17 Haziran 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
SAYFA CUMHURİYET 11 MART 1995 CUMARTESl OLAYLAR VE GORUŞLER Sayın Hikmet Çetin'eNe yazık ki insanlanmız çoktandır siyasetçilerine, onlan temsil etmesi gerekenlere olan umutlarını yitirdiler. Yitirdiler ve bu nedenle de ayaklannın altindaki toprağın kaydığını, kendilerinin ister istemez, hiç de onaylamadıklan yönlere çekildikleriai görmekte ve bir kez daha düş kınklığına uğramak istememektedirler. Prof. Dr. TÜRKAN SAYLAN T abanın ıçinden gelen tep- kilere dayanamayan sos- yal demokrat tavan niha- yetbirleşti. Kâğıtüzerin- deki ve ekrandaki bu bir- leşmenin bundan sonrası ne olacak? Hangi pazarhk tezgâhlan kurulacak, karşılıklı ne ödünler venle- cek acaba? Ve beklentisi asla bu olma- yan insanlanmız yine nasıl düş kınklı- ğına uğrayacak, umarsız kalakalacak- lar... Ülkemizde büyûk bir çoğunluğu oluşturan sade vatandaşlanmız ne bek- lerler dersiniz? Onlar, o sessiz ve de şimdilerde sesini çok ama çok az da ol- sa çıkaran çoğunluk, insan gibi bir ya- şam düşler yalnızca. Ahmet efendiler- le Ahmet beylerin, Ayşe hanımefendi- lerle Ayşe kadınlann tümünün insan- dan sayılmasını beklerler. Kuyruklarda horlanmadan, çarşı pazarda kazıklan- madan yaşayıp gitmeyi, çalışacak işi ve yaptıklan ışe hak ettikleri ücreti al- mayı düşlerler. Başlanm sokacak bir evleri, çocuklannı başkalanna özendir- meden besleyecek. okutacak bir gelir- leri olsun, hastalanmca ilaç, doktor der- di olmasın isterler. Belki yazın bir hafta çoluk çocuk de- nize gitmeyi, yıllar ve yıllar sonra dört tekerli bir arabaya sahıp olmayı da ge- çinrler kafalanndan. Bir radyo, bir pi- kap, bir orta boy TV, bir çamaşır maki- nesi, bir de buzdolabı yeter onlara yıl- lar yılı. O sade vatandaşlann kımilen de oku- ma. gezme meraklısıdırlar. Günlûk bir gazeteyi almak. ara sıra gönülleri çeken bir konsere, tıyatroya, sinemaya, maça falan gitmek isterler. Çocuklan okusun adam olsun, başkalannın eline bakma- sın, kendılerinden daha kolay bir ya- şantıya sahip olsun, işsizlik, evsizlik, gıdasızlık, yoksulluk çekmesin isterler. Dürüsttürler tüm bu ınsanlar, yurtla- nnı. komşulannı, kahve dostlannı, es- ki okul arkadaşlannı severler, ûçkâğıt- lara, köşedönmecelere pek akıllan er- mez. yapanlara da uzaydan gelrruş gi- bi bakarlar. Esnafhrlar, işçidirler, öğretmen, avu- kat, doktor. çöpçü, elektnkçı, polis, ter- zi, postacı, şoför, asker, pazarcı, balık- çı, bankacıdırlar; manifaturacı, berber, kitapçı, lokantacı, gazeteci, sanatçıdır- lar. Her tarafı onlar, onlann çocuklan doldurur. Pazarlan balık tutar. çay bah- çesine giderler. Hep, ama hep geçım sıkıntılan vardır. Borçlar. taksıtler, bek- leyen gereksinimler kafalannın içını doldurur, yüreklerini sıkar durur. Hep bir şeylerin değişmesini, uğradıklan haksızlıklann, sömürünün yok edilme- sinı beklerier: kardeşçe yaşamak, in- sanca solumak, itilip kakılmamak is- terler. Sosyal demokratlara ya da kendini Demokratik Sol diye adlandıran parti- lere oy veren, ülkenın gerçek sahıbı hep bunlardır. Başka partilere oy verseler de beklentilen üç aşağı beş yukan böy- ledir, böyle sade, böyle insancıl ve ger- çekçidirler. Ne yazık ki bu insanlanmız çoktan- dır siyasetçilerine, onlan temsil etme- si gerekenlere olan umutlannı yitirdi- ler. Yitirdiler ve bu nedenle de ayaklan- nın altındakı toprağın kaydığını, kendi- lerinin ıster istemez, hıç de onaylama- dıklan yönlere çekildiklerini görmek- te ve bir kez daha düş kınklığına uğra- mak istememektedirler. Birleşik Sol diye nıtelenen ve başına çok saygıdeğer bir politikacının getıril- dıği altıoklu CHP'nin, artık kendini to- parlaması. hıçbır pazarlığa gırmeden gönül rahatlığıyla iktidar ortaklığından aynlması, bu ılkelı partiyi paramparça edenlen, ilkelennı hıçe sayıp ne olursa olsun yalnızca iktıdarda kalmayı iste- yenleri elemesi, çok temiz, yıpranma- mış, sosyal demokrasiye gerçekten ınanmış, Türkiye Cumhuriyeti'nin olu- şum öyküsünü, iç ve dış sıyasetteki geçmişimizi ve günumüzü çok ıyı bi- len, yapılması gerekeni bugünden ya- nna değil. uzun enmli hesaplayıp plan- layabilen, konusunun gerçek uzmanı bir KADRO ile bütünleşıp yeni Türki- ye'yı oluşturma gırişiminı başlatması gerekmektedır. Seçimlere çok az bir süre kalmışken. yeni CHP'nin bir kez daha bakanlık kapma kısır döngüsü'ne girmesini ve kısa erinıli kotruk sevdalanyla eriyip tü- kenmesinigerçek sosyal demokrat yurt- taşlann olumlamaian olanaksızdır. CHP'ye ve onun yeni başkanına düşen; her riirlii karşı çıkışı göğüsieyerek bu sağlıklı karan almak, böylece yıpran- mamış. ilkelu ödiin verme zorunluluğu oimayan bir CHP'yi oluştunnak, ikin- ci asamada Demokratik Sol'la buluş- mak ve kendilerini bekleyen müyonlar- ca seçmene kavuşma şansını yitirme- mektir. tktidan bırakmak, hele bunu kendi istenciyle yapabilmek kolay değildir, ancak bir kez yapıldığında, kişinin ve kurumun kazanacağı özgüven ve top- lumsal saygı, ilerisi içm en sağlıklı yo- lu açabılecek güçte olacaktır. Sayın Hikmet Çetin'in ve ilkeli sos- yal demokratlann bu zor, ama olmaz- saoimaz karan almalan belki kolay ol- mayacaktır, ancak yaklaşan seçimlere gerçek sosyal demokrat bir güçle hazır olmak için yapılacak tek atılımın bu ol- duğu benımsenir ve bu adım atılırsa, Türkiyemiz ıçın sağlıklı ve umut veri- ci bir yolun önümüzü aydınlatacağı ve bu girişimin toplumca coşkuyla kar- ştlanacağı ortaya çıkacaktır. Eğitilişte ve bilimde Türk kadınının yeri Önce şunu belirtelim: Günümüzde, özellikle kırsal kesimlerde kızlanmız hâlâ eğitim olanaklanndan yoksun. Öyle ki, okuma-yazma çağındaki nüfiısumuzun yüzde 19'u okuma-yazma bilmemektedir ve bu grubun içinde kadınlanmızın oranı yüzde 71'dir. D o ç . Dr. SÜREYYA H t Ç Kadın Haklanm Amştırma ve Geliştirme Der. Gen. Bşk. lşte kadınlanmızın çeşitli eğıtım aşamalannda- ki bu ikincil konumu onlann ış hayatında, politi- kada ve sosyal yaşamlannda yaraşır olduklan dü- zeye gelmelerinı engellıyor. Öte yandan egıtimin ve öğretimin ülke kalkın- masındakı büyük önemine karşılık, yurdumuzda eğitime ve eğitici kodralara duyulan saygınlık es- ki yıllara göre çok azalmış durumdadır. Batı ülkelerinde öğrencı başına yılda ortalama 900-950 bin dolar harcanırken ülkemizde sadece 37 dolar harcanıyor. Son yıllarda gayri safi milli hasılamızdan eğitim için aynlan miktar sadece yüzde 3.5 gibi çok düşük bir miktardır. Eğiticilerimizin gelirlen çok düşük ve geçım sı- kıntısı içindeler. Aynca son yıllarda toplumumuz- da esefle izlediğimiz "ekonomikgüce bağunlı sos- yal kjstaslar" ve "değer yargüarT ıle ıtılıp kakı- lıyorlar. Akademik kariyer mensuplanna gelince, üni- versitelerimizde mali ve özendincıliğin azalmış olması, akademik kariyere olan talebı etkiliyor. Sonuçta daha çok kadınlanmız "eve bir ek geür" olur düşüncesi ile erkeklere oranla akademik ka- D evnmler sırasmda Atatürk Türk kadmına genış haklar tanıdı, ka- dın haklanm "insan haklarT çer- çevesinde düşündü. Bu konuda dünya ülkelerine de öncülük etti. Nitekim bu sayede kadınlanmız, açılan olanaklar ve verilen firsat eşitlıği ile top- lumdaki yerini almada ilk olumlu atılımı yapabil- di. Ne var kı, o tarihlerde kadınlanmızın lehinde dönmeye başlayan çarklar, acaba bugün de aynı hızla dönmekte midir? Yazık ki hayır.. Önce şu- nu belirtelim: Günümüzde özellikle kırsal kesim- lerde kızlanmız hâlâ eğitim olanaklanndan yok- sun. Öyle ki, okuma-yazma çağındaki nüfusu- muzun yüzde I9'u okuma-yazma bilmemektedir ve bu grubun içinde kadınlanmızın oranı yüzde 7l'dir. Okullarda da durum farklı değildir. Ömeğin, zorunlu olan ilkokul eğitiminde 100 erkek öğrenciye karşılık 86 kız öğrenci var, orta- öğretimde 100 erkeğe 57 kız öğrenci düşüyor. Universitelerimize gelince 100 erkege, karşılık 37 kız öğrenci eğitimde. • ' ' " riyerde yoğunlaşıyorlar. lşte bu nedenle kadınla- nn yükseköğretım ve akademik kariyerde yeri ve sayılan öbür mesleklere göre bir hayîi yüksek gö- rünüyor. Nitekim ünıversitelerimizde bulunan akademik kadrolann yüzde 32'sini kadınlanmız oluştunnaktadır. Yıne üniversitelerimizdeki top- lam profesörlerin yüzde 20'si kadın, toplam do- çentlerin ise yüzde 23'ü kadındır. Ancak, akademik kanyerdeki kadınlanmız sa- yıca, oldukça iyi durumda görünüyorlarsa da bu- radakı konumlannda da bazı çelişkıli durumlar gözden kaçmıyor. Örneğin günümüzde kız öğrencılerin fakülte- lere dağılımına bakacak olursak daha çok "kadm meslegi" olarak nitelendirilen ve düşük gelir sağ- layan fakültelerde yığılmalar yaptıklannı görüyo- nız. Dil ve edebiyat fakültelennin j'üzde 60'ını kız öğrenciler oluşturuyor. Yine sanatla ilgılı fakül- teler, matematik ve doğalbılimler fakültelennin yüzde 46'sı kız öğrencılerden oluşuyor. Buna karşılık en düşük katılım yüzde 22 ile mühendislik ve tıp fakültelerinde. Toplumsalbi- limler ve hukukta kız öğrenci sayısı oldukça za- yıf, yüzde 25-35 gibi. Günümüzde kadın akademisyenlerimızın dağı- lımına gelince; yine, geliri fazla oimayan, bu ne- denle de erkeklerin çoğunlukla rağbet etmediği matematik ve doğalbilimler alanlannda yogunlaş- mış durumdalar. Bu göruntüler bugün dahi "toplumsal g^irİH fazla olan" alanlarda kadın-erkek eşitliği konu- sunda bir olumsuzluğun mevcut oldugunu akla getiriyor. Veriler, "erkek egemen toplum yapısı" özelliğıni yansıtıyor. Aynca kadınlanmız, yükseköğrenım ve aka- demik kanyerde eskiye göre sayıca daha iyi bir görüntü venyorlarsa da üst düzey yönetimde ve yönetici kadrolar içinde aynı oranda temsil edil- miyorlar. Nitekim, 1993 yılında ülkemizdeki toplam 226 fakülte içinde kadın dekanlanmızın sayısı sade- ce 26'dır. Demek ki 203 fakültenin dekanı erkek- tir. Bunu orana vurursak, yüzde 11 kadın dekanı- mıza karşıhk yüzde 89 erkek dekanımız var. 54 üniversitemiz içinde ıse hiç kadın rektör yoktur. 21 ünıversitemizde hiç kadın profesör, 15 üniver- sitemizde de hiç kadın doçent yoktur. Üst düzey yönetiminde görünen bu durum, bir ölçüde, kadınlanmızın "annelik'"ve "evsonımlu- luİdan" nedeni ile yöneticılik gibi bir görevi ar- zu etmemelerinden kay naklanabilir, ama "gend" içinde sonuçlardeğişmez. Nitekim, kadın dekan- lanmızın yüzde 6O'ı evlidir ve yüzde 76'sı ise an- nedir. O halde kadınlanmızın yükseköğretim ve aka- demik kanyerdeki sayvsal gelişmelerine karşın, üst düzey yönetıme katılma ve karar mekanizma- lannda söz sahibi olma konulannda dunımlannın henüz yeterlı bir düzeye gelmemiş olması, kam- mızca dikkate alınması gerekli önemli bir konudur. . ^ . . ,. PENCERE Egemenin Diizeni!••• Çağdaş kafa, her şeyi "aklın mahkemesi"nüe yargıla- yan kişide bulunur. Eleştirel aklın anayurdu Batı'dır; ama, Batı'ya da eleş- tirel aklın prizmasından bakamayan bir toplum, Şarklı ol- maktan kurtulamaz. Marks'ın kitabını okuyup sosyaliz- mi, bir 'şablon'un her topluma uygulanması gibi algıla- yan kişi, Kuran'ı ezberleyen hafızın ikiz kardeşidir. • Sovyetler yıkıldıktan sonra yeryüzünde tek başına ege- menleşen Amerika, ortaya bir şablon koydu: "Yeni Dünya Düzeni!.." Her ülkede bu şablonu geçerii kılmak için yerel med- yalann etkinliği olağanüstüdür. Tek ses, tek tip, tek şab- lon üzerine uydulaşan sıyasal propagandayı Türkiye'de tatlısu aydınları hemen benimsediler. Içlerinde vaktiyle solcu olup Marksist sloganlan papağan gibi yineleyerek bu yolda ün yapmış olanlar, bu kez "Yeni Dünya Düze- n/"nin şablonunda kişiliklerini ertttiler. Ne var ki "Yeni Dünya Düzerw"ne karşı çtkanlar da dün- yanın her yanında elbet var... • KİGEM (Kamu Işletmeciliğini Geliştirme Merkezi), Pet- rol-lş ve Türk Harb-lş tarafından oluşturulan bir araştır- ma kurumudur; "Yeni Dünya Düzeni Karşısında Türki- ye"yi irdeleyen çalışmalar yapıyor; bu yoldaki bir belgeyi Mülkiyeliler Birtiği Dergisi'nin son sayısında okudum; alın- tılarla bir bölümünü özetliyorum: "Yeni Dünya Düzeni, dünya çapında birbunalımın ürü- nü olan değişik bir sömürü biçimidir. . Temel özellikleri şöyle sıralanabilir: Küreselleştirme Küreselleştirme, uluslararası ticaretin ve sermaye ha- reketlerinin tamamen serbestleştirilmesini hedefleyen; emek hareketlerine ise sadece ulusal sınırlar içinde izin veren bir dünya düzeninin adıdır. Sermayenin, doğası gereğı sermayeden aynlabilece- ği; emeğin ise, yine doğası gereğı emekçiden ayrılama- yacağı düşünülürse, dünya çapında sermayeye tam ser- bestlik, emeğe ıse kısıtlamalar getiren bir küreselleştir- menin, uluslararası sermayenin isteklenni karşılayan bir süreç olduğu ortaya çıkar Ulusal ekonomi ve bağımsızlık Emektekı hareket serbestliğinin sınırian, nesnel olarak ulusal ekonomiyi tanımlar. lletişim ile ulaşımın son dere- ce gelişmiş olması, şu noktayı grözden uzak bulundurma- yı gerektirmez: Dünya ekonomisi hâlâ hiyerarşık birya- pı içindedir ve dünya düzeni birbiriyle çıkar çelişkileri bu- lunan ülke ekonomilerini ıçermektedir. Böyle bır dünya düzeninde, Türkiyeyapısındakibirekonomi 'bağımlı' ko- numdadır. Bu kavramın yerine 'karşılıklı bağımlılık' kav- ramını koyan küreselleşme anlayışı aldatmacadır. Sosyal devletin yok olması Küreselleştirme programının karşısına ulusal devlet iki farklı konumda çıkar: Birincisi, halk yığınlannın yüzyıllar süren mücadeleleri sonunda, ekonomik ve sosyal işlev- lerie donanmış bir devlet; ikincisi, egemen sınıüann ta- hakkümünü sağlamayı amaçlayan 'jandarma' devlet. Kü- reselleştirme programı, devletin birinci özelliklerini, yani sosyal devleti tümüyle tasfiye etmeyi ve ikinci özellikle- rini, yani jandarma devleti pekiştirmeyi hedefliyor. • Arkosı 19. Sayfada Şimdt danyalan kazanmak elinizde. Marlbora size dünyanın 4 köşesinde yarış izleme, ord Escort'tan birini kazanma ansı veriyor. On binlerce armağan da cabası. •4OOO Spor Çanta 40.000 T-shirt dünyaları kazanın! c r K a'artrtvcrc a H S Î n ı x t 4 talihli, Marlboro'nun sponsorluğunu yaphğı dünyanın 4 büyük yanşından birini, yerinde izleyecek. Hem de seçeceği ^ ^ g^^^y^ birlikte. Hem de 4 gön boyunca. Hem de Marlboro'nun özel davetlisi olarak, lüks içinde. Avustralya'da ralli, Arjantin'de motosiklet Crand Prix'si, Belçika'da Formula 1, ABD'de IndyCar yarışı sizi bekliyor. 4 büyük heyecan sizi bekliyor. 4 büyük dünya yanşından birini kazanamazsanız üzülmeyin. Çünkü 4 muhteşem Ford Escort'tan birine sahip olmak da heyecan verici. Hem de anahtar teslimi. Aynca, katılan ilk 4000 kişi özel Marlboro spor çanta, onlan izleyen ilk 40.000 kişi özel Marlboro t-shirt kazanacak. Hem de çekilişsiz, kurasız. !V'ası! ka111acaksınır Çok basit. 5 boş Marlboro paketini 30 Nisan 1995 tarihine kadar PK: 6, 80650 Çeliktepe - Istanbul adresine gönderin. Zarfın arkasına adınızı, açık adresinizi yazmaya özen gösterin. Unutmayın: 5 boş Marlboro paketi koyarak göndereceğiniz her zarf size fazladan bir kura numarası kazandıracak. MarlboroWarld Champianship Team !8 •fctmiar. iicMf ılt PHUP MO«'S SA PHUSA. AttZONA «arkom/lfo Bvmttt *t AVC çalıfanhn koUlomaı, kottiıp kozonmaiarı durumuoda htdıyeltri vtrılıntı. Kampanyoya yalmı İ994 »« 1995 (orih/i hottdrol lo>ıyan poketttrie kaKİımBili'. «omponj/o ! 1 Mtfi 30 Nııon 1995 ar<nı*do jneMv Cekikı M Hcııron 1995lorihMt yapıbcak. ktuamaıtlar 2} Haliron !9»5lorikU Hûmyet jojelMİnin Jirkiye bo$kıund<j iloi «M«elrlir. Vtnitt m Inlikol Verjisı' Aunjeki bitüa Yttfıktt PHtMMOMS S* la'al.ndaıt oöcntccltır Bu lta«ıpoı>ya Mil'ıı Fıyanga tdertii* '' lcrih it S 07-I Mti 0 13.00.01'275I74S lûytlı iutiytt gerctkhitirUmekttdir. • StfAHAJ TAdİHltt/: Je/cilo fortııulc I: 25 28 Ağusfos İ9«5- Avutlralya Salli: 14-19 [ylûl 1995; * » D indyCor: » - 1 ! tyliıl 1995 Arıonhn »•<•-• — - ' 1986 YILI VE 86/10911 SAYILI BAKANLAR KURULU KARARINA GÖRE SIGARA SAĞLIĞA ZARARLIDIR
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear