23 Aralık 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
24MART1994PERŞEMBE CUMHURİYET SAYFA HABERLER IşçiPaıtisi'ııiıısilahıkâmulaştırma DENİZTEZTEL ANAP. SHP, DYP ve RP'yi sermaye sınıfının partileri olarak nitelendiren Işçi Partisi İstanbul Büyükşehir Beledıyesi başkan adayı Arslan Kdıç bu partilerin "îkinci cumhuriyetçilerin belediyeci- lik anlayışuu" savunduklannı öne sürdü. Kılıç, "Sermaye partilerinin amacı Türkiye'yi sömürge- leştinnektir" dedi. İstanbul Üniversitesi Fen Fakültesi'nden me- zun olan 12 Man döneminde ömür boyu hapis cezasına mahkum edilen ve bu nedenle de ! l yıl cezaevinde yatan Arslan Kılıç, İşçi Partisi'nin emekçiden yana tek parti olduğunu belirtti. 73 ilde ve bu illerdeki tüm ilçelerde, beldelerde se- çimlere katıldıklannı anlatan Kılıç, başka sol partiler ve çevreler gibi amaçlannın sadece pro- paganda yaparak seslerini duyurmak olmadığını vurguladı. Kılıç, seçimlerin şu anda sınıf müca- delesinin yapıldığı en önemli alanlardan biri ol- duğunu belirterek şunlan söyledi: "Bu seçimde hedefîmiz ve amacımız sosya- listlerin var olduğunu göster- mek dcğildir. Türkiye çapı- ndaki herhangi bir büyûk siya- si gücün bu seçimlerdeki bedefi neyse amacı neyse bizimki de odur. Hedefimiz İP'nin eınekçi halktan anlamlı bir kuvvet ve destek almasıdır. Emekçi halktan alacağımız kuvvet ve desteğin beş on katı bir gücü mücadelemizin zemini olarak kullanabiliriz. Biz bu ala- cağımız desteği kesiıüikle ikri- dar kuvverine karşı çok ciddi, çapından daha büyük bir mü- cadele kuvvetine dönüştürece- ğiz." Kılıç, TİP'in geçmişte yüz- de üç oyla 15 milletvekilini Meclis'e soktuğunu ve o dö- nemde Türkiye eündemini belirlediğini anlaftı. TRT, özel televizyonlar ve radyo- lann kendileriyle ilgili haber- lere yer vermediğine değinen Kıhç, "Türkiye'de son 30 yü ieersinde sermaye diktatör- lüğünün bu kadar açık ya- şadığı bir seçim görmedim" dedi. ANAP, SHP. DYP ve RP'nin seçim programlannın birbirinin aynı olduğunu öne süren Kılıç, bu dört partinin birbirinin aynı reçeteler sun- duğunu söyledi. Partilerin programlannda "özelleştir- me, belediyeleri ticari şirket gibi yönetme ve tstanbul'u dünya sermayesiy le bürünleşti- rip bir dünya kenti yapma" projelerinin yer aldığına değj- nen Kılıç sözlerini şöyle sür- dürdü: "1980 öncea büyük sertna- yelerin sözcüleri emekçi semt- leri için 'kurtanlmış bölge" di- yorlardı. Emekçüer o bölgeleri sermayeden kurtaramadılar ama şimdi emekçilerden kur- tarılnitş büyük sermaye bölge- leri var. 24 ocak \e serbest pi- vasa projesi çerçevesinde istanbul ve Türkiye'nin büyük sermayesi dahada büyüdü, em- peryalistlerle daha sikı bağlar geliştirdi. Belediye kaynakları artık İstanbul burjuvazisinin, Türkiye büyük sermayeşinin ihtiyaçlarına yetmiyor. Özel- leştirme ile bu sağlanacak. özelleştirme büyük sermaye- ye karlı alanlar yaratmanuı yanı sıra. büyük sermayenin yeni kentsel ihtiyaçlarının karşdanmasının da aracıdır." SHP adayı Zülfü Livaneli'- nin özelleştirmeden yana ol- duğunu bu nedenle sosyal de- mokratlann adayı olamaya- cağını vurgulayan Kılıç. özel- leştirme ile örgütsüz, az pa- rayla çalışan işçilerin hedef- lendiğini savundu. Kıbç bu konuda şunlan söyledi: "Özelükje SHP'ye oy vere- cek emekçi önderlere, memur önderlere seslenmek isriyo- rum. Livaneli'nin programı her tür emekçi örgütlenmesinin hatta reformist ve uzlaşmacı olanlann bile tümden siüneceği bir programdır. Bu programın reformistlere bile tahammülü yoktur. Liva- neli'yi, Dalan'ı, Kesici'yi, Er- doğan'ı destekleyen emekçiler, memurlar kendi kuyularını kazıyorlar. Özellikle DİSK, SHP'vi desteklemekle kendi • İşçi Partisi İstanbul Büyükşehir Belediyesi başkan adayı Arslan Kılıç: Türkiye'de son 30 yıl içersinde sermaye diktatörlüğünün bu kadar açık yaşadığı bir seçim görmedim... • Özelleştirmeden yana olan Livaneli sosyal demokratlann adayı olamaz... • Livaneli'yi, Dalan'ı. Kesici'yi, Erdoğan'ı destekleyen emekçiler, memurlar kendi kuyulannı kazıyorlar. Özellikle DİSK. SHP'yi desteklemekle kendi kuyusunu kazıyor... kuyusunu kazıyor." Kılıç, dört partinin hedefı- nin İstanbul'u emperyalist sermayenin fınans merkezi haline getirmek olduğunu kaydererek "İstanbul bu programla bir Beyrut, bir Hong- Kong, bir Bangkok olacak. Partiler İstanbul'un fuhuş merkezi, kumarhane merkezi, batakhane olmasını vaat etmektedirler. Bu program eıünde sonunda İstanbul'u sömürgeleştirecek, Türkiye'yi sömürgeleştirecek" dedi. Partilerin izledikleri programın "İkinci cumhuriyetçilerin beJediyecilik anlayçı" olduğunu ilen süren Kılıç. "Ve bir nıüta- rake istanbul'u, işgal aitındaki İstanbul yaratıla- cak. Sermaye partilerinin amacı Türkiye'yi sönıür- gefeştirmektir" diye konuştu. Kılıç, İP'nin özelleştirmeye karşı her alanda kâmulaştırma yapacağını, belediyelerde ihale işlerine son vereceklerini. büyük sermayenin ih- tiyaçlanna göre değil, ulusal ekonominin, emekçilerin ihtiyaçlanna göre bir İstanbul oluş- turacağını vurguladı. Kılıç, İstanbul'un serma- yenin projeleriyle değil. sosyalist çözümlerle kurtulacağını kaydetti. Kılıç, Bazı sosyalist çev- relerin "hiçbir partiye oy vermeme" karanyla il- gili olarak da şunlan söyledi: "Oy vermeme rutumu Türkiye'deki sınıf mü- cadelesi alanını terketme ruturnudur. Bizim se- çimlere bakış açımız, emekçi halkın seçimlere bakjş açısıvla ayaıiıdır. MiİjonJarca işçi, me- mur, esnaf eğer seçim mekanizmasım ciddiye alı- yor buna katılıvorsa bizim tutumumuz bu alanda çdiip sermaye partileriyle güreşmektir. Oy ver- meme kararı alan arkadaşlardan hiçbiri rurum- larını ve taktiklerini halka göre ayarlamıyorlar. Tutumlarını dar gnıp menfaatlennave mücadele- nin zorfuklarından kaçmaya göre ayarlıyorlar." Sonuçlantarbşılacak seçim CELAL BAŞLANGIÇ -2- 27 Mart seçimlerinde, hedefıni önceden belirleyen, kime dönük cepheier açacağını en iyi sapta- yan liderlenn başında Bülent Ecevit geliyor. Ecevit'in temel amacı, partisi- 'nin oyunu arttırmak elbette. Daha çok yerel yönetim birimin- de iktidara gelerek genel seçimle- re barajı aşan. yerel yönetimlerde desteği olan DSP ile gitmek. Diğer liderler gibi Ecevit'in parti içine dönük bir sorunu yok elbette. Partisinin oyu düştüğünde. DSP içinden kendisine bir alter- natif çıkması da söz konusu de- ğ» Yerel seçim sürecine girilince Ecevit eleştirinin sivri ucunu RP'- ye yöneltti. Herkes "Neden bu ka- dar RP'ye yükleniyor" diye sorar- ken, yavaş yavaş ortalığı "RP ge- liyor" korkusu sarmaya baş- layınca, Ecevit'in haklılığı da or- taya çıktı. Böyle bir konjonktürde de Ecevit "RP'nin ipu'ğini biz pa- zara çıkardık. DSP sayesinde RP'nin gerçek yüzü, adil düzen maskaralığı ortaya çıktı" diye alanlarda dolaşmaya başladı. Elbette Ecevit'in hedefınde SHP de vardı. İSKİ yolsuzlugu- nun yanı sıra SHP'de'"Her kafa- dan bir ses çıkması", genel baş- kanın seçildiği kurultayda "Bos- na üzerine tek bir söz bile edilme- mesi" Ecevit'in eleştiri alanına gi- riyordu. Terörle Mücadele Ya- sası'ndaki düşünceyi suç sayan1 değişikliklere yeşil ışık yakarak sağda bir tutum alan Ecevit. SHP yı "DEP'i kendi Ustesûıden pariamentoya sokmak"la suçlu- yor ve SHP'nin en az DEP'lıler kadar bundan sorumlu oldu- ğunu söylüyordu. SHP'nin tstan- bul Büyükşehir Belediyesi baş- kan adayı Zülfö IJvaneli'nın dav- ranışlanndan hareketle de Ece- vit, "SHP adayı SHP'ye sahip çtkmıyor" diyordu. Ecevit'in karşısına RP'yi ve SHP'yi almasının temel bir nede- ni vardı. Öncelikle DSP'ye oy ve- rebileceklerin bir bölümü SHP Ecevit: RP tehlikesini ilk sezen lider Erbakan: Adil düzeni sorgulanınca tekledi. seçmeniydi. SHP'den kacan oylan topla- mayı tasarlıyordu Ecevit. RP'de ise "Sağ partilerin tabanına sıkışıp kalmtş sol seç- menin oylan" vardi. Bu nedenlerle ok- lannı ağırhkh olarak SHP ve RP'ye yö- neltti. Ancak kamuoyu yoklamalannda DSP. ilk günlerdeki yüksekliğinden aşağılara doğnı inmeye başladı. Ecevit bunu "Ka- muoyu yoklamalan hileli talih oyununa dö- nüştü" diye değerlendirivordu. Sonuç ne olursa olsun, DSP kulvannı kendi çabala- nyla aÇan Ecevit, 28 martta hesap sorula- mayacak liderlenn başında geliyordu. 27 Mart seçimlerinin en çok konuşulan partisi kuşkusuz Refah. Yıllardır alttan alta süren çalışmalann doğal sonucu ola- rak seçim sürecinde ortaya seçmenlerini belli yerlere yığmış, kapı kapı neredeyse tüm Türkiye'nin evlerini dolaşan, organi- ze güce sahip bir parti çıktı ortaya Ecevit'in çok önce sezdiklenni. kamuo- yu yoklamalan ortaya çıkartınca tüm par- tiler. hatta bazı güç odaklannın hedefı ha- line geldı RP'nin liden Erbakan ve partisi- nin adaylan. Büyük bir mercek tutulmaya başlandı Refah üzerine. Belgeler sızdınldı. Sonuçta dagörüldü ki, yasal olmayan yollardan da gelse, RP büvük bir parasal kaynağa sa- hip. Bosna için. Azerbaycan için toplanan paralar araştınlınca. bunlann nereye gitti- ğıni açıklayamadı Erbakan Hoca. Buna bir de sıkça sözünü ettiği "adil düzen"in sorgulanması eklenince parlayan yıldız bi- raz matlaşıverdi. Herkes "Bu Erbakan Hoca'nın da 'düzen'i pek o kadar °adil' de- ğflmiş" demeye başladı. Seçimler öncesi RP'de bir 'Sitrin yeni- leme telaşı" vardı. Çünkü kıtleselleşmenin yolu artık "vitrin"den geçiyordu Türkiye'- de. Refah'ın da vitrinine mankenler. şarkıcılar oturtuluverdi. Elbette bu parti içinde "muhafazakarlar". "yenilikçiler" kavgasına yol açmıştı ama Erbakan den- geyi tutturdu sonunda. Türkiye'de çarpık bir siyasal yapılanma vardı. Merkez sağin güçlü partisi DYP ik- tidardavdı. Diğer güçlü partisi ANAP. muhalefetteydi. Sosyal demokrat SHP ik- tidarda. diğer sosyal demokrat CHP mu- halefette... İşte bu tablo Erbakan'm arayıp da bu- lamadığı bir ortamdı. RP'nin seçim stratejisi de kendisine çok uvgun bu ortamda boy attı. Sonuç olarak geldiği nokta şuydu Erbakan'm: - Bunlar taklitçi zihniyetin partileridir. Bunların birbirinden farkı yoktur. Hepsi bu düzenin partileridir. Siz bu Batı taklitçisi ahniyetten vazgeçin. Düzene karşı olan, bu düzeni değiştirecek olan RP'dir. Bu söylemın. enflasyon ve işsizlik altın- da ezilen. umutsuzluğa kapılmış kitleler arasında başanya ulaşmadığım söylemek vanlış olur. Aldatmaca da olsa yeni bir düzen değişikliği vaat eden bir parti özel- likle büyük kentlerin varoşlannda. gece- kondular arasında kaçınılmaz olarak ılgi gördü. Solda, sosyalistlerde seslerini du- yuracak güç olmadığı için. ortalıkta düzen karşıtı tek parti olarak kaldı RP. Buna bir de iktidar küskünlerini. destekledıkleri partiden umduğunu bulamayanlan ekle- yince ortaya "Refah geliyor" düşüncesi. hatta korkusu çıktı. Özellikle Erbakan da "Gerçekten geü- yoruz galiba" düşüncesine kapılıp bol ke- seden atmaya başlayınca. vanlış çalışan pompa. seçimler vaklaşırken tersinc dön- dü. Orneğin bir Istanbul'da RP'yi önde görüp "fstanbul'un tapusu bizde", "tstanbul'u bir daha fetfaedeceğiz" gıbı söylemler ters tepti. Bazı güç odaklan. Doğu'da, Güneydoğu'- da PKK'ya karşı destekledikleri RP'nin, Türkiye'nin batısında mezannın kazılması gerektiğini düşündüler. Hasan Mezarcı gibi- lerin de yardımıyla kısmen de olsa amaca ulaşıldı. Erbakan Hoca son günlerde foım düşüklüğü gösterse de 27 Mart seçimlerinin sonuçlan ge- rek RP'liler, gerekse de RP karşıtı güçler açısından önemli. Ancak RP mekanizmalan normal işle- yen bir partiden çok bir tarikat örgütlenmesi biçiminde yapı- landığından, Erbakan da hesap sorulmayacak liderler arasında yer alıyor. Ancak bir farkla, Er- bakan'dan hesap sorulmaz ama. alınacak kötü bir sonuç nedeniyle davranışlan, konuşmalan sını- rlandınlabilir. Alacaklan iyi bir sonuç da o beldede yaşayanlann davranışlannı, gıyimlerini sınırla- yabilir. Sonuç 27 Mart seçimlerine bırkaçgün kala partiler ve özellikle de lider- ler açısından genel görünüm, uy- guladıklan strateji ve taktikler böyle. Seçim sonucunda merkez sağ seçmen ANAP ya da DYP'- den yana ağırlık koyar. böylece iki liderden, hatta iki liderden bi- rine yol görünebilir. Bakarsınız DYP'nin oylan baş aşagıya git- miş. partide Çiller'in yerine yeni bir lider arayışı başlamıştır bile. Ya da ANAP umduğunu bula- maz. aldığı düşük oyla DYP'nin içinde yüzde kaçla temsil edilece- ği tartışılmaktadır. Seçimler sonucunda SHP oy- lannı arttırıp Karayalçın parti içindeki konumunu güçlendirir- ken, CHP ve Baykal zor günler yaşar. Ya da SHP umulandan da- ha kötü bir oy yüzdesine oturur, partide Karayaîçm dışında bir li- der arayışı başlar. Ömeğin 27 Mart'ıa RP öyle bir oy alır kı. "İlk genel seçimlerde ik- tidara geliyoriar" korkusu dört bir yanı sarar. Ya da RP'nin aldığı oylara bakıp ınsanlar "Canmı korktuğumuz ka- dar yokmuş. Bu kadarcık oy alırlarsa ne ala. Gelip demokrasinin sıisü olarak bir ke- narda orururlar. Zaten iktidara gelecek ol- salardı..." diyerek rahatlarlar. Bunlann tümü olasıhklar içinde. Ancak. genel olarak bakınca, daha güçlü bir olasılık daha çıkıyor ortaya. O da şu: DYP ile ANAP birbirlenne o kadar yakın oy alırlar ki, önümüzdeki genel seçimlere kadar "Merkez sağın lideri kim olacak" kavgası sürer gider. SHP öyle bir oy oranı tutturur ki. bir yanıyla üçüncü pani ola- rak kahr. diğer yanıyla sonuçlar bir başan- olarak değerlendirilir. Karayalçın'ın lider- liği onalık yerde değil de kapı arkalan- nda. merdiven altlannda tartışıhr. RP öyle bir oy alır ki. ne korkulduğu kadar iktidara yakın olduğu ortaya cıkar. ne de yok sayil'acak kadar güçsüz olduğu... Sonuç olarak 27 Mart'ta sandıktan yi- ne 12 EylüTün altüst ettiği siyasal yapılan- manın sancılan çıkar ve yeni darbe söy- lentileri arasında bu sonuçlar yeni birseçi- me kadar bol bol tartışıhr. İnşallah... Blttl Sözen'in ntiras annağanlav • İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Nurettin Sözen'in veda gecesinde, hem dostluk ve hüzün hem de umut ve teselli vardı.. OKTAY EKİNCİ Beş yıllık görevini tamamlayan Prof. Dr. Nurettin Sözen, salı gecesi Cemal Reşit Rey Konser Salonu'nda düzenlediği bir kok- teylle. Büyükşehir Belediye Başkanlığı'na "veda"etti. Henuz "res- men" değİlse de "kalben..." Bizde "veda" sözcüğü hep hüzün venr. Aynlıği sevmeyiz. Her zaman "birlikte" olmak isteriz. "ölüm AUah'ın emri, ayrılık ofana- saydı"denz... Nitekim, Sözen'in vedası da -aslında aynlık olmasa bile- doğru- su çoğu kimseye hüzün verdi. Dahaaçıkçası, "kente,demokrasiye, laikliğe ve hukukun üstünlügüne" duyarlı olanlara hüzün verdi. "Vefa duygusunun" önemini ve erdemini bilebilenleri dennden et- kiledi. Neyse kı yinede bu hüznün. bir başka anlamı. bir başka "te- sellisi" vardı. Sözen, İstanbul için gerçekten "sürdürülmesi ge- reken" başanlı hizmetlerini bu kente ve insanlanna "miras bıraka- rak" görevini tamamhyordu. Yeni seçilecek başkana ve kadrolan- na da değerini zamanla anlayacaklan "armağanlar" bırakıyordu. Nedir bu miras ve armağanlar? Birincisi, hiç kuşkusuz "metro"dur. Kim ne derse desin; isteyen "delik" diye küçümsesin. ısteyen hiç ağzına almasın; İstanbul'un "100 yıllık ödemi" Sözen döneminde ve onun "toplumsal çıkarlara verdiği öncelik" sayesinde giderilmiş- tir. Metro ınşaatmın kent açısından değen. aslına bakılırsa salt bü- yük ve zor bir proje olmasından kaynaklanmıyor. „ Başlatılan ve önemli ölçüde yol alınan bu çabanın tarihsel değe- ri. 1950'lerden bu yana İstanbul'u tutsak alan ve kenti. insanlan, uygarlık değerlerinı değil. "otomobil imparatorhığunu ve imar rant- lannı" düşünen, o sarsılmaz karayolu politikasına karşı "nihayet" birisinin çıkıp "artık yeter" deme gücünü ve kararlılığıru göstermiş olmacıdır. Bu bilinç ve kararlıhk olmasaydı. hiç kuşkusuz metro hala 'etüd aşamasında" kalacaktı: ve yerine yine kenti rant uğruna parçala- yacak "Be-Sa" türündeki yeni karayolu cınayetleri devreye gire- cekti... Sözen'in. birkaç gün sonra İstanbul'u yönetmeye başlayacak yeni yöneticilere sunduğu bir başka büyük armağan ise "dünya kentimize" yeniden kazandınlan "nazm plan"dır. Aslında nazım plan, elbette öncelikle İstanbul'a birarmağandır. Ama yeni yöneticiler için de eşi bulunmaz bir "çağdaş şehircilik olanağıdır." Çünkü Sözen. I989'da işbaşına geçtiğinde. tstanbul'un nazım planı "kafalardaki başka planlaria" çiğnenmiş, yok edilmiş ve bir kenara itilmişti. Beş yıl, nazım planı olmayan bir metropolün imar sorunlan \e "açmazlan" ile boğuşuldu. Yağmacılar da yine bu "plansız İstanbul'dan" yararlanarak "talan projelerini" sürdürebıl- me olanağını elde ettiler... Sözen'in sayesinde, 28 martta keniin başına geçecekler. artık bu açmazı, gerilimi ve "talana ortam hazı- rlayan ptansızlıgı" yaşamayacaklar. Bunun önemini ve değerini, çok kısa bir sürede yağmaya dönük imar taleplerini "bekletenlerin" çevrelerini sarmalanyla birlikte daha iyi anlayacaklar. Ve eğer bilime, kente ve toplum yaranna bağlı iseler. "Kusura bakmaym, bizim nazım planımız var, artık buna göre bareket edeceğiz" deme şansını yakalayacaklar... Park Oteli inşaatının yıkımı ise kuşkusuz başlı başına bir olaydır ve kim ne ağıt yakarsa yaksın, bir "uygarlık zaferidir." Herhalde, yeni belediye vönetimi, en çok bu "beladan" kendile- rini kurtardığî için oturup kalkıp Sözen'e şükredecektir. Aynca yine Park Oteli'nin "İstanbul'dan temizlenmesi" tümüyle olamasa bile, hiç dcğilse fazla katlannın "geri alınması" bundan böyle benzeri "ayncalıklarla" Istanbul'a yeni yağma abidelerinin dikilmemesi yönünde de bir ömek oluşturacaktır. Dünya Mimar- lar Birliği Genel Sekreten Vasili Scudas'ın dediği gibi "Bu yıkım, kente, hukuka ve topluma saygının, dünya şehircilik tarihine geçe- cek evrensel bir göstergesi olacak..." Kente. hukuka ve topluma saygı. Sözen döneminde salt Park Oteli olayını yaratmadı. En az yirmi tane bu tür "talan yapdaş- ması" anlamına gelen. yine yirmiyi aşkın "turizm merkezi" karan. açılan davalar ve diğer savaşım süreçlenyie iptal ettirildi. Benzer şekilde. "gecekondulaşma olabilir" gibi bir gerekçeyle imar yağmasına olanak sağlayan "ıslah imar planı" kandırma- calanna karşı da yine sürekli bir "hukuk sa>aşı" verildi. Bu tür planlar arasında Başbakan Tansu Çiller'e bile "ayn- calıklı imar olanağı sağlayan" Küyos'taki arazisinin ıslah planının iptal ettirilmesı ise kuşkusuz herhangi bir imar davasınm kazanı- lması olayı değildir. Bir belediye başkarunın. kentin ve toplumun "esenliği" için. ge- rektiğınde başbakanının bile hukuka aykın tutumlanna karşı çı- kabileceği. dahası bunu engelleyebileceği. Sözen'in bundan sonra- ki yöneticilere bıraktığı en anlamlı miras olsa gerek... Şimdi, akla şu soru gelebilir ve geliyordur: Bütün bunlara rağmen. bir kısım çevreler Sözen'e neden bu ka- dar yüklendiler? Dahası. yukandaki nedenlerle ona teşekkür etti- ğimiz için, bizlere de saldırdılar ve demediklenni bırakmadılar?.. Aslında. sorunun yanıtı ortada. Örneğin metro projesi. salt "ran- ta dönük ulaşım projelerindeki" kimlerin. hangi çıkarlanna engel olduysa. onlar elbette ki hemen saldınya geçtiler. Ya da nazım plan, İstanbul'un hangi koruma alanlanna imar yasağı getiriyorsa, o alanlarda yatınm yapmaya hazırlananlar "eleştiri >e karalama cephesinde" yerlerini aldılar. Veya Park Oteli'ndekine benzer "ayncalıklı imar izinlerini" kimler aldıysa ve daha da almak için kimler "seçimleri bekliyorsa" onlar bu yıkıma karşı "ağlama korosu" oluşturdular. Benzer şekil- de kimlerimara yasak arazileri "ucuza kapatıp" sonra da "gecekon- du yasasıyla" inşaat haklan elde edebildiyse. onlar da yine Sözen'i "beceriksizlikle" suçlamayı yeğlediler. Çünkü bu tür'haklan bü- yükşehir belediyesinden değil. ilçe belediyelerden hep kopardılar... Sözen'in "veda kokteylinde" bütün bu "kızgınlar ve kırgınlar cephesiniıı" ileri gelenleri elbette yoktular. Onlann "sözcüferi" de gelmemışlerdi. Bakaüm. yeni belediye başkanı göreve başladıktan sonra, çevresinde kimleri bulacak ve "hangi isteklerie" karşılaşa- cak? Devraldığı mirasa sahip çıkarsa. başlatılan olumlu çabalan sürdürür ve sonuçlandınrsa. kuşkusuz İstanbul kazanacak. Ama. tersi olursa?.. Doğrusu. bunu düşünmek bile insanın yüreğini burkmava vetivor... KONUK YAZAR YİJCEL GÜRSEL Eski Mimarlar Odası ht. Şb. Başkanı İnsani ve insan topluluklannı diğer canlı- lardan ayıran temel nitelik. belirli bir üretim etkinliği içinde bulunarak geleceğıni tasarla- ma yeteneğine sahip olmasıdır. Kentleşme ve kentler yaşamı planlama eyleminin; eko- nomik, sosyal ve kültürel eylemlerin tümü- nün ifadesi ve göstergesidir. Nüfusun miîyonlarla ifade edildiği kent- lerde arsa. su, enerji gibi kaynaklann son derece de kıtlaşüği bir süreçte kentlerin ge- leceğinin planlanabilmesi çağal insan top- lumu olabilmenin ön koşuludur. Doğal kaynaklann. değerlerin ve kültü- rel olanaklann yeniden üretilecek demok- ratik bir biçimde paylaşımı, ancak demok- ratik bir planlama anlayışının kentleşme sü- recine egemen kılınmasıyla mümkündür. 1950'lerde Türkiye'de başlayan dünya kapitaüzmine açılma sürecinde, 1936'lar- dan beri toprak reformunun yapılamadığı koşullarda, traktörün tanma girmesine pa- ralel olarak zorunlu bir iç göç başladı. 196O'lı ve 1970'li yıllarda ivmesi giderek artan göç, devlet korunmalı montaj sanayii- ne ucuz işgücü sağlarken sermaye birikimi- ne paralel olarak gecekondu bölgelerini ya- rattı. Gecekondu bölgeleri yerleşme ve ban- nma sorunlannda sennaye sınıflannın ve onlann siyasi iktidarlannın çaresiz bıraktığı insanlann kendi kendilerine bulduklan çö- zümün bir ürünüdür. Ancak bu süreçte İstanbul'un kültür ve doğa değerlerini yok edenler Kadıköy'ü. Üsküdar'ı. Suadiye'yi, Suriçi'ni. Beşiktaş'ı yıkıp, yapıp satanlar gecekondulan yapan- lar değil, onlann sırtından palazlanan sermaye smıflandır. Sermaye sınıflan ik- tidarlannın sürekliliğini sağlamak ve kente göç edenleri çaresiz bırakmalannın kefaretı- ni ödemek için imar aılanna sığınmışlar. kendileriyle birlikte kentlerimizin geleceğıni de bu çaresizliğe mahkum etmişlerdir. Ancak 1980'li yıllardan bu yana emeği daha fazla ucuzlatamayan, teknoloji gelişti- remeyen sermaye sınıflan için göçü teşvik ve tahrik ederek arsa spekülasyonu y oluy la ser- maye biriktirmek ve el değiştirmesini sağla- mak. krizden çıkışın tek yolu olarak biçim- lenmiştir. İstanbul gibi büyük kentlerimizin en değerli alanlannın. Akdeniz'in geride ka- lan değerli kıyilannın, yar>işlet-devret ya da 49 yıllığına kiralama yoluyla uluslararası pa- zara sunuhnası bu sürecin tabii bir sonucu- dur. Kara paranın, hayali ihracat gelirlerinin aklanmasını sağlayan yasa ve hukuk dışı gökdelenler aynı sürecin üriinüdür. Bu süreç, bütün değer yargılannın çürü- tülmesi hukuk kurallannın çiğnenmesiyle mümkündür. 1960'lann ve 1970'lerin gecekondu bölge- lerini ortaya çıkaran çaresizliği, 1980'lerde hukuk dışılığa, kuralsızlığa ve kaçak yapıla^- maya dönüşmüştür. İstanbul işgal kuvvetle- rinin bile göze aiamayacağı bir yağmayı ya- Kentleşmeve yerel yönetimler şamıştır ve yaşamaktadır. Yağmanm başını çe- ken odaklann. halkı da bu yağmaya iştirak et- meye çağırması. teşvik ve tahrik etmesi ulusal ve uluslararası boyuttaki yağmanın toz. du- man içinde gizlenmesini sağlamak içindir. Hukuk dışı yükselen gökdelen iş merkezlen ve yaygınlaşan kaçak yapılaşma ile elde edilen yüİcsek rantlann yozlaştırdığı toplumsal yapı- dan hukukun üsrünlüğünün, insan haklanna saygının ve demokrasinin yeşermesinı bekle- mek, fazlaca iyimseriiktir. İlericiler. aydınlar, sosyalistler için kentleşme ve yerel yönetim sü- reci demokratik bir planlama anlayışını. kural- lannı kendi koyan, hukukun üstünlüğünü ege- men kıian ve bu temelde demokrasiy i inşa eden bir toplum yapısını yaratma sürecidir. Öncelikle sosyal planda ve siyasal planda ör- gütsüz kitleler kentlerinin ve sahillerinin yağ- malanmasına ancak iştirak edebilirler. büyük yağmanm figüranı, tozu, dumanı olarak. Bugün egemen siyasetlerin tümü tarafmdan göz yumulan ve oy alma güdüsü ile affedüeceği vaat edilen kaçak yapılaşma, büyük bir konut arzı fazlası yaratmıştır. Kaçak olarak yapılmış apartmanlara. birçok yerde kaçak konuta sa- hip olan yaygın bir kesim vardır. Bu kaçak yapılann satış yoluyla ya da kiraya verilerek ranta dönüştürülebilmesi için bu yapılann sa- hipleri. geldiklen bölgelerdeki yakınlanru göçe teşvik etmektedirler. Göç. artık toprak yetersizliğinden, kırsal ke- simden kopmak durumunda olanlann zorunlu hareketi olmaktan çıkmıştır. Kendine yeterli ve verimli toprak sahibi olan kesimler de bu yağmadan payinı almak için İstanbul'a planlı ve bağlantılı olarak gelmektedirler. Boğaz'ın iki yakasındaki "yasal görünümlü" yapılaşma. gökdelenlerin büyük çoğunluğu kaçak planlama diyebileceğimiz bir süreç için- de ortaya çıkmışlardır. Bu yağmadan "mecüsler" ve secilmişler, bü- rokrasi. bilmem kaçıncı basm kooperatifi ile medya, bilirkişıler marifetiyle "yargnun ve üni- >ersitenin" bazı kesimleri gibi geniş bir kesim payını aldığı için şikayetler yağmanm kendisin- den değil sonuçlanndandır. Yağma olsun, an- cak. hava kirlenmesin, yollar tıkanmasm,, sular kesilmesin ve kanalizasyon patlamasın isten- mektedir. Köşeyi dönme ve yağma ideolojisi. toplumun egemen çoğunluğunun yakın gelece- ğini görmesini engellemektedir. Geleceğini planlama, geleceğınin oluşum sürecine ka- tılma. kısaca insan olma yeteneklerini dumura uğratmaktadır. 1950'lerden bu yana giderek çarpıklaşan de- mokrasi anlayışımız, hukuk sistemimizi de çü- rütmüş görünmektedir. Gecekondulaşma süre- ci sistemımizin çaresizli- ğinin, kaçak yapılaşma süreci, kuralsızlığın ve hukuk dışılığın göstergesi olmuştur. Ege- men odaklar ve siyasi platform tek bir yasa ile kaçak yapılaşma bölgelerinde. tapuyu kaçak yapıyı bizzat kullananlara vereceğini yasalaştırsa, yani bir aile yalnızca kullan- dığı tek bir yapının tapusunu almaya hak kazansa. İstanbul'da bir anda konut stoku fazlası ortaya çıkacak, organize kaçak yapılaşma süreci rant yaratamayacağı için gereksiz hale gelecektir. İkinci yol, kaçak yapıya yalnızca kullanım hakkı vermek. tapu vermemektedir. Böylece içinde ya- şadığımız kenti planlayabilme olanağı or- tadan kalkmayacaktır. Bugün bir çıkmaz içinde olan büyük kentlenmizin ulaşım, su. altyapı. çöp, hava kirliliği gibi sorunlan siyasi platformda nes- nel temellerinden kopartılarak ele alınmak- tadır. Siyasi partiler ister iktidarda, ister muhalefette olsunlar bir yandan "yerel yö- netim reformundan", "katıbm"dan bahset- mekte. diğer yandan kentlerin, özellikle bü- yük kentlerin sorunlannın çözümlerini. "sü- per başkan" adaylanna ve "süper proje"lere bağlamaktadırlar. Çözüm önerilerinin içinde. bilinçli ve ör- gütlü kent halkma yer yoktur. 12 Eylül dar- besinin dernekleri yasaklayıp, siyasi partile- ri serbest bırakan anlayışı. siyasi kültürümü- zü belirlemiş durumdadır. Siyasi Partiler Ya- sası'nm antidemokratik yapısmdan tüm siya- si partiler memnundur. Siyasi partilere ege- men odaklar. büyük aydın potansıyelini banndıran öğretmenlerin. memurlann. üni- versite öğretim üyelerinin partilere girmesıni istememektedirler. Budoğrultuda hiçbir giri- şimde bulunmamaktadırlar. Siyasi partiler. toplumun sosyal örgütlen- mesine dayanmadan siyasi örgütlenmeyi ba- şaracaklannı sanmaktadırlar. Nüfusu mil- yonlan aşan kentlerde. kent halkının sorun- lan etrafında bilinçli örgütlenmesine dayan- mayan. "refornı", "yerel yöoetim" anlayışı. kentle ilgili hemen tüm ih'tiyaçlann yasadışı güçlerin kontrolüne geçtiği bir ortamda ba- şanlı olamaz. Bu yüzden siyasi partiler ve belediye yöne- timi anlayışlan, tıkanan kent sorunlannın çözümünü. zaten içli dışlı olduklan egemen odaklann çıkarlanna uygun olarak "büyük yatınmlara", "süper projelere", "süper baş- kan" adaylanna bağlı görmekte ve bu doğ- rultuda çözüm önermektedirler. Onerilen "süper projeler" ise tüm büyük yatınmlarda olduğu gibi yeni yolsuzluklann alanı olmaya mahkumdur. Siyasi platformun temel görevi. siyasi partilerin yapısını ve ışle- yişini demokratikleştirmek ve açmak. toplu- mun sosyal örgütlenmesine öncülük etmekte- dir. Aksi takdirde egemen odaklann oyun- caklan olmaya devam edeceklerdir.
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear