Lafon- ten'miş. inanmayacaksınız ama llhan Selçuk'tan Mustafa Balbay'a kadar bütün sevdıgim yazarlar hayvanlan dilıne dolamış. Inadına, ben de ınsanlar- dan söz açmaya kalkarsam, ne olacak şimdi? Zaten, şu insanları bir tüıiü anlayamadım gitti. En değerlı şeyleri olan düşlerine bile sahip çıkamıyorlar. Yoksullaştıkça yoksullaşıyorlar bu yüzden de. Yok- sullaştıkça çevrelerinı de yoksullaştınyorlar. Dost di- ye seçtıklerı adamlar da mutlaka kendılennden yok- sullar oluyor. Yoksul dediysek. "duş"yoksunu. elbet- te. Vallahı, şu Cindoruk çok akıllı adam; geçenlerde bir söyleşısini ızledim Konfiçyus'tan bır alıntı yap- mış: "Akıllı adam, kendinden akıllı adamla konuşur" demiş Konfiçyus. Şimdi. çevrenizde gördüğünüz "büyüklerin" ne kadar akıllı olduğunu gelin siz hesap edin. Benim tanıdığım akıllı adamlar "düşleri" olan adamlardı. Gerçeklen aşmak için düşlere gereksinim- leri olduğunu fark etmış adamlar. Ne ki, bunlardan pek az kaldı çevremızde. Herkes acaıp "gerçekç/".Ve tabıi bır o kadar umutsuz. Gazetelerde okumuşsunuzdur, lstanbul Mülkiyeli- ler Vakfı'nın araştırmasını. Gençler arasında yapılan bu araştırmanın sonuçlan gelecek adına pek umut vaat etmıyor. Gençlerin büyuk çoğunluğu bir kaçış içinde (tabii, kendilenne sorarsanız bunu "gerçekçı- lik" olarak nitelendireceklerdir). Yüzde 71 'i hiçbir si- yasi eğılimi olmadığını söyleyen bu gençlerin yüzde 70'i imkân bulsa başka bir ulkede yaşamak ıstiyor- muş. Peki, suç gençlerde mı? Önlerıne yeni ufuklar aça- mayan sıyasılerın hıç mi suçu yok? Düşlennı yitıren, statukoya teslim olan yönetıciler bu yoksulluğun te- mel sorumlusu değıl mı? "Düş fabrikaları "nın mimarlan, sanatçılarda bile aynı yılgınlığı, aynı umutsuzluğu gözlemlemiyor mu- sunuz? Son lstanbul Festıvali'ne konuk olan ıkı us- ta bakın neler söylüyor (belki farkında değılsinız ama, bu kedi kardeşiniz festivallere ve kurultaylara bayı- lır): "Duşlerimiziyitirmemız" diye açıklıyordu Oshima, Japonya'da yaşanan ıdeolojik erozyonun nedenıni. "7000 yıldır hiçbir şey değişmedi" diyen Konça- lovski ise Oshima gıbı acı duymuyordu bu yoksul- luktan. "Değişim"\ zorlayan, ınsanların önüne "düş- fer"koyan sosyalızmi sorumlu tutuyordu olup bıten- lerden. Hiçbırşey değişmedi ve değışmesı de gerek- miyordu ona göre. Yanı, tıpkı sıyasıler gibi "gerçek- çi" olmayı yeğliyordu Konçalovski. Oysa, bir başka sanatçı. Ettore Scola, her deği- şimin ilericilik olmadığının bilincındeydi ve eski düş- lerine sıkı sıkıya sanlıyordu. "Düşlenmiz olmasaydı, yaşam çekılmezdi" diyordu Scola. Gördüğünüz gıbı, sıyasetçiler unutsa da, sanatçı- lar unutamıyor düşlerıni. En azından özlemıni çeki- yorlar. Bakın, iranlı sinemacı Abbas Kiarostami ne diyor: "Görmekle, düş görmek arasında bir seçim yapmak zorunda kalsaydım, düş görmeyı seçerdim." Meksikalı Arturo Ripstein da "Gecelenn Kraliçesi" filminde John Ford ustaya gönderme yapmıyor muydu: "Gerçekle, efsane arasında bir çelişki varol- duğunda, her zaman efsaneyı seçerim." Evet, sanatçılann büyük bölümü hâlâ düşlere ina- nıyor. lyi ki de öyle. Ama bır de "küçük adam/ar"ın düşleri var ki, onlara ancak acınabılir. En lyısi. bir hay- van hikâyesi ile noktalayalım bu yazıyı; cihangir bır kediden dinlemiştim geçenlerde: Adamın biri emek- li olduktan sonra günlerinı bahçede geçirmeye baş- lamış. Komşulan merak etmişler, ne yapıyor bu adam diye. Demiş kı; "kirpı ıle solucanı çıftleştırmeye ça- lışıyorum." "Tamam, tamam "demiş komşular ve bir daha rahatsız etmemışler. "Yazık, üşütmüş ihtiyarcık" diye düşünmüşler. Gel zaman. gıt zaman, artık ölüm döşeğindeyken, yakın bırdostu bu işin sımnı somnuş. İhtiyarcık, ne dese beğenirsıniz? "Ya başarsaydım, ama * demiş, "o zaman kilometrelerce dıkenli telim olacaktı". Hepinize hayırlı hafta sonlan. Sakın düş görmeyi ihmai etmeyin, olur mu? Tıyatro oyunu yazım yarışması ANKARA(ANKA) - Çankaya Beledıyesi ıle Devlet Tiyatrolan Opera ve Balesı Çalışanları Vakfı(TOBAV), tiyatro oyunu yazım yanşmasi duzenledı. Beledıye ve TOBAV'dan yapılan açıklamada tıyatro oyunlannda "çağına tanık olmak" temasının şlenleceği bildirildi. Yanşmaya katılmak isteyenler 29 Eylül'e kadar Çankaya Beledıyesi Eğıtim, Kültür \e Sosyal Işler Müdürlüğü'ne başvurabilecekler. 'IHTIMLAR ÜZERINDE DANS HAYAL Kahvesi ÇutmÂİM Umtm Bu Gece < JUKE BO JL IV E (£) M U S I C ^ L İSTANBUL MEYHANESI RUSSIAN GYPSIES • Rezervasyou [0216] 413 68 80 - 81 ^—• Hır Pa/ar Açık Büle BRUNCH llrrh'arım Saulle htinye İskdtsindtn İ'crtlsiz Mulnr Senisi. Sc\gılı AVŞEGLL, Baş e§me? karaktenne büyük saygı duyuvorum Semnlc tamşıUığ:ımtz uzun btr geçmüje dayanma^ da senı tanıdıiımı\e senc« tamndıgımı düşunuyomm Ses ılme\e».ck bu msan olduğumu sanmıvorum. <;unku SVNİÇOKSEVİYORLM Turgul SAPPHODA Salı ve Cuma Ak^amlan AYŞE TÜTÜNCÜ BÜLENT SOMAY ŞUAYİP YELTAN UMUT K1RHAN ve her Perşembe EZGİNİN GUMLÛĞÜ Nüzik Sappho'da dinlenir. IstHdai Cad. Belar Sokak No: 14 (Bana Fast-Food Kar^ı Sokağı) Beyoğlu Rez: 245 06 69
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear