22 Kasım 2024 Cuma Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
SAYFA CUMHURİYET 9 HAZİRAN 1995 CUMA 12 DİZtYAZI Kulissizkurultay olmaz...Avrupa Yazarlar Kongresi (EWC), Avrapalı yazar ve çevirmenlerin işbirliği örgü- tü. Kimi kez Avrupa Yazarlar Federasyonu adıyla da anılı- yor ve bu niteliğiyle Avru- pa'nın çeşitli ülkelerinden yazar ve çevirmen birlikleri- ni bir araya getiren tek örgüt. Ilk kurultayı 1979'da Ber- lin 'de yapılmış. Bu ilk kurul- taya (dûnkü yazımda belirtti- ğim gibi) Türkiye'den Aziz Nesm katılmış. Fakat Türki- yeli bir yazar örgütû, resmen ilk kez, Viyana'da düzenle- nen bu XIV kurultayda tem- sil edilmiş oldu. Kurultayı, bugünkü baş- kan, Isviçreli şair, Jochen Keteraçtı Resmi diller lngi- lizce ve Fransızcaydı. Baş- kanlık divanında başka bir di1 konuşulmadı. Almanca ko- nuşan delegeler de sımultane olarak lngilizce ve Fransız- caya çevriliyordu. Divanm öteki üyeleri, ikinci başkan- lar, Ingilız bayan yazar-şair Maureen Dufly, Alman yazar H. P. Bteud ve yine bir Alman olan genel sekreter, bayan LoreSchuttz-Wild'dı. Cüneyin denge arayışı ^VRUPALI ^AZARLARLA • Kurultayda bir gruplaşma vardı. isviçre'nin Fransız dilli yazarlar örgütü Başkanı J. Meylan ye sekreter L. Pflüger imzasıyla verilen ve Akdeniz ülkelerince desteklendiğı bildirilen değişiklik önergesinde, yönetimin, üye örgütlerin ülkelerine ve dillerine uygun bir oranda oluşturulması isteniyordu. Amaç, Kuzey-Güney dengesini sağlamaktı. • Alman Yazarlar Birliği'nin önergesinde ise tüzükte bazı değişiklikler önerilmekle birlikte, yönetimin kompozisyonuna ilişkin olarak bugünkü durumun korunması isteniyor, yönetime seçilmede ülke ya da dil ölçütlerinin değil, kişilik özellikleri ölçütünün önde tutulması gerektiği savunuluyordu... hafyan romancı G. Piccioli ve şair Carlo Villa, kurultay salonuna giderken bana yönetim sorunuyla ilgili bir gruplaşma olduğunu anlattılar ve birlikte hareket etmemizi önerdiler... Daha sonra bu konuyla ilgili güneyli yazarlann kulis toplantısına katıldım... Bu "illegal!" kulis toplantısının anısı olarak makinemle birde fotoğraf çektirdim... Aynı otelde kaldığımız ltalyan yazar arkadaşlar, ro- mancı G. Piccioli ve şair Car- lo Vüto'yla taksiyle kururtay salonuna giderken bana yö- netim sorunuyla ilgili bir gruplaşma olduğunu anlattı- lar ve birlikte hareket etme- mizi önerdiler... Söz konusu gnıplaşma, kongre öncesin- de yayımlanıp bize de gönde- rilen EWC haber bülteninde yer alan tüzük değişikliği önerilerinde açıkça görülü- yordu. tsviçre'nin Fransız dilli yazarlar örgütü (Societe Suisse des Ecrivaines et Ec- rivains) Başkanı J. Meyian ve sekreter L. Pflüger imzasıy- la verilen değişiklik önerge- sinde, yönetimin, üye örgüt- lerin ülkelerine ve dillerine uygun bir oranda oluşturul- ması isteniyordu. Fransız Ya- zarlar Birliği, Portekiz Ya- zarlar Birliği, Roma'dabulu- natt Ulusal Yazarlar Sendi- kası ve (bu yönetim tartışma- lan nedeniyle, 1994'te Tromso'da yapılan XIII. kongre sonrasında örgütten aynlan) lspanyol Yazarlar Biriiği'nce desteklendiği bil- dirilen önergede, özetle "Kuzey" ülkeleriyle Avru- pa'nın güneybatı ve güney- doğu ülkeleri arasında man- tıklı bir denge oluşturulması. yönetim kompozisyonunda Avrupa edebiyatlannın çeşit- liliğinin yansıtılması gerekti- ği belirtiliyordu... Alman Ya- zarlar Birliği'nin tüzük deği- şikliği önergesinde ise bazı başka değişiklikler öneril- mekle birlikte, yönetimin kompozisyo- nuna ilişkin olarak bugünkü durumun ko- runması isteniyor, yönetime seçilmede ülke ya da dil vb ölçütlerinin değil, kişi- lik özellikleri ölçütünün önde tutulması gerektiği savunuluyordu... (Kurultayın ilk gününde, bu karşıt önergeler arasın- da henüz bir seçim yapmamış olmakla birlikte, güneyli yazarlann kulis toplan- bsuıa katıldım... Bu "flkgal!" kulis top- lantısının anısı olarak makinemle bir de fotoğraf çektirdim...) Değişiklik önerge- leri ertesi gün tartışılıp oylanacaktı.. ÇulaM'nln başarısı Kurultaya ilk gününde, çeşitli yazar ve çevirmen örgütlerinin üyelik başvurula- n görüşüldü. St. Petersburg yazarlar ör- gütü, henüz Moskova'daki bir yazar ör- gütünden üyelik yönünde bir istek gel- memişken Rusyayı temsüen EWC'ye Kurultayın ilk gününün sonunda akşam yemeği. ltalyan, Lüksemburglu ve Irlandalı yazarlarla yapbğımız sıcak söyleşinin anısı... nan raporlann Türkçeye çev- rilip yayımlanması, sendika- mızın telif haklan birimleri ve ülkemizde bu konuyla il- gili herkes için yararlı ola- cak... tlk gün, siyasal konular da görüşüldü. Salman Rüşdü'yü yolcu olarak kabul etmeyen Luftansa Hava Yollan'nı boykot etme önerisi, pek iti- bar görmedi... Saraybos- na'nın bir Avrupa kültür ken- ti olarak kabul edilmesi için Avrupa Parlamentosu'na yö- nelik girişimlerde bulunul- ması kararlaştınldı. Ulusal hükümetlerin de bu konuda sıkıştınlması yine bir ilke ka- ran olarak alındı. "Cumhuri- yefe Viyana'dan geçtiğim notlarda, Norveç Yazarlar Birliği'nin İsmail Beşikçi ve Terörle Mücadele Yasası 8. madde konulannda iki telgraf metninden söz etmiştim. Telgraf metinleri sabah otu- rumunun sonlanna doğru başkanlık divanına verilmiş- ti. Görüşme öğleden sonraki oturuma kaldı. Öğleden son- raki oturumda ilk konuşmacı olarak yaptığım konuşma, sözcüğün tam anlamıyla "de- rin" bir sessizlikJe izlendi. Özetle, Türkiye'de demokra- si mücadeleleri tarihinin iki yüz yıllık bir geçmişi ve önemli kazanımlan olduğu- nu, bugün Türkiye'de küçüm- senemeyecek sayıda aydının demokrasi ve ifade özgürlü- ğü için mücadele ettiğini an- lattım. Beşikçi'yle ilgili ola- rak cumhurbaşkanı ve öteki devlet yetkililerine gönderi- lecek mesajlarda, tutuklu bu- lunan ya da haklarında ko- vuşturma yapılmakta olan başka aydınlann da adlannın anılması gerektiğini söyle- dim. Türkiye'ye mesaj Kurultay delegeleri, Türki- ye'nin ve kültürünün Avrupa ve Avrupa kültürünün aynl- maz bir parçası olduğunun bilincindelerdi... Nitekim, o gün son şeklini alarak ertesi gün kurultayca onaylanacak mesaj şu cümleyle başlaya- caktı: "Türkrye'nin tarihinin çok güç bir döneminden geçtiğini biliyoruz. Fakat bu karmaşık durum bik, modem tarihiy- le AvTupa'nın aynlmaz bir parçası olarak kabul ettiğimiz ülkenizde temd insan hakla- ihlaline bahane ola- üye alınmalı mıydı? Örgütün genç baş- kanı, romancı ve öykü yazan Mikhail Çıdaki (bu "çulakr sözü Tatarca ve biz- deki "çolak" sözcüğünden gelmeymiş), bir hayli kalın gözlük camlannın arkasın- daki pınl pınl, mavi ışıklı gözleri, akıcı Ingilizcesiyle, 400 üyeye sahip Peters- burg yazar örgütünün özgün konumunu anlatmayı ve belki de olumsuz bir karar vermeye hazırlanan delegeleri ikna et- meyi başararak örgütünü oy birliğiyle üyeliğe seçtirdi... Yunanistan Yazınsal Çevirmenler Derneği ve özellikle de Is- veç Ders Kitabı Yazarlan Derneği epey- ce tartışmalardan sonra oy çokluğuyla üyeliğe alındılar... (Türkiye Yazarlar Sen- dikası'nın bu Avrupalı kurtlann federas- yonuna üye olabilmesini herhalde sevgi- li Aziz Nesin'in sessiz ve derinden çalış- malanna borçluyuz ve sanınm Aziz Ne- sin günün birinde anılannda hiç de kolay olmadığını tahmin ettiğim mücadelesi- nin öyküsûnü anlatacaktır...) Kurultayın ilk gününün bir başka ko- nusu, telif haklan sorununun Avrupa öl- çeğinde çözümlenmesi gerektiği. bu ba- şanlamazsa iç pazar sorunlannın çözüme ulaştınlamayacağıydı. (Telif haklan ko- nusunda. Avrupa'nın çeşitli ülkelerinde de çok farklı uygulamalaroldugu anlaşı- lıyor. irlanda'da telif sorunu Nitekim, lrlandalı çevirmen bayan Gi- uliana Zevili ile bir özel konuşmamızda, 4.5 milyon nüfuslu İrlanda'da kitap bas- kı sayılannın 1000 civannda ve çevir- menlere ödenen ücretin bir hayli düşük olduğunu öğrendim... Ancak bu sorun, devlet ya da kurum destegi ile bir ölçü- de çözümlenebiliyormuş... Yine bu ko- nuşmamızda, tngiltere'de çevirmen üc- retlerinin yüzde 2 kadar olduğunu; fakat orada da kitap baskı sayılannın yüksek- liğiyle bir denge sağlanabildiğini öğren- dim.) Buna karşılık Kuzey ülkelerinde (özellikle de Danimarka'da çevirmenle- re yüksek bir telif ücreti ödeniyor.) Kurultayın ilk gününde görüşülen te- lif haklan sorunlannın aynntılannı bir röportajın sınırlan içinde özetleyebilmek bile olanaklı değil. Mikro-fılm haklan, ürünlerin fotokopiy le çoğaltılmasının ya- rattığı sorunlar, bu tartışma konulannın sadece birkaç tanesiydi... Tartışmalan iz- lerken raporlan dinlerken bir meslek ola- rak yazarlığın ve çevirmenliğin yaşam- sal önemde ve güncel sorunlan konusun- da ileri mevzilerde mücadele eden Avru- palı yazarlann ne kadar gerisinde oldu- ğumuzu, ülkemizde ne kadar gereksiz ve anlamsız konularla zaman yitirdiğimizi düşünüyordum... Kurultayın özellikle telif haklan ko- nusundaki tutanak ve belgejerinin, oku- nnın maz_." 8. madde konuşulurken Türkiye'de bir DGM savcısı- nın bu maddeyi anayasaya aykın bularak iptali yönünde girişimde bulunduğu, buna karşılık bazı liberal aydınla- nn ve bu arada solda bir par- ti liderinin maddeyi savundu- ğunu öğrenmeleri, EWC kurultayı dele- gelerinin şaşkınlığına yol açtı... Türki- ye'nin bir iç savaş durumunda olduğu ve bunun kaçınümazbazı sonuçlan olacağı konusunda ise kurultay delegeleri arasın- da görüş birliği vardı... Ilk gün öğleden sonra tngiliz çevirmen Gordon Fielden, "Çeviri Haklannda tzin İçin Tûzük" başlıklı raporunu okudu. Kurultay öncesinde yayımlanan haber bülteninde de yer alan bu rapor ve Ame- rikalı Paul Aiken'in yine bu bültende yer alan "Birieşik Devleüerde Entellektüel Mülkiyet Haklan" başlıklı yazısı (geçen yıl eylül ayında yapılmış bir konuşmamn metni) yaşadığımız "modern" ilişkilerde telif haklannm (siyasal boyutlan da bu- lunan) özgül ve güncel sorunlannı ir- deliyor. Bu yazılann çevrilerek dilimiz- de yayımlanması gerekli. Yarın: Kurultay tartışmalan LAİKLİK İLKEStNİN ATATÜRK DEVRİMLERİNDEKİ YERİ VE ÖNEMİ / ATÎLLA ÖZTÜRK/ Uluslaramsı tlişkiler ve Kamu Yönetimi Uzmanı Yönetme yetkisînin kaynağı halkbrLaiklik kavramı, eski Yunancadaki "Laikos" kav- ramından gelir ve "din adanu olmayan insanlan" belirtmektedir. Eski Yunan'da "ruhban suuf üyesi ol- mayan tüm insanlar, laikos" ıdıler (1). Bu sözcük "Lafcus" olarak Latinceye geçmiş, Türkçeye ise Fransızcadan gelmiştir. Laikliğin kelime olarak felsefi, siyasi ve hukuki açıdan çeşitli tanımlan yapıhnaktadu-. Felsefi açıdan laiklik; iman ve inanç yerine, ak- lın egemenliğini kabul eden bir anlayıştır. Siyasi açıdan laiklik; siyasi iktidann dini kudret- ten aynlmasıdır. Hukuki açıdan laiklik; Soyut olarak devlet ile di- nin birbirine kanşmamasıdır. Laiklik: Dini faaliyetlerin, devlet, fıkir ve ekono- mik hayattan ayn olarak ele alınmasuu, devletin di- ni esaslara ve güce dayanmamasını, gücünü doğru- dan doğnıya milletten almasını öngören bir kav- ramdır (2). Laiklik tanımlan Ahmet Taner Kışlalı, laikliği şöyle tanımlamak- tadır. "Laikfik; din ve devlet işlerinin a\nlmasıdır. Toplum ve devlet yaşamının aida ve bilime dayatd- masıdır. Toplumun din adına ve binlerce yıl önce konmuş. o günün sonınlanna çözüm getiren kural- lara göre yönetitane zorunluğunun kaldınlmasıdır. Aklm iman karşısuida özgürleşririlnıesidir." (3) Toktarruş Ateş hocamız, laikliği si>asal bir kav- ram olarak değerlendirmekte ve Tann kökenli mo- • Laikliği din ve devlet işlerinin birbirinden aynlması yerine, yönetenlerin yönetme yetkilerini Tann dışında bir kaynaktan aldıklan yönetim şekli olarak algılamak daha doğru bir tanım olmaktadır. Laik toplum düzeni, bütün din ve inançlara sahip kişilere hiçbir dinsel ayncalık ve üstünlük tanımayan, insanlan din ve vicdan özgürlüğü bakımından devletten veya başkalanndan gelebilecek baskılara karşı koruyan bir sistemdir. narşik iktidara karşı, halk egemenliğine dayanan bir iktidar felsefesi olduğunu belirtmekte ve şöyle ta- nımlamaktadır. Laiklik, "yönetenlerin yönetmevet- kilerini Tann'dan ya da dinden değil, halktan aklık- lan yönetim biçimidir.~ (4) Prof. Dr. Suna Kili ise laikliği şöyle tarif etmek- tedir. " Laiklik; yönetimi, siyasayı, egitimu devlet ve toplum yaşamının gerekli kıldığı görev leri dinin, din- sel kurallann etkisinden. tekelinden kurtarmak, dev- let işleriyle din işlerini birbirinden ayırmak; akıl ve bilimi, de>r iet ve toplum yaşanunda egemen kılmak- ür."(5) Bu açıklamalarda laikliği din ve devlet işlerinin birbirinden aynlması yerine, yönetenlerin yönetme yetkilerini Tann dışında bir kaynaktan aldıklan yö- netim şekli olarak algılamak daha doğru bir tanım olmaktadır Laik toplum düzeni, bütün din ve inanç- lara sahip kişilere hiçbir dinsel ayncalık ve üstün- lük tanımamakta. insanlan din ve vicdan özgürlü- ğü bakımından dev letten veya başkalanndan gele- bilecek baskılara karşı koruyan bir sistemdir. Çağdaşlaşmaya yönelik, çağdaşlaşmayı amaç edinen Türk. devriminin zorunlu ve gerekli ilkesi la- ikliktir. Laiklik aynı zamanda diğer ilkelerin uygu- lamasında da akıl ve bilimi egemen kılmayı zorun- lu kılmıştır. Atatürk, gerçekleştirdiği devrimler ve ortaya koydufu ilkelerle, başka bir ifadeyle "Dev- rim Modeli" ile "Çağdaş ve kalkmmış bir toplum yaratmayı amaclamıştır.'' Prof. Dr. Suna Kili, Atatürkçülüğü bir devrim olarak değerlendirmekte ve "Atatürk'ün De\ r rim Modeli" hem çağdaşlaşmayı hem de kalkınmayı ön- görür. Bunun özünde yatan bağımsız milli bir dev- let, çağdaş ve kalkınmış bir toplum ve bu toplum içinde özgür bir insan yararmaktır (6). Atatürk devnmleri, bunu gerçekleştirmeye çalı- şan faaliyet ve eylemlerdir. Atatürk ilkeleri ise bu devrimi yönlendiren; devrimle beraber büyüyen ve bunun düşünsel yönünü oluşturan ana esaslardır. Atatürk'ün devnm modeli, devlet ve toplum ya- şamında köklü yapısal değişiklikleri getiren bir dev- rimdir. Bu modelin iki özelliğini tekrar vurgulamak gerekirse; birincisi yeni çağdaş bir devlet kurulma- sını ve geliştirilmesini sağlayan kurum ve kuruluş- lann yaratılması, diğeri ise ekonomik kalkınmayı sağlamaktır. A.Taner Kışlalı ise Atatürk'ün devrim ve ilkele- rini "Kemalizm kieolojisi" olarak değerlendirmek- te ve şöyle tarif etmektedir. ''Kemalizm, akla ve in- sancıl değeriere da> alı çağdaş bir toplum özlemine yanrtveren, geri kalmışlıktan kurtulma istenciniyan- sıtan bir ideolojidir. tlerici bir ideolojidir (7)." Siyaset Bilımcısı Suna Kili, Atatürkçü ideoloji- yi şöyle yorumlamaktadır. "Atatürkçü ideoloji; düı- sel öğenin tüm ağjrtığıyla etkin olduğu bir toplum- da, sa\r aş yıllannda dinsel, mezhepsel güçlerden, odaklardan, simgekrden ve çoğu imgelerden yarar- lanmasına karşui 'bilim'i, bilimin >t>l göstericiliği- ni. akh benimsemiş, laik bir toplum yaratmayı çağ- daş obnanın gereği görmüştür (8)." (1) Toktamış Ateş, Dünyada ve Türkiye'de Laik- lik, 3'üncü baskı Ankara 1994, s. 21. (2) Atatürkçülük, 3'üncü Kitap, Ankara Gnkur. Basımevi, 1983, s. 234. (3) Ahmet Taner Kışlalı, Kemalizm Laiklik ve Demokrasi, Ankara, 1994, s. 29. (4) Ateş op. cit, s. 69. (5) Suna Kili, Atatürk Devrimi, Ankara, Iş Ban- kasıyayını 1983, s. 272. (6) Ibid.. s. 118. (7) Kışlalı, op. cit, s. 15. (8) Kili. op. cit, s. 48. SÜRECEK ANKARA...ANKA... MÜŞERREF HEKİMOĞLU Güneşe Karşı Geç saatte eve döndüm pazar akşamı. Telesekre- teri diniedim gecenin sessizliğinde acı bir haber, Ay- seli Karaman'ı yitirdiğimizi bildiriyor. Neler canlanı- yor gözümde, otuz beş yılın günleri, geceleri, bahar çağını yaşayan çıçek gibi genç kadınlar, bir mayıs sa- bahına uyandıkları zaman yaşam biçimleri baştan sona değişenler. Ama onlar değişmedi hiç, her şeyi güzel taşıdılar, abartmadan, şımarmadan, özveriyle direndiler her zaman. Onlardan biri Ayseli Karaman, büyük acılar yaşadı, evlat acısı, kardeş acısı, hasta- lıklar, çarpıntılar, sonunda kanser, ama her şeye di- rendi, bir 27 Maytsçı'nın eşi olmakla onuriandı, umu- dunu, coşkusunu yitirmedi son soluğa kadar. Kocatepe Camii'nin avlusunda "6u kalabalığı Ay- seli de görseydi" diye sarıldım Suphi Karaman'a. Belki de gördü ve gülümsedi. Başta Hikmet Çetin birçok CHP'Iİ, Anayasa Mahkemesi Başkanı Yekta Güngör Özden, 1961 Anayasası'na emek verenler, 27 Mayısçılar, eski senatör ve milletvekilleri, bilim adamlan, yazarlar, sanatçılar, bir protokol kalabalığı değil, ama dostlugu, sevgiyi, biriikteliği, ortak bir bi- rikimi, güzel yansrtıyor. Cami avlulan ilginç söyleşilere sahne olur her za- man. Bir yanda yitik bir sevgili, ana-baba, eş, kardeş yatar; bir yanda başkentin kalbi, nabzı atar, sorular, yanrtlar, tartışmalar. Aydın Güven Gürkan'ın da ku- laklan çınlamış olacak bence. Davranış biçimi hayli yadırganıyor. Elbet çelişkisi nedeniyle. Bu tür çelişki- ler, CHP'ye eğik kışilerı de etkiliyor, umutsuzluğa yö- neltiyor doğrusu. Bir siyasal kuruluşta tutarsızlığa, çelişkiye hoşgörü beklenemez değil mi? Camiden aynlırken Yusuf Işık ve eşini gördüm. Rahmetli Ha- san Işık'ın oğlu. Cenaze törenleri böyle işte, uzun sü- re görmediklerimizle avluda karşılaşıyoruz birden. Bi- raz önce Ali Topuz ile konuştuklanmız çınladı kula- ğımda. Işığı sönmeyen bir kişi Hasan Işık. Rahmetli Orhan Eyüpoğlu şöyle dedi bir gün: - Hasan Bey CHP'ye yeni girdi, örgütte çalışma- dı, ama içten birpartiii oldu, yönetim kurulunda bizi çok yorar, hiçbir öneriyi doğrudan onaylamaz, karşı görüşlerin de uzun uzun tartışılmasını ister, sonuna kadar direnir, ama oylamadan sonra verilen karan benimser, içtenlikle savunur. "Ben bu karara karşrydım, oy vermedim" türü söz- lerhiç duymadım Hasan Bey'den. Kişisel değil, par- tisel politikaya öncelik veriyor. Oysa politikada kişi- sel çizgilerin sergilenmesine önem veriliyor artık. • • • Avluda Profesör Sadun Aren ve Mustafa Ekmek- çi ile konuşurken bir okurumuz geldi yanıma: - Körfezi, kıytlan, dağlan, ormanlan sizin yazılan- nızla sevdik. Yazakşamlan da sizin biryazınızı düşü- nerek yüzüyorum güneşe karşı. Birden anımsadım, yazının başlığı da 'Güneşe Kar- şı'. Bizim koyda güneşe karşı yüzmekten, o renk şö- lenine katılmaktan mutluluk duyanm her akşam. Ta- nk Zafer Tunaya'ya karşı çıkışımı da unutamıyorum.' O böytesine güzel bir batıştan hüzün duyduğunu söy- ledi, "Yann yeniden doğacak" dedim ben. Güneşe karşı yüzerken de yeni bir gün, yeni bir buluşma düş- lerim her zaman, yeni bir sabah, yeni güzellikler... < Yitik dostlarımızı, dünyamızdan aynlan sevgilileri-' mizi de batan güneş gibi selamlanm ben. Gidenler var, kalanlar var, solan bir yaşama karşın solmayan- lar, dahası yeşeren, boy veren kuşaklar. Elden ele bir bayrak gibi bir güzelliği dalgalandıranlar. Karaman- lar'ın Dostlar Sitesi'ndeki evinde bu güzelliği de çok içten hissettim o akşam. Doğumunu kutladığım ço- cuklanyta selamladı beni. Hiç görmediğim kırk yıllık dostlar gibi kucakladı. Öyküler bıraktığımız yerden sürdü, aynı dili konuşmanın rahatlığıyla gülümsedik birbirimize. Aramızda yıllar var, ama gençlerle konuşurken za- manı aşıyorum. Güneşe karşı yüzüyorum yeniden, yi- tik sevgililerin özlemiyie kulaç atıyoaım yeni günlere... O özlem dinmeden rahat uyumazlar değil mi? B U L M A C A SEDAT YAŞAYAN SOLDAN SAĞA: 1/ Zumaya benzer bir Türk halk çal- gısı. 2/ 106 taşla oynanan bir oyun... Kıyı, ke- nar.3/Gelincikçi- çeği. 4/ Renksiz, sarmısak kokulu, güçlü ve beyaz bir ışık vererek yanan hidrokarbonlu gaz. 5/ Arap abe- cesinde bir harf... Bir nota... Yön göstermek için belli yerlere konulan işaret. 6/ Güzel sanat... Anadolu'nun Akdeniz kıyısmda ünlü bir antik kent. 7/ Icar... Yeraek. 8/Kayıkta dümeni kullanmak için dümenin baş larafina ta- kılan kol... Avustralya'da ya- şayan bir cıns devekuşu. 9/ Orhan Pamuk'un bir romanı. YLKL^RIDAN AŞAĞIYA: M Şıddetlı yağmur. II Bir renk... Asya'da bırülke. 3/Ka- ra bahnamak için ayağa takı- lan bir çeşit örgülü ayaklık... Evcil bir geyik. 4/ Akdeniz yö- resinde yetişen ve mavi, beyaz ya da menekşe renginde çi- çekler acan ağaççık... "Hem kadeh hem bâde hem bir şuh - - -'dirgönül" (Nefı). 5/Kilime benzer, renklı ve motifli uzun yolluk... Yan memnunluk belirten bir ünlem. 61 Harman ye- rinde kalan toz ve samanla kanşık taneler. II lnılti, feryat... Cinsiyet. S/ Bir başlangıç melodisinin, belirli bir zaman ara- hğı içinde başka sesler ya da çalgılar tarafindan üst üste bi- nişecek biçimde yinelenmesine dayanan mûzik biçimi... Su. 9/ Meyve kurusu... Kavrulmuş ve dövülmüş tahıl ununa şe- ker katılarak yapılan yiyecek. İSTANBUL TEKNİK ÜNİVERSİTESİ İNGtLİZCE YAZ KURSIARI * Yeterlik Svnavlaruıa Hazırlık (Yüksek Lisans, lngilizce Destekli Öğretim) *TOEFL *Genel tngüizce (Hafta lçi ve Hafta Sonu) 1 Temmuz-31 Ağustos arasında yapılacak olan kurslar için Seviye Sınavı: 28 Haziran 1995 AYRINTILIBİLGİİÇÎN: tTÜDU ve Inkılap Tarihi Bölümü Maçka/tST. Tel: 293 13 00'dan 2114 veya 2168 Basın: 25777
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear