23 Aralık 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
5 TEMHÜZ1995 ÇARŞAMBA CUMHURİYET SAYFA KULTUR 15 ALLECRO EVİIV İLYASOĞLU Mozart ve Türkler Türk mâziği Mehter Bandosu'nun ri- tim ve vunııa çalgılanyla 18.yüzyıl or- talanndan başlayarak Avrupalılann il- gisini çeloıiştir. Bugûn büyük senfoni orkestralannda yer alan nice davul,zil, çevgan gibi vurmalı çalgı, mehter ban- dosundan kaynaklanır. Tûrk konulu opera yazılmış besteciler (Lufly, Gluck, HındeL HaydnJMozart, Rossûi, Venfi) asiında hep imge gücünün yarattığı bir Tûrk ülkesi düşünmüş: zaman zaman Tûrk tiplemeleri rejisörlerin elinde zen- ci, arap, Kızılderili tiplere dönûşmûş; herhangi bir egzotik bir düşlem Türk imgesi ile özleştirilebilmiştir. Mozart bale, opera gibi sahne yapıt- lan yanı sıra konçereto ve sonat gibi ki- mi çalgısal biçimlerde de Tûrk müziği ritmini ve motiflerini değerlendirmiştir. 1772'de yazdığı Lucia SiDa'nın bale sahnesindeki Tûrk motiflerini 1775'de yazdığı "Türk Konçertosu"nun fîna- lindeki çifte ritim kurgusuyla zarif bir rondoda birleştirir. Yine Lucia Silla'dan kaynaklanan, unutulmuş balesi Saray Kıskançhklan da Tûrk motiflerini ta- şır. KahireKaa ve Zaide imgeleminde- ki Türk ortamını duyuran, yanm kalmış operalandır_Zaide ise Saraydan KızKa- çınna'nın ilk şeklidir. Bu arada K.V.33 (1778) La Majör piyano sonatının son bölûmne "Alla Turca'' başlığı altında bir marş yazar. Bu sonatta piyanistin sol eli mehter davulunun tokmakla vuru- şunu, sağ eli de mehterdeki zillerin et- kinliğinde düşlem dolu ince bir ezgiyi işler. Saraydan Kız Kaçrrma, KV 384 (1782), üç perdelik bir şarkılı oyundur. Komik opera niteliğinde olup özgün olarak Almanca yazılmıştır. Gottüeb Stephani'nın Bdmonte ve Konstanza adlı oyunundan Bretzner'in uyarladığı metne dayanır. Mozart babasına yazdı- ğı bir mektupta bu operanın uvertürü- nü ve fînalindeki koro müziğini Tûrk motifleriyledonatacağını söyler. Osmin tiplemesi eski bir Istanbul yahsını me- kân olarak alması, davullar ve zdllerle, mehter bandosu etkisinı yaratması bu yapıtı Tûrk operası olarak ünlendirmiş- tir. Şarialı oyun "sJngspieF. Alman okııl piyeslerinden kaynaklanan, içinde mü- ziksiz diyaloglann yer aldığı, yer yer tûmüyle bir tiyatro sahnesini andıran biçimdir. Topkapı'da 'SaraydanKızKaçırma' Mozart'ın Türk operası "Saraydan K E Kaçınna", bu yılki Istanbul Festiva- li ile başlayarak bundan böyle dünyaca ûnlü Mozart uzmanlanna yorumlatıla- cak. Başlıca amaç, adını yurt dışındaki sanat merkezlerinde duyuran sanatçılar- la birlikte, bu sanatçılan izleyen dinle- yicilerin de yurtdışından Istanbul'a ge- lerek, festivale gerçek bir uluslararası or- tam kazandınlması. Duyurulan ilk iki temsilin biletlerin- den yüzde doksanı yurt dışında satılmış. Duyurulmayan üçüncü temsil ise Mo- bil'in kuruluş yıldönümünü kutladığı bir davetin armağanı olarak sunuldu. Mo- bil'in özel çağnlılan ve basın bu üçün- cü temsili izledi. ilk iki perdenin birleş- tirilmesi, aryalann özgün şekline bağlı kalarak sunulması; yine özgün şeklin- deki yinelemeler, singspiel tarzına bağ- lı tiyatro diyaloglannın uzaması, dinle- yicilerin bir kısmının ilk arada gitmele- rine neden oldu. Orkestra şefı Sir Charles Mackerras, Mozart yapıtlannda titizlikle özgün şek- le bağlı kalmayı ilke edinmiş bir sanat- çı. Mozart operalannı otantiğe en yakın yorumlamasıyla nice klasik müzik der- gisinin kapağı olmuş, dünyaca ünlü eleş- tirmenlerin övgüsünü kazanmış bir şef. Iskoç Oda Orkestraa ise Mackerras ile Mozart plaklanna imzasını atrruş, ünlü solistlere eşlik etmiş bir topluluk. Sah- neye koyan Aidan Lang. özellikle tngil- tere'deki büyük opera evlerinde çalışma- lar yapmış. (Topkapı sarayının kapısı önündeki doğal ortamı genişleterek kul- lanması ilgincti.) Belmonte rolündeki Kurt Streit, Av- rupa ve Amerika'da birçok ünlü opera evinde başroller oynamış bir sanatçı. Oyunla müziği birleştirmesi ve tatlı ses rengi ile dikkati çekiyordu. Konstanze rolündeki Rosa Mannon'un o çok güç koloratur aryalann üstesinden gelişi kay- da değerdi. Pedrillo'yu oynayan Peter Almanca aksanı Tûrk olduğunu duyuru- yordu. Son sahnedeki vodvil ortamı ha- fıf ve uçanydı. Sonuçta, tstanbul'daki Saraydan Kız Kaçırma temsili, bir şar- kılı oyundan beldeneni ve Mozart'ın as- lına uygun icra ilkesine bağlı bir şeften umulanı verdi. Doğal ki opera, günümüzde sinema, video, TV alışkanlığı artan insanlan ça- bucak alıp götürmeyen bir sanat dalı. Hele özgün şekliyle. kısaltmalar yapıl- madan oynanırsa. bir laboratuvar titizli- • tstanbul'daki Saraydan Kız Kaçırma temsili, bir şarkılı oyundan bekleneni ve Mozart'ın aslına uygun icra ilkesine bağlı bir şeften (Sir Charles Mackerras) umulanı verdi. Bronder'in ve Blondchen'i oynayan Linda Kitchen'in sevimli tiplemeleri, can alıcıydı Osmin rolündeki Peter Ro- se da Amerika ve Avrupa'da önemli sah- nelerde rol alrruş bir sanatçı. Ünlü şef ve orkestralar ile plak kayıtlan var. Osmin, o derin bas sesinin gerektirdiği "basso profundo" özelliği içindeki komik öğe- leri sergileyişi ile başanlıydı. Hiç şarkı söylemeyen Selim Paşa'nın, rolünü üst- lenen tiyatro sanatçımız Uğur Polat'ın ğine dönüşebiliyor. Önümûzdeki yıllar- da baştan gözden geçirilerek çok daha alımlı bir hale getirilebilir ve o zaman BBC'nin filme alma önerisi de gerçek- leşebilir. Tokyo Yayh Çalgılar Dörtiüsü Festivalde bugüne kadar yer alan top- luluklann içinde en çok iz bırakanı Tok- yo Yaylı Çalgılar Dörtiüsü oldu. Bir üye- si Kanadalı, üç üyesi Japon olan toplu- luk, dört çalgının birleşmesini tek kişi- nin solugunda sunuyordu. Bu sanatçılar yalnız müzik yapmayı değil, müziğjn ar- dındaki felsefeyi özûmsemişler. Ome- gin birsöyleşilerinde Beetboven'm Dört- lülerine zaman içinde nasıl algiladıkla- nnı, çok ince aynntılarda dahi olsa de- ğişen zaman ve çevre koşullanyla, ken- di olgunluklanyla nasıl yenianlamlar içinde yorumladıklannı anlatıyorlardı. Tokyo Dörtiüsü, çalıştıklan yapıtlann belli bir olgunluk düzeyine ulaştığına karar vermeden kayda geçirip CD hali- ne getirmiyor. Dünyanın en büyük plak şirketleriyle CD'ler yapmış, 25 yıllıkbir geçmişe sahip ve artık çaldıklan her ya- pıtla özdeşleşmiş bir grup. Özellikle Bartok'un op.17, 2 numaralı kuvarteti herhalde uzun bir süre kulaklanmızda kalacak. Aykal ve Bream Şef Gürer AykaL tskoç Oda Orkestra- sı'nın festivaldeki ikinci konserini yö- netti. Elgar'ın lirik serenadı, Saygun'un ağıtsal "Concerto da Camera"sı ve Schubert'ın insanı sıcacık saımalayan gûzel motiflerinin parlatıldığı 3.senfo- nisi konserin zevkle dinlenen parçala- nydı. Albeniz'in aslı piyano için yazıl- mış olan tberia süitinde yer yer orkestra ve solist arasındaki tempo farklılığı, ün- lü gitarcı Julian Bream'in biraz yorgun olduğunu düşündürdü. Leyla Gencer'in 15 CD'si Türkiye'de CUMHUR CANBAZOĞLU Yerli kaset piyasasında fıyat artışlanna bağlantılı olarak düşmeye devam eden satışlar ithal CD'leri peîc etkilemiyor. Uzun yıllar ülke dışından türlü zorluklarla CD elde etmeye çalışan tüketici, fiyatlan yüksek olmasına karşın özellikle Klasik Batı müziğinin seçkin örneklerine büyük ilgi gösteriyor. Üç büyük kentteki birçok müzik merkezinde ve öteki illerde birkaç plakçıda bu ithal CD'leri bulmak olası. Son olarak Yonca Plak, ûnlü soprano Leyla Gencer'in çeşitli tarihlerde kayıt edilen konser bantlannın CD'lerini ithal edip piyasaya sûrdü. 15 CD'lik pakette Gencer'in şu çalışmalan yer ahyor: Donizetti'den Maria Stuarda (Floransa '67), Lucreda Borgia (Napoli'66), Lucia Di Lammermoor (Trieste '57), Caterina Cornado (Napoli '72), Anna Bolena(Glyndebourne '65), Rossini'den Elsabetta Regina D'Inghilterra (Paleımo '70), Chopin'den 19 Liriche Poiacche- Liszt Cilea'dan Adriana Lecouvreur-Turandot('66), Verdi'den Due Foscari-Bonus: Gencer Airias(Venedik '57), D Trovatore(Milano '57), LaTraviata(Rio '64), Massenet'den Werther (Trieste '59), Pacini'den Saflb (Napoli '67), Zandoni'dan Francesca Da Rimini (Trieste '61) ve Leyla Gencer Volume 1. Yonca Plakçılık'm ithal ettiği seriler arasında diğer önemli bir paket de film müzikleri. Italyan ve Fransız bestecilerinden olusan seride birçok önemli filmin CD'lerde toplanmış özgün müzikleri yer alıyor. YakJaşık doksan CD'lik seriye ileri tarihlerde öteki yapıtlar da eklenecek. Film müzikleri CD'leri arasında Nino Rota'dan Amarcord, Casanova, La Doke Vıta, Otto e Mezzo, Rocco e I Suoi FrateOi, Giulietta Degli Spiriti, Ennio Morricone'den Stanno Turti Bene, Una VTta Venduta, Incontro, Escalarkm. Armando Trovaiolı'den Permette Rocco Papaleo, Proramo Di Donna. Luis Bacalov dan La Citta Del k Donne, Pierre Bachelet'den Historie D'o, Vladimir Cosma'dan L'AJTaire Crazy Capo, Philippe Sarde'dan La Valise, M n Et Les Ferrailleurs gıbı çalışmalar bulunuyor. Adı tüm dünyada saygıyla anılan Senegalli süperstar Youssou N'Dour bu akşam Açıkhava Tiyatrosu'nda Bir dünya vatandaşıyla Afidka yolcıılıığu AHMETULUĞ Bir sanatçının müziğini korkutucu ve bazen de yıldıncı olan uluslararası müzik endüstrisinin acımasız çarkında sergilemesi, kendisini çoğu zaman haksız yargılamalara ve yanhş anlaşılmalara maruz bırakabilir. Bu bkanıklıklar, kaba bir tabirle Srorld musc' (dünya müziği ya da müzikleri) olarak adlandınlan müzik dünyasuun varoşlannda yaşama savaşı veren birçok Üçüncü Dünya müzisyenınin tanınmasını önlemiş ve çalışmalannda çeşitli kısıntılarla karşı karşıya bırakmıştır. Bu bariyerleri kırmayı başaran ve_ evrenselliği yakalayan ilk ve tek Üçüncü Dünya müzisyeni, müziğinden ve felsefesinden ödün vermeden tüm dünyaya seslenebilen Jamaikalı efsane Bob Marky oldu. .Bob Marley'ın dışında da Ban dûnyasında ve ona güdûmlü olarak var olan tüm dünyada kalıcı bir iz bırakabilmiş başka bir Üçüncü Dünya müzisyeni yok denecek kadar azdır. Yoktur, çûnkü evTensele ulaşmayı amaçjamış tüm müzisyenler için olduğu gibi Üçüncü Dünya müzisyenleri için de yüzyıllann kültürel mirasına sahip çıkrnak, çalışmalanna diğer mûziklerin terminolojilerinden öğeler katmak. bu yenı öğeleri duygusal ve estetik olarak hoşa gidecek biçimde bir bütûnûn içinde eritmek ve bunu kendine mal edebilmek, ancak büyük sanatçılann sonsuz baskılara karşın başarabildikleri bir ölgudur. Batı dünyasının kendi dışındaki bu oluşuma olan yaklaşımı çoğu zaman sömürgeci bir geçmişin izlerini taşıdığı için de bu müzikler üzerinde hızla yozlaştıran ve tüketen bir baskı vardır. Bu akşam 2. Uluslararası Istanbul Caz Festivali kapsamında Açıkhava Tiyatrosu'nda bır konser verecek olan Senegalli süperstar Youssou N'Dour, evrensellığe ulaşmayı uluslararası müzik endüstrisine rağmen başarmış ve adı bugün artık tüm dünyada saygıyla anılan bir müzisyendir. Bu konser, Türkiye'de yılm müzik olaylanndan biri olmaya adavdır ve Istanbul Kültür ve Sanat n u konser, D Türkiye'de yılın müzik olaylanndan biri olmaya adaydır ve Istanbul Kültür ve Sanat Vakfi bu cesur seçimden dolayı kutlanmalıdır. Konsere geleceklenn unutamayacakl an bir gece geçirecekleri kesin. Festivalde yarın Caz dünyasının en önemli trompetçilerinden Wynton Marsalis, on yedi müzıkçiden oluşan Lincoln Caz Orkestrasf yla (Lincoln Center Jazz Orchestra) yann 21.30'da Açıkhava Tiyatrosu'nda sahneye çıkacak. Vakfi bu cesur seçimden dolayı kutlanmalıdır. Seyirci, bu konsere ne kadar ilgi gösterecek emin değilim. Ancak önyargılanm ve kalıplaşmış dinleme alışkanlıklannı bır kenara bu^kıp konsere geleceklenn unutamayacaklan bir gece geçirecekleri kesin. Youssou N'Dour'un müzik ve evrensellik hakkında görüşleri şöyle: "Dürüstçe şunu söylemelhim ki Ba&talann son zamanlarda Afrika müziğine açıhnasmdan kavnaklanan olnmhı geüşmclerin yanı sıra, baa yantaş anlaşümalar da ortava çıkmıştır. Önceiikle, biz Afrikalılar, baa Banlılann -hatta bazen iyi tanınan eleştirmenkrin, plak yapuncüannın, distribütörterin, perakendecilerin ve radyo ve müzik çahşanlanıiiD- bfitün Afrika müziğini. aynmı sadece kjtanın coğraTı konumuyla bettrlenmiş tek bir kategoride toplamalanndan hiç boşlanmryoruz. Buna ek ve bağlantılı olarak hoşlanmadığımız bir başka önyargı da pek çok Batılınuı, sahnede ve albümlerdeki 'gelenekserAfrika unsuriannı tercih etme nedenlnin şimdilerde çoğumuzun müziğuTiizde kuUandığı bütiin modern' seslere karşı bırtepki olması. Bu iki bakış açısı. müzik tarihinin bu dönüm noktasında Afrikalı sanatçılann fazlasıyla gereksinim duyduklan, kendıni ifade ve gelişim olanaklannı baltalamaktadır. Batılılann. Afrikalılann popüler müzik örneklerinden hiç ilham almadan ve etkilenmeden, kendi soyutlanmış müzik gezegenlerinde yaşadıklanna inanma eğilimleri, şaşırtıcı olduğu kadar gerçekliği de olmayan bir düşüncedır. Aslına bakılırsa, biz Afrikalı pop müzisyenleri dünyanın bütûn müzikleriyle fazlasıyla ilgiliyiz; aynca Batılı sanatçılarla düşüncelerimizi kültürlerimizi, duygu ve düşlerimizi paylaşabilmek için yanıp tutuşuyoruz. Biz de tüm Batılı sanatçılann yapması gerektigi gibi müziğimizı; kim oldugumuz, hayatta neyı sevdiğimiz, ne olmayı amaçladığımız gibi bırbiriyle ilintili konularla şekıllendirmeyi denemeliyiz." 1959 yılında Senegal'in başkenti Dakar'da doğan Youssou N'Dour, küçük yaşından itibaren Dakar'ın kenar mahallelennde şarkı söylemeye başlamış. Sahneye ilk olarak 12 yaşında çıkan N'Dour, kısa süre sonra Senegal'de zamanın en popüler topluluklanndan Star Band'de şarkı söylemeye başlamış. 1979'da, daha yirmi yaşındayken Etoile De Dakar adlı kendi grubunu kuran Youssou N'Dour, 1981 'de Super Etoile adlı yeni grubunu kurmuş ve bu ekiple Afhka çıkışlı en modern pop tarzına imzasını atmış ve Peter Gabriel ve Paul Simon gibi farklı yıldızlann dikkatinı çekmeyı becennış. 1986 yılında Peter Gabriel''in 'So' adlı albümüne katkıda bulunmuş ve Peter Gabriel'in dünya turunda The Super Etoil ile konserler vermiş. 1988 yılında Amnesty International'ın 'Human Rights Now' adlı projesınde Peter Gabriel. Bruce Springsteen, Sting ve Tracy Chapman ile birlikte yer alan Youssou N'Dour 1989 da 'TheLion', 1990'da 'Set', 1991 'de 'Eyes Open'adlı albümlerinı uluslararası piyasaya sürmüş ve eleştirmenlerden büyük destek görmüş. 1993'te UN1CEF tarafından Dünya Çocuk Yılı çevresinde elçi tayin edilen Youssou N'Dour, Temmuz 1993'te Paris Operasf nda ilk Afrika Operası'nı seı^ilemiş. 1994 yılında piyasaya sürülen 'The Guide'albümüyle çıkışını sürdüren Youssou N'Dour, Neneh Cherry ile ortak söylediği ve albümûn en sulandınlmış parçası olan '7 Seconds' adlı çalışmasıyla listelere girmeyi başarmış ve dünya pop piyasasında kendine sağlam bir yer edınmiştir. Dünyaya açılmayı hedefleyen birçok Afrikalı müzisyemn aksine Paris'e yerleşmek yerine Dakar'da yaşamayı yeğleyen Youssou N'Dour, kendi kurduğu ve zamanla yüksek teknolojiyi yerleştirdiği stüdyosunda doğru bildiğı yolda ilerlemeyi tercih etmiştir. Aydm ve bağımsız kişiliği ve zengin dünya görüşü ona seçtiği hedefler peşinden prensıplerinden ve etnık ve ulusal kimliğınden feragat etmeden basamak basamak ilerlemesini sağlamıştır. Kendini bir dünya vatandaşı olarak gören, müziğın her türünün ancak kalitesiyle ilgilenen ve birkaç saatliğine Afrika kıtasına bir yolculuk yapmak isteyen herkese bu konser tavsiye olunur. DÜŞÜNCEYE SAYGI MEMET FUAT Ahkâm Kesmek "Ahkâm" Arapça bir sözcük, "Hükm"ün çoğulu... Osmanlıca - Türkçe Sözlük'te (M. N. Ozön) "Hükm" şöyle karşılanmış: 1. Hüküm, yargı. 2. Buy- ruk, emir. 3. Karar. 4. Kuvvet. Türkçe Sözlük (TDK) ise "ahkâm kesmek" için şöy- le diyor: Çekinmeden kesin yargılarda bulunmak. Eteştirmenlik ile "ahkâm kesmek" arasındaki uyuş- mazlık nerede? "Çekinmeden" ile "kesin" sözcüklerinde... Demek ki konu bir yöntem konusu değil. Eleştir- men kesin konuşmazsa, yanılabileceğini kabul eder- se, yargılanna hangi yöntemle ulaşmış olursa olsun, ahkâm kesmekle suçlanamaz. Inceleme, araştırma yapmıyor, öznel yargılar veri- yor diye bir eleştirmenin ahkâm kestiği söylenemez. Işin gizi "çekinmeden kesin yargılar" sözünde aranmalıdır. Tersini de belirtelim: Bilimsel yöntemlerleyaptığı in- celemeler. araştırmalarsonunda, konunun sanat ol- duğunu düşünmeyip "çekinmeden kesin yargılar" verenler ahkâm kesmekle suçlanabilirler. Batı eleştirisinin gelişmelerini yakından izleyen iki yazanmız, Enis Batur ile Ahmet Cemal iki konuda birleştiler. Biri ülkemizdeki eleştirinin genel düzeyinin düşük oldugu, bu alanda başka dillere çevrilmeye de- ğer pek az ürün bulunduğu; ikincisi bu yetersizliğin eleştirimizin dünya kültürüne, yazınına yeterince açıl- mamış olmasından kaynaklandığı... Bu görüşlere karşı bir şey söylenemez. Bir yana uzun, köklü, çok yönlü geçmişi olan Batı eleştirisi konunca bir karşılaştırma yapmaya kalkış- mak anlamsızdır. Düşüncede evrenselliği yakalamak için eleştiri çalışmalanmızı Batı yazıntnayönlendirme- nin yarariı olmayacağı da söylenemez. Arna Türk eleştirisinin başansını ürünlerinın başka dillere çevrilip çevrilmemesiyle, ya da çevrilmeye de- ğer bulunup bulunmamasıyla ölçmeye kalkmak çok yanıltıcı bir yaklaşımdır. Eleştirimizin Batı yazınına yönlenipyönlenmemesi de değerinin biçilmesini bü- yük oranda etkileyecek bir ölçüt değildir. Aynca eleştiri dünyamızın dağınıklığı içinde pek göze batmasalar da, yok sanılan, özJenen birçok şe- ye olumlu örnekler gösterilebilir Yabancı dillere çev- rilse ilgiyle okunacak eleştiri ürünlerimiz de var, ko- nularını Batı yazınından seçen inceleme kitaplanmız da... Beğenmeyebiliriz, yeterli bulmayabiliriz, gönlümüz çok daha yükseklerde olabilir. Arna hiçbir şey yok- muş gibi, bugüne kadar hiçbir şey yapılmamış gibi, "çekinmeden kesin yargılarda" bulunmamalıyız, ah- kâm kesmemeliyiz. En başta, iki şeyi birbirinden ayırmamız gerekiyor: öznel eleştiri ile genellikle "inceleme " diye andığımız bilimsel eleştiriyi... öznel eleştiri yazınsal yaratmayla el ele gider, ya- ratıcı duyarlık, konuşma, eleştirel deneme düzeyin- de yaşar. Yazıya geçmeden de vardır. Yazıya geçiri- lebildiğinde ise eleştirinin en başanlı ürünlerini oluş- turur. Aykın bir örnek olarak Ece Ayhan'ı düşünelim. Ne- yi izleyerek gelmiştir Ece Ayhan? Neye bakarak? Yazdıklanna hangi ölçütlerle "Oldu!" demiştir? Yazın dünyasına zoria mı girmiştir? Yazdıklarını kim, nere- de, nasıl değerlendirmiştir? Çıkamayız işin içinden. Çünkü bu bir öznel eleşti- ri olayıdır. Ece Ayhan o aykın şiiriyle, yıllardır bunca nazını çeken, bunca tersliğine katlanan hayranlannı nasıl kazandı? Demek ki Türkiye'de böylesine bir aykınlığı bile çok kısa bir sürede değerlendirebilen bir öznel eleştiri gü- cü var. Bu gücü iyi kötü yazıya dökenler de olmadı diyemeyiz. Bilimsel eleştiriye gelince... Bu, kısaca, araştırma, inceleme, yöntem demektir. Büyük oranda üniversi- telerdeki yüksek öğretmenlere bağlıdır: Işi okumak, araştırmak, incelemek, düşünce üretmek olan, bun- lan yaptığı için kendilerine paraödenen, yani yaşam- lannı sürdürmeleri sağlanan kimselere... Uygar ülkelerde bilimsel eleştiriye yatkın görülen bütün gençler üniversite çevrelerine çekilir, burslar verilerek, kitaplıklardan yararlanmaları sağlanarak çalışmalanna olanak sağlanır. Türkiye'de böyle bir alışkanlık yok. Eleştiri alanında bir şeyler yapmak is- teyen gençlere yardımcı olunmuyor. Ama son yıllarda üniversite çevrelerinden yazını- mıza bilimsel eleştiri çalışmalanyla katkıda bulunan- lann sayısı durmadan artmakta. Nitelikli yapıtlar ve- riliyor. Onlan görmezlikten gelemeyiz. Bilimsel eleştiri ürünlerine, "Akademikdüzeyde ça- lışmalar... " diye burun kıvırmaya çok yatkın olduğu- muz bir gerçek... Çünkü biz öznel eleştiriye alışığız, öznel eleştiriyi severiz... Aynca öznel eleştiri yaratıcılıkla iç içe... Eleştiri deyince aklımıza gelen ilk ad. Nurullah Ataç, eleştirmenliğiyle olduğu kadar, sanatçılığıyia da etkilemiştir okurlarını, daldan dala atlayarak yazdık- lan büyük bir tat alınarak okunur. Şu günlerde Yapı Kredi Yayınlan Prof. Dr. Minâ Ur- gan'ın Vırginia Woolf adlı yaprtını yayımladı. O kita- bı almanızı isterdim. Hem çok güzel bir kitap, hem de konumuza ışık tutan özellikleri var... GelecekyazımdaVirginia VVoolflailgili iki yapıttan, John Lehmann ile Minâ Urgan'ın yapıtlanndan söz edeceğim. 23.ULUŞLARARASI ISTANBUL MÜZİK FESTtVALİ BUGÜN: Atarürk Kültür Merkezi Konser Salonu: 19.00 Saim Akçıl Gençlik Orkestrası Aya lrini Müzesi: 19.00 Carmen Linares YARIN: Atatürk Kültür Merkezi Büyük Salon: 19.00 American Ballet Theatre GENÇ ETKİNLİK Etkinlikler TÜYAP Sergi Sarayı'nda gerçekleştiriliyor 12.30-13.00 Bildiriler Çağlayan Kovanlıkaya "Milliyetçilik ve Kimlik" 76-A 13.30-14.30 Perforrnans: "Son Hiç Olmadı" Nur Akalın, Ümit Özsoy 38-B 14.00- 14.45 Gösteri Erkan Özen B Katı Konferans Salonu 15.00- 15.30 Perfprmans "Son Hiç Olmadı" Nur Akalın, Ümit Özsoy, Kaan Osmancık 38-B 16.00- 16.30 Performans: "Ayakta Uyku" Yeşim Özsoy A Katı Konferans Salonu 16.30- 17.00 Performans: "Kubbe-i Tılsım" Ayşegül Kale, Murat Ipek 50-A 17.00- 19.00 Konser: Ufuk Kıral, Aysu (solist), Kemal (davul)51-A 19.00- 19.15 Performans: "Üçgen" Nadi Güler, Betül Kızılok, Yaşar N.Eyüboğlu 40-A 20.00 Kapanış
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear