Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
29 TEMMUZ 1996 CUMARTESİ CUMHURİYET SAYFA
KULTUR 15
Aııadohı'mııı görsel taıilıiCANAN BEYKAL
Herhalde siz de bizim gibi duymuş
olacaksımz Antalya'nın ününü.
Güneyıne Pisıdia, batısına Isaura ve
Kılikya, doğusuna Lykıa derlerdi,
Toroslar'ın eteklerinde. denize
falezlerle inen geniş Pamphlia
topraklanna. Burada güleryüzlü
insanlar yaşardı şimdiki gibi ve denizi
ak köpüklerle ışıldardı bitmeyen
güneşin altında. Odysseus salının
dümenini buraya kırsaydı. bir daha
aynlmazdı bu Akdeniz limanından.
Hadi. kırdı diyelim ve bakalım
Homeros ne derdı görehm; "..Vannca
ta uzaklardaki toprağa / Çıktı karaya
menekşe rengi denizden / Yürüdü gitti
tepej e doğru Odysseus, orada güzel
görünümlü bir kale kurulmuşru /
Olümsüz de oisa şaşar kalır bura>-a
gelen / Kalmadı gezip dolaşmadığı yer,
anıa görmedi Odysseus bile bö\ lesini /
Dokunmaz buraya rüzgâr falan / Ne
kar diişer, ne yağmur yağar / Bulutsuz
gökyüzü yayılır masmavi / Ak ışınlar
dolanır çepecevre / Orada geçirir
tannlar mutlu günlerinL. Görünce
konuklan koşuştular hep birden /
EUeri) le selanı \erip, buyur edip
oturttular / Deniz kıyısma serili
yumuşak postlann üsrijne, tatlı şarap
dolu altın tası \erdiler ellerine / Şölenin
tadını aldıktan sonra soruldu
konuklara kim oldukları / Konuklanm.
siz kimsiniz? Uzun yollardan bu geliş
nerden? Bir iş için mi dolaşırsınız
buralarda? diye".~
Buraya bu konuklar o gün Alanya'daki
bir şölene gıtmek için gelmişlerdi.
Alaaddin'in tersanesinde görkemli bir
törenle açılacak olan Hüsamettin
Koçan'ın "Anadolu'nun Görsel Tarihi-
Fasikül III - Selçuklu" adlı sergisi için.
Ama önce bu şölene katkısı olanlann
konuklan şimdi ve açılıştan sonra
ağırlayacaklan Falez Otel'de
sunduklanna bir bakalım; Odysseus'un
kendini sulara bırakışı bölümünde
Homeros'un anlattıği gibi konuklann
her bın
%
*L'zatıp kollannı daldı denize,
başladı yüzme>e / İçine gömüldü koca
viir dalganın, sonra serildi dcnizin
kıyisına / Dalganın karaya uzanıp orda.
çakıl taşlanm yıkadığı yere/ Odysseus
gidip soktu a\aklannı havuza/ Gönlünü
bir hoş etti sıcacık su / Çıktı havuzdan,
gitti şarap için konuklara doğru /...
Odvsseus yürüdü tanrıça Kalypso'nun
ardından / Orda tannça tahta oturttu
Odvsseus'u, yeşin içsin diye bir sürii şey
koydu önüne / Öliimlü insanlar ne
yerlerse onlardan / Hizmetçileri tann
Şarabnla, tann bab getirdiler ona /
Onlerinde seçkin yemeklere uzartılar
ellerini. vediler içtiler doyasıya / Sonra
dediler: \ahnayi düşünelim, vakit
tamam / Karanlığui içine gün baüyor,
bakın /Tannlar bile şölende uzun boylu
oturanıaz / Hadi gel, yat konuğumuz,
yatağın hazır / Böy le dediler, tannsal
Odysseus da yattı uyudu / Orada
oymalı sedirde, yankılı avluda / Atfaena
döktü gözlerine uykuyu / Kapadı o
canım göz kapaklannı, çabuk
kurtulsun diye yorgunluktan / Gün
ağanrken dediler çık sen de alana
konuğumuz, katıl oyunlara / Hangi
dalda idnıanlı> san. orda yarış / Ustasuı
herhalde görünüşe bakılırsa / Bir adam
için en büyük ün elleriyle, kafasıyla
kazandığı başandır". Böyle dedi
Homeros ve bu başannın ürününü
görmeye Alanya'ya doğru yola çıktı
konuklar... Alanya. ardındaki
Kalonoros (Güzel Dağ) korunağında
kurulmuş bir yer. Bu dağı Sultan
Alaaddin öylesine sevmiş ki, tutmuş
kendi adını vermiş, Alaiyye demiş ona.
Burayı kışlık evi yapmış. hazinesini
zirveye kurduğu İcaleye aktarmış,
surlarla denize kadar inmiş, Kızıl Kule
ile tahkim etmiş ve bir lıman kenti
yalınkıhç ordusunun görkemıne de
işaret ediyor Sonra içerde her bir
bölümde renklerle simgelenen bir
tarihsel süreç, bez çadırlannda yaşayan
ınsan solugunu duyuruyor.
Orta Asya'nın kırlanndan (Beyaz) yeni
bir yaşatn alanı bulmak umuduyla
Anadolu'ya gelenlerin denizle ilk kez
buluşması (Mavi) ve burayı "ötekiyle'"
birleşerek yeni bir yapılandıımaya
kavuşturuşlan (Kırmızı) tuğla
mimarisinin en görkemli yapıtlannı
oluşturarak "Burdan biz de geçtik"
demelenyle Selçuklu "nun görsel
tarihini; anlatan fasikül tamamlanıyor.
Kümbet ya da çadır formlannın iki
boyuta indirgenmiş gerili, asılı ve
mumlanmış bezlerle simgelendiği bu
bölmelerde filolar. tekneler, gemı
resimleri küçük cepler içınde çadır
formlannın üzerinde yer ahyorlar.
tki denizin (Ak ve Kara'nın)
hükümdan Alaaddin'in tersanesi
TT^anımca Hüsamettin Koçan tasanmına yeni bir
ğ{ yaşam alanı ararken ve bu alanı Alaaddin'in
.X A ^ tersanesinde bulurken iki şeyi başarmıştır;
birincisi, Odysseus ve Alaaddin gibi o da hayatının
düşünü gerçekleştirmiştir, ikincisi de 1960'dan beri kapalı
olan tersaneye yeniden bir yaşam soluğu getirmiştir.
oluşrurmak için henüz olmayan
fılosuna bir de tersane yaptırmış.
Inanılmaz güzellikteki bu beş gözlü,
birbirini doğuran iç mekânlanyla
tersane; Alanya'nın dağının
zirvesinden (karadan) eteklere (denize)
kadar uzanan Selçuklu Külliyesi'nin
son noktası olmuş.
Her bir gözden denizin. eğimli tersane
zeminine gemi gövdelerinin uzanışı
gibi girişı. içerde yankılanan sesi ve
yansıyan ışığı. yıllann nemiyle
buharlaşmış atmosfen ve tuğla
örgûlerin üzerindeki paslanyla son
derece gizemli, tuhaf bir havada.
Teknelerle denizden ulaştığimız
tersanenin içinde. ikinci bölmenin
aynalarla kaplanmış geri duvan denizi,
dehlizi. tavanı ve yerdeki kılıçlarla
oluşturulmuş zemini öylesine
yansımalarla yeniden sunuyor ki.
UccoÜVnun "San Romanno Savaşı"
adlı resmindeki silahlann geometrik
dizilişi gibi havayı delen dikeyler
oluşturuyor. geri plandaki aynada
çoğalarak süregeliyorlar.
Sonsuz bir boşluk ve ardı görülmeyen
ordulargibi. Burası başlıbaşına üç
boyutlu bir resimsel kompozisyon.
Topraktan uçlan görûlen kılıçlar eğimli
araziye uygun olarak yavaş yavaş
yükseliyorlar ve aralannda gezinen
boşluk ve delinen boşluk düşüncesini
yaratıyorlar. Serginin kuşkusuz en
etkıleyici bölümünü oluşturan bu
bölme, fethedici bir hükümdann
sanınm bu denli görkemli açılışa bir de
ancak inşasının bitiminde tanık
olmuştur. Antalya'da bizler Odysseus
gibi gezginlerdik. Ama şimdı burda
yeni bir yaşam alanı oluşturmak için
bir liman kenti kurmuş olan
Alaaddin'in göçebe ve de şaman
geleneğiyle yoğrulmuş. her geçmiş
kültürû bünyesine katmakta sakınca
görmemiş, "öteki"nin kavramına
henüz varamamış torunlanyız.
Alaaddin'in kitabesi altında bir Romalı
erkek heykelinin bulunması ne onlan
rahatsız etmiş ne de şimdi bizi rahatsız
ediyor. Bu topraklarda yaşamış, ya da
bu topraklardan geçmiş her bir kültürle
bağımız var. Tıpkı Odysseus'la hâlâ
nasıl bir bağımsız var ise. Selçuklu
Sultanı Alaaddin ile
de aynı havayı
solumakta
olduğumuzu ve bu
görkemli yapı
karşısında insanın
hâlâ tıpkı o
günlerdeki gibi bugün
de delice bir düşü
gerçekleştirme
isteğine tanıklık
ediyoruz. Kanımca
Hüsamettin Koçan
tasanmına yeni bir
yaşam alanı ararken
ve bu alanı
Alaaddin'in
tersanesinde bulurken
iki şeyi başarmıştır; birincisi, Odysseus
ve Alaaddin gibi o da hayattnın düşünü
gerçekleştirmiştir, ikincisi de 1960'tan
beri kapalı olan tersaneye yeniden bir
yaşam soluğu getirmiştir. Bu sergı aynı
zamanda tersanenin ikinci kez
kuruluşudur. Alaaddin sayesinde bir
Romalı kültür parçası nasıl
unutulmaktan kurtuldu ise, Koçan'ın
sergisiyle bu güzel Selçuklu yapısının
unutulmaktan kurtuluşunun adımı
atılmıştır. Tarihle. kozmosla. evrenle
insanoğlunun hesaplaşmasına. insanın
düşlerinın sınırlannı keşfediş ve bunu
zorlayışına. her bir sanatsal dokunuşun
en uzak yöreleri bile merkez
yapabileceğine inanan bir düşün
gerçekleştiğine, düşteymişçesine
yaşadığımız bu şölen ve tören
ortamında tanıklık ettık.
Burada geleneğin yalnızca biçim
öğelerinın doğrudan iletilişiyle değil.
aynı zamanda düşünce tarihine ilişkin
büyük bağlamlan da göz önünde tutma
gereğini farkettik.
Geleneği tutuculuktan ayırmak
istediğimizde; zaman ve mekânın
gerekîi kıldığı değişiklikler yapıldıktan
sonra çağdaş olgulara uygulanması
olanaklı değerlerin, tutumlann ve
görüşlerin belli bir süreklilik içinde ve
mantıksal biçimde iletilip aktanlması
olarak tanımladı.
Yazılı tarihı okumakla geçmişi ve
geleneği anlamanın yanına, görsel
tarihe dokunmakla da bunu
kavrayabileceğimizi keşfettik.
Burnunu Batı'ya çevirmiş ve ulus
olmaya Batı anlamında yönelmiş bir
insan topluluğunun "Buradan
geçıyonım" derken bıraktığı kültürel.
tarihsel ve sanatsal yapıiann görkemi
karşısında selam durduk ve insanın düş
gücünün ve bunu gerçekleştirmekte
gösterdiği direncinin, istencinin
olağanüstü bir gösten olduğunu
düşündük. Einstein. "Tekzevki her
şeyin doğru görüntüsüne ulaşmak olan
bilimin hayallerle beslenmesini
anlamak olanaksız" demiş. Tarih de
büyük hayallenn oluşturduğu bir bilim
değil midir zaten?
Reklam Oscar'lan ve sanatçılarALİAKAY
Bu yıl yedincisi düzenlenen
KristalElmayanşmasının sonuç-
lannı ilgiyle izledim. Sanatm mi-
nör parçalanndan biri olmaktan
çıkmava başlayan reklam ile sa-
nat arasındaki ilişki yıllar önce
Paris Beaubourg Kültür Merke-
zi'nde sergılenmişti. Bu serginin
içinde sanatçılann ne ölçüde rek-
lamla ıç içe olduklan gösterili-
yor. 2O.yüzyılı sanat tarihi için-
den ömekler venliyordu: Rod-
çenko. Mayakovski, Magritte v b.
gibi ömekkr çoğaltılabiliyordu.
Reklam ile sanatı en güzel şekil-
de birleştirenler arasında Warhol
pop sanatı "üahUeştirirken"aynı
zamanda da yeni malzemelerle,
yem konulara doğru itiyordu sa-
natçıdüşünceyi.
Günümüzün siyasi yapılanma-
sı içinde de önemli bir yere sahıp
olan reklam. kitle tüketim kültü-
rii iyine yerleşerek. siyasi alana
dogru saymış ve seçimlerde bile
belırle>ici bir rol oynamaya baş-
F
irmalar, reklamcılann isimleri ve soyadlan, hangi konuyu
gerçekleştirdikleri basmda yer alırken, bu işlerde emeği olan bir sanatçının
adının hiç geçmemesi, sanatçıya bir haksızhk ortamı doğurmaz mı?
lamıştır. Aslında. propaganda
aracı olarak tkinci Dünya Savaşı
sırasında ortaya atılan bu yeni
"güdümleme" sanatı. Nazi este-
tiği adı altında anılrruştı. Kitleler
üzerinde manipülatif bir değere
sahip olan reklam ve sanat ilişki-
sinin çözümlenmesi sosyologlan
ve siyasetbilimcileri ilgilendiren
bir görüngü haline girdi.
Bireyin ve bireyselleştirme sü-
recinin tüketim toplumundaki
"hazcı'" değerlerini belirleyen ve
güdümleyen reklam olgusunun
yaratılış süreci ise sanatın yaratı-
lış süreci haline gelmeye başladı.
Özellikle görsel sanatlara doğru
bir akım içinde sinemanın gitgi-
de reklamdan gelen sanatçılar ta-
rafından gerçekleştirilmesi,
1980'li yıllann başında sosyolo-
jik bir olgu olarak saptanmıştı.
Yurtdışında ve yurtiçinde bunun
örneklerini izledik.
Bir sanat biçimi olarak ele alın-
maya başlanan reklam, Oscar'la-
n ile toplum tarafmdan yeni bir
heyecan içinde izleniyor. Televiz-
yonlarda reklamlar üzerine yanş-
ma programlan bile yapılıyor.
Reklama toplumsal talebin oldu-
ğu bir ortamda olduğumuzun be-
lirtilerini yaşıyoruz.
İçinde yaşadığımız bu sanat or-
tamının izleyicisi olarak, ben de
bu Oscar'lan izledim. Tanıdığım
bazı isimlerin, beğenmediğim iş-
lerinin seçildiğini heyecanla gör-
düm. Ancak bu yanşma sırasın-
da basına yansımayan bir yönünü
de farkettim. Reklamcılar tasan-
lanyla kendi ürünlerini gerçek-
leştiriyorlardı, sanatçı konumun-
daydılar; ancak sanatçının kendi-
si niçin bu sürecin dışında bırakıl-
dı sorusu ile karşı karşıya geldi-
ğimizde; sanat ile aynı kökenden
gelmeyen, ama sanat olmak mer-
tebesine eriştiğini söylediğimiz
reklamlann kökenindeki sanat ile
olan ilişkilerinin, sanatçılann rek-
lam malzemeleriyle uğraşmala-
nnda yattığı gerçeğini göz önün-
den uzaklaştırmaya mı başladık?
Firmalar, reklamcılann isimle-
ri ve soyadlan, hangi konuyu ger-
çekleştirdikleri basında yer alır-
ken, bu işlerde emeği olan bir sa-
natçının adının hiç geçmemesi,
sanatçıya bir haksızhk ortamı do-
ğurmaz mı?
Özellikle Basın dalında Ajans
Ultra'nın "Gön Deri Kemer Rek-
lamı" Altın Elma ödülünü kaza-
nırken; Ajans Ultra'nın, yaratıcı-
nın, fotoğrafı çekenın adlannı öğ-
renirken, biz sanatını gerçekleşti-
ren heykeltıraş-sanatçı Can Er-
çin'in adını niçin buradagöreme-
mekteyiz?
Üstelik, tüm olarak eserini ve
tasanmını gerçekleştirmesine
rağmen. Burada, anlaşılacaği gi-
bi, sanatçı ve reklamcı arasında
sanatçının önde bulunduğuna da-
ir bir hiyerarşiden bahsetmekte
değilim. Ancak; reklamcının sa-
natçının üzerinde. onu yok sayar
bırtavıra gırmesini de sanatsever
olarak hiç de hoş karşılayamaya-
cağımızı söylemek istiyorum. Sa-
natçının reklamcı olmak gibi bir
talebi olmayabilir veya tam tersi-
ne bir sanatçı reklam işleri ger-
çekleştirebilir. Bu, sanatçının ya-
şam biçimine ve tercihine bağlı-
dır. Ancak ışini yaptığındada, işi-
nin altında veya kenannda imza-
sını görmek isteyecektir. Bu sa-
natçı ve imzalayan kişinin iki ay-
n kişi olmasını gerektirmemekte-
dir. Bu ikisi ayn kişiler olarak ka-
bul edilse bile, ışinin yanında im-
zasını kullanan sanatçı yaptığı işe
sahip çıkacak. onu başı boş bı-
rakmayacaktır. Plastik anlayışını
ortaya kendi ismiyle koymak is-
teyecektir.
Bu açıdan, nereden kaynaklan-
dığını bilmediğim. ama bir olgu
olarak gözlemlediğim bu duru-
mun bir kere daha tekrarlanma-
ması için. eser ve sanatçı arasın-
daki dolaysız ilişkinin vurgulan-
ması adına. burada bu yazıyı ka-
leme almayı uygun gördüğümü
belirtmek istiyorum.
Reklamsız ürünlerin tüketimi-
nin ne anlama geleceğinı düşün-
düğümüz kadar. işı yapan sanat-
çısız da ürünlerin tanıtım esteti-
ğinin ne anlama gelebileceğini
düşünelim. Ve, sanatçıyı çoğu
kez içinde bulunduğu yalnız or-
tamda sessizliğe mahkum etme-
yelim.
DÜŞÜNCEYESAYGI
MEMET FUAT
Öykü Dergisi
İki dergi demiştim, ama bire indi...
Otelefondaki ses, yazılanmda anlattığım sıkıntıla-
n çektiğini söyleyen genç öykücü Nilgün, vazgeçti
öykü dergisi çıkartmaktan. Çalıştığı reklam ajansın-
da haftalık bir yerel gazete yayımlamaya başlamış-
lar, hiç boş zamanlan kalmıyormuş.»
Oysaneler düşlemiştim.. Adını belki "Genç Öykü"
koyariar, fışek gibi bir gençlik dergisi olur diyordum.
Reklam şirketlerinde çalışanlar genellikle çarpıcı iş-
ler yapmaktan hoşlanıyorlar. Onun için de bayağı
merak ediyordum Nilgün'ün nasıl bir dergi çıkaraca-
ğını.
Neyse, sağlık olsun...
öte yandan "Cumhuriyet Dergi" her hafta sürdü-
njyoröykü yayımlamayı. Yazarlann fotoğraflan, kısa
tanıtma yazılanyla sunulan bu öykülerle yazınımıza,
dolayısıyla insanımıza çok yararlı olunduğu kanısın-
dayım.
Yaşadığımız günlerde, çocuklanmızın kitaplardan,
yazından uzaklaştınldığı, inanç eğitimine ağırlık ve-
rilerek düşünmenın. sorgulamanın iyice arkaya itil-
diği, hele felsefenin bütünüyle ortadan kaldınlmak is-
tendiği düşünülürse, önemsiz sanılan bu gibi küçük
işlerin ne büyük önem taşıdığı kolayca anlaşılır.
"Cumhuriyet Kitap" aydınlar, okuyanlar, kitapsız
edemeyenler için ne kadar önemliyse, çeşitli neden-
lerle okumaktan kopmuş, kitaplara uzak kalmış, ya-
zın dergilerini hiç görmeyen kimselerin önüne her
hafta bir kısa öykü koymak da o kadar önemli...
Bence, şu günlerde "Cumhuriyet"\r\ felsefe konu-
sunda da bir öncülüğü üstlenmesi, kültür bölümün-
de, eklerinde, düzenli olarak, felsefecilereyer verme-
si gerekiyor. Felsefeyi savunmak, tanımlamak, öne-
mini anlatmak, yaygınlaşmasına yardımcı olmak
için...
Bilim, sanat, spor... Felsefe hepsini kaps.yor...
Gelelim ikinci öykü dergisine...
Adam Yayınlan'nın çıkaracağı "Adam öykü"nün
hazırlık çalışmalan nerdeyse tamamlandı.
Kasım 1995'te yayımlanmaya başlayacak olan bu
dergiyi Semih Gümüş yönetecek.
"Adam Sanat" boyutlannda, 160 sayfa, iki ayda
birçıkan bir dergi...
Daha az sayfalı her ay çıkan bir dergi olamaz mıy-
dı?
Her ay çıkmazsa unutulur tedirginliği hep söz ko-
nusudur bizim dergicilerimizde. Yıllardır aşılamadı
bu tedirginlik.
Oysa bugün Türkiye'de çok güzel dergiler var bir-
kaç ayda bir çıkan.
örnekse otuzuncu sayısına ulaşan "Sombahar",
Oğlak Yayıncılık'ın "Nar"\, Yapı Kredi Yayınları'nın
"Kitap-lık+ Liber"\ iki ayda bir, "Sanat Dünyamız" ile
"Cog/to "su üç ayda bir yayımlanan dergiler. Sonra
gene çok güzel bir kitap dergi. "Kuram"yıldaüçkez,
yani dört ayda bir yayımlanıyor.
"Adam Öykü " daha az sayfalı her ay çıkan bir der-
gi olamazdı, çünkü o zaman öykücülere, eleştirmen-
lere baskı yapılmaya başlanacaktı kısa yazmalan
için.
Oysa bu dergide yalnızca öyküler değil, öykü üze-
rine eleştiri, inceleme, araştırma, deneme yazılan, ya-
zariaria konuşmalar da yer alacak. Ayrıca öykü ki-
tapları tanıtılacak, öykü dünyasından haberler veri-
lecek.
Bir şiir dergisinde on şiir yayımlansa, on sayfayı ya
geçer, ya geçmez. Ama bir öykü dergisinde on öy-
kü yayımlansa, belkı yüz sayfayı bile geçer. Incele-
meler de öyle. Öykülerden alıntı yapmak çok daha
fazla yer tutar.
Onun için "Adam öykü"nün iki ayda bir çıkması,
160 sayfa olması uygun görüldü.
Bu iki aylık arayı gerekli kılan bir neden de dergiyi
haztrlama süresini uzatma özlemiydi.
Aylık dergiler genellikle ayın ilk on günü içinde ha-
zırtanmak zorundadıriar. Önceki sayının dağıtıma ve-
rilmesiyle sonraki sayının dizgiye verilmesı arasında
on gün vardır.
iki aylık dergide ise bu süre bir ay on güne çıkıyor.
Gönderilen öykülerin tek tek okunup değeriendirile-
ceği, yayın kuruluyla, danışmanlarla, çalışılacağı dü-
şünülürse böyle uzun bir hazırlık süresinin gerekli ol-
duğu kolayca anlaşılır.
Dileyelim öykücülerimiz öyküleriyle, eleştirmenle-
rimiz öykü üzerine incelemeleri, denemeleriyle
"Adam Öykü"yü yüceltsinler. Bundan sonrası onla-
ra bağlı...
Bitirirken öyküseverokurlara "Nar" dergisinin Ma-
yıs-Haziran 1995 tarihli üçüncü sayısında tam altı öy-
künün yer aldığını duyurmak isterim.
Değirmendere'de
Fmdık ve Kültür
Sanat Festivalî
Kültür Ser>-isi - Değir-
mendere Belediyesı tara-
fmdan bu yıl 11. si düzen-
lenen Fındık ve Kültür Sa-
nat Festıvali 28 - 30 Tem-
muz tarihleri arasında ger-
çekleştirilecek. Değirmen-
dere Belediye Başkanı Er-
tugrul Akafan. yıl boyunca
düzenledikleri kültür ve sa-
nat etkinliklerinin doruk
noktası olarak nitelendirdi-
ğı Fındık ve Kültür Sanat
Festivali'nde bu yılki panel
ve söyleşilerin demokratik
kitle örgütlennın katkıla-
nyla gerçekleştirildiğini
ıfade etti. 3. Uluslararası
Ahşap Heykel Sempozyum
yapıtlannın sergıleneceğı
festivalde aynca resim, fo-
toğraf, kitap, el işleri sergi-
leri de gezilebilecek.
Halk oyunlan ekiplerinin
folklor gösterilennin de yer
alacağı festivalde bugün sa-
at 21.00'da Konser Sahne-
si'nde Edip Akbayram ve
Haluk Lev-ent ücretsiz halk
konseri verecekler. Evceğiz
Çay Bahçesi'nde saat
15.00'daTAKSlV'inkatkı-
lan ile "Spor ve Güncel Si-
yaset^konulu söyleşi ger-
çekleştirilecek. Söyleşiye
Metin Kurt(Eski Mılli Fut-
bolcu) ve Mustafa Denizii
(KocaelısporTeknık Direk-
törü) katılacakjar. Aynı gün
saat 17.00'daÖz AileÇay
Bahçesi'nde T. Harb - İş
Sendıkasfnın katkılanyla
Prof.Dr. Mümtaz Sovsal
(CHP Ankara mi 1letveki I i),
Prof. Dr. Toktamış Ateş,
Prof. Dr. KorkutBoratav v e
İzzet Çetin'ın (T. Harb tş
Send. Başk.) katılacağı bir
panel düzenlenecek.
Pazar günü Sedir Aıle
Çay Bahçesi'nde saat
15.00'da Kamu Çalışanlan
Sendikalan Kor. Kuru-
lu'nun katkılanyla "Çağ-
daş Eğitim. Çağdaş İbp-
lum" konulu söyleşi ger-
çekleştirılecek. Söyleşiye
Dr. Erdal Atabekve Yıldı-
nm Ka\a katılacaklar. Ay-
nı gün Prof. Dr. Muammer
Aksoy Caddesı'nde saat
18.00'da Çağdaş Yaşamı
Destekleme Derneği'nin
katkılanyla "Çağdaş Insan
Çağdaş Toplum'*konulu
söyleşi gerçekleştirilecek.
Söyleşiye Prof.Dr.Türkan
Saylan \e Bedri Baykam
katılacaklar. Anfı Tiyat-
ro'da saat 19.30'da TAK-
VtV'in katkılanyla Gül-
süm Akyüz'ün katılacağı
"Şiir Akşamr düzenlene-
cek. Festival kapsamında
spor müsabakalan da ger-
çekleştirilecek.