25 Kasım 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
10EYLUL1995PAZAR CUMHURİYET SAYFA KULTUR 15 8 D E L F İ B U L U Ş M A S I Ü S T Ü N E N O T L A R - 6 Bir Bin Yıh Daha Aşarken' DİKMEN GÜRÜN LÇARER 'Antik Tiyatro ve Uluslararası Buluş- malar'ın 8'incisi bu yıl pek çok sanatçı, yazar, eleştirmen ve eğitimciyi, öğrenci- yi. izleyicıyi anlamlı bir başlık altında topladı: 'BirBin YıhDaha Aşarken'.Del- fi'deki Avrupa Kültür Merkezi'nın iki yılda bir yaptığı toplantının bu yıl bir özelliği de 'Uluslararası TiyatroOlimpi- yatiarı Komitesi' ile ortaklaşa düzenlen- miş olmasıydı. 1998'de Tokyo"da gerçek- leştirilecek olan Tiyatro Olimpiyatla- n'nın yönetim kadrosu Antunes Fîlho (Brezilya). Nuria Espert (Ispanya), Yu- riLyubimov (Rusya), Heiner MiiUerf Al- manya). Tony Harrison(lngiltere), Ro- bert Wilson (Amerika), Tadashi Suzuki (Japonya) ve TheodorosTerzopoulos "tan (Yunanıstan) oluşuyor. tstanbul festival izleyicisinin çok yakmdan tanıdiğı Ter- zopoulos aynı zamanda Tiyarro Olimpi- yatlan Komitesi'nin başındaki kişı ve Delfi Toplantısf nın artistik direktörü. Terzopoulos. "Olimpıyat Komitesi poli- tik ve ekonomik kay güann ti\ atro değer- lerini çarpıttığı, adeta minimalize ettiği günümüzde sağlıklı iletişimlerin kurula- bileceği bir ortam yaratmay ı amaçiıyor" diyor ve kültürler arası iletışımle elde edilebilecek kolektif gücün yaratıcılık adına gerekli okduğuna değinirken ya- nmkürelerin, dünya ülkelerimn birbiri- ne tiyatro yoluyla ne denli yakınlaşabi- lecekleri ûzerinde dumyor. 22-28 ağustos tarihleri arasında ger- çekleştirilen Delfi buluşmasının yönet- meni Prof. Vassilis Karasmanis bu top- lantının amaçlannı belirlerken dünya- mızda giderek güçlü bir bireyciliğin to- humlannın atıldığına ve ekonomik yara- nn yerini acımasız bir ekonomik yanşa bıraktığına değinıyor ve " 'Olmak". 'sa- hip olmak'la yer değiştirdi*' diyordu. "Onur, saygL, merhamet gibi duygular sanki uzaklarda kaldı. Bin yıu daha geri- de bırakmanın eşiğindeyizve insanlar ye- niden bir arada yaşamak. birbirieriyle Uetişim kurmak gibi ortak arayışlara yö- neliyorlar. Gelecek yüzyıl >eni bir hiima- ni/manın doğuşuna şahit olacak, insan- lar yeni bir başlangıca adım atmak için bir kez daha uygaruğın doğduğu nokta- ya. köklerine dönecekler. Bu kökler an- tik Yunan medeniyetindedir. İnsanlığate- mel değer ölçülerini 3000 yıl önce sunan bir medeniyette..." Böylesi zengin bir medeniyetin önemlı birparçasını oluştu- ran dram sanatı ise tabii ki başlı başına bir insanlık öğretisi ve Avrupa Kültür Merkezı Delfı'nin amacıdataşıdığı kinv lik nedeniyle salt bu evrensel öğretiye değil. onun artistik yaratımda sınırtanı- mayan boyutlanna da katkıda bulunmak. Delfi'ye çağnlı yorumculann hepsi de oyunlanyla bu tema çevresinde bütünle- şerek tiyatro sanatının kültürler arası güçlü dilinı farklı mizansenlerle yansıtı- yorlardı. Bir yanda eğitim öte yanda artistik ya- ratım söz konusu olunca Delffde pek çok saygm ünıversitenin akademisyenle- Raymond NVeber, Nuria Espert, Jose Monleon. Dikmen Gürün Uçarer ve Daniel Bedos (soidan sağa) ~JT Tiuslararası Tiyatro Olimpiyatları I I Komitesi ile ortaklaşa düzenlenen V-y Delfi'dekı 'Antik Tiyatro ve Uluslararası Buluşmalar'ın 8'incisi bu yıl pek çok sanatçı, yazar, eleştirmen ve eğitimciyi, öğrenciyi, izleyiciyi anlamlı bir başlık altında topladı: 'Bir Bin Yıh Daha Aşarken'. 2 2-28 ağustos tarihleri arasında gerçekleştirilen Delfi buluşmasının yönetmeni Karasmanis, bu toplantının amaçlannı belirlerken dünyamızda giderek güçlü bir bireyciliğin tohumlannın atıldığına ve ekonomik yarann yerini acımasız bir ekonomik yanşa bıraktığına değiniyor. Tadashi Su/ııki. Scot Suzuki Company of Togo'nun yönetmeni ve Theodoros Terzopoulos Prof. Vassilis Karasmanis rini, sanatçılan. tiyatro okullanndan öğ- rencileri, festival temsilcilerinı. sanatsal kuruluşlann yöneticilerini bir arada gör- mek mümkündü. Aşağı yukan 150 kişi- nin bir araya geldiği bir buluşmaydı bu. Oxford Harvard Yale, Princeton, San Diego, UCLA, Cambridge. Berlin, Tok- yo, Moskova, Atina, Pekin gibi üniver- sitelerin kimini kitaplanndan. kuramsal tiyatro dergilerindeki yazılanndan tanı- dığımız temsilcileri oradaydı. Chaıies SegaL. Hans Thies Lehmann, Ernst Schu- maher, \\olfgang Storch, Yasunari Taka- hashi. James Diggle, Oliver Taplin, An- na Krajovska, Katherine Callen, Eleni Varapouknı, Pavlos Matesis, John Chi- oles gibi tiyatrologlarm, edebiyatçılann katıldığı sempozyumda aydınlatan -dü- şündüren- eğiten ve sorgulamaya yönel- ten ortamlaryaratıldı. Izlenea'izlenecek olan oyunlann çeşitli açılardan değer- lendirilmeleri ve antik Yunan tiyatrosu- nun metin analizleri ve günümüz yorum- lan ûzerinde yoğunlaşan konferanslar aynı zamanda tiyatroda kültürler arası etkileşimi, çok kültürlü çalışmalan ve bu çalışmalann altyapılannı irdeliyordu. Ti- yatroda kültürler arası etkileşimin diya- İektiği farklı kültürlerın gelenek, göre- nek. ekonomi. politika ve felsefeleriyle. oyunculuk biçimlenyle hesaplaşmakta (1) yattığına göre bu toplantıda değerlen- dinlen farklı bakış açılan, tartışmalar. yorumlar bir çeşit kaynağa iniş \c bu kaynaktan günümuze uzanıştı. Workshop'lar Delfi buluşmasının çekirdeğıni oluş- turan sempozyumun ötesinde kültürler arası etkileşimi temel olan bir başka et- kinlık. genç tiyatroculann bir hafta bo- yunca katıldıklan vvorkshop'lardı. Fran- sa. Ispanya, Yunanistan, Italya veTürki- ye'den seçilen gençlerin oluşturduğu 15 kişilik bir ekıp Delfi'de kaldıklan süre- ce Alla Demidova, Nuria Espert Vassilis Papavassilou ve de özellikle Tadashi Su- zuki, Anadoly Vassiliev ve Theodoros Terzopoulos'un çalışma yöntemleri ile tanışma olanağı buldular. Bizden Murat Ergun (Stüdyo Oyunculan) ve Devrim Nas'ın (Tiyatro Ti) katıldığı bu vvorks- hop'lar 1998'de Japonya"da yapılacak Ti- yatro Olımptyatlan'na dek uzanabile- cek. Ergun ve Nas, Terzopoulos'un 7. Uluslararası Istanbul Tiyatro Festivali sı- rasında yaptığı üç günlük çalışma sonu- cunda yönetmen tarafından seçilerek DeltTye çağnldılar. Önümüzdeki yıl fes- tivalde \vorkshop'lann ûzerinde daha ge- nış kapsamlt olarak duracağımızı hemen belirtmek isterim. 1%0'lann başında Stanislavski. Me- yerhold. Vakhtangof ve Brecht gelenek- lerini bir arada yoğurarak Taganka Tiyat- rosu ile bir çığır açan dünyaca ünlü Yu- ri Lyubimov da Delfi"deydi.Aristofa- nes'in 'Kuşlar'ını Sikelionos Müzesi bahçesındeki bir havuzun içinde proya aşamasında bir çalışma olarak sundu. Üç hafta süreyle çalıştırdığı gençler Atina'da çeşitli tiyatro okullanndan seçılmışlerdi. Şu sıralarda Atina'da Alşne Bahçesi'ni sahneye koyan Lyubimov, Taganka'da da 25 eylülde perde açacak olan *M edea'nın son rötuşlannı yapıyor. Atina-Moskova trafiği hayli yoğun. Neden Delfi üe öğrencilerle çalışmak istediği sorusunu yanıtlarken "Ben bir \önetmen değil. aynı zamanda hocayım da. Onlarla çalışırken \aratım süreci be- ninı açımdan çok önemlL çünkü onlan özgiir bırakıvor, onlarla tartışıvor ve mo- dern dünyaya bakışlaruiı görüyorum. Onlan anlıyorum. İnsan haklarının böy- lesi bir Uetişimle biçimlendigine inanıyo- rum. Bu işe girerken amacım üç hafta içinde 'Kuşlar" gibi bir prodüksiyon çı- kartmak değil, iki farklı yaklaşımın sen- tezine ulaşmaktr diyor. Yuri Lvubi- mov'un başında olduğıı Uluslararası Ti- yatro Okulu ise Kudüs. Atina ve St. Pe- tersburg kentlerinin katkılanyla Ku- düs'te açılacak. UNESCO ve Macaris- tanda şımdiden bu okula katkıda buluna- caklannı açıklamışlar. Diğer ülkelerden de aynı ilgi bekleniyor. Lyubimov. K.u- düs'ü seçmesinin nedenini 'üçbüyükdi- nin bir arada olduğu kenf olarak açıklı- yor. Bunda kuşkusuz Kudüs'ün kent ola- rak ve Hebrevv Üniversitesi'nin verme- ye hazırlandığı maddi desteklerin payı da büyük. Bu çok kültürlü Deneysel Ti- yatro Okulu'nun amacı yaratmak, öğ- renmek v e uy gulamak. Peter Brook, Bob VVıLson. Peter Steiıu Ariane Mnouchkine okuldagörev alacakolan sanatçılar. Her ülkeden öğrencılere ve çalışmalannı ge- lıştirmek ısteyen sanatçılara açık olan bu okul. Temmuz 1996'da faaliyete geçıyor. Kültür ve şanat kurumlan temsilcileri Delfı "de bulunduğumuz sürece üç gün üst üste yapılan toplantılar özellikle ti- \atro festivalimizin ve kültürler arası bir etkinlikte Türkiye'nin sunabileceği ola- nakların söz konusu edilmesi açısından yararlıydı. Edinburgh veya Avignon gi- bi aynı zamanda ticari bir pazar işlevi gören festivallerin temsilcileri yoktu Delffde. Zaten bu toplantılardan amaç, farklı bir yapıya sahip olan çok büyük festivallerle bir yanşa girmek değil, ulus- lararası bir ağ oluşturabilmekti. Böyle- likle parasal birtakım sorunlar rahatlık- laçözülebileceği gibi festivaller arası di- yalog da güçlenecekti. Avrupa Konseyi Eğitim ve Kültür Direktörü Raymond \Veber, kurulması gereken bu ağı kültü- rel bir zorunluluk olarak değerlendirir- ken Avrupa Tiyatrolar Birliği Yönetme- ni Eli Malka, bu birlikteki tüm tiyatrola- nn -ki bunlarOdeon. Piccolo, Maly Ber- liner Ensemble, Royal Shakespeare Company. Royal National Theatre, Kungliga DramatiskaTeater. Dusseldorf Schauspielhaus. Katona Jozsef, Maly gi- bi artistik düzeyleri tartışma götürme- yen tiyatrolar- birbirleri arasındaki turne- lere neredeyse hiç denecek kadar az bir kaşe ile gittiklerine değiniyor ve farklı bir düzlemde festivaller arasında da bir örgütlenmeye gidilebileceğini belirtiyor- du. Nuria Espert, Daniel Bedos, Micha- el Kustov\,Juan Olle, Piero Bordin ve da- ha pek çok isim ızleyıcilere de açık olan toplantılarda bu konulan tartıştı. (1 )Patrice Pavis, Theatre at the Cross- roads ofCulture Zeliha Berksoy, fsveçli yönetmen Maria Frihd'm sahneye koyduğu Strinberg'in 'Matmazel Julie'sini oynuyor 4 ÖHînıden medet ıuıımı bîr kurban 9 DURGUN tsveç tiyatrosunun önemli yazar- lanndan Strinberg'in en tanınmış oynnu Fröken Julie (Matmazel Ju- lie). Latifefegan ve G. Ünüvar'ın çevınsıyle. yehwıyatro sezonunda tıyatroseverlenn kürysına çıkıyor. Zeliha Berksoy oyunu TGBAV Is- tanbul Sanat Etkınlıkleri kapsamın- da oynayacak. Dünyanın pek çok ülkesınde sah- nelenen yapıtı. Türkiye'de Maria Frihd yönetiyor. lsveçli yönetmen Fridh. yazar Strinberg üzennde uz- manlaşmış bir yönetmen olarak ta- nınıyor. "Matmazel Julie'" 7 ekimde Is- tanbul Devlet Tiyatrolan BirimTi- yatro'da oynanmaya başlayacak. "Matmazel Julie" . çökmekte olan aristokrat sınıfa ait. avare ama rut- kulu bir kadın olan Julıe'nin. bir yaz ortası şenliğinde uşağıyla gir- diğı umutsuz ihşkiyi \e yaşadığı çelişkıler sonucu onu bekleyen dra- matık sonu anlatıyor. Oyunda baş- rolleri Zeliha Berksoy. genç kuşak sanatçılardan Seval Gökçe \ eRagıp Sa\l aşpaylaşıyorlar. Zeliha Berksoy ve Maria Frihd ile oyunun provala- n sırasında görüşme olanağı bulu- yoruz. Zeliha Berksoy. bu projeye yaklaşık 10 senedir ılgi duyduğunu belirtiyor. Strinberg'in anlaşılması zorbiryazarolmasındandolayı. Is- \ eçh bir yönetmenle çalışmanın bir noktada kaçınılmaz olduğunu vur- gulayan Berksoy, Strınberg'ın bu yapıtını sahnelemek istedığinı be- lırten bir mektupla tsveç Tıyatrolar Birliği'ne başvurmuş. Bu gırişim sonucu, Frihd ile birhkte çalışma olanağı doğmuş. "Aristokrasinin çöküş dönemine girdiği bir tarihsel atmosferde kadı- nın. yaşamdaki konumunu, feodal değerier karşısında eşitlik için ver- diği mücadeleyi aktarmak isriyo- ruz" diyen Berksoy, Stnnberg gibi tiyatro edebıyatına çok önemli ya- pıtlar kazandıran. çağdaş ve ılencı bir yazann yapıtında yer almaktan duyduğu mutluluğu belirtiyor. Berksoy. severek oynadıjı Julie yı şöyle anlatıyor: "'Yeniburjuvazinin yüksclişi. aristokrasinin çöküşü sı- rasında. bu çöküşü tüm yoğunlu- ğuyla yaşayan bir kadın Julie. Ken- dine yaşamda bir yer arama çabası veriyor. fakat kaçınılmaz sonun kendisini beklediğinin farkında. Ölümü düşünen, ölümden medet uman. bir yandan da bunu nasıl ya- pacağını bilemeyen bir kurbaş". Oyunun sahneleme sürecinde. bıçımsel olarak yazann çızgısını korumaya özen gösteren yönetmen Maria Fnhd \se. oyunun Strin- berg'in 'naturalistik drama'ların- dan bin olduğunu belirtiyor. Eston- ya. Rusya. Norveç ve daha pek çok ülkede, çeşitli projelere imzasını atan yönetmen. Türkiye'de ılk kez böyle bir çalışma ıçensınde yer alı- yor. Isveç'tekı Türk tıyatrocular- dan, Zeliha Berksoy hakkında pek çok övgü duyduğunu belırten Fri- hd Berksoy ile çalışmanın ayn bir zevk olduğunu söylüyor, Türk izle- yıcısinın bu oyuna nasıl bir tepki vereceğine ilişkin sorumuzu "Biz yaptığımız işten ne denli keyif alır- sak, seyirci de aynı oranda zevk ala- caknr" dıye yanıtlayan Fnhd Türk kültürii ile tanışmaktan son derece memnun. Yönetmen. Türkiye'de. Isveç'e kıyasla farklılıklardan çok, benzerliklerle karşılaştığını ve bu- nun kendisı için hoş bir deneyim olduğunu sözlerıne eklıyor. Oyun- da. Julie'mntutkulu bir ilişkiye gir- diği uşak Jean'ı canlandıran konuk oyuncu Ragıp Savaş ise. Bakırköy Beledıye Tıyatrosu'nun kadrolu oyunculanndan. Konservatuvarda hocası olan Zeliha Berksoy ile Is- tanbul Tiyatro Festıvalfnde Brecht'ın "Antigone"sınde aynı sahneyı payla^an Savaş, Berksoy ile bir kere daha çalışma olanağına sa- hıp olmaktan son derece hoşnut. Oyunun diğer konuk sanatçısı Se- val Gökçe, Dev let Tiyatrosu sanat- çısı. Oyunda, Jean"ınnişanlısıKris- tin'ı canlandınyor. Bu proje içinde yeralmanın, Mana Frihd ve Zeliha Berksoy'la çalışmanın büyük keyif verdığını söyleyen Gökçe. rolünü "ait olduğu sınıfla ilgiii bir proble- mi olmayan. ayaklan yere basan. gerçekçi bir tip" olarak özetliyor. Matmazel Julie. proıeyı tüm ma- liyetıyle satın alan Efes Pilsen'in sponsorluğunda sahnelenecek. Berksoy. bunun sanat adına çok önemli bir gelışme olduğunu ve ar- tık herkesın sanata destek vermesi gerektiğinı bir kere daha \ urgulu- vor. PENALTI MEMET BAYDUR Züppe'nin Savunması Önceki Günün Adası. Umberto Eco'nın yeni ro- manı. Gülün Adı'n çok sevmiştim ben. Gönderme- leri, eğlencesi, okuma hazzı olan bir yapıttı. Bu ro- man yüzünden birçok başka kitap okudum. Eco'nun ikinci romanı Foucault'nun Sarkacı'cu daha çok sev- dim. Burada okurunu iyice yokuşa süren, ama aklı okurundan çok yazdığı sayfada olan, amatör ama us- ta bir yazar vardı sanki karşımda. Metnin metafizik- sel gizlerinetakılmadan, keyifli birtrompet solosunu dinler gibi okudum o koca romanı. Olağanüstü bir sa- nat eseri olduğunu düşünüyorum şımdi de. Yazarın bilgisi altında ezilmeyen (roman okurunun hası, ya- zarınbilgisine değil; neyi, nasıl anlattığına bakar) okur için, Eco'nun ikinci romanı "yazınsal" bir ustalık şö- lenidir. Bilen insan ile şaşkın insanı buluşturan, üste- lik bir sarkacın deviniminde buluşturan bir romandır Foucault'nun Sarkacı. Üçüncü romanı, Önceki Günün Adası'nda diğer iki romanındayaptığı gibi iyiden iyiye "biigiye", kendi bil- gisine yaslandığı görülüyor Umborte Eco'nun. On- yedinci yüzyıl başlannda geçen bir roman yazdığı, ama bu zaman kesitinin önemli olmadığını söylüyor Umberto Eco. "Bu romanı yazmaya başlarken asılis- tediğim şey, kitaplardan, kütüphanelerden, düşün- celerden söz etmeyen bir şey yazmaktı. Doğa üstü- ne yazabilir miydim ? Bunu bir sınav gibi düşündüm. Doğa hakkında nasıl yazabiliriz? Issız bir ada olma- lıydı tabii." Bir Italyan soylusu, Roberto della Griva, kendini uzak denizlerin ıssız bir köşesinde kimsesiz buluyor romanda. Bir "adaya" değil, terkedilmiş bir gemiye mahkûm üstelik. Ada az biraz uzakta ama, Roberto yüzme bilmiyor. Enlem boylam derken, romandaki adanın konumu 180'inci boylamda. Birgünü bir baş- ka günden ayıran düşünsel boylam. Önceki iki roma- nı gibi Umberto Eco kendi bilgisi üstüne bir kurgula- maya girişiyor. Bundan sonrası okurun bileceği ka- dar! • Yazann bilgisi ile okurun cahilliği her zaman ilginç ikılemler yaratır. Bakın Melih Cevdet Anday, yıllar- ca önce kendisiyle yapılan bir söyleşide neler söylü- yor: "Insanlanmız 'kolay'a, çok ama çok alıştınldı. Dolmuşlarda çalınan şarkılann sözlerine, hafif Batı müziği denilen müziğin sözlerine, yaygın alaturka şarkılardaki sözlere bir bakın! O düzeydeki sözleri 'güzel söz' diye bellemiş bir düzey karşısında, ozan elbette anlamsız kalır, çünkü güç gelir. Bızde Batı müziğini sevmeyenler, inanıyorum ki, o müziğe alış- mak için gerekli ilk güçlüğe katlanamayanlardır. (...) Okuduğu bir şiir, dinlediği bir müzik, baktığı bir re- sim karşısında hiç kımse, kendine güvene güvene, 'Ben bir şey anlayamadım' diyememeli, demek ki kendi beğenisini ölçü saymaya kalkmamalıdır.' Baş- ka ne ölçü olabilir ki...' denebilir buna karşı, ama bir beğeninin oluşması için bir şeyler (eğitim) gerekli ol- duğu da unutulmamalı. (...) Sözgelışi ben Anadolu mitologyasından epey yararlandım şiiıierimde, şim- di bir okur kalksa da, 'Ben o masallan bilmiyorum, güç geliyor bana bu şiirler' dese, benim mi değiş- mem gerekir, onun mu değişmesi?" • Birtoplum yalnızca aklını, fikrini değil, bütün ben- liğini "güncel" olana kaptınrsa, kültür yaşamı; yanş- ma programları, pahalı çadırgösterileri, televizyon ve renkli basının yeteneksizleri tarafından çevrilmişse, ciddi olması gereken açıkoturumlar içi boşaltılmış itiş kakışlara indirgenmışse, kısacası bütün bir halk seyirci durumuna indirgenmışse, onlan yaşamsal ola- rak ilgilendiren her şey de bir ortaoyununa dönüştü- rülmüşse, bir ulus için büyük bir tehlike söz konusu- dur artık. O ulusun kültürü ölüm döşeğindedir. Ülkemizde "televizyon seyretme, kitap oku" gibi- sinden bir kampanyanın sonucunu düşünebiliyor musunuz? Sorun okuma-yazma bilenlenn artmasın- da değil. Hiçbir zaman değildi. Asıl sorun, okuması- yazması olanların okumaktan hoşlanmamaiarıdır. Dellalzâde ismail Efendi'nin "Resm-isûroldumü- heyyâ şad-u handan vaktidir" adlı kâr-ı sûriyye'sini Meral Uğurlu'nun olağanüstü sesinden dinlemek bana oldum bittim büyük bir keyif vermiştir. Coltra- ne'\ ya da Bill Evans'\ dinlerken duyduğum keyif gi- bi. Verdi'nin fî/go/etto'sunu ya da Mozart'ın 27. Pi- yano Konçertosu'nu dinlerken aldığım keyif gibi. Kor- sikatürkülerinı de severim hep, Akira Kurosawa'nın Rashomon filmine yazdırdığı, Ravel'in Bolero suna benzeyen müziği de! Yeter ki hafif müzik olmasın. Bu tavnn "züppece" olduğu söylenirse, ben de züppe- nin tekıyimdir o zaman. Okuduğunu seçerek okuyan, ama durmadan okuyan bir züppe, yılda iki piyasa ro- manı, elli iki televizyon dergisi ve 365 kupon gazete- si okuyan bir halk adamından iyidir bence. Çetin Al- tan ikide bir yazıyor yorulmadan: Her evdeki kitap sayısı ortalama on tane olsa, vaziyet düzelecek. Ki- taplannızı sayıp rahatlamayın hemen, hemangi on ki- tap değil, on iyi kitap olarak algılıyorum ben bu öne- riyi. Gazeteci yazarların politik liderieri anlattığı kitap- lar, yirmi günde kırk kilo vermenın gizlerini anlatan kı- taplar, kahve falının gizlerini anlatan kitaplar, pop yıl- dızlannın biyografileri filan sayılmıyor. Oysa demokrasi var, Levent Kırca var. sosyal de- mokratlarımızın da iktidar olduğu bir düzenimiz var, beğeni kazanan (!) televizyon dizilerimiz var. llericile- rimiz var, gericilerimiz var, laiklerimiz var, yobazlan- mız var. Hepsi bu ülkeyi sevdiğini söylüyor, ama hiç- biri okumuyor. Doğru dürüst okumuyor. Televizyon. bilgisayar, ülke sorunları ile iştigal ediyorlar memnun mesut. Şimdi izninizle biraz Halit Ziya okuyacağım. Bir de hâlâ merak ediyorum, Kafka bir kuş muydu, bir insan mı? Reşat Nuri Güntekin ve "Çalıkuşu" TANSU BELE "Çakkuşu'nu okuduğumda ortaokul- daydım." Sanırım kı bu cümleyı, dün oldu- ğu gibi bugün de aramızda dile getırmeye- cek bir tek okur yoktur. Çünkü Çalıkuşu. gerek yazıldığı dönemin gerekse izleyen evrelenn en karakteristik ve ideolojik sayı- labılecek bir gençlik romanıdır. Çalıku- şu'nun karakteristiğıni. onun toprağınaöz- gü' yapısı belirler, ideolojisinı ise bu top- raktan doğan yepyeni bir ıdealin, Batıhlaş- ma (ve uygarlaşma) isteğınin aydınlığı çı- zer. Romanı okurken. bu 'idealize" aydınlı- ğıromanınbaşkişısiFeride'de bütün somut- lugu ve canlılığı ile solur ve yaşanz. Reşat Nuri Güntekin, Çalıkuşu'nu Türk toplumunun en çalkannlı döneminde yaz- dı.Toplum. 1. Dünya Savaşı içinde yok ol- manın. kısaca ölümün eşiğine gelmışti. R.N. Güntekın'in Çalıkuşu romanında ya- ratiğı kadın kahraman Feride, canı gibi sev- dıği erkek tarafından kınlan onurunu kur- TYSveAda Dostları Derneği Reşat Nuri Güntekin 7 anıyor Ünlü mmanct Reşat Suri Cüntekiıı. ölümımün 39. yıldönümünde Türkive Yazarlar Sendikası ve Ada Dosllan Derneği 'nin ortaklaşa düzenledikleri bir progmmla amlıyor Büyûkada. Lımapark Gazino.su 'nda tnıgütı saai 12 Ot)de başlayacak olan Reşat Nuri Güntekin V anma gününün açılış konıışmasını TYS Genel Başkanı Aiaol Behnımoğlu yapacak. Metın Belgin 'in \ımacağı anma pnograımnda ledat Gümol. Tansıı Bele. C'Ikü.4nar (Reşat Sıııi Giintekin in oyunlan üzeıine). Agah Chgüç fSînemada Reşat \'ııri Giintekin üzenne) bıtvr komışma vapacak. .Unca, Avlin - Ömer ıkıhsi bir müzik diııletisı sumıcak. tarmak için bir geceyarısı parasız ve yapa- yalnız kendini yapyabancı yollara atacak kadar bağımsız ruhlu cesur bir kadındır v e bunu göze aiabilmış ilk Türk kadınıdır. Da- hası, bunu öylesı güçlü, dingin ve güven do- lu bir tavırla yapar ki ona hem şaşmamak, hem de inanmamak elde değildir. Tıpkı Atatürk gerçeğıne şaştığımız ölçüde ınan- mamamızm mümkün olamadığı gibi. Ferı- de bir ıdealdir. ama Atatürk gerçektır v e ro- mancı bu bağımsız ruhun karakterini çok sevımli bırbıçimde yakalamıştır Çalıkuşu romanı. bir ülkenin ve bir halkın yeniden ve nasıl doğduğunu. bunu nesıne (elbette in- sanlık onuruna ve şerefine) borçlu olduğu- nu dosdoğru, apaçık bir sezgıyle betımle- yerek ortaya koy abılen yazann ıdealı ve y ı- ne onun dosdoğru. apaçık dayandığı yurt gerçeğinın ta kendisidır. O halde Fende, insanın kışılığim arama ve bırey olma savaşımının çok açık bir ör- neğidırve Atatürk'ün. Kurtuluş Savaşı'nın en cıv cıv lı günlennde. ordu çadınnda kalır- ken R.N.'Güntekın'in Çalıkuşu romanını okumasına hiç şaşmamak gerekir. Çünkü Çalıkuşu, onun yüreğinde canlanan ıdealin ta kendisıydi. Elbette, yurtsever ınsanlann yüreklerini yakan ıdealin de sesiydı. Ama gerçekte, Türk toplumunun yapısında. Ba- tı uygarlığı doğrultusunda bir gelışme ıste- gi olmasaydı, Çalıkuşu Fende'nın kişıliğın- dekı modern. Batılı eğitim görmüş, ama ay- nı zamanda saf, tertemız bir genç kız tipını benımseyebilır mıydi? Bu ıdeal. eğer her şe>e karşın bu toplu- mun yüreğinde yer almamış olsa. tıpkı Ata- türk'ün gerıde bıraktığı bütün köprüleri ya- karak neredeyse bir bılınmezler ülkesine yapayalnız çıkıp geldiği zaman destek ve ortam bulabilmesi. dayanışma ve birlik oluşturabilmesı gibi. gencecik Feride'nın de onca bağnaz, çarpık ve yoz bir bürokra- si ortamında onu koruyan. destekleyen. sa- hıp çıkan Hacı Kalfa'lan. Zeynıler köyü muhtannı. bir kadın öğretmenı. bir yüzba- şıyı, bir doktoru. kısacası halktan kişilenn varlığını bulabilmesi olası mıydı? Dahası. bu romanı toplum bunca severek bağnna basabilır miydi? Türk toplumu. eğer uygarlığa dönük ol- masaydı. kışısel. düşünsef ve laik özgürlük davasını, bir kadının kişıliğınde görüp ka- bul edebilir mıydi? Atatürk'ün ıdealinın gerçeğe dönüştüğünü görmeseydi.., Çalı- kuşu. o toplumun kışılık \e özgür aranış- lanna en açık ve dürüst bir bıçımde yanıt veren bir yapıttır. R.N. Güntekin. Türk top- lumu ıçın ideal olan vearanan. özlenen. ay- nı zamanda da gözlenen ve peşine düşülen ne varsa, gerek Çalıkuşu'nda, gerek onu iz- leyen romanlannda başanyla sergilemış, ir- delemiş, sorgulamıştır. Onat Kuttar'ın annesinden ödül İSTANBUL (UBA) - PEN Yazarlar Derneği tarafından düzenlenen "Onat Kutlar Anlatı Yanşması"nda ilk sırayı alacak esere bir ödül de Onat Kutlar'ın annesı Meliha Kutlar tarafından verilecek. Melıha Kutlar yanşmada ilk dereceyi alacak esere 10 milyon TL ödül verecek. Son başvuru süresi 15 Aralık ı-ian yanşmada birinci olacak esere para ödüllerinın yanısıra bir de tatil ödülü verilecek. Türkbükü Çevre Koruma Derneği ile Sanat ve Tunzm Derneği işbirliği yaparak. yanşmayı kazanan eser sahibını Türkbükü'nde 15 gün süreyle konuk edecek. Osman Hamdi Bey Müzesi'ne bağış tSTANBUL (AA) - Eskihısar Gebze'de bulunan Osman Hamdi Bey Müzesi'ne, sanatçının 52 adet gerçek boyutlardaki reprodüksiyon kolleksiyonu bağışlanacak. Türk resmine insan figürünü sokmasıyla tanınan ressam, arkeolog. müzeci Osman Hamdi Bey'in aynı adı taşıyan müzede, kendısine ait hiçbir tablo bulunmadığı için bu bağış gerçekleştirilecek. Bağışı yapacak Bericap Kapak Limited Şirketi'nin Genel Müdürü Oğuz Aydemir, sanatçının çoğu özel kolleksiyonlarda yer alan yağlı boya tablolannın gerçek boyutlardaki reprodüksiyonlarını, 16 Eylül Gumartesi günü müzeye verecek.
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear