29 Kasım 2024 Cuma Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
SAYFA CUMHURİYET 22MART1994SAU OLAYLAR VE GORUŞLER Siyasetve ahlak Temel konu, yalnızca sanayileşmek deği], sanayileşirken insan öğesini gündemde tutmak, kalkınmanın bedelini tüm toplumsal kesimlerin paylaşmasına dayamak, acımasız sanayileşme politikalarından vazgeçmek. ahlaklı, erdemli, insancıl politikalar üretmektir. Prof. Dr. SUNA KİLİ Boğaziçi Üniversitesi S iyasetin içinde etkin (aktif) rol alan: kısa deyimiyle "si- yasetçT'nin. bir ülkenin iler- îemesi. çağdaşlaşmayı ya- kalaması ve sürdürmesinde lemel bir işlevi vardır. Çağ- daşlaşma tüm toplumsal katmanlann haklan gözetilerek gerçek anlamda sağlanır. Köşedönmeciliği bir değer sayan, bir amaca ulaşmak için her yo- lun geçerli olduğu savına dayanan po- litikalar çağdaşlaşmayı yakalayamaz. Oysa, "Gelişmiş >e özellikle gelişmekte olan ülkelerde halkın. hükümetin ya- nında olması, si) asal yönetimin ulusun ve devlcrin çıkarlannı koruduğu inancı- nın varlığı ve yaygınlığı, ulus ile hükü- met arasındaki karşılıklı saygı ve güven duygusu sorunların çö/ümünde temel bir etkendir. Bu, çağdaşlaşma ortamuıı yaratıcı, çağdaşlaşmayı hızlandıncı en öneınli etkenlerden biridir." (l) Ünlü İngıliz düşüniirü Edmund Bur- ke politikacıyı. "eylem içinde bir filo- zof" olarak tanımlayarak politikacı- nın ne denli önemli olduğunu vurgu- lar. İyi ve dürüst bir politikacı gerçeği ve idealleri iyi dengeleyebilmdidir. Gerçeklerden kurnazca yararlanan. ahlaki ve insancıl değerleri bir yana iten politikacılar ülkeienne. uluslanna ve insanlığa ihanet ıçindedirler. Politika aynı zamanda ülkenin bü- yük sorunlanna eğilme işlevini de gö- rür. Politika yalnızca güç, iktidar. gerçekler gibi boyutlanyla da ele alın- mamalıdır. Atatürk'ün ve onun dev- rimci kadrosunun ürettiği politika. hem gerçekçi hem de idealist öğeler ta- şımaktaydı. Bluntschli'nin de belirttiği gibi politika gerçekçi olmalıdır; politi- ka idealist olmalıdır. İşte birbirini ta- mamladığı zaman doğru, birbirinden aynldıgı zaman yanlış olan iki ilke. Politika bir sanattır; olanaklar, ko- şullar içinde inançlann, fıkirlerin ne ölçüde eyleme dönüştürülebileceğini. eylemlerin olumlu sonuçlara ulaşabil- mesini, sağlıklı ya da doğru olanı en ya- kın biçimde saptama, uygulama sana- tı... Buna yetenek, beceri, usavurma, usun kabullenebildiğini eylemleştirme sanatı. ustalığı da denebilir. Başanlı. yanılgıyı en aza indirebilen usta politi- kacılar, olanaklannı, toplumlannın sosyal, siyasal, ekinsel koşulları içinde neyin. nasıl. ne zaman, ne ölçüde uy- gulama alanına konabileceğıni sapta- yan, ona göre eyleme geçen kişilerdir. Savaşımlann önderlerini başanlı kı- lan, politikalannın usçu olmasıdır. "Ya rurarsa" hesaplanna dayalı politi- kalar yenilgiyle sonuçlanmaya yargılı- dır. İnsanı insan yapan yalnızca "us gücü"ne sahip olması değildir. Us, in- sanın zekasını kullanmasını sağlar. Ancak insan. aynca ahlaksal bir yara- tıktır. İşte bu özellik ınsanda "hak" duygusunu yaratır. Ve insanın bu iki temel özelliği vani hem us hem de ahlaksal değerler sahi- bi olma özelliği. kendini en çok de- mokratik sistemlerde belirginleştirir. Ünlü siyasal bilimci Leslie Lipson şö>- le diyor: '•Demokratik devletin temel amacı, ahlaksal bir amaçtır. Siyasal et- kinlik yoluvla insan uygarlığına katkı- da bulunmaktır. Demokratik siyasetin ineelenmesinden. yönetimlerin insanlığı daha u\gar >apma\a nasıl \ardım etti- ğini >e kötü yönetimlerin de nasıl vahşi- leşririp alçaltmaya hizmet ettiğini öğre- nebiliriz." (2) Modern çağda ahlak ve politika Temelde hemen her şeyi bireyin çı- kanna indirgeyen, ahlaki değerleri bir kenara iten acımasız kapitalist döne- min yararcılık (utilitarianism) görüşü- ne tepkiler, özellikle 19. yüzyıhn ikinci yansında Oxford idealistlcrinin öncü- sü T.H. Green gibi düşünürlerden ve Fabian"lar gibi düşün gruplanndan geldi. Onlar politika ve ahlakın iç içe olması gerektiğini savundular. Siyasal özgürlükleri tek başına yeterli görme- diler. Ne diyordu Fransız düşünürü Anatole France: "özgürsünüz. Ama köprü altında uyumaya özgürsünüz." T.H. Green, A.D. Lindsay gibi ahlak ve politikanın birbirinden aynlmama- sı geleneğini çağdaş bir içerikle sürdü- ren bugünkü düşünürler arasında Berkelev'in ünlü siyaset bilimcisi Les- lie Lipson'un özel bir yeri vardır. Türkçeye iki önemli yapıtı kazandınl- mış bu bilim adamı. bu geleneğin öğe- lerini şöyle açıklıyor: I- Uygulamada ve kuramda politika ahlaki değerlere tabi olmalıdır. 2- İnsan onuruna yara- şır bir düzeni sağlamada devlet. top- lumsal değışimin bir aracı olarak düşünülmelidir. 3- Haklar. sorumlu- luklarla karşılıklı ılışki içindedir \e bı- reyin gereksinmeleri toplumun gerek- sinmeleriyle bir denee içinde tutulma- hdır. Nazi Almanvası. dönemine göre teknolojiyi >akalamış. ekonomik dü- zeyi yüksek bir ülkeydi. ancak çağdaş değildi; çünkü tüm ahlak ve insancıl değerleri bir kenara itmiş. bir terör re- jimi kurmuştu. Öyleyse temel konu. yalnızca sana- yileşmek değil. sanayileşirken insan öğesini gündemde tutmak, kalkınma- nın bedelini tüm toplumsal kesimlerin paylaşmasına dayamak, acımasız sa- nayileşme politikalarından vazgeç- mek. ahlaklı, erdemli insancıl politika- lar üretmektir. Ozetle. politika ve ahlakın birlikte olma gereği yalnızca dürüst, ahlaklı. tutarlı, erdemli politi- kacılara değil; aynı zamanda dürüst, ahlaklı. tutarlı, erdemli politikalar da üretmeye dayanmaiıdır. Bu gereğin anlamlı bir örneğini ünlü toplumbı- limci Ali IMazrui veriyor. Meiji Japon- yası ve Kemalist Türkiye'yi ekonomik kalkınma konusunda karşılaştınrken Japonya'nın ilk sanayileşme atılımla- nnı feodal yapıyı değiştinneden, top- lumsal tutuculuk üzerine bina ettiğini. acımasız bir sanayileşme politikası yü- rüttüğünü; fakat Mustafa Kemaİ'in toplumsal değişime. insancıl değerlere önem verdiğini ve o nedenle Türkive"- nin kalkınma hızının daha yavaş oldu- ğunu; ancak ahlak ve erdemin Kema- list poiitikada yer aldığını, bu konuda Kemalist Türkiye'nin Japonya'yı geri- de bıraktığını şu sözlerle anlatıyor: "Kemal Atatfirk son derece eşitlikçiydi ve hiç de sanıldığı kadar seçkinci (eli- tist) değildi. Afarürk'ün reformları kentsel ve kırsal alanlar, üst ve alt sınıf- lar, Türkler ve azınlıklar, erkekler ve kadınJar, yönetilenler ve yönetenler arasındaki boşluğu kapatmayı amaçla- dı. Kemalist halkçılık, Meiji restoras- yonunun amaçlannın gerçekleştirilme- sinde yararlanılamayacak ölçüde eşit- likçi idi. Mustafa Kemal vakrimîen önce bir moralistti. O tinsel olgunlasma ile özdeksel çağdaşlaşmayı birlikte ba- sarmaya çalıştı. Türkiye'nin endüstri- yel açıdan Japonya ile aynı dunıma gelmemesinin pek çok nedeni vardır. Ancak bu nedenlerden biri Türkiye'nin Atatürk döneminde moral açıdan Ja- ponya'yı çok gerilerde bırakması olabi- lir.^3) Ülkemizin ve Bosna faciasmda ol- duğu gibi dünjanın karşılaştığı sorun- lar. her zamandan daha çok ahlak ve politikanın birlikte gündemde olması- nı gerektırmektedir. Birkaç ay önce yavımlanan. bir başyapıt niteliğinde olan \e Türkçe\e kazandınlması gere- ken son yapıtında Lipson şöyle diyor: "21. yüzyıluı birinci görevi insanların düşüncelerini, hayallerini daha yüksek ahlaki değerlere yöneltmek olmalıdır." 4 {I) Suna Kılı. Alatûrk Dvtrimi: Bir Çağd«>lııyna \loddi.4 baskı.T Iş BanUv > jvını. Ankara Tısa Matbaacıhk. 1983. s 174-T5 (2) Lcslıc Lipson. Dcmokntik L')gtrük, T İş Bankası Yd>ını. Ankara Ajans Türk Matbaası. 1984 y 11 |3) Alı Vla/ruı. "Meiji Restorastonu ik AUIûrk'- ün Mirası lrasanb \rril>a. Kar>ılj} tınndlı \to- dcrnlc^mc ıkılcmı' "Bıldınlor ve Tartı^malar T !> Bankası Ulu>.lararjsı Auıurk Scmpıwyıımu Anka- ra: TIM Mathaacılık. 1W3. s 391 (4) LesJıc Lıp^on. The Ethicai Cris«sof Ci>iUz«ri- on. (L>gariı^n AMaksal Krizkri). Kalıl'ornıya. Londra Sace Publıcatıons. 1993. s 300 PENCERE Z'li Yaşam... TARTIŞMA Seçimler ve medya!"^•J" T^"erelseçimlere ^ ^ / çok yaklaşıldığı ^^y bugünlerde W kamuoyu M. araştırmalan üzerinde tarüşmalaryapılıyor. Bu araştırmalann çok kez gerçeği yansıtmadığını, belli doğrultuda kamuoyu oluşturmayı ya da saptırmayı amaçlayan anketler şeklinde düzenlendiğini öğreni>oruz. 20 mart pazargünü'Kınmızı Koltuk'.ta oturan Erhan Gdksel bu konuda çok aydınlatıcı açıklamalaryaptı. Kuşkusuz onun göriişlerine katılmayanlarolabilır. ama dinleyenlere sanınm oldukça vararlı bilgiler ve örnekler verdi. Benimdeçok yararlandığım bu konuşma, aynca medyanın ve TV kanallannın yayınlan ile güven bunalımı yarattıklan, gerçekleri saptırdıklan ve taraflı davrandıklannı da söz konusu etti. Ne kadar doğru. Ama, bu beğeni ile izlediğim Din vergisi konuşmacı da iyiden iyiye ve açıkça taraflı yayın yapan, soyal demokrat bir partiyi çökertmek. halkın gözünden düşürmek için hiç bir fırsatı kaçırmayan, daha doğrusu bu fırsatlan icat cdcn bir TV kanal) koltuğunda oturmakta idi. Yanlış anlaşılmasın. o koltukta Imanya'da kendine "İslant Konseyi"adını veren bir örgütün. Müslümanlar- dan da din vergisi kesilerek kendilerine ödenmesini sağlamagirişimi, Dışişleri'mizin karşı girişımine neden olmuş. Her iki girişim de bilgi yetersizliğinden kaynaklanıyor. Almanya'daki kilise vergisi uygulaması, Engizisyon dönemindenesinlenerek Hitler ben de oturdum ve YÖK ile ilgiligörüşlerimizi, üniversitelerimizdeki YÖK tahribatını en genış bir şekilde Türk toplumuna anlatmak fırsatını buldum. Aynca çok önem verdiğım, emek verdiğim bir konuda kas hastalıklan alanında birkaç kez de kırmızı döneminde yürürlüğe konulmuş bir yasaya dayanıyor. Yasa uyannca Maliye Bakanlığı. Katolik ve Protestan kilisclcri ile yaptığı protokole göre çahşanlann ücretlerinden kestiği vergıyi kiliselereödüvor. Müslüman ve olmayan bir kokuktan konuşma olanağını bana da bu kanal verdi. Ne var ki bu ziy aretlerimde tanıdığım. tanıştığım veçok sempati duyduğum. birbinnden sevımlı insanlardan, özel TV kanallannın tutarlı veobjektif bir >ayın politikası Yahudiler bir yana, yasa, Ortodoks Hıristi\anlan bile kapsamıyor. Vergi ödemek istememenin yapıınmı ise aforoz edilmek. Oysa İslamda hiç kimse hiç kimseyi hıçbir nedenle İslam dışı sayamaz. Cengiz Alatlı olamayacağını, onlann ancak 'sahibinin sesi'ni \ e onun direktiflerini yansıtabileceğini öğrendım O nedenle sevgili dinleyiciler biri gidip öteki gelen o güzel yüzlü spikerlere ve ötekilerine. >ıldızkanalınınçok ünlü ve agresifıteyi kendisine çok yakıştıran yorumcusuna bozulmayınız lütfen: Kamuoyu oluşturma, saptırma. gerçekleri tersineçevirme. aldatma, kandırma, bayağılıklannı sanat diye yutturma gücünü. özgürlüğünü ellerinde bulunduranlara karşı hep birlikte birçare bulmanın yollannı aramalıyız. Prof. Dr. Coşkun özdemir 'Z'li yaşam, görgüsüz zerginliğin toplumsal yaşamında gün gectikçe egemenleşiyo1 - Z'li yaşam rtedır?.. Zırtapozluk.. Zırzopluk.. Zıpçıktılık.. Zevzeklik.. Zıpırlık.. Hepsınl toparla, havanda ez, suyunu çıkar, sonra bir cez- vede kaynat, afıyetle iç... Günün adamı olursun.. Yadagününkadını.. * Diyorlar ki: - Paranı gecelik işlet!.. - Nasıl?.. -Hah. hah. hah..Uyuyormusunsenbe...Birgecedepa- ra, paradoğuruyor... Bankacıfık dünyasında para, pahalı orospuya dönüştü; artık gecelik çalıştırılıyor. Para dünyasında ve iş alemindeki herkes bu işi yapıyor. Şirketin başındaki yönetici enayi mi!.. Amerikan Doları'nın bir günde 3000 lıra arttığı zamanede olan bitenleri ayran budalası gıbı seyredip elindekı menkul değerlerin erimesi- ne göz mü yumacak?.. Herkes parasını gecelik çalıştırma- ya başladı; yıllık faız, altı aylık faiz, üç aylık faiz hak getire; para, akşam hava kararırken yatıyor, sabaha doğuruyor. • Batı'nın ünlu otellerınde yatağın başucundakı çekmece- nin içinde Incıl bulunurdu; o günler geçtı; beş yıldızlı otelle- rin tümünde "paralı aşk" doğal sayılıyor; tensel özgürlük, aşk borsasında seks sımsarlarının kullandığı kadınların cinsellığıne dönüştü. En kısa yoldan banka hesabındaki sağdan sıfırları çoğalt- mak insanın temel güdüsüdür; ama, banka hesabındaki sağdan sıfırları hızlaçoğaltırken, kişının insanlığı solda sıfı- ra dönüşüyormuş... Kıme ne?.. Beş yıldızlı otelde gecelığı 10 mılyona gelen haspam, üs- telık soldan sıfırlanmıyor; saygmlık kazanıyor; televizyona süsler püsler, kürkler mürkler içinde çıkıp göz süzüyor, du- dak büküyor; değerine değer katıyor, pazarlamasını yapı- yor... Kadının geceliğı 20 mılyona çıkıyor.. İnsanlığı duştukçe, geceliği artıyor. • Türk Lırası da yosmam gibi değil mi!.. Duştukçe, değerı yükseliyor.. Değeri düştükçe, getirdiği faız artıyor, sırasına ve yerine göreyüzde90'lardanyüzde900lerekadargetiriyor; mari- fet pıyasasını bulup kullanmakta!.. Parayı geceliğıne kirala- dıkça, sırtın yere gelmez; tefeci piyasasıyla pezevenklik borsası bırbirıne karıştı; uluslararası ılışkılerde bıle "1 ko- yup 20 almak" uzere dış politika yapan bizler için, artık"a- lınterı" doğadakı sıvıların en işe yaramazıdır. Allah'ın suyunael koyarakşışeledıkten sonra alınterındenpahalıya satan bız değil miyiz!.. Çalışmadan para kazanmanın "devr-i daim makinesi "ni bız icat etmedık mi? Tefeciyle rantiyenin evliliğinden ortaya çıkan veledın adı "arabesk li- boşizm'değü mı!.. * Z'li yaşam, bu sapık düzenden fışkırıyor; "1 koyup 20 al- mak" üzere dümen tutanların toplumunda, zırtapozluğun dışavurumu, her gün yenı zıpçıktılar yaratıyor; zıpçıktıların zevzeklığı siyaset oluyor, zırzoplukları devlet yönetimi sa- yılıyor, zıpırlıkları her gün medyada tezgâhlanıyor. Son 1 5 yılda, dünyada gerçelcleştirilen en büyük yapım.- Kurtuluş Savaşımızın Destanı.- Bu Aksom Saaf.-2f.OO TRT1 Yönetmen : Ziya ÖZTAN Senaryo : Turgut ÖZAKMAN Müzik : Muammer SUN Yapım : TRT Rutkay AZİZ... Mustafa Kemal Savaş Dinçel... İsmet Paşa AydaAKSEL... Halide Mahmut CEVHER.. .Fevzi Paşa TRT
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear