29 Kasım 2024 Cuma Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
SAYFA CUMHURİYET -»-i r*- 30 EYLÜL 1995 CUMARTESt OLAYLAR VE GORUŞLER Akıl! Akıl ve bilimden başka bir gütün devleti yönetmeye heveslenmesi, aymazlıktan başka bir şey flağildir. Ne yazık ki günümüzün parlamentosu bu aymazlığın akıntısında bocalayıp durmlktadır. M. İSKENDER ÖZTLRANLI Hukukçu sel değerleri birleştirerek birsonuca ulaş- mak işten bile değildir Parlamentoda grubu bulunan siyasal partilerimiz, böy- lesine kolay bir işi antaşılması güç gerek- çetertebirkaç kez çıkmaza sokmuşlardır. Clke yararlanndan çok partisel çıkarla- nnı düşündükleri için gerçekleri göre- memişler, bu yüzden de anayasa deği- şikliği konusunda başanlı olamamışlar- dır. 1991 genel seçimlerinden önce "çağ- daş, uygar ve insan haklanna dayalı bir anayasa"dan söz edenler, kısa bir süre sonra verdikleri sözü unutmuşlardır. Bu- güne değin anayasanın tümünü hiçbir za- man ele almadıklan gibi, bazı maddele- rinin değiştirilmesi yolunda açtıklan pa- ketleri de rafa kaldırmışlardır. Umutlar hep başka bahaıiara kalmıştır Bu konu- da her başlangıç bir son, her son da bir başlangıç olmuştur. Bilindiği gıbı SHP, 1992 yılında 62 maddelik bir değişiklik taslağı hazırlaya- rak bu taslağı hükümet ortağına sunmuş- tur. Ama DYP bunun yirmiden çok mad- desine karşı çıkmış, cekinceler koymuş- tur. Bu çekincelerin arasında "din kültü- rü ve ahlak öğretimini zorunlu" kılan "yargı organlan dışındaki yetkili merci- lerin de ö/gürlükleri kısıtlavabileceği ve gazeteleri kapatabileceği''' yargısını geti- ren 12 Eylül kalıntısı maddeler vardır. Ortaklaşa hükümerin büyük ortağı bun- lann eski biçimleriyle kalmasını istemiş- tir. Oysa 1982 Anayasası'nda değiştiril- mesi gerekenlerden biri "laikdevlet Uke- G ünün en önemli konusu hükiîmet sorunu. O so- run çözüledursun, önem- li bir başka konuya deği- necegim: Yıllardan beri sürüp gelen anayasa ça- lışmalan cn sonunda gerçekleştirilmiş. 1982 Anayasası'nın on altı maddesi de- ğiştirilerek bir yüan hikâyesinin birinci perdesi kapanmıştır. Ama hikâye henüz bitmemiştir. Daha kaç perdelik birdram seyredeceğimiz belli değildir. Yürürlükteki anayasanın Türk toplu- munun özlemlerine ve beklentilerine ya- nıt veremediği açık bir gerçektir. Bu yar- gıyı hemen hemen tüm partilerimiz pay- laşmaktadırlar. Bu nedenle her biri ayn ayn değişiklik taslaklan hazırlamışlar- dır. Ne var kı çeşitli çıkar hesaplan, bu taslaklann yasaya dönüşmesını engelle- mektedir. ÖneelikJe beiirtelim ki her yanı demok- rasiyc aykın yargüaria dolu olan 1982 Anayasası'nın tümden değiştirilmesi ge- reklidir. Millet Meclisi bunu yapmak zo- nındadır. Vapamıyorsa en kısa zamanda yerini başka bir Meclise,ya da kurucu bir Organa terketmelidir. Çünkü Türk ulusu böyle bir anavasava yakışu- (layık) değil- dir. Toplumun istemleri bellidir Her ke- simden demokratik kitle örgütlerinin anayasa taslaklan vardır. Bunlann çoğu Meclis Başkanlığf na verilmiştir. Bu tas- laklan nesnel bıçimde değerlendirmek, ulusal ve toplumsal kazanımlarla evren- sine aykın bir egitim sistemi" ise ikinci- si de hiç kuşkusuz "özgüriük kısıtlama- larTdır. Bu konularda ıkı ortağın anlaş- maya varamaması nedeniyle, anayasa de- ğişikliği başanya ulaşamamıştır. Ikinci girişim 1994 yılında başlatılmış- tır. Bu kez değiştirilmek istenen madde- lerin sayısı yirminin altına düşmüştür. Ne var ki bu çalışma da bir noktada durdu- rulmuştur. 1982 Anayasası'nın en olum- lu. en tutarlı maddelerinden biri olan 24'ün son fıkrasını şeriatçı bir partinin anayasadan çıkarmak istemesi nedeniy- ledurdurulmuştur. Bu şeriatçı Refah Par- tisi, "devletin sosyal, ekonomik, siyasal ve hukuksal düzeni din kurallanna da- yandınlamaz" bıçimindekı anayasa yar- gısını 24. maddeden çıkanp onun yerine "herkes istedigi gibi yasamak hakkına sa- hiptir" tümcesini getırmek istemıştir. Toplumsal istenç bu doğrultuda olmadı- ğı ve partiler arasında da bir uzlaşma sağ- lanamadığı için değişiklik çabalan yürü- tülememiştir. Üçüncü girişim birkaç ay önce başla- tılmış, bu kez anayasanın 21 maddesi de- ğiştirilmek istenmiştir. Üç partinin imza- sıyla Meclis'e sunulan tasanda 24. mad- de yoktur. Bu nedenle Refah Partisi ta- sanyı imzalamamıştir. Kurallaragörear- tık Meclis görüşmelerinde bu maddenin gündeme getirilmesi olanaksızdır. Ama Refah Partisi, çalışmalar sırasında mad- denin son fıkrasının yürürlükten kaldınl- ması için önergeler vermiş, bunlan DYP'nin bir kesimi de desteklemiştir. Aynı doğrultuda Anavatan Partisi'nin de önergeler verdiği görülmüştür. DYP'nin yönetim kadrosu bir yanda, şahinler de- nilen tutucu (gerici de diyebiliriz) kesim başka yandadır. Refah Partisi'nin tutumu bellidir: Bu partinin şeriat düzenine gıtmek istedigi açık bir gerçektir. Her türlü politikasını buna göre ayarlamıştır. Partinin kûçük büyük yöneticileri bunu gizlememekte, yalnız 24 son fıkranın değil, laikliğin bi- le anayasadan çıkanlmasını istemekte- dirler. Demokrasi konusunda mangalda kül bırakmayan bu partinin kurmaylan, laiklığe gelince hırçınlaşmaktadırlar. De- mokrasiden anladıklan, kendi çıkarlan doğrultusunda kararlann alınması, yasa- lann çıkanlmasıdır. Laiklik ilkesinden şeytandan korkar gibi korkmakta, laik cumhuriyet savunuculannı dinsizlikle suçlamaya kalkışmaktadırlar. Demokra- tik hak ve özgürlükler, sanki yalnız ken- dileri içindir. Laiklikten vazgeçmeninde- mokrasiden vazgeçmek demek olacağı- nın bilincinde değillerdtr. Anavatan Partisi'ne gelince, bu parti yıllar yılı dört eğilimi içinde banndır- mıştır. Her ne kadar bazı kişiler partiden uzaklaşmışsa da "milliyetçi muhafaza- kârlar"la "dinci muhafazakâıiar*> ın par- ti içinde kaldıklannı yadsımak olanaksız- dır. lşte bu kesim Refah Partisi doğrul- tusunda oy kullanmakta, şeriat düzenine el vermektedir. DYP milletvekillerini ise parti örgüfü değil, birkişi seçmiştir: "Herşeyibflen" bu kişinın nasıl bir seçim yaptığı, son anayasa çalışmaJan sırasında tüm çıplak- lığıyla belli olmuştur. Bu partinin "şahin- ler"i Refah Partisi'yledirsek temasında- dır. Din sömürüsünü onlann elinden al- ma çabası içindedir. Hükümet ortakian arasında bile uyum sağlayamayan parla- mento, kısır bir döngünün içinde boca- lamaktadır. Demokratikleşme ve çağdaşlaşma yo- lunda olumlu adımlar atacak ve anayasa- yı ulusal istenç doğrultusunda değiştire- cek konümda değildir. Toplumun geri- sinde kalmıştır. Içlerinde dine bağlı siyasal birim ge- tirmek isteyenlerin sayısı bir hayli çok- tur. Ama anayasayı değiştirebilecek ka- dar güçlü değildirler. Laikliği ve çağdaş- lığı savunanlar da az değildir. Ne var ki onlann da anayasayı değiştirebilecek sa- yısal güçleri yoktur. Merkez sağdaki iki partinin liderleri tarikat şeyhleriyle gizli pazarlıklara oturmuşlardır. Son zaman- larda öteki partiler de bu yanşın içine girmişlerdir: Hepsi de ne yaptığını bil- mez durumdadır. Atatûrk'ün kurduğu Meclis, "cuma namazı izni" ve "çalışmalara dua ifc bas- lanması" gibi sorunlaria uğraşmakta, la- ik devlet üzerine ant içen Cumhurbaşka- nı dadurumu büyük bir umarsamazlık ve rahatlıkla Çankaya'dan seyretmektedir. Türkiye bir rejim bunalımına sürüklen- miş, amanasılsasonbiratılımla 16 mad- denin değiştirilmesi gerçekleştirilmiş, re- jim bunalımı bir süre durdurulmuşfur. Ve laiklik de şimdilik kurtulmuştur. Ama unutulmasın ki Atatürk Türkiye- si'ni geriye götürmeye kimsenin hakkı yoktur. Toplumumuzu ortaçağin karanlı- ğına çekme özgürlüğü de hiç kimseye verilmemiştir. Bılimsel, çağdaş kafa ta- şıyan herkesin bildiği gibi din bir vıcdan ve inanç sorunudur. Devleti yönetecek tek güçse akıldır Akıl ve bilimden baş- ka birgücün devleti yönetmeye heveslen- mesi, aymazlıktan başka bir şey değildir. Ne yazık ki günümüzün parlamentosu bu aymazlığın akıntısında bocalayıp dur- maktadır. Hiç kuşkusuz bir gün gelecek akıl dı- şı, çağdışı kişiler ve odaklar parlamento- dan çıkanlıp atılacaktır. Ulusal bilinç gü- nün birinde her şeye egemen olacak, Ata- türk'ün "En büyük eserim" dediği TBMM, aydınlık kafalann ve ışıklı in- sanlann "görev ve ödev yeri" konumuna gelecektir. Bu sonuca demokrasinin gü- cü ve özgürlüğün erdemiyle erişilecektir elbet. 12 Eylül kalıntılan silinmedikçe... Sosyaldemokrasinin gereği kendi parti üyelerinin ekonomik durumunu iyileştirmek değil, halkın ekonomik durumunu iyileştirmek, onlann mutlu ve çağdaş yaşam koşullanna ulaşmasını sağlamaktır. Bugüne değin ne yaptık sorusuna vereceğimiz yanıt ise kocaman bir hiçtir. . Av. CELAL ÜLGEN 1 961 Anayasası ile sağlanan özgürlükler birçırpıda budanıverdi 12 Eylül'deki dar- beyle. Demokrasisi yerleşmiş, kurumlaş- mış bir ülke olmadığımızdan. kolayca (ve bir çırpıda) gerçekleşen bu değişiklikle- re karşı pasalar cuntasımn çok ağır bas- kısı ve zulmü suspus etti ülkemizi. Grev ve Toplu İş Sözleşmesi Yasasıyla başla- yan geriye doğru değişim, köktendincilere verilen ödünlerle gelişip CHP'nin kapatılması ile doruğa ulaştı. (Bundan sonraki degişmeler artık statüko- , yu korumaya yönelik değişmelerdi. Bu süre içeri- sinde Türk Dil Kurumu'nun Atatürk Yüksek Türk Tarih ve Dil Kurumu kurularak bu kurula bağlı memur kurumu haline getirilmesi de unutul- mayan ve geçerliğini sürdüren bir başka 12 Eylül eylemi...) 12 Eylül'ü aslında yasaklar dizgesi yapan beş ge- neral miydi? Yoksa 1946'lı yıllardan başlayan her yeniliğe, her güzelliğe kapalı içimizdeki tutucu güç mü? Yakın tarihimize baktığımız zaman 12 Eylül yö- netiminin getirdiği yasaklardan çoğunu (biraz diz- gesiz de olsa) sivil yönetimler zamanında getiriver- mişiz... Köy Enstitülerinin kapanması, Öğrenim Birliği (tevhidi tedrisat) yasasmdan ve tekkelerin. zaviyelerin kapatılması yasasmdan verilen ödün- ler, Atatürk devrimlerinin ve ilkelerinin içi boş gö- rüntüler vermesi için sinsice uygulanan çabalarbir sinema şeridi gibi geçmekte gözlerimizin önün- den... Cumhuriyet gazetesi yazarlan, aydınlanmız, çi- zerlerimiz yıllarca hep birerpotansiyel tehlıke ola- rak görülmüş ve komünistlikle suçlanmıştır. Bu yasaklan koyan, bu çağdışı görünümleri ve- ren insanlar hep kendilerine Atatürkçü(!) demiş- lerdir. YasaR mı? tşte bu Atatürkçüler koymuştur. Cezçğm? Bu Atatürkçülervermiştir. Oysa yasak- lar gerçT-k Atatürkçülere konulmuş,cezalargerçek Atatürkçülere verilmiştir. Cumhuriyet gazetesi Başyazan Nadir Nadi'yi "Ben Atatürkçü Değilim" adh kitapya/ma>a iten gerçeklerdir bunlar. Oysa gerçek Atatürkçüler. bu ülkenin insanını seven. emeğe saygılı, halktan ya- na olan kişilerdir. "Atatürkçüyüm" diyen 12 Ey- lül yöneticilerinin yaptığı işlere bakın. Bunlar na- sıl Atatürkçüler? 12 Eylül ortamında öpecek el etek arayan kimi- leri bugün 'yenicumhuriyet'lerden, yeni özgürlük- lerden söz eder olmuşlardır. Bu gibilerin anladığı özgürlük, gerçek Atatürkçülere sövme özgürlüğü- dür. Bu gibilerin kullandığı temel hak Atatürk'ün ulusalcılığına iftira yapma hakkıdır. Bu gibiler tek parti dönemini iyi okumadan, iyi kavramadan. tek parti dönemindeki kültürel geliş- memizi, uygarlığa katkılan öğrenmeden Atatürk düşmanı kesiliveriyorlar. Ne adına? Sözümona "Demokrasi" adına!... Kiminle birlikte? Bir avuç şeriat çığırtkanlığı yapan demokrasi düşmanlan ile!... "Tek parti deneyimi ile sosyal demokrat olun- maz"mış. Gördüğümüz göreceğimiz özgürlükler tek parti dönemindeyeşermışTürkiye'de... Bizbu- gûn de tek parti dönemi olsun demiyoruz. O gü- nün koşullanna göre olabilecek en güzel şeylerya- ratılmış Türkiyemizde. Bunlan yadsımak yanlış... Şu siyasi partiler yelpazesine bakın: Demokra- simızi laçka eden iki başlı sol da 12 Eylül kalıntısı- dır. CHP ve DSP ne denli 12 Eylül'e karşı çıksa- lar da siyasal yelpazemizde duruşlan 12 Eylül ka- lırrtısıdır. CHP'nin kapatılması sırasında toplu su- suşlar yaşamamış olsaydık, Genel Başkan Ece- vit'in yargılanması sırasında Ankara'da Sıkıyöne- tim Mahkemesi duruşma salonlannda onu yalnız bırakmasaydık, iki başlı sol gerçeğini yaşar mıy- dık? Bunlar es geçilecek, unutulacak şeyler mi sos- yal demokratlar için. Sol seçmeni bir çatı altında toplamadıktan sonra. ya da sol seçmen oyunu tek bir sol partiye yöneitmedikten sonra önümüzdeki 10 yıl, solun iktidanndan söz edilemeyecektir ül- kemizde. O zaman politikayı boşuna yapıyor insan- lanmız. Sonucu önceden belli bircezalandmlmaya doğ- ru itiliyoruz... Ekonomik olarak belli birdüzeyi rufturamayan, açlıkla tokluk arasında gel gitler yaşayan, bu dün- yanın ennçlerinden (nimetlerinden) umutlannı ke- sen insanlanmız tinsel ve dinsel tezgâhlann pen- çesine yakalanıveriyor... Köktendinciliğe kuyruk- lu yıldızlar gibi kayan, samanyolu galaksisi gibi akın eden son yıllardaki seçmen kitlesinin tümü bu dünyadaki erinçlerden pay alamamış ve umudunu yitirmiş insanlardır. Çoğu da sosyal demokrat in- sanlardır. Umut kınklığı. düş kınkhğı yaşamak az şey mi? Nerede emek = Ücret ilkesi? Nerede "Emeken yüce değerdir" sözünün geçerliği? Sokaklara dö- külen işçi ve memurlara bakın... Köşebaşlannı tutmuş birkaç sosyal demokratın yerel yönetimlerden iş alması, yakınlannı iktidar- da iken ise sokmalan, sorunu çözmüyor. tnsanla- nmız artık inançlannı yemek zorunda bırakılmış. Sosyaldemokrasinin gereği kendi parti üyelerinin ekonomik durumunu iyileştirmek değil, halkın ekonomik durumunu iyileştirmek, onlann mutlu ve çağdaş yaşam koşullanna ulaşmasını sağlamak- tır. Bugüne değin ne yaptık sorusuna vereceğimiz yanıt ise kocaman bir hiçtir. Duruş, 12 Eylül kalıntısı bir dunıştur. 12 Eylül tortulannı, kalıntılannı silemedikten sonra birkaç anayasa maddesi değişikliği ile sonınlann üstesin- den gelemeyiz... Sosyal demokrat tabanı parti üyeleri değil, halk olarak görmek sorunun çözümüne atılacak ilk adım olur. Bu adımı atalım artık... PENCERE Ben... "Pamuk Prenses ile Yedi Cüce" masalında kötü kraliçe aynaya bakar: - Söyle bana ayna!.. - Emret kraliçem!.. - Bu dünyada benden güzeli var mı?.. * Ayna dile gelir. ' '• Ancak konuşan ayna masallardadır; sırlı cam, kar- şısındakini içine çeker, sonra olduğu gibi yansıtır; ne bir eksik, ne de bir fazla... •: İnsan aynada kendisini seyrederken bir hoş olur/ çünkü kendi kendisiyle baş başadır. Kimisi kendisini öylesine beğenir ki aynasının dün- yasında sultandır. Peki, yaşamda nedir?.. Yaşamın aynası insanın çevresidir, toplumun yar- gısıdır; kişinin kendine dönük bir değeriendirmesi el- bette vardır; ama, başkalan ne diyoriar?.. İnsan 'benci' olabilir... x T Yada 'bencil...' Ama yaşadığımız dünya aynalann dünyası değil!.. Kimseyi 'oenc/'liğiyle baş başa bırakmazlar; herke- sin ayaklannın suya erdiği, kafasını gerçeğin duva- nna vurduğu bir gün ille de gelecektir. • ;.- Yaşamın katı kurallarında kimi zaman insan kendi' 'benlni silmek zorunda kalır. Bir diplomat, uluslararası ilişkilerde özel kişiligini biryanabırakır... J Ya işadamı?.. •/- Patron, iş ortamında bir diplomat gibi davranmak' zorundadır; çok zorlanırsa, kendisine bir manevra alanı yaratmak için karşısındakine der ki: J - Vallahi benım kafam bu işe yatıyor, ama, bir de şirketimin yetkili kurullanyla, uzmanlanyla konuşufrt olanaklanmızı değerlendireyim. Vakit kazanmak. Düşünmek. ; ' Görüşmelerde sıcaklaşan süreci soğutmak, kız-; gınlaşan tartışmayı dinlendirmek, keskinleşen duy-^ gulan törpülemek, ruhsal gerilimleri yumuşatarak amaca ulaşmak; diplomaside, iş yaşamında, siya- sette bilinen şeyler, vazgeçilemez kurallar... • Peki, yeni hükümeti kurma görüşmelerinde olan bitenlere ne anlam vereceğiz?.. Tansu Hanım'ın tutum ve davranışlan nasıl yo- rumlanabilir?.. Sinirlerine egemen olamayan bu ba- yan, erkek olsaydı, kendisini züccaciye dükkânına dalmış bir boğaya benzetmek olanağı ortaya çıkar- dı. Çiller, anamuhalefet lideri, eski Dışişleri Bakanı ve eski Başbakan Mesut Yılmaz'a daha ortada fol yok yumurta yokken ne diyor: "- Mademki benim ekonomiden sorumlu devlet bakanım olacaksın, benim üslûbuma katlanacak- sın!.." Bir koalisyon hükümetinin kurulması yolunda ne biçim çıkış bu?.. Ama Tansu Hanım'da mı suç?.. Hayır. Çiller'i alıştırmışlar; ne yazık ki hükümetin SHP ve CHP ortaklığında "bu üslûba" boyun eğilmiş; ken- disine gerekli devlet dersi verilmemiş... Yazık!.. • <•: Timur, Iran seferinde Şiraz'ı ele geçirdikten son7 ra Şeyh Hafız-ı Şirazi'yi bulup getirmeJerini emretf miş. Apar topar huzura çıkanlan şair, eski püskü ur^ balan içinde yoksul bir görüntü çiziyormuş... '• Timur: - Koskoca Şiraz'ı sevgilinin bir tek benine bağış- layan şairsen misin?.. Hafız boynunu bükmüş: - Bağışlaya bağışlaya bu hale düştüm Sultanım!.. Ben, sevgilinin teninde güzeldir de ruhsal bir has- talığın göstergesine dönüştüğü zaman çekilmez oluyor. ^Us 1986 YILI VE 86/10911 SAYILI BAKANLAR KURULU KARARINA GÖRE SİGARA SAĞLIĞA ZARARLIDIR
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear