Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
SAYFA CUMHURİYET 16 TEMMUZ 1995 PAZAR
12 KULTUR
Her defasındayüz kızartıcı eleştiriler almasına karşın, sanatdünyası ikiyılda bir hevesle Venedik'te
AHUANTMEN
\TNEDtK - Venedik'te bu yıl yaz ay-
lan her zamankınden daha şenlıkli:
1895'ten bu yana ikı yılda bır kez uius-
lararası çagdaş sanat dünyasını bır araya
getıren ve artık Venedık'in gondollan
kadargelenekselleşen bırbıenal daha ya-
şanıyor Venedik'e gıden her turistın ha-
yalini bir gondol sefası süslüyordur kuş-
kusuz, sanat dünyasını bu kente taşıyan
da 'bienalsefası'olmalı. Venedik Biena-
li, koca bir vüzyılın ardından bugün dün-
yada üretılen çağdaş sanatın boy aynası
olmak yenne, hani lunaparka gıdıp insa-
nın kendını olmadık şekillerde gördüğü
o tuhaf, yanılsatıcı aynalara benzıyor.
Genye kalan, ışte o vazgeçılmez bienal
sefası. Birbmne tahammül edemeyen ül-
kelerin (en azından sanat temsılcilerinın)
yan yana sergi açıp dostluk kurabilme-
si, genç sanatçılar için olası yenı olanak-
lar, kimi sorunlann gündeme gelip tartı-
şılması... Ebir de Venedik tabii, tatıl ya-
ni! Evet, Venedik Bıenali o kadar gele-
nekselleşmış kı her defasında bırbırin-
den yûz kızartıcı eleştinler almasına kar-
şın sanat dunyasının ve o zehır zembe-
rek yazılan yazan eleştirmenlerin yıne
de hücumuna uğruyor.
Bu yıl en yoğun tepki, genç sanatçıla-
nn her yıl merakla beklenen sergisi
Aperto'nun iptal edılişine oldu. Bıena-
lin artık gerçekten yaşlandığına ışaret
eden bır karardı bu. Bir öncekı ülke pa-
vilyonlanna seçılen sanatçılann (Louise
Bourgeois, Nam June Paik, Antonie Ta-
pies, Yayoi Ktısama, Rkhard Hamilton,
yaş ortalaması zaten 60'ın üzenndeydı.
Gençlerle galericilenn buluşma noktası
olması açısından büyük önem taşıyan
Aperto'nun vok oluşu, gençlenn kentın
çeşıtlı köşelennde alternatıf Aperto'lar
düzenlemeleriyle sonuçlandı.
Venedık Bıenali, yüzüncü yaşına çok
özel etkınlıklerle girmedi.Hatta bu
yaşdönümüne gönderme yapan tek bır ış
vardı bienal kapsamında: Önceki yıl,
"Venedik Bienali Arşivi, 1938" adlı dü-
zenlemesiyle Bosna'ya dıkkat çekmeye
çalışan Fransız sanatçı Christian Bol-
tanski,bütün ülke pavilyonlannın bulun-
duğu "Giardini di CasteUo" bienal par-
V
enedik
Bienali,
yüzüncü
yaşına çok özel
etkinliklerle girmedi.
Hatta bu yaş
dönümüne
gönderme yapan tek
bir iş vardı bienal
kapsamında: Fransız
sanatçı Christian
Boltanski, Italya
pavilyonunun ön
duvannı, bugüne dek
bienale katılmış tüm
sanatçılann
isimleriyle
kaplamıştı. 1895'ten
bu yana, 15 bini
aşkın sanatçı!
ÜnlüYunanh sanatçı Takis
(üstte), Avusturya pavilyo-
nundan (yanda).
da bu konu kapsamına alınabilir ve ne
yazık ki bir önceki bienalde bu ülkenin
geçmişini sorgularken, bugünkü Alman-
ya haklanda da soru işaretleri uyandıran
"Germania" adlı işiyle bienalin en çok
dikkat çeken sanatçılanndan Hans Ha-
acke gıbı bır sanatçısı yok bu yıl. Haac-
ke, "Germania" ile Almanya pavilyonu-
nun abartıh mimansini bir ölçüde örtme-
yi başarabilmıştı. Sonuçta, bienal par-
kındakı coğrafi dağılım dünyanın siyasi
hantasına göre belirlenmiş ışte. "Uru-
guay nerede yahu?_" Amerikan pavilyo-
nunu bulmak kadar kolay değil tabii.
Bir önceki bienalde Amerikan pavil-
yonunu dolup taşıran sanatçı, yıllardır
Amerika'da yaşayan 82 yaşındaki Fran-
sız sanatçı Louise Bourgeois'ydı; bu bi-
enalde ise Amerikan pavilyonu, yıne ço-
gu izleyıcının listesindeki "ilk görülme-
sigereken"ı oluşturan muhteşem bır ser-
gi seviyesınde dolup taştı. Vıdeo sanatı-
nın yaşayan büyük ustalanndan Bill M-
ola'nın beş düzenlemesinı bir araya ge-
tıren sergı. bu yılkı bienalin rahatça baş
sırasına oturdu.
En çok 'ses getireıT sanatçı
lngıltere Leon Cossoff'la Fransa pa-
vılyonunu bır araba hurdacısına dönüş-
türen Cesar'Ia. Italva FranccscoCIemen-
te, Ida Barbarigo, Gianni Pissani ve di-
ğerlerinın resim heykel ağırlıklı işleriy-
le, Avustralya ünlü fotoğrafçı BiD Hen-
son'la, Polonya her sanıyesinı tuvale 'ya-
zan' RomanOpalka'yla, Danımarka do-
ğada bulduğu ölû hayvan ve çöplerden
oluşturduğu koleksiyonuyla John O\-
sen'la. Japonya teknolojisiyle övünen
Yoichiro Kmvaguchi'yle yüzüncü yılına
girdi. Ünlü Yunan sanatçısı Takis bu yıl
Yunan pavilyonunu kapatmış, pavilyo-
nun hemen önündeki açık alanda dev
metal heykellenyle ülkesini temsıl edı-
yordu. En çok ses getıren sanatçı Takis
oldu bır baİuma, gong benzeri heykelı-
nin çıkardığı sesler bütün bienal parkını
ınletiyordu. İsviçre'nın sanatçılan Peter
Fischi ve David Weiss ise bırbiriyle ilgi-
siz bir sürü görüntüyü bir araya getirdik-
leri 15-20 kadar televizyon ekranıyla
doldurduklan pavılyonlannda rahat ra-
hat koltuklanna oturan izleyicıye gerçek
Vazgeçflmez İHemıl sefası'
kında yer alan Italya pavilyonunun ön
duvannı, bugüne dek bienale katılmış
tüm sanatçılann isimleriyle kaplamıştı.
1895'tenbu yana, 15 bini aşkın sanatçı'
Bienalin bu yılki genel küratörü, Pa-
ris'teki Picasso Müzesi'nin sanat yönet-
meni Jean Clair, bır bienal retrospekti-
fi, bır yüzüncü yıl sergısı seçmeyi göze
alamamış olacak ki, katalog yazısında.
"Italyanlar varken, bu iş bir Fransıza dü-
şer mi" dıye soruyordu. Zaman sıkıntısı
da varmış tabii, ama bu çağımızın baha-
nesi.
Jean Clair'in düzenlediği sergi
Bu iş' yerine, görünürde daha kolay,
oysa kat kat zor ve eleştirmenlerden al-
dığı 'notlara' bakıhrsa da sınıfta kalma-
sına neden olan bir başka işe girişmiş Je-
an Clair. 20. yüzyıl sanatını yeniden yaz-
mak gibi bir şey.
Bu yılkj temay ı oluşturan "Kimlik ve
Değjşün" başlığı altında Palazzo Gras-
si'de düzenlediği dev sergıye seçtiği ya-
pıtlar, koca bır soru ışaretı olarak sunup
olumlu yanıt almayı beklediği şu tezı
destekJemeye çalışıyordu: "Ya eğer yir-
minci yüzyd soyut sanatın değil de oto-
portre'nin yüzyüı olmuş olsaydı?"' "Cin-
sellik, hastalık \e ölüm kokan bir yüz-
yılın sonuna yaklaşırken" dıyor Jean
Clair, "bu bienali sanarta insan viicu-
du ve yüzünün temsiline adamak, o
sonıya yanıt vermenin bir yoludur."
Jean Clair de işte bu yolu seçmıştı. Pa-
lazzo Grassi sergısı, "Bir zamanlar re-
siın ve heykel vardı_'' diye söylenerek
enstalasyon, video ve bilgısayar ağırlık-
lı bienal parkından çıkanlann çok sevdi-
ği bir sergi oldu.
Sergi, Bacon'dan Balthus'a. Base-
tttz'den Brancusi'ye, Cezanne'den Dis'e,
Gauguinden Giacometti ye, Kan-
dinsk) den KosofTa, Malevich'ten Man-
zoniye, Munch'den Mondrian'a, War-
hol'dan Serrano'ya uzanan, bu arada
Amerikan pavihonunda yer alan ve büyük ilgi toplayan Bill Vlola düzenlemesi (solda), Helen Chadnick'in Museo Correr'deki 'Erotismo' isimli fotoğrafi.
Alphonse BertiUon'un polıs arşivi fotoğ-
raflanyla, Auschvvitz arşıv fotograflan-
na, Edvrard Muybridge'in bir dönemın
ressamlanna kılavuzluk etmış fotograf-
lanna, Mona Hatoum'un izleyiciye iç
organlannı seyirlik olarak sunduğu (..iş-
te bu tam bir otoportreydi!) ilgınç filme
uzanan çok geniş bir yelpazede 200 ka-
dar sanatçının yapıtlannı bir araya geti-
nyordu
Tabii şaşırtıcı olmayan, bu sanatçılar-
dan topu topu 10-15 tanesının kadın olu-
şuydu. Hatoum,CamiIleClaudeLMeret
Oppenhebn, Georgia O'Keefe, Louise
Bourgeois bunlardan birkaçı.
Daha da şaşırtıcı olmayan, bienal kap-
samında yer alan "The Setfand its Do-
uWe" başlıldı yüzyıllık ltalyan portre fo-
toğraf sergisinde yer alan kadın fotoğraf-
lannın -erkek fotoğrafçılann objektıfın-
den- çoğunluğuydu. Palazzo Grassi ser-
gisinin bir uzantısı olan Museo Correr
A
merikan pavilyonu, yine çoğu izleyicinin
listesindeki "ilk görülmesi gereken"i oluşturan
muhteşem bir sergi seviyesinde dolup taştı.
Video sanatının yaşayan büyük ustalanndan
Bill Viola'nın beş düzenlemesinı bir araya
getiren sergi, bu yılki bienalin rahatça baş sırasma oturdu.
sergisinde ise hep bir şekılde tepki çek-
meyi başaran Helen Chadwick'in et ve
beyin fotograflan, Cind> .Shermanın yi-
ne binbir kılığından bınne girmiş. ama
insanın yine de tuhaf bır tanıdıklık duy-
gusuyla baktığı bır ıki resmı. Jeanne
Dunning'in yakın çekim meyvelen, seb-
zeleri, kısacası, göz yanıltarak ızleyıcı-
yi şu ya da bu şekilde oyuna getiren iş-
lerle doluydu.
Venedik Bienali'nin yıl boyu halka ka-
palı bienal parkında ise (ki Venediklile-
rin kenttekı tek doğru dürüst parktan an-
cak bu kapsamda yararlanabilmesi ya-
zı k) önce, geçmişte kalmış bir dünya dü-
zeninin yansıması dikkat çekiyor. Çoğu,
1900'lü yıllann başından kalma bu pa-
vılyonlar, görkem yanşına girmiş birer
küçük Italya, Almanya, Ingiltere, Ame-
rika...
Önceki yıl Türkiye'nin davetlı olarak
katıldığı ltalyan pavilyonu örneğin, ülke-
nin hatırlarmakla pek iyi etmediği bir ta-
rih kesıtinın mımari karşılığı. Almanya
mı yanılsama mı sorusunu soruyordu.
Rus pavilyonu önceki yıl Dya Kaba-
kov'la bienalin en çok sözü edılen sergi-
lerinden bınnı ağırlamışken bu yıl por-
no dergisı kupürleri ve arşiv fılmleriyle
dolu. oldukça renksız ve kanşık bir dü-
zenlemeyle Kabakov'un gördüğü ilginin
yüzde onunu bile göremedi.
Venedik Bıenah'ne yöneltilen en kü-
çümseyıci eleştınlerden bin. bu etkınlı-
ğın özellıkle son yıllarda sanatın "Euro-
vision Şarkı Yanşması" haline geldiğı.
Kötü bir benzetme değil doğrusu. Bir
kere yapısal olarak en az diğeri kadar
ulusçu bır etkinlik Şarkılara gelınce...
Eurovision'a katılan istısnasız 'hepsi kö-
tü' bir yığın şarkının aksine, en azından
Venedik Bıenali'nde hâlâ bakmaya, gör-
meye, duymaya değecek bır şeyler var.
Baştada değındiğimız gibı, sanat dünya-
sı her şeye karşın ikı yılda bir hevesle
Venedik'te.
KOŞEBENT
ENİS BATUR
Olgım Bir Siyaset
Kiiltürü İçin
1960'lardan başlayarak, "so/ca"teriminin kullanı-
mı, siyasal yaşamımızda olduğu kadar kültürel ya-
şamımızda da cıddı bir bulanıklık yaratmıştı: Sağcı
kesime göre Aybar da solcuydu, Ecevit, Çayan,
Doğan Avcıoğlu, IsmailCem, Ibrahim Kaypakka-
ya da. Komünist, sosyalist, sosyal demokrat gibi ev-
rensel düzlemde açıkça tanımlanmış kavramlar bile
belirsızleşti kamuoyunda; ortanın solu, merkez sol,
demokratik sol, liberal sol türü tamlamalar da belir-
sizliğın azalmasına yol açmadı ne yazık ki. Bütün
bunlarda solun akla sığmayacak ölçüde bölünmüş
olmasının payı sanıyorum az değildi. Aynmlarönem-
lidir şüphesiz, gene de ana eğilimleri daha önemli
saymak gerekir. Sol gitgide zayıfladı son dönem için-
de. Buna, biraz, her sosyal perspektıfi olan anlayışı
tek bir kelimeyle yaftalamaya kalkışan sağ yol açtıy-
sa, biraz da, en küçük görüş aynlığını ayn birfraksi-
yon kurmak için gerekçe sayan sol yol açtı galiba.
Aynı tablo, şimdı de Islamcı kesimde tekrarlanıyor.
Solun pek çok temsilcisinin gözünde, inanan herkes
Islamcı sanılıyor. Müslüman, dindar, Islamcı, şerıat-
çı, sofu arasındaki farkları sorgulamaya, hesaba kat-
maya yeterince kalkışmıyoruz. Gene de, Müslüman-
lığı türdeş bir tanımda sınırlamaya asıl çalışanlar Is-
lamcılar. Bu gıdiş, onları da binbir fraksiyonun eşıği-
ne taşıyacaktır.
Solcuların tanımlanmasını da, kendilerini tanımla-
malannı da güçleştiren yasal çerçevelerin şimdi de
Islami kesim için can alıcı bir engel oluşturduğu dü-
şünülebilır mı? Kendi payıma, böyle bir gerekçe gö-
remiyorum ben: Soyleyemedıklen bırşey kaldı mı hâ-
lâ? Ola kı, yeterince ve dilediklerince açık dile gel-
mek konusunda ürkek kalmalanna neden olan kimi
. korkulan vardır. Ecele faydası yoktur korkunun. Dü-
şünce ve ifade özgürlüğünü elde etmek için herke-
sin ödemesi gereken bedeller vardır.
Asıl düğüm, Islam adına tek, blok bir gerçeklık ze-
mini, tek bir seçenek, tekelci bir siyaset gösterme te-
laşından doğmakta değil midir?
Türkiye'de yaşayan bazı Müslürnanlar, Batı uygar-
lığı ile aynı eksende buluşmakta herhangi bir sakın-
ca görmemektedirler.
Türkiye'de yaşayan bazı Müslümanlar, Batı dün-
yasının dışında, Ortadoğu ekseninde bir siyasal du-
ruşun doğruluğuna inanmaktadırlar.
Türkiye'de yaşayan bazı Müslümanlar, gerçek de-
mokrasi ile inanç dünyaları arasında herhangi bir çe-
lişki görmemektedirler.
Türkiye'de yaşayan bazı Müslümanlar, demokra-
sinin Islam ile çeliştiğini, insan haklarının hak dinı ile
uyuşmadığını düşünüyorlar.
Türkiye'de yaşayan bazı Müslümanlar, laikliğin
inanç ve ibadet özgürlüğünü kısıtlamadığı görüşün-
deler.
Türkıye'de yaşayan bazı Müslümanlar, laikliğin din
düşmanlığını körüklediği kanısındalar.
Türkiye'de yaşayan bazı Müslümanlar en önemli
ortak bileşkenlerinin Müslümanlık, bazıları Türklük,
bazılan insanlık olduğunu düşünüyorlar.
Türkiye'de yaşayan bazı Müslümanlar liberal sağ,
bazılan sosyal demokrat, bazılan şerıatçı, bazılan
demokratik sol, bazılan milliyetçı, bazılan sosyalist
eğilimler taşıyorlar; siyasal yelpazede.
Türkiye'de yaşayan bazı Müslümanlar, kadınlann
Avrupa'daki gıbı, bazılan Iran'daki gibi, bazılan Pa-
kistan'dakı gibi, bazılan Amerika'dakı, bazılan da
Türkiye'deki gibi yaşamalarını istiyor.
Türkiye'de yaşayan bazı Müslümanlar çocuklan-
nı Anadolu liselerinde, bazıları imam-hatip liselerin-
de, bazılan kolejlerde okutmak istiyor.
Türkiye'de yaşayan bazı Müslümanlar Aziz Ne-
sin'den övgüyle, bazılan eleştirel bir mesafeyle, ba-
zılan nefret ve kinle söz ediyor. Bazılan söz etmeme-
yi yeğliyoriar: Öfkeleri suskuyla örtünüyor.
Türkiye'de solun paramparça olması doğal bir so-
nuç değildi. Bu, yalnızca solun kan kaybetmesine yol
açmakla kalmamış, ülkenin siyasal dinamiğinin sar-
sılmasına da yol açmıştır. Öte yandan, solun tek bir
odakta toplanması beklenemezdi: Türkiye'nin sağ-
lam bir komünist partisi, sağlam bir sosyalist parti-
si, sağlam bir sosyal demokrat partisi olsaydı daha
sağlıklı bir demokratik ortama kavuşulmuş olaca-
ğından kimse şüphe duymasın.
Aynı sorun, aynı karmaşa sağda yaşanıyor bugün".
Komünizm korkusu solun açık, net, doğurgan bi-
çimde farklılaşmasını nasıl engellediyse, şeriat kor-
kusu da sağın farklılaşmasını kilitliyor. Bir siyasal ha-
reketin kendisini liberal-laik sağ, bır başkasının ken-
disini Müslüman demokrat, bir başkasının radikal
Müslüman olarak olanca açıklığıyla tanımlamasında
korkulacak bır şey yoktur. DYP'nin ANAP'tan aynl-
ması, RP'nin onların içine truva atlan ile sızmaması,
küçük sağ partilerin yerlerinı belirlemeleri, MHP ile
YDH'nin hangi uçları seçtiğinin netleşmesi Türki-
ye'nin ufkuna olsa olsa berraklık taşır.
Unutmayalım: Siyaset, bir kültürün olgunlaşması
eğrisinin dolaysız göstergesidir.
AntiktiyatrodaRicciarelli'den aryalar
ÜNERBİRKAN
İZMİR- Tanh: 11 Temmuz
1995. Rüzgârlı, yağmurlu bir gü-
nün sonrasında, antik Efes kenti ay
ışığı altında geçecek bir geceye ha-
zırîanıyor. Ortalıkta çıt yok. Biraz-
dan, gece böceklen, çalılıklara tü-
nemiş kuşlar bu masal akşamının
doğal ses örtüsünü oluşturmaya
başlayacaklar. Büyük Tiyatro'nun
yan karanlık yollarında, az önce
otomobillerinden, otobüslerinden
inen birkaç bin kişilik kalabalık, bu
unutulmayacak geceye doğru koşu-
yor. Uluslararası Izmir Festivali'nın
olağanüstü bir müzik etkınligi baş-
lamak üzere. Saatlenn 21.45'ten
22.00'ye doğru döndüğü sıralar,
sabn taşan dinle>ncılerden bir bölü-
mü alkışlarla, o akşamın müzık el-
çilerini bir an önce görmek, dinle-
mek istediğini duyuruyor.
Bu yıl Izmir Festıvalı'nm hizme-
tine tekrar sunulan tıyatronun ışık-
lan parladığmda, karşımızda on üç
kişilik bir topluluk göriiyoruz: 4 bi-
rinci, 3 ikinci keman, 2 viyola, 2 vi-
yolonsel, 1 kontrbas, 1 cambalo. Bu
tılsunlı gecede,tiyatroyTJdolduran
beş bin kadar festival izleyıcısı, ltal-
yan Barok müzığınin belli başlı
temsilcilerinden Pietro Locateffi'nin
(1695-1764) yaylı calgılar ve sürek-
li bas ıçın Op.4 "Introdattioni teat-
rali" dizisınin 1 ve 4 numaralı bö-
lümlerini büyük bir mutlulukla,
bastınlmış bir coşkuyla dinliyor
Sonra da, Antonio Vlvaldi'nın
(1678-1741) gene aynı kadro için
yazılmış konçertolanndan birıne
gelıyor sıra. Büyük Tiyatro'nun
sahnesinde yer alan topluluk, "En-
semble arcbi della Scala" (La Scala
YayhÇal^lar Tophıluğu) adıyla anı-
lıyor.
Milano'nun ünlü La Scala opera-
sı orkestrasının yaylı calgılar grubu
üyelennden oluşuyor. Tırusı, nüans
dengesı, entonasyonu, kıvTaklığı,
ülkesindekı benzerlerinden (I Mu-
sici, I Solisti Italiani. ) hiç de aşağı
katmayan bır oda orkestrası. Bırçok
benzerleri gibı, şefsiz çalıyor, baş
kemancı sandalyesınde oturan Ra-
imondo Matacena'nın arşe ışaret-
leriyle harekete geçiyor, yönlendı-
riliyor.
Üç barok konçertonun ardından,
gecenin, hayır, yalnız 11 temmuz
gecesinin değil, bu yılkı (dokuzun-
cu) Izmir Festiv ali 'nın yıldızına ge-
lıyor sıra: Müzıkseverlerin yıllardır
sesıni LP'lerde, CD'lerde dınlediğı,
büyük soprano Katia Ricciareffli. El-
bette, bir yaylı calgılar orkestrasıy-
la birlıkte olduğu için, Verdi'ler,
Rossüıi'ler değil söyleyecekleri; o
da, Vhaldi'nin bugün hemen hiçbi-
ri temsil edilmeyen operalanndan
(II Giustino,Beyaat,Griselda) arya-
lar sunuyor.
Dünyarun en büyük "lirico spin-
to" seslerinden bin tıyatronun avlu-
sundan basamaklara doğru yayılı-
yor; yumuşak, ılık, birobus gibi, bir
flüt gibı, müziğin bütün kıvnmlan-
nı, cümlelenn bütün derinliği öl-
çüyle, dengeyle, hançere denetı-
miyle verebilen, yıllann deneyimi-
ni büyük ustalığı içinde saklayan bir
ses. Soprano Rıccıarelh'nın, bu sa-
nşın, ma\i gözlü, biraz kılolanmış
opera sanatçısının, sesini bu denli
ustalıkla kullanması hayranlık
uyandınyor dınleyicilerde.
Konserin ıkincı yansında, La
Scala'nın yaylı calgılartopluluğun-
dan bu kez, Guiseppe Tartini'nin
(1692-1770) bır "sinfonia"sını, ar-
dından. Tomaso Albinoninin
(1671-1750) "Beşli sonaflanndan
bınni dınliyoruz. Gene aynı ilgiyle,
coşkuyla. Sonra da, bu kez ılk yan-
dakı siyah tuvaletını kınnızı bır baş-
ka tuvaletle değıştırmış olarak, ün-
lü "dha", Haendel'in (1685-1759)
Xerxes (Serse) ve Giulio Cesare
operalanndan birer aryayı seslendi-
riyor. Dınleyicılerin çoğunun ya-
kmdan tanıdığı "Ombra mai fiı"
başlıklı arya, büyük alkış topluyor.
Bu unutulmaz konserin son parça-
sı aynı bestecının Joshua adlı ora-
toryosundanbırarya: "OhlhadJu-
baTslyre". Dinleyicılenn coşku do-
lu aUcışlan, büyük ses sanatçısının
sahneden kolay kolay aynlamaya-
cağını gösteriyor.
Uç "bis"ten sonra, 11 temmuz
Efes gecesinin hıçbir zaman unut-
mayacağımız kahramanı Katia Ric-
ciarellı veda ediyor dınleyıciye. Iz-
mir Festivah'nin gerçekten "ulus-
lararası'' olmayı hak eden etkinlık-
lerinden bin bu. Her bakımdan kut-
lanmaya değer. Bilmem. böylesine
olağanüstü bir ses göstensınm da-
ha iyi duyurulmasını beklemenın
hakkımız olduğunu anımsatmam
gerekır mi? Bu yılın Izmir Festiva-
li. nedense, duyurmadan yana pek
cılız başladı, ürkekçe, kimselen ra-
hatsız etmek istemezcesine bır ses-
sizlık içinde sona yaklaştı. Festi-
valin ele alınması gereken dertlerin-
den bin de, bu sessizlik, bu ürkek-
lık.
Dünyanın
en büyük
'lirico
spinto'
seslerinden
Katia
RicdareDi
Izmir
Festivali
kapsamınd
a Efes
Antik
Tîyatro'da
unutulmaz
birkonser
verdL
Vedat Güler Şiir Ödüki
ORDU (L'BA)- Ordulu şair Vedat Güler adına
düzenlenen şiir ödülü; Salih Mercanoğlu'nun
"Yağmurun Ellen" adlı yapıtına verildi. Ordu Sanatevı
(Orsev) tarafindan düzenlenen şiirödülünde; Naim
Tiralı, Öner Yağcı, Yaşar Bilen, Ahmet Özer ve Dürcan
Yasacan'ın oluşturduğu seçıci kurul; ödülün Salıh
Mercanoğlu'nun "Yağmurun Ellen" adlı yapıtına
verilmesıni kararlaştırdı. Mercanoğlu'nun "Asuman"
ve "Sevgı ile Semah'" adlı ıki kıtabı bulunuyor.
Türki cumtoıriyederde CD
modası
tSTANBUL (UBA)- Türkiye ve Türk
cumhuriyetlerinin ünlü bestecilerinin eserlerinden
oluşan CD sensı satışa sunuldu.Sekız CD'lık sende yer
alan tüm eserlen, Moskova Radyo ve TV Senfoni
Orkestrası seslendirdi. Orkestrayı dünyaca ünlü şef
Hikmet Şimşek'ın yanı sıra Yalçın Adıgüzel, Alexander
Vedernikov ve Rauf Abdullayev gibi ünlü şefler
yönetti. CD'lerde Fent Alnar, Ulvı Cemal Erkin, Arif
Melıkov, Kara Karayev ve Fıkret Amırov'un eserlenne
yer verildi.
Sinop'ta karikatür yanşması
StNOP (A.A.)- Sınop Belediyesı tarafindan bir
karikatür yanşması düzenlendı. Belediye Başkanı Alı
Karagülle; düzenlediklen yanşmada ünlü düşünür
Diyojen'den bu yana oluşan kültürün, geleceğe
taşınmasını amaçladıklannı söyledı. " 1 . Ulusal Diyojen
Kankatür Yanşması"nda bırinciye 12, ıkinciye 8,
üçüncüye 5 milyon ve ikı mansiyona da 2 milyon
500'er bin lira ödül verilecek Isteyen herkesin
katılabıleceği yanşma için hazırlanacak yapıtlar, 31
eylül tarihine kadar Sinop Beledıyesi'ne gönderilecek.