23 Aralık 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
4 KASIM 1995 CUMARTESİ CUMHURİYET SAYFA KULTUR 13 Oscarlı senaryo yazan Christopher Hampton ilk yönetmenlik denemesinde İngiliz ressam Dora Carrington'ı anlatıyor Olağanüstü bir yaşamnı gözleıncisi AHl ANTMEN LONDRA - İngiliz ressam Dora Car- rinçon'ın vaşamı da sonunda fiim oldu. "TeMikeli ftişkiler" fılminin senaryosuy- la b:r Oscar kazanan Christopher Hamp- ton ın tam 17 yıldır kaynak bulmak ıçin rafbbekleyen senaryosu. edebi yapıtlar- la \e özellikle de "edebi yaşam*'larla flör eden doksanlı yıllann sınemasına deıAgeldi. E.M.Forster'dan "Howard's End\ Louisa May Akott'tan "Küçük Kadınlar". Nathaniel Havvthorne'dan "The Scarlett Letter" (bu arada. •'Piya- no". •*Masumiyet Çağı", "Ciinden Ka- lanlar"_) gibi güçlü oyuncu kadrosu ve reM'nsel tbtoğraflarla izleyiciye zengin bır veyîrlik Minan filmlerin yanında yer alıvor "Carrington" da. Geçen Cannes Fılm Festivali'nde başrollen Emma Thompson i le pav laşan Jonathan Pryce'a en i\ı erkek oyuncu ödülünü kazandıran film. şu sıralar Londra'da Barbican Ga- len.M'nde süren. Carrington'ın resimle- rinınyanı sıra mektuplan \e müthiş bir süsleme meraklısı olan sanatçının desen- lernle donanmts kimi eşyalarının da yer aldığı genış kapsamlı bir retrospektifle birlıkte v aşamı boyunca pek az sergi aç- mı^ ressam Carrington'ı gün ışığına çı- karnor. Ingiltere'nin önde gelen sanat okulla- rından Slade'in en başanlı öğrencilerin- dcn biri olan Dora Carrington. gelenek- çı bır ressam olmakla birlikte modern lngüız sanatı kapsamında da anıiıyor. Sa- natçının en ayırt edici özelliğı, sanatının son derece özyaşamöyküsel oluşu. Sev- diği \erler \e insanlar dışında herhangi bır konuya rastlamak mümkiin değıl Carrington'ın resimlerinde. Film de işte bu yönûyle beyazperdeye getiriyor sa- natçıyı. Filmin ana temasını. afişlerde "olağa- niistü bir aşk öykiisü" olarak tanımla- nan. ov sa gerçekte bu klişe tanımını çok çok aşan Dora Carrington-Lytton Strac- hey birlikteliği oluşruruyor. Bunun para- lelinde. Barbican "daki Carrington sergi- siniıı de en dikkat çekici yapıtı, sanatçı- nın 1916 tarihli Strachey portresi. Car- rington'ın yaşamının vazgeçilmez tut- Türkive sinemalannda dabirsüre sonra gösterime girecek filmde, Carrington'ın Emma Thompson, Lytton. Strachey'i (vanda) Jonathan Pryce canlandınvor. • "Carrington"ın ana temasını, afişlerde "olağanüstü bir aşk öyküsü" olarak tanımlanan, oysa gerçekte bu klişe tanımını çok çok aşan Dora Carrington-Lytton Strachey birlikteliği oluşturuyor. Bunun paralelinde, Barbican "daki Carrington sergisinin de en dikkat çekici yapıtı. sanatçının 1916 tarihli Strachey portresi. kusu olan yazar Strachey. bu portrede upuzun, incecik parmaklanyla bir kitap tutuyor elinde. Carrington'ın bir gece gizliçe odasma girip kesmeye yeltenir- ken âşık olduğu meşhur sakalı da görme- ye değer! Bu ikilinin öyküsü, eşcinsel Strachey'in Carrington'ı erkek sanma- siyla başlıyor. Carrington'ın -erkeksi gö- rünümünekarşın-kadınoluşu Strachey'i hayal kınklığına uğratmakla birlikte. iki- si arasındaki dostluk. sevgi, aşk, tutku ve hepsinin toplamı bir şey tam 17 yıl sürü- yor. Lytton'ın kansere yakalanıp ölme- sınden çok kısa bir süre sonra onun yok- luğuna dayanamayan Carrington da bir av tüfeğiyle intihar ediyor. Arada. ikısi- nin de cinsel tercihleri doğmltusunda ya- şadıgı birdizi ilişki. hatta Carrington'ın Strachey'in arzusu üzerine Ralph Part- ridge ile yaptıgı zoraki birevlilik de var. Ancak. ikısınin kurduğu '*ortaklığın~dı- şında kalan >aşamın kınntılan bunlar ve filmde. "Tehlikeli İlişkiler rl de olduğu gi- bi. ilişkilerin daha çok cinsel boyutuyla ilgilenen Christopher Hampton'ın aynı turumu var. Carrington'ın her yeni sev- gilisiyle birlikte. yoğun bir cinselliğin ardından Carrington retrospektifine bir portre daha ekleniyor. Ancak Strac- hey'in eşcinsel ilişkilerinegelince. bun- lara pek dokunmuyoryönetmen. Hamp- ton'ın şiirsel * 4 Carrington'*ının zayıf ka- lan bir başka noktası da. filmin belkemi- ğini oluşturan Strachev-Carrington bir- likteliğinin cinsel boyutunu yeterince deşmemiş ya da yeterince açığa çıkara- mamışolması belki. Carrington'ın kadın sevgililerine gelince. bu yönünü tama- men gözardı ediyor yönetmen. Carrington sergisinde ise, filmde ek- sik. örtülü ya da düpedüz yönlü olan bir tııtumun olmayışı. sanatçının dünyasına bir parça girmek adına daha zengin bir malzeme sunuyor. Carrington: günlükle- ri. mektuplan ve resimleriyle kendi keıı- dini anlatıyor sergide. "Resmimden son- ra en çok önem verdiğjm şey, bir insanu bir duvguvu keşfetmek" diyen Carring- ton. atmosfer yüklü manzara resimleri ve özellikle portrelenyle sözlerini doğ- ruluyor. Lytton portrelerinden sonra. Carring- ton'ın cn iyi resimleri. kadın arkadaşla- nnı tuvale aktardığı resimler. Kocası Ralph Partridge'in portrelen. günümûze kalmamrş. Partridge ileevlendiği zaman kayıtlanna adını Partridge ve Strachey ile birlikte yaşadığı "Tıdmarsh MiH E\i'nin ressamı" dıye geçiren Carnngton bu ev- de yarattığı "küçük cennef"in kimi kö- şeleri de Barbıcan'daki sergide baştan yaratılmaya çalışılmış. İzleyici. bir evin köşeleriylekarşılaşıp.Carnngton'ınkü- tüphanesindeki kitaplara dokundukça. bir sanatçı, ama aynı zamanda bır kadın duyarlılığıvla döneminin gerçeklerini yansıttığı günlüklerine ve mektuplanna ilk elden bakabilince. olağanüstü bır yaşamın gözlemcisi oldugunu algılıyor. Carrington'ın sanatının tuhaf bir han- dikapı bu. Yaşamı. resimlerindeki akademık çizginin çok dışinda kalan bir yaşam, ve doğrusu sanatından daha çe- kici. Carrington. yaşamının en kusursuz yapıtının. o 1916 tarihli Lytton Strachey portresindeki duyarlılıktan da an- laşılacagı gibi bu. sakalı neredeyse boyundan uzun. sevımli. ama aynı zamanda son derece kibirli ve kendini beğenmiş adama duyduğu se\gi ol- dugunu düşünüyordu belki de. Carring- ton 1932 yılında intihar ettiğinde. 39 yaşındaydı. Şimdi yıllar sonra vaşamıve sanatı film, sergi \ebiyografileriyle bir- likte yeniden gözler önüne gelince. Lyt- ton Strachey'nin Carrington'dan (\e filmde de Pryce'ın Emma Thomp- son 'dan) vine rol çaldığı görülüyor. Ama Carrington herhalde böyleolmasını yeğ- lerdi zaten. Sevimli, oyunbaz^ tanıdık bir dünya CANAN BEMCAL Şu günlerde Atatürk Kültür Merke- zi'negidenhergencin. 1967-68 yıllann- da Akademi'de açılan Dada sergisini iz- lerken benım duyduklanma yakın bır şe> ler duyacağından eminim. Dada ser- gisi. henüz klasik dönemin sorunlanyla \e boya resminin abcsiyle boğuşan bir genç olarak üzerimde inanılmaz bir etki > apmış. benim için birdönüm noktası ol- nıuştur. Her sabah atölyeye giderken ara- lanndan geçtiğim Duchamp. HcartfekL Hausmann, Man Ra> ve Picabia gibile- rınin yapıtlannı selamlardım ve bu yapıt- lann karşısında. sanatın bu "sınırlaröte- si" gösterisinin başkaldmcılanna derin bır sevgi geliştirirdim. Bir tek serginin bıle dogru okunduğunda. bilgilerle do- natıldıgında ve kavrandığında sanatın başka türlü de yapılabileceğinin düşü- nülmesine yeltenecegine inanıyorum. Dada sergisi kafamda, düşüncelerimde veinançlanmdadagedikleraçmavayet- mıstir. 19 ekim günü açılan Fluxus sergisi. lstanbul Sanat Bienali'nin ilk sergisıydi veTürkizleyicilerinebirarmağandı. El- bene 68 yıllanndaki gözle izlemem ola- naksız bır sergi olan Flu.\us. tarihsel bir kesit sunmaktaydı. Ancak yine de Tür- kıve'de pek çok yoksunlukları yaşayan genç sanatçılar için sanatı yeniden dü- şünmelerine bir fırsat sunacağı için öne- me de sahipti. Fluxus"un köklerini oluşturan Cage, Paik ve Beuys yanında Peter Hallev ve La>vrence VNeinergibi kavramsal sanat- çılar. V\blf \estell, Ben \autier, Nam Ju- ne Paik ve Dainel Spoerri gibi Türk sa- natçılarının da tanıdıgı adlar; YokoOno, Ya Monte Young, Dick Higgins, Emmet VViIliams, Ben Peterson. Robert FiBiou, Henning Christiansen, Arthur Köepke gibi uluslararası isimler bulunuyor, an- cak bu topluluğun en önemli adı hiç kuş- kıısuz George Maciunas. Flu\us sanatçılan "dün>anın gerçek olgulanna insanlann dikkatini çekecek G ündelik nesnelerle ready-made'ler, müzik gibi algılanabilir şiirler, gürültü ağırlıklı sesler, çoğaltılabilir ve kolay taşınabilir objeler, yeniden düzenlenebilir kutular ve yaşama dair olgularla gösteri yanı olan bir biçimdir ortaya çıkanlan sanat. Fluxus; sanatın yalın, basit, somut ve modern karşıtı olmasını savunur. George Maciunas (Fluxkit) bir sanat yapmak" istediklerinde bunun bir sanat değil bir "sanat davramşı** va- ratmak oldugunu keşfederler. Çünkü içinde dinamık. eylemsel ve akışkan su- nu biçimi olan sanat davranışının da di- namik. e> lemsel ve zamanın akışıyla il- gili olması gerektiğini kavrarlar. Flu- xus'un temeli müzikle anlaşılabılir. 1950'ler ortamı Amerika'da Cage Zen Budizm'e dayalı öğretisiyle sanatçılan etkilerken Amerikan soyut sanatçılarının babalarını yaratırken. Oldenburg gibi pop sanatçılan happe- ninglerini oluşturur- larken 1947 yılında Ne\s York'a gelip bir yandan miman okur. bir yandan müzik okuluna gidip. birga- lerı yöneten Litvanva kökenli George Maci- unas müzik ağırlıklı bir sanat grubu oluş- turmayı başanr. Flu- xus adını ilkkullanan Maciunas 1961'den başla>an Fluxus ser-Takako Saito (Balance Chess) gıleriyle akıma uluslararası bir nitelik kazandınr. "Fütürizm w Bassolo'dan konkre diişünce \e gürültüyü, Duc- hamp'dan Read> Made fikrini, Dadetst- lerden kolajı" alan ve temeline Cage'in öğretilerini oturtan bu yeni sanat biçimi, soyut sanatın karşısına somutu. modern vedokunulmazolanlannkarşısına yaşa- ma ait ve gündelığı koyar. sanatı; tiyat- ro şiir. edebiyat. obje bağlamında müzik gibi algılayarak intedisipliner bir sanat davranışı oluşturur. Beuys. **.Modern sanat bitti, şimdi sa- nat başlayabilir"derken herkesin sanat- çı oldugunu ıddia eder. Böylelikle dar bir sanat tarzının dünyasmı genişletme- yı ve sanatı yeniden kurmak için her sa- nat dalı içinde banndıracak dinamik bir aktiviteyaratılır. Gündelik nesnelerle re- ady-made'ler. müzik gibi algınalabilir şiirler. gürültü ağırlıklı sesler. çogaltıla- bilirve kolay taşınabilirobjeler. yeniden düzenlenebilir kutular ve yaşama dair ol- gularla gösteri yanı olan bir biçimdir or- taya çıkanlan sanat. Fluxus; sanatın ya- lın. basit, somut ve modern karşıtı olma- sını savunur. Yeni bir Dada aktivitesi ola- rak tanımlanan Fluxus; her ne kadar 1916 yıbnın Dadacılannın hemen lıe-. men römünde görûlebilen dramatik ve' savaş karşıtı politik-sosyal içerikli bir sa- nat tavnndan farklıy<!a da Dada'dan mi- ras aldıklan kavramlan kulianmaktan geri kalmazlar. "Sanatın mağrur öznel- liğine karşı, burjuva beğenisine karşı gi- bi sözler sıkça kullanılır. Buna karşı çı- kan sanat Dada'dan daha sıcak. sevimli ve daha mirasyedi bir davranış sergiler. Ancak 1916 yılından beri hâlâ bazılan- nın kafasından "Acaba bu sanat mıdır" düşüncesini yıkmakpek güçtür. Yerleşik her tür kurala, begeniye nice başkaldın, yerleşik biçimleri eskitse bile düşünce- lerin geçersizliğine bir darbe vurmakta zorlanır. Oysa daha anlaşılır. daha so- mut. daha gündelik nesneler. sesler. gö- rüntüler içinde bırsanatyaratılmaktadır. "dokunulabilir,koklanabilir.dıi)ulabiiir %«görüIebiBr" bir sanat olan Fluxus. mü- ziğin akışkanlıgı gibi her sanat yaratısı- nın zaman, eylemve hareketleilgili bağ- lamını kurarve müzikle algılanabilir to- tal bir sanat görüntüsünü sunar. Cünkü Fluxus sanatçılan uzmanlaşmaya. sanat- çı egosunun biraracısı olan sanat ve sa- nat nesnesi yaratmaya karşıdırlar. Maci- unas eğer sanatın sosyo-politik mücade- lesinden kopulursa Fluxus aktiviteleri- nin bütün anlamını yitireceği kuşkusunu taşır. Atatürk Kültür Merkezi duvarla- nnda asılı, mekânlannda yerleşmiş FIu- xusyaratılannı izlerkenbirzamanlarbü- tün bu objelerin nasıl bır dinamizm ve yaşam dolu olduklarını düşlememiz ge- rekir. Atatürk Kültür Merkezi salonla- nnda kıçlannın üzerinde yaşam sıv ısı çe- kilmiş statik biçimde oturan bu yapıtlar. geçmiş bir dönemin belgeleri olarak yi- ne de sıcacık. sevimli, oyunbaz bir tarz- da tanıdık. bildik birdünyayı. insanlara hiç de yabancısı olmadıklan bir âlemı açıyorlar. 6 NewJazz'm ustası Craig Harris CRR'de Kültür Servisi- Ünlü trombon ustası Craig Harris. Tailgater's Tale adlı dörtlüsüyle, bugün saat20.30'da lstanbul Cemal Reşit Rey Konser Salonu'nda bır konser verecek. Pozıtif ve CRR Konser Salonu'nun 2 yıldır düzenledıği caz konserleri serisınin 3. yılının açılışını yapmak üzere gelen Craig Harris "ın grubu. gitarda Bill \\hite. basta Cahin Jones ve davulda Danıon Due»hite'dan oluşuvor. Günümüzün en aktif pazcılarından biri olan Craig Harris. bugüne kadar David Murray, Âbdullah İbrahim. Sun Ra, Cecil Ta>lor \e Henn ThreadgiU gibi ustalarla çalışmış: usta bir vokalist. bir vırtüöz ve >'etenekli bir bestecı. Geleneksel bir Avustralya enstrümanı olan didgeridoo da çalan sanatçının tıpık konserleri; caz standartlan. balladlar. blues, funk ve Afnka ntımleri taşıyan dinamik performanslardan oluşuyor. Harris'in ülkemıze getirdıği grubunun ısıııi olan 'Tailgater*.'\ük vagonu' anlamına gelıyor. Ama bu keliıne tronıbonculara çok daha fazlasını ifade ediyor. Harns, kelımenin asıl anlamını $öyle açıkhyor: "Tailgater, tromboncu demek. Bu yüzyilın başında müzisvenler bir vagona bindirilir ve rüm kasabayı dolaşarak müzik yapaıiardı. Trombonculan da trombonun "slide'ını rahatca hareket ettirebilsinler diye hep en arka>a ko>ariardı. Bu vüzden tronıbonculara "Tailgaters' deıier. Dolayisıyla Tailgater's Tales de 'Tromboncunun Hikâyelen" anlamına geliyor." Her ne kadar grubunun adı, caz geleneğinin köklerinden gelse de Harris. ne bestelerinde ne de icralannda hiçbir müzikal gelenege baglı değil: kendi müzigini. "Son derece bildik bir müzik" olarak tanımlıyor. Duke Ellington. Cecil Ta>fc>r, AJbert Ayler ve Chariie Parker'ın müziğının devamı olan aşina bır müzik. Craig Harris ve grubunun yaptığı müzik, caz çevrelerince "Nevv Jazz" olarak niteleniyor. 60 ve 70'lerin avant-garde cazından. 1980'lenn başında ortaya çıkan bu müzik. Duke Ellington \e Charles Mingus'un çalışmalarının yenıden keşfedilmesi ve geleneksel cazın elementlerinin modern cazla birleştınlmesi sonucu oluştu. Trombone çalmaya okul yıllannda başlayan Harris. I976'da kolejden mezun olduktan sonra. 2 yıl boyunca Sun Ra'nın orkestrası ile Avrupa, Amerika ve Afrika'yı dolaştı. Daha sonra kendi gruplannı kurana kadar Âbdullah Ibrahimle Senegal. Avustralya \e Avrupa turnelerine çıkan tromboncu: David Murray. Olu Dara, Henn ThreadgilL Lester Bo»^ie. Ronald Shannon Jackson. James Newton \e Bilh Morris ile çalışmalan sırasında her zaman gelenekselliği deneysellikle bırleştiren anahtar müzisyen oldu. Craig Harris. 1982'de Kool Jazz Festfvali'nın bır bölümü olan Young Lions adlı konserde çaldığı Big Band bestesi "Nigerian Sunset" ile büyük ilgi topladı. Harris. Wynton Marsalis. James Nevvton. Anthony Davis ve Chico Freedman tarafından seslendirilen beste, sonradan festivalin "Young Lion*'adlı kayıtlarında yer aldı. O zamandan beri sanatçı. yanm düzıneden fazla albüm yaptı \e Aquastra. Cold Swcat ve Tailgater's Tale başta olmak üzere birçok topluluğa önderlik etti. Harris, son zamanlarda •"Elec-acou" adını verdigı elektro-akustik müzik ka\ramının üzerinde çahşıyor. "Etektronik >« akustik soundu kanştırma>a çalışı\orum. Ben bmürken, gerçek piyano sesini ögrendim. Ama keyboardu da i\i tanıyorum. Şimdilerde hiç piyano çalmamış ke\ boardçular ve akustik basa dokunmamış basçılar \ar. Ben akustik ve elektronik soundu. ruhlannı kaybetmemeye özen göstererek birieştirivorum"' dıyor. Bu akşam izleme fırsatı bulacağımız Harris. yalnızca Istanbul'a geldıği Tailgater's Tales'le çalışmıyor. Sanatçı aslında "Cold Svveat" adlı. kendilerini funk \e R & B yapmaya adamış. tamamen farklı birgrubun liderlıginı yapıyor ve bu grupla iki de albümleri var. New Jazz'ın usta temsilcisi Harris'in, bu akşam saat 20.30'da CRR'de vereceği konserin biletleri. öğretmen ve öğrenci. öğretmen ve emeklilere yüzde 50 ındirimli olmak üzere. 400 ve 500 bin lıradan satılacak. (Bilet satış yerlerı:CRR ve AKM gişeleri- Capitol Altunizade). V- Craig Harris, Tail gater's Tale adlı dörtlüsüyle bu akşam saat 20-30'da CRR'de. DÜŞÜNCEYE SAYGI MEMET FUAT İletişim Yıldırısı Dilımize "terör" dıye yerleşen yabancı bir sözcük var. Kaba güç kullanmayı. silahlan, bombalan çağrış- tırıyor. Fransızcası "terreur", İngılizcesi 'terror" olan, Latince kaynaklı bu sözcüğün anlamı "aşırı korku du- rumu" diye ozetlenebılir. Demek ne yolla olursa olsun insanlan aşırı korkuya sürükleyenlere, insanlan korkutarak yönlendirmeye çalışanlara "korkutucu", "terörcu"",yadasözcüğüal- dığımız dilin kuralıyla "terörist" diyebiliriz. Çocuklar azgınlık edip ortalığı birbırine katarlarken anneleri sesleniyor: "Akşam babanıza söylenm ha!" Evet, ailede bir "korkutucu", yani bir "terörcu" var... Çocuklan öylesine korkutmuş ki, onun korkusuyla az- gınlık etmekten, "çocukluklannı yaşamak "tan bıle vaz- geçiyorlar. Şöyle deneceğıni biliyorum: Çocuk büsbütün başı- boş bırakılırsa nasıl eğitilir? Günümüzde, birçok baba, aydın insanlar, boyle bir görevi kesınlikle üstlenmiyor, çocuklarının kendılerin- den korkmasını istemiyoriar. Sevgi yolu var çocuklan eğitmek için... Ama insanoğlunun ta baştan beri toplumsal yaşa- mı düzene sokmak için korkutuculuktan yararlanma eâilimi içinde olduğu da bir gerçek... llkel dinlerde de, tek tanrılı dinlerde de korku hep başköşede... En yakınımızdaki dini düşünelim. Insanın içinde Al- lah korkusu olmalı. diyoruz. Şöyle şöyle yapmazsan, cehennemde yanarsın. d;yoai2. Yunus Emre gibi ınananların işı bir aşka dönüştur- melen bu "korkutucu" görüntüsünü aşmak ıstemele- rınden kaynaklanıyor. Uygar dünyanın yasalan da başka türlu değıl. Yasa koyuculann özellikle üstunde durdukları şey cezala- rın "caydıncı"olmasıdır. Önlemekistediğınızsuçaöy- le bir ceza koyacaksmız kı, o cezaya çarpılmamak için insanlar o suçu ışlemeyecekler. Buna "cezanın caydıncılık ozelliği" denıyor. Pekı. "caydıncılık" nasıl sağlanıyor? Kişi alacağı cezayı düşunünce yaptığı kötu işi yap- maktan vazgeçıyor. Açıkçası, "korkutucu"görevini yasa yükleniyor... Tıpkı babanın çocuklarını. ya da Tann'nın kullannı korkuttuğu gibi, yasalar da uygar dünyanın ınsanları- nı korkutuyorlar. Demek "terör" hep var... Az ya da çok. kabaca ya da uygarca, yukardan ya da aşağıdan, silahlı ya da si- lahsız. insanlar birbirlerini korkutmadan yaşayamıyor- lar. Kabadayı dükkâncıyı haraca bağlarken, gücüne, gözü pekliğine güveniyor. Yakarım, yıkanm diyor. Solcu ya da sağcı vuruşkan işadamından para is- terken, vermezse kendısinı ya da aılesinı ölmüş bılme- sıni söylüyor. Başkaldırıp dağlara çıkan ısyancı. isteklerı yerine ge- tirilmezse o yörede hiç kimseyı sağ bırakmayacağını bildiriyor. Böylece gider, sınıf geçmek için öğretmenine göz- dağı vermeye kalkan öğrenciye kadar... Bir de, bunun karşısında, kurulu düzeni, o düzen içinde yaşayanları korumak için ortaya çıkan "korku- tuculuk" var... Uygar dünyada yasaların caydmcıhğıy- la, onlann yetersiz kaldığı yerde, yasalan dmlemeyen yöneticilerin örtülü sertlikleriyle yürirtülen "korkutu- culuk"... Televizyonlardaki ABD kaynaklı polis filmle- rinde süreklı bunun savunusu yapılıyor... . « "Teför I devlet terörü" ikilisı yıllardır bütün dünya- da birbirini üreterek süregelmekte... Şımdı bunlara inanılmaz bir güç olarak "iletişim terörü" de katıldı... Pek kullanılmıypr, ama "feröV'ün Türkçe bir karşılı- ğı var: Teror: yıldırı; terörist: yıldırıcı; terörizm: yıldıncı- hk... iletişim yıldırısı... Gazeteler holdinglerin elıne geçip gazeteciliğin ge- leneksel değerleri bir yana atılınca, hele televizyonla- nn yayın alanı kamuoyunu yönlendiren çevrelerin çok ötesine ulaşınca, iletişim dünyasında tam bir başı- boşluk yaşanmaya başlandı. Ozgürlük adına, özgürlükler çığneniyor... Çeşitli çıkar çatışmalannın gergınhği içindeki kim- seler, eüerindeki yayım olanaklannı kullanarak, doğru mu yanlış mı olduğu kestirilemeyen suçlamalarla kar- şıtlanna yükleniyor, çok ağır hakaretlerde bulunuyor- lar. Gerçekleri araştırmak. yolsuzluklan ortaya çıkar- mak için yapılan araştırmacı gazetecilık çalışmalarına gösterilen ilgi, bazen karşıtlarını aşağılcimak. bazen daha çok okunmak. ya da izlenmek amacıyla kötüye kullanılıyor. ' Üstelik de çoğu zaman okurian, ızleyicılerı aptal ye- rine koyan bır düzeysizlikle yapılıyor bu iş... Kitle iletişim araçlarının sorumsuz, denetımsiz ya- yımları herkesi ürkütüyor Kim olursanız olun. umma- diğınız bir anda, ummadığınız bir görünüşie okurların ya da izleyicilerin önüne çıkarılıp aşağılanabılirsiniz. Bakıyorsunuz. bir televızyon programında. hiç su- çu olmadan içine duştüğu bir durum işlenerek aşağı- lanan bir gazeteci, telefonu açmış olan bitenı açıkla- maya çalışıyor, ekranda ıse yarı alaycı bır yüz inanmaz gülümsemelerle direnıyor, adamı kendini savunmak, kendini övmek. uzun uzun dürüstlüğünü belirtmek zorunda bırakıyor. Tam anlamıyla bir iletişim yıldırısı yaşıyoruz... T U Y A P ' T A BUGUN PANELLER Edebivadmızda ve Anılanmı/da Bilge Ka- rasu ^'öneten: Küsun Akatlı Konuşmacılar: HulkiAktunç. Oruç Aruoba, Nezihi Meriç, Ahmet Oktav. Miige Sökmcn Düzenleyen: Metis Yayıncılık-Türkiye Yavıncılar Biriiği 13.00-15.00 saatlcn arasında A Katı Konferan> Salonu'ııdj. ModemAklınSorgulanması^'öneten: Tunca> BirkanKo- nuşmacılar: Ali Aka>. Avdın Lğur, Hüsamettin Çetinka\a Düzenleyen: Aynnti Ya>ınlan-Türki>e Yayıncılar Biriiği 13.00-I5.Û0 saatlerı arasında B Katı toplaniı Salonu'nda. Edebiyat ve Sinema Yöneten: Françoise Neu\ illc, Emik' Mantica Konuşma- cılar: Louise Gar- del. Bernard Pinga- ud. Atilla Dorsay. Rekin Tekso>, Feri- de Çiçekoğlu Dü- zenleyen: TÜYAP- Fransız Kültür Merkezi 17.00- 19.00 saatleri ara- sında A Katı Konfe- rans Salonunda. Matematik Ne- dir? Ne Değildir? Yöneten: Elif Yılmaz Dalkır Konuşmacılar: \li Nesin, Se- mih Kora\ Düzenleyen: Türki>e Yayıncılar Biıiigi 17.00- 19.00 saatleri arasında B Katı Konferans Salonu'nda. AÇIKOTLRLM Tarih \e Edebivat Konuşmacılar: iNe- dim GürseL MeteTunçav, Ne\ ra Necipoğlu, Enis Barur, Ah- met Kuvaş Düzenleyen: TL YAP 15.00-1 7(K) >jatlerı ara- sında A Katı Konferans Salonu'nda. ÇOCL K TtNATROSU Tnatro Elele-Lç Sihirii Öpiicük Eser:A>tül Akal Yönetınen:Mustafa Arslan Düzenle- yen:üçanbalık Yayıncılık 12.00-13.00 >aatlen arasında A Katı Konferans Salonu'nda. l.VIZA Gt Nİ Türkhc Vazarlar Sendikası Gülten D;i) loûlu. Sual Vardal. Arıf Damar. Halıl (,'elcnk. Ayten Mutlu. Metın Cengız. Oya L\sal. Edebiyatçılar Derneği Incı Adalı. Erhan Bencr. Faruk Güçlü. Neşe Karel. Edip Polat. Alattin Topçu.
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear