22 Kasım 2024 Cuma Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
SAYFA CUMHURİYET 16 TEMMUZ 1995 PAZAR 12 KULTUR Her defasındayüz kızartıcı eleştiriler almasına karşın, sanatdünyası ikiyılda bir hevesle Venedik'te AHUANTMEN \TNEDtK - Venedik'te bu yıl yaz ay- lan her zamankınden daha şenlıkli: 1895'ten bu yana ikı yılda bır kez uius- lararası çagdaş sanat dünyasını bır araya getıren ve artık Venedık'in gondollan kadargelenekselleşen bırbıenal daha ya- şanıyor Venedik'e gıden her turistın ha- yalini bir gondol sefası süslüyordur kuş- kusuz, sanat dünyasını bu kente taşıyan da 'bienalsefası'olmalı. Venedik Biena- li, koca bir vüzyılın ardından bugün dün- yada üretılen çağdaş sanatın boy aynası olmak yenne, hani lunaparka gıdıp insa- nın kendını olmadık şekillerde gördüğü o tuhaf, yanılsatıcı aynalara benzıyor. Genye kalan, ışte o vazgeçılmez bienal sefası. Birbmne tahammül edemeyen ül- kelerin (en azından sanat temsılcilerinın) yan yana sergi açıp dostluk kurabilme- si, genç sanatçılar için olası yenı olanak- lar, kimi sorunlann gündeme gelip tartı- şılması... Ebir de Venedik tabii, tatıl ya- ni! Evet, Venedik Bıenali o kadar gele- nekselleşmış kı her defasında bırbırin- den yûz kızartıcı eleştinler almasına kar- şın sanat dunyasının ve o zehır zembe- rek yazılan yazan eleştirmenlerin yıne de hücumuna uğruyor. Bu yıl en yoğun tepki, genç sanatçıla- nn her yıl merakla beklenen sergisi Aperto'nun iptal edılişine oldu. Bıena- lin artık gerçekten yaşlandığına ışaret eden bır karardı bu. Bir öncekı ülke pa- vilyonlanna seçılen sanatçılann (Louise Bourgeois, Nam June Paik, Antonie Ta- pies, Yayoi Ktısama, Rkhard Hamilton, yaş ortalaması zaten 60'ın üzenndeydı. Gençlerle galericilenn buluşma noktası olması açısından büyük önem taşıyan Aperto'nun vok oluşu, gençlenn kentın çeşıtlı köşelennde alternatıf Aperto'lar düzenlemeleriyle sonuçlandı. Venedık Bıenali, yüzüncü yaşına çok özel etkınlıklerle girmedi.Hatta bu yaşdönümüne gönderme yapan tek bır ış vardı bienal kapsamında: Önceki yıl, "Venedik Bienali Arşivi, 1938" adlı dü- zenlemesiyle Bosna'ya dıkkat çekmeye çalışan Fransız sanatçı Christian Bol- tanski,bütün ülke pavilyonlannın bulun- duğu "Giardini di CasteUo" bienal par- V enedik Bienali, yüzüncü yaşına çok özel etkinliklerle girmedi. Hatta bu yaş dönümüne gönderme yapan tek bir iş vardı bienal kapsamında: Fransız sanatçı Christian Boltanski, Italya pavilyonunun ön duvannı, bugüne dek bienale katılmış tüm sanatçılann isimleriyle kaplamıştı. 1895'ten bu yana, 15 bini aşkın sanatçı! ÜnlüYunanh sanatçı Takis (üstte), Avusturya pavilyo- nundan (yanda). da bu konu kapsamına alınabilir ve ne yazık ki bir önceki bienalde bu ülkenin geçmişini sorgularken, bugünkü Alman- ya haklanda da soru işaretleri uyandıran "Germania" adlı işiyle bienalin en çok dikkat çeken sanatçılanndan Hans Ha- acke gıbı bır sanatçısı yok bu yıl. Haac- ke, "Germania" ile Almanya pavilyonu- nun abartıh mimansini bir ölçüde örtme- yi başarabilmıştı. Sonuçta, bienal par- kındakı coğrafi dağılım dünyanın siyasi hantasına göre belirlenmiş ışte. "Uru- guay nerede yahu?_" Amerikan pavilyo- nunu bulmak kadar kolay değil tabii. Bir önceki bienalde Amerikan pavil- yonunu dolup taşıran sanatçı, yıllardır Amerika'da yaşayan 82 yaşındaki Fran- sız sanatçı Louise Bourgeois'ydı; bu bi- enalde ise Amerikan pavilyonu, yıne ço- gu izleyıcının listesindeki "ilk görülme- sigereken"ı oluşturan muhteşem bır ser- gi seviyesınde dolup taştı. Vıdeo sanatı- nın yaşayan büyük ustalanndan Bill M- ola'nın beş düzenlemesinı bir araya ge- tıren sergı. bu yılkı bienalin rahatça baş sırasına oturdu. En çok 'ses getireıT sanatçı lngıltere Leon Cossoff'la Fransa pa- vılyonunu bır araba hurdacısına dönüş- türen Cesar'Ia. Italva FranccscoCIemen- te, Ida Barbarigo, Gianni Pissani ve di- ğerlerinın resim heykel ağırlıklı işleriy- le, Avustralya ünlü fotoğrafçı BiD Hen- son'la, Polonya her sanıyesinı tuvale 'ya- zan' RomanOpalka'yla, Danımarka do- ğada bulduğu ölû hayvan ve çöplerden oluşturduğu koleksiyonuyla John O\- sen'la. Japonya teknolojisiyle övünen Yoichiro Kmvaguchi'yle yüzüncü yılına girdi. Ünlü Yunan sanatçısı Takis bu yıl Yunan pavilyonunu kapatmış, pavilyo- nun hemen önündeki açık alanda dev metal heykellenyle ülkesini temsıl edı- yordu. En çok ses getıren sanatçı Takis oldu bır baİuma, gong benzeri heykelı- nin çıkardığı sesler bütün bienal parkını ınletiyordu. İsviçre'nın sanatçılan Peter Fischi ve David Weiss ise bırbiriyle ilgi- siz bir sürü görüntüyü bir araya getirdik- leri 15-20 kadar televizyon ekranıyla doldurduklan pavılyonlannda rahat ra- hat koltuklanna oturan izleyicıye gerçek Vazgeçflmez İHemıl sefası' kında yer alan Italya pavilyonunun ön duvannı, bugüne dek bienale katılmış tüm sanatçılann isimleriyle kaplamıştı. 1895'tenbu yana, 15 bini aşkın sanatçı' Bienalin bu yılki genel küratörü, Pa- ris'teki Picasso Müzesi'nin sanat yönet- meni Jean Clair, bır bienal retrospekti- fi, bır yüzüncü yıl sergısı seçmeyi göze alamamış olacak ki, katalog yazısında. "Italyanlar varken, bu iş bir Fransıza dü- şer mi" dıye soruyordu. Zaman sıkıntısı da varmış tabii, ama bu çağımızın baha- nesi. Jean Clair'in düzenlediği sergi Bu iş' yerine, görünürde daha kolay, oysa kat kat zor ve eleştirmenlerden al- dığı 'notlara' bakıhrsa da sınıfta kalma- sına neden olan bir başka işe girişmiş Je- an Clair. 20. yüzyıl sanatını yeniden yaz- mak gibi bir şey. Bu yılkj temay ı oluşturan "Kimlik ve Değjşün" başlığı altında Palazzo Gras- si'de düzenlediği dev sergıye seçtiği ya- pıtlar, koca bır soru ışaretı olarak sunup olumlu yanıt almayı beklediği şu tezı destekJemeye çalışıyordu: "Ya eğer yir- minci yüzyd soyut sanatın değil de oto- portre'nin yüzyüı olmuş olsaydı?"' "Cin- sellik, hastalık \e ölüm kokan bir yüz- yılın sonuna yaklaşırken" dıyor Jean Clair, "bu bienali sanarta insan viicu- du ve yüzünün temsiline adamak, o sonıya yanıt vermenin bir yoludur." Jean Clair de işte bu yolu seçmıştı. Pa- lazzo Grassi sergısı, "Bir zamanlar re- siın ve heykel vardı_'' diye söylenerek enstalasyon, video ve bilgısayar ağırlık- lı bienal parkından çıkanlann çok sevdi- ği bir sergi oldu. Sergi, Bacon'dan Balthus'a. Base- tttz'den Brancusi'ye, Cezanne'den Dis'e, Gauguinden Giacometti ye, Kan- dinsk) den KosofTa, Malevich'ten Man- zoniye, Munch'den Mondrian'a, War- hol'dan Serrano'ya uzanan, bu arada Amerikan pavihonunda yer alan ve büyük ilgi toplayan Bill Vlola düzenlemesi (solda), Helen Chadnick'in Museo Correr'deki 'Erotismo' isimli fotoğrafi. Alphonse BertiUon'un polıs arşivi fotoğ- raflanyla, Auschvvitz arşıv fotograflan- na, Edvrard Muybridge'in bir dönemın ressamlanna kılavuzluk etmış fotograf- lanna, Mona Hatoum'un izleyiciye iç organlannı seyirlik olarak sunduğu (..iş- te bu tam bir otoportreydi!) ilgınç filme uzanan çok geniş bir yelpazede 200 ka- dar sanatçının yapıtlannı bir araya geti- nyordu Tabii şaşırtıcı olmayan, bu sanatçılar- dan topu topu 10-15 tanesının kadın olu- şuydu. Hatoum,CamiIleClaudeLMeret Oppenhebn, Georgia O'Keefe, Louise Bourgeois bunlardan birkaçı. Daha da şaşırtıcı olmayan, bienal kap- samında yer alan "The Setfand its Do- uWe" başlıldı yüzyıllık ltalyan portre fo- toğraf sergisinde yer alan kadın fotoğraf- lannın -erkek fotoğrafçılann objektıfın- den- çoğunluğuydu. Palazzo Grassi ser- gisinin bir uzantısı olan Museo Correr A merikan pavilyonu, yine çoğu izleyicinin listesindeki "ilk görülmesi gereken"i oluşturan muhteşem bir sergi seviyesinde dolup taştı. Video sanatının yaşayan büyük ustalanndan Bill Viola'nın beş düzenlemesinı bir araya getiren sergi, bu yılki bienalin rahatça baş sırasma oturdu. sergisinde ise hep bir şekılde tepki çek- meyi başaran Helen Chadwick'in et ve beyin fotograflan, Cind> .Shermanın yi- ne binbir kılığından bınne girmiş. ama insanın yine de tuhaf bır tanıdıklık duy- gusuyla baktığı bır ıki resmı. Jeanne Dunning'in yakın çekim meyvelen, seb- zeleri, kısacası, göz yanıltarak ızleyıcı- yi şu ya da bu şekilde oyuna getiren iş- lerle doluydu. Venedik Bienali'nin yıl boyu halka ka- palı bienal parkında ise (ki Venediklile- rin kenttekı tek doğru dürüst parktan an- cak bu kapsamda yararlanabilmesi ya- zı k) önce, geçmişte kalmış bir dünya dü- zeninin yansıması dikkat çekiyor. Çoğu, 1900'lü yıllann başından kalma bu pa- vılyonlar, görkem yanşına girmiş birer küçük Italya, Almanya, Ingiltere, Ame- rika... Önceki yıl Türkiye'nin davetlı olarak katıldığı ltalyan pavilyonu örneğin, ülke- nin hatırlarmakla pek iyi etmediği bir ta- rih kesıtinın mımari karşılığı. Almanya mı yanılsama mı sorusunu soruyordu. Rus pavilyonu önceki yıl Dya Kaba- kov'la bienalin en çok sözü edılen sergi- lerinden bınnı ağırlamışken bu yıl por- no dergisı kupürleri ve arşiv fılmleriyle dolu. oldukça renksız ve kanşık bir dü- zenlemeyle Kabakov'un gördüğü ilginin yüzde onunu bile göremedi. Venedik Bıenah'ne yöneltilen en kü- çümseyıci eleştınlerden bin. bu etkınlı- ğın özellıkle son yıllarda sanatın "Euro- vision Şarkı Yanşması" haline geldiğı. Kötü bir benzetme değil doğrusu. Bir kere yapısal olarak en az diğeri kadar ulusçu bır etkinlik Şarkılara gelınce... Eurovision'a katılan istısnasız 'hepsi kö- tü' bir yığın şarkının aksine, en azından Venedik Bıenali'nde hâlâ bakmaya, gör- meye, duymaya değecek bır şeyler var. Baştada değındiğimız gibı, sanat dünya- sı her şeye karşın ikı yılda bir hevesle Venedik'te. KOŞEBENT ENİS BATUR Olgım Bir Siyaset Kiiltürü İçin 1960'lardan başlayarak, "so/ca"teriminin kullanı- mı, siyasal yaşamımızda olduğu kadar kültürel ya- şamımızda da cıddı bir bulanıklık yaratmıştı: Sağcı kesime göre Aybar da solcuydu, Ecevit, Çayan, Doğan Avcıoğlu, IsmailCem, Ibrahim Kaypakka- ya da. Komünist, sosyalist, sosyal demokrat gibi ev- rensel düzlemde açıkça tanımlanmış kavramlar bile belirsızleşti kamuoyunda; ortanın solu, merkez sol, demokratik sol, liberal sol türü tamlamalar da belir- sizliğın azalmasına yol açmadı ne yazık ki. Bütün bunlarda solun akla sığmayacak ölçüde bölünmüş olmasının payı sanıyorum az değildi. Aynmlarönem- lidir şüphesiz, gene de ana eğilimleri daha önemli saymak gerekir. Sol gitgide zayıfladı son dönem için- de. Buna, biraz, her sosyal perspektıfi olan anlayışı tek bir kelimeyle yaftalamaya kalkışan sağ yol açtıy- sa, biraz da, en küçük görüş aynlığını ayn birfraksi- yon kurmak için gerekçe sayan sol yol açtı galiba. Aynı tablo, şimdı de Islamcı kesimde tekrarlanıyor. Solun pek çok temsilcisinin gözünde, inanan herkes Islamcı sanılıyor. Müslüman, dindar, Islamcı, şerıat- çı, sofu arasındaki farkları sorgulamaya, hesaba kat- maya yeterince kalkışmıyoruz. Gene de, Müslüman- lığı türdeş bir tanımda sınırlamaya asıl çalışanlar Is- lamcılar. Bu gıdiş, onları da binbir fraksiyonun eşıği- ne taşıyacaktır. Solcuların tanımlanmasını da, kendilerini tanımla- malannı da güçleştiren yasal çerçevelerin şimdi de Islami kesim için can alıcı bir engel oluşturduğu dü- şünülebilır mı? Kendi payıma, böyle bir gerekçe gö- remiyorum ben: Soyleyemedıklen bırşey kaldı mı hâ- lâ? Ola kı, yeterince ve dilediklerince açık dile gel- mek konusunda ürkek kalmalanna neden olan kimi . korkulan vardır. Ecele faydası yoktur korkunun. Dü- şünce ve ifade özgürlüğünü elde etmek için herke- sin ödemesi gereken bedeller vardır. Asıl düğüm, Islam adına tek, blok bir gerçeklık ze- mini, tek bir seçenek, tekelci bir siyaset gösterme te- laşından doğmakta değil midir? Türkiye'de yaşayan bazı Müslürnanlar, Batı uygar- lığı ile aynı eksende buluşmakta herhangi bir sakın- ca görmemektedirler. Türkiye'de yaşayan bazı Müslümanlar, Batı dün- yasının dışında, Ortadoğu ekseninde bir siyasal du- ruşun doğruluğuna inanmaktadırlar. Türkiye'de yaşayan bazı Müslümanlar, gerçek de- mokrasi ile inanç dünyaları arasında herhangi bir çe- lişki görmemektedirler. Türkiye'de yaşayan bazı Müslümanlar, demokra- sinin Islam ile çeliştiğini, insan haklarının hak dinı ile uyuşmadığını düşünüyorlar. Türkiye'de yaşayan bazı Müslümanlar, laikliğin inanç ve ibadet özgürlüğünü kısıtlamadığı görüşün- deler. Türkıye'de yaşayan bazı Müslümanlar, laikliğin din düşmanlığını körüklediği kanısındalar. Türkiye'de yaşayan bazı Müslümanlar en önemli ortak bileşkenlerinin Müslümanlık, bazıları Türklük, bazılan insanlık olduğunu düşünüyorlar. Türkiye'de yaşayan bazı Müslümanlar liberal sağ, bazılan sosyal demokrat, bazılan şerıatçı, bazılan demokratik sol, bazılan milliyetçı, bazılan sosyalist eğilimler taşıyorlar; siyasal yelpazede. Türkiye'de yaşayan bazı Müslümanlar, kadınlann Avrupa'daki gıbı, bazılan Iran'daki gibi, bazılan Pa- kistan'dakı gibi, bazılan Amerika'dakı, bazılan da Türkiye'deki gibi yaşamalarını istiyor. Türkiye'de yaşayan bazı Müslümanlar çocuklan- nı Anadolu liselerinde, bazıları imam-hatip liselerin- de, bazılan kolejlerde okutmak istiyor. Türkiye'de yaşayan bazı Müslümanlar Aziz Ne- sin'den övgüyle, bazılan eleştirel bir mesafeyle, ba- zılan nefret ve kinle söz ediyor. Bazılan söz etmeme- yi yeğliyoriar: Öfkeleri suskuyla örtünüyor. Türkiye'de solun paramparça olması doğal bir so- nuç değildi. Bu, yalnızca solun kan kaybetmesine yol açmakla kalmamış, ülkenin siyasal dinamiğinin sar- sılmasına da yol açmıştır. Öte yandan, solun tek bir odakta toplanması beklenemezdi: Türkiye'nin sağ- lam bir komünist partisi, sağlam bir sosyalist parti- si, sağlam bir sosyal demokrat partisi olsaydı daha sağlıklı bir demokratik ortama kavuşulmuş olaca- ğından kimse şüphe duymasın. Aynı sorun, aynı karmaşa sağda yaşanıyor bugün". Komünizm korkusu solun açık, net, doğurgan bi- çimde farklılaşmasını nasıl engellediyse, şeriat kor- kusu da sağın farklılaşmasını kilitliyor. Bir siyasal ha- reketin kendisini liberal-laik sağ, bır başkasının ken- disini Müslüman demokrat, bir başkasının radikal Müslüman olarak olanca açıklığıyla tanımlamasında korkulacak bır şey yoktur. DYP'nin ANAP'tan aynl- ması, RP'nin onların içine truva atlan ile sızmaması, küçük sağ partilerin yerlerinı belirlemeleri, MHP ile YDH'nin hangi uçları seçtiğinin netleşmesi Türki- ye'nin ufkuna olsa olsa berraklık taşır. Unutmayalım: Siyaset, bir kültürün olgunlaşması eğrisinin dolaysız göstergesidir. AntiktiyatrodaRicciarelli'den aryalar ÜNERBİRKAN İZMİR- Tanh: 11 Temmuz 1995. Rüzgârlı, yağmurlu bir gü- nün sonrasında, antik Efes kenti ay ışığı altında geçecek bir geceye ha- zırîanıyor. Ortalıkta çıt yok. Biraz- dan, gece böceklen, çalılıklara tü- nemiş kuşlar bu masal akşamının doğal ses örtüsünü oluşturmaya başlayacaklar. Büyük Tiyatro'nun yan karanlık yollarında, az önce otomobillerinden, otobüslerinden inen birkaç bin kişilik kalabalık, bu unutulmayacak geceye doğru koşu- yor. Uluslararası Izmir Festivali'nın olağanüstü bir müzik etkınligi baş- lamak üzere. Saatlenn 21.45'ten 22.00'ye doğru döndüğü sıralar, sabn taşan dinle>ncılerden bir bölü- mü alkışlarla, o akşamın müzık el- çilerini bir an önce görmek, dinle- mek istediğini duyuruyor. Bu yıl Izmir Festıvalı'nm hizme- tine tekrar sunulan tıyatronun ışık- lan parladığmda, karşımızda on üç kişilik bir topluluk göriiyoruz: 4 bi- rinci, 3 ikinci keman, 2 viyola, 2 vi- yolonsel, 1 kontrbas, 1 cambalo. Bu tılsunlı gecede,tiyatroyTJdolduran beş bin kadar festival izleyıcısı, ltal- yan Barok müzığınin belli başlı temsilcilerinden Pietro Locateffi'nin (1695-1764) yaylı calgılar ve sürek- li bas ıçın Op.4 "Introdattioni teat- rali" dizisınin 1 ve 4 numaralı bö- lümlerini büyük bir mutlulukla, bastınlmış bir coşkuyla dinliyor Sonra da, Antonio Vlvaldi'nın (1678-1741) gene aynı kadro için yazılmış konçertolanndan birıne gelıyor sıra. Büyük Tiyatro'nun sahnesinde yer alan topluluk, "En- semble arcbi della Scala" (La Scala YayhÇal^lar Tophıluğu) adıyla anı- lıyor. Milano'nun ünlü La Scala opera- sı orkestrasının yaylı calgılar grubu üyelennden oluşuyor. Tırusı, nüans dengesı, entonasyonu, kıvTaklığı, ülkesindekı benzerlerinden (I Mu- sici, I Solisti Italiani. ) hiç de aşağı katmayan bır oda orkestrası. Bırçok benzerleri gibı, şefsiz çalıyor, baş kemancı sandalyesınde oturan Ra- imondo Matacena'nın arşe ışaret- leriyle harekete geçiyor, yönlendı- riliyor. Üç barok konçertonun ardından, gecenin, hayır, yalnız 11 temmuz gecesinin değil, bu yılkı (dokuzun- cu) Izmir Festiv ali 'nın yıldızına ge- lıyor sıra: Müzıkseverlerin yıllardır sesıni LP'lerde, CD'lerde dınlediğı, büyük soprano Katia Ricciareffli. El- bette, bir yaylı calgılar orkestrasıy- la birlıkte olduğu için, Verdi'ler, Rossüıi'ler değil söyleyecekleri; o da, Vhaldi'nin bugün hemen hiçbi- ri temsil edilmeyen operalanndan (II Giustino,Beyaat,Griselda) arya- lar sunuyor. Dünyarun en büyük "lirico spin- to" seslerinden bin tıyatronun avlu- sundan basamaklara doğru yayılı- yor; yumuşak, ılık, birobus gibi, bir flüt gibı, müziğin bütün kıvnmlan- nı, cümlelenn bütün derinliği öl- çüyle, dengeyle, hançere denetı- miyle verebilen, yıllann deneyimi- ni büyük ustalığı içinde saklayan bir ses. Soprano Rıccıarelh'nın, bu sa- nşın, ma\i gözlü, biraz kılolanmış opera sanatçısının, sesini bu denli ustalıkla kullanması hayranlık uyandınyor dınleyicilerde. Konserin ıkincı yansında, La Scala'nın yaylı calgılartopluluğun- dan bu kez, Guiseppe Tartini'nin (1692-1770) bır "sinfonia"sını, ar- dından. Tomaso Albinoninin (1671-1750) "Beşli sonaflanndan bınni dınliyoruz. Gene aynı ilgiyle, coşkuyla. Sonra da, bu kez ılk yan- dakı siyah tuvaletını kınnızı bır baş- ka tuvaletle değıştırmış olarak, ün- lü "dha", Haendel'in (1685-1759) Xerxes (Serse) ve Giulio Cesare operalanndan birer aryayı seslendi- riyor. Dınleyicılerin çoğunun ya- kmdan tanıdığı "Ombra mai fiı" başlıklı arya, büyük alkış topluyor. Bu unutulmaz konserin son parça- sı aynı bestecının Joshua adlı ora- toryosundanbırarya: "OhlhadJu- baTslyre". Dinleyicılenn coşku do- lu aUcışlan, büyük ses sanatçısının sahneden kolay kolay aynlamaya- cağını gösteriyor. Uç "bis"ten sonra, 11 temmuz Efes gecesinin hıçbir zaman unut- mayacağımız kahramanı Katia Ric- ciarellı veda ediyor dınleyıciye. Iz- mir Festivah'nin gerçekten "ulus- lararası'' olmayı hak eden etkinlık- lerinden bin bu. Her bakımdan kut- lanmaya değer. Bilmem. böylesine olağanüstü bir ses göstensınm da- ha iyi duyurulmasını beklemenın hakkımız olduğunu anımsatmam gerekır mi? Bu yılın Izmir Festiva- li. nedense, duyurmadan yana pek cılız başladı, ürkekçe, kimselen ra- hatsız etmek istemezcesine bır ses- sizlık içinde sona yaklaştı. Festi- valin ele alınması gereken dertlerin- den bin de, bu sessizlik, bu ürkek- lık. Dünyanın en büyük 'lirico spinto' seslerinden Katia RicdareDi Izmir Festivali kapsamınd a Efes Antik Tîyatro'da unutulmaz birkonser verdL Vedat Güler Şiir Ödüki ORDU (L'BA)- Ordulu şair Vedat Güler adına düzenlenen şiir ödülü; Salih Mercanoğlu'nun "Yağmurun Ellen" adlı yapıtına verildi. Ordu Sanatevı (Orsev) tarafindan düzenlenen şiirödülünde; Naim Tiralı, Öner Yağcı, Yaşar Bilen, Ahmet Özer ve Dürcan Yasacan'ın oluşturduğu seçıci kurul; ödülün Salıh Mercanoğlu'nun "Yağmurun Ellen" adlı yapıtına verilmesıni kararlaştırdı. Mercanoğlu'nun "Asuman" ve "Sevgı ile Semah'" adlı ıki kıtabı bulunuyor. Türki cumtoıriyederde CD modası tSTANBUL (UBA)- Türkiye ve Türk cumhuriyetlerinin ünlü bestecilerinin eserlerinden oluşan CD sensı satışa sunuldu.Sekız CD'lık sende yer alan tüm eserlen, Moskova Radyo ve TV Senfoni Orkestrası seslendirdi. Orkestrayı dünyaca ünlü şef Hikmet Şimşek'ın yanı sıra Yalçın Adıgüzel, Alexander Vedernikov ve Rauf Abdullayev gibi ünlü şefler yönetti. CD'lerde Fent Alnar, Ulvı Cemal Erkin, Arif Melıkov, Kara Karayev ve Fıkret Amırov'un eserlenne yer verildi. Sinop'ta karikatür yanşması StNOP (A.A.)- Sınop Belediyesı tarafindan bir karikatür yanşması düzenlendı. Belediye Başkanı Alı Karagülle; düzenlediklen yanşmada ünlü düşünür Diyojen'den bu yana oluşan kültürün, geleceğe taşınmasını amaçladıklannı söyledı. " 1 . Ulusal Diyojen Kankatür Yanşması"nda bırinciye 12, ıkinciye 8, üçüncüye 5 milyon ve ikı mansiyona da 2 milyon 500'er bin lira ödül verilecek Isteyen herkesin katılabıleceği yanşma için hazırlanacak yapıtlar, 31 eylül tarihine kadar Sinop Beledıyesi'ne gönderilecek.
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear