22 Kasım 2024 Cuma Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
SAYFA CUMHURİYET 8 EYLUL 1995 CUMA 12 KULTUR Yeııi bir romana doğruHASAİS BLLENT KAHRAMAN Cumhuriyet gazetesinin açtıgı "son virmi beşyılınromanr soruşturmasına verilen ya- nitlar birkaç noktada yoğunlaşmış görünü- yor. Bunların ilki roman ve eleştinnin 'var- İığı->okluğu* tartışmasıdır. Ikincisi. buna bağlı olarak ortaya çıkan 'gelenek' sorunu- dur. Ne var ki. belki yanıt olanaklannın sı- nırlılığından. bu dönemdeki romanın da. ge- nel olarak Türk romanının da yapısal. ku- ramsal \e özellikle de felsefi boyutlan üs- tünde pek fazla durulmamaktadır. Aynca, soruşturmada. son yirmi beş yıl aşılmış. ro- man Türkçedeki bütün serüveniy le e!e alın- mıştır. Ben de sonışturmayı hem bu nokta- laraçısından hem de genel olarak gözden ge- çirmek ıstiyorum. Romanın ya da birbaşka yazınsal gerçek- ligin •var-yok' tartışmasına indirgenmesi, sığdinlmak istenmesi öteden beri görülen bir tutumdur ve böylesi bir tavır alışı anla- mak o kertede güç değildir. Eğer yaptığım yorumun öncülleri çok aykın bulunmazsa öyle sanıyorum ki. tümüyle modernist', do- layısıyla ideolojik (modernizmin ideolojisi anlamında) - doktriner bir yaklaşımın bi- linçler üstündeki egemenliğidir bu sonucu oluşturan temel dürrü. Çünkü. bilindiği üze- re. modemizm kendisini ikilı karşıtlıklarüs- tüne kurar: Doğu-Batı. akıl-delilik, kadın-er- kek türiinden temel karşıtlıklann binsinden yana tavır almaktır modernizmin doktriner boyutunu oluşturan temel edim. 'Modemteş- tirici proje'nin özellikle toplum mühendis- liğine dönük tavn ise bu y an tutmay ı büsbü- tün kaçınılmaz bir hale getirir. Dolayısıyla, Türkiye'deedebiyata dönük bütün tartışma- ların var-yok noktasında kilitlenmesi ve bir tür çözümsüzlüğe ulaştınlması özde bir ta- vır almakla (eş anlamıyla da almamakla) il- gilıdır. Kuşkusuz bu tavır almak bazen köy-kent romanı aynşımında karşılaştığımız gibi bir tercihi yansıtabilır. Buna söylenecek fazla bir şey yoktur. Taraflar kendi savlannı öne sürer v e oradan kalkarak karşısındakini dış- layabilir. Ne var ki, romanın ya da eleştiri- nin varlıgı ve yokluğu böylesi bir anlayışa dayanmaktan çok bırtür bilme biçimi (epi s- teme) olarak beliriv or Insanlar. öyle sanıyo- rum ki. toplumsal-kültürel-sıyasal alanlarda modernizmin sürekli dışlayıcılığını yaşaya yaşaya kendi varoluşlarını karşıdakini tü- müyle yadsıyarak oluşturabilecekleri yolun- da bir altbilinç dürtüsü geliştiriyorlar. Kısa- cası, % yok* demek bir anlamda kişinin ken- di tercihlerini önsel olarak karşıdakıne 'da- yarmasının' adeta bir koşulu olarak doğuyor. Ne var ki. değillemeye (negation) dayalı bir tepkinin anarşizan açılımının bu tartış- malarda yer almaması büyük bir eksiklikol- duğu kadar bu temel stratejinin gerçekliği- ni de tartıştıran. onun inandıncılığını yitir- mesine yol açan birolgudur Tümüyle yok- sayıcı ve o ölçüde de yıkıcı bir eğilim geliş- tirebilseydi o takdirde sanırım roman da, eleştiri de gene varolacaktı fakat. tümüyle değişik bir noktada billurlaşacaktı. Öyleyse, şu söylenebilir: Edebiyatın varlıkbilimsel boyutu bir şeyı "yok' dıye nitelendirdiği za- man da kendi varlığını kanıtlayan. aşılamaz bir çev rendir. Bu anlamıyla elbette Türkiye'de, hep söy- lendi^inin aksine. roman da eleştiri de var- dır. Öyleyse sorun nereden kaynaklanıyor? Romancılann-eleştirmenlerinkatıldıklan Cumhuriyet soruştunnasının bende uyan- dırdığı temel ızlenim bırestetik sorunu ola- rak gelışmektedir kı. tartışmanın gündem konusu bu açıdan hemen hemen hiç ele alın- mamıştır. O da şudur... Türkiye'de romanın kökü yüzlerce yıl ge- riye giden bir geçmişi yoktur. Böyle bir ge- leneğin olmasındaki zorunlu belirleyiciliğin boyutlan ise tartışmaya açıktır. Elbette, Ba- tı'da romanı bir buıjuva biçim dili olarak do- ğuran toplumbılimsel gelışmelerin bizdeki benzerlerinedenkdüşecekti - böylesi" birge- leneğin varlığı v e o da bugünkü romanın bo- yutlannı. konumunu kökten etkilemiş ola- caktı. Bu, basit bir determinizmdir. Ne \ar ki, eğer sorun bir başka anlayışla ve kav- ramla ele ahnırsa ve örneğin soyut bir gele- nek, klasik tartışması olarak koyulursa o tak- dirde her şeyi yeniden ele almak zorunda kalacağız demekti r. Çünkü. gelenek deni len şey, sonunda bir 'klasik'e indirger kendisi- ııi. Bu kkısiğin mut'.aka e> rensel düzeyde belirlenmiş. tamnmışyapıtlarsomutuylaan- laşılması gerekmez. Her dilin kendi geçmi- şi. o geçmişin oluşturduğu ve edebiyat de- nilenbirdeğerlerdizgesi vardır. Odizgege- niş ölçüde belli bir kozmolojiden etkilenir. Onundenetiminde doğar \e geli^ir. Dile kat- kıda bulunmak. dilin ürettiği biçim-dilleri yeniden kurmak isteyenler o başlangıç nok- tasına gitmek zorundadırlar. Buııun aksi dü- şünülemez. Türkiye gibi bellek yıkımları. yitimleri yaşamış, siyasal-kültürel moder- nizmi benimsemiş veonlanntunçyasasının dışlama. yokumsanıa üzerine oturan mantı- ğını kabul etmiş toplumlarda gerçi başlan- gıç noktası bu kabulün ortaya çıktığı tarih- yapmaya çalıştığı ve bu anlama gelen bir yaklaşım tepkiyle karşılaşıyorsa yeniden ge- riye çekilmek ve başka noktalar üstünde dur- mak gerekir. O nokta bana göre, az önce değindiğim es- tetik olgusudur. Türkiye'de herkesin. gene modernist ba- kış açısının bir uzantısı olarak. 'aynı\ *o\ ro- manı benimsemesi gerektiği varsayılıyor. Bir estetiğin içinden yazan ve dünyaya ora- dan bakan yazann bir başka estetiği yargı- lamasının anlanıı olmamak gerekir. Fakat bu. romancıdan çok eleştirmenin sorumlu- luğudur. Çünkü, bir romancı diyelim Kena Halde Leman'ın ya da Batailk'"ın romanı 'GözünÖyküsü'nün dayanaklannı farklı bir roman yazarak daha başlangıçta kabul etme- ^ ^ ^ ^ y ürkiye'de m edebiyatın fakat m özellikle de m romanın hep bir JL- 'tanık' olması istenmiştir. Bu tanıklık toplumsal - terimsel zeminde gerçekleştirilecektir. Ne var ki, edebiyatın bir bilinç tanıklığı olduğu hep unutulmuştur. 1980 sonrasının romana da edebiyata da getirdiği bir başka önemli boyut budur. ene de Cumhuriyet soruşturmasına yanıt verenlerin büyük çoğunluğunun henüz modernist (yalnızca ideolojik-doktriner anlamda kullanıyorum) yöntembilimi aştığını görmüyoruz. Bu tartışma başlayınca da gene bir karşıt arayışıyla insanlar romanın postmodernist durumunu eleştinneye koyuluyorlar. OySa modernizmin karşıtını değil, iş. ötesini aramaktır. natın keııdisi olarak bunların tümünü kuşat- mak zorundadır. Bunu daha açık şöyle de söyleyebilirim: Her roman bir bakış açıdır. Bu bir tav ır alıştır. Doğallıkla da bir ahlaki sorgulamayı getirir. Bu bütünün kendisi bi- zatihi felsefi birdurumdur. Kısacası. roman bir etik kurma ve bunu insaiıal varoluş tra- jiği içinden tartışmadır. Temel işlevi budur. Bu anlayış mutlaka belli bir roman esteti- ğini benimsemez. Yeni roman gibi. Joyce benzeri modernist yazarlann yaptıgı gibi. Beckett'in suskunlukları gibi ancak yüksek kültürün araçlanyla anlaşılabilecek ro- manestetik de böylesi bir işlevte kendisini yükler. 19. yüzyılın çok iyi bilinen Dosto- yevski romanlan da Bu bağlamda roman 'yolda gezdirilen bir ayna' olabilir. gerçek- C umhuriyet gazetesinin açtığı "son yirmi beş yılın romanı" soruşturmasına verilen yanıtlar birkaç noktada yoğunlaşmış görünüyor. Bunlann ilki roman \e eleştirinin 'varlığı-yokluğu' tartışmasıdır. İkincisi, buna bağlı olarak ortaya çıkan 'gelenek' sorunudur. Ne var ki, belki yanıt olanaklarının sınırlılığından, bu dönemdeki romanın da, genel olarak Türk romanının da yapısal, kuramsal ve özellikle de felsefi boyutlan üstünde pek fazla durulmamaktadır. Ayrıca, soruşturmada, son yirmi beş yıl aşılmış. roman Türkçedeki bütün serüveniyle ele alınmıştır. tir fakat. bir edebiyatçının körlemesine bir biçimde kendisini bağlamasi kabul edile- mez: edilmemelidir. Çünkü. edebiyat sonun- da bir bağlannıadır ve her bağlanış bir ön- cülün kabulü demektir. Bu durumda bizde roman geleneği yok- tur demenin anlamsızlığı ortaya çıkar. Türk- çenin. şu ya da bu dönemdeki biçimiyle üret- tigi bir özgül (özgün olmayabilir; zorunlu da değildir) gelenek söz konusudur. Şimdi. o geleneği bilmeyen. içselleştirmemişbir ede- biyatçının roman geleneği olmadığını söy- lemesinin işlevi ne olacaktır? Çünkü. varo- lan dizgeyi v e onun geçmişini tanımayan bir anlayışa. başka ve 'gerçek' (!) bir gelenek ol- say dı ne ifade edecekti ve kim acaba ondan nasıl ve ne kertede yararlanacaktı? Sorun. o kozmolojiyi tanımak. irdelemek ve çözüm- lemektir. Bu. Türkçede hemen hiç yapılma- yan birşeydir. Şimdi. örneğin Selim tleri'nin miştir. Bu doğaldır. Ne var ki. romanı da de- ğerlendirmekle yükümlü eleştimıenin hem 19. yüzyıl romanını hem de Bataille'ı aynı ölçütlerle. aynı anlayışla yargılaması birtu- tarsızlıktır. Çünkü, bir estetikten yana ola- nın mutlaka öteki estetiği de bildiği pek az görülür. Bu durum ancak özgül bir bireşim arayışındaaşılabilir. Estetikle ilgili ikinci bir nokta şudur: Es- tetik. o arada roman aslında bir metafızik oluşturmadır. Metafizik oluşturnıa çabası felsefi bir oluşumu dayatır. Burada, felsefe derken felsefecilerin neler söylediğini bil- mey i, metafizik derken de çoğunlukla anla- şıldığı üzerefizikötesigerçeklikleri dilege- tirmeyi amaçlamıyorum doğallıkla. Felse- feyle bir etik anlayışı. metafızikle de iıısa- nal varoluş durumlannın tümünü vurgula- nıak çabasındayım. Roman da, en az öteki sanatsal üretim biçinıleri kadar ve hatta sa- çiliği çıkış-vanşnoktası olarak alabiliryada tümüyle bırdil *orunsalı olarak gelişebilir. Romanıınızın son yirmi beş yılı bu tartış- malan tam da böyle bir ele alışla yaşamadı. Burada bilgi birikimimizin kısıtlannın oyna- dığı rolü anımsamak gerekir. Biz, henüz Türkçenin yoksulluğu içinde yaşıyoruz. Bu yoksulluk dilin sınırlarını vurguladığı ka- îlar. evrensel kültür birikimini kapsamama- sını da işaret etmektedir. Böylesi birçorak- lığın içinden çıkabilecek roman ancak bir se- rap olabilir kı. Türk romanı öyledir. Son yir- mi beş yıl bu oluşuınun önemli duraklarına tanık olnıuştur. Roman. toplumdan etkilenir. Bu etkilen- menin saltıkçı ve bclirlenimci bir anlayışın ötesine geçmesi elbette istenir. 1970-1995 arasının geçirdiği iki askeri darbe. onların getirdiği yeni toplumsal tercihler. dünyayla kurulan iletişimingüçlenen boyutlan ve ora- dan doğan kazanımlar v e yitimler kuşkusuz önemlidir. Bunlarlabirlikte. denebilirki. son yirmi beş yılın en önemli atılımı dilde ya- şanmıştır. Dil, artık bir araç olmaktan belki ilk kez bu boyutlarda bu dönemde çıkmıştır. Dilin kendi serüveni. gerçekliği, varlıkbilimi. di- lin aynı zamanda da dilsiziiği gibi kavram- lar tartıştığımız yıllar arasında yalnızca ro- mana değil. eleştiriye de girmiştir. Türkçe- de sadece dilin ulamsal boyutlannı aşan kaç tane roman gösterilebilir son yıllarda yazıl- mış. Latife Tekin'den Mctin Kaçan'a. ora- dan gülmece yazarlannın lumpen ve kıyı ke- nar kesimlerden edindikleri yeni dil coğraf- ya ve topografyasına kadar birçok öğe asla yadsmmamalıdır. Gerçekçiliğin olguculuk (pozitivizın) olmadığı da gene bu dönemde kavranmış ve romana yansımıştır. Gerçek- çilik artık aynı zamanda dilin soyutluğu di- ye de anlaşılabilmekteyse bu mutlak bir ge- lişmedir. Buna bağlı olarak da roman. belki de ilk kez "sosval mühendisliğin" bir aracı' ol- maktan çıkarılmıştır. Bu. şematizmin. kar- tonsuluğun. tekcil yapıların aşılması. diya- lojik bir yaklaşımın yükseltilmesidir. Türk- çe bugiine değin romanın dışsal gerçekle kurduğu ilişkiyı irdelemiş. sürekli olarak onu temellendirmeye çalışmıştır. İlhan Te- keli'nin geliştirdiği bir kavramla roman. "bağlam bağımlı'lığı aşmay ı çok geç düşün- nıüştür. Oy >,a şimdi romanın içsel gerçekli- ğine cgilmcnin zamanı geldigini de aynm- samaktadır. Bunu. yerine göre kendi paha- sına yapması gerektiğini bilse de... Ay nı şey eleştiride de yaşanmıştır son yir- mi beş yılda. Eleştiri de kendisini yenile- miş. odabirdil\egerçeklik(gerçekçilik de- ğil) sorunu olduğunu anlamıştır. Bunların hiçbirisi gerçekçiliğin önemini yadsımaya yetmez. aynca öyle bir amaç da yoktur or- tada. fakat üst ve alt dillenn. onların bilinç- le ve kav ramlarla kurduğu ilişkilerin. yanan- lamlann öğrenilmesi, sınırlarının genişle- mesi edebiyat için de roman için de bir ka- zançtır. Türkiye'de edebiyatın fakat özellikle de romanın hep bir 'tanık' olması istenmiştir. Bu tanıklık toplumsal-terimsel zeminde ger- çekleştirilecektir. Ne var ki. edebiyatın bir bilinç tanıklığı olduğu hep unutulmuştur. 1980 sonrasının romana da edebiyata da ge- tirdiği bir başka önemli boyut budur. Bu ge- lişme edebiyatın fantezistyanıyla. kurmaca- sal yönüyle ilişkilendirilmiştir. Masallann. mesellerin üretilmesi bu nedenledir. Güncy Amerika edebiyatının çevrilmesi bu'büyü- ıneyi hızlandırmıştır. Gene de Cumhuriyet soruşturmasına ya- nıt verenlerin büyük çoğunluğunun henüz modernist (yalnızca ideolojik-doktriner an- lamda kullanıyorum) yöntembilimi aştığını görmüyoruz. Bu tartışma başlayınca da ge- ne bir karşıt arayışıyla insanlar romanın postmodernist durumunu eleştinneye koy u- luyorlar. Oysa modernizmin karşıtını değil. iş, ötesini aramaktır. O da. yalnızca post mo- dern (art modern) değildir. daha uzakta du- ran birşeydir. Dilin yeniden kurulmasını ol- duğu kadar. bilincin veniden üretılmesini de kuşatır. Tek örneği de ne Orhan Pamuk'iur ne Latife Tekin ne de benzeri şeyleri öykü- de yapmaya çalışan genç yazarlardır Sclinı İleri'nin son iki romanı bu doğrultuda çok önemli birdönemecin aşılması diye görüle- bilir. Tahsin Yücel'in son yapıtı bir başka boyut diye algılanabilir. 'Anlatı'yla roman arasında köprii kurmaya çalışan daha bir- çok roman ve yazar anımsanabilir. Tabii, geçmiş birikim içinden tozları silkelenerek ortaya çıkanlan bir Tanpınar, bir Örik, bir Hisar tam da buraya eklenebılirler. Bütün bunlarla birlikte ele alınırsa şunu söylemek olanaklı: Romanın son yirmi beş yılda yaşadığı onca gelişmeye karşın. bu son yirmi beş yılın Türk romanının neredeyse tü- müyle veniden kurulduğu, en görkemli "ru- bı asır'lanndan (çeyrek yüzyıllanndan) bi- risi olmasına kar>m lıâlâ alması gereken yol. eleştirinin de alması gereken yoldur: Özgür- leşim. Yöntembiliınsel. deterministik. olgu- cu anlayışların dışına çıkıldıkça, edebiyatın salt kendisine ait iç sorunsallarla ele alınma- sı gerektiği öğrenildikçe. bu gövdenin top- lumsal-tarihsel yapıvla doğal ilişkisi bilin- dikçe Türkçe roman gelişecektir. 10. Türk Sanatlan Uluslararası Kongresi Cenevre'de yapılıyor Kültür Servisi - Her dört yılda birgerçekleşti- rilen Türk Sanatlan Ulusiararası Kongresi. bu yıl P - 23 eviül tarihle- rinde lsviçre'nin Cenev- rekentinde düzenleniyor. İlk kez 1959'da Anka- ra'da toplanan kongre. son olarak 1991 yılında Istanbulda gerçekleşti- rilmişti. Cenevre'deki Max van Berchem Foundation ve Cenevre Cnhersitesi'nin işbirliğiyle düznlenen kongrede 152 uzmanın Doğan Kuban toplam 110 bildiri sun- ması bekleniyor. Türk Sanatlan'na iliş- kintartışmalann sunulacağı kongrenin alt başlıkları şöyle: Türk Sanatı ve Mi- marisinde Usta-Çırak Mekanizması ve Hiyerarşisu Türkiye ile Komşu Ülkeler Arasındaki Etkileşımler. Oryantalist Gelenek ve Türk Sanatı, Türk Mimari- si. Türk Sanatı ve Yeni Gelişen Bir Dal Olarak Türkiye'de Arkooloji. Kongre- de tartışılacak önemli konulardan biri de "Muhteşem Süteyman*' dönemi. Cenevre Kantonu ve Dev let Konsü- lü Başkanı Olivier \bdoz'un konuşma- sıvla başlayacak kongrenin ilk günün- de Prof. Charies Genequand tarafın- dan. geçen ocak ayında ölen Uluslara- rası Türk Sa" ' Kongresi'ninkomi- te başkanıl* '"inecke adına bir şükranplr '• Aynca Anka- Oluş Ank ra'dan gelen bakır nefesliler dörtlüsü bir konser v erecek. Yine kongre kapsa- mında. 19eylüldepiyanistGülsinOna> bir konser verecek. Kongre boyunca dışandan katılımın serbest olduğu dört toplantı düzenlene- cek. Bu toplantılarda tartışılacak konu başlıklan şöyle sıralanıyor: "Islanı Sa- nutırnı Türk Yonmııı" (Doğan Kuban, İstanbul Teknik Üniversitesi. 18 Eylül Pazartesi), "Balkanlarda Türk Mimari- si: Son 10 Yılın Izdüşiimü "(Prof. Machi- el Kiel. Utrecht Üniversitesi. 20 eylül çarşamba). 'Türk Sananna Arkeolojik Bir Yaklaşım "{Prof. Oluş Ank, Ankara Üniversitesi, 22 eylül). AkademiveSa- mıt Taıihiıule Osmanlılar " (Prof. Oleg Grabar. Princeton Üni\ ersitesi. 22 ey- lül) Cülsin Onay Cenevre Sanat ve Tarih Müzesi'nde sergilenmevedevameden"Sultanlann İmparatorluğu" ve "Çeyiz" adlı sergi- ler kongreyle aynı tarihlere rastlaması açısından ilgi çekici. Dr. Nasır Halili- adında. fslam eserleri konulu zengin bir koleksiyona sahipbir Iranlınınözel ko- leksiyonundan oluşan "Sultanlann İm- paratorluğu" sergisi. "Osmanlıkaligra- fisinin eşsizligi*" temasıııı ışliyor. Sergi- de. Kuran'lar. el yazmalan. minyatür- ler. seramik. silah ve zırhlar yer alıyor. Halıli'nin koleksiyonunun en ilgi çeki- ci örneklerinden birisi ise Kanuni'nin kitaplığına ait 1520 tarihli bir kitap. "Çeyiz" aHmı taşıyan ikinci sergide ise Osmanlı Türkleri ve azınlıklarınev ya- şanılarından vola çıkılarak gösterıme sunulan 50 çeyiz eşyası yer alıyor. Giardana'nın fılmi, Pasolini cinayetinin yeni ipuçlannı yansıtıyor 'Bir iıısaıım öliiıııü^ yaşamnnn özetidir' KültürSenisi- Ünlü Italyan vö- netmen ve şaır Pier Paolo Pasoli- ni'nin vahşi bir şekılde öldürülme- siyle ilgili yeni bir film. bitmeyen bırtartışmayı yeniden gündemege- tirdi: Pasolini bir suikasta mı kur- ban gıtti ? Marksist şair. dinsiz yönetmen veeşcınsel Pasolini, 2 Kasım 1975 yılında. genç bir eşcinselle birlikte Roma'dan aynldıktan sonra kafası parçalanmış \e üzerindeıı arabay- la geçilmış halde bulunmuştıı. 17 yaşındakı Pino Pelosi. cına- yetten uzunca bir süre sonra cına- yeti üstlenmiş \e Pasolini'yi ken- dısıne cinsel taciz yaptığı için tek başına öldürdüğünü söylemışti. Bu olay yüzünden dokuz yıl hapse maİıkûm olan Pelosi. şu anda da başka suçlar y üziinden tekrarceza- evinde. Fakat. Marco Tullio Giorda- na'nın venı filmi "Pasolini. An İta- lian Crime/ Pasolini, Bir İtalyan Ci- na>eti". Pelosrnın en azından bir suç ortağı olduğunu ortaya çıkarı- yor. Zaten mahkenıe de ilk duruş- ınanın sonucunda bılınmeyen bir suçortağının varlığını kabul etmiş- tı. Ancak bu suç oıtaklarımn kim olduğu ortaya çıkarılmamış ve araştınnalar da durdurulmuştu. Gıordana'ya göre soruşturmayı. iktıdardaki bırileri durdurmuştu ve önemli bazı insanlar gerçeğin giz- li kalmasını ıstiyordu. Giordana, yaptığı bir konuşmada.> 'Ona düş- man bir politikacılar ve kurumlar grubu vardı*'dedı. Pasolini aılesının avukatı Nino Marazzitada fılmi ızledikten son- ra davanın yeniden açılması için resnıi bir başvuruda bulunacakla- rını beliıiti. Pasolini. faşistlerin gerçekleştir- diği olaylara devletin de kanştığı- nın söyfendiği 70'li yıllarda siste- me ağır eleştıriler getirmişti. "Bombalamalann ve öldürülen binkrce insanın sorunılusunu bili- yorum" demışti ölümünden bir kaç ay önce birdergidekı şöyleşisinde. -Bütün isimleri bili>orum. Ama is- pat etmek zorunda değilim.~Dergi ayrıca ısım vererek bazı pol itikacı- lann yargıianmalan gerektiğini de yazmıştı. Pasolini cınayeti. Amerika'daki Kennedy suıkastına benziyor. Tek farkı. bu cinayetın ülkeyi ıkiyeböl- mesi. Bazıları komplo teorisine inanırken. bazıları Pelosi'nın ifa- dcsiııin gerçek olduğu düşüncesin- de. Pasolini. Italyanlar için çok şey ifade ediyor. Bir yandan saldırgan ve ate^li. bir yandan sevgi dolu \e neşeli. 1922 yılında Bologna'da do- ğan Pasolini. ilk şıirkitabını henüz Î9yaşındaykençıkarmış. 1954 yı- lında senarist olarak başladığı sine- mada. iki yıl sonra Fellini ıle çalış- maya başladı ve 1961de ilk fılmi u \ccattone!" yı yaptı. 1962 yılında.'"La Ricotta"fil- miyle. katolik kılisesine saldırmak- lasuçlananPasolini"nin birçok fil- mi daha seks ve şiddet içerınekle suçlandı. u Canterbury Tales/Canterbury Masalları" ve'"Salo-l20 Da>s Öf Sodom/Salo-Sodom'un I20giinü" filmlerı de ınahkeme tarafından sa- kıncalı bulunarak Italya'da göste- rilmesi yasaklandı. Pasolini'nın.karanlıkbirköşede vahşice öldürülnıesi de yapıtlanııa benzetilıvor. Dostu. ünlü vönetmen Antonioni de "Bir gün kendi başı- na geleceğinden habtrsiz bir şekil- de kendi (Mümünün filmlerini yapı- yordu" demiştı ölümünden sonra. Giordana'nın fılmi. Pasolıni'nin ölümüyle ilgili bılgi ve belgelerle. yeni ipuçlannı bir araya getirıvor. Girdana. başlangıçta Pasolini"nin bir biyografisini yapmak istediği- nı. ancak. onun. "Bir insanın ölu- mü, yaşamının özetidir" sözlcn üzerine bu fılmi yapmava kanır verdıöinı sövledı. Ölümünün 10. yılında Ruhi Su Külliir Sen isi - "Av rupa"da ve Türkiye'de Yazın" dergisi. eylül sayısını iki önemli olayın yıldönümüne ayırmış: Ruhi Su'nun ölümünün 10. yılı ve 12 Eylül'ün 15. yıldönümüne. Dergide. Ruhi Su'nun "Şiırler Türküler". Azız Nesin'in "Sesi. Işi. Kendi Güzel: Ruhi Su" \e Sümeyra Çakır'ın "RuhilerÖlmez" adlı yazılanna yer verilmiş. Dergide ayrıca Server Tanilli'nin "12 Evliil Sürüyor". Fakir Baykurtun "Bir kır Miizesi". Zılıni Anadol'un "SınırTaşı"", Emin Karaca'nın "Türkiye Sosyalizmine Çıkış Yolu Arayan Adam: Mehmet Ali Aybar". Mustafa Çakar'ın "^'unan Adalarında Aziz Nesin". Müştak F.renus'ıııı "Yencni Sevmem Yenileni Hiç". Necmı Sönmez'in "Bilge Karasu ve Hasan Safkan İçin". Osnıan Köker'in "Diyarbakırlı Bir Ermeııinin Öyküsü ve Nadine Gordimer'in "Zamanla Gıtmemek" adlı yazıları da yer alıyor. Devlet Tiyatroterı'ndan ücretsiz temsil ANKAR.A (,\A) - Dev let Tiyatrosu'nun "Bacılarla Yunus" adlı oyunu. " 10. Ulusal Isı Bilimi ve Tekniği Kongresi"nin son günü kongre üyelerine ücretsiz olarak sergilenecek. 8 eylül akşanıı sergilenecek olan oyun. büyük halk ozanı ve mutasavv ıfı Yunus Emre'nin şiırlerindeıı derlenerek oluşturulmuş. Maral Üner'in yönettiği oyunda Tomris Çetinel. Meral Ulkü. Osman Nuri Ercan. Cilıan Yöntem. Ihsaıı Bengier ve Özcan Oktay rol alıyor. Müzik düzenleme.sini Cem Idiz'in yaptığı oy unun sahne tasarınıı Sertel Çetiner'e. giysi tasanmı Birsen Salaln'ye. ışık tasarınıı ise Mehmet Yaşayan'a ait. 'Genler Modern Put mu?' Kültür Ser* isi-Ay lık bilim. kültür ve politıka dergisi Bilim ve Ütopya'nın. eylül sayısı çıktı. Bu sayıda "Genler Modern Put mu?" başlığı altııula Adam Şcnel'iıı "Tekncdcncilik. tndırgcmecilik ve Biyolojİ7in". R. D. Lev\ontin"in "\arolani Meşrulaştımıa tdeolojısımn Modern Biçimi: Genetik Indırgemecılık". Prof. Dr. A. Nihat Bozcuk'un "Genetiğin Y üzyıllık Serüveni". Prof. Dr. Ahnıet thanı'ın "Gerçeklık. Çok Yönlü ve Öylesine Karmaşıkken, Her Canı Tutııp Nasıl Açıklayabılir Gen" ve Prof. Dr. Işık Bökesoy ile söyleşi "Genetik Etki; Nereye Kadar?" isiınli yazıları yer alıyor. Dergide aynca Dr. Şükrü Günbulut'un "Ömeklerle Ortadoğu Mistisizminin Temel Özellikleri". Prof. Dr. Metin Hotiııli'nin "Gökbilim Dinsel Doğmalan Nasıl Yıktı? '" Muazzez llmiye Çığın "Hz. Muhammed'in Teyemmüm Taşı Dedikleri. Bir Asur Tableti". Prof. Dr. Alı Nesin'in "Matematik Sohbetleri • Soru ve Yanıtlar" ve j Prof. Dr. Şafak Alpay'ın "Rene Descartes" ısimlı yazıları da yer alıyor. Sinemaya destek yönetmeliğe bağlandı ANKARA (AA)- Kültür Bakanlığının Türk sinemasına destek vermek amacıyla film yaptırması. satın alması ya da katkıda bulunması yönetmeliğe bağlandı. Konuyla ilgili yönetmelik. Resmi Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe girdi. Yönetmeliğe göre film projeleri. Telif Haklan ve Sinema Genel Müdürlüğü'nün teklifi ve Kültür Bakanlığı'nın onayı ile yaptınlacak. katkıda bulunulacak ya da satın alınacak. Bu şekılde ortaya çıkan yapıtlann yuıiiçi ve yurtdışı ticari olmayan kültürel gösterim haklan bakanlığa ait olacak. Yönetmeliğe göre, projeler Kısa Film ve L'zun Film Senaryo Proje Değerlendirme Kurulunda değerlendirilecek. uluslararası projelere öncelik tanınacak. Bakanlığa taalıhütünü yerine getirmemiş. ödenmesi aksamış herhangi bir borcu bulunan yapımevinin projesi değerlendirmeye alınınayacak. Bütün projelerde değerlendirme kurulları. filmin sinema sanatı açısından daha nıtelikli olması amacıyla zorunlu hallcrde projede değişiklik isteyebilecek ve kabul karanna da önerdığı değişikliğin yerine getinlırk'sırt' IOMI! ol:ır:<k
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear