29 Kasım 2024 Cuma Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
SAYFA CUMHURİYET 29 MAFtT 1995 ÇARŞAMBA 14 KULTUR 34 sanatçı örgütünün katıldığı 'Sanatta Özerk Yapılanma ve Yaratma Özgürlüğü' başlıklı Sanatçılar Kurultayı'ndan Ehşa açılmaııın yolu kültürden geçerKiltür Servisi - Türkiye'de ilk kez o- ruz c'ört >anatçı örgütünün katılımıyla gerçekkşirilen 'Sanatta Özerk Yapılan- ma \e Yaratma Özgüriüğü' başlıklı Sa- natçılar Kurultayı iki gün sürdü. Atatürk Külnlr Mîrkezı'nde yapılan loırultayın ilk gûnünde, sanatçı örgütlerinin temsil- cileribildrilersunarken, örgütlerin üye- lerinin kunıltaya çok fazla ilgi göster- mediği gezlendi. Kurultayın ilk gününde PEN Yazarlar Derneği Başkanı Şükran Kurdakul'un başkanlık ettiğı birinci oturumunda, il- kin Kurulıay Yürütme Kurulu adına ko- nuşan Uluslararası Plastik Sanatlar Der- neği Başkanı Hüsamettin Koçan söz al- dı. Son yıllarda çağdaş kültür ve sanatın büyük bir baskı ve saldıny la yüzyüze ol- duğunu, tnsanın bireysel ifade alanının kısıtlanmak istendiğini, böylece sanatın hayata akış kanallannın da tıkandığım vurgulayan Koçan, bu kadar çok sayıda örgütün bir araya gelmesini de, 'bu ka- dar çokolumsuza daha uzun süre taham- miil edememelerine'bağladı. Deviet yetkililerine çağn Kurulta>ın zemınının öncelikJe 'anla- mak, tartjşmak, çözümlemek ve yaşama geçirmek'olarak belirleyebileceklerine değınen Hüsamettin Koçan, Sanatçılar Kurultayf nın önemli bir işlevinin de si- yasal iktidarla sanatçılar arasında süre- gelmekte olan sorunlara yeni bir bakış açısı getirmek olduğu görüşünün gün- derne gelmesıyledeviet yetkililerine çağ- nda bulunduklannı söyledi. Bu arada, yoğun proğramı nedenıyle kurultaya katılamayan Başbakan Tansu Çiller. Kültür Bakanı Timurçin Savaş, Deviet Bakanı Necmettin Cevheri, Kül- tür Bakanlığı Müsteşan Emre Kongar, Reyal Ödemiş, Erdoğan Elçi, Ankara milletvekillen Ibrahim Tez ve YüceJSeç- idner birer telgraf gönderdıler. Türkiye'de sıyasetçilerin sanatçılarla ilgili toplantılara ilgi göstermedigine de- ğinen Koçan, "Acaba değişen dünya içe- risinde bizûn shasetçikrimiz sanaDn ön- celikü sorunlar içerisinde yer almadığını mı düşünüyoriar?" diye sordu. "Belki de son zamanlarda sanatçılara yöneiik kovuşturmalardan mahcubiyet duyuyor- lardır" diyen Koçan, siyasetçilerle sa- natçılar arasındaki iletişimsizliğin de bir gerekçe olabileceğini söyledi. Kurultav; bir aJtyapı oluşturacak Türkiye'nin Avrupa ile bütünleşme sü- recinde olduğuna değinen Koçan, bunu doğrudan doğruya ekonomik alışverişi merkeze koyan, kültür ve sanata ilişkin hiçbir olumlu adım atmayan bir süreç olarak tanımlarken, bu sürecin ticari çı- karlar bozulduğu andan itibaren ters iş- leyeceğine dikkat çekti. Kurultayın Tür- kiye'nin uluslararası alana açılmada kül- tür ve sanata en ağırlıklı rolü vermesin- de biraltyapı oluşrulacağını söyledi. Kurultayda hazırlanan ve birçok sa- natçının imzasını taşıyan bildiride. dev- letin çeşitli kurumlannda yerleşmiş olan Kunıltaj da PSD Başkanı Hüsamettin Koçan, Sanart adına Jafc Erzen ve ÇASOD adına Mahir Günşiray konuşma yapülar. karanlık güçlerin zorbalıklanna "çokgeç olmadan" durdenilmesi gerektiği belır- tıldi. Bildiride Türkıye'nin aydın sanatçıla- n olarak. karanlıkJann tüm zorbalıkJan- na karşı 'insan olma onurunu' koruya- caklanna bunun içın de "dayanışma" sözcüğünü yaşama geçirecekleri ve "tek ses"olmak için kararlılıklan bir kez da- ha vurgulandı. Sanatın ve sanatçının sorunlannın ola- |anüstü boyutlara ulaştığı, düşünme ve yaratma özgürlüğünün önüne akıl almaz engeller konduğunu, baskılann giderek yoğunlaştığını. sanatçılık onurunun ve sanatçı özgürlüğünün çiğnendiği günîe- ri yaşadığımıza dikkat çeken sanatçılar, imzaladıklan bildiriyle duyduklan kay- gıyı açıkladılar. Bildiride; yaşamın her alanında kor- kunç bir kirlenme ile karşı karşıya oldu- ğumuz halde ülkeyi yönetenlerin duyar- sızlıklan nedeniyle kirlenmenin daha ile- ri boyutlara doğru gittiği vurgulanıyor: "İnsan hak ve özgüriüklerinin en te- melierinin bıle gerçekleşemedıği, diişün- menin ve düşünceyi ifade etmenin yolla- nnın yasal ve >asa dışı baskılaria engel- lenmesinin sürdüğü. dizginlenmeyen enf- lasvonla insanlann yaşamlannın zehir edüdiği, şiddetin ve terörün günlük yaşa- mın asıl unsur haline geldiği, insanlann kan görmeyi kanıksadığunız koşullann insanbk onuru ile bagdaşmadtgı inancın- dayız." Sanatçılann sanatın gerekliliğini dile getirmelerine karşın, bunun insan yaşa- mına nasıl yansıyacağının tartışılmadı- ğından yakınan TOBAV Başkanı Tamer Levent de, özerk sanat konseyi kurulma- dan artistik alanda hiçbir gerekliliğin so- mut birşekilde tartışılamayacagını söy- ledi. Özerk sanat konseyi kuralım ~~ Geniş sanatçı kıtlelerinin seçmiş ol- dugu temsilcilerden oluşan birkonseyin Türkiye'nin bütün sanat meselelerini masaya yatınp incelemesi, sanat yaşan- tısında olması gerekenleri polıtıkacılara iletmesi gerektiğini belirten Levent, DT'de 'merkeziyetçi'yönetime karşı istifalar Kültür Servisi-Devlet Tiyatrolan'nın 20 mart günü yapılan koordinasyon toplantısının ardından Istanbul, Ankara ve Antalya Deviet Tiyatrolan Müdürleri görevlerinden istifa ettiler. Istanbul Deviet Tiyatrosu Müdürü Murat Karasu. Ankara Deviet Tiyatrosu Müdürü MehKıet Ege ve Antalya Deviet Tiyatrosu Müdürü Mustafa Avkıran, iki yıldır uygulanan 'yerinden yönetim anlayışı'nın terkedildiğini, yenıden eski 'merkeziyetçi' anlayışın egemen olduğunu vurguiayarak, özerk, demokratik ve katıhmcı yeni yasanın çıkanlarak, yerinden yönetime dayalı bir yapılanma TURHANGÜRKAN Türk Sinemasmda yaprak dökümü sürü- yor. Geçtiğimiz hafta yitırdiğimiz Turist Omer'in acısı henüz dinmeden, Küçük Hanımefendi de son yolculuğuna çıkarak sanat dünyasını yasa boğdu. Onceleri mut- luluk şarkılanyla, övgülerle, alkışlarla, sonralan hastalıklarla, acılarla, üzüntüler- Ie dolu bir yaşamı geride bırakan Belgin Doruk, bir kalp yetmezliğine yenik düşe- rek 59 yaşında ansızın aramızdan aynldj. Kırk yıl öncesi Türk sinemasının en büyük stan, küçük hanımefendisiydi, 1953 'te se- çildiği "TürkryegüzeDikkraliçeüği''nipeş- peşe çevirdigi filmlerde sağladığı ünle kı- sa sürede "Türk sinemasının kraliçeli- ği^nedönüştürdü. 1953-1973 yıllanarası- na sıkıştırdığı adı afişlerden inmeyen 20 yıllık ışıltılı yıldızhk döneminde 1 OO'eya- kın filmde oynayarak sanat yaşamında çok kimsenin düşleyemeyeceği büyük bir üne kavuştu, milyonlann sevgilisi oldu. Belgin Doruk akademik degil, alaylı bir sanatçıydı. 17 yaşında geçtiği kamera kar- şısında zarafeti, yeteneği, mesleğine bağ- lılığı. titizliği, hırsı, azmi, çalışması saye- sinde kendini sinema dünyasına hemen ka- bul ettirdi. Fiziksel güzelliğinin yanı sıra, yumuşakbaşh, alçakgönüllü, hanımefendi kişiligiyle kısa sürede fîlmleri en çok iş ya- pan yıldızlardan biri oldu. Türk sineması- nın en değerli mücevherlerinden biri oJa- rak yannlara kaldı. Fındık kabuğunu doldurmayan beylik konular, ağdalı melodramlar, ucuz sevda öyküleri, yapay tatlısu kahramanlan ve si- yah beyazlı sinemalann önünde uzayan kuyruklar. Belgin Doruk işte buruk bir sı- zıyla anımsadığımız bu nostaljik yıllann Kurultayın ilk gününde sanatçı örgütlerinin temsücileri bildiriler sunarken, 34 örgütün ü\eleri çok fazla flgi göstermedL (Fotoğraflar: KAAN SAĞAINAK) "Ben arük birieşelim demiyonım. Özerk sanat konseyi kuralım diyorum. Teknik bir şekikte nasıl kunılacağma karar ve- relim, yöntemsei çalışmaJannı yapalım" dedi. ÇASOD adına konuşan VlahirGünşt- ray, devletin sanat faaliyetlerinı, sanat eserlerini ve sanatçıyı koruması, sanat sevgisinın yayılmasını sağlamasımn ana- yasanın 64. maddesinde belirtildiğinı, ancak bu genel ifadenin kapsamına gi- rebilecek olan her sanat dalıyla ilgili ya- salara bakıldığında eskimişlık, eksiklik ve yanlışlıklargörüldüğünü söyledi. Ye- ni yasal düzenlemelerde de tıkanıklık ya- şandığını belirten Günşıray, bugüne dek kalıcı ve köldü, çağdaş demokratik bir yapılanma oluşturulamadığını vurgula- dı. Günşıray, özerk bir sanat kurumunu, idari ve mali bağımsızlığa sahip, hak ve yükümlülüklerini kendi temsi! edebilen, yasa tarafından tanınmış tüzel kişiliğe sahip. dış ve iç ilişkilerini devletten ve yerel yönetimlerden bütünüyle bağım- sız bir biçımde sürdüren tam özerk bir yapı olarak tanımladı. Tiyatro Eleştırmenleri Derneği'nin biidirisini sunan Hayati Asılyazıcı 'Dev- let-Yerel Yönetim ve Sanatta Özerk Ya- pılanma'nın görece bir yaklaşımla ger- çekleştırilemeyeccğinı belirterek "Bu anlaytjı TBM/V1 benimsemeli, sanatın özerkligi konusundavasaçıkarmalı" de- di. Türkiye Yazarlar Sendikası Başkanı Ataol Behramoğlu"Sanatsal Yaratma Ozgürlüğu"başlıklı bildirisinde ülkemızde tiyatro yazarlan ko- nusunda ortaokul ve liselerde herhangi bir eğitim verilmedi- ğine, karşılaştınlmalı kuramsal araştırmalar yapılmadığına işa- ret etti. FlLM-YÖN adına konuşan Erdoğan TokarJı, devletin, cum- huriyetin kuruluşundan beri ka- n bir sansür uyguladığını ifade ertı. Tokatlı, kollektifçabalan vaz- geçilmez kılan bir süreç olan, teknoloji ve para gerektiren si- nemanın bir ülkenin imajını yaygınlaştırmadaki etkin ve vu- rucu işlevini vurguladı. İlk yıl- lardan beri iplerin yönetmen, yapımcı ve emekçi üçlüsünün elinden salon sahiplerinin ve bölge işletmecilerinın egemen- lik alanına kaymasından yakı- nan Tokatlı "Me>dan bugünye- ni egemen lerin, özel televizyon kanallannındır'' dedi. Çok fazla örgütiennıe, özgüriüğü sınırlar Sanart adını konuşan Jale Er- zen ise çok fazla örgütlenmenin de bazen özgürlükleri sınırlan- dırabileceğine. sanatçılar üze- rinde politik çerçevede baskılar oluşturabilecegine işaret etti. Laik olmayan, kendini dine ada- mış bir kişinin de özgür sanat yapabileceğini savunan Erzen, "Yaratma özgüriüğü istejen in- san kendinesanatçı diyemez. Bi- zim istediğimiz özgürlük, yöne- timlerin vasıtasıyla sanatın top- luma dolaysız lilaşmasıdır. Bu tür bir talebin sorumluluklan vardır'' dedi. Sanatın topluma çok fazla bir şey getirmemesinın sorumlusu- nun sanatçı olamayacağı görü- şünü savunan Erzen, "Türki- ye'de sanatın toplumdan biraz uzak kalmasuun nedeni toplu- mun ekonomik ihti\açlan ve sa- natın elit bir durumda kalması. Biz bunu nasıl kırabiüriz? Bunu düşünmek gerekir" dedi. Sanat Eleştırmenleri Derneği Başkanı Kaya Özsezgin, "Öz- erk kültür ve sanat kurumu" başlıklı bıldinsinde, ülkemizde- ki kültür politikasımn 'fıl hika- yesi'ne döndüğünü belirterek, asıl sonınun merkezi yapının gerekliliği olduğunu bu neden- le de daha fazla zaman yitirme- den 'Özerk Sanat Kurumu' ol- gusuna öncelik verilmesi gerek- tiğini savundu. Bunun için de bir kültür kon- seyınin en kısa zamandayaşama geçirilmesi gerektiğini söyledi. oluşuncaya görevlerine dönmeyeceklerini belirtiyorlar. fstanbol Deviet Tiyatrosu Müdürü Murat Karasu, görevi bırakmasının nedeninin kişisel değil, sisteme yönelik olduğunu ve Deviet Tiyatrolan'ndaki merkeziyetçi anlayışa karşı çıktıldannı. istifa ederek kamuoyxmun dikkatıni yeni tiyatro yasasına çekmek istediklerini söyledi. Merkeziyetçi yapı nedeniyle yenilikJerin sonuçsuz kaldığına değinen Karasu, görevini sürdürmesinin kurumda yeni çatışmalara yol açabileceğini, Deviet Tiyatrolan "nın kişisel kavgalar sonucu zaten yeteri kadar yıprandığını vurguiayarak onurlu ve ilkeli davranıp görevinden aynlmayı tercih ettiğini ifade etti. Elli yıllık Deviet Tiyatrolan kurumunun logosunun sürekJi olarak değiştiğini, kurumun ülke çaptnda başlattığı "Sanata Evet" kampanyasının adını nedensiz yere "Sanata Çağn"ya dönüştürdüğünü, bu hareketin herhangi bir gerekçesi ve felsefesinin de bulunmadığını belirten Karasu. "Böjiesine tutarsız ve ilkesiz bir ortam içinde. bizierin düşlediklerimizi yerine getirebilmemiz mümkün değüdir" dedi. Bunun ortak bir karar ve tavır olduğunu ifade eden Karasn; Mehmet Ege, Mustafa Avkıran ve kendisinin seçimle işbaşına geldiklerini ve repertuvara yapılan müdahaleyi. savunduklan sisteme yapılan bir müdahale olarak algıladıklannı belirtti. "tstanbul Deviet Tiyatrosu gibi büyük bir kuruluşu Ankara'dan, merkezden yörrermeye çahşmak büyük bir gaflettir" dıyen Karasu, yasa tasansının yeni Kültür Bakanı'nın gündemınde yer işgal etmesini istediklerini ve isfifalannın yasayı yeniden gündeme getirme hareketi olduğunu belirtti. Ankara Deviet Tiyatrosu Müdürü Mehmet Ege. istifa gerekçesınde. Deviet Tiyatrolan Genel Müdürü Bozkurt Kuruç'la anlayış farklılığı ve çalışma yönteminden kaynaklanan anlaşmazlığı gösterdi. Antalya Deviet Tiyatrosu Müdürü Mustafa Avkıran da, 27 Mart günü 1995/96 yılı repertuvannı açıklamayı kararlaştıımış olan Deviet Tiyatrolan'nın, süresiz ve tanımsız "değerlendirme"lerini beldemek, yerinden yönetim anlayışını askıya alan merkezi kararlara uyrnak zorunda bırakıldığına dikkati çekerek bu durumda Genel Mudür Bozkurt Kuruç"un5441 ve 1310 sayıh kanunlann gücüyle kendi ilkeleri, kendi kadrolan, kendi repertuvar anlayışınj açıkJayacağını belirtti. Geçmişi ayduılatan bir kuyruklu yıldız Belgin Doruk, kırk >ıl öncesinin Türk sinemasının en büyük stanydı. gözde oyuncusuydu. Ancak o dönemde Türk sinemast da işte buydu. Küçük hanı- mefendi, altın çağını yaşadığı bu tatlı geç- mişi aydınlatarak bir kuyrukluyıldız gibi kayıp gitri. Geçirdiği iki evliliğinde de ör- nek bir eş, iyi bir anne olmanın ayncalığı- nı yaşadı. tyi bir dost. geçmişte kalan bir güzellikti. Âdı hep skandallara, aşk serü- venlerine kanşmamış ender sanatçilardan biri olarak anıîdı. Yaşamöyküsü 28haziran 1936'da Ankara'daZiraatFa- kültesi Deviet Çiftliği'nde doğdu. Annesi Rafet, babası Ziraat Mühendisi Hasan Do- ruk'tu. 1938'de babasının Halkalı Zıraat Okulu'na atanmasıyla Istanbul'a yerleşen Belgin Doruk, ilkokulu Yeşilköy'deokudu. Bakırköy Ortaokulu son sınıfındayken Yıl- dız Dergisi'nin açtığı artist yanşmasında Ayhan Işık'la birlikte birinci oldu. 1953 'te Fanık Kenç'in yönermenliğini yaptığı ilk filmi -Çakırcalı'nın Definesi"nı çevirdi. 1953 "te Türkiye Güzellik Kraliçesi seçil- di. 1954-1961 yıllan arasında Faruk Kenç'le evliydi ve Gül adlı bir kızlan ol- du. Anlaşamadıklan için aynldılar. Ikinci evliliğini sinemada çıkış yaptığı "Yeşil Köşkün Larabası" filminde tanıştığı ya- pımcı Özdemir Birsel'le )962'de gerçek- İeştirdi ve Aydın adında bir çocuklan ol- du. 1959'daĞökselArsoy'laoynadığı"Sa- manyolu" filmiyle doruğa çıktı. Şarkıh filmlerde Zeki Miiren'le sinemamızda mo- da olan bir çift oluşrurdu. 1961 'de Ayhan Işık ve Sadri Alısık'la çevirdigi "Küçük Hanımefendi" seri filmleriyle altın çağını yaşamayabaşladı. "Küçük HammınŞofö- rii". "Küçük Hanunm Kismerf, "Küçük Hanım Avrupa'da" gibi seri fılmlenn ikin- ci çevirimleri yapıldı. 1970'li yıllarda me- eslek yaşamında inişe geçmesi. Türk sanat müziği dalında gıriştiği şarkıcılık deneme- sinin yanm kalması ve özel yaşamındakı birikimlerden gelen yüksek düzeydeki si- nirbunalımlan sonunda Ortaköy Şifa Yur- du'nda tedavi gördü. Aldığı fazla kilolar yüzünden toplumdan kaçan sanatçı son günlerde bu kuralı delerek TV programla- nna çıkmaya başlamıştı. Romantik aşk öy- külerinde, duygusal güldürülerde büyük ün sağlayan Doruk 1954'te "ÖJdüren Şe- hir" filmiyle Türk Film Dostlan Derne- ği'nin, 1970'te "Yuvanm BekçUeri" fil- miyle 7.Antalya Film Şenliği'nde oyuncu ödüllerin kazandı. Fflmlerinden bir demet 1953: Çakırcalı'nın Defmesi. Kanlı Çiftlik, 1954: Öldüren Şehir, 1955: Son Beste. Kader. 1957: Lejyon Dönüşü, Çöl- de Bir Istanbul Kızı, Çileli Bülbül, 1958: Hayat Gehennemi, 1959: Kınk Plak, Öm- rümün Tek Gecesi, Annemi Anyomm, Öl- meyen Aşk, Samanyolu, 1960: Yeşil Köş- kün Lambası, ilk Aşk, Kanlı Firar. Gece Kuşu, Ayşecik Şeytan Çekici, 1961: Bir Yaz Yağmuru, Hayat Bazen Tatlıdır. Gö- nül Avcısı, Yalnızlar İçin, Aşka Karşı Ge- linmez, 1963: Akdeniz Şarkısı, Kahpe, Bahçevan, Aşk Tomurcuklan, ilk Gözağ- nsı, 1964: Duvarlann Ötesi, îstanbul Kal- dmmlan. Aşk ve Kin. Şoförler Krah, Ev- cilik Oyunu, 1965: Bozuk Düzen, Güzel Bir Gün İçin, Kınk Hayatlar, Sayılı Daki- kalar, 1966: Toprağın Kanı, 1967: Yıkılan Gurur. 1968: Kanlı Nigar, Sevgilim Bir Artistti, 1973: Pamuk Prenses ve Yedi Cü- celer, Gönül Meyhanesi, Yuvanm Bekçi- leri, 1973: Gecekondu Rüzgân. NEWYQRKTAN İLHAN MİMAROĞLU Nüfus "On yılda on beş milyon genç yarattık heryaştan." Yetmiyor muydu? Yetip de artıyordu bile ama, tutturuldu "nüfus da nüfus" dtye. Yalnız biz değildik tutturan. Nüfusun dünya çapın- da hızla artmasına karşı çıkan kısık seslen' susturmak için şiddete bile başvuruluyor bugün, eskiden oldu- ğu gibi. Bu kısık seslerden birinin, nüfus artışını sıfıra indir- me amacıyla New York'ta kurulmuş "Zero Populati- on Growth " adlı örgütün istatistiklerine dayanarak şu verileri elde ediyorum: Bu yazının tek birsatınnı okur- ken geçen birkaç saniyelik siire içinde dünya nüfu- suna 25 kişi eklenecek; yazıyı brtirdiğinizde bu sayı 1000'e yükselecek; bir saat sonra dünya nüfusu 11.000, günün sonunda da 26.000 artacak. Gene o istatistiklerden, insanlığın başlangıcından bu yana, dünya nüfusunun iki milyara ancak dört mil- yon yıllık bir süre sonunda eriştiğini öğreniyorum. Ne ki sonra, nüfus büyük bir hızla artmaya başlıyor. Üçün- cü mifyara vanldığında artık yalnız otuz yıl geçmiştir. Şimdi dünya nüfusu yılda 95 milyon artıyor. Kuzey Kıbns'ın ekonomik sorunlannı konuşuyorduk oralı biriyle. "En büyük sorunlanmızdan biri, nüfusu- muzun azlığı" dedi. "En büyükzengintiğiniz bu işte" dedim. Gelişmiş, aydınlanmış saymamız gereken ül- kelerde bile nüfus artışjnda duraklamalar beJirdiğin- de bir kaygıdır başlıyor; hemen doğumlan arttırma yöntemlerine başvuruluyor. Aydın kişiler arasında da insanların tavşanlar gibi üremelerine karşı olanlar azınlıkta. (Tavşan benzetisi yerinde değil belki. Çev- renizde bu yakınlarda kaç tavşan gördünüz?) Azınlıktakilerden bin, gitgideartan doğumlann ça- ğında ve çevresinde yarattığı yıkımı görmezlikten gel- meyip eyleme girişen Amerikalı Margaret Sanger, halka doğum kontrolü bilinci verme yolundaki çaba- lan yüzünden hapse atılmaktan kurtulmak için Ingil- tere'ye kaçmak zorunda kalmıştı. Orada soylediği önemli bir söz bugün örtbas edi- liyor. "Ingiltere 'de doğumlaronyılsüreyleyasakedil- meli" demişti. Aradan geçen seksen yıla yakın bir sü- reden sonra, doğumlann gitgide arttığı şu saniyeler, şu saatler, şu günler, şu yıllar boyunca, yalnız tek bir ülkede değil, doğumlann dünya çapında on yıl sürey- le yasaklanması gerektiğini önermek zorundayız. iyi ama, kim koyacak, kim uygulayacak bu yasağı? "Sı- fır Nüfus Artışı" adlı o küçük örgüt mü? Kapitalistle- rin yobazlarla el ele verip bütün dünyada doğum ar- tışını körüklemelerine hangi güç karşı çıkacak? Yo- baz, mankafadır gerçi. Oysa kapıtalist hinoğluhin. )s- ter ki nüfus her yerde hızla artsın da milyarlarca in- san yedekteki emek gücü olarak sürünsün, gerekti- ğinde köle ücretleriyle sömürülmek üzere. Margaret Sanger'in doğum kontrolü yolundaki sa- vaşının ilkeleri bugün Amerika'da "yaşamaktanyana" olanlaria "seçenekten yana "olanların birbirleriyle ça- tışmalan gibi sapık bir çekişmeye dönüştürülmüş du- rumda. "Yaşamaktan yana "olanlar, çocukdüşürme- ye karşı çıkanlar. Azgınlan bunlann, kürtaj klinikleri- nin önünde gösteri yürüyüşleri yapıyorlar; giderek, oralardaki doktorian, hastabakıcılan öldürüyorlar. Ya- kalanıp, yargılanıp hapse atıldıklannda insanlık ödev- lerini yerine getirmiş saygın kişiler gibi görülüyorfar. "Seçenekten yana" oianlann seçeneğiyse çocuk dü- şürmek ya da doğurmaktır. Çoğunluk, doğurmayı seçtiğinde insanlar gene üreyip duruyorlar. Sözcük- lerin konuya uygun doğru anlamlan içinde, ben de ya- şamaktan yanayım ve yaşamaktan yana olduğum için seçeneğe karşıyım. Çocuk doğurma gibi bir se- çenek olamaz, en azından o on yıllık doğum yasağı boyunca. Bu dünyaya çocuk getirmek, cürümlerin en büyüklerinden biri sayılmalıdır. Insanlığa karşı, hele doğacak çocuğa karşı işlenmiş bir cürümdür bu. Ken- di seçeneği dışında dünyaya getirilmişse de o çocuk, yaşamalıdır artık. Oysa her bir doğan çocugun onun nayarından aşıracağı paylarla yaşaması bir hiçliğe doğru indirgenme yolunu tutmuş olacaktır. Doğum- lann gitgide arttığı bir dünyada insanlığın genel ko- şulundan söz ediyoruz. Sırası düşmüşken birköpekbalığı fıkrası anlatayım. Gemi batıyor. Köpekbalıklan toplanmışlar, saldırma- ya hazır, bekliyorlar. Baba köpekbalığı öbürterini uya- nr: "Unutmayınız, önce kadınlar ve çocuklar." Batan bir geminin her yaştan genç yolculan olarak, köpekbalıklarına kurban düşmeyelim. Yaşamamız gerek. TÜPk Rlmleri Afiş Sergisr • Kültür Servisi- 196O'lı yıllardan sonra çekilen Türk filmlerinın afişlerinden oluşan bir sergi. 1 nisanda Çarşı Gapitol Mağazası'nda açılacak. Giovanni Scognamillo arşivinden derlenen sergide, Hülşya Koçyiğit ve Ediz Hun'un başrollerini paylaştığı "Kezban Roma'da", başrolünü Göksel Arsoy'un oynadığı 1966 yapımı yerli James Bond "Altın Çocuk" ve Sadri Ahşık'ın "Turist Ömer Uzay Yolunda" gibi filrrüerin afişleri yer alıyor. Yirmi afişten oluşan sergi, 16 nisana dek gezilebilir. Aysel Öngen'in resimleri • Kültür Servisi-Aysel Öngen'in ilk Jcişisel resim sergisi Gazeteciler Cemiyeti Basın Müzesi Sanat Gaîerisi'nde açıldı. 1942 yılında tstanbul'da doğan sanatçı 1965 yılında Istanbul Üniversitesi Fransız Filolojisi'ni bitirdi. 1988 yılından bugüne Resim Heykel Müzeleri Derneği 'nde Gökhan Anlağan. Tomur Atagölc, Yusuf Taktak ve Özdemir Altan ile birlikte resim çahşmalan yapan Öngen, 1990-93 yıllan arasında Resim Heykel Müzeleri Derneği karma sergilerine, 1994'te Yıldız Üniversitesi Yüksel Sabancı Kültür Merkezi karma sergisine, 1995'te de Deviet Güzel Sanatlar Galerisi karma sergısine katıldı. Aysel Öngen'in yapıtlan 14 nisan tarihine kadar görülebilir. Beatles'ın eşyaları 30 bin pounda satılıyor • LONDRA (AEP) - Yirmi beş yıl önce dağılan Ingiliz müzik topluluğu The Beatles'ın hatıra eşvalan, 30 bin pounda (yaklaşık 2 mılyar TL) satılıyor. fki bin fotoğraf ve negafifî, tahmin edilenin on katı fiyata, 15 bin pounda (yaklaşık 900 milyon TL) alıcı bulurken Jonn Lennon'ın şimdiye dek kaydedilmemiş bir şarkısının sözleri, 8 bin pounda (yaklaşık 500 milyon TL) ve Paul McGartney'in bir resmi ve imzaladığı bir bas gitar da 7 bin 750 pounda (470 milyon TL) satıldı. Satılan diğer eşyalar arasında, daha önce Jimi Hendrix'e ait olan yeşil bir ceket de yer alıyor. Geket, Miami'deki Hard Rock Cafe tarafından 5 bin pounda (yaklaşık 300 milyon TL) satın alındı. İlfıan Selçuk DUVARIN ÜSTÜNDEKİ TİLKİ lOOOOOlLIKDVınnde) Cumhuriyet Kıtnp Kulubu Co§ PozoHcmc A 5 Turkocoğı Cod 39/41
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear