25 Kasım 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
22MART1994SALI CUMHURİYET2 SAYFA KULTUR 'Medya sanatçıyısindirdi...' Balkan Naci Islimyeli, Aksanaf ta açılan 'Söz' sergisinde dil temasını irdeliyor AHUANTMEN Yaklaşık dört yıldır 'dil' te- masını irdelediği mekan düzen- lemeleriyledikkat çeken Bal- kan Naci İslimyeli. Aksanat- taki "Söz". 25 martta PG Sanat Galerisi'nde açılacak "Haber- ci" başlıklı sergileriyle ilk dö- nemlerinden bugüne dek uza- nan bir "dönemler sentezi" yapıyor. Yeni ama eskiden izler taşı- yan iki sergi de (eski işlerine - göndermeler var) tarihsel çağnşımlı ama güncel bir özel- İk taşıyor. Aksanat'ın sergi me- ..kanmı kaligrafik yaalarla kaplı «düşünce balonlanyla donatan ve bu okunaJcsız yazılan galeri- nin duvarlannda deşifre eden . -daha doğrusu ipuçlan veren- . Balkan Naci İslimyeli, Lzleyene sorular soruyor: "Siz kimsi- niz?" / "Nereden geldiniz, nere- ye gidiyorsımız?"... Bu }oğun ileti(lemeyi)şim ortamında. İslımyeli'nin sormak istediği. belki, "Evet, ama siz gerçekten kimsiniz?"e geliyor... 1990'dan başlavarak "Sır'\ "Deli Gömleği", "İz" ve "Saat- ler" sergılerinden sonra, Bal- kan Naci İslimyeli bir kez daha "sanatuı konuşmaya de> am ede- ceğini" anlatıyor... - TuvaJin sınırlanna aıtık sığ- madığınız noktada başladığınız mekan düzenlemelerinde istedi- ğiniz sınırsızlığı bulabilivor mu- sumu? Resme başladığımdan beri, elimdeki enstrümanlar hiçbir zamanyetmedi. İnsan çalışa ça- lışa olgunlaşıyor, yeteneği ne- deniyle çok hızlı da yol alabi- liyor. Belli bir doyum içinde olabiliyorsunuz ama daima eksiklik duyuyorsunuz. Bir kıs- mı sizden kaynaklanır bunun, bir kısmı da çalıştığınız alanın yasal sınırlanndan gelebilir. Bu sırurlar beni hep rahatsız etmiş- tir. Bunlan aşmak için belli bir cesaret. direnme noktasını kır- mamız gerekiyor bu da tabii za- manla oluyor. Belki kadrajın içindeki seriivenin bitmesi gere- kiyor. Benim müziğe ve edebiyata yatkınlığım var. Bunlan resim- den ayn tutmak benim ağınma gidiyordu. Kendimi parça- lanmış hissediyordum. Bunlan toparladığınız zaman da bir akademik ahlak cıkıyor karşıruza... İnsan dünyayı gö- rüp tanıdıkça, çok daha deney- sel sanat ürünleriyle ve bunu yapanlarla karşılaşükça sınırla- nn ne kadar gözüpek bir biçim- de zorlandığıru görüyor. Bun- lan kendi üretimimde ve dün- yayla ilişkilerimde görüp sı- nadıkça ve kendi yeteneğimin boyutlan nedeniyle taşıdığım sıkıntı da bir taraftan eklenince böyle bir patlama oldu. Zaten benim dönemlerim üçer dörder yıldır. Bir noktada fazla duramam. Ve radikal sı- çramalar yapanm. Mekan olayına atİamam veya dil olayını resmin içine sokmam, sıkıldığım bir dönemin arkası- ndan geldi. Fakat ben en yara- maz dönemlerimde bile gele- nekleri ve tarih duygusunu hep yanımda taşımışımdır. Res- mimde her zaman boyutu bir zaman olmuştur. -Neden böyle? Belki etrafımda bunu göre- meyişimden... Bir kısmı reaksi- yonel bir kısmı da sanatın bii- yük bir zaman boyutuna ya- yılan bir değer taşıması gerekti- ğine inanamdan ötürü. belki de ailemizde tarihçiler var onlann araştırmalan etkisiyle... Bir küller ressamıyım ben. Artıklar beni ilgilendiriyor. Ka- lanlardan işaretlerden bütüne varma olayı... Mekan olayı da bu noktalarda giriyor devreye. Eseri kuşatan bir rahim, me- kan. Ceninin oluştuğu biralan. - Bu çerçevede, bu sergi için daha tarihsel bir mekan seçmeyi düşürunediniz mi? Ama bende karşılaştırmalar da çok önemli. Mesela tarihsel ve güncel olanın çelişkisı... Gör- sel ve yazınsal olanın çelişkisi ve diyaloglan... Kendi dönemleri- min çelişkileri ve diyaloglan... Bir dönemler sentezi yapıyo- rum mesela. Buradaki konuş- ma balonlan çok güncel bir ile- tişim şeması... Belki modern bir mekan düşünmemin sebebi de ooldu. Form modem, yazı dokusu tarihsel çağnşımlı... Bunlann karşılaştırması için de tarihsel da kendi içinde bir hesabı var. Bir defa son derece güncel kul- lanımı olan sorular gibi geliyor bir kısmı. Mesela kapı çalındığında. "Kimsiniz?" Ama kendinize kim olduğunuzu sor- duğunuz zaman bu yaman bir sorudur. Orada felsefe başlar. Bu arada konsantrasyonu kıran ironik sorular da var: '•Brahms'ı sever misiniz?"/ "It- ri'ye ne dersinizT"/ "Sizi incirti- ler mir' / "Anneniz gûzel 101?" Çocuk sorulan da var içinde: "Kediler neden uyurr/ "Çocuk- lar neden büyiir?" / "Gece neden karanlıktır?" Bunlar çok temiz sorulardır aslında ama birer semboldür. - Yaklaşık dört vıl üzerinde onlar için üretiliyor. bilgiler on- lar için çarpıtılıyor. Eco'nun söylediği gerçekten çok doğru: çağdaş bir ortaçağ yaşıyoruz. Burada iletişim denen şey ta- mamen iletim... Tek kanallı bir sistem var. Bu. sanatın ürettiği değerlerin de yolunu kesiyor çünkü sanatın ürettikleri, alter- natif değerier resmi kanallann ürettiği şeyler değil. Sanat özellikle Türkiye'de medya saldınsı karşısında bana sindigibi geliyor. Korktu ve sin- di ve çaresiz kaldı. Bizim çok daha yırtıcı şeyler yapmamız laam. Timler halinde bir saldın başlatmamız lazım. Türk sa- natının avangardı yok. Değer- leri sarsan adamlar yok. Bizim sahtekar, çok sığ bir toplumuz. Boynunda taşıyamadıklan hiç- bir şeyi değer kabul etmiyor in- sanlar. Tabii bu kadar dert arasında yine en umut verici şey gençler. Kirlenmemiş kesim. Ben onlann yüzünde bir aydm- lanma gördüğüm zaman çok mutluoluyorum. - Bu süreçte sanatçı daha da anlaşılmaz, uzak bir konuma mı itiliyor? Anlaşılamamak itilmekten doğan bir konum değil. Sanatın doğasında olan birşey. Dünya- yı kabullenemiyorsunuz, etrafı- nızdaki değerleri sorguluyorsu- nuz ve bir mesafe doğuyor. Siz söylemeseniz bile insanlar yü- zünüzden anlar bunu. Yabancı 1 anat, özellikle Türkiye'de, medya saldınsı karşısında sindigibi geliyor bana... Korktu, sindi ve çaresiz kaldı... Bizim çok daha yırtıcı şeyler yapmamız lazım. Timler halinde bir saldın başlatmamız lazım. Türk sanatının bir avangardı yok. Değerleri sarsan adamlan yok. Bizim ihtiyacımız olan bu... letişim konusunu düşünmemiz lazım. Sanatın ürettiği bütün söylemler, dil oluşturma çabasKİır ama ^ .bugün yaratıöOTRrîn çö£T" ötesinde, tamamen saldırgan diller oluştu; medya aracılığıyla. Artık insanlar kendilerine buyurulan şeyleri tekrarlamak için yaşıyorlar. Duygular onlar için üretiliyorlar, bilgiler onlar için çarpıtılıyor. bir mekan seçmeli miyim seç- memeli miyim? Bu tür bir me- kan benim ışime geldi bu sergi için. Aynca şunu da iıiraf ede- yim sınırsız alternatif yok ki. - Duvarlarda yer alan yazılar arasında çok güncel kullanım bi- çimlerine de yer verilmiş. İzleyi- cinin bu tür sergilere henüz o ka- dar da alışık olmadığı gözönün- de bulundurulursa, bu yazılar sergiyi bir bütün olarak görmevi engelleyip. dikkatin dağılmasına neden olabilir mi? Birtakım dıliere alışması za- man alacak insanlann. Bütün verileri bir dikdörtgen kadrajın içinde görmekten artık vazgeç- meleri lazım. Mekanın tümüne yayılan birimleri dikkatle göz- lemeleri laam. "Sır"da >erdeki tabletleri sağır dilsiz aktör de- şifre ediyordu, bu sergi de onun devamıdır. O yaalı metinlerden seçtiğim bazı pasajlar duvarla- ra geçmiştir... Bir tür deşifre etme formülü vardır. Metinlere gelince: bunlann durduğufluz önemli bir tema da ilerişim.Siz bu sorun üzerinde düşünmeye başladığınız nokta- dan bu yana bile korkunç bir dil kirlenmesi, kimscnin aslında ile- tişemediği bir 'iletişim hastalığı' aldı başını gidiyor. Bu sanatınıza nasıl yansıdı? Bizim bu iletişim konusunu hakikaten çok çok düşünme- miz lazım. Sanatın ürettiği bü- tün söylemler dil oluşturma ça- basıdır ama bugün yaratıcı dil- lerin çok ötesinde, tamamen saldırgan diller oluştu: medya aracılığıyla. Artık insanlar ken- dilerine buyurulan şeyleri tek- rarlamak için yaşıyorlar. Her- hangi bir olay karşısında nötr olmalanna imkan yok. Ya ön- ceden bilgilendirilecekler >a 0 gerçeği başkasından öğrene- cekler. sadece onu doğrulamak için... Hiçbir zaman kendi kimlikle- nyle bir olayın. bir kişinin, bir dünyanın karşısında duramaz hale geldi insanlar. Duygular buna ihtiyacımız var. - Pek çok sanatçının bu siste- me karşı çıknıak yerine sistcmin birer parçası olduğuna tanık olu- yoruz... Yalnızlık korkusundan in- sanlar büsbütün valnızlaşıyor. İletişimin amacı herhalde in- sandan insana bir bağ kurul- ması... Ama aksine. insanlar daha çok \alnızlaşıyor çünkü kendine ait olan herşey elinden alınıyor. Esas korkunç yalnızlık insarun kendisi olamaması... Medyanın başardığı şey bu. Bakın biz bir riske giriyoruz değil mi? Güzel mini mini cici cici tuvaller yapıp satmak var- ken... Bunun maddi manevi bü- yük riskleri var. Ve bu trilyoner insanlar bu riskin binde birini göze alamıyor ya da bizim ko- Ieksiyon merakıyla övünen burjuvalanmız en son defileleri izliyorlar ama çağdaş sanatta en son neler yapıhyor diyor iki galerinin kapısının önünden geçmiyorlar. Çok ikiyüzlü, çok olduğunuzu... Ürettikçe kuş- kulannız yoğunlaşıyor gelişme temponuz hızlanıyor. Yalnızlık ve yabancılaşma bir ölçüde sa- natın içinde. Kitlelerle aranızın açılması bir tür sorumluluk olu- yor bir anlamda. Onlara anlat- ma derdiyle ya popülerlik kata- caksınız ya iletişim temalann- daki bir takım trikleri kullana- caksmız bunlan yapmadığınız zaman o aradaki açıklık kitlele- ri aynı zamanda tahrik eden bir şey, birçekimalanı. Sanatın ben büyüsünü bura- da görüyorum. insanlar gör- mezlikten gelmeye çalışsalar da görüyorlar. akıllannın bir ye- rinde saplanıp kalıyor. bir sancı gibi. Ben aslında yaratıcı kesim- lerden gelen tehlikedaha büyük çünkü yeni, sorgulayıcı işler statükocu sanatçı kesiminde bir tür kimlik hesaplaşması ya- rattığı için onlardan daha sert tepkiler ahyoruz. - Sergi için yazdığınız merin- de, "dil eskiyip okunmaz olsa da geriye insandan insana yönelen bir temas isteği kalıyordu..." di- yorsunuz... Sanatın artık yeni- den ağırlıklı olarak dın gu temel- li olduğu görüşü var, hatta bir eleştirmen dünya sanatında bu- gün "Duchamp'nın diliyle, Pi- casso'nun duygularını anlatma eğilimi" sezdiğini yazıyordu. Si- zin işlerinizde de belki derine in- diğiniz hissedilen bir duygu yo- ğunluğu sözkonusu değil mi? Anlamak bazen çok dert açar insanın başına. Sevmek bu an- lamda daha önemli ve özel gibi geliyor bana. Picasso'nun "Kuş seslerini anlıyor musunaz?" de- mesigibi... Benlıer zaman şunu söylemişimdir: Ressam olarak çağdaş bir sanatçıyim ama kim- lik olarak Doğuluyum. Duygu- lar benim için her zaman önem- lidir. Modernizm ve sonrasının bi- limden esinle takındığı o suni nesnellik. o duygusuzluk ki çağdaş sanattaki büyük bir ke- simde var. beni rahatsız ediyor ayru anlamda çok sentimental bir duyarlıhkta çok cıvık cıvık bir duyarlılık da. Ama duygu dediğimiz şey, insandan insana doğadan insana bir titreşimdir, sismografik bir iletişim grafiği- dir. Ben bunu kastediyorum. Duygular uzun süredir dün- ya sanatında neredeyse ayı- planacak... Ben buna hiçbir za- man katılmadım bugün de katılmıyorum. Çağdaş sanatçı olmak içinBatırasyonalizminin nesnelliğini taklit etmek gerek- mez. -Dünya sanatına baktığmızda siz de böyle bir eğiiim hissediyor musunuz? Evet bir kınlma görüyorum. O aşın nesnellik aşın gerçekçi- lik ve duygulann men edilmesi olayının yavaş yavaş kınldığını görüyorum çünkü bireyse^ ifa- delere tekrar dönülmeye baş- landı bireysel mitoslara tekrar dönülmeye başlandı. Bir yeni bireycilik yaşamaya başladı dünya sanatı. Bu anlamda o perspektif içinde çeşitli boyut- larda özel bir duyarlılık girdiği- ni görüyorum. Zaten sanatı yapan şeyler, bi- reysel tarihtir, kendi içinizdeki ag y»ğıg^Mpu p vc sonokdüoya^îla kurdu- ğunuz ilişki... Katmanlar bun- lar. Kendinizi, duygulannızı yok sayamazsınız. Bunlar hep kullanım alanı içinde oluyor. - Gecen y ıl düzenlediğiniz *Sa- natsal Disiplinliler Birbirine Bakıyor' toplantılarında, plastik sanatlardan bir sanatçının ilerde bütün dalların üstünde. bir yö- netmen gibi olacağını savunmuş- tunuz saniNorum ve bu epe\ tep- ki almıştı. Orada işaret etmek istediğiniz neydi? Yanhş anladılar söyledikleri- mi. Ben maestro plastik sanatçı olacak demedim. Dedim ki. ilerde birçok anlafm araç gere- cini ve kadrosunu üst düzeyde kullanabilen -aynı bir smema yönetmeni gibi- bir maestro olacak. Bir ekip yönetecek sa- natçı. Büyük bir beyin olacak. Bu. plastik sanaılardan olacak demedim. Der miyim öyle bir şey? Yalnız şu dedim: Hep sine- maya atfedıliyor; sinema bütün bu disiplinleri kullanan sa- nattır. en bileşik sanattır gibi... Bir ara da Mahler bunu opera için diyordu. Ben dedim ki, sa- natlar birbirlerini izlemiyorlar. Eğer izleselerdi. 70 yıl öncesin- den başlayarak plastik sanat- larda sinema dahil pek çok di- siplinin büyük bir başanyla kullanıldığını -müzik öğesinin, film öğesinin. dramanın-görür- dünüz. İşte Cocteau"nun Picas- so'yla olan denemeleri. Duc- hamp'm. Man Raym. Emst'in yapıtlan... Bunlan izleselerdi, sinema de>ip durmayacak- lardı... 6 Şairin en çok durduğu yerdir yalnızlık...' ECETEMELKLTtAN ANTCARA - "İnsanlar için yaşam bir gün ıssız bir kıyıda volta atmak olur benim de en büyük hovardalığım inan ki ölümüm olur" Cevdet Kudret Ödülü'nü kazanan Şair Hüse- yin Atabaş'ı. bütün eşyalann kayıtlı olduğu. sus- kun bir devlet dairesinde buluyoruz. "Bu öcüncü işim devlet dairelerinde" diyor "gönlü yirmilik fi- ünta" mavi gözlü şair. "Çünkü bir tek şiir sabit". "İyi adam için şüîrler"indeki en büyük hovar- dalığı "öliimü" olsa da, aklının bir yanı. bilmem kaç numaralı masada otururken bile "kale için- de yere düşmüş şiirleri topluyor." Şair Atabaş, geçtiğimiz günlerde bu yıl şiir daîında verilen Cevdet Kudret Edebiyat Ödü- lü'nü. Hüseyin Yurttaş ile paylaştı. 30 yıldır siya- si ve ekonomik baskılara karşın şiir suçlan işle- meyi sürdüren Atabaş, sözü Hasan Hüseyin'in bir cümlesinı yıneleyerek başlıyor: "Şairin işi zor. Onlar, mitralyözlerle üsrümüze geliyorlar. Biz 7. 65'lik tabancayla karşüarma çıkıyoruz" - Şiir gibi bir 7.65'likle mitralyözlere karşı dur- mak bir seçim mi yoksa bir tür zorunluluk mu? ATABAŞ- İnsan, bir işe başlarken, 'başarılı olacak mıyım?' diye düşünmez. Bense, yazmayı bir zorunluluk ve bir görev olarak görüyorum. Bende bir varsıllık varsa, onu bütün insanlarla bütün insanlarla paylaştığım za- man mutlu olu- \onjm. Sanat. insanın sahip ol- duğu güzellikleri paylaşmasıysa. bunu yaptığımı düşünüyorum. - Devletin çe- şitli birimlerinde çalıştığınızı söy- lediniz, yazmâk böyle bir ya- şamın neresinde duruyor? Bir tarihte. sa- natımızı ekmek parasıyla siyası baskılann ara- sına sıkıştınyo- ruz. demiştim. Bugün bu baskı- lar çok değiş- medi. İnsan ger- Cevdet Kudret Edebiyat Ödülü'nü alan Hüseyin Atabaş çek anlamda sanatçıysa. 24 saat sanatçıdır. Dize gelir seni bulur. En bajindan beri şiir asıl uğ- raşırndı. diğerleri geçici meslekler. Bir tek şiir sa- bit. İşle şiir başka şe>ler. Bu. şiirimi yaşamdan soyutladığım anlamına gel- mez elbette. Sanatçı olarak yaşamı yeni- den yorumlu- yoruz. Diğer insanlann gö- remediği şeyle- ri görüyor ve göstermeye çalışıyoruz. Aynca, sa- natım için sa- natçı gibi yaşa- mak gibi bir lüksüm ol- madı. Ben ya- şamın içinde varolduğumu düşünüyo- rum. Yazdığım ve yorumladığım bu hayat. Bu- nun dışında kalmak, bana sanat adına yanlış ge- liyor. Bir takım yadırgı işleri sanat adanı yap- mak çok anlamlı değil bana kalırsa. Hayattan kopuk bir sanatın da ne işe yaradığmı bilmiyo- nım. - "Şairin en çok olduğu yerdir yalnızlık" dizesi üzerinde dursak biraz. Sanatçı olmak, sanatçı gözüyle hayata bak- mak. yalnızlığı da beraberinde getiriyor. Hayatı herkes a>Tiı şekilde görse. sanatçının ayncalığı olmazdı. Sanatçı herşeyden önce kendiyle he- saplaşan insandır. o yüzden sanatçının kendisini yalnız hissetmesi bana çok doğal geliyor. Bu bana kalırsa gerekli de. Bu, elbette hayattan kopma anlamında değil. hayatı yorumla ve an- lama bakımından. Sanatçının günlük yaşamdan bağımsız. fakat ondan kopuk olmayan bir düş dünyası var. Aynca dünyada gelişen olaylar da aydın insan olan şairi yalnızhğa itiyor. Sosyalist blokun çökmesi örneği önemli. Sosyalizm çök- medi ama emek açısından düşünecek olursak yıllann birikimi ortadan silindi. Örneğin. bu da kendimi yalnız hissetmeme neden oluyor. - Buna karşın şürleriıüzdeki yaşam umuda sıkıca yapışıyor. Hayatın hiç tükenmeyeceğini düşünüyorum. Temel değer olarak emek alındığında insanın tü- kenmeyeceğini düşünüyorum. Bu beni mutlu kılıyor. Aynca Octavia Paz'ın dediği gibi, " Sa- natın bizatihi kendisi muhaliF'. Şıırin de ımge diye bir silahı var. Bir insanın kafasında, şiirin içindeki güzel bir imge çiçek gibi patladığı za- man herşey daha güzel olacak. ATILLA BİRKİYE Yaşamını yitiren yazarların ardında kalan yapıtlan ve "kitaplıkları" genellikle bir "sorun" oluşturur. Ortada sözlü ya da yazılı bir vasiyet vardır ya da bu "vasiyet" varmış gibi davranılır. Örneğin sağlığında yayımlamadı- ğı şiirier yayımlanır; mektuplar yayımlanır; günlükler yayımlanır. Buradaki soru şudur: Yazar ya da şair sağlığında ya- yımlanmasına ilişkin sözlü veya yazılı bir "vasiyet" bı- rakmamışsa, bunu yayımlamak "doğru"muĞurl Bunun yanıtı her iki biçimde de olabilir evet ve hayır. Bu sorunun ilgi alanmı daha da genişletebiliriz. Var- sayalrm ki, yaşamını yitiren edebiyatçı ardında birçok yapıt ve binlerce kitap bıraktı. Aynı şekilde ardında bı- raktığı bir vasiyet varsa, sorun olmaması gerekir, buna göre onun sağlığında istediği gerçekleştirilmelidir. Bu vasiyetin sözlü olması da pek bir şey değiştirmemelidir, onun kalıtçıları için. Sözlü vasiyete de uymalan gerekir. Ya ardında herhangi bir vasiyet bırakmamışsa? O za- man gerçek bir sorun ortaya çıkar. Çekmecesinde sak- ladıkları yayımlanacak mıdır? Tuttuğu günlükleri yayım- lanacak mıdır? Kitaplığı hangi biçimde "kullanılacaktır." Bir kitaplığa mı bağışlanacaktır? Açık arttırmayla mı sa- tılacaktır? Yoksa bir sahafın ellerine mi teslim edilecek- tir? Ya da bir kültür kuruluşuna mı verilecektir? Kuşkusuz sorun, kalıtçılarının onun estetik, kültürel ve yaşama ilişkin bakışına göre değerlendirmeleriyle çö- zümlenebilir. Tersi bir tavır, o yazara, şaire ihanet de- mektir. Ardında yayımlanamadan bıraktığı yapıtlan, "ki- taplığı"nöan daha tehlikeli bir sorun oluşturmaktadır. Öyle ya, yayımlansın mı yayımlanmasın mı? Hele hele günlükler ve mektuplar, en duyarlı olanlarıdır. Belki de- yazan sağ olsaydı onlann yayımlanmasını istemeye- cekti. Belki de tam tersi, onlann yayımlanması onu mut- lu edecekti. Ama yaşamadığına göre böyiesine bir bilgi edinmek olanaksızdır ve kalıtçılar, kendi bakışlarını ya- şama geçirirler. Burada da geçerli olan, yazarın "iz'ini sürmektir. Son zamanlarda peşpeşe edebiyatımızın çok değerli üyelerini yitirdik. Bu sorular onlann kalıtçıları için de kuşkusuz bir "sorun "oluşturdu. Kimsenin iyi niyetinden kuşkumuz yok, ama yine de bir şeyleri yaşama geçirir- ken çok duyarlı olmak gerekir. Nitekim böyiesine duyarlı kalıtçıları görmek, doğrusu insanı mutlu ediyor Babası- nın izini süren çocuklar, eşler... Ama ya konuya yeterin- ce duyarlı bakmayanlar... örneğin bir yazar kitaplarını falanca kitaplığa bağışla- mayı vasiyet etmiş. Bunu yerine getirmek güç müdür? Yazarın ardından o kitaplar toplanıp oraya verilir. Ola ki burası Türkiye'dir, yöneticiler kitapların bir kısmını al- mayabilirler -böyle bir olasılık vardır-, o zaman da alın- caya kadar savaşım verilir. Daha üst kurumlara gidilir. llgili bakanlıklara, yerel yönetimlere başvurulur, ka- muoyu oluşturulur. Büyük bir olasılıkla da sorun çözü- lür. Ne var ki, hiçbir zaman, vasiyet edilen "kitaplığı" be- ğenmeyerek, bir başka yere verilmez. Her şeyden önce ortada bir vasiyet vardır. Yazar sağlığında vasiyet ettiği- ne göre -bu işlerden de birazcık anladığına göre-, bir bil- diği, bir istemi vardır. Bu konuda bir düşüncesi vardır. Yeniden, yukarıda belirttiğimiz geride kalan kitapların basım sorununa dönelim. Kitapları gelişigüzel derle- mek; derleyenin kendi kafasına göre yayımlaması ol- mai Hele bir şiir, bir öykü vb. bir metinse. Buradaki öl- çüfS^azanrvaağtiğtnctafci blsımları örnek almaktır. Nasıl yap"mıştır, nasıl düzefllemiştir, ona bakmak gerekir. En iyi örnek yazarın, şairin sağlığında, kendi gördüğü basımdır. Nitekim, bizdebunaen iyi örnek, NâzımHikmet'in, Tüm Yapıtlan'd\r (Adam Yayınları). Böylece büyük şairin başta 835 Satır olmak üzere şiirlerinin biçimini, harflerin büyüklüğünü-küçüklüğünü, basamakları, yani biçimsel özelliklerini özgün biçimiyle görmüş oluyoruz. Şimdilerde Sevim Burak'ın yapıtlan gündeme geldi. Doğrusu merakımı çekiyor, bir yazarın ölümünden son- ra yapıtlan hangi anlayışla ve hangi hakla "yorumlana- biliyor?" Bu konuda her şeyden önce duyarlılık ve ince eleyip sık dokumak gerekiyor. Gerekmiyor mu? 'Herkesin Viyanası' Kültür Senisi-Avusturya Kültür Ofisi. "Wien Jedermanns Stadı", "Herkesin Viyanası"JconuIu bir söyleşi düzenliyor. Yann saat 17.30"da Avustuna Kültür Ofisf ndegerçekleştirilecek söyleşiye konuk olarak Adalet Ağaoğlu, Enis Baturve AhmetCemal katılacak. Gerçekleştirilecek yuvarlak masa söyleşisinde. Adalet Ağaoğlu'nun "Bir Romantik Viyana Yazı" adlı romanı ve Enis Batur"un "Viyana İçin Siyah Vals"inden esinlenerek kültür şehri Viyana üzerine kişisel yorumlannı sunacaklar ve karşılıklı söyleşecekler. Ercüment Uçarı'yla Söyleşi Kültür Servisi - Şair Ercümert Uçan bugün Küçük İskender'in konuğu olacak. Veli Bar'da Küçük İskender"in yöneteceği söv leşi saat 20.30'da gerçek leşecek. Şairler. bu söyleşide "İkinci Yeni Şiiri ve Marjinallik" üzerine konuşacaklar. 'Kadın Ressamlardan Bir Kesif Kültür Servisi - Capitol içinde yer alan An Gallery'de bugünden itibaren ünlü kadın ressamlanmızın eserleri sergilenecek. Dünya KadınlarGünü'nün hemen sonrasında Eren Eyüboğlu dışındaki "üreten" ressamlann bir kısmını anımsatma ve kendilerine özgü bir duvarlıhkla ortaya koyduklan zengin dünyaya, farklı biçimlere tanıklık etmesi, aynca onlann varolma çabalanna küçük birkatkı getinnesi düşünülen sergi. kadın ressamlara adanmış. Eren Eyüboğlu gibi kaybettiğimiz bir ustanın yanısıra sergide: Merih Akçam. Naile Akıncı. Nüket Aksoy, Zehra Aral. Can Ayan, Filiz Başaran Gönül Bingöl, Bike Burak. Süheyla Er. Çiğdem Erbil. Ruzın Gerçin. Türkan Göksan. Hale Sontaş yerahyor. 'Edebiyat ve EleştirVdergisi Kültür Servisi-Dört a\da bir ya\ımlanan " Edebiyat ve Eleştiri" dergisinin bu sa\ısında Enis Batur'un "Nazım Hikmefin Treni", Ahmet Yıldız'ın "Güvensızliğin İdeolojisi", Muzaffer İlhan Erdost'un "Nazım Hiknıefin Şiirinde Devrim Anlayışı". Ahmet Telli'nın "Mısır'ı Soyan Resım ve Resmi Tarih". Ahmet Kerem Çebi'nin "Barthes'ın Yeni Eleştiri İçindeki Yeri \e Marksistliği Üzerine". Ferruh Tunç'un "New York Magazin". Alex Demıroviçin "Şimdi Diyalektik Zamanı". Theodor Adorno'nun "Beethoven'e Yaklaşımlar", Hüseyin Akabaş'ın"Fotoğrafta Cç Ada". Teyfık Şenyuva"nın "37 I Sıvas".ÖzkanMert"in"BırIrrnaklaDüello Ediyorum". Feridun Andaç'ın "Yılanı Öldürseler". M.Mahsun Dpğan"ın "Seninle Bir Yaz". Muammer Karadaş'ın "Öte Öte öte". Miklos Radnoti"nin "Bilcmiyorum". Hüseyin Ferhad'ın "Flagellumdei Attila".GürselSağlarnöz"ün"Kdyseri Bir Gün Yıkılacaktır". SevinçÖzer"in"Bastınlmış Aydın Öyküleri". H.NamiGünerin "Zorunlu BirKaçış Senaryosu İçin Sinopsiş Başlangıcı" ve Nizamettin Uğur'un "Yanlışlann Öncelenmesi" adlı yazılan yer alıyor.
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear