25 Kasım 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
SAYFA CUMHURİYET 11 MART 1996 CUMARTESİ 12 DİZİYAZI Ohri'nin dibindeki ırmakMakedonya'da son günüm. Hotel Drim'de. Ohri Gölü'ne bakan odamın balkonundayım. Aşağıda kıyı boyunca hışırda- yan sazlıklar ve Drim ırmağı, karşıda dağlar. Dağlann ardında Arnavutluk var. Enver Hoca'nın yıllarca dünyaya kapattığı kara kartallar ülkesi. Bu ülkede olup bitenlere hep ilgı duydum; Amavutluk'un so- nu hüsranla biten kalkınma ça- basını, önce Sovyetler'e, sonra Çin'e kafa tutacak denli üzeri- ne düştüğü, giderek toplu bir pa- ranoyaya dönüşen bağımsızlık tutkusunu, bir zamanlar sempa- ti duyduğum sol grubun çevın bürosunda yaptıgım çalışmalar- dan bu yana, yakından izledim. Ve komünist rejimin yarattığını iddia ettığı "yeni insan" tipinı merak edip durdum, bir kez ol- sun Tirana'ya gıdemeden. Sonunda orayı da -bu "temiz ve sert" ülkeyi bile- sardı de- mokrasi ateşi. putlaştınlan hey- keller art arda söküldü. Enver Hoca efsanesi yok artık. Arna- vutluk mucizesı de. Ülke, söy- lenenlere. basında yazılıp çizi- lenlere bakılırsa, Balkanlar'ın en yoksul, en düşkün ülkesi. Ün- lü deyımle "yetmiş sent"e ger- çekten muhtaç. Bu nedenie içimden gitmek gelmedı Arna- vutluk'a. Oysa bir araba kirala- yıp Tirana'ya günübirlık bile gitmek mümkündü. Gidip yok- sulluğu, yıkımı, penşan evlerle aç çocuklan yerinde görmek; caddelerinden ancak at arabala- nyla bisıkletlerin geçtiği haya- let kentlerde dolaşmak... Ve. belki de, dönüş yolunda soyul- mak. Struga'dan kiraladıği arabay- la Arnavutluk'a giden benim gi- bı meraklı birinin öyküsünü an- lattılar. Adam bir benzincvde du- rup tuvalete gitmış. Dönüşte ne görsün! Arabanın dört tekennin de yerinde yeller esmiyor mu! Hırsız çetesi kaşla göz arasın- da, adam hacetini yapana dek söküp götürmüş lastik tekerlek- leri. Pandora'nın kutusu: Arnavutluk Bu olay bana yıllar önce "proletarya diktatörlüğü" üze- rine Fransız Komünist Parti- si'nde kopan tartışmayı anım- sattı. Birikimdergisinde yayim- lanan bir yazımda aynntılanyla söz etmiştim bu tartışmadan. O zaman aralannda Althusser'in de yer aldığı "sol" aydınlardan bir bölümü Marksist bir kavra- mı bırakmanın bir kadını bırak- mak kadar kolay olmadıgını sa- vunarak, parti yönetiminin ar- tık bırakılmasını önerdiği "pro- letarya diktatörlüğü"ne sahıp çıkmışlardı. Sonrasını hepimiz biliyoruz. Althusser gerçekten de bırakamadıgı kansından kur- tulmanın yolunu, onu boğazla- makta buldu. Arnavutluk yöne- ticileriyse ancak birbirlerini bo- ğazlayarak kurtulabildiler ken- di diktatörlüklerinden. Diyeceğim, Arnavutluk ko- nusu 'Pandora'nın kutusu'gibi- dir bazilanmızin yaşamında. "Arnavutfar mı?Pırasayı çok se- ver onlar" ya da "İstanbul so- kaklannda boza satariardı bir zamanlar" gibi kaçamaklara pek yatkın bir konudur. Uzun süre bu ülkenin, komünizmin gerçek kalesi olduğuna nasıl inandınldık hâlâ şaşanm. Ge- çenlerde oraya belgesel bir film çekimi için giden dostum Mesut İufan gönderdiği kartın arkası- na şunlan yazmış: "Şimdiye kadar gördüğüm en acayip memleketdiyebilirim bu- rası için. Yarun asırdan beri za- man durmuş(daha öncede han- gi hızla geçtiği ayn bir soru işa- rcti) ve 90'b yıDara paraşütsüz düşmüşler. Sanki 'kültür devri- • Makedonya gizli örgütlerin kurulduğu, dağlarında komitacîların cirit attığı, bizim Jön Türklerin padişaha başkaldırdıkları bir ülkeydi. Irmaklar burada yüze çıkmadan akıyordu ne de olsa. • Her yolculukta ya bir deniz, ya bir göl, ama ille de bir ırrnak çıkıyor karşıma. Makedonya da iki ırmağın adıyla belleğimde yer edecek. Ve Drim, Ohri Gölü'nün dibe kaçan alabalıkları arasından; Vardar, nice taşköprülerin altından akıp gidecek. Naum Kilisesi'ndeki yarısı silinmiş bir duvar freskinde mızraklı nöbetçilerin ayakları altında boğazlanan bir adam var. Çekik gözlü ve bıyıklı. Moğolların giydikleri takkeye benzer bir takke var başında. Ve üzerine aban- mış başı hareli bir çocuk -kuşkusuz bir aziz- boğazından bıçaklıyor adamı. Bu sahnenin İncil'deki "Seni to- katlayana öbür yanağını da uzat!" ifadesinde karşılığını bulan hoşgörüyle haödaşmadığı kesin. mi'nden beri hiçbir bina onanm görmemiş. Kocaman, dört yüz bin nüfuslu bir hayalet şehirde- yim. Eski Stalin heykelinin bu- lunduğu yerin yirmi metre ya- nında Tiirk dönerci var. Karşı- da Enver Hoca'nın Piramidi hâ- lâ duruyor. Ve, tabii, Amerikan Kültür Merkezi. Selamlar." Kiril ve Method kardeşler Ohri Gölü masmavi parlıyor güneşte. Arnavutluk dağlanysa günün her saatinde külrengi. Dün Struga festivaline katılan yazar dostlarla Naum'a piknik yapmaya giderken de öyleydi- ler. Kuzeyden güneye bir saatte geçtik gölü. Solda Makedonya. sağda külrengi dağlann ardında AmaMitluk, türküler söyleyerek Naum'a v ardık neşe içinde. Ma- nastir orada. kayalık tepenin ya- macındaydr. Yüksek duvarlar. tek tük selvı ağaçlan ve orta yer- de kırmizı kiremitli çatısı, kule- leri ve pencereleriyle tapınak- tan çok küçük birevi andıran ki- lise. Makedonya'nın bu en eski kı- lisesini gezerken Kıril alfabesı- nin yaratıcısı Kiril ve Method kardeşleri düşündüm. Tevrat'la lncil'i Slav kabılelerinin konuş- tuklan dile çevirerek yeni bırta- rih başlatmışlardı buradan. Dünya nimetlerini tepıp yollara düşmüş, Slavlan Hıristiyanlaş- tınrken "Tann Kelâmrnı da yaymışlardı Balkanlar'a. Oh- ri'de, göle karşı yorgunluk çıka- nyorlar şimdi. Kırmızı, san, mor çicekler; yeşil, yemyeşil çi- menler arasından yükselen anıt- ta yine baş başalar. Konstantin ayakta durmuş, sağ eli ağabeyi- nin omuzunda. Method, koca- man bir kitabın Kiril alfabesiy- le yazilı sayfalannı çeviriyor Naum Kilisesi'ndeki fresklerden birinde Isa'yı kuca- ğında tutan Meryem, yukandaki freskin aksine son derece sevecen. oturduğu yerden. tkisı de düşün- celi. ikisinin de saçlan sakalla- nna kanşmış. Onlan yaşamla- nndaki gibi bırlikte gördüm, Ohri Gölü'nün kıyısındaki par- ka dikılmiş anıtta da. Ve öğren- cileri Ohrili Kleman'ın hakla- nnda yazdıklannı anımsadım. IX. yüzyıldan XVIII. yüzyıla dek süren bir geleneğin, ünlü "Ohri Okulu'nun kurucusu Pat- rik Kleman, yükseklerde, bilgı- nin doruklannda bir kartal gibi uçtuğunu söylüyordu Konstan- tin'in ağabeyi Method içinse "bir gölge gibi boşuna geçip gi- den dünyanın karmaşıkhğını" anlayıp kendini sonsuza adadı- ğını yazıyordu bir şiirinde. On- lar, Balkanlar'ın Hıristiyanlaş- ması'nda bunca etkın bir rol oy- namasalardı. örneğin Osmanlı- nın yaptığı gibi herkesı inancın- da özgür bırakıp yalnızca dün- ya işleriyle ilgilenselerdi, bugün belki daha başka olurdu burada yaşayan halklann kaderi. Naum Kilisesi'ndeki freskler gerçekten harikaydı. Bizans'a, fstanbullu ustalara öykünen sa- natçılann elinden çıkmışlardı belki. Ama yine de. kilisenin duvarlannda ucuşan renkleriyle Meryem ve İsa'nın bakışındaki insancıl ifadenin sıcaklığıyla benzersizdiler. Bir ikonda Isa'yı kucağında tutan Meryem. Tan- n'nın değil hepimizin anasıydı sankı. Öylesine sevecen, sade, yakındı. "• ' ~^ Hoşgörüden uzakfresk Ne var ki bir başka yerde. ya- nsı silinmiş bir duvar freskinde mızraklı nöbetçilenn ayaklan altında boğazlanan bir adam gördüm. Çekik gözlü ve bıyik- lıydı. Moğolların giydikleri tak- keye benzer bir takke vardı ba- şında. Ve üzerine abanmış başı hareli bir çocuk -kuşkusuz bir aziz- boğazından btçakhyordu adamı. Bu sahnenin İncil'deki "Seni tokatlavana öbür yanağı- nı da uzat!" ifadesinde karşılığı- nı bulan hoşgörüyle bağdaşma- dığı kesindi Hiçbir yerde kartını bulama- dığtm için fotoğrafını çektim freskin. Bu fotoğTafı her şeyin pespembe olmadıgını. bu top- raklan fetheden atalanmızın ba- zı yüreklerde sonsuz bir kine yol açtıklannı, u Tuna"dan bir yaz günü kâfileleıie geçen" Türk akıncılannın bu ülkeye belki her zaman banş \e mutluluk getir- mediklerini arada bir anımsa- mak için saklayacağım. Naum Kılisesi'nin freskleri Ohri'de gördüğüm Ayasof- ya'nınkiler kadar görkemli de- ğildi. Küçücük bir kiliseydi za- ten. duvarlan da ona göre dar ve karanlıktı. Ayasofya'daki gibi Türklerden kalma mermer bir mımber de yoktu aşağıda. Ama bu manastırda yaşananlan. Isa- Meryem-Kutsal Ruh üçlüsüne duyulan inancın katılığını, ge- çen zamanla geçmeyen sonsuz- luğu ve elbette cennetle cehen- nemı, özellikle de kıyamet ve cehennem korkusunu özgün bir dille yansıtıyorlardı. Lesno- vo'nun freskleri gibi. Zahmetli bir yolculuktan son- ra kan ter içinde vardığımız Les- no\o Köyü'ndeki eski kilisenin duvarlannda gördüğüm o renk şölenıni, Davut Peygamber'in sesiyle başlayan cümbüşte dans eden köylülen, ellerinde tuttuk- lan bronz güneşlerle geyiklere binip fır dönen çıplak melekle- ri nasıl unuturum! Ve kırmızı kadifeden giysisi. sıyah peleri- niyle insan kılığına girmiş Mik- hail'in cüzzamlı hastalan iyileş- tiren yumuşacık ellerinı. tşte bu ellere gereksinimi var Make- donya'nuı; kılıç tutan. her kal- kışta bir kelle uçuran ellere de- gil- Bir dünya cenneti Manastırdan düze indiğimiz- de bir dünya cennetinde bulduk kendimizi. Drim, bu cennetten alıyordu sulannı; yemyeşil bir çayır gözalabildiğine uzayıp gi- diyordu. Köylüler çayırda hora tepmeye başlamışlardı bile. Mü- zik dağlarda yankılanıyor. değil biz insanlan. göldekı balıklan bile oynatacak ritimdeki ezgiler havada uçuşuyordu. Ulu ağaçlann altındaki kay- nağa dek gittik. Hiç bu denli so- ğuk bir suya. böylesine sıcak bir günde elimi sokmamıştım. Na- sıl da ürpertmişti gövdemi! Ora- da, kaynağın kıyısına kurulmuş sofrada bir su pensi edasıyla oturan genç kadmm gülüşü gi- bi. O gülüşü anımsamak istemi- yonım şımdi. Bırlikte devirdi- ğımiz bir şışe erik rakısının göv - delerimızde yaktığı ateşi de. O ates hâlâ sönmedi çünkü; gece- ye, bugünden başlayan aynlığı- mıza karşın. Suyun serinliğinı anımsıyorum ama. Gölün dibin- den geçerek buraya dek gelişı- ni, sonra Struga'da her yıl şair- lerin şiir okuduklan köprünün altından akıp kentin içlerine doğru gözden yitişini. "Irmak, gölün içinde kaybolur" demişti. "'ama >ukandan bakarsan kıv- nla büküle akan bir yol görür- sün derinde. Sıcakta. gölün dibi- ne kaçan alabalıklar gibi. Drim de kendini kolay ele vermez.* Bu yörede söylenen bir tür- küden ya da bir şiınn uzun di- zelerinden alınmış sandığım bu sözleri kulağıma fısıldayan genç kadının daha sonra ası bir ırmak gibi teslim olacağını bilemez- dim elbet. Makedonya gizli örgütlerin kurulduğu, dağlannda uzun sü- re komitacılann cirit attığı, bi- zim Jön Türklerin padişaha baş- kaldırdıkları bir ülkeydi. Irmak- lar burada yüze çıkmadan akı- yordu ne de olsa; kadınlar bir Rumeli türküsündeki gibi "çif- te çifte faytonlaria geziyor. bir bakışta nice kayian bıyıklı yiği- din kalbıni yakıyorlardı. Xma Ohri Gölü'nde tutulan alabalık burada yaşayan halkın midesine değil, doğru tstanbul'a. sultan sofrasına gidiyordu. Diyeceğim, her yolculukta ya bir demz. ya bir göl. ama ille de bir ırmak çıkıyor karşıma. Gör- düğüm kentlerin, rastladığım ın- sanlann anısını. renklerle bi- çımleri. aşklarla aynhklan hep o taşıyor yazdıklanma. .Ajılaşılan Makedonya da iki ırmağın adıyla belleğimde yer edecek. Ve Drim, Ohri Gö- lü'nün dibe kaçan alabalıklan arasından; Vardar, nice taşköp- rülerin altından akıp gidecek. Zamanla unutulacak her şey. Yı- kımlar, savaşlar, acılar ve göçler. Geride belki bu yazdıklanm ka- lacak. belki bir gecelik aşkın anısı. Bugün Makedonya'da son gûnüm. BITTl „ * Vi^ KAMUOYUNA Yaşamı boyunca insan haklan ve demokrasi mücadelesine emek veren, derneğimiz kuruculanndan ve ilk Şube Başkanımız EMİL GALİP SANDALCFyı kaybının 2. yılında saygıyla anıyoruz. Bugûn saat 12.00'de, Zincirlikuyu'daki mezan başında olacağız. tNSAN HAKLARIDERNEĞİ İSTANBUL ŞUBESl RESTAl'RANT BAR Bir Manasür Ortamuıda FASIL & TÜRK SANAT MÜZİĞİ Ztngin Açık Bnfc gM httMS»anTıınaıatanlıUeııM ünjyıto Kosıaıırant / Bar ERGUDER YOLDAŞ (Piyano) İlknur-Refik-Suphi (Dinleti & Pop) Odakule2SI 95 91 -249 6895 lOdakule Tepebaj cepKesınde a VEFAT ve TEŞEKKÜR Bizleri sonsuz acılar içinde bırakarak genç yaşta yaşama veda eden sevgili oğlumuz, Marmara Universitesi Müzik Eğitimi Bölümü son sınıf öğrencisi AYBERK ÖNAL'ın (1970-1995) gerek ani ölümü, gerekse toprağa verilişi sırasında yardımlannı esirgemeyen, değerli akraba ve dostlanmıza, M.U. Atatürk Eğitim Fakültesi Dekanlığı'na, Müzik Eğitimi Bölümü öğretim üye ve öğrencilerine, Resim Bölümü öğrencileri, Kuleli Askeri Lisesi ve Çamlıca Kız Lisesi mensuplan ile Emekli Askeri Öğretmenlere ve Sahaf arkadaşlanmıza sonsuz teşekkür ve minnet duygulanmızı sunanz. Annesi: Em. Edebiyat Öğ. ÜLKÜ ÖNAL Babası: Em. Öğ. Kd. Bnb. SAMİ ÖNAL Kardeşi: ASLI ÖNAL HAFTALIK HABER YORUM OERGISI # Gümrük'ten geçti gelin! Memleket resmi bayram navasında. Gazeteler "Eurotürkiere bıyık kestiriyor. Sermaye kılıçları biledi: Avrupa'da rekabet edebilmek için emeğe karşı savaş. # Mücadelenin alanı bütün Avrupa! Doğu Perinçek, ihsan Çaralan, Kemal Okuyan, Sadun Aren ve Mehmet Atay Gümrük Birliği hakkındaki görüşlerini SÛZ'e açıkladı. # Ya termik ölüm ya da nükleer yokoluş! Devletin enerji politikası: 40 katır mı, 40 satır mı? # Dünya, artık bizsiz dönemezsin! 8 Mart Dünya Kadınlar Günü etkinlikleri # Haluk Gerger yazdı: İki 'demokratikleşme' # MHP kapatılsın: Boğaziçi Üniversiiesi'ndeki Sol Plarform'un kampanyası # Kürt sorununa TOBB'tu çözüm # M«t-Üsftan METO'BÎYOGRAFİ'lftf # John L«o Hookar: Gelmiş geçmemiş en ünlü blues'cu Her cumartesi bayilerde POLtTÎKAVEOTESÎ MEHMED KEMAL Boşluktaki Merhaba... Rahmetli Ümrt Deniz'in kendine özgü ilginç bir kişiliği var- dı. Davranışlanyla, konuşmasıyla bunu hemen belli ederdi. Onun buluşu derier, kadehini her kaldınşta, "Şerefe..." diyecek yerde, Aspava.. "derdi. Kadehler kalkar: "Aspava..." "Aspava..." Ne menem şeydi bu aspava?.. Bu aspava bir dilekti. Ka- dehi kaldırırken bir şey dilersiniz. Ümit Deniz şunlan diler- di, hem gönülden hem yürekten: Allah, Sağhk Para Aşk Versin Amin Bir ara bu aspava öylesine yayıldı ki, birçok yerin adı ol- du. Birçok şeye aspava dendı. Ümit Deniz, kahramanı Murat Davman olan bir polisiye roman yazar, yılda bir Milliyet'te yayımlanırdı. Murat Dav- man da kadehini her kaldınşta aspava derdi. Şimdi bir kö- şe yazısında başlıktır, Can Ataktı kullanıyor. Dideler ruşen!.. Sonunda gümrük biıiiğine girdik. Biz mi girdik, onlar mı aldılar, biraz kanşık.. Imzayı Dışişleri Bakanı mı atıyor, Baş- bakan mı? Bir sevınç, bir kahkaha, bir hoşamedi gidiyor. Ka- çırdığımız balonu yakalıyoruz. Biz bu kulübe yeni "duhul" etmiyoruz. Bunun eski adı Av- rupa Ekonomik Topluluğu (AET) idi. 1958'de Roma'da baş- vurduk. 1963'te ortaklık imzası Ankara'da atılmıştı. Bizi sı- namak için tam üye olarak almadılar. O günden, bugüne de- ğin sıra da beklettiler, tam otuz yıl.. Şimdi aşamalı üye ola- cağtz. Şairin sevgilisi oldu da nazlanıyor: Kadem kadem teşrifi Nail! o mehin Cihan cihan elem-i intizare değmez mi Değer. Rivayete göre Celal Bayar bu AET'yi, Fatin Rüştü Zor- lu'dan sorarmış. Erbakan'a göre de bunlar Yahudi işi.. Gümrük birliğine girdik ya, denize dökülen ne kadar ar- tık malımız varsa birer müşteri bulacak, Avrupa pazarı da kapışılacak, enflasyon böyle üç rakamlarda değil, tek ra- kamlarda dolaşacak, rüşvet kalkacak, önerilse bile kimse rüşvet alamayacak, rüşvet verilmiyecek, rüşvetin belgesi de sorulmayacak, fikir suçu olmayacak, Türk parası pul ol- maktan kurtulacak... Yuan Drahmisi nasıl kendini toparia- dı. bizim para da öyle olacak (gülmeyin). Pazar Türk malla- rına açık olacak ama, Türk işçi ve hızmetlerine kapalı görü- nüyor. "Onlar ortak, biz pazar" diye kınayanlar var. Durmadan sömürülecekmişiz... Bir yerde üretim olmadan sömürü ol- maz, üreteceksin ki sömürü de olsun!.. Siz Beşiktaş-Galatasaray maçına bakın, Beşiktaş fena halde yenildi: 3-2. Nehar Tüblek'in ağzını bıçak açmıyor, "Neden?" Beşiktaş yenildi. Beşiktaş yenildi, ama ardından da Nehar'ın ölüm haberi geldi. Çarşı mahzun kalacak. Çar- şıda rastladım mı elimden tutar, çayevlerinden birine sokar, ille de bir çay ısmarlardı. Çarşı esnafı da, çarşı müşterisi de Nehar'ı tanırdı. "Merhaba Nehar ağabey!.. • •, , ••- "Merhaba!.." ! Selam sesleri çay bahçelerini dolanırdı. Şimdi Nehar ağabey yok, merhaba sesleri boşlukta mı ka- lacak?.. Öksüz merhabalar çarşının üstünde dolanıp göğe mi yükselecek? BULMACA 1 2 3 4SOLDAN SAĞA: 1/ Adana'nın 70 km. ba- tısındaki ünlü yayla. 2/ Bir tür küçük zurna. 3/ Iyi. güzel... Altın. 4/ Kripton elementinin sım- gesi... Güney Amerika'da yaşayan. tavuga benzer bir kuş. 5/ Genelhkle yakmak için kullanılan iri saman... Banyo yapar- ken ya da yüzerken saç- lan ve kulaklan korumak için takılan kauçuk baş- lık. 6/ Optik aygıtlannda objektiften aldığı ışınlan göze veren mercek dizgesi... Numaranın kısa yazılışı. 7/ Dar ve dalınca tahta... Meşrubat. 8/Yabanıl hay\ an banna- ğı... Son derece kavgacı olan gözde bir akvaryum balığı. 9/ Omurgalı- larda, denge ve yönelimle olan ilgi- leri bakımından işitme taşlanna ve- rilen ad. YTJKARTOAN AŞAĞIYA: 1/ Saplan ve yeşil çiçek tomurcuk- lan sebze olarak yenen bir bitki. 2/ Birim zamandaki titreşim sayısı. 3/Akciğerleri dinlerken heki- min duydugu patolojik ses... Dişi,tozu ve kuzusu vardır. 4/ Orik asidin tuzu ya da esteri... Antalya yöresine özgü, kaburga kemi- ği ve pirinçle yapılan bir yemek. 5/Çekicilik... Bir gıda madde- si. 6/ fki parçanın birleşmesiyle oluşan çizgi... Japonya'da dinsel törerüerde okunan bir çeşit nesir. II Silahlı köy delikanlısı... Taş- lık yer çıplak tepe. 8/ Bir tür kaba ve hafif bir ayakkabı. 9/Güney Amerika'da bir ülke... Kulak iltihabı. DUYURU T.C. GAZÎANTEP ASLtVT: 5. HUKUK MAHKEMESt'NDEN Davacı Filiz Dere vekili tarafından davalı Kadir Dere aley- hine açılan boşanma davasında; Davacı, davalı ile resmen evli olduklannı, evlenmeden son- ra evlilik birliğinin amacına uygun olarak bir araya gelmedik- lerinı. birbirlerini gereğince tanımadan yaşamsal anlayışlan- nı öğrenmeden evlenen taraflar daha sonraki gelışmelerde bir araya gelemeyeceklerini bildirerek boşanmalanna karar ve- rilmesini talep ve dava etmiştir. Davalı tbrahim oğlu Kadir Dere'ye davetiye tebliğ edileme- miş ve tüm aramalara rağmen de bulunamamış olduğundan kendisine dunışma günü ile birlikte dava dilekçesi özetinin ila- nen tebliğine karar verilmiştir. Da%alı Kadir Dere'ye işbu ilanın tebliğinden sonra mahke- memizin 3.4.1995 günlü 1994/773 esas sayılı dosyasının du- ruşmasına bizzat gelmesi, bir vekil göndermesi, dehllerini bildirmesi, aksi takdirde duruşmanın gıyabında yapılarak karar verileceği meşruhath davetiye yerine kaim olmak üzere duyurulur. Basın: 10391 VİLLANIZA BİYOLOJİK ARITMA ATIKSUYUNUZU ARITARAK BAHÇENlZİ OTOMATİK SUU\MA M.K.SAYGIN, TÜBİTAK, TEKNOPARK, GEBZE TEL:(0262) 6464570 veya 3221737 (akşam)
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear