25 Kasım 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
SAYFA CUMHURİYET 19 ŞUBAT 1995 PAZAR 12 DIZIYAZI Atatürk'e karşı sinsiplan 1991 yıhnda Sovyetler Birli- ğı" nin dağılmasıyla başlayan sü- reç. yeni dünya düzeni olarak adlandırılıyor. Batı ile Doğu blokları arasındaki rekabetin, Batı lehıne çözülmesiy le. ABD- SovyetlerBirliği eksenindeki iki kutuplu uluslararası sistem orta- dan kalkıyordu. 1991 Ağustos ayında Sovyetler Birliği K.omü- nist Partisi'nin yönetimine son verilmesi ve aynı yıhn aralık ayında Bağımsız Dev letler Top- luluğu'nun oluşturulması, Sov- yetler Biriiği'nin dağılmasının resmen onaylanması anlamına geliyordu. Irak'ın Kuveyt'i işga- lınden sonra. ABD'nm liderliği- ni yaptığı koalisyonun Irak'a karşı 1991 Ocak ayında gerçek- leştirdiği Çöl Fırtınası harekâtı- naRusya'nındestekvermekzo- runda kalmış olması, ikı kutup- lu dünyanın 1991 yıh başların- da sona erdiöini göstenyordu Türkıye'de de yeni bır süreç başlamıştı. Turgut Özal,Türkı- ye' nin artık "korkak bir dış poli- tika" yerine "aktifdış politika' iz- lemesi gerektığını savunarak Türkıye'nin. ABD'nin oluştur- muş olduğu koalisyona katılma- sını sağladı. Özal'a göre, Türki- ye. ABD'nin yanında yer alarak 'bir koyup üç alacaktı". Geçen dört yıl. Türkiye'nin bir koyup beş kere daha koyduğunu. ancak pek az şey aldığını gösterdi. Ker- kük-Yumurtalık ham petrol bo- ru hattının kapatılması. lrak'a uygulanan ticari ambargo sonu- cu ticaretimizın düşmesi gıbi ne- denlerle. kaybımızın 20 milyar dolan bulduğu hükümet tarafın- dan açıklanmış bulunuyor. Üste- lik. Kuzey Irak'taki Kürtlen ko- rumak gerekçesıyle Türkiye'ye yerleşen Çekıç Güç'ün şemsıye- si altında bir Kürt devletinin oluşması yolundakı gelişmeler de izlenen polıtıkanın bır başka olumsuz sonucu olarak ortaya çıktı. Bugün. odönemde izlenen politikanın yanlışlığı görülebili- yor. Türkiye'de ilk kez Özal döne- minde dile getirilen 'akrif dış po- litika". "devletin küçültülmesi\ 'herkesin inancına göre yaşama- sı\ 'din işlerinin cemaatlerebıra- kılması' gibi söylemlerse, son yıllarda yeni siyasi hareketlerta- rafından siyasal projelere dönüş- türülüyor. Köktendincilığın iv- me kazandığı bır ortamda ortaya çıkan hareketlenn ortak noktası- nı. Atatürkdüşmanlığı oluşturu- yor. Acaba oluşmakta olan yeni dünya düzeni ile Türkiye'de sağ- da ortaya çıkan bu hareketlenme arasında bir ilişki var mı? Batı. soğuk savaş sırasında ve 1991 'ın hemen ertesinde'laik.çağdaş,ço- ğuku demokrasisi' ile çevresın- dekı ülkelere model olarak gös- terdıği Türkiye'yi, artık ABD ve Avrupa parlamentolannda yer- den yere vuruyor. Gümriik birli- ği konusunda Avrupa Parlamen- tosu, insan haklan gerekçesiyle engeller çıkarıyor. Neden? Henze'nin son raporu Paul Henze. Türkiye'de bilı- nen bır isimdır. Cumhunyet oku- yuculan, rahmetli UğurMumcu aracılığıyla tanımış sayılırlar kendisinı. Henze. 1950sonlann- da ve 1970 ortaiarında Anka- ra'daki ABD Büyükelçilıği"nde 'C1A İstasvon ŞefT olarak çalış- tıktan sonra. 1977-1980 yıllan arasında Beyaz Saray'da Ülusal Güvenlik Konseyi'nde çalıştı. 1982 yılından bu yana C1A ve Amerikan hükümetlerine danış- manlık yapan Henze, RAND firmasında Ortadoğu ve Türki- ye uzmanı olarak çalışıyor. RAND firmasının ABD'nin diplomatik tarihinde önemli bir yeri vardır. ABD'nin resmi dış politika doktnnlerinin çoğu, ön- ce RAND bünyesınde yazılan raporlarda ortaya konmuştur. Ei- senhovver \e VVohistetter dokt- rinleri bunlar arasında yer alır. Henze'nin 1993 yılı sonlann- da 'ilgili yerlere sunulan", 'Tür- kiye; 21. Yüzyıla Doğru' isimli raporu. Türkiye'nin stratejik ko- numunun ABD'nin çıkarları çerçevesinde ele alınmasını he- defleyen bir çalışmanın ayakla- rından birıdır. Türkiye'de kök- tendmcilik karşısında duyulan kaygılar Henze tarafından rapor- da şöyle karşılanmaktadır: "Türk aydınlan, sürekli olarak milli>etçi,dinciveyabunlann ka- nşımı sağ tepkiciliğin tehdidin- den kaygı duvarlar. Bu kavgılar, yabancı gazeteciler için i>i satan haberlerdir. Aydınlann kaygıla- n eski Sovyet cumhuriyetlerin- deki dinci. Pan-Türkist ve yeni otoritercilik akımlannın Türki- ye'ye bulaşması karşısında da devam edecektir. 20. yüzyılda Pan-Arapçılık, Pan-Afrikacılık liberal, 'ılerici' kavramlar ola- rak görülürken. Pan-Türkçülü- ğün de neden kötü ve' faşıst' ola- rak tanımlandığı konusu, aynn- tılı çözümlemeler gerektirmek- tedir." Şeriatçılara \e ırkçılara göz kırpan Henze, "Bazı klasik Ata- tiirkçü uygulamalar. yaşlı Türk entelektiiellerinin pişnıanlığına feNİDÜÖA DÜZENİsfe'ARYÖLARI HÂÜİK GERAYİ • Henze'nin 1993 yılı sonlarında hazırladığı Türkiye; 21. Yüzyıla Doğru' isimli raporu, ABD'nin Türkiye ile ilgili yeni politikasının ipuçlarını vermektedir. Raporunda şeriatçılara ve ırkçılara göz kırpan Henze'ye göre, soğuk savaşın sona ermesiyle ortaya çıkan yeni dünya düzeni açısından, Atatürk ilkelerinin pek de 'gerekJi' olmadığı ortaya çıkmtştır. tammlaması, basınımızda ve kamuoyunda neredeyse her gün kullamlıyor. Okuyacağımz dizi, konuya daha çok laiklikJköktendincilik. Kürt sorunu ve Atatürkçülük açısından çizilen bazı senaryolar çerçevesinde yaklaşmaktadır. RP Genel Başkanı Necmettin Erbakan, 27 Martyerel seçim zaferinden sonra ABD 'ye gidiyor ve Amerikahlara, Refah 'ın iktidarında Hstikrara kavuşacak bir Türkiye 'nin' Batılılar için de tercih edilmesi gerektiğini söylüyor. ABD 'nin ve Almanya'mn, Cezayir'deki köktendinci teröristlere kimi zaman örtülü bazen de açık destek verdiği göriilüyor. Almanya, neden köktendincileh Türkiye 'ye iade etmezken, hirden Bosna ya yardım konusunda 'aslan' kesiliyor? Köktendinciliğin baskıcı ve yakıcı yüzü geniş kesimlerin tepkisini çekerken, Uhmlıyüzü', Fethullah Gülen 'in ' ' Tesettür teferruattır'' sözleriyle yeniden gündeme sokuluyor. Dizi, bu gibi gelişmelere başka ülkelerin de penceresinden bakarakyamtlar bulmaya yardımcı olmayı hedefliyor. Okuyucunun dikkatini iki noktaya çekmek isterim. CIA 'de eskiden Türkiye ve Ortadoğu bölgesiyle ilgili önemli görevler almış olan Paul Henze ve Graham Fuller'ın, RAND firmasında yaptıkları iki önemli rapor, ilk kez kamuoyuna geniş bir biçimde sunulmaktadır. Raporlarla ilgili birkaç kısa haberin basında yer almasına ve bazı yorumlar yapılmasma karşın, tamamının yansımadığı söylenebilir. îkinci bir nokta, özellikle insan haklan konusundaki bölümlerle ilgilidir. însan haklarımn gelişmesi, yurttaş olarak Türkiye için istediğimiz bir konudur. Dizi içerisinde bazı bölümlerde Prof. Dr. Cem Eroğlu ve Prof. Dr. Ergün Aybars 'la yapılan söyleşiler yer alıyor. Söyleşiler, dizinin işlediği konulara paralel olarak, değiştirilmeden serpiştirilmiştir. karşm sona ermiş olsa da, Ata- türk'ün modern Türkiye'ye te- mel katkılan ayaktadır ve bu kat- kılargenişçe kabul edilmektedir. Hatta. Atatürk modelinin Le- nin'in Cçüncü Dünya için öner- diğinden daha uygun olduğunu bütün dün\anın kabul etmesi olasılığı buiunmaktadır. Sovyet imparatorluğunun dağılmasıyla ortava çıkan de\ letler. Ata- türk'ün Türk deneyiminden or- taya çıkan örneği izleyerek ba- ğınısızlıklarını kurabilirse. şans- h sayılmalıdırlar'" yorumunu yapmaktadır. 'Atatürkçülük öldü1 savı Atatürkçülüğü. bir ölçüde Rusya'daki yaşlı komünistlerin Lenin'e baglılıklanna benzetme çabasının sezıldiği bu satırlarla Henze, aslında Atatürk konu- sunda ta\ nnı ortaya koymuştur. Atatürkçülük öldü! Henze'nin 'klasik Atatürkçülük'ten ne an- ladıgi belli degıldır. Ancak. yaşayan Atatürkçülü- ğün, "12 Eylül Atatürkçülü- ğü'^nlamına geldığı anlaşıl- maktadır: "Batı'nın laik toplu- munu aşın ölçüde basitleştirerek idealleştiren bazı klasik Atatürk- çüler ve rasvonalist reformcular, zaman zaman İslamı reddetme noktasına kadar yaklaşmışlardı. Bu mentalitedeki avdınlar Türk ekonomik ve siyasi hayatına dini etkilerin girmesine karşı hâlâ çığlıklar atmaktadırlar. .»Türk siyasetinin \e toplumunun 1950'de çok partili sistcmo geç- miş olması. pek çoklanna Isla- mın yükselişi gibi gözüktü. Kla- sik Atatürkçülerin. o dönemden bu yana yaşadıklan -\e çözeme- dikleri-açmaz,bir toplumun nü- fusunun önemli bir bölümünün önemli gördüğü dini, demokra- tik bir toplumun nasıl basârabi- leceği olmuştur." Laiklık uygulamasının, dınin baskı altında tutulması şeklinde anlaşıldığı ve Batı'nın laiklik kavramının Türkiye'de yanlış yorumlandığı gibi görüşlerin, ABD tarafından da haklı görüle- bileceği, -en azından gündeme alınarak değerlendirilmekte ol- duğu- Henze'nin yorumlanyla açığa çıkmaktadır. İmam-hatip okulları zararsız Yazann. Atatürkçülüğü de- ğerlendırdiği temel kıstaslar da ilgı çekicidır. Raporda. "Atatürk ilkeleri. Türkiye'ye iyi hizmet et- ri \e veni devletler arasında ab- şılmadık istikrara sahip olması- nı garanti altına aldı" dıyen Hen- ze. Atatürkçülüğü. özellikle NATO'ya katıldıktan sonraki Soğuk Savaş yıllannda. 'mütte- flk' Türkiye'nin 'iç istikrannı' sağladığı ölçüde alkışlamakta- dır. Soğuk savaşın sona erme- sıyle ortaya çıkan yeni dünya dü- zeni açısından, Atatürk ilkeleri- nin pek de 'gerekK' olmadığı, ra- porun satır aralanndan anlaşıl- maktadır. Yeni dünya düzenine geçilmesiyle birlikte, 'Atatürk ilkelerinin' adı 'klasik Atatürk- çülük'' olmuştur. O da ölmüştür! ABD yönetıminin akıl hocası, Türkiye'de köktendinciliğin yükselmesı konusunda da son derece rahattır, bunlann parası Suudi Arabistan veya İran'dan gelsebıle: -Aydınlann, imam- hariplerin >a\gınlaşmasının gençleri gerici yapacağı yolundaki kaygılannın abartmalı olduğu ortaya çıkmış- tır. Ahlak dersleri konusund,aki kaygüar da böyledir. Türk genç- lerinin dinsel fanatizme kurban olmalan yolunda kanıt \oktur. Türk sivasetinde, sivasallaşmış İslam. Arap ve tran parası. Ame- rikan siyasi hayatındaki bazı akımlardan daha büyük bir et- kide bulunmamaktadır." Daha düne kadar sılahlanma- ya ve nükleer silahlara karşı çı- kan herkesı. Sovyetler tarafın- dan finanse edılen kışkırtıcılar olarak tanımlayan ABD yazarla- n, Türkiye'ye köktendinciliği desteklemek için giren, Suudi ve tran paralannı doğrulamakta, ama bunda bir 'kötülük" gör- memektedir Neler değişti? Yarın: ABD'nin tarikat hesapları • Türkiye'de ilk kez Özal döneminde dile getiriten, 'herkesin inancına göre yaşaması', 'din işlerinin cemaatlere bırakılması' gibi söylemler, son yıllarda yeni siyasi hareketler tarafından siyasal projelere dönüştürülüyor. Köktendinciliğin ivme kazandığı bir ortamda ortaya çıkan hareketlenn ortak noktasını, Atatürk düşmantığ» oluşturuyor. • Oluşmakta olan yeni dünya düzeni île Türkiye'de sağda ortaya çıkan bu hareketlenme ilginç bir şekilde çakışıyor. Batı, soğuk savaş strasında ve 1991'in hemen ertesinde 'laik, çağdaş, çoğulcu demokrasisi' ile çevresindeki ülkelere model olarak gösterdiği Türkiye'yi, artık ABD ve Avrupa parlamentolannda yerden yere vuruyor. Özal'a göre, Türkiye,Körfez bunalımında ABD'nin yanında yer alarak 'bir koyup üç alacaktı'. Geçen dört yıl, Türkiye'nin bir koyup beş kere daha koyduğunu,ancak pek az şey aldığını gösterdi. Prof. Dr. Ergün Aybars, Henze'nin raporunu değerlendirdi: 'Klasik Atatürkçülük9 tanıım oyun tzmir'de bulunan Dokuz Eylül Üni- versitesi Atatürk ilkeleri ve Inkılap Ta- rihi Enstitüsü Müdürü Prof. Dr. Ergün Aybars'ın sorulanmıza \erdiği yanıtlar şöyle: - Henze'nin raporundaki klasik Ata- türkçülük' yaklaşımını nasıl değerlendi- riyorsunuz? AYBARS - Klasik Kemalizm diye bir tanım siyasi amaçlı olup. Türkiye üze- nnde oynanan oyunlara maske görünü- mündedır. Amaç. Atatürkçü sistemi yık- maktır. Çünkü ulusal birlik, laiklik. üni- ter devlet, tam bağımsızlık (özellikle bu tez) Batı'nın korkulu rüyasıdır. Ata- türk'ün aydınlıkçı dünya görüşünden ve Türkiye'nin Ortadoğu'da büyük bir güç olmasından Batı'nın endişe duyduğunu görmemek için devekuşu olmak lazım. Batı, ne güçlü ne de y ıkılmış bır Türki- ye ıster. ıpleri kontrol edilen bır ülke is- ter. Yeşil kuşak teorisi 1950'lerde başla- mıştı ve bugün de önemini sürdürüyor. Denizlere hâkim olan ABD'nin kıta hâ- kimiyeti teorisıne sahip Rusya ile uzun vadede banşık olması mümkün değildir. Türkiye. bu oyunlan görüp. kendisi için en yararlı olanı yapmalıdır. Türkiye'ye • Aybars: Klasik Kemalizm diye bir tanım siyasidir ve Türkiye üzerinde oynanan oyunlara maske görünümündedir. Amaç, Atatürkçü sistemi yıkmaktır. Çünkü ulusal birlik. laiklik, özellikle tam bağımsızlık Batı'nın korkulu rüyasıdır. Atatürk'ün aydınlıkçı dünya görüşünden ve Türkiye'nin Ortadoğu'da büyük bir güç olmasından Batı'nın endişe duyduğunu görmemek için devekuşu olmak gerekir. dayatılan ıse 'ılımlı İslam«hk'> tır. - Atatürk ilkelerine yönelik saldınlar arasında. İstiklal Mahkemekri özel bir yer tutuyor. Bu konuda sizin ay nntılı ça- İışmalannı/ var, ama medyada yapılan tartışmalarda sizi pek göremedik. AYBARS - İstiklal Mahkemeleri ko- nusunda son bir yıl içinde konu hakkın- da yeterli bilgi sahibi olmadan konuşan, yazan ve yorumlar yapanlara tanık olu- yoruz. Konu hakkında bilgisi olanlann ise özellikle televizyonda çok az görün- melerine karşıhk, bilgisiz \e önyargılı birçok kışinin. yanıltıcı konuşmalan gi- derek çoğalmıştır. Tarihçilerin araştır- ma konusu olan bir sorun, ıdeolojik bo- yutta, çoğu kez saldın yapanm işine gel- diği bir noktadan saldırması yanıltıcı. saptıncı ciddi sorunlara yol açmakta ve kamuoyunu yanıltmaktadır. Medyanın buna aracı durumuna düşmesi (özellik- le Mehmet Ali Birand, Ahmet Altan-Ne- şe Düzel) veya bilerek yardımcı olmala- n dikkatlerden kaçmamaktadır. 'Altı yû belgeler üzerinde çabştım' -tstiktal Mahkemeleri'yie ilgili saptır- malar nasıl gerçekleşti? AYBARS - Sayın Mehmet Altan, TV 1 kanalında 6 Haziran 1992'de Uğur Mumcu ile yaptığı tartışmada, İstiklal Mahkemeleri'nin 30 bin kişiyi astığını ve bu konuda araştırma yapılmadığını iddia ediyordu. Abdurrahman Dilipak, 2 Şubat 1992 tarihli Hürriyet gazetesin- de bu mahkemelerde 120 bin kişinin öl- düğünü ileri sürüyordu. Milletvekili Ha- san Mezarcı, sayıyı 500 bine kadar çı- kardı. Ben İstiklal Mahkemeleri (1920- 1923) konulu doktora tezimi Ord. Prof. Enver Ziya Karal'ın yanında yaptım (1972). 1975 yılında Bilgi Yayınevi ta- rafından yayımlandı. 1923-1927 döne- mi İstiklal Mahkemeleri'ni de doçentlik tezi olarak verdim. 1988'de iki kitabı bir araya getirip Do- kuz Eylül Üniversitesi yayıru olarak ya- yımladım. İstiklal Mahkemeleri'nin he- men tüm belgelen TBMM arşivinde bu- iunmaktadır. Belgeler binlerce dosya halinde. Mec- lıs'in toplantı salonunun altındaki depo- lardadır. Cumhurbaşkanlığı arşivinde de yazışma evrakının bir sureti bulunuyor. Türk Inkılap Tarihi Enstitüsü arşivinde de Konya ve Elcezire İstiklal Mahke- meleri evraklan bulunuyor. 1970-1972 ve 1976-1979 arasında olmak üzere top- lam altı yıl yaz aylarında TBMM ar- şivinde araştırma yaptım. ANKARA NOTLARI MUSTAFA EKJMEKÇİ Cumhuriyet Çocukları... Taşlama ustası Mustafa Eşref, şu dörtlüğü.düştü: "Sözünün eri adam, her ne dediyse oldu, I Özal gidecek de- di, ne yani gitmedı mi? 1500 gün verin bana, dertlerbitecek de- di I SOO'e varmadan dertleri bitmedt mi?" 7 şubat günlü Cumhuriyet'te, "Yücel Kanpolat'la Söy/eş/"nin sonuna, şunlan yazmıştım: "Oruç ayı gelince, din sömürûsü de başlar, din îecımı de. Po- litikacılar 'iftar'/ar vehrter. Gitmem hıçbirine. Süleyman Bey de Çankaya'da 'iftar'/ara başladı, milletvekılleriyte konuşuyor. Oruç tutmayanlarda omçlu gibi gözükürterböyle zamanlarda. Süley- man Bey'ın hem laiklikten söz edip hem de politıkacı olarak 'if- tar'/ar vermeye ne hakkı var? Bir de sorar dururiar, 'Süleyman Bey değişti mi?' diye. Kolay mı öyle değişmek? Politıkacı iftar veremez, yemek venr, orada içki de içilir." Süleyman Bey ıftar venr de öbürleri durur mu? Onlar da ver- diler. Hûsamettin Cindoruk, Tansu Çiller, Mesut Yılmaz, do- ğum yerı Sinop'ta "Arap hâkimin oğlu" diye tanınan Necmet- tin Erbakan... Daha daha kimler? Mesut Yılmaz'dan bana da geldi çağn. Sheraton Otelı'nde, 14 şubat salı akşamı "iftar" verecekti, katılamazsam, bıldırecek- tim. 13 şubat günü, Mesut Yılmaz'a şu faksı çektim: "74.2.7995 akşamı vereceğiniz iftarla ilgili çağnnıza teşekkür- ederim. Polıtikacılann iftar vermelenne ilke olarak karşı olduğum için, katılamayacağıma üzgünüm. Bır başka akşam yemeğinde buluşmak üzere, saygılanmı sunanm." Çankaya'ya yerleşelı, dertlerinin bittiğini sanan Süleyman Bey'e en güzel dersı kendi uğraş arkadaşları, mühendisler yer- di. Süleyman Bey, Türk Mühendis Mimar Odaları Bırliği'nin (TMMOB) Başkanı Yavuz Önen ile tüm yönetim kurulu üyele- rini, 18 şubat cumartesı akşamı (dün) için "iftar"a çağınyordu. Mektuplar herkesin adına ayn ayn yollanmıştı. 3 Şubat 1995 Cu- ma günü toplanan TMMOB Yönetim Kurulu, Çankaya'dan, Sü- leyman Bey'den gelen "ıftar" çağrısını görüştü. Iftara gidilecek miydi gıdilmeyecek miydı? Gıdılmeyecekti! TMMOB'nın 22 üyeden oluşan yönetim kunjlu, ülkenin içinde bulunduğu koşullarda laiklığin giderek yara almakta olduğunu göz önünde tutmuş, bu karan almıştı. Şimdi bu karan Çanka- ya'ya bildırmek kalıyordu. TMMOB Başkanı mimar Yavuz Önen, Süleyman Bey'ın genel yazmanı, 12 Eylül öncesinin Enerji Ba- kanlığı Müsteşan Necdet Seçkinöz'e karan anlattı. Seçkinöz: - Olmazefendim, Sayın Cumhurbaşkanı'nın çağnsınagelme- mekolmaz. Bu bırgelenekselyemektır, adı "ıftar"dır, lütfen, ar- kadaşlannıza söyleyın, karan bır daha gözden geçirin.. falan de- di. Bunun üzerine 16 şubat perşembe günü toplanan TMMOB Yürütme Kurulu, yönetim kurulunun aldığı karan değiştireme- yeceğını belirledi. Iftara katılmayacaklardı. TMMOB'nın yürüt- me kurulu şöyleydı: Mimarlar Odası'ndan (Başkan) Yavuz Önen, Makına Mühen- dislen Odası'ndan (2. Başkan) Hasan Akalın, Maden Mühen- dısleri Odası'ndan (Genel Yazman) Alpaslan Ertürk TMMOB Yürijtme Kurulu üyeleri: Kimya Mühendıslen Odası'ndan thsan Karababa, Jeoloji Mühendıslen Odası'ndan Mehmet Yüksel Barkurt. Harıta ve Kadastro Mühendislerı Odast'ndan Reşat Ünal "Işte, cumhuriyet çocuklan" dedım ıçimden. • • • Meclıs'ın çarşamba günkü bırleşiminde, öğleden sonra, mil- letvekillerinin yeni çalışma saatleri duzenleniyor. ona ılışkin ko- nuşmalar yapılıyordu. Önerinın aslı, gerçekte, "iftar" saatlerin- de, Meclıs'in çalışmamasını getıriyordu. SHP Uşak Milletvekili Ural Köklü Meclis'ın çalışması ile ılgi- lı onergenın lehınde soz almtştı. Başkan, ANAP'lı Mustafa Ka- lernli. Saat 17.00'yı bıraz geçıyor olmalıydı. SHP'lı Ural Köklü, kürsüde konuşurken. önündekı su bardağından birkaç yudum su ıçtı. Sen misin birkaç yudum su ıçen? Süleyman Bey ıftar ve- rir de onlar durur mu? (Konuşmalan ızlıyorum tutanaklardan). Ural Köklü (devamla): - Önergenin amacı, Meclis'ın daha uzun müddetli çalışabil- mesıni sağlamaktır. • Görüyorsunuz kı. bu önerge hakkında çıkıp konuşan arkadaş- lanmız, her şeyden önce "Laiklik adı altında, köktendinsizlik yap- mayın" dıyorlar. Bakm, memlekette en büyük tehlike, işte "La- iklik dayatmacasıyla milleti bölüyorsunuz" diyortar. Bu sözlerin hepsi de yanlışttr ve merrrteketin, gerçekten bölünmesine ça- nak tutacak olan ilkeler bu anlamda elden kaçmaktadır. Elaattin Elmas (ANAP. Istanbul): - Onun için mı su içtin? Ural Köklü (devamla): - Ben şunu söyleyeyım. Evet, bu toplumun... Bahattin Elçi (Bayburt, RP): - Su iç su! Ural Köklü (devamla): - Ben su içerim; oruç tutan ınsanlara da sonuna kadar say- gılıyım ve oruç tutan ınsanlar da... Selahattin Karademir (Kahramanmaraş, DYP): - Yaptığın, saygısızlık. Ural Köklü (devamla): - Oruç tutanlar ile oruç tutmayanlar arasında, oruç tutanlar ile oruç tutmayanlar diye bir ayırım yaparsan, bu Türkiye Cum- hunyetı Devletı'nın ilkelerini hıçe saymış olursunuz. Allah'a kar- şı yapacağım ibadetın sorumlusu benım. Sen ibadet yapıyor- san, sen oruç tutuyorsan, sevabını sen kazanıyorsun; ama ben şunu söylemek istiyorum: Bu memlekette şımdiye kadar uygu- lanmayan çifte standart başlamıştır. Tütün tarlalarında vatan- daşımızın, köylümüzün, ışçımızin, anamızın, babamızın ve biz- lerin 20 saat çalışıp da oruç tuttuğu yaz günlerıni biliyoruz. Lüt- fen beyler, dikkat edelim, söylemek istediğım konuya dıkkat edelim. Orucu gerekçe gostererek çalışma saatlerımizı değiş- tirmek isteyen önergemizirv samımı nıyetlı olanlannın yanında, samimi olmayan nıyetlerde vardır. Onun için biz her şeyden ön- ce, bu ipin ucunu kaçınrsak, Türkiye Cumhurıyeti'nin, her şey- den önce, ilkesi olan laiklik ilkesını elden kaçınrsak, resmi ya- şantımızı, devletin işleyiş tarzını dini vecibelere dayandırmaya kalkarsak, bız bu ipın ucunu tutamayız, kaçırırız. Ismail Sancak (Istanbul, ANAP): -Laiklığe zarar veriyorsun, zarar. Ömer Ekinci (Ankara, RP): - Paspas oldunuz, paspas! Ural Köklü (devamla): - Bağtrmayın. sakin olun. Madem ki oruç tutuyorsunuz, say- gılı olun lütfen... Ben konuşacağım, ben milletvekilıyım. Türki- ye Büyük Mıllet Meclısı'nın bır milletvekıliyim, elbette beni din- leyeceksiniz. Elaattin Elmas (Istanbul, ANAP): - Sen bir bardak su daha iç, aklin başma gelsın. Ural Köklü (devamla): - Evet içerim. Görüyorsunuz, su içene tahammülünüz olmu- yor. Olur mu, olur mu? Buyurun içiyorum. (RP sıralanndan "İç, iç" sesleri; RP. ANAP, MHP sıralanndan alkışlar)... BULMACA SOLDAN SAGA: 1/ Ayçiçegi. 2/ Dört Halife'nin ikıncisi... Dofu Anadolu'ya özgü bir halk o>-unu. 3/ Ale- vi-Bektaşi törenlerine verilen ad... Bitmemiş yazı, roman gibi şeyle- rin devamı. 4/ Koca... Genelev işleten kadın. 5/ Istanbul'un eski ad- lanndan biri. 6/ Hasta- lıklı, sakat... Hollan- da'nın plaka işareti. 7/ Sagır ve dilsiz... Kimli- gi belirlenemeyen uzay cisimlerine verilen ad. 8/ Çayın etkin maddesi... Yakacak odun için kullanılan. bir metre küpe eşit hacim ölçüsü birimi. 91 Eme- gin temel değer olarak ele ahndı- ğı toplum. YUKAR1DAN AŞAĞfYA: 1/ Tarhana. bulgur yapmak için kullanılan. kabuğu soyulmuş ve kınlmış buğday... Tanrıtanımaz. 2/ Amirler... " — - doğan günün bir dert olduğunu / İnsan bu yaşa gelince anlarmış" (Cahit Sıt- kı Tarancı). 3/ Rutubet... Amerika'da yaşayan ve yavrulannı sırtında taşıyan keseli sıçan. 4/ Erbiyum elementinin simgesi... Italya'da bir kent. 5/ "Çok sarhoş" anlamında argo sözcük. 61 Sermaye... Stronsiyum elementinin simgesi. II Paltoya benzer bir üst gıysisi... Japon halk türkülerine verilen ad. 8/ Mesafe... Çok güzel. 9/ Kesintilerinden sonra kalan miktar... Papağanla akraba küçük bir kuş.
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear